• Sonuç bulunamadı

ERGENLİK DÖNEMİNDE AŞILMASI GEREKEN BİR EVRE: BİSEKSÜALİTE

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ERGENLİK DÖNEMİNDE AŞILMASI GEREKEN BİR EVRE: BİSEKSÜALİTE"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GEREKEN BİR EVRE: BİSEKSÜALİTE

Celal Odağ*, Tezan Bildik**

ÖZET

A m a ç : K im liğin gelişm esi; a yrışm a , ikili ilişkilerd en ü çlü olanlarına geçiş, iy i ile k ö tü ta- s a r ım la r m /s e v g i ve a gresyonların b ü tü n le ş m e s i, n e s n e sü rekliliğ in in gelişim i, p reö d ip a l v e ödipal so ru n la rın a şılm a sı g ib i b ir dizi sü re c in e tkisin d ed ir. B is e k s ü e l eğilim lerin de k im lik g e lişm e sin in ö n em li belirleyicilerinden o ld u ğ u b ir gerçektir. E rg e n lik d ö n e m in in b a şla n g ıcın d a e tk in le şe n , n o rm a l b ir g elişim evresi olan b is e k s ü a lite a şılm a d a n cin sel k im liğ in g e lişm e si ve h e te r o s e k s ü e l ilişkilerin g e liştirilm esi o la n a ksızd ır. E rgenlerde h o ­ m o s e k s ü e l eğilim lerin, “h o m o s e k s ü e l olabileceği" k o r k u la rın ın ve ka yg ıla rın ın b ilin en d en d a h a y a y g ın o ld u ğ u g ö zle n m e k te d ir. E rgenlerde b u ka ygıların b ü y ü k b ir b ö lü m ü , a şılm a ­ m ış b is e k s ü e l evren in a rtıkla rın d a n k a y n a k la n m a k ta d ır . A yrıca erg en lik d ö n e m in d e y a ­ şa n a n ka rg a şa y a n i d u y g u /d ü r tü /e ğ ilim le r in birbirlerinden a y rışm a m ış o lm a sı da, y a k ın ­ lık is te k le rin in c in se l eğilim ler g ib i a lg ıla n m a sın a n e d e n o lm a kta d ır.

A n a h ta r s ö z c ü k le r : B ise k s ü a lite , erg en lik d ö n em i, c in se l k im lik .

SUMMARY: BISEXU ALITY A S A STAG E TO B E RESOLVED IN ADOLESCENCE T h e b is e x u a l te n d e n c ie s are o n e o f th e m o s t im p o r ta n t d e te r m in a n ts o f th e d e v e lo p m e n t o f id e n tity . R e g ressively exaggerated b is e x u a lity o f p re a d o le sc e n c e is tra n sitio n a l. T h e a d o le s c e n t m u s t reso lve th e b is e x u a l id e n tity ch a ra cteristic o f p re a d o le sc e n c e in o rd er to arrive a t a firm h e te r o se x u a l orientation. T h e h o m o s e x u a l te n d e n c ie s are a t tim e s a p p ­ ro p ria te to n o rm a l d evelo p m en t. H o m o se x u a lity in a d o lescen ce m a y b e a n exaggeration o f b isexu a lity. D u rin g th e child's develo p m en t, le a n in g s tow ards h o m o s e x u a lity co m p e te a n d a lte rn a te reg u la rly w ith n o rm a l h e tero sexu a lity.

K e y w o r d s : B ise x u a lity , a dolescence, g e n d e r id en tity.

GIRIŞ

Erikson; ergenlik dönem inde, çocukluktaki önemli özdeşimleri bütünleştiren, aynılık, sürek­

lilik, benzersizlik özellikleriyle en üst düzeydeki en son ruhsal yapılanmayı, "kimlik" diye tanım ­ lam aktadır. Ö ztürk (2001) bu evrede kimliğin oluşm asının çocukluk çağında yapılmış olan öz- deşim lerin toplam ından daha öte birşey olduğu görüşündedir. Aynılık, süreklilik, içtenlik özel­

liklerine özgüllüğü, yeniliği de katm ak ve kimli­

ğin geleceğe dönüklüğünü de eklemek gerekir.

Ç ünkü kimliğin gelişim ve yapılanm a süreçleri tüm üyle geleceğe dönük am a geçmişin de etki­

sindedir, geçmişten kopm uş değildir. Geleceğe dönüklük bize yeni bir çağı yakalama olanağı verir. Toplumlar bu yetiler aracılığıyla geleceğe uzanır, genç kuşakların yardım ıyla yeniyi ve ge­

leceği yakalarlar.

Bu çalışmada çocukluk çağında yapılmış olan özdeşim lerin toplam ından daha öte bu en son

* Doç. Dr., D ü s se ld o rf P sika n a liz E n stitü sü , A lm a n y a .

** Uzm. Dr., S e r b e s t H ekim , İstanbul.

yapılanm anın yani sağlıklı bir kimliğin temel ko­

şulları belirtilmektedir. Çünkü Erikson'ın tanım ­ ladığı anlam da kimlik, ruhsal gelişim koşulları­

na sıkı sıkıya bağımlı bir oluşum dur. Ruhsal ge­

lişim koşulları aynı zam anda bu oluşum un de­

ğişmezleri yani kimliğin yapılanm asının belirle­

yicileridir. Ayrışma, ikili ilişkilerden üçlü olanla­

rına geçiş, iyi ile kötü tasarım ların/sevgi ve ag- resyonların bütünleşmesi, nesne sürekliliğinin gelişimi, preödipal ve ödipal sorunların aşılma­

sı, değişm ezlerin öncelikli olanlarıdır. Bu belirle­

yiciler kimliğin, ruhsal gelişimin her aşam asın­

dan etkilenmesine neden olmaktadır. O nedenle­

dir ki sağlıklı bir kimlik, aynı zam anda olumlu ruhsal bir gelişimin de işaretlerini verir ya da olum suz ruhsal bir gelişim, sağlıklı bir kimliğin gelişmesine olanak vermez.

Cinsel kimliğin, ruhsal gelişim ve bu en son ruh ­ sal yapılanm ada yani kimlik içinde yerini alma süreçleri de kimliğin diğer belirleyicileridir. Cin­

sel kimlik, ergenlik dönem inin başlangıcında

Ç ocuk ve G ençlik R u h Sağlığı Dergisi : 9(1) 2 0 0 2

(2)

şiddetlenen biseksüel eğilimlerin etkisindedir.

Ruhçözüm lemesinde yeterli bir şekilde önem ­ senmeyen bu eğilimlere çalışmada ağırlıklı bir yer verilmektedir. Ç ünkü biseksüalite ve bisek- süaliteyle ilgili sorunların üzerinde durm am ak cinsel kimliğimizi anlamamızı güçleştirir, sağal­

tım da bizim bir çıkmaz sokaktan başka bir çık­

maz sokağa girmemize, gereksiz yanılsamalara neden olur.

Kimlik Gelişiminde Etkin Düzenekler

Özdeşim, içselleştirme ve bireşim (sentez ) kim­

lik yapılanm asında etkili temel düzeneklerdir.

Ergenler ısındıkları, benimsedikleri, ülküleştir­

dikleri değerleri içselleştirir ve onları bir bireşim içinde bütünleştirirler. Bu durum , bir yandan anne ile bağlantılarından göreceli bir ayrışmayı, onun değerlerini sorgulayabilmeyi am a aynı za­

m anda kaygı duy d uğ u nesnelere dönüklüğü, onlarla göreceli bir tanışıklığı önkoşmaktadır.

Ergenlik dönem inde özdeşim, içselleştirme, bi­

reşim aracılığıyla daha gelişmiş ruhsal alaşımla­

rın yapılanması sağlanır. Özdeşleşilen değerler geçmişten gelirler, bugünün özelliklerini de ta­

şırlar. Süreç geleceğe dönüklüğü de dışlamaz.

Böylece bize şimdiyi yaşayıp geçmişin etkisinde kalırken gelecekle bağlantı kurm a olanaklarını da kazandırır. Yani bireşim; geçmişin, anın ve geleceğin bütünleştiği bir alan özelliğini taşır. Bu özellikleriyle özdeşim, içselleştirme ve bireşim geçmişle bağlarımızı sürdürürken yeniyi, daha gelişmiş olanı, ileri bir çağı yakalamamızı da sağlar.

Kimlik Gelişiminin Öneml Değişmezleri/Belirleyicileri

Peter Bloss'a göre ergenlik dönem inde preödipal ve ödipal sorunlar yeniden alevlenir ve bunlara şiddetlenen özsevisel sorunlarının işlenmesi, meslek seçimi ile karşı cinsle ilişkilerin kurulm a­

sı işlemleri de katılır. Bloss ayrıca ergenlik döne­

m inde şiddetlenen gerileme yoluyla, birincil nesnelerle ilişkilerin yum uşadığı ve böylece ay­

rışm anın kolaylaştığı kanısındadır. Bu yolla er­

gen çocukluk özdeşimlerini yeniden araştırır,

onları yeniden irdeler ve işine yaram ayanları de­

ğiştirme ya da bırakm a olanaklarını da kazanmış olur. Böylece çocuklukta kazanılmış özdeşimle- rin yeni bir kimlik yapılanm asında bütünleşm e­

leri sağlanır. Gelişimin en son aşam asında cinsel kimliğin genel kimlik içinde yerini alması böyle­

ce sağlanm aktadır. Bu bağlam da en üst kimlik, belirtilen sorunların işlenmesine bağımlı ve on­

ların bir sonucu görünüm ünde kalır. Bununla dem ek isteniyor ki, preödipal ve ödipal sorunla­

rın alevlendiği ergenlik dönem inde preödipal sorunlarını çözem emiş, ayrışam am ış, ödipal bağlarından kopamam ış bir ergenin başka nes­

nelere dönmesi, onlarla ilişki kurması, onları be­

nimsemesi, onları ülküleştirm esi ve içselleştir- mesi yani kimliğini kazanm ası süreçleri de en­

gellenmektedir. Yakınsevi (insest) sorunlarını aşamamış baba ile ödipal bağlarını çözememiş birçok histerik yapıdaki hastanın ileri yaşlarda da babaya benzer erkeklerin ardında oldukları­

nı, aslında ardında oldukları erkeklerde babayı aradıklarını ve b unu n onlara bir düş kırıklığının ardından başka bir düş kırıklığını yaşattığını bi­

liyoruz. Ama düş kırıklıklarının asıl nedeni; aşıl­

mamış yakınsevi sorunlarının, çözülmemiş ödi­

pal bağların, anne ya da babaya yakınlık kurul­

masını anne babayla çocuklar arasında sevecen bir ortam ın gelişmesini engellemesidir. Çözül­

memiş bu sorunlar utanm a ve suçluluk duygula­

rına, korkulara neden olmaktadır. Birçok ergen bu duyguları yaşayacağına anne babasından uzaklaşmayı yeğler (Origlia ve Ouillon 1972, Crain 1980). Bu nedenle çocuklar kadar anne ve babalar da doyurucu bir yakınlık yerine yalnız­

lık ve terkedilmişlik, haksızlığa uğram ışlık d u y ­ gularını yaşarlar. Ödipal bağlar ve ödipal sorun­

lar yalnızca çocukları ilgilendirmez. Ödipal bağ­

lar ve ödipal sorunlar çocuklardan anne babaya am a aynı zam anda anne babalardan çocuklara yönelikliliği yani iki yönlülüğü içerir.

Parm an (1998), Marcelli ve Braconnier'in (1988), ergenlikte cinsel nesne seçiminin başarılabilmesi için üç önemli güçlüğün çözülmesi gerektiğini belirtmektedir: Anne babadan uzaklaşmak, oto­

erotizm den heteroseksüaliteye geçiş ve biseksü- alitenin çözümlenmesi. Pubertede cinsel olgun­

laşma ile anne babalarından uzaklaşan ergen

(3)

cinsel ve narsisistik gereksinimlerini doyurm ak için yeni nesne yatırım larında bulunur. Freud'a göre otoerotizm çocuksu bir cinsel eylem biçimi­

dir ve dış bir nesneye gereksinim duyulm az; bu nedenle Ben'in bütünlüğüne gönderm e yapıla­

maz. Çocuklukta öteki cinse ait olma düşlem olarak çocuk ruhsallığının sık rastlanan ögelerin- dendir. Oysa ergenlikte bir cinse ait olm anın se­

çimi yapıldığı için çocuk cinselliğinin uzantısı olan cinsiyet değiştirme düşlem ini terk etmek zorundadır. Bu yüzden ergenlikte yası tutulan bir çok şey arasında biseksüalite de vardır (Par­

m an 1998).

Atipik psikoseksüel gelişime ilişkin psikodina- m ik yaklaşımlar erkek ayrımlaşma-bireyleşme sürecinde annenin daha belirleyici bir rol oyna­

dığını ileri sürer. Green (1994)'in aktardığına gö­

re, Stoller (1968) erken dönem den beri süren an- ne-oğul ilişkisindeki yapışıklığın anneden erkek çocuğun psikolojik ayrışm asını engellediğini vurgulam aktadır. Bu durum a örnek bir olgu aşağıda sunulm uştur:

F., A lm anya'da yaşayan davranışlarındaki dağı­

nıklılık, dikkatini toplayamam a, kararsızlık ve öğrenm e güçlükleriyle sağaltıma alınmış bir lise öğrencisidir. Annesine bağımlılığı ve Alman ya­

şıtlarından uzakta kalışı dikkati çeken başka özellikleridir. Benlik gücünün çok düşük olması, olayları ve olguları yansız ve yargısız algılaması­

nı engellemekte, genellikle yanlış çıkarsamaları­

na neden olmaktadır. F. kuşkulu bir kimsedir.

Bu kuşkuları, tanım adığı kimselere öncelikle de Alm an yaşıtlarına yakınlaşmasını engellemekte ve zam anının çoğunu kendisinden dört yaş kü­

çük kardeşi ile oynayarak geçirmektedir. Kanı­

sınca tüm A lm an'lar "zaten dom uz", Alman kız­

larının da tüm ü "zaten ahlaksızdır". Özetle F.

gelişiminde geri kalmış, benlik gücü yetersiz, de­

rin ilişkiler geliştirememiş, dağınık, kararsız, ak­

ranları ile yanşam ayan bir kimsedir. Alman ve Türk değerleri arasında sıkışmıştır, bu değerleri bütünleştirm e güçlükleri çekmektedir, yön d uy­

gusu eksiktir, geleceğe ve geleceğine ilgisizdir.

F. ne karşı cinsle ne de cinsel kimliğiyle ilgilen­

mektedir. Akranlarıyla rekabet sorunlarının çok uzağında, küçük kardeşiyle oynayan, annesin­

den ayrışmamış bir "anakuzusu"dur. Işleneme- miş ayrışma süreçleri ve çözülmemiş ödipal bağ­

ları kimliğin gelişimini engelleyen etm enlerin başta gelenleridir.

Sağaltımda F. zam anla Alman terapistinin ken­

disini onayladığını sezer, kuşkularını şiddetlen­

direcek hiç bir davranışıyla karşılaşmaz, annesi­

nin yakın, sıcak ama yasaklayıcı tutum u yerine terapistinin hoşgörüsü, yargılam ayan yansız tu ­ tum u, ona "onun için orda olduğu" duygusunu verm esi hastam ızı olum lu etkiler. Terapistin

"zaten bir dom uz" olmadığını algılar ve yavaş yavaş Alm an'lara karşı kaygıları azalır. Bu ben­

lik gücünde olumlu değişmelere neden olur. Ar­

tık F. çevresini daha gerçekçi algılamaktadır, Al- m an'larda olum lu özellikler de saptar ve onların içinde de iyilerin bulunabileceği düşüncesini ge­

liştirir. Yavaş yavaş daha toparlanm ış görünür, iyilerle kötüleri bütünleştirebilm ektedir. Dikkat dağınıklılığı ve öğrenim güçlükleri azalmış; sı­

nıfta kalacağı konusu güncelliğini yitirmiş, çok gerilerde kalmıştır.

F. anneden ayrışamamış, annesiyle ödipal bağla­

rını çözememiş, babasıyla rekabet sorunlarını iş- leyememiş bir kimsedir. Suçluluk ve utanm a duyguları içinde akranları ile yarışamamakta, onlardan kaçmakta, çevresinden uzaklaşm akta ve kendisini dört yaş küçük kardeşiyle oynadığı bir odaya hapsetm ektedir. Bu küçücük dünyası­

na üçüncü bir kişinin (terapistin) girişi onda bü­

yük değişikliklere neden olmuştur. F. terapistini tanıdıkça onu daha fazla tanımayı istemeğe baş­

lamış ve terapistini soru yağm uruna tutm uş onun kişisel özelliklerini öğrenmeğe çalışmıştır.

F. artık bütün A lm an'ların "dom uz" oldukları genellem esinden uzaklaşmış, anne dışında iyi nesneleri ayrım sam ağa başlamıştır. Ailede sim­

gelenen değerleri (bütün Alman kızları ahlaksız­

dır, sen m asum bir kızla evlenmek zorundasın) sorgulam a yolundadır. O nun için en önemlisi, anne dışında beğendiği ve benimsediği bir Al- m an'ı yakından tanıması ve onun değerlerini iç- selleştirmeğe başlamasıdır. Ama bunların içsel­

leştirilmesi varolan önceki değerlerin tüm üyle silinmesi anlam ına gelmez. Tam tersine onlar da kalır, yeniler de algılanır ve ikisinin, üçünün bi­

(4)

reşiminden; ikisini üçünü de aşan, çocukluk ça­

ğında yapılmış olan özdeşim lerin toplam ından daha öte yeni oluşum lar ve yepyeni değerler yepyeni ruhsal alaşımlar gelişir. Bu d u rum yön d u ygusunun gelişmesini ve F.'nin gelecekle ve geleceğiyle ilgilenmesini kolaylaştırır.

Özetle kimlik yapılanması, birincil nesnelerden ayrışmaya, preö dip al/ö d ip al bağların çözülme­

sine, cinsel kimliğin yapılanm asına sıkı sıkıya bağlıdır. Aynı koşullar cinsel kimliğin gelişimi için de geçerlidir. Bunlara ergenlerin biseksüel eğilimlerini ve bu eğilimlerin yarattığı sorunları da eklemek gerekir. Freud'a göre biseksüel evre­

yi aşm adan cinsel kimliğin gelişmesi olanaksız­

dır.

Soru sormalarını biraz azalttığı bir dönem de F.'nin aklına daha önce de hayranlıkla söz ettiği dayısı gelir. Dayısı ülküsel baba yerine koyduğu bir kimsedir. Anlatışına göre olağanüstü güçlü, anlayışı sınırsızdır. F. ona çok güvenmekte ve onu çok sevmektedir. Ona hayrandır. Bir görüş­

m ede de dayısını heyecanla anlatmış ve dayısı­

nın nişanlandığını söylemiştir. Uzun süre nişanı anlatan F. bir ara susm uş , ciddileşmiş, biraz d u ­ raklamış ve ağzından beklenm edik bir cümle çıkmıştır: "Homoseksüel olmak kötü birşeydir".

Kendisi de homoseksüel olmak istememektedir.

Ancak cümlesi homoseksüel olmayı istememek­

ten çok hom oseksüel olabileceği kaygılarıyla yüklüdür, homoseksüel olabileceği korkularını açık seçik ele vermektedir.

Ergenlik Döneminde Etkinleşen Homoseksüel Eğilimler

Ergenler arasında "homoseksüel olabileceği kor­

kusu" bilinenden çok daha yaygındır. Bu korku­

ların derininde bir yandan erişkin olmak, erilleş- mekle ilgili kaygılar ve karşı cinsle ilgili korkular yatar ancak bu dönem de etkinleşen hom oseksü­

el eğilimler de bu kaygı ve korkuların önemli ne- denlerindendir. Bu homoseksüel kaygılarla bi- seksüel eğilimler arasında bağlantıların kurula­

maması da bilinenden daha çok yanlışlara neden olmaktadır. Ruhçözüm lemesinde biraz aceleyle konulduğuna inandığım ız "latent homoseksüel"

tanısı bu yanlışların başta gelenlerindendir.

Çünkü böylesi acele konulan bir tanı bizleri doğ­

ru d an hom oseksüalite dinam iğine yaklaştırır.

Oysa "Hom oseksüel olm ak kötü bir şeydir"

tüm cesinde belirginleşen homoseksüel kaygılar;

ergenlik dönem indeki bir aşamanın, biseksüel eğilimlerin baskınlaştığı geçici bir evrenin artık­

larıdır (Marans ve Cohen 1996). Buna dikkat edilmemesi tanısal ve sağaltımsal yanılsamalara neden olmaktadır.

Cinsel Gelişimde Aseksüel, Biseksüel, Heteroseksüel Evreler

Freud'a göre biseksüalite, ergenlik dönem inin aşılması gerekli bir evresidir. Kanısınca biseksü­

el sorunlar aşılm adan cinsel sorunların işlenme­

si olanaksızdır. Bu olanaksızlığa cinsel kimliğin gelişememesini de katm ak gerekir. Birçok ruh- çözüm cüsü cinsel gelişimin aseksüel, biseksüel, heteroseksüel bir sıra izlediği inancındadır. Bu ruhçözüm cülerine göre cinsel gelişimin tam am ­ lanması yani heteroseksüel ilişkilerin kurulm ası aseksüel, biseksüel evrelerden geçerek, bu evre­

lerdeki sorunlar aşılarak sağlanm aktadır. Öte yandan ergenlik dönem inin başlangıcında yo­

ğunlaşan biseksüel eğilimlerin gözlenmesi zor değildir. Erişkinlerde ise bir eğilim, birdenbire anım sanan bir anı, unutulm uş bir deneyim biçi­

m inde kendisini ele verir, düşlerde ve daha örtü­

lü bir biçimde gündüz düşlerinde belirginleşir- ler.

Preadölesanlarda biseksüalite her zam an her yerde literatü rd e kabul görm ektedir. Kay (1972)'ın bildirdiğine göre, Kestenberg (1967) preadölesanların regresif biçimde abartılmış bi- seksüalitesinin heteroseksüel oryantasyona ge­

çişte ortaya çıkan bir d urum olduğunu vurgula­

m aktadır. Kay (1972)'ın aktardığına göre, Bloss (1962) biseksüalitenin, fallik kom ponentin ko­

runm ası (şiddetlenmiş penise imrenme) nede­

niyle kızlarda erkeklerden daha çok görüldüğü­

nü belirtmektedir. Blum (1985), D eutch'un, kız­

ların gelişimine ilişkin bir tartışm ada nesne seçi­

m inin ergenlik öncesinde homoseksüel özellik­

ten, erinlikte biseksüel, ileri erinlikte heterosek- süel özelliğe doğru değişim gösterdiğini ve ho­

(5)

moseksüel ilişkinin bazen sado-mazoşistik bir özellik taşıdığını, daha büyük yaşta bir kıza ya da bir yaşıta aşırı bağlılık görülebildiğini vurgu­

ladığını belirtmektedir.

Erken ergenlik boyunca bir kızın genellikle an­

nesine olan ilgisi babasına ve diğer erkeklere yönlendirilir. Bu dönem kızın kadınlar ve erkek­

ler için göreceli önemiyle ilişkili biseksüel d u ­ raklam a ve kararsızlık ile karakterizedir (Chodo- row 1978). Kız babasını daha fazla sevdiği için suçluluk duyabilir ki kız ergen böylece aile için­

deki çatışmalarını sürdürebilir ya da o ve en iyi kız arkadaşı aile dışındaki bir erkeğe (öğretmen, tanıdık bir erkek vb.) bağlanm a geliştirebilirler.

Bir çok kız için pubertenin daha geç dönem inde ödipal çatışma heteroseksüalite lehinde çözüm ­ lenmeye eğilimlidir. Ergen bir kız sadece babası­

na yönelmek zorunda kalmaz aynı zam anda di­

ğer erkeklere bağlanm a lehine babasına olan ödipal bağlanm asından da vazgeçmek zorunda­

dır. C hodorow 'un (1978) bildirdiğine göre, De­

utsch (1944) bunu "ödipus kom pleksinin yeni bir versiyonu" olarak adlandırm aktadır. Ödipal dönem de heteroseksüalite seçimi sadece doğal bir gelişim değildir aynı zam anda ergen kızın ilişkileri bağlam ında da oluşm aktadır. Chodo- row (1978), ödipal dönem de heteroseksüalite se­

çiminin özellikle babanın davranışına bağımlı olduğunu ve Biller'ın (1971) sosyal psikologların araştırm alarında "babaların kızlarını annelerin yaptığından daha fazla feminize ettikleri" bul­

gusuna ulaştıklarını bildirm ektedir.

Chodorow (1978)'un bildirdiğine göre, Deutsch (1944) ergen bir kızın pubertede görevinin sade­

ce ödipal çatışmayı çözmek değil aynı zam anda prepuberte ve pubertede başlattığı işi devam et­

tirmek, ergen kızın annesine olan daha primitif ve daha derin bağlarına erişkin bir form kazan­

dırm ak ve belirli bir heteroseksüel oryantasyon lehine tüm biseksüel kararsızlığı sona erdirm ek olduğunu vurgulam aktadır.

Freud'a göre "penise imrenme", erkeğin bisek- süalitesinden kaynaklanan diğer erkeklere olan ilgisi ve kastrasyon anksiyetesinde olduğu gibi, bir kızın/k ad ın ın biseksüalitesinden kaynaklan­

m aktadır. Bu kaçınılması m üm kün olm ayan te­

mel fizyolojik bir gerçektir. Bu nedenle biseksü- aliteden doğan narsisizm, m azohizm ve im ren­

me gibi karakter özellikleri de kaçınılmazdır.

Freud biyolojik bir tem elde penise im renm e ve erkeğin feminen özellikleri reddetm esinin, üste­

sinden gelinmesi oldukça güç bir d urum oldu­

ğunu ileri sürm üştür.

Ergen ilişkileri F. örneğindeki gibi biseksüalite- nin sayısız örnekleri ile doludur. Bunlardan bir tanesini daha anlatm akta yarar görmekteyiz:

Örnek: A. ve T. yakın arkadaştır. T.'nin haftalar­

ca A .'da kaldığı ve onun evinden çıkmadığı olur.

Bazen de A., T.'lerde günlerce kalır. Her iki aile bu sıkı fıkılığı hoşgörüyle karşılam akta ve bu sı­

kı fıkılıkta dikkati çeken bir şey görmemektedir.

Ama iki gencin bu yakınlığı terapist adayının gözünden kaçmamakta hatta aralarında hom o­

seksüel bir ilişkinin var olduğu kaygılarını taşımaktadır. Bir gün denetim saatinde terapist adayı A.'nın T.'yi dövdüğünü heyecanla anlatır.

Sonraki görüşm elerde A .'nın T.'ye homoseksüel eğilimler d u yduğunu ve bunların doğurduğu korkuları arkadaşını döverek ortadan kaldırm a­

ya çalıştığını ortaya çıkarır. Böylesi eğilimlerin, biseksüaliteye bağlanacağına terapistin yaptığı gibi doğrudan hom oseksüaliteye bağlanm ası, kaygıları örnekteki gibi şiddetlendirm ektedir.

A nnelerden ya da denetim deki terapistlerden

"oğlum ya da hastam homoseksüel m idir ?" so­

rularını çok işitmişizdir. Böylesine bir bağlantı sorunun çözüm ünü de güçleştirir. Ama sağal­

tım da homoseksüel ve biseksüel eğilimlerin bir­

birlerinden farklı eğilimler olarak görüldüğü, hatta ergenlik dönem inde sevgi ile cinselliğin karıştırıldığının bilinmesi bu kaygıları çok azalt­

maktadır.

Terapistlerin, biseksüel eğilimleri, bir b ütü n ola­

rak ele alacaklarına bunların eril ve dişil karşıt kaynakları üzerinde duracaklarına, doğrudan homoseksüaliteye bağlam aları tanı yanlışlarına neden olmakta, var olan kaygıları şiddetlendir­

mektedir. Bu yanlışı biseksüel sorunlarını çöze­

memiş, içlerinde homoseksüel oldukları kaygısı taşıyan terapist adayları daha çok yapm aktadır­

lar. Öte yandan cinsel eğilimlerin sevgi gibi, sı­

(6)

caklık gibi, yakınlık kurm a gibi başka gereksi­

nimlerin de yerine geçtiğinin yeterince hesaplan­

maması yapılan yanlışların başka bir nedenidir.

Ergenlik dönem inde sıcaklık/sevgi/yakınlık ge­

reksinimleri dönem de şiddetlenen ve döneme dam gasını vuran cinsel isteklerle örtüşm üştür.

Bu gereksinimler cinsel isteklerle çok karıştırılır.

Bu d u ru m kaygıları daha da çok arttırm aktadır.

Biseksüel eğilimlerin homoseksüalite bazen de başka gereksinimlerle karıştırılması ergenlik dö­

nemiyle sınırlı değildir. Erişkinlerin sağaltımın­

da da bu evrenin artıklarına çok rastlanır. Eriş­

kinlerin ruhçözüm lem esinde bir kızın bir kız­

dan, bir erkeğin bir erkekten hoşlandığını göste­

ren çağrışımlar ender değildir. H atta bu çağrı­

şım lar kolayca söylenmez ve korku ya da utanç nedeniyle bastırılmağa çalışılır. Bu çağrışımlara karşı koyan güçler (ki bunlar genellikle etik de­

ğerler ve bunların koyduğu yasaklar/suçlanm a- lardır) başarıyla işlendiği zam an hastalar çağrı­

şımlarıyla birlikte erotik anılarını hatta yaptıkla­

rı deneyleri de anlatırlar. Ruhsağaltım ında ka­

dın ile kadın arasındaki erotik eğilimlerin hatta deneyim lerin daha çok olduğu, geçici bir süre sonra kendiliğinden bu evrenin gerilerde kaldığı gözlenmektedir. Sanki erkeklerdeki hom oseksü­

el eğilimler daha korkutucu ve daha şiddetli suç­

luluk duygularıyla bağlantılıdır ve buradaki etik değerler ve yasaklar daha şiddetli ve daha yo­

ğun savunm aları gerektirmektedir. Bu onların homoseksüel eğilimlerini daha çok bastırmaları, bazen de bilek gücü kullanılarak bilinç alanın­

d an uzaklaştırm a çabalarına neden olur. Bu ne­

denle eril ergenlerin homoseksüel deneyimleri, dişil olanlarınkinden sanki daha azdır.

Duygu/Dürtü/Gereksinimlerin Kendi Aralarında Ayrışmaları, Örgütlenmeleri Ayrışma, kendiliğin nesnelerden, örneğin anne­

ye bağımlı bir kişinin anneden ayrışması, kendi­

ni ve kendiliğini bulm ası anlam ına gelmektedir.

Aslında ayrışma, kendiliğin bütünleşm esi ve kimliğin gelişmesinin de öncül koşuludur. Bu düşünce, d ü rtü /d u y g u /g erek sin im lerin kendi aralarında da ayrışmaları ve yapısal bir düzen

içinde yerlerini almaları gereğini yani örgütlen­

m elerini içerir. Ergenlerin sık kullandıkları

"duygularım karışık, kafam yerinde değil, ne ya­

pacağımı bilemiyorum, ne istediğimi karıştırıyo­

rum " gibi cümleleri gelişmemiş bir kimlik yapı­

lanması kadar, bu ruhsal öğelerin (d u y g u /d ü r- tü/gereksinim lerin) kendi aralarında ayrışm a­

dıklarının, bir düzen içinde yerlerini alm adıkla­

rının de belirtileridir. D ü rtü /d u y g u /g e re k s i­

nim lerin kendi aralarında ayrışarak yapısal bir düzende yerlerini almaları yani birbirlerinden ayrışarak yeniden örgütlenmeleri bu dönem in aşılması gerekli sorunlarıdır. Öte yandan d ü rtü ­ lerin kısa bir zam an içinde aşırı şiddetlenm esi bu tü r bir ayrışmayı ve yeni bir örgütlenmeyi güç­

leştirir. Böylece dürtüler, duygular ve gereksi­

nim ler birbirlerini etkiler birbirleriyle karışır ve birbirlerinin yerlerine geçebilirler (Odağ 1995, 1999, 2001).

Bir öğenin aşırılaşması diğerlerini gölgeleyebilir.

Bu karmaşa, dürtülerin şiddeti, sorunların çok­

luğu, benliğin göreceli güçsüzlüğü oranında ar­

tar. Bu güçlük, gençlerde cinsel dürtülerin aşırı şiddetlenmesi, baskın konum a gelmeleri ve tüm duygu ve gereksinimleri etkilemesi, onları göl­

gelemesiyle bir süre çözülemeyecek boyutlar ka­

zanır. Bu dönem de ergenler bunu "duygularım karışık, düşüncelerim karışık, içim karm akarı­

şık" diyerek dile getirirler. Böylece duygular, dürtüler ve istekler daha çok birbirlerine yakın­

laşır, sevgi, bakım ve yakınlık istekleriyle cinsel gereksinimler birbirine karışır, hatta birbirleri­

nin yerine geçebilir. Öte yandan bu öğelerin tü ­ m ü aşırılaşmış cinsel dürtülerin örtüsü altında ve onların etkisindedir. Bu nedenle, ergen yakın­

lık isterken "cinsellik arıyor" görüntüsü verebi­

lir. Sevgi istekleri cinsel bir davranışla dile gele­

bilir, ya da cinsel istekleri m otor bir etkinlikle dı- şavurabilirler. Sevgi, cinsel istekler ve eylem bir­

birlerinin çok yakınında birbirleriyle iç içe, bir­

birleriyle ayrışmamışlardır. O nedenle, ergenle­

rin erotik her davranışı, rom antik düşünceleri, hatta cinsel içerikli düşlem lerinde yalnızca cinsel isteklerin varolduğunu varsaym ak ve bunlarla ilgili sorunları araştırm ak bizi kolayca sağaltım- sal bir çıkmaza sokar. Cinsel ağırlıklıymış gibi görünen eylemlerin, düşüncelerin, düşlemlerin,

(7)

sevgi ya da yakınlık istemlerini de içerdiği, uy­

gulam alarda yeterince değerlendirilm em ekte­

dir.

Histerik nevrozlularda bu yanlışlar doruk nok­

talarına ulaşm aktadır. Histeriklerin erotik göste­

rilerine kanmak, onların ayartıcı davranışlarına inanm ak aldatıcıdır. Histeriklerin açık bluzuna, kısa eteğine bakarak onun cinselliği aradığını düşünm ek yanıltıcıdır. Ç ünkü böylesi çıkarsa­

m alar ayartıcı davranışların derinindeki dram ı anlam am ızı engeller. Sağaltımda bu abartılı ero­

tik davranışların, bu gösterimciliğin derininde hastaların birşeyler söylemeğe, bu yolla ileti (mesaj) vermeğe çalıştıkları ortaya çıkar: "Benim dram ım ı anlayın, beni derleyin toplayın, bana yön verin, bana yakınlık ve sıcaklık gösterin" ve­

rilen iletilerin başlıcalarıdır (Odağ 2001). Bu d u ­ rum a örnek olarak aşağıdaki olgu sunulm uştur:

M., erinçsizlik, ne yapacağını bilememe, karar verememe, arkadaş seçememe, işyerinde yeter­

siz kaldığı duygularıyla sağaltım a alınmıştır.

Şiddetli bir çökkünlük ruhçözüm lem esine gel­

m esinin asıl nedenidir. Hasta hemşire okulu öğ­

rencisidir ve terapistine gelm eden önce aldığı ilaçların kendisine fazla bir yararı olmadığı kanı­

sındadır.

Sağaltımın başlangıcında, hastanın aşırı sorum ­ luluk bilinci, kendisine karşı katı ve acımasız davranışı, davranışlarını h ak /h aksızlık, doğ- ru /y a n lış ilkeleri doğrultusunda düzenlediği ve bu ilkeleri çok benimsediği dikkati çekmektedir.

içinden geçenler, istek ve gereksinimleri katı bir yasak duvarına çarpıyor ve hastada her uyaran bir suçlanma ya da utanm a duyguları olarak al­

gılanıyordu. Ö zdeğerlendirm elerinden çok baş­

kalarının kendisi hakkındaki düşüncelerine önem veriyor ve d u y gu d uru m u başkalarının ona yaklaşım biçim inden çok etkileniyordu. As­

lında M. öğrenebilen, görevini kusursuz yapan bir kimsedir. Ama bu özellikleri ona yeterli bir özgüven kazandıram am ıştır. iyi öğrenebildiği, derslerinde iyi notlar aldığı, görevini eksiksiz yaptığı ve yetileri başkalarınca olum lu değerlen­

dirildiği halde hasta bunları tam algılayama- m akta, algılasa bile içselleştirememektedir. Has­

ta olum lu geribildirimleri içselleştiremiyor, iç­

selleştirip özgüvenini geliştiremiyor, "ben birşey yapabiliyorum , ben de birisiyim" diyemiyor.

ilişkilerinde "sen bir şeysin, birşey de yapabili­

yorsun" dem e görevi başkalarınındır. M. bunu onlara aralıksız söyletiyor am a söylenenenlerin ona ulaşmasını engelleyen bir yapısı da vardır.

Kanımca bu engel depresif yapılı kimselerdeki boşluk, yokluk duygularının, erinçsizlik ve do- yum suzluğun, çökkünlüğün en önemli nedenle­

ri arasındadır. Nesne ilişkileri kuramcıları güç­

süz, yetersiz, değersiz kendilik tasarım ları ile güçlü, değerli, kusursuz nesne tasarım ları ara­

sındaki ilişkileri içeren bir ruhsal yapılanm anın bundan sorum lu olduğu kanısındadır.

M .'nin çözülmemiş ödipal sorunları sağaltımın birinci yılında şu anıları da belirginleşir: Aslında erkeklere bir yakınlık duyum suyor, onları arıyor da, cinsel istek de duyum suyor am a onlarla be­

raberliği, cinsel ilişkilerde bulunm ası tuhaf d u y ­ gular, rahatsızlık ve erinçsizlik uyandırm akta­

dır. Tuhaf duygular dediği genellikle suçlanma, suçlanm anın verdiği erinçsizliktir.

M., sürücü kursuna başvurm uş ve orada genç bir sürücü kursu öğretmeniyle tanışmıştır. On­

dan hoşlanmış ve bir gece beraber olm uştur. Er­

tesi gün uyanışını M. anım sam ak bile isteme­

mektedir. Derin bir isteksizlik, pişmanlık, yaptı­

ğının çok kötü birşey olduğu duygularıyla uya­

nır. Kendisini şiddetle suçlamakta, şiddetli suç­

luluk duyguları taşımaktadır. Pişm andır ve izni olm ayan birşeyi yaptığı duygusundadır. Çağrı­

şımları terapistinde sanki bir erkekle değil baba­

sı ile yattığı ve korkunç suçlandığı düşüncelerini uyandırır. Erkeklerle cinsel isteği bu nedenle suçlanm a ile eşanlamlıdır. Bu şiddetli suçlanma ve pişm anlık duyguları insest sorunlarını çöze­

memiş, ödipal konum u aşamamış kişilerin bas­

kın özellikleridir.

Erkeklerle yaptığı bu pişm anlık ve suçlulukla yüklü deneyim ya da deneyim lerinden sonra M .'nin hayatına C. girer. M .'nin artık tüm dikka­

ti, cinsel yatırımları, beklentileri, istekleri ve sev­

gisi kız arkadaşı C.'ye yönelmiştir. C., iyi, anla­

yışlı, çekicidir, hastam ızın ideal nesnelerinin ye­

rini almıştır. C., çekiciliğiyle cinsel bir nesne ama

(8)

aynı zam anda sıcaklığın ve güvenin de kaynağı konum undadır. Hastamız onun yanında dingin­

leşmekte ve daha rahat uyum aktadır. Bir süre sonra M. tüm dirençlerine karşın kız arkadaşına tam tutulduğunu terapistine söyler. Ama bu ne erkeklerle arkadaşlığının aklına gelmesini ne de arada bir başka bir kız arkadaşını düşünm esini hatta onu çekici bulm asını önlemektedir.

Terapist lezbiyen ilişkilerinin hastam ızı utandır­

dığı anlarda erkeklerin aklına geldiğini, onlara özlemlerinin şiddetlendiğini, onlarla ilgili çağrı­

şım lar getirdiğini saptamış ve bunların yani er­

keklerle ilgili anılarının, lezbiyen ilişkilerin do­

ğ urduğu utanm aya karşı bir savunm a olduğunu düşünm üştür.

M .'nin erkeklere yaklaşması pişm anlık ve suç­

lanm aya neden olmakta ve b u n u n ardından C.'yi arayışı şiddetlenm ektedir. Hastam ızın ya­

şamı bu gidiş gelişlerle doludur. Ama terapist hastanın annesi ve babasına yakınlaşma isteği­

nin arttığı konum larda C.'yi daha çok aradığı, onun yakınlığına gereksinim inin arttığını da gözlemlemiştir. Bu gözlemler bizi ödipal sorun­

lara yaklaştırmaktadır.

ilk bakışta C.'ye yakınlığına, onun için yanıp tu ­ tuşm asına, ona tutulm asına hatta onunla cinsel ilişkiler kurm asına bakarak M .'ye lezbiyen tanı­

sını koymak, M. ile C. arasında lezbiyen ilişkile­

rin olduğunu düşünm ek, aklın yolu gibi görünü­

yor. Deskriptif yani görüngüsel bulgulara daya­

nan bir yaklaşım, bu tanıyı açık seçik doğrular.

Öte yandan ergenlik dönemiyle ilgili bilgileri­

miz, geriye dönük yani belli deneyim lerden son­

raki bir tanının, daha kalıcı, yanlışları daha az olacağını bizlere öğretmiştir. Eyleme vurum ları şiddetli, çökkün, alkol ve m adde kullanan, sık sık arkadaş değiştiren ya da yalan söyleyen bir ergene, hem en borderline bozukluk, psikopat, m adde bağımlısı tanısı koyan terapistlere, nasıl aldandıklarını kısa bir sürede ergenler öğretiyor­

lar. Işitilenlere ve saptanan görüngüsel bulgula­

ra dayanarak M .'de de aynı tanısal yanlışı yap­

m ak olasıdır. Öte yandan biseksüalitenin ergen­

lik dönem inde bir evre olduğu yönündeki ve lezbiyen hastaların dinam iği hakkındaki bilgile­

rimiz bizi bu yanlışı yapm aktan alıkoyan öğeler

olmuştur.

Biseksüel Eğilimler Lezbiyen İlişkiler

Ruhsal sağaltım ın gidişi biseksüalitenin geçici bir evre olduğu gerçeğini bir kez daha doğrula­

mıştır. Ayrıca M. ile lezbiyen hastaların dinam i­

ği, ilişkileri ve savunm aları arasında farklar bu ­ lunm aktadır. H erşeyden önce lezbiyen hastala­

rın dinam iği preödipal dönem in izlerini taşır.

Yani bu kişilerde ayrışma ve bütünleşm edeki bozukluklar ağırlıktadır. Preödipal anneden ay- rışamam ak, iyi ile kötüyü bütünleştirem em ek bu kişilerin temel sorunları arasındadır. Buna bağlı olarak ilişkileri ikili (diadik) ilişki özelliklerini taşırlar. İkili ilişkilerse, bir yandan arkaik geliş­

memiş duyguların, bir yandan bölme gibi aşağı düzeydeki savunm aların eşliğindedir. Arkaik duygular ülküleştirm eyi ya da bu nu n tersi de- ğersizlendirm eyi daha da şiddetlendirir. Lezbi­

yen kişilerde bölme, eril tasarım ların tüm den kötü, dişil tasarım larınsa tüm den iyi özelliklerle yüklenm elerini kolaylaştırır. Böylece dişilik yu­

muşaklığın, sevecenliğin, sevginin, özetle iyinin, erillikse kabalığın, hoyratlığın, düşmancıl davra­

nışların özetle kötünün imgesi haline gelir. İkili ilişkiler, ayrıca kendilik ile nesne arasına üçüncü bir kişinin (babanın) girmesine olanak vermez.

Bu bağlam da iki lezbiyen arasına üçüncü bir ki­

şinin girmesi ya da lezbiyen eşlerden birinin dik­

katinin eril ya da dişil başka bir nesneye kaym a­

sı korkunç kıskançlıklara tehlikeli eyleme vu- rum lara neden olur. Bu kıskançlıktan çok yıkıcı­

lık özellikleriyle bir "haset"tir. Eşleri, yani dişil arkadaşları kendilerini terk ettikten sonra tehli­

keli özkıyım girişim lerinde bulunan iki lezbiyen hasta örnek verilebilir. Bunlardan biri terk edil- diken sonra kendisini üçüncü kattan atmış ve ciddi bir biçimde yaralanmıştır.

Bu bilgilerin ışığında sağaltıma yeniden döner­

sek görürüz ki M .'nin ne dinam iğinin ne ilişkile­

rinin ne de kullandığı savunm aların lezbiyen ki- şilerinkilere benzeyen özellikleri vardır. Çünkü M. C.'ye en yakın olduğu, onun için yanıp tutuş­

tuğu dönem lerde bile başkalarını düşünebiliyor, erkekler ya da başka kız arkadaşları aklına geli­

(9)

yor, yani ilişkileri üçlülük (triangular) özellikle­

rini kazanmış, duyguları yoğun am a değerlen­

dirm e ve değersizlendirme arasında dalgalanm ı­

yor, kötüler ve iyiler keskin çizgilerle birbirlerin­

den ayrılmamış, dişil tasarım lar yalnızca iyi, eril tasarım larsa yalnızca kötü özellikler göstermi­

yor. Bu özellikleriyle M. biseksüel evrenin so­

runlarını taşımaktadır. Sağaltımın sonunda ge­

liştirdiği ve uzun zam andır süren bir erkekle iliş­

kileri, C'yi unutm uş görünmesi (çağrışımlarında hem en hem en hiç yer almaması) bu varsayımı­

mızı desteklemektedir.

SONUÇ

Kimliğin gelişmesi bir dizi sürecin etkisindedir.

Pregenital ve genital sorunların aşılması bunla­

rın önde gelenleri arasındadır. Bu iç içe, duyarlı, birbirlerini etkileyen sorunları işleyerek ve bir dizi evre aşılarak kimlik yapılanır. Pregenital ve genital sorunlardan birini çözememek ya da bu evrelerden birine takılmak (fiksasyon) kimlik ge­

lişimini de olum suz etkiler. Biseksüel eğilimler kimlik gelişiminin önemli belirleyicileridir. Fre­

u d biseksüaliteyi ergenlik dönem inin başlangı­

cında etkinleşen normal bir gelişim evresi olarak anlar. Ona göre bu evre aşılm adan cinsel kimli­

ğin gelişmesi ve heteroseksüel ilişkilerin gelişti­

rilmesi olanaksızdır.

Biz ergenlerde homoseksüel eğilimlerin, hom o­

seksüel olma korkularının ve kaygılarının bili­

nenden daha da yaygın olduğu inancındayız. Bu kaygıları bazen an ne/b ab alar hatta deneyimleri az terapist adayları da paylaşm aktadır. Kanımız­

ca, ergenlerde, bu kaygıların büyük bir bölüm ü aşılmamış biseksüel evrenin artıklarıdır. Ayrıca ergenlik dönem inde yaşanan kargaşa yani d uy­

gu / d ü rtü / eğilim lerin birbirlerinden ayrışm a­

mış olması da, yakınlık isteklerinin cinsel eğilim­

ler gibi algılanmasına neden olur. Homoseksüel olduğu kaygılarının başka bir küm esi de bu ka­

rıştırm adan kaynaklanır. Bunların bilinmesi er­

genleri anlamamızı kolaylaştırmaktadır.

KAYNAKLAR

B lu m G S (1985) D u y g u sa l ve d ü rtü se l gelişim . E rgenlik P sikolojisi içinde, B O nur (ed.) H acettepe-T aş Kitapçılık, A n k a ra , s:171-187.

C hodorow N (1978) The R eproduction o f Mothering:

P sy c h o a n a ly sis a n d th e Sociology o f G ender. U niversity o f California P ress, California.

Crain WC (1980) E rikso n :Y a şa m ın s e k iz evresi. E rgenlik P sikolojisi içinde, B O nur (ed.) H acettepe-T aş Kitapçılık, A n k a ra , s:25-49.

F reud S (1908) H isterische P h a n ta sie n u n d Ihre B e zi­

e h u n g z u r B ise k su a lita e t. F ischer Verlag. G.W. B a n d III.

G reen R (1994) A ty p ic a l p s y c h o s e x u a l d evelopm ent.

C hild a n d A d o le sc e n t P sychiatry: M odern A p p ro a ch es içinde, M Rutter, E Taylor ve L H ersov (eds.), Third E d i­

tion, B la ckw ell Science, London, s:753.

K a y P (1972) P sych o a n a ly tic theory o f d e v e lo p m e n t in c h ild h o o d a n d p re a d o le sc e n c e . H a n d b o o k o f C hild P sych o a n a ly sis: R esearch, Theory, a n d Practice içinde, B B W olm an (eds.) V an N o stra n d R ein h o ld C om pany, N e w York, s:53-142.

M arans S, C ohen D J (1996) Child p sy c h o a n a ly tic theori­

e s o f develo p m en t. C hild a n d A d o le sc e n t P sychiatry: A C o m p reh en sive T extbook içinde, M L e w is (ed.), S eco n d Edition, W illiam s & W ilkins, Baltim ore, s:164.

O dağ C (1995) İntihar (Ö zkıyım ) :Tanım -Kuram -Sağal- tım. İzm ir P sikiya tri Derneği, İzmir, s:102.

O dağ C (1999) Nevrozlar-1. H alim e O dağ P sika n a liz ve P sikoterapi V a k fı Y ayınları No:1, İzmir, s:153.

O dağ C (2001) Nevrozlar-2. H alim e O dağ P sika n a liz ve P sikoterapi V a k fı Y ayınları No:2, İzmir, s:89-93.

Origlia D, Ouillon H (1972) E rgenlikte kişilik. E rgenlik P sikolojisi içinde, B O nur (ed.) H acettepe-T aş Kitapçılık, A n k a ra , s:175.

Ö ztü rk MO (2001) R u h Sağlığı ve B ozuklukları. N obel Tıp K itabevi, 8 .B a sım , s:103.

P arm an T (1998) E rg en sel etkin likler ola ra k a ş k , cin sel­

lik ve ölüm . E rgenlik D önem inde C insellik (G elişim ve Sorunları) içinde, S Ş en o l ve N R u g a n cı (eds.) Ç ocuk ve G ençlik R u h Sağlığı D erneği Yayınları:2, A n k a ra , s:17- 18.

Referanslar

Benzer Belgeler

Çocukluk dönem inin ilkel özdeşleşmeleri, çocuk rolleri, kardeş rolleri, öğrenci rolleri, çocuk üst- benliği, ideal benlik, çekirdek kimlik gibi az çok yapılaşan

• Ek olarak, bir şirket kurmayı veya sınırlı sorumlu bir ortaklık kurmayı seçerseniz (şahıs şirketini veya ortaklığı kaydetmek yerine), kişisel ve ticari mali

Yazılımın tüm ikili girdi kombinasyonlarını çalıştırmak için test senaryolarının tasarlandığı kara kutu test tasarım tekniği...

CBS’de olduğu gibi bilgisayar veri tabanlarının merkezi kontrolleri, bürokratların, idarecilerin, teknik uzmanların ve bilgisayar konusunda bilgisi olmayan

Bu dünyada farklı referans çerçeveleri dolayısıyla farklı sınıflandırma ve algılama biçimleri yani farklı dünyalar olduğunun bilincinde

Hormonal Değişimler Hormonal Değişimler Ergenin görünüşünde değişimler Ergenin beden algısında değişimler Davranışsal Değişimler Davranışsal Değişimler Ergenin

Toplumsal biliş, insanlar, ilişkiler ve toplumsal anlaşma konuları hakkında düşünce oluşturma gibi bilişsel aktiviteleri içermektedir. Bireyin farklı toplumsal kavram

Drogların eczacılıkta kullanım şekilleri, Tıbbi bitki kaynakları; Avrupa farmakopesi ve ESCOP’ta yer alan bitkisel droglar; Yaprak drogları;.. Kabuk drogları;