• Sonuç bulunamadı

EKİTAP- NOETİK AKIL 19 - MUSTAFA KARNAS

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "EKİTAP- NOETİK AKIL 19 - MUSTAFA KARNAS"

Copied!
166
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

(2)

2

İmkansızlığın Mucizesi

E-KİTAP

Mustafa KARNAS

(3)

3

İmkansızlığın Mucizesi Mustafa KARNAS

Yayına hazırlayan /Kapak tasarım/ İç sayfa düzeni NOETİKART

Baskı:

1.Baskı MART 2019

Yayıncı Sertifika no:

32792

CD-EKİTAP ISBN 978-605-7617-05-7

Basıldığı Yer:/Yayıncı:

Noetika Medya Yayıncılık Danışmanlık Bilişim Turizm Sanayi ve Tic a.ş

akıltaşı kitapları/akıltaşı yayınları Kamara Ofisleri-İstasyon Yolu Sok. No: 3

Altıntepe-Maltepe-İstanbul Telefon: (0553) 764 82 55 mail: noetika.tr@gmail.com

(Tüm Hakları Noetika A.Ş/Akıltaşı Kitapları’na aittir.

İzinsiz Yayınlanamaz)

(4)

4 SUNUŞ:

Bu ESER , Mustafa KARNAS’ın özel meraklı gu- rubuna verdiği çok sayıda sohbetin ses kayıtları- nın düzenlenerek KİTAP haline getirilmesinden meydana gelmiştir. Bu sohbetlerinde yazar, ki- taplarında anlattıklarının dışına çıkarak çok sa- yıda gizemli metafizik-ezoterik ve kuantum ko- nularında bilgi vermenin yanısıra KUSURSUZ AKIL konusunda uygulamalı çalışmalar yaptır- mıştır.

Metafizik, yani fizik ötesi yeteneklere, gerçekte ka- dim bilgelik, eski dönem ya da tarih öncesi dönem- lerde bir kült olarak, varsayımsal bir bakış açısı ile Homo Sapiens insan türünün evrimleştiği dönemde, ona paralel başka gelişmiş uygarlıkların da var oldu- ğunu kabul eder. Kerteriz olarak bu bakış açısı refe- rans noktası olarak kabul edildiğinde, bir yandan Platon’un efsaneleştirdiği Atlantis uygarlığından MU kıtası ulaşımına, oradan da Agarta olayına ulaşırız.

Eski inanışa göre, ilkel insana paralel olarak bu uy- garlıkların da var olduğu kabul edilir.

Pozitif bilim, doğal olarak tanımlayamadığı verileri değerlendirme dışı bırakarak, tarihi Mısır Medeniyeti ile başlatmak durumunda kalmıştır. Ondan önceki döneme de doğal ilkel dönem şeklinde tanımlama getirmiştir. Oysa dikkatli bir gözle incelendiğinde Mısır Medeniyeti sanki öncesi yokmuş gibi, (çünkü

(5)

5

Mısır’ın erken, doğum, gelişme bölümleri yoktur) sanki tek parça birden var olmuş medeniyetmiş gibi davranır.

Pozitif bilimin sınırları dışından kalmış olan diğer antik, kadim verilere ve efsaneye göre bütün kültürel ve bilimsel verilerin LEMURYA’dan göç etmiş olan Agarta’lılara bağlamak mümkün olmaktadır.

Mısır Medeniyeti’nden elde edilen günümüzde İtalya- Torino’da bir müzede bulunan “arınma” törenleri ile ilgili “Ölüler Kitabı” ölenlerin arada yani Araf’ta kal- masın diye özel ve kutsal bir törenle öbür tarafa gönderilmesini sağlayan sırlarla ilgilidir. Bu sistem daha çeşitli şekiller alarak, tapınaklarda Yunan’da sonrasında Roma’da görülmektedir. Daha sonrasın- da ise tasavvuf’ta görülmektedir.

Aynı şekilde günümüzdeki bir çok Akıl ve Ruh has- talıklarının isimlerinin Yunan tanrı ve yarı tanrıları- nın isimleri ile aynı olması bir tesadüf değildir. Bu- rada mikro-makro kosmos bağlantısı ortaya çıkar ve insan davranışlarının kökeni olarak kadim bir etki- lenme içinde olduklarını görürüz.

Buna göre, insanlardaki belli, belirsiz hislerin ve duyguların, özellikle hayal dünyasının ve rüyaların kökeninin başka bir soyut alem ile bağlantılı oldu- ğunu, insanın esrikleşme anlarında, yani kendi sı-

(6)

6

nırlarını aştığı dönemlerde bu mücerret alem ile doğ- rudan bağlantıya geçtiği hem bu tür araştırmaların kökeni olmuş hem de tanımlanamayan bir çok olaya açıklık getirmiştir ki; bunlardan en önemlisi Melek kavramı ile Ruh kavramının tanımlanmasıdır.

Bu bilgilere edebi bir bakış açısı getirildiğinde ve ka- dim bir çok efsaneden ve inanıştan faydalanıldığında bir kült olarak eski uygarlıklara ait ve herhangi bir şekilde bilinçli, nereye ait olduğunu bilen başka soy- lara ait insan görünümlü kişilerin, kendinin farkın- da olarak ya da olmayarak yaşadığını bir varsayım olarak kabul edip bunun üzerine edebi bir eser mey- dana getirebiliriz ve bu çalışma kendi içinde tutarlı olur.

Metafizik insanın madde ile olan ilişkisini tanımlar.

İnsan normal koşullarda fizik ötesi değildir ve fizik kurallarına bağlıdır ama ne rüyalar ne de hayaller bu kurallara aldırmaz ve kendi dinamikleri içinde özgürce davranır. Bu durum da insana fizik ötesine geçme umudu verir. Tasavvufta buna “marifet kapı- sı” denir. İnsanın madde ile ilişkisini yeniden tanım- lar bu durum.

Bu bilgiler ışığında günümüz dünyasına geldiğimizde başlangıç olarak Freud, onun çağdaşları ve talebeleri olan Adler ve Jung ve sonrasında Reich’in

(7)

7

psikaanaliz sistemine baktığımızda, işte tüm bu veri- lerin bu analizler üzerinde etkili olduğunu görürüz.

İçerik ve sırları ile bu eserin maddi dünya ile manevi dünyanın birbirlerini yok etmeden derin bir uzlaşma ile yaşayacağını göstermektir. Bu uzlaşma maddi dünyanın içine gizlenmiş olan manevi sırların yerle- rini izleyiciye gösterecektir. Artık onun için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. O insana “Suyun üze- rinde yürüme yetisi” kazandıramasak bile o insanın maddi dünya ile barışmasını sağlayacak manevi köprüler oluşturabiliriz. Yediği ekmekten zevk alma- sına, içtiği suyun lezzetini fark etmesine kadar bir dizi değişim yaşayabilir insan. Ve insan öğretilmiş çaresizlik paradokslarından kurtulur, esrikleşmenin o kadar da kötü olmadığını fark eder.

Buna örnek olarak her zaman Ömer Hayyam’ı örnek vermek gerekir; içkiyi kutsayan bu adam gerçekte neyi kutsamıştır, bir hammadde olarak içkinin ken- disini mi, yoksa bir geçiş köprüsü olarak içkinin ge- tirdiği esrikleşmeyi mi? Rubailerin de her aman bir bilinmeyene özlem duyar Hayyam, kaybedilmiş, uzaklarda terk edilmiş bir şeylerin hayali ile, yitik (samimiyet) olanın peşinde olmuştur. İşte o kaybedi- len ve Hayyam’ın farkında olduğu esrikleşme, ama gerçek bir manevi esrikleşme halidir. İnsanın, Tan- rı’ya en yakın olduğu an.

(8)

8

Belki de insan kendini kaybettiği zaman, gerçek kendini bulacaktır. Titrediği elleri artık titremeyecek, kekeleyerek konuşması sona erecek, herhangi bir insan karşısında ezilmeden, bükülmeden yaşamayı öğrenecek. Sırlar vardır, sırlar her yerdedir. Dahası bazen o kadar iç içe yaşarız ki onlarla, görmezden geliriz. Birçok olağanüstü deneyimleri bizlere yaşa- tacak o sırları fark etmeden yaşarız. İşte bu sohbet- ler insanlara sırları fark ettirmeyi öğretmeyi hedef- lemektedir.

Simyacılık, genel geçer bilgiler çerçevesinde değer- lendirildiğinde, adi metalin altına dönüştürülmesi olarak bilinir. Oysa gerçeğin bir başka yüzü daha vardır. O da; bu işlemin gerçekte sembolik bir önemi olduğudur. Kadim bilgelerin söyledikleri ve kadim bilgelik manifestoları, altından başka bütün maden- leri erken doğmuş madenler olarak görür, gerçek ve tam doğumun sağlanması için diğer madenler, özel- likle civa ve kurşun çeşitli yöntemlerle, özellikle H.

Süleyman’ın Anahtarı isimli muska ve tılsım kitabı- na bağlı bilgilere dayanılarak işleme tabi tutulur.

Böylece adi metal, altın olur.

“Aslında öyle olmadığını” anlamak, farkındalık bu açılımların içinde sayılabilir. Başlangıçta önemsiz gibi görülen birçok işaret ve detayın film içinde kul-

(9)

9

lanılarak, o değerlerin ilerleyen bölümlerde, her biri- nin kaderinde nasıl etkili olacağını görecektir.

Ve kavramların tanımlanması, izah edilmesi, örnek- lendirilmesi de sohbetlerin işlevlerinden biri oluştur.

Çünkü günümüz insanı gerçekten de çok kullanma- sına rağmen, kavramları tanımlamakta güçlük çek- mektedir. Aşk, sevgi, nefret, öfke, karanlık, aydınlık, anlamak, farkında olmak, kader, kaza, bela, şans ve diğer bütün kavramlar. İşte modern insan bunları tanımlarken sadece örneklemelere giderek ve kıyas yolu ile o kavramı anlatmaktadır. Benim sistemimde ise bu kavramlar açık ve net bir şekilde, farkına varı- larak tanımlanabilir. Aşk dediğimizde, onun tam ola- rak ne olduğunu, her insanın beyninde bir ışık yanmış gibi anlatabiliriz. O kişi o zaman bilmenin heyecanını tadacaktır.

Artık insan keşfedilmiştir. Ele alınmıştır, onu işle- meye, aydınlatmaya, bilincini uyandırmaya ve bir pırlanta gibi parlamasını sağlamaya çalışıyoruz.

Ne yazıktır ki; karnını doyurmayı asla unutmayan insan, ruhunu doyurmayı hep ihmal eder. Doyurul- mayan aç ruh köpekleşir, arsızlaşır zamanla. Ama insanı suçlamamak gerekir. Çoğu insan ruhunu na- sıl besleyeceğini bilmez. Ruhun gıdası nedir bilmez.

İşte bu sohbetlerin heyecanlarından biri de budur,

(10)

10

ruhun beslenmesi ve ruhun nasıl gıdalanacağını in- sanlara öğretilmektedir.

(11)

11

ENERJİLERİN SAVAŞLARI VE DÜŞEN MELEKLER…

M.K.- Sizce gerçekte ne olmuştur? Bir grup enerjiyle, başka bir grup enerji, bir çatışma alanına girmiştir. Bir- birleriyle bir iletişim alanına girmiştir. Birbirlerini çek- miştir, itmiştir, kendine katmıştır, hareketini yok etmiş- tir vs. sonra bunlar dünyaya sürgün edilmişlerdir. Bir enerji dünyaya nasıl sürgün edilir? Onların enerji ala- nını, dünyanın çekim alanına uygun hale getirdiğiniz zaman, çekilmiş olurlar. Çekildiklerinde, bunların baş- larına bir o kadar daha melek gönderilmiştir ve bu melekler onlar kaçmasınlar diye, başlarında beklemek- tedirler. Resmedin kafanızda, gerçekte ne gönderilmiş- tir? Kanatlı melekler mi? Neden bu, bu şekilde efsane- leştirilerek anlatılır? Bu bilgi, bir şekilde insan hafıza- sında var ve o da bunu, bu şekilde resmediyor. Şimdi, Lemurya’ya geri dönelim.

HAYATIN DOĞAL AKIŞINA AYKIRILIK…

Lemuryalılar bir teknik hata yaptılar. Bu da, kutsal me- tinlerde onların yakalanmasına sebep oluyor. Nedir bu?

En başta da söyledim, bir şey hayatın doğal akışına, eşyanın tabiatına aykırıysa, o dikkat çeker. Bir de, bir şey, kendini gizlemek isterse, kendinden söz etmez, öyle değil mi? İşte, bu hatayı yaptılar. Kendilerini gizlemeye çalışırken, bilerek ya da bilmeyerek açık ettiler. Nerede ettiler? Platon o bilgiyi, bir şekilde aldı. Platon önemli değildir ama bir mihenk taşıdır. Neden bunlarla ilgili hiçbir metin, kutsal kitaplarda yoktur?

- Bilmek istemedikleri için…

M.K.- Çünkü kutsal kitapları yöneten onlar.

(12)

12

MERKEZE BAĞLI MEKANİZMA…

M.K.- Kendilerini göstermek istemedikleri için, kutsal metinlerde bir yaratıcıdan söz edilirken, bir düzenleyici olarak Lemuryalılar, kendilerinden söz edemezlerdi. Bir merkez tarafından kontrol edilen bir mekanizma, insan tarafından fark edildiğinde, ondan şüphe ederdi. Kendi- lerini dışarı attılar. Fakat biz nereden yakaladık onları?

Olmaları gerektiği… Neden olmaları gerekiyordu, kutsal metinlerde? Çünkü olmaları, hayatın doğal akışına uy- gun… Bir kutsal metin, onlarca, yüzlerce, binlerce me- kanda var olan medeniyetlerden bahsederken, nasıl olur da, koskoca bir medeniyeti görmezden gelir? Bunda bir kasıt yok mu? Nedir bu kasıt? Bilinmek istemedi- ler… Bunların bir amaçları vardı, bir şeye ihtiyaçları vardı. Yeniden Adem ile Havva’ya dönüyoruz.

ÖLÜM BİLGİSİ…

Neden, Adem ve Havva’yla ilgili bir ölüm bilgisi yok?

Kabil ile Habil’i karga hikayesine kadar anlatan bir sis- tem ki, 3 metinin de hepsinde var bunlar, nasıl oluyor da Adem ile Havva’nın mezarlarının adresini vermiyor?

Bir başka soru; Kabil Habil’i öldürdüğü zaman, Adem ile Havva yaşıyorlar mıydı? Bir başka soru; Ondan son- raki soy nereden geldi? Bir Kabil ile Habil’i görüyoruz, kızlar nerede? Neden bilgi yok? Kabil ile Habil neden var ve biz neden bir katilin soyundan geliyoruz? Bunu da aklınızda tutun, buradan başka bir yere gideceğiz, Ezo- terik kainata…

(13)

13 TANRI BİLİNMEK İSTEDİ…

Tanrı bilinmek istedi, kullarını yarattı, yaydı… Kimin tarafından bilinmek istedi? Yarattıkları tarafından…

Peki, bir şeyin bilinebilmesi, görünür hale gelebilmesi için neye ihtiyacı var? Zıddına… Peki, Tanrı önce melek- leri yarattı, bunu biliyoruz. Meleklerde kendini göremedi demek ki. Tanrı’nın kodlarında melekler vardı. Başlan- gıçta şeytan da bir melekti. Melekler nurdan, o ateşten yaratılmıştı.

- Meleklerin iradesi yoktu, istemek fiilleri yoktu. Ama Tanrı’da var bu…

MELEKLER NEYDEN YARATILDI…TAKYON..

M.K.- Şimdi, melekler, nasıl yaratıldı? Neyden yaratıldı?

Soyut, anti maddeden... Ne şekilde yaratıldı? Aynı şe- kilde yaratıldı. Çerçevelendi, bir bilgiye bağlı olarak, so- yut kendini materyalize etti. Adı var, “Nur enerjisi”, so- yut değil. Soyut, tarif edilemeyen bir sistem… Somut, tarif edilebilen bir sistem… Günümüzde melek enerjisi- ne “Takyon Enerjisi” denilir. Yeniden Ezoterik kodlara dönelim… Meleklerin neyi yoktu? İradesi… Bir düşü- nün, irade nedir? Demek ki, başka bir kayıt sistemiyle, başka bir yapı formu var ve anti madde kendini orada realize ettiği için, ortaya insan formatı çıkıyor. İradenin ne olduğunu bana söyleyin. Ne anlıyorsunuz, irade kav- ramından? Akıl taşına vurun.

- Enerjidir, bilgidir, kavramdır.

İRADE NE İŞE YARAR…

M.K.- İrade ne işe yarar? Bir şeyin tersini yapabilir. Me- sela, o iyiyse kötü, kötüyse iyi yapar. O nedir? Kuvvet-

(14)

14

tir… Yani, irade de bir enerji konumudur, bir kuvvettir.

Biz bu iradeyi yazıyoruz. Peki, irade iyi bir şey midir, kötü bir şey midir? İrade denilen enerji, Adem denilen sistemin bu dünyadan gidememesine neden oluyor.

Adem’e ne öğretilmişti?

- Eşyanın isimleri…

EŞYANIN İSİMLERİ…

M.K.- Eşyanın isimleri sizde neyi çağrıştırıyor?

- Çerçevelenip tanımlanmış kavramlar, bilgi…

M.K.- Fıtrat, özellik… “İsimler” derken, var olan her şe- yin sistematiği öğretildi ona. Taş nedir, su nedir, enerji nedir vs? Peki, Tanrı bunu kodlarken, herhangi bir yer- de, “Şunu eksik bıraktım” dedi mi? Hayır… Her şeyi bi- liyordu. O zaman, bildiği neydi? Her şeyi bilmek nasıl olur? Ana kodu öğrendiler. Her şeyi bilmiyorlardı. Sis- temi dönüştürücüyü, bir dekoderi biliyorlardı, yaratıl- mış ve yaratılacak olan her şeyin sistemini ve içeriğini çözecek bir ana kod, bunu biliyorlardı. Bir ana kod…

Bizim akıl taşımız gibi, bir şeyle karşılaştığında ana ko- du uygulayıp, “Şık!” diye sistemini çözüyordu. Peki, ana koda sahip olan birisi, aynı zamanda neye sahiptir?

Gitme bilgisine… Başka neye sahiptir? Gitme zamanı- na… Ruhu ele alalım. Ruh nedir? İnsana ait bir değer- dir. Meleklerin ruhu var mıdır?

- Yoktur.

M.K.- Bundan o kadar emin miyiz? Ruh nedir?

- Enerji…

(15)

15 RUH KELİMESİ….

M.K.- Bizim Mutlak Bilinç “Ben” dediğimiz sistem, as- lında ruhtur. Fakat ben, “Ruh” kelimesi dinlerde farklı, farklı algılandığı için, her birine ayrı, ayrı açıklama ge- tirmek istemediğimden ona ruh demiyorum ama benim Mutlak Bilinç “Ben” dediğim şey ruhun ta kendisidir.

Ruh bir maddedir. Ruh bedene girdiğinde, bedenin sis- temine “Can” diye, kendinden ilave bir madde katar.

Böylece beden, toprak yani, canlanır. Can sürekli be- dende dolaşarak, eti-kemiği canlı tutar. Peki, bu işlemi kim yapmıştır? Dinler tarihinden bir örnek; İsa Peygambr….. ölüleri diriltiyordu. Nasıl diriltiyordu? Çok kolay, giden ruhu geriye çağırıyordu, canı ona katıyor- du.

- Hocam, cana “Nefestir” diyebilir miyiz?

M.K.- Diyebiliriz. Çinliler buna “Chi Enerjisi” der. Ruh Ezoterik kainattadır, bir maddedir. Biz neden Lemuryalıları etten-kemikten insanlar zannediyoruz?

Bunu iyi düşünün.

- Medeniyet kurmuşlar…

LEMURYA…RUHLAR ÜLKESİ….

M.K.- Acaba, medeniyeti Lemuryalılar mı, kurdu?

Lemuryalılar aslında kimdir? Geldik oraya…

Lemuryalılar, bir ruhlar ülkesidir. Ruhların merkezidir.

Ruhlar nerededir?

- Eterik alandadır…

M.K.- “Ruhlar nerededir?” sorusunun cevabı Lemurya’dadır. Ben Nakal Tabletleri’nin yalancısıyım.

Benim için veri tabanı Nakal Tabletleri ve Yiven Kodeks- leri’dir.

(16)

16

- O zaman, Lemurya da görünmeyen bir yer.

M.K.- Geliyoruz oraya şimdi. Ruhların ana vatanı nere- siymiş?

- Lemurya’ymış…

M.K.- Nasıl bir yermiş burası? Ruh bir maddedir ama Eterik bir maddedir. Neresidir orası? Ezoterik kainat…

Ruhlar kiminle alakalıdır? İnsan milletiyle…

- Sicim de olsa, misina da, bir bağ var yani. Kiminde de halat, öyle mi?

M.K.- Hayır, o soyut anti maddeyle ruhların bir alakası yok. “Ruh” dediğimiz şey Mutlak Bilinç “Ben”dir ve za- ten soyuta bağlıdır. Ama sorun şurada ki, aynı kalınlık- ta Avatar’a da bağlı olması gerekirken, bir şekilde o bağı Avatar yok eder. Yani, biz ruhumuzla olan bağı koparı- yoruz.

- Bunun da, bebeğin anne karnında bağlı olduğu o kor- don olduğu söyleniyor, hocam. Kesildiği anda o bağ ko- puyor. Ama Eterik olan devam ediyor.

M.K.- Bağımız kopmuyor, çok inceliyor. Biz inceltiyoruz.

Yaşayarak, Korteksi kalınlaştırarak… Şimdi… Lemurya nerede? Kaç tane Lemurya var?

- O zaman, bunlar bedenlerini…

RUH, AYNI SİSTEMİ MODELLİYOR…

M.K.- Beden Avatar’la alakalıdır, bununla değil. Bu kendini bir kere daha gerçekleştiriyor. Yani, ruh aynı önceki sistemdeki gibi bir Avatar yaratırken, aynı siste- mi modelliyor. Kendindeki soyutun uzantısını alıp kendi üzerinden geçirerek Avatar’a takıyor. Yani, kendi kolu gibi oluyor. Nasıl ki, kol beyne bağlı olarak hareket edi- yorsa, kolu Avatar olarak düşünün, beyni de ruh. Yani,

(17)

17

Mutlak Bilinç “Ben” kendinden bir kol üretiyor ve ona işini yaptırtıyor.

- O zaman bu, “Hayalet Organ Sendromu”nu da açıklar.

M.K.- Tabi, Phantom…

- Yani, bedensel olarak uzuv kopuyor ama kişi veya şu halde ruh, acıyı sürekli olmadığı halde hissetmeye de- vam ediyor.

M.K.- Şimdi, bunları ruhlar olarak kabul edelim. Bu da, kapalı devre bir sistem olsun. Yani, ana ruh kendinden bir sürü ruh üretebilir, kendisinin %100 benzeri olan Sublimal kopyalar… Soyut madde, ilk hareket olarak bir ruh üretti. Soyut madde, başka ruhlar üretti, tüm ruhlar birbirine bağlandı, Ezoterik Kainat oluştu. Üre- tim devam ediyor ve her biri sistemde yerini almaya de- vam ediyor. Böylece, bir mutlak büyük ruh oluyor, diğer ruhlar da, bununla eşit derecede, aynı şekilde mevcut olarak orada duruyor. Yani, hepsi birbirinin madde ola- rak aynısı… Şimdi, bu ruhların üretilmesindeki amaç ne? Her yeni Avatar ihtiyacı için, bir yeni ruh üretiliyor.

Yani, ana ruh, yeni bir Avatar için bir tane ruh üretiyor çünkü onu ona çakıp canlandıracak. Bütün bunları ne- den yapıyor?

- Hocam, ben şurayı anlayamadım, önce ruh olup sonra bunun için Avatar üretilmesi gerekmez mi? Sizin dediği- nizde önce Avatar var…

NEDEN KAFAMIZDA İKİ İNSAN RESMİ VAR…

M.K.- Hayır, önce Avatar yok. Önce ruh var. Avatar la- zım olunca ruhu yapıyorlar ve gönderiyorlar. Doğum gerçekleşiyor. Şimdi, bütün bu bilgilere neden ihtiyaç var? Burada konu ne? Adem ile Havva ne olmalıdır?

Biz, Adem ile Havva’nın bedenlenmiş olduğunu kabul

(18)

18

edebiliyor muyuz? Neden kafamızda iki tane insan be- deni resmi var, Adem ile Havva deyince? Onların öyle olduğunu kim söyledi? Dinler… Böyle görünmesini isti- yorlar çünkü kurdukları sistematiğe göre öyle görünme- leri gerekiyor. Peki, amaçları ne, nereye ulaşmak istiyor- lar? Cennete, değil mi? Belli bir zamanda neye ihtiyaç var? Bunlara bir şey vaat edildi. Göğe çekileceklerdi.

Göğe çekilmelerinin bir tarihi var ve bu tarihte göğe çe- kilebilmeleri için neye ihtiyaçları vardı? Kendi enerjileri- nin buna hazır olmasına… Bu tarihin adına biz “Kıya- met” diyoruz. Var sayalım, bu tarihin ne zaman olaca- ğını biliyorlar. Yani, takvim olarak değil de, olaylar üze- rinden biliyorlar. Onların tarihine göre, on binlerce yıl sonra, çok uzak bir tarihte olacak bu ve bu bilginin za- mana aktarılması lazım. Yani, bir amaç ve bir zaman var. O amacın, o zaman içinde gerçekleştirilmiş olması ve bu bilginin aktarılması gerekiyor. Ya da şöyle söyle- yelim, hangi zamanda olursa olsun fark etmez, insan, Avatar milletinin ne kadar değişirse değişsin, herhangi bir zaman diliminde okunduğunda, her şeyin aynı ola- bilmesi için, elindeki mevcut kitabın, belgenin bir dekod sistemine ihtiyacı vardır. Bütün zamanlara uygun ola- rak yazılmış olması gerekiyor ki, kim ne zaman okursa okusun, Allah’ı Allah olarak tanıması vs. her şeyi birebir olarak aynı tanısın. Kutsal metinler içlerinde aslında ne taşır? Bir şeyin bilgisi var, bir şey taşıyorlar zamana.

Şimdi… Gelelim günah nedir, insan nedir, cennet nedir, cehennem nedir? Daha önce anlatmıştım ama yine kı- sadan anlatayım. Her şey bir enerji konumudur demiş- tik. Cennet de bir enerji konumudur. Bir enerji konu- munun, aynı polarizasyon bir mıknatıs gibi (-) ve (+) kutbu vardır. Bir şeyi çeker, bir şeyi iter. Demek ki, ya-

(19)

19

pısı gereği cennetin, bir şeyi itmesi, bir şeyi çekmesi ge- rekiyor. Terminolojiye göre cehennem de aynı şekilde- dir… Şuradaki bir enerji çekildiği zaman, ya cennete çekilir, ya da cehenneme, bu enerji bunu iter. Bedeni unutun, ruhtan bahsediyoruz, ruhlar dünyasından, çe- kildiği zaman… Şimdi siz, hangi nitelikte enerjinin ne- reye çekileceğini bilirseniz ne yaparsınız? Ona göre ken- dinizi uydurursunuz. Yani, “Günah” denilen kavramın altında toplanan eylemler birliği mevcut bir enerjiye te- kabül eder ve yine “Sevap” denen sistemin altında top- lanan enerjiler de belli bir enerji sistemine tekabül eder.

İçinizdeki ruhu bir daire kabul edelim. Bu ruhun aktivi- teleri, öyle ya da böyle enerjisinin dönüşmesine sebep olur. Bu nereye gider?

BÜTÜNCÜL MATRİKS RUH…

Bütüncül, Matriks bir ruhumuz vardı ya, tek ruh… İşte bu, bunun içinde tek ruhun yapısını sürekli değiştirir.

İyiyse, iyi yöne, kötüyse de, kötü yöne… İyiyle kötü ne- dir? Diyelim ki, belli bir miktarda (-) ya da (+) çekim alanı, yani enerji, o tek bir ruhun kendini ona göre ayarlamasına neden olur. Enerjinin ona uygun olup ol- madığını o görür zaten. Bir de zamana bağlıyken, bu hareketin uygun olmadığını gördüğünde, büyük bir gay- retle enerjisini iyi yolda, yani cennete gidecek şekilde değiştirmeye çalışır. Şimdi, bütün bunları bir kenara koyalım. Adem her şeyin bilgisine sahipti. Neydi bunlar?

Bir sistemdi.

- Ana koddu…

ADEM’İN KENDİSİ TEMEL RUH..

M.K.- Neydi bunlar? Temel ruh, birinci ruhtu… Adem’in kendisiydi. Bütün ruhlar ondan yaratılmıştı. Kaburga

(20)

20

kemiğini unutmayın, bu kaburga kemiği çok büyük bir Ezoterik koddur. Neden Tanrı, Adem’i yarattığı gibi Hav- va’yı da topraktan yaratmadı da, Adem’in kaburga ke- miğinden yarattı? Bunun adına “Sublimal Kopya” denir.

Ondan birebir aynısını yarattı, kök hücre… Şimdi, cen- net denilen bir sistemde var olan bir yapının, topraktan olması ihtimali var mı? Yoksa nedir bu o zaman? Orta- da bir toprak yokken cennet var ve bunlar orada takılı- yorlar. Cennetin yapısı ne, toprak mı? Toprak fikri ne- reden geliyor? Adem ve cennetten sonra yaratılmış olan bir yerin adıdır toprak, “Earth”, yer…

NEREDEN DEĞİŞİYOR…

Nasıl oluyor da, henüz yaratılmamış olan bir şeyin yara- tılmasından daha önce, ondan bir şey yaratılıyor? Basit bir nedeni var bunun, dünya Adem’den yaratıldığı için…

Bakış açısı değişiyor. Nereden değişiyor? Kutsal metne konurken, öncelik Avatar’ın buradaki konumundan kaynaklandığı için, bilinen ve görünen bu olduğu için, Avatar’ın gördüğü, konuşlandırdığı bu olduğu için, bi- linmeyen bir alanı bilinenle tarif ediyor. Bundan dolayı, kutsal metinler “Adem topraktan, balçıktan yaratıldı”

der. Tam tersi, balçık Adem’den yaratıldı. Silsileye ba- kın… Biz balChiı neden balçık olarak görüyoruz? Balçık aslında nedir? Bilgidir, enerji konumudur, kavramdır…

Peki, Kuantumda temel maddemiz nedir? İstisnasız her şey enerjidir, enerji enerjiye dönüşür. “Enerji enerjiye dönüşür” demek, ne anlama gelir? Ruh maddeye, mad- de ruha dönüşür. Soyuttan bahsetmiyorum, soyut ener- ji değildir. Bunda bir çelişki var mı?

(21)

21

ADEM TOPRAKTAN YARATILMADI, TOPRAK ADEM’DEN YARATILDI…

Yani, Adem topraktan yaratılmadı, toprak Adem’den yaratıldı. Neden insan milleti, yani Adem zürriyetinde

“Soy” diye bir kavram var? Bu neye tekabül ediyor? Siz bunu yeniden düşünürken, biz yeniden başa dönelim, Tanrı’nın tuhaf işlerine… Bu başka türlü de anlatılamı- yor. Bir sürü sistemi birbirine bağlamamız lazım. Tan- rı’nın Adem’le ne alıp veremediği var? Madem sorun çıkmasını istemiyordu, elma ağacını, bilgi ağacını neden yarattı ki? Hiç yaratmasaydı, onlar da orada takılıp git- selerdi, derdi ne? Tanrı Adem’le kafa mı buluyor, yoksa başka bir ihtimal mi var? Adem’i yarattı, olmadı kadını da yarattı, yetmedi bilgi ağacını yarattı, o da yetmedi şeytanı kışkırtıp onunla pazarlık etti, bu kadar ihtimali de Adem’in önüne sundu… Adem de o elmayı ısırmaya- cak, öyle mi? Isırmama ihtimali var mıydı? Tanrı buna neden gerek duydu?

- Bağlılığını ölçmek için mi?

ZATEN YOKUZ…

M.K.- Yine baştan alalım. Zaten hiçbir şey yoktu… Bu- nun için keyfinize bakın, zaten yokuz. Ben neden bun- ları anlatıyorum? Ezoterik kodları göstererek, kutsal metinlerdeki silsile hatalarını gösteriyorum. Zaten yokuz. Zaten Tanrı, diğer her şeyi kendinden çoğaltarak yarattı, Sublimal yaptı. Yarattıkları üzerine kendini koydu, kendi enerjisiyle itti. Tecelli etkisi var. Neden herkes ona döndürülecek?

ALEF NOKTASI…

(22)

22

Ana madde ne? Alef... Tanrı’nın kendisi. Bütün madde- lerin bir arada iç içe geçerek kendilerini yok ettikleri alan neresi? -273… Alef noktası… Mutlak soğuk. Bitti…

Soyut kendini yok ettiği zaman, madde bir noktadan daha küçük hale geliyor. Yani, her şeyi büyük gösteren, soyutun kendisi… Araya boşluklar koyuyor. Maddenin kendisi bir nokta kadar büyük... Bunun içinden soyut çekildiği anda, geriye bir nokta kadar büyüklüğü olan, madde kalıyor. Her şey zaten onun içinde. Her şey yara- tıldı ve yok edildi. Peki, biz neyi yaşıyoruz? Neyi yaşadı- ğımızı anlatmıştım, biliyorsunuz. Her An, kendi zama- nını yaratıyor. Rüya içinde rüya görür gibi… Her rüya kendi zamanını yaratıyor. Şimdi, başka bir yerden de- vam ediyoruz… Tanrı bilinmek istedi, kainatı yarattı.

Bilinmekten vazgeçtiğinde kainat geri çekildi, her şey yok edildi, yok etme durarak Alef’e geri dönüldü. Her şey başladı ve bitti. Ne zaman başladı ve bitti?

SADECE O AN VARDI…

Tanrı’nın tasarımında “An” vardı. Her şey bir An’da baş- ladı ve bitti. Düşündü, gerçekleşti… Düşündü, yok et- ti… Bir An’da… Başını ve sonunu aynı An’da düşün- dü… Peki, yaşanan ne, o halde? Yaşanan şu; Öyle bir sistematik oluştu ki, o düşünce kuvvetinden, her şey, her An, her olay, kendi zamanını üretti. Yaşananlar bir çeşit Holografik bir yapı. Sistematik olarak kendini üre- tirken sona doğru götürüyor, tamamlanıyor, tamamla- nıyor, tamamlanıyor... Zaten ilk üretimde Tanrı’nın bir fikri olduğu için, her şey Sublimal olarak yaratılan, üre- tilen her şey, birebir olarak aynen yansıyor. Tanrı’nın dışında başka bir şey olmadığı için, bize görünen, göste-

(23)

23

rilen her şey Tanrı’nın kendisidir. Zaman içinde bilgeler vs. bunu keşfediyor ve keşfettiklerinde “Vahdet-i Vü EZOTERİK KAİNAT, LEMURYADIR…

Şimdi, bunu bir kenara koyuyorum. “Ezoterik kainat”

dediğimiz yerin merkezi Lemurya’dır. Ama hangi Lemurya? Ruhların yaşadığı yer… Bir zihin Matriksi, bir manyetik alan… Bunu böyle kabul edelim. Noktalardan oluşmuş, bir manyetik alan. İşte, bu ruhlar, Hint Ve- da’larında bu çok güzel anlatılır, okuyun, yanılmıyor- sam Türkçesi var. Veda’larda güzel anlatmasının nede- ni, bu Azteklerde ve Mayalarda da anlatılır ama kodeks- leri iyi çözemedikleri için o efsaneyi güzel koyamıyorlar.

Veda’larda bu güzel bir edebiyatla efsaneleştirilmiştir.

Tanrı inmek istediği zaman, bir Avatar’ı kendine binek yapıyor. Gelelim baba konuya… “İnsan-ı Kamil’in bura- daki varlığı Kemal’e ermektir” cümlesinden ne anlıyor- sunuz?

- “Kemal” olgunlaşma demek…

KEMALE ERMEK…

M.K.- Nedir bu? Her insanın böyle bir vazifesi var.

Kemalet nedir? Neden özellikle Ezoterik dinlerin hepsi Avatar’a, İnsan-ı Kamil’den söz eder ve olunması gere- ken şeyin bu olduğunu söyler? Ruhlar iş gücü çalıştırı- yorlar.

- Nasıl hocam?

M.K.- Anlatayım… Ruhu düşünün. Ruhun kendini arındırması lazım... Bunu anlatmıştım, bilmekten kay- naklanan “Saflık Enerjisi”… Bundan dolayı da, ruhun işçilere ihtiyacı var. Çünkü kendisi bir nokta ama ken- dini istediği kadar çoğaltabilir. Bunun nasıl olduğunu

“Ezoterik Kainat”ta anlatmıştım, çünkü kodu öyle. Kod-

(24)

24

lar, Levh-i Mahfuz vs. hepsi… Ruh bunları biliyor. Ne- reden? Tanrı’nın kendisi söyledi; “Ben Adem’e eşyanın isimlerini öğrettim.” Eşya derken, masa veya sandalye- den bahsetmiyordu Tanrı. Başka bir şeyden, enerjiler- den bahsediyordu. ana ruh olan Adem’in derdi ne?

Kendini temizlemek, saflık…

ARINMAK…

Bunu iş bölümü yaparak sağlıyor. Kendini çoğaltıyor, üretiyor. Yani, bir alanı bir kişinin temizlemesi başka, bin kişinin temizlemesi başka, değil mi? Peki, bir Avatar, bir ruha bağlı olarak, kendi enerji konumunu beden üzerinden değiştirmeye çalıştığı zaman, ne yap- mış olur? Bağlı bulunduğu ruhu değiştirmiş olur. Kendi alanını temizlediği zaman, bütünü temizler ve oraya doğru gider. Herkes kapısının önünü süpürdüğü za- man, mahalle temiz olur. Mahalleyi temizlemek için ne yapmak lazımdır? Çok sayıda ruh üretmek lazımdır. Pe- ki, ruh kendini nasıl temizleyecek? Unutmayın, enerji enerjiye dönüşür, hepsi madde. Nasıl dönüşecek?

Avatar’ın mekanik enerjisi enerjidir, ruhu temizler. Ru- hu temizlemenin, yani saflaştırmanın bir modeli var.

İşte, bu modellerin hepsi dinlerin içinde, yazmışlar. Şu- nu yaparsan günah, bunu yaparsan sevap… Peki, gü- nah ve sevap kavramları neden var? Basit, ödül ve ce- za… Kriter…

SAFLAŞMAK İÇİN ÇOĞALMAK…

Şimdi, bu niye var? Ana ruh saflaşmayı sağlamak, te- mizliği hızlandırmak için kendinden çoğaltıyor. Ruhu

(25)

25

bir an evvel temizlemek istiyor. Evet, kainatın temel ya- sasına gelelim, Entropiye… Bir şey çerçevelendiği an, otomatik olarak aynı zamanda bozunum gerçekleşmiş olur. Ana ruh çoğaltarak kendini kodladığı, yeni bir ey- leme başladığı zaman, başka enerji alanlarıyla Matriks alanlar açtığı zaman ki, Avatar madde olarak başka bir enerji alanıdır, otomatikman Entropi gerçekleşiyor. Ne- den? Çünkü Tanrı yasayı böyle koymuştur. Ruh, bir yandan kendini temizlemek için temizlik elemanı olarak Avatar’ı kullanırken, hangi yasayla çatışıyor? Bu Tan- rı’nın temel yasalarından bir tanesidir. İki enerji her- hangi bir iletişime girdiği anda yeni bir Matriks alan do- ğar. Bu Matriks alanın bilgisi zaten Levh-i Mahfuz’da vardır. Kurulduğu anda, bozunum, Entropi başlar.

KENDİ VARLIĞI SİSTEMİ YOK EDİYOR…

Bir sistemi yok eden kendi varlığıdır. Zaten onun sistem olması, yok olması için bir nedendir. Sadece çerçevelen- diği anda otomatik olarak Entropiye girer. Ruh, bir sis- temi, yani bir maddeyi başka bir maddeye dönüştürdü- ğü anda, bunu toprağa diyelim, canlandırdığı anda çer- çeveleyip yeni bir Matriks alan kurmuş olur. Bu otoma- tikman Entropiye girer. Gerisi nedir? İki hareket vardır.

Biri bu tarafa giderken, diğeri öbür tarafa gider. Bu bir yerde tamamlanacaktır.

ÖLÜM…

Yani, bir okun iki ucu var ya, bunlar bir yerde birbirle- rine tekabül edecektir, sıfırlanacaktır. Biz buraya

“Ölüm” diyoruz. Şimdi, bir yandan bozunum varken, diğer yandan da bir öğreti var. Entropi, günaha gir- mek… İnsan korteks beyni neden üretti, onu anlatıyo-

(26)

26

rum şu anda. Korteks beynin üretilme nedeni, varlık sisteminin Entropiye uğratılmasıdır. Bir çocuk doğduğu anda, otomatikman varlık nedeninin tersine olarak Entropi, yani kirlenme başlar. Bir ömür içinde %51 oranında sevap işle.” Biraz fazla, sadece bu bir parça fazla sevap için bütün mücadele verilir, bir damla fazla- sı için. Eğer, Avatar içindeki uzantı, ruh, o mücadele içinde bir parça temizlendiği zaman, kendine kar sayar.

Bir parça daha kirlendiği zaman, yeni Avatar üretir.

İNSANIN VARLIK NEDENİ…

İnsanın varlık nedeni, korteks beynin üretilmesi irade- sinin nedeni budur. İrade neden vardır? Ruhun kendi iradesi vardır. Ruhun kendi iradesi olduğu zaman, kor- teks otomatikman irade üretir çünkü ondan kendini kopyalar. Enerji enerjiye dönüşürken kendini buradan kopyalar. İşte, bizim çakallığımızın nedeni, çaresizliği- mizden kaynaklanır. Çünkü insan, Entropiye uğramış bir sistemdir.

ÇÖKÜŞ BAŞLAMIŞTIR…

Sistem kurulduğu anda çöküş başlamıştır. Bu savaş ömrün sonuna kadar sürecek, ömrün sonunda cinleri yaratanların amacı, o gazları vererek, sizin davranışla- rınızı ki, davranışlarınız da bir enerji, o davranışlar ru- hu bir şekilde etkiliyor ve ruh burada zar atıyor. Bun- dan dolayı, bir parça, bir damla için size bir ömür yaşa- tıyor. Fakat çoğu yerde de kayıp oluyor. Neden? Ruh o alana giremiyor. Tanrının yasasını değiştiremiyor. Ama çaresi de yok, bu oyunu oynamak zorunda. Süreye ka-

(27)

27

dar kendini temizlemek zorunda… Cennete ve cehen- neme ruhlar gidecek, değil mi? Peki, kaç tane ruh gide- cek? Topu, topu bir tane… Bütün ruhlar zaten tek ruha bağlı. Diyelim ki, nokta kadar bir ruh, bir sisteme çeki- lecek. Diğer sistem neresi? Allah nerede? Her şeyin dı- şında, değil mi? Peki, ruhun amacı ne, nereye yakalan- mamaya çalışıyor? Kara deliklere… Tanrı’ya çekilmek istiyor. Kara delikler neresi? O resmi bir düşünün. Mut- lak cehennem neresi? -273… Son, artık hareket yok.

HAREKET, TANRIDA VAR..

Hareket Tanrı’da var. Bütün bu geyiğin nedeni bu...

Şimdi buradan Lemurya’ya gelelim… Ruhlar Avatar’ları yaratıyor, değil mi? Peki, Avatar’ın hayata geçmesi için, deneyimlemesi, işlem yapması için, bunların bir şey ya- pılması gerekiyor, değil mi? Medeniyet kuruyorlar.

Lemurya’nın ilk kulları veya ruhların ilk Avatar’ları, Lemuryalılardır. Kimdir bu Lemuryalılar? Bu çok ilginç, dünyanın ilk “Kas sistemi” Lemurya’dadır. Çiftçisi ayrı, işçisi ayrı, rahibi ayrı, yöneticisi ayrı ve ilginç bir şekil- de, robotlar gibi modelleri de ayrı. Ruh, tuhaf bir şeye girerek karmaşa değil, robotlar yaratmış. Peki, Lemurya’nın çöküşünün neyle alakası var? Ruhlar ne- rede? Bir öğreti var, rahipler orada bir öğreti yazdılar,

“Ana Din”i. Ana din Lemurya dinidir. Orada bir şey söy- lüyor. İbadet etmek nedir?

- Arınmak.

DİNLERİN VARLIK NEDENİ ARINMAKTIR…

M.K.- Arınmaktır. Bütün dini faaliyetlerin tamamı arınmaktır. Arınmanın temeli, şirk koşmamak ve mut- lak teslimiyettir. Yani, sistem ibadet üzerine kurulmuş-

(28)

28

tur. Entropiyi asla unutmayın. Bir sistem kurulduğu anda otomatikman Entropiye uğrar ve bir şeyin görünür olabilmesi için, değer atfetmesi için, başka bir şeyle gö- rüntülenmesi gerekiyor. O zaman bir değer atfediyor.

Yani, sizin ibadetinizin arındırma gücü olabilmesi için,

“Rağmen” yapılması lazım. Karşıt kuvvete, günaha karşı yapılması lazım… O zaman bir değer ifade ediyor.

ENGELLEYEN KUVVET…

Sizi engelleyen bir kuvvet yoksa ibadet ediyor olmanız sisteme bir değer katmıyor. Çünkü manyetik alanın üretilebilmesi için, temel kod nedir, biliyor musunuz?

İki tane elektrik motorunun aynı anda birbirlerinin ter- sine dönmesi gerekiyor. Bir elektrik motorunun dönme- si manyetizma yaratmıyor. Ya da günümüz elektrik mo- torlarında, manyetik alanı motorun içinde tutabilmek için, örneğin, Philedelphia deneyinde olduğu gibi, iki tane elektrik motoru ama devasa, açık havada tersine çalıştırıldı. Çünkü ortamı, açık havayı manyetizma yapmak istediler. Fakat normalde elektrik motorlarında (-) kutup motorun içindedir, sabittir, (+) kutup üzerin- dedir, arada boşluk vardır. Biri döner, diğeri sabit kalır ve orada manyetik alan oluşur. Bu manyetik alanı da motorun içine hapsettikleri için, o bağlı bulunduğu ba- kırın içindeki elektronları harekete geçirir. Yani, işe dö- nüştürür. Hangi sevaplar daha değerlidir? Hangi ibadet- ler daha değerlidir?

- En zor olanlar…

İMKANSIZLIĞIN DEĞERİ…

M.K.- Evet, en zor olanlar… Bir şeyin değeri, onun im- kansızlığından gelir. Entropiden dolayı korteks beyin

(29)

29

üretilirken, aynı zamanda yeni bir türevi otomatikman üretiyor korteks beyin. İbadeti değerli hale getiriyor.

Bundan dolayı, iyilik ve kötülük vardır. Ying-Yang…

Mesela, Yezidilerde iki tane Tanrı vardır. Bunlar iyi ve kötü Tanrılardır. Lemuryalılarda neden Parapsikoloji ve metafizik hayat vardı? Çünkü ana koddan besleniyor- lardı. Ruh direk bağlıydı. Böyle bir yaşantıları vardı.

- Onun için mi, çok üstün bir medeniyettiler, hocam?

LEMURYANIN TARİHİ…

M.K.- Tabi… Ana fikri rahip biliyor ve Avatar’lara nasıl yapacaklarını söylüyor. “Sen denizci olacaksın, tekneyi şu şekilde yapacaksın vs.”

- Şu andaki medeniyetlerden bile çok, çok üstün oldukla- rı söyleniyor.

M.K.- Sonra ne oldu bunlara? Şimdi, Lemurya’nın tari- hine dönelim. Bu çöküşten önce Lemuryalılar ne yaptı- lar? Ana ruh tarafından yaratılmış ve uzantısıyla ona bağlı dünya üzerindeki bütün Avatar’lara, Nakaal Mis- yonerleri tarafından ki, “Naakal” nakil demektir, bu na- kilci misyonerler ellerinde çantalarla dünya üzerinde gittikleri her yerde tapınaklar kurdular. Peki, ilk müşte- rileri kimdi? Doğal olarak en yakın yerdekiler, Mayalar, Aztekler… Sonra oradan Asya’ya geçtiler. Kim bu Naakal Misyonerleri, ne diyorlar? “Ruhunu arındır. Gü- nah yapma” bunu ve daha Ezoterik şeyleri de anlatıyor- lar. Kolonileştirdikleri Maya ve Azteklerden sonraki ilk medeniyet Uygurlardır. Medenileştirdiler onları. Adam- ların adı üstünde, Uygurlar, Uygur Adam, uygar… Bir sonraki adres de Tibet’ti… Daha sonra o bilgiler batıya geldi. Her zaman neyin içinde geldi? Nakilcilerin bir numarası vardır. Bir din üretilir. Din, Lemuryalı gö-

(30)

30

zükmez, soyut bir Tanrı vardır. Nakilciler, o soyut kitap- ların içine, kendi dinleri olan Batıniliği koyarlar ve der- ler ki; “Zahirine bakma, Batınına bak.” Bütün dinlerde bu böyledir. Bu bilgi Mısır’a, Sümer’e, oradan Yunan’a, orada Roma’ya ve Roma’dan da günümüz medeniyetine kadar geldi. Şu anda dünya, Adem adındaki bir ruh ta- rafından yönetilmektedir.

- İlk ruh o mu? Şu tek dediğimiz ruh… Bir tek ruh var, Adem’in ruhu ve başka yok mu?

DÜNYA, ADEM İSİMLİ RUH TARAFINDAN YÖNETİL- MEKTEDİR…

M.K.- Ama gerçekleşen ne? Adem’in ne yapacağı da ya- zılı kitaplarda. Yani, yazılanın dışında bir şey yapamaz.

Soyutun kendini gerçekleştirme modeli, hiçbir zaman yazılanın, çerçevelenin dışında bir şey olamaz. Enerjiler Tanrı’nın yasalarına bağlı olarak hareket ederler. Bizim birbirimizi görüyor olmamızın bir önemi yok. Biz birbi- rimizi bir Nano Saniye frekansta görmez hale geliriz.

Adam diyor ki; “Bir servetim var.” Size Nano Saniyede bir vibrasyon yapsam, hiçbir şeyin olmaz. Servetini elektronlar olarak görürsün. Buraya kadar soru var mı?

Biraz dehşete düşmüş gibi görünüyorsunuz.

- Dehşete düştük tabi. Hocam, şu halde Havva’yı Adem yarattı. Önce Havva’yı, sonra diğerlerini yarattı, yarattı…

- Bu nakilcilerin çantalarında, ta en başta var olan din tek Tanrılı mıydı? Çünkü Uygurları bilmem ama Mısır’da, Yunan ve Roma’daki dinler hep çok Tanrılılar. Günümüz- deki semavi dinlerse tek Tanrılı... Bu bilgi değişti mi? De- ğiştiyse neden?

(31)

31

- “Lemuryalılar denen ruhlar Avatar’ları yarattı” dediniz.

Avatar’ların kalıp veya tipleme bilgisi nereden geldi? Kur- an’da Yahudileri Firavun’dan kurtarmasından sonra, Musa’nın asasını vurmasıyla fışkıran 12 pınardan bah- seder. Mesnevide de, her birine hükümranlık vaat edilen 12 kabile yöneticisinden. Mesnevideki burçlara benziyor gibi… Yani, nereden çıktı bu siyahlar, sarılar, beyazlar, kızıllar, kıvırcık ve düz saçlar, mavi veya kahverengi göz- ler. Tabi, bir de erkek ve kadın olarak neden iki cins var?

Amip gibi olamazlar mıydı? Bunları çok merak ediyorum, hocam.

ALLAH, NASIL YARATIR…

M.K.- Allah yarattı… Allah yasayı yaratır. Ne yapılaca- ğının yasasını… Gerisi Randomdur. Allah tek, tek kim- seyi yaratmaz. Yasayı yaratması tek başına yeterlidir.

Kanuna bağlı olarak, enerjiler birbirlerine katışıp gelişir.

- Atlantis nasıl battı, hocam?

M.K.- Aynı şekilde Atlantis, Lemurya’dan göç eden…

- Hocam, onu da sonradan çıkardılar ya, Atlantis’in çok yüksek bir medeniyet olduğunu. Bilmiyorum, bu ne ka- dar gerçek, ne kadar doğru? İnternetten bakmıştım. Me- sela, uzay rampaları, çok değişik yerlerde, şu anda artık olmayan çok değişik medeniyet kalıntıları bulunuyor.

ATLANTİS….

M.K.- Lemurya ile Atlantis’in hikayesi şudur; İki tane ana kara var, ada kıta bunlar. Lemuryalılar çöküşten sonra kitleler halinde Atlantis’e göç ediyorlar. Lemurya öyle bir dakikada çökmüyor. Ağır, ağır çöküyor ve bu çökmeler sırasında ölen de çok oluyor. Sonra kaçışlar başlıyor ve gelip Atlantis’e sığınıyorlar. Orada yeniden

(32)

32

aynı medeniyeti kuruyorlar. Bu sefer orası da yıkılıyor.

Çünkü dağ oluşumları çok uzun sürüyor. Mesela, bir ara duruyor, diyelim ki, 10 yıl bekliyor. 10 yıl sonra yeni dağlar çıkmaya başlıyor. Düşünsenize, dünyanın her yeri dağ... Dünya yerle bir oluyor, yeniden yapılanıyor.

3-5 dakika süren depremler gibi değil, bu oluşum yüz- yıllarca sürüyor. Bir yere kaçıyorlar, orası patlıyor, bir yere kaçıyorlar, bu sefer orası patlıyor. Kaçan kim?

Avatar…

- O zaman, bizim korkularımızda ne biçim korkular var- dır.

LEMURYA RUHLAR TARAFINDAN KURULMUŞTUR…

M.K.- Onların izleri çok… Pasifik’te bir sürü ada var.

Adanın yerlilerine bakıyorsunuz, aralarında tuhaf, tuhaf renkli insanlar var. Beyaz, mavi gözlü vs. acayip bir dil konuşuyor, acayip bir din konuşuyor. Bunların hepsi tespit edildi, bağlar kuruldu. Bu uzun bir konferans...

Mesela, bunu ben semboller üzerinden de anlatabilirim.

Örneğin; Güneş Çarkı var. Gamalı Haç var ya, Güneş Çarkıdır o… Çok fazla Lemurya sembolleri vardır. Türk- çesi şu; Lemurya, ruhlar tarafından kurulmuş bir yer- dir. Ruhların ana vatanıdır. Bizim metafizik olarak, Ezo- terik kainat dediğimiz yerin, kendini maddeleştirdiği alandır. Kök hücredir.

- Peki, kişiler öldüğü zaman, ruhlar oraya mı giderler, hocam?

M.K.- Ruh zaten ana maddesi…

- Hayır, şu anda hocam…

(33)

33

M.K.- Tabi, ruh orada… Ana ruha çekiliyor. Yani, soyu- tun kendini modellemesi gibi, ruh da kendini aynı sis- tem üzerinden modelliyor.

- Ana ruha, Adem’e gidiyor, o zaman.

M.K.- Evet, Adem’in ruhuna, tek ruha yani…

- Peki, ruhun acı çekmesi veya mutlu olması nasıl oluyor, hocam? Ana ruha çekiliyor, o zaman mutludur.

M.K.- Hayır… Siz kabir azabını mı, soruyorsunuz?

- Evet…

M.K.- O başka bir hikaye, zaten görüldü de hesap ama o hesaplama sisteminin anlamı, Haşr’da, yani Kıyamette olacak. Bu, şimdi gireceğim “2012” konusuyla alakalı.

Soru var mı?

- Hocam, bizde soru soracak hal bırakmıyorsunuz, sonra da “Soru var mı?” diye soruyorsunuz.

- Lemuryalılar ruhsa, Atlantisliler neydi?

- Hocam, Lemuryalılar ruhlar alemi, orada ruhlar da var, Avatar’lar da…

M.K.- Lemurya, ilk insanın üretildiği, yaratıldığı yer.

Yani, Avatar’ların…

- Tamam ama onları kim üretti?

M.K.- Adem baba üretti, kim üretecek? Ruhtur o…

- Fakat hocam, bu dinlerden yola çıkarak, kiminle kim, neyin savaşını veriyorlar? Ben onu anlamış değilim.

SEVAP NEDİR…

M.K.- Söyleyeyim o zaman, “Korteks beyin” denilen in- sanın kendisi, yani “Nefs” denilen sistem, şeytandır.

Ezoterik kodu budur. İradenin, yani sevabın, sevap ola- rak değer kazanabilmesi için, tersi ile mücadele içinde olması gerekiyor. Çünkü Tanrı’nın yazılım kodunda bu sistem var. Yani, bir şey yaratıldığı anda Entropiye uğ-

(34)

34

rar. Sevap günaha dönüşür, günah da sevaba… Neden ve ne zaman dönüşür? Bunu bir düşünün bakalım…

Hepsinin ucu açıktır bunların. - Çünkü her şey zıddıyla vardır.

M.K.- Değer kazanabilmesi için…

- nasıl saflaşacaksınız, eğer kötüyü bilmezseniz?

M.K.- Siz soruyu tekrar sorun.

- Şu anki pozisyonda, “Bu geyikler yaratıldı” diyorsunuz ya, onları yaratan şeytan.

M.K.- Bakın, şeytan… Siz soruyu bir daha sorun lütfen.

- Soruyu nasıl soracağımı bir bilsem... Tamam, ruhun kendini arındırması lazım ve bunun için anlattığınız sis- temi anladım. Biz şeytanla savaşıyoruz. Yani, ona rağ- men ana ruha çekilebilmek için ya da cennete gidebilmek için arınmaya çalışıyoruz da, şu anda dünyada savaş denilen şeyler nedir? Yani, durum bu iken Avatar’lar bir- biriyle neden savaşıyor?

TEMEL MADDE…

M.K.- Yeniden şu temel maddeye bir açıklık getirelim.

Daha önce anlatmıştım ve muhtemelen sizde eksik ka- lan taraf, o taraf. Şimdi bakın, sistem nasıl kurulmuş…

Bir, “Anti madde” denilen, soyut madde var. Bir, “Tan- rı’nın Kütüphanesi” denilen, yazılım kodları var. “Soyut”

denilen anti maddenin içinde bir yasa var. Bu yasa di- yor ki; “Soyutun içinde kendini gerçekleştirme arzusu var.” Bunu ne zaman gerçekleştiriyor? Sadece bu arzu içinde olduğu için, maddeyle karşılaştığı anda ki, mad- de bilginin kendisidir çünkü bilgi somuttur, o alana can veriyor. O alana can verdiği zaman, kendi bilgisini, so- yut olduğunu unutuyor. Somutun içinde kendini ger-

(35)

35

çekleştiriyor. Bundan dolayı, gözle görünmeyen “Ezote- rik Kainat” dediğimiz Matriks alanda her türlü bilgi ye- rini alıyor.

- Hocam buna göre sorumu tekrarlamak istiyorum. Be- nim, yine böyle seminerlere katıldığım yerdeki bazı grup arkadaşlarla bahsi geçen bir durum var. ,”Enerjimizi bir- leştireceğiz. Şu kadar sayıda olup, o enerji boyutunda titreşirsek kurtulacağız vs.” şeklinde bir muhabbet dönü- yor. Bunun bağlandığı noktayı yakalamaya çalışıyorum.

Yani, bunlar neyle neyin savaşını veriyorlar?

M.K.- Söyledikleri doğru ama ne yaptıklarını bilmiyor- lar. Gerçekten bunu yapabilirler mi? Bu bilgi ve bilince sahipler mi? Neyden kurtulacaklar?

- Ben de onu anlamış değilim. Yani, bunlar madde boyu- tunda mı, kalmaya çalışıyorlar? Bunu mu, yapmaları la- zım?

KOLEKTİF BİLİNÇ…

M.K.- Adamları tanımıyorum, kimden bahsettiğinizi bilmiyorum ama sistem doğru. Zaten ana ruhun amacı da kolektif bir bilinç oluşturmak. “Rağmen.” Neye rağ- men? Korteks beyne rağmen… Korteks beyin Nefs’tir, yani şeytan. Ezoterik kodları budur. Yalnız, o grupların ne dümen çevirdiklerini ben bilmiyorum. Şimdi gelelim, seçilmiş insanlar kimlerdir, onlara bakalım. Lemurya rahipleri, ruhun her şeyini bilen Avatar’lardır. Ama özel Avatar’lar… Ruhun kendisi gibi bir şey, ruhun materyalize olmuş hali ama tam değil. Bir sınırı var onun. Bunlar, bilgiyi, öğretiyi, zamana yayabilmek için, bir sistem kullandılar. 3-5 jenerasyonda bir, hadi onu

(36)

36

da söyleyeyim, 13. Burç var, Yılan Burcu… Ay Takvi- mi’ne göre hesaplamanız lazım, 4 yılda bir gelir. İşte bu her 4 yılda bir, bir sıçrama… Yılan Burcunda doğanlar, (xyy) kromozomlarına sahiptir. Bir tane fazla (y) kromo- zomları vardır. Kadınlık kromozomu (xx)’tir. Erkek kro- mozomu, bir dişi, bir erkek (xy)’dir. İki erkek bir dişi olanlar, özel tasarımlı “Nakilciler”dir. Nakilciler, içlerin- de Ezoterik kodları taşırlar. Doğduktan sonra, onlar işa- retlenmiştir.

- İşareti nedir, hocam?

UYANIŞ….

M.K.- Şöyle, onlar aranır, bulunur, içlerindeki şifreler çözülür ve uyandırılırlar. Uyandırıldıktan sonra, onlar kendileri Nakal Misyoneri olurlar. Seçilmişler bunlardır.

Yüksek ihtimalle, peygamberler de onlardır. Artık mo- dern tıp bunu çözüyor. (xyy) kromozomlu insanlara rastlandığını ben medyada okudum.

- Bir şey yapıyor mu, onlar?

M.K.- Tabi, mevcut bir öğretiyi koruyor ve yayıyorlar.

Batınilik, onların sistemi üzerinden yürür. Yani, araba- nın yolda düzgün gitmesini sağlıyorlar. Şoför değişiyor.

- Hocam, siz hiç kromozomlarınıza baktırdınız mı?

M.K.- Ben hiç Nakal Misyonerine benziyor muyum?

Adamlar vardır, öğretiyi onlarla buluştururlar. Sabi manastırları, tapınakları bu işi görürler. Bu işin görevli- leri Sabilerdir. Sabiler, kadim dinin mensuplarıdır. Ka- dim dinin mensupları, başka kimlerdir? Çünkü kainatın enerji alanlarını kontrol edebiliyorlardı. Büyücülük, enerji alanlarını kontrol etmektir. “Kadim Din” diye, bir

(37)

37

şey vardır. Kadim din, Lemurya’nın dinidir. İlk dindir yani… Onun günümüze kadar gelen modeli Sabilerdir.

Hesapta, güneşe tapmaktadırlar ama Sabilik yaygın bir din değildir. Ararsanız bulamazsınız. İlk görüldükleri yer Urfa’dır. İlk peygamberleri, İbrahim Peygamber’dir.

İbrahim Peygamber, hangi dinin mensubuydu? Müslü- manlıktan önce hangi din vardı?

- Museviliğin mi?

M.K.- Yok, onlardan da önce ama o bölgede, Arabis- tan’da, Hristiyan ve Yahudileri bir kenara koyarsanız, onların yanında etkili olan, Müslümanların kabul ettiği başka bir din daha vardı. Bu Kur’an-ı Kerim’de de var- dır, “Hanif Dini”… (HAC SURESİ / 31: Allah’a hanifler olarak O’na şirk koşanlar olmaksızın!... Kim Al- lah’a ortak koşarsa, o sanki Sema’dan düşmüş de kendisini kuş kapıyor yahut onu rüzgar uzak bir mekanda atıp sürüklüyor gibidir. BEYİNNE SURESİ / 5: Oysaki onlar, Hanifler olarak Diyn’i O’na halis kılarak Allah’a kulluk yapmalarından, namazı ikame etmelerinden ve zekatı vermelerinden başka bir şeyle emrolunmadılar... İşte budur diyn-i kayyıme.) İbrahim Peygamber, Hanif dinindendir.

HANİF DİNİ İLK DİNDİR…

Hanif dini ilk dindir, Lemurya dinidir. İyiliği de, kötülü- ğü de yaratan, dinlerin kendisidir. Neden yarattığını da anlattım. Bir şeyi çerçeveleyip, ona sevap ya da günah dediğiniz zaman, otomatikman onu Entropiye alırsınız.

Şimdi, sevabı ve günahı inceleyelim.

SEVAP VE GÜNAH…

(38)

38

Bir şeye, bir harekete, bir enerji alanına “Günah” dedi- ğiniz zaman, otomatikman onu hangi Entropiye sokmuş olursunuz? Kur’an-ı Kerim ve bütün diğer kitaplarda da bundan bahseder. Onu otomatikman “Tövbe Kapısı”na kadar götürürsünüz ve otomatikman Tövbe Kapısı açı- lır. Süreç bitene, Entropi tamamlanana kadar tövbe et- tiğinizde, alanı yeniden çerçevelemiş olursunuz. Peki, hangi sevap makbul, hangisi değil? Allah’ın adının dı- şında yaptığınız hiçbir sevap geçerli değildir. Yani, bir beklentiye hitaben yaptığınız sevap, sevaptan sayılmı- yor. Veya buna iyilik diyelim. Allah’ın adı dışında yaptı- ğınız herhangi bir iyilik, sevaptan sayılmıyor ve boşa gidiyor. O da, onun Entropisi…

İYİLİK VE SEVAP…

İyilik adı altında yaptığınız bir şeyi çerçevelediğiniz an- da, Korteks beyin onu anında zehirler. Otomatikman o, beklentiye girer ve beklentiye girdiği anda Entropiyi baş- latır. Mesela, kurban kesimleri böyledir. Allah adına ke- silmesi lazımdır…

- Allah kazadan, beladan korusun diye kesiliyor…

M.K.- Yanlış işte… Neden Korteks beyin, sevap boyu- tunda iyilikle sorun yaşar? Kuantum Dolanıklığı’na gir- diği için. Çaresizdir… Kuantum Dolanıklığı’ndan kur- tulmanın, dinsel metinlerde bir Ezoterik kodu vardır.

Arınmak… Şimdi gelelim, 21 Aralık 2012’ye… Bu tarih- te ne olacak? O kodların adı “Yiven Kodeksleri”dir. Yani, Güneş Takvimi’nin, daha doğrusu Maya Takvimi’nin bu tarihte son bulmasının nedeni, bir yorumdan kaynakla- nır. Sümerler de bunu bulmuş, onların takvimleri de bununla alakalıdır, 3.650 senede bir, bir döngü var ve bu döngülerin 4 tanesi oldu zaten… Bundan bir önceki

(39)

39

buzul çağıydı, bir döngü… Ondan bir önceki, bu bağla- rın oluşumu vs. Bu hesabı yapmışlar ve bu hesaba göre takvimi bitirmiş olmalarının nedeni, dünyanın sonu ola- rak kabul edilmesi. Ama bu, basit bir nedenden kay- naklanan bir yorumdur. Eğer döngü devam etseydi, takvimin de bir devamı olurdu. Demek ki, dünya biti- yor… Bakın, sonra bunu nereye getiriyorlar, bu yüzyılın işleri bunlar. Sümerlerdeki Marduk, bir gezegen var, bunun dünyaya arada bir uğraması, bu taraflardan geçmesi, her zaman felaketlere neden oluyor. Bunu, bununla örtüştürdükleri zaman ve bilimsel olarak artık Marduk’un gözlemlenemeyen bir kümenin arkasında gizli olarak durduğu tespit edildi ve oradan o, aniden çıkıp dünyanın yakınlarından geçecek. Çünkü bu Marduk gezegeniyle ilgili, yakın tarihlerde olaylar ol- muş. Nuh Tufanı’nı da buna bağlarlar. Şimdi beklenti bu yönde fakat bu kıyamet senaryosu insan milletinin işine gelmediği için, bir tez ürettiler. Bu tezde, sizin de dediğiniz gibi, o ışık insanlarının… “Dünya felakete uğ- rayacak. Bu felakete uğraması sırasında, değişik vib- rasyonlara kendini geçirebilenler yırtacak, çekilecekler başka yerlere. Diğerleri de burada felakete kurban gide- cek.” Bu iki teori de doğru değil.

AYDINLANMA TEORİSİ…

Ha, bir de “Aydınlanma Teorisi” var. İşte, bilgi akışı ge- lecek, buna hazır olanlar o bilgiyi alacak. Olmayanlar duman olacak vs. Yani, Mevlanacılar da dahil bütün bu tiplerin olayı, “Altın Çağ Teorisi”yle alakalı. 21 Aralık 2012’de müthiş bir uyanış, aydınlanma başlayacak ve Altın Çağ başlayacak. Peki, kurguya biz yeni baştan başlayalım. Ta en başta konuya, bilmekle anlamak ara-

(40)

40

sındaki farkla ilgili soruyla başlamıştım. Zaten insan milleti unutmakla malul ya…

- Hatırlayacak mıyız, hocam?

M.K.- Nedense, malul gibi görünüyor.

- Malul, hasarlı demek, değil mi, hocam?

M.K.- Evet, kusurlu, sakat… “Hafıza-ı beşer, isyan ile maluldür.” Yani, insan hafızasının unutmak gibi bir ku- suru vardır.

- Ben de onu demeye çalışıyorum, tekrar mı, unutturula- cağız?

M.K.- Biraz zorlayın kafanızı.

- İşte, arındıracak kendini, tekrar unutturacak. Kalanı yine arındıracak… Anlattığınız böyle bir döngü.

M.K.- Aklınızı kullanın. Bir şeyin olabilmesi için ne ol- ması lazım?

- Zıddıyla var olması lazım, onaylanması lazım…

NEYİ BEKLİYORUZ…

M.K.- Bir şey olmalı ki, bir şey olsun, değil mi? Ne ola- bilir ki, bu dünyada bir şey olabilmesi için? Neyi bekli- yoruz yani? Bizim gezegenimiz dışındaki dış dünyaya bakalım. Ne olması gerekir? Elimizde mevcut bazı şeyler var. Marduk bekleniyor. Ya gelir ya gelmez… Onun dı- şında, başka büyük bir göktaşı bekleniyor. O da ya gelir ya gelmez… Onun dışında, çok feci büyüklükteki güneş patlamaları var, ya olur ya olmaz… Dünyanın enerji ya- pısını değiştirebilecek, dünya dışı Galaktik olaylar bun- lar. Hadi, bir akıl yürütelim. Diyelim ki, Marduk geze- geni geldi. Çarptı gitti, dünya gezegeni yok oldu, bitti.

Zaten yoktuk, o kadar da önemli değildi. Bunun %50 olma ihtimali var, ya evet ya hayır. Dünya diye bir şey kalmadı diyelim, bu teoriye karşı yapabileceğimiz bir

(41)

41

şey var mı? Yok… Güneş patlamasını ele alalım. Güneş patlaması olunca, ne oluyor? Ciddi şekilde medeniyet biter. Komünikasyon biter ve komünikasyon bitince medeniyet de biter, taş devrine döner. Bu karşı konula- bilecek bir şey midir? Hayır, değildir… Deprem gibi bir şeydir. İnsanın temel yapısının değişmesine neden ola- bilir mi? Devam edelim… O ışık insanlarının, “Vibras- yon değişecek” dediği şeyi, neye temellendiriyorlar bu- nu? Neymiş çıkış noktaları? Ne olunca, olacakmış bu?

- Dünya yok olacak herhalde, savundukları şey o…

M.K.- Yani, Marduk çarpınca mı, olacak?

- Bir şekilde bir yok oluş olacak ve bu yok oluştan kur- tulmak için ya da bekledikleri şeyi tersine çevirmek için…

Hocam, çok içlerinde olmadığım için, net bir bilgim yok o konuda.

M.K.- Evet, düşünün biraz. Ben anlattım aslında ama anlattıklarım arasında yakalayamamışsınız.

- Enerjimizi mi, dönüştüreceğiz, hocam?

YAŞLANMAK…..

M.K.- Evet, güzel yakaladınız, enerji dönüşecek. Size bir tane soru soracağım. Günden güne yaşlandığınızı his- sediyor musunuz? Değiştiğinizi gözlemleyebiliyor mu- sunuz?

- Hayır…

M.K.- Hayır… Farkına varıyor musunuz, kendinizin?

- Ben yaşlanıyorum, hocam. Beyazlarım çıkıyor…

M.K.- Hayır, anlık bir değişim hissedebiliyor musunuz?

- Anlık olarak, duygularımın değiştiğini hissedebiliyorum, hocam.

M.K.- Neyin değiştiğinin farkında mısınız?

- Hayır…

(42)

42

BİRGÜN FARK EDİYORSUNUZ…

M.K.- Ama bir gün hissediyorsunuz. O toplam değişim- ler göze batıyor artık, dikkat çekiyor ve bir gün fark edi- yorsunuz. Ama o anlık değişimleri hiçbir zaman fark edemiyorsunuz. Peki, şimdi başka yerden gidelim…

Lemuryalıların ilk Avatar’larında ne özellik vardır?

- Değiştirme özelliği mi, hocam?

M.K.- Parapsikolojik ve metafizik özellikler vardır. “Ka- dim Din” diyoruz ya… Şimdi, biraz da Ezoterik kodlara gidelim. Ama önce şu soruyu sorayım da, ondan son- ra… Kendi kendinize bulmanızı istiyorum, bu daha ke- yifli. Lemuryalı Avatar’ların bir özelliği vardı. Ezoterik kodlar… Korteks beyin gelişe, gelişe onu yok etti. Nedir bu? Bunun bir adı var.

- Bağlarının kuvvetli olması mıydı?

YİTİK BİLGİ…

M.K.- Ezoterikte bunun bir adı var. Sittin senedir de araştırılır bu. Masonlar da arar. Yitik bilgi… Kayıp bil- gi… Kayıp sembol… Bu yitik bilgi nedir? Anlatayım onu da size kısaca… Bu simya kökenlidir, Ezoterik koddur.

Şöyle kabul edilir…

- Hz. Süleyman da mı, Lemuryalıdır, hocam?

M.K.- Peygamberler öyledir. Nakilcidir peygamberler…

- Hz. Süleyman’ın dönüştürme yeteneği var ya…

M.K.- Hepsine ayrı, ayrı bir kabiliyet verilmiştir. Mucize- ler… Şimdi, yitik bilginin peşinde “Simya” diye bir şey var. Simya şunu kabul eder, soy metal olan altının dı- şındaki bütün metaller, zamanından önce topraktan çıkarıldığı için, altına dönüşmemiştir ve hepsinin bir potansiyeli vardır. Gerekli işlemler yapılırsa, her türlü

(43)

43

maden altına dönüştürülebilir. Aynı zamanda, her türlü maddenin “Ab-ı Hayat” denilen, yani yaşam suyu, iksir olma özelliği vardır, bir de “Gençlik Pınarı” denilen bir su daha vardır ve simyacılar bu 3 konu üzerine hep ça- lışmışlardır. Bu edebiyata yitik bilgi olarak girmiştir. Bu yitik bilginin enerji motorunun da, “Kutsal Tabut” deni- len, kabul edilir.

- Kutsal Tabut mu, dediniz?

M.K.- Evet. Hz. Musa’nın tabutu var ya, “Ahit Sandığı”

da denir buna. İki adı var, Kutsal Tabut ve Ahit Sandı- ğı… Buna Ahit Sandığı neden denir? Çok ilginç bir ismi var, değil mi? Ahit ne demek? Yemin, anlaşma demek.

Yani, insanlar Tanrı ile anlaşma yapıyorlar. O da onla- ra, her şeyi her şeye dönüştürebilen bir enerji kaynağı veriyor.

ONUNLA NE YAPIYORLAR…

Onunla ne yapıyorlar? Bir tane bıldırcını, Bir Milyon tane bıldırcın yapıyorlar. Bir tane ekmeği Yüz Bin tane ekmek yapıp, çölde 40 yıl boyunca Yani, Ahit Sandığı’na bir ekmek atıyorlar, bin ekmek olarak geri geliyor. Onu da taşıyanlar özel insanlar. Herkes taşıyamıyor. Şimdi, kutsal sorumuzu yeniden soralım… Bilmekle anlamak arasındaki fark nedir?

- Bilmek, onay istiyordu. Anlamak, soyut bir şeydi, göre- celiydi… Ölçülemezdi…

NEYİ ANLADIĞINIZI ANLAYAMAZSINIZ….

M.K.- Siz kendiniz bile neyi anladığınızı anlayamazsınız, değil mi? Başkasının anladığını anlamak nedir? Bu çok ilginç bir şey… Nedir? Şimdi, yeniden ele alıyorum…

Başlangıçta Lemurya’daki Avatar modellerinde, ana

(44)

44

damar oldukları ve kök hücre oldukları için, yüksek bir Ezoterik, Parapsikolojik, metafizik potansiyel vardı.

Enerjiyi enerjiye dönüştürebiliyorlardı. Bunu zaman içinde kaybettiler.

- Kirlene, kirlene…

- Günah işleye, işleye…

M.K.- Evet, Korteks… Kaybettiler. Çok ilginçtir, Mayalar mesela, gökyüzündeki her şeyi bilirler ama tekerleği icat etmemişlerdir. Batılı olaya şöyle bakar; “Nasıl olur böyle bir şey? Tekerleği icat edememiş bir adam, nasıl olur da gök bilimini bilir?” Peki, Mayalar tekerleği neden icat etmemiştir?

- İhtiyaç duymadıkları için…

EZOTERİK İNSANLAR…

M.K.- Ezoterik insanlar, bir şey üretmiyorlar ki… 21 Aralık 2012’nin başında, sonunda, herhangi bir nokta- sında ki, bir başlangıç anıdır o, ne olacağını anlatayım.

21 Aralık 2012’de hiçbir şey olmayacak. O kadar büyük bir şey olacak ki, hiç kimse olduğunu fark etmeyecek. O kadar müthiş bir enerji dönüşümü olacak ki, hiç kimse bunu fark etmeyecek. Demin size söylemiştim, geçişleri yakalayamazsınız. Bunun bir nedeni vardı… Sonra ya- vaş, yavaş bu geçiş ilerlemeye başlayacak. Enerjisini kuvvetlendirecek ve yayılacak. Bilmek nedir? En başta söylemiştik…

- Bir enerji konumudur…

BİLDİĞİNİZİ BİLMEK…

M.K.- Peki, kavram olarak neye tekabül ediyor? Bildiği- nizi, onaylandığı anda bilgi olarak kabul ediyorsunuz.

Kıyaslandığı zaman. “Madde 1” gerçekleşecek… Bildiği-

Referanslar

Benzer Belgeler

Birincil uykusuzluk sonucu gelişen tablolarda da, genel görünüm, diğer hastalık tablolarının belirtileri gibi ortaya çıkabilmektedir.. Arka planda birincil uykusuzluk olduğunda,

COVID-19 pnömonisi olan hastalar ve asemptomatik gibi görünse de ani başlangıçlı ateş, nefes darlığı ve öksürük gibi.. şikayetleri olan hastalarla uğraşan KBB

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

En az yüz yıllık perspektifi olan; Bir Kuşak - Bir Yol Projesinin, Asya, Afrika ve Avrupa’yı kara deniz ve demiryolları ile entegre edeceği, projenin hat üzerinde bulunan

Maddi desteğe ihtiyacı olan başarılı Türk gençlerine öğrenim imkanı sağlamak gibi ulvi ve vatansever bir düşünce ile Türk Eğitim Vakfı'na.. tüm mal

III. 745 yılında Kutluk Bilge Kül Kağan tarafından kurulan Uygur Devleti, kendinden önceki Türk devletlerinin devamı niteliğindedir. Orta Asya’da siyasi birlik

Halkla ilişkilerin yönetim işlevi olduğunu savunan bakış açısına göre örgüt kuramcıları halkla ilişkileri “çevresel kaynakların kontrol edilme aracı” olarak

Tez çalışmasında dünyada ve Türkiye‟de film gösterimi yapılan mekânların tarihi gelişimi, kent kültürü içinde sinema olgusu, seyircinin filmi sinemada