2
PAULO COELHO
On Bir Dakika
4 CAN SA NAT YA YIN LA RI
YAPIMVEDAĞITIMTİCARETVESANAYİA.Ş.
HayriyeCaddesiNo:2,34430Galatasaray,İstanbul
Telefon:(0212)2525675/2525988/2525989Faks:(0212)2527233 canyayinlari.com/9789750703706
yayinevi@canyayinlari.com SertifikaNo:31730 Onze minutos,PauloCoelho
©2003,PauloCoelho
©2004,CanSanatYayınlarıA.Ş.
BueserinTürkçeyayınhaklarıSantJordiAsociadosAgenciaLiterariaS.L.U.
(Barselona,İspanya)aracılığıylaalınmıştır.
Tümhaklarısaklıdır.Tanıtımiçinyapılacakkısaalıntılardışındayayıncınınyazılıizni
olmaksızınhiçbiryollaçoğaltılamaz.
www.paulocoelhoblog.com
1.basım:2004
38.basım:Ocak2017,İstanbul
Bukitabın38.baskısı1000adetyapılmıştır.
Kapaktasarımı:AyşeÇelemDesign Kapakresmi:©iStockphoto.com
Kapakbaskı:AzraMatbaası
LitrosYolu2.MatbaacılarSitesiDBlok3.KatNo:3-2
Topkapı-Zeytinburnu,İstanbul
SertifikaNo:2785
İçbaskıvecilt:TürkmenlerMatbaası
MaltepeMah.GümüşsuyuCad.No:16,Zeytinburnu,İstanbul
SertifikaNo:12584 ISBN978-975-07-0370-6
4
> <
Çeviri Saadet Özen
ROMAN
PAULO COELHO
On Bir Dakika
66
Simyacı,1996
Piedra Irmağı’nın Kıyısında Oturdum Ağladım, 1997
Beşinci Dağ, 1998
Veronika Ölmek İstiyor, 2000 Şeytan ve Genç Kadın, 2001 Işığın Savaşçısının Elkitabı, 2003 Zâhir, 2005
Hac, 2006
Portobello Cadısı, 2007 Kazanan Yalnızdır, 2009 Brida, 2010
Elif, 2011
Akra’da Bulunan Elyazması, 2012 Aldatmak, 2014
Casus, 2016
PAULOCOELHO,1947’deBrezilya’nınRiodeJaneirokentindedoğdu.
Kendinitümüyleedebiyatavermedenöncetiyatroyönetmenliği,oyuncu- luk,şarkısözüyazarlığıvegazetecilikyaptı.1986’dayayımlananHacadlı
ilkromanınınardındangelenSimyacı’yladünyaçapındaüneerişti.Simyacı, XX.yüzyılınenönemliyayıncılıkolaylarındanbirioldu,56dileçevrildive
65milyonsattı.Coelho,Brida (1990)Piedra Irmağı’nın Kıyısında Oturdum Ağladım(1994),Beşinci Dağ(1996),Işığın Savaşçısının Elkitabı (1997),Vero- nika Ölmek İstiyor (1998), Şeytan ve Genç Kadın (2000), On Bir Dakika (2003),Zâhir (2005),Portobello Cadısı(2006),Kazanan Yalnızdır(2008),Elif (2011),Akra’da Bulunan Elyazması(2012)veAldatmak(2014)gibiyapıtla- rıyla sürekli olarak çoksatar listelerinde yer aldı. 170 ülkede, 80 dilde
yayımlanankitaplarınıntoplamsatışı165milyonugeçti.Bugünekadarpek
çoködülvenişanadeğergörülenCoelho,BirleşmişMilletlerBarışElçisi
veBrezilyaEdebiyatAkademisiüyesidir.
PauloCoelho’nunCanYayınları’ndakidiğerkitapları:
8
29 Mayıs 2002 günü, Fran sa’da bu ki ta ba son nok ta yı koy ma
dan bir kaç sa at önce, Lourdes’daki kutsal kay nak tan bi raz su al maya git tim. Yet miş le rin de göste ren bir be ye fen di ba na ses len di
ğin de, ka ted ra lin önünde ki mey da na varmıştım: “Pa ulo Co el ho’ya ben ze di ği ni zin far kında mısınız?” Ona, “Pa ulo Co el ho be nim,” di
ye kar şı lık ver dim. Be ye fen di be ni ku cak layıp eşi ve kız to ru nuy
la ta nı ş tırdı. Ki tap larımın ha yatında çok önem li bir yer tut tu ğu nu söyle di ve sözü şöyle bağ ladı: “Önümde ha yal dün ya larının kapı
larını açıyor lar.” Bu cümle yi sık sık duy mu şum dur, hâlâ da çok ho şu ma gi der. Ne var ki o an, yo ğun bir kaygıya kapıldım – On Bir Da ki ka’da has sas, ra hat sız edi ci, hoş karşılan ma yan bir ko nu
yu iş le di ği min far kındaydım. Kut sal su dan al mak için kay na ğa ka
dar yürüdüm, son ra o be ye ne re de otur du ğu nu sor dum (Fran
sa’nın ku ze yin de, Bel çi ka sınırına yakın bir yer de yaşıyor muş) ve adını not et tim.
Bu ki tap si ze adanmıştır, Ma uri ce Gra ve li nes. Si ze, ka rınıza, to ru nu nu za ve ken di me karşı bir göre vim var: Her ke sin duy mak
tan hoş la na cağı şey ler i de ğil, ka fa mı kur ca la yan ney se on u anlat
mak. Bazı ki tap lar bi zi ha yal le re sürükler, bazılarıysa bi ze ger çe ği hatırlatır, ama hepsi, bir yazar için esas olanın, namusun damga
sını taşımak zorundadır.
10
Osırada,kenttegünahkârolaraktanınanbirkadın,
İsa’nın,Ferisi’ninevindeyemekyediğiniöğrenincekay- maktaşındanbirkapiçindegüzelkokuluyağgetirdi.İsa’
nınarkasında,ayaklarınındibindedurupağlayarak,göz- yaşlarıyla onun ayaklarını ıslatmaya başladı. Saçlarıyla
ayaklarınısildi,öptüveyağıüzerlerinesürdü.
İsa’yıevineçağırmışolanFerisibunugörüncekendi
kendine,“Buadampeygamberolsaydı,kendisinedoku- nanbukadınınkimvenetürbirkadınolduğunu,günah- kârbiriolduğunuanlardı,”dedi.
Bununüzerineİsa,Ferisi’ye,“Simun,”dedi,“sanabir
söyleyeceğimvar.”
Oda,“Buyur,öğretmenim,”dedi.
“Tefeciyeborçluikikişivardı.Biribeşyüz,öbürüde
elli dinar borçluydu. Borçlarını ödeyecek güçte olma- dıklarından,tefeciherikisinindeborcunubağışladı.Bu- nagöre,hangisionuçoksever?”
Simun,“Sanırım,kendisinedahaçokbağışlanan,”diye
yanıtladı.
İsaona,“Doğrusöyledin,”dedi.
Sonra kadına bakarak Simun’a şunları söyledi:“Bu
kadınıgörüyormusun?Benseninevinegeldim,ayakla- rımiçinbanasuvermedin.Bukadıniseayaklarımıgöz- yaşlarıylaıslatıpsaçlarıylasildi.Senbeniöpmedin,ama
12
bukadınevegirdiğimdenberiayaklarımıöpüpduruyor.
Sen başıma zeytinyağı sürmedin, ama bu kadın ayak- larıma güzel kokulu yağ sürdü. Bu nedenle sana şunu
söyleyeyim,kendisininçokolangünahlarıbağışlanmıştır.
Çoksevgigöstermesininnedenibudur.Oysakendisine
azbağışlanan,azsever.”
Luka,7,37:47
Birincivesonuncuolduğumiçin Hemkutsananhemaşağılananbenim Fahişeveazizeyim
Birerkeğineşiyimvebakireyim Anneyimvekızım
Anneminkollarıyım
Kısırımveçocuklarımsayısız Evliyimvebekârım
Dünyayagetirdimvehiçdoğurmadım Doğumsancılarınınilacıyım
Hemkarıyımhemkoca vebenierkeğimyarattı Babamınannesiyim Kocamınkızkardeşiyim veodabenimdölümdür Banahepsaygıgösterin
Çünküben,hemkepazeyimhemmuhteşem
Isis ilahisi,MSIII.yadaIV.yüzyıl, Nag-Hammadi’debulunmuştur.
14
Bir varmış, bir yok muş. Bir za man lar, Ma ria adında bir fa hi şe varmış.
Du run bir da ki ka. “Bir varmış, bir yok muş” ço cuk ma
sal larının başına çok yakışır sa hi den de, oy sa “fa hi şe” ye tiş kin le re özgü bir sözcük. Bir öykü, böyle si açık bir çe liş
kiy le nasıl baş latıla bi lir? Her ney se, ma dem ki öm rü mü zün her anında bir ayağımız pe ri ma sal larında, öbü rüy se uçu rum da, bıra kalım bu öykü de böyle baş lasın.
Bir varmış, bir yok muş... Bir za man lar, Ma ria adında bir fa hi şe varmış.
Bütün fa hi şe ler gi bi, o da doğ du ğun da baki re ve ma
sum du, genç kızlığında ha yatının er ke ği ne (zen gin, ya kı
şık lı ve akıllı bi ri ola caktı bu) rast la mayı, onun la (tel li du
vaklı) ev len me yi, (ile ri de büyük adam ola cak) iki ço cuk yap mayı, (de ni ze ba kan) güzel bir ev de ya şa mayı ha yal et ti. Ba bası es naf, an ne si ter ziy di. Bre zil ya’nın kuzeydo
ğusunda bulunan ya şa dı ğı kentte tek bir si ne ma, tek bir ge ce kulübü ve tek bir ban ka şu be si vardı; iş te bu ne den
le Ma ria be yaz atlı pren si nin ansızın or ta ya çıkıp yü re ği
ni ça la cağı ve ken di si nin de onun la bir lik te dünyayı keş fe çıka cağı gü nü bek ler du rur du.
16
yına sa de ce ha yal et mek kalıyor du. Aşkı ilk kez on bir ya şınday ken, il ko ku la yürüye rek git ti ği günler de tattı. Oku lun açıldığı gün, yol da yalnız ol madığını an ladı: İki adım öte sin de, o ci var da otu ran ve onun la aynı sa at ler de oku la gi den bir oğ lan yürüyor du. Tek ke li me ko nuş muş de ğil ler
di, ama Ma ria, gün için de en çok o toz lu yol da ge çir di ği an ları sev di ği ni fark et ti; güne şin tam te pe de ol ma sına, su
suz lu ğa, yor gun lu ğa, ken di si ye ti şe ce ğim di ye ca nını di şi ne ta kar ken, oğ lanın hızlı hızlı yürüme si ne rağ men.
Bu sah ne ay lar ca tek rar tek rar ya şandı; ders çalış ma k tan nef ret eden ve te le viz yon dan baş ka eğ len ce si ol ma yan Ma ria, za manın hızlı ak masını is te me ye baş ladı. Sa bırsızlıkla oku la gi de ce ği anı bek li yor, yaşıtı kızların ter si
ne, haf ta son larını çok sıkıcı bu lu yor du. Sa at ler, ço cuk la
ra göre, ye tiş kin ler için ol du ğun dan çok da ha ağır iler le
di ğin den acı çe ki yor du. Günler geç mek bil mi yor du, çün
kü ha yatının aşkıyla pay laşsın di ye to pu to pu on da ki kacık, onu düşünme si, ko nuş sa lar ne güzel ola cağını ha yal et me si için se bin ler ce da ki ka sunuluyordu ona.
Der ken... bir sa bah, bir oğ lan ona yak laştı ve ödünç ka lem is te di. Ma ria karşılık ver me di, bu uy gun suz ya naş
ma ma nev rasına si nir len miş gi bi dav randı ve adımlarını hız landırdı. Oğ lanın yanına geldiğini görünce kor ku dan taş ke sil miş ti. Onu sev di ği ni, bek le di ği ni, eli ni tut ma yı, bir lik te oku lun kapısını ge ri de bırakıp yo lun so nu na git
me yi ha yal et ti ği ni an la masından kork muş tu; söy le nen le
re bakılırsa, yo lun so nun da büyük bir kent, ro man kah ra
man ları, ar tist ler, ara ba lar, bir sürü si ne ma, kı sa cası ak la ge len her tür ha ri ka vardı.
Gün boyunca, sınıfta bir türlü dik ka ti ni top la ya ma dı.
Saç masa pan dav randığı için ken di ni yi yip bi ti ri yor, bir yandan da, oğ lanın da onu fark et ti ği ni anladığı için ra hat la ma du yu yor du. Ka lem, soh bet aç mak için bir ba ha ney di yalnızca; yanına gel di ğin de, çocuğun ce bin de du ran bir tüken mez gözüne çarpmıştı Ma ria’nın. Onu tek rar göre bil mek için ölüyor du. O ge ce –ve iz le yen ge ce ler
de– ona ve re bi le ce ği bütün yanıtları ka fasında evi rip çe
vir di; ta ki hiç bit me ye cek bir öyküyü baş lat mak için en uy gun yo lu bu la na ka dar.
Ama oğ lan bir da ha onun la hiç ko nuş madı. Oku la hâ
lâ bir lik te yürüyor lardı, Ma ria ba zen sağ elin de bir ka
lem le bir kaç adım önden gi di yor, ba zen de onu sev giy le sey re de bil mek için ar ka da kalıyor du. Okul lar ka pa na na ka dar için için aşkını ya şayıp acı çek mek le ye tin mek zo
run da kaldı.
Hiç bit me ye cek gi bi ge len ta til sırasında, Ma ria bir sa
bah ba cak ları kan için de uyandı ve öle ce ği ni sandı; oğ la na bir mek tup bırak ma ya ka rar ver di, ha yatının büyük aş kı ol du ğu nu iti raf ede cek ti ona. Son ra, sertão’ya1 gidip böl ge de ki köylüler arasında deh şet sa çan ya ba ni hay van
la ra, kurt ada ma ya da ka fasız katıra2 yem ol mayı ta sar la
dı. Hem ana ba basının ar kasından ağ la masını da en gel ler
di bu, çün kü ruh larını da ral tan tra jik olay la ra rağ men, hep bir umu tları olur du za vallıcıkların. Kızlarının ço cuk
suz, zen gin bir ai le ta rafından kaçırıldığını, günün bi rin de şan, şöhret ve bol pa ra ya ka vuş muş ola rak ge ri dö ne ce ği
ni ha yal eder ler di – ha yatının şim di ki (ve ebe di) aş kı da onu bir türlü unu ta maz, her sa bah, onun la bir kez da ha ko nuş madığı için acı çe ker di.
Mek tu bu ya za madı, çünkü an ne si oda ya gir di, örtü le
rin kızıla bo yandığını görüp gülümse di ve ona, “Artık bir genç kız ol dun, yav ru cu ğum,” de di.
Ma ria, genç kız ol mak la ba cak larının arasından sı zan kan arasında ne gi bi bir iliş ki ol du ğu nu me rak et tiy se de, an ne si an lat mayı be ce re me di. Yalnızca bu nun nor mal ol
du ğu nu, bun dan böyle her ay dört beş gün, oyun cak be
bek yastığı boyunda bir bez kul la na cağını söyle di. Ma ria, er kek le rin de pan to lon ları kan le ke si ol masın di ye kat
lanmış bir bez den ya rar lanıp ya rar lan madıklarını sor du
1.(Port.)Taşra.(Y.N.)
2.Halkarasındakibirinanışagöre,kafasızkatır,aslındapapazınmetresidirvekatıra
dönüştürülmüştür. Bazı geceler çıkıp ortalıkta dolaşır; ardınca sürüklediği zincirlerin
18
ve bu nun sa de ce kadınların ba şı na gel di ği ni öğ ren di.
Ma ria bu yüzden bir süre Tanrı’ya is yan et tiy se de, so
nun da âdet görme ye alıştı. Oğ lanın yok lu ğu na ise, alı şa mıyor du bir türlü; dünya da en çok ar zu ladığı ki şi den kaç
mak gi bi bir ap tallık yaptığı için ka fasını taş la ra vu ru yor
du. Okul ların açıla cağı günün ge ce si, kent te ki bi ri cik ki
li se ye gi dip Aziz Antonio’ya, ilk adımı ken di atıp ço cuk la ko nu şa cağına ye min et ti.
Er te si gün, elin den gel di ği ka dar ken di ne çe kidüzen ver di, an ne si nin o gün için özel ola rak dik ti ği el bi se yi gi
yip ta til ni ha yet bit ti ği için Tanrı’ya şükre de rek ev den çık tı. Ama oğ lan, or talıkta yok tu. Bir haf ta da ha böyle sı
kın tı için de geç ti, so nun da Ma ria, ar ka daş larından onun kent ten ayrıldığını öğren di.
“Uzak la ra git ti,” de di bi ri ona.
O an, Ma ria bazı şey le rin sonsuza dek kay be di le bi le
ce ği ni keş fet ti. Aynı za man da, “uzak” di ye bir ye rin varlı
ğı n ı öğrendi; dünyanın büyük, ya şadığı ken tin se avuç içi ka dar ol du ğu nu, en il gi çe ki ci varlıkların enin de so nun da çe kip git ti ği ni de. O da git me ye can atı yor du, ama he n üz çok küçüktü. Bu nun la bir lik te, toz lu so kak la ra ba kar ken, bir gün oğ lanın pe şi ne düşme ye ka rar ver di. Di ni nin bir ge re ği ola rak, son ra ki do kuz cu ma şa raplı ek mek ayi ni ne katıldı ve Meryem Ana’ya, gü nün bi rin de onu bu kent ten kur tar ması için dua et ti.
Bir süre içi yandı dur du, bo şu bo şu na ço cu ğun izi ni bul ma ya çalıştı, ama ai le si nin ne re ye taşındığını bi len yok tu. Bu nun üze ri ne Ma ria, dünyayı faz la büyük, aşkı ise teh li ke li görme ye baş ladı; Mer yem’in, gökyüzünde, ço cuk ların is tek le ri ne ku lak ve re me ye cek ka dar uzak bir yer de ol du ğu na emindi artık.
Böyle ce üç yıl aktı git ti. Ma ria coğ raf ya ve ma te ma tik öğren di, te le viz yon di zi le ri iz le di, or ta okul day ken giz li ce açık saçık der gi le ri keş fet ti, günlük tut ma ya baş ladı. Gün
lüğünde tekdüze ha yatından söz e di yor, ona öğre ti len le ri –ok ya nu su, karı, sarıklı er kek le ri, mücev her le re bat mış za rif kadınları– tanıma is te ği ni kâğıda döküyor du... Ama, imkânsız ar zu lar kim se nin karnını do yur ma dı ğından –he
le de ter zi lik ya pan bir an ne, hep baş ka yer ler de olan bir ba bay la–, kısa süre için de, çev re sin de olup bi ten le re da ha faz la dik kat et me si ge rek ti ği ni an ladı. Ha yat ta ayak larının üze rin de du ra bil mek için oku la gi di yor, ay nı za man da, serüven ha yal le ri ni pay la şa bi le ce ği bir yol daş arıyor du.
On be şin dey ken, Kut sal Haf ta için de, ayin alayında rast
ladığı bir oğ la na âşık ol du.
Bu kez, ço cuk lu ğun da ki ha tayı tek rar la madı: Ko nuş
tu lar, ar ka daş ol du lar, bir lik te si ne ma ya, şen lik le re git ti ler.
Ma ria bir kez da ha fark et ti ki, aşkı ya ra tan, öte ki nin var
lığından çok, yok lu ğuy du: De li kanlıyı her an özlüyor, sa at ler bo yun ca, görüştükle ri za man ona an la ta cak larını ha
yal edi yor, pay laştıkları her sa ni ye yi aklından tek rar tek rar ge çi ri yor, ne yi iyi, ne yi kötü yaptığını bul ma ya ça lı şıyor du. Ken di ni, büyük bir tut ku nun elin den kayıp git me si ne izin ver miş ve bu nun ya rattığı acıyı tanıyan, de
20
di, var gücüyle bu er kek için sa vaş ma ya ka rarlıydı: Ev li li
ğe, analık duy gu su na, de ni ze ba kan eve onun sa ye sin de ka vu şa caktı.
Ko nu yu an ne si ne açtığında, kadın ona yal vardı.
“Da ha çok er ken, kızım.”
“Ama ba bam la ev len di ğin de, sen de on altı yaşınday
dın.”
An ne si, er ken ev len me si nin altında, he sap ta ol ma yan bir ge be li ğin yattığını söyle mek is te mi yor du, “Bi zim za manımızda baş kay dı,” di ye geçiştirdi.
Er te si gün, Ma ria ile de li kanlı, ken tin çev re sin de ki kır
la ra git ti ler. Bi raz çe ne çaldılar, Ma ria ona yol cu luk la ra çıkmayı is te yip is te me di ği ni sor du, o da karşılık ola rak, Ma ria’yı kol larına alıp öptü.
Ha yatının ilk öpücüğü! Bu anı ne çok ha yal et miş ti!
Man za ra ola ğanüstüydü: uçu şan balıkçıllar, ba tan güneş, vah şi bir güzel li ği olan yarı ço rak ara zi ve uzak tan ge len mü zik se si. Ma ria önce bu atağı sa vuş tur mak is ter gi bi yap tı, son ra de li kanlıyı kol larıyla sıkıca sarıp film ler de, der gi ler de ve te le viz yon da de fa lar ca gördüğü ha re ke ti tek rar ladı: Başını yarı ahenk li, yarı kon trolsüzce bir o ya
na bir bu ya na sal la ya rak, du dak larını onun ki le re bas tır dı.
Ara sıra genç adamın di li nin diş le ri ne değ di ği ni his se di
yor ve bu nu çok hoş bu lu yor du.
De li kanlı bir den onu öpme yi bıraktı.
“İste mi yor mu sun?” di ye sor du ona.
Ma ria ne karşılık ve re bi lir di? İsti yo rum mu de me liy
di? Ta bii ki is ti yor du! Ama bir kadın ken di ni böyle bırak
ma malıydı, he le de müstak bel ko casına karşı; yok sa de li kanlı ömrünün so nu na ka dar ko lay kadın ol mak la suç lar
dı onu. Ma ria, ağzını aç ma mayı yeğ le di.
De li kanlı onu tek rar kol larına aldı, bu se fer coş ku su bi raz sönmüştü. Ardından, yine dur du, kıpkırmızı ke sil
miş ti ve Ma ria yo lun da git me yen bir şey ol du ğu nu an la
dı, ama sor ma ya kork tu. De li kanlının eli ni tut tu, san ki hiç bir şey ol mamış gi bi bam baş ka ko nu lar dan ko nu şa rak ken te döndüler.
O ak şam, önem li bir olayın mey da na gel di ğin den emin, sözcükle ri ni se çe rek günlüğüne şun ları yazdı Ma ria:
Karşımıza biri çıktığında ve ona âşık olduğumuzda,
bütünevreninelbirliğiylebunazeminhazırladığınıhis- sederiz;bugün,güneşbatarkenbanaoldubu.Amayo- lundagitmeyenbirşeyolduğunda,herşeyyıkılırveyok
olur!Balıkçıllar,uzaktangelenmüzik,dudaklarınıntadı.
Dahabirkaçdakikaöncesinekadarvarolangüzellik,na- sılbukadarçabuksilinebilir?
Hayatdoludizginilerliyor:Bizicennettencehenne- metaşıyorvebu,birkaçsaniyeniniçindeolupbitiyor.
Ma ria, er te si gün kız ar ka daş larıyla bu luş ma ya git ti.
Hep si onu “sev gi li siy le” do laşırken görmüştü. So nuç ola
rak büyük bir aşk ya şa mak yet mez, öte ki le rin de, çok ar
zu la nan bi ri ol du ğu nu zu an la masını sağ la mak ge re kir.
Ar ka daş ları olup bi ten le ri öğren mek için yanıp tu tu şu
yor du. Ma ria büyük bir gu rur la on la ra, en güze li nin di li
nin diş le ri ne değ me si ol du ğu nu söyle di. Kızlar dan bi ri gül me ye baş ladı.
“Ağzını aç madın mı yok sa?”
Bir den her şey açıklığa ka vuş tu – so ru, ha yal kırıklı ğı.
“Ni ye ki?”
“Di li içe ri gi re bil sin di ye.”
“O za man ne fark olu yor?”
“Öpüşmek öyle olur.”
Bastırılan kah ka ha lar, sözde acıyan ha va lar, hiç sev gi li si ol mamış kızların in ti kam manevraları. Ma ria umur s a
maz dav randı, ken di de güldü; ru hu nun kan ağ la masına rağ men. İçin den se, işin aslını göster me den ona göz le ri ni ka pa mayı, bir eliy le karşısında ki nin başını tu tu p yü zünü sa ğa so la çe vir me yi öğre ten film le re sövüp sa yıyor du. Uy
gun bir açıkla ma uy dur du (he men ken di mi bı rak mak is
te me dim, çünkü emin de ğil dim ama artık onun ha ya tı
mın er ke ği ol du ğu nu bi li yo rum) ve ikin ci bir fır sat kolla
maya ko yul du.
22