• Sonuç bulunamadı

HAŞAN HÜSEYİN ( KORKM AZGİL) 'İN ÖTEKİ YAPITLARI. KAVEL (şiir) Ataç Yayınları, Kasım 1963, İstanbul

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "HAŞAN HÜSEYİN ( KORKM AZGİL) 'İN ÖTEKİ YAPITLARI. KAVEL (şiir) Ataç Yayınları, Kasım 1963, İstanbul"

Copied!
88
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

has

(2)

İKİNCİ BASKI

(3)

(şiir) — Ataç Y ayınları, K asım 1963, İstan b u l Ö H H Ö Ö Ö !

(m izah öyküleri) — Sosyal Adalet Y ayınları 1964, Ankara TEM M U Z BİLDİRİSİ

(şiir) — Toplum Yayınları, N isan 1965, Ankara KIZILIRM AK

(şiir) — Bizim Yayınlar, Aralık 1966, Ankara K A V EL

(genişletilm iş ikinci basım ) — K ızılırm ak Yayınları, 1967, Ankara.

(4)

haşan Hüseyin

KIZILIRMAK

(5)

KAPAK DÜZENİ : ŞAHİN TEKGÜNDÜZ

Bu k itap 1970 yılında A nkara'da Odak Fotoğraf ve Reklam Stüd- yosunca hazırlanm ış ve TİSA M atbaacılık Sanayii Tesislerinde

basılm ıştır.

(6)

Say ın H a lit Ç elenk-e

(7)

KIZILIRM AKTAN G EÇ E R

(8)
(9)

silâh ve şarkı

ben bütün karanlıkları bunlarla yendim

doğacak çocuğumun kanında esen emekçi karımın dimdik bakışlarında ve çetelerin sipsivri uykusuzluğu

silâh ve şarkı

benim bütün şarkılarım iri kuşlardır al ve şafakleyin ışıklı nehirler büyütür silâh seslerim tankaranlığında yekinir yürür orman

yekinir yürür toprak

yekinir yürür kalabalıklar

ve der ki kitabın ortayerinde bütün ırmakları dünyanın

kızılırmaktan geçer vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım geçin sıcak ırmakları kuşlarım

kızılırmak kızılırmak akın kuşlarım

(10)

10 KIZILIRMAK

açtım kırkıncı kapıyı gördüm ki atın önünde et

titrer biryerleri zamanın kırdım kırkıncı kapıyı

gördüm ki itin önünde ot ürperir hiç olmalardan şakıdı kuş

yarıldı nar delirdi ateş

ve başladı uğul uğul uğuldamağa bütün ırmakları dünyanın

kızdırmak kızdırmak

güneşin ortasında insanlar kımıldaşır ve der ki şakıyan kuş

yardan nar

deliren ateş

zaman akıyor omuzlarında 'kalabalık naIkırıklarıyla anasonlu duyarlığında general nargilelerin bir damla kankurusu çok eski savaşlardan belki silâhların çürümedik biryerlerinde belki pişman bir ağzın acıyarak anlattıkları aşka benzer bir büyük kıtlık direnci boyunları kafataslı saray kahramanları yığınlara vatan diye kalan yoksunluk

ne de çok özlemişiz gökyüzüne kansız bakmayı

(11)

yıkık bir ud tiryakiliği antika cumbalarda kanaryalarında berberli bezginliği burjuvalığın bir polis burnu belki - dağdaki çarıksızın çarıksız lığ ı bir büyük vurgun düzeni - belki de bir lavrens

vurgunun soygunu nevyork'ta döllediği bir kucak sakal sanmak belki de marks'ı

toprakları denizleri insanları ingilizlemek silâhlarla beklemek sömürge sofralarını

vaşlngton ağalarının platin dişlerine taze bir kan gibi gerinir güneşlerde

saklar genişliğini şarapçasına

altın tepsilerde çok büyük ölür yürek çok büyük hıncı kalır mayonezli kirenaların

yanyana

bir sofrada

sanfransisko ve cıa yani çuval ve mızrak

notrdam'ın kargalarının güldüğü

(12)

12 KIZILIRM AK

sakalları İncili hümanizma satıcıları halep pazarlarından gecikmiş bir ikindi kışlalar öğlesonları asurbanipal

bir böcek ölüsünün geceyi kemirdiği tektanrılı çokyataklı ve çok çok acımaklı

ikindi parklarında köpek ve kıral

altın ve brovningin karanlık egemenliği

konuşun soytarılar çalgılar susun daha bitmedi açlar

salınır o eski sularda cüzzam yalnızlığı kirliliklerin gözün gözü sömürdüğü topraklarda ayıp ve kara şimdi çoktan terekesi o serüven kahramanlığın o bezirgan mutluluk balık tutar şimdi mor'kuytularda

ne de çok özlemişiz gökyüzünü kirşiz sevmeyi

kırdım kırkıncı kapıyı kandım o pınarlardan

başladı uğul uğul uğuldamağa bütün ırmakları dünyanın

kızılırmak kızılırmak

(13)

sen ne cömert topraklarsın ey ortadoğu sen ne çok soyulansın ve hiç uyanmıyansın akdeniz'de mor bir deniz burjuva gitarlarında kuytuların kuytularda ölüme döllenmesi sevişmenin soyutluğu ve çamurluğu duaların çamurluğu ve soyutluğu gökyüzüne insanca bakamamak

yani hiçbirşey

yani utanç ve lavanta yani mum

çoktespihli bir ebabil ki uzar çöllerde uzatır baltazar bayramlarını petrol petrol uzatır köleliği âmin âmin

çeşmelerinden hâlâ şehnâme akan şahlı seccadelerde acem ve anka

mezarlık toprak reformu - kölelerin eşelendiği keskin bir İngiliz burnu - de ki abadan

ya da bir şah ve allah ve dolar üçlemesi saat tam onikiye beş kala

(14)

14 KIZILIRMAK

akdeniz'de mor bir deniz burjuva gitarlarında soyubitmiş balıkların akvaryum bezginliği bir dilim ay

bir lokma arap

- gölgesini güneşten bile esirgeyen - ve şakkulkamer bedeviliği

yani utanç ve lavanta yani kirli ve kaçak yani mum

kalçaları kadın pazarlarının - yok başka

karanlık vatanseverliği kaçakçılığın - yok başka general nargilelerin madalya törenleri

ve şeytan taşlaması petrol kırallarının - yok başka ezik ve utangaç^

bilgjç ve yoz mum

yani demek istiyorum ki

sadakalı sosyalizm soytarılığı

konuşun soytarılar çalgılar susun

bekler güzel yarınlarını bu tutsak toprakların çetelerin o sipsivri uykusuzluğu akdeniz'de mor bir deniz burjuva gitarlarında neyin neye düşman olduğu belki de hiç bilinmeyen hergece bir düşük şam radyosunda

hersabah bir komik âdem bir hacıyatmaz ve komünistli bir kıralistan yunanistan'da

(15)

hacının develeri gevişirken a y altında Ortadoğu'da petrol ve çelik kırallarının gölgesinde bir İstanbul akşamı

bizans v e kirli türk v e yoksul

v e macun

a lla h a v e d e v le te v e b ilc ü m le g ö lg e le re d u a la r e y liy e re k

biryanı yangın yıkım biryanı yoksul yetirrf

b iry a n ı d ö k ü lü r pul pul d e n iz

altın

ve kristal karışımı halinde bir İstanbul uyanır köprüaltı uykularında elektronik müzikli bir hicazkâr ud

ve kızıl çağrısı açlığın

o devletli tekliğinin kabuğunda bir hamal Ortadoğulu sıla çalgını da vatan yoksulu allaha inanır arapça

yoksulluk çeker türkçe ve denizi sever çocukça oraları söyler durmadan

oralarda yaşar bıkmadan oralarda ölür istanbullarda

(16)

16 KIZILIRMAK

kaktüs kemirenlerinden biri midir brezilya'nın yoksa nil'e tapan ve aç yatan bir fellah mıdır kimbilir belki de rio'lu bir gecekondulu insan nerde başlar belli değil ki

istanbulsuz gibi yaşıyarak İstanbul'u

vatansızlığını vatan diye güzelim gün ortasında elektronik müzikli bir hicazkâr ud

develeşip develeşip dönüşmesi gökdelenlere yanki go hom'lu bir miting alaturka

betonarme balkonlarında emperyalizmin ve kasıklarında maydarling amerika yani bütün devrimcilerin kanağladığı en çok özlediklerine düşman yaşıyan bir gecikmiş kıral ve özgür köle sürüyerek zincirlerini kaldırımlarda

ana avrat söverek soluna sosyalistine ve bir somunekmek kaldırımlarda ve bir garip hamal kaldırımlarda ve bir vatanölüsü kaldırımlarda

(17)

ne bulmak içkilerde intiharlarda

neye varmak birşeyleri durmadan çpğaltarak çiçek resimleri çizmek güneşli pencerelere ölüleri akreplerle çiyanlarla karıştırarak eski çamaşırları yenilemek dilencilerde

bir eski oyuncaktan koca bir gençlik bulup çıkarmak kimbilir biz şimdi nelerin neresindeyiz

alı neden moru neden kırmızıyı kimbilir neden severiz

bir kenti geri almak ve davul bir kenti geri vermek ve davul

oynaşmak iskeletlerle altınlarla madalyalarla dedeleri gümüşlere altınlara atlara oranlamak bıkıp bıkıp’ yeniden başlamak sevişmelere kimbilir biz şimdi nelerin neresindeyiz

alı neden moru neden kırmızıyı neden severiz kimbilir

(18)

18 KIZILIRM AK

dal uyur daldasında yorgun dalların gece büyük büyük anlatır eskimişlerden su değil toprak değil

de ki acımışlıklar

de ki altın sözcükleri tükenmişliğin oturur direk direk

götürür pazar pazar

ne ki yaşamak

umduğum gel sevdiğim gel beklediğim gel

gel benim kuşak kuşak

yoluna kurban olduğum

(19)

kırmızböceğini tanır mısınız

güneşin kıyısında kırmızböcekleriyiz bir maviye çalar türkülerimiz

bir kapkaraya kağnı uzaklığını bilir misiniz

kırmızıbiber ve tüz

bilir misiniz karlı karanlıkta yalnız

yapayalnız

ince ince ölmek bilir misiniz bugün bulgurun sonu

yarma dur bakalım

öbürgün allah kerim bilir misiniz toprağın boynu bükük

eller umarsız

ağam sen bilirsin bilir misiniz

hani derya içre olup da deryayı bilmeyen balıklar gibiyiz ve işte atombombalarıyJa korunur açlığımız

(20)

20 KIZILIRM AK

işlemeli mendil ve kurşun harmanyeriyiz hey bre

karakol kapışıyız

imparatorluk kokar sefaletimiz soyula soyula çıplak

güdüle güdüle sürü

bütün halklar gibiyiz - biraz kuşdili biraz kahvefalı ve biraz da düş hapisâne avlusuyuz hey bre

cennet kuzularıyız

helallaşır gibi bakarız dostların gözlerine severiz gülyağını

ve bir de aynaları

ve bir de aynalarda yiğitlik masallarını sonra azıcık da sakızı azıcık da uçkurhavalarını bıyık burup gazel çekeriz de tenhalarda menhalarda uzatırız boynumuzu elkapılarında

sülünler gibi

(21)

ve işte türkiyeliyiz

hani derya içre olup da deryayı bilmeyen balıklar gibiyiz hamsiyiz karadeniz'de

Çukurova'da pamuk

uzunyayla'da buğdayız ege'de tütün sınırboylarında gözükara kaçakçılarız İstanbul'da kadillaklı karaborsacı

ve doğu dağlarında koçero'larız eşsiz bir güzellikle çarpılmış gibi

uyumuşuz yoksulluğun körmemelerinde çalışkanız

filo z o fu z d o stu z

bütün sömürülmüşler gibi ezik

bütün uyananlar gibi kızgın ve doluyuz seslenir yüzyıllar ötesinden pir sultan abdal'ımız

«üstü kanköpüklü meşe seliyiz»

etekleriz de kodaman soyguncuları ekmek kapılarında gözümüz gibi koruyup kolladığımız devlelin silâhını

hey bre

yoksul yetime doğrulturuz

(22)

22 KIZILIRMAK

ve işte türkiyeliyiz

ateşleriz de mandıraları fabrikaları

topal karıncayı ilaçlayıp salıveririz bir yaprak düşer bir yanbakış götürür biryerlerimizi kan sızar yeşillerden akmendillere

çıkarıp öcümüzü dağbaşlarına

ağıtlara ağıtlara dökeriz yüreğimizi saksıda çiçek

kıraçta ceviz

örtülerimizde nakış nakış sabır ve gözyaşı vardır bizim akıyorsak garip çaylar gibi incelerek

dökülüyorsak eğer sonbahar gibi

çok ağır olduğumuz içindir mandalar gibi ve balıklar gibi çok kalabalık seviyorsak silahı ve yoksulluğu

susuyorsak kar altında toprakçasına bıçak kemiğe değmediği

güneş ufuktan doğmadığı o tozkoparan fırtına

kapımızı kırmadığı içindir

vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım geçin sıcak ırmakları kuşlarım

kızdırmak kızdırmak akın kuşlarım

(23)

anasının karnını tekmelediğinde temmuz kocaman ve çoook akıllı bir balıktı uzayda

proton - I uydusu sovyetler'in ve çelik bir kelebekti m ariner- IV

ensekökünde merih'in şeftali emzikteydi bursa'da

pamuk çiçekte

Çukurova'da ve yeşil bir buluttu buğday

k o n y a 'd a Sivas'ta

Siverek'te ozan ozanca söylüyordu dünyanın geleceğini işçi grevce

adını bile bilmediğimiz birileri vardı dünyanın biryerlerinde örneğin Singapur'da tahran'da belki belki de kordoba'da karakas'da mı desem katanga'da mı yoksa roma'da mı ankara'da mı

biri leri biryerlerde durmadan yontuyordu barışı mermer mermer öfkeyi demir demir sevgiyi tunç tunç

doyumsuz günler aşkına

(24)

24 KIZILIRM AK

ölm ek b irşe y d e ğ il dostlar h e rg ü n ö lm e k g ü ç a çlık

o başk a ö lü m

a ç lık k o rk u su beter ne atom ne h id ro je n ne y a n g ın d ağ ları d ü m d ü z e tm e ğ e - dostlar

a ç ç o cu k la rın çığ lığ ı yeter

(25)

proton - I m ariner - IV g ü ze l

a k ıllı

b ü y ü k

y ıld ız k a y m a la rı m asallar g e tirirk e n g e ce le rim e y a n g ın d a n kaçar g ib i b ö lü k b ö lü k

sırtıy o rg a n lı e m e kçile ri cöm ert ü lk e m in g ö çü y o rla rd ı va ta n va ta n

v iy a n a ü z e rin d e n

a d e n o v e r a lm a n y a sın a

«a llı turn am b izim ile g id e rse n şe k e r sö y le k a y m a k sö y le bal sö yle » sö y le ki iyi v u rsu n h ın zır v u rg u n cu

tü y ü b itm e d iğ i so y su n tefeci

e sk id e n g e m ile re b in d irip b in d irip ze n cile ri allı tu rn am g eçerse n ırgat p a zarla rın d an zin cirli to p ra k la rd an h acizli k a p ıla rd a n h astan e ö n le rin d e n g e çe rsen a llı turnam insan b a za n ö lü m d e n d e g ü çlü o la b iliy o r b irşe y le rin g id işin d e n v e hiç d ö n m e y ışin d e n sab ah ları y o ru m la m a k g ü ç d e ğ il

y o k s u llu ğ u y o ru m la m a k g ü ç d e ğ il

nasılsa bir b aşka y o ru m lam ak hep a y n i sab ah ları e sm er v e u zak

in m e li a n te n le rin a rd ın d a şa şk ın v e g re v le r d ö v e rk e n k o m p rad o r m arka d e m o k ra sin in

d u v a rla rın ı y e d irip y ü re k le rin i k o rk u ların a

b ir k ö le d ü z e n in u şağı e fe n d isi cebi d o la rlısı da

sırtı bitlisi

(26)

26 KIZILIRM AK

tekm eler g ib i g ü n e şi ço cu k la rın g ö zb e b e k le rin d e

«a re fe g ü n ü n d e b a yra m a y ın d a » v u rd u la r e m e k ç ile rin k o n g re sin i k ö rd ü le r

k a ra y d ıla r ç iç e k sizd ile r

ve g e lip bir k aran lık ta n

g id iy o rla rd ı bir k aran lığ a

b e n im k aram sa rlığ ım b elk i d e bir d em et g ü l - s e v d iğ im içim in b ü y ü k b ü y ü k a k lığ ın d a n g e liy o r b e lk i de

k aram sa rlığ ım ko cam an v e çooo k a k ıllı b ir b a lık k e n u za y d a

proton - I u y d u su so v y e tle r'in v e k o n d u k o n a c a k k e n lu n a 'la r

tatlı bir ö p ü c ü k g ib i a y'a 'd ile n m e k b e n im ü lk e m d e

işsiz lik b e n im ü lk e m d e

v e şey ta n taşlam ak y a sa k d e ğ ild i b e n im ü lk e m d e b a b ö f'ü o k u m a k y a sak p a sp a s y a p ıld ı d e m irin d e n g iy o tin in

d ire k tu v a r bir ölü sö zcü k lârus'ta o ysa b izim b u rala rd a

k e le p çe y a p ılıy o r hâlâ

p te k an tro p ü s b a b a n ın g ü n a h sız b a lta sın d a n k o p m u ş to p ra ğ ın d a n k a n a y a ra k k a n a y a ra k

sa çılm ış yo llara tü rk ü tü rkü ışık ne

v a ta n nerd e ne ki k u tsallık

(27)

kentlerin varoşlarında sanki kurt sürüleri tanrıya filan değil

allı morlu ışıklara dönük yüzleri konuşur elleri ekmek ekmek

takırdar çeneleri ölüm yakın

lokman uzak

anlamak yasak değildi benim ülkemde anlatmak yasak adına grev diyorlardı

adına gecekondu

bir şey dolaşıyordu aramızda seslisoluklu

yaşıyorduk onu biz - dinine allahına kitabına dek yaşıyorduk yağmurda yaprak gibi her zerremizde ölmek yasak değildi yoluna onun

adını koymak yasak tutmuş trova atları subaşlarını

madalyalı seyisleri emperyalizmin aktaşın üzerinde iki damla kan

biri memet öbürü memet

«arayerde bu kan nedir dost dost dost»

görmek yasak değildi benim ülkemde göstermek yasak

(28)

28 KIZILIRM AK

ben ki uçan kuşu kıskanırdım oyun çağımda nehirleri yağmurları selleri kıskanırdım

buluttan gemilerimle aşardım duymadığım denizleri yıldızlardan yıldızlara kurulu hamağımda

mapusâne türküleri söylerdim geceleri bir uzak sel sesiydi o kaygan günlerimde ekmek kavgası dünyamda renkler ve böcek sesleriyle bir öyle cümbüş en hırçın yıldızları en uysal kavaklara işlemek yaprak yaprak yaralı bir serçenin gözlerinde bir evren ölüp ağlamak ve bütün haziranları bir tek gülle açmak hersabah o tedirgin ellerin bakışları hâlâ sofralarımda

hâlâ çizik çizik kanar kaygusu o ekmeksiz akşamlarımın yok artık dost yüzlü ağaçlarım gurbet kanatlı gemilerim yok gömüldü gitti kervanlarım o çıtırçıtır ağustos gecelerinde bir dilim güneş koyup bir dilim yoksul sevince

aşk büyütmek gecelerce gecelerce özlemeklerden bölündüm ayrılıklara parça parça

dağıldım yeryüzüne çığlık çığlık şimdi patron yüzlü sabahlardayım şimdi direk direk direnmek

gel benim sevdiceğim gel benim umducağım beklediğim gel

gel de bitsin kuşak kuşak yoluna kurban olduğum

(29)

binip binip bulutlara ulaştım yıldızlara da kıtalardan kıtalara el sallıyamadım

el sallıyamadım

turnalar bile geçip gitti türkülerimden ben kaldım buralarda

ben işte kaldım buralarda ey dost kırmızıkuşlar

kırmızıkuşlar

diye diye avuttum çocuklarımı ey dost em em

diye diye ağladıkça

ağladıkça masmavi çocuklarım

hep işte böyle insan bazan ölümden de güçlü olabiliyor ey dost anaç bir ağaç gibi dinleniyor kaygularım şimdi güneşte aldanmak ne kolay

ne temiz

ne ilkel allahım kalabalıklarla sevmek güzel günleri

nekadar güç nekadar güç

nekadar güç allahım

(30)

30 KIZILIRMAK

u za y

o masallaranası yıldızlı karanlığım

karanlığım benim o şafak tarlalarının ekmeğe dönüşmesi

sarıçiçek vakti ölmek ekinler arasında ve şafakleyin bıldırcınlar ve yıldızlar ve tanyeli eşliğinde birşeyleri bulmak ve varamamak

vakur bir ağaç gibi kucaklamak evreni ve şafakleyin alfa

beta gama

ve aynştayn yani biraz daha iflası korkularımızın

insan denilenin karanlık kurtuluşu bir ceviz yaprağı kadar basit ve ilkel

karışık mı karışık bir ceviz yaprağı gibi nezaman kaldırsam başımı geceleyin

nekadar çok anlamağa çalışsam

gökyüzü bir yapraktı unutulmuş notdefterinden aynştayn'ın

(31)

ne sanat sanat için şa rla ta n lığ ı

ne sa v a ş için s a v a ş çoktan a n la şıld ı h e y b e k le ro ğ lu

taşın taş o lm a d ığ ı

ateşin ateş şim d i d ep rem ç izg ile ri y ığ ın la rın g ö zb e b e k le rin d e şim d i y u m ru k çiçe k le ri o sö m ü rg e ü lk e le r

a şa m a zk e n kel d ağ ları kel d ağ ları d ü ş le rd e b ile g eçtim se sd u v a rla rın ı se sd u v a rla rın ı d ü ş le rd e g ibi y e d ib a şlı b e y le r b e sle d im y ü re ğ im d e n y e d ire re k v u rd u m sonra b a şların ı b e y le rin e fe n d ile rin y o k b e n im tan rılarla k işile rle h iç b ir a lışv e rişim ben artık d ü z e n le rle b o ğ u şa n bir g erçek d e v im

ö y le b ir d ü n y a y ım ki ben - he p ö zle n m iş hiç y a şa n m a m ış in san v e e m ekten g e çe r e k v a tö rü m b en im

k e n d im çizerim sa b a h larım ı y o k b e n im sa b a h çıb a şım yo k b e n im lü p çü b a şım y o k b e n im h ö tçü başım

yo k y o k

yo k

(32)

32 KIZILIRMAK

\

elbet bir bildiği var bu haçaturyan'ın

bir bildiği vardı elbet erzurumlu hançerbarı'nın arjantin pampalarında uykusuz çetecilerin

benim kurtuluş anıtlarımda mermi yüklü ananın lumumba'nın kanının

kanayan Vietnam'ın

kurşunlu duvarlara doğan günlerin kalabalık acıların

bıçakaçmaz ağızların bir bildiği vardı elbet bir bildiği var

bir bildiği olacak elbet

hiç yalan söylemedi kalın çizgilerle susuşu yoksulluğun hiç yalan söylemedi gözlerde zulüm

ve çıplak uykularında zengin 'düşleri milyonların hiç yalan söylemedi

(33)

hiç yalan söylemedi bu ozan elbet bir bildiği var bu kayguların birikip birikip durmadan biryerlerde acıların öfkelerin birikip biryerlerde yekinmesi yatanların ve yürümesi akması küçüklerin ve katılması

yıkması birşeylerin yıkılması ve yapılması hiç yalan söylemedi bu ozan

işte karton kaleleri kapitalizmin

işte gözün göze düşman olduğu işte elin ele düşman ve işte benim

yeryüzünde güller gibi açılan devrimlerim kamboçya'da kalkan kamçı

şaklar Çukurova'da b e lim d e b e n im

İstanbul'da verilmeyen hak

durdurur dakota'nın volanlarını ve der ki öpüp kaldırdığım ekmek

- beni böyle yerdenyere çalan şey - nevyork'ta bitmişse grev

ben burda bil ki grev gözcüsüyümdür

(34)

KIZILIRMAK

g el b e n im g ö zle d iğ im g el b e n im y ü re k y a ğ ım g el b e n im k u şa k k u şak

yo lu n a k u rb an o ld u ğ u m gel

(35)

of ooofff koca gürültülü devrimsiler yutturmacalar cilalar civeleklikler yalancılıklar

karagünlü saraylı soytarılıklar of soygunların gölgesinde sosyete adaleti bre hitlerkırması kurtköpekleri

il duçe döküntüsü yandançarklılar

bre arapsaçı sadakalı sosyalistler eh elif lâm mim vav he ye

direkler arası kubbe a be ce de ve ye ze

kadillak marka bir hecindeve saraylardan saraylara aktarılarak

eldenele ceptencebe aktarılarak - yürü bre kahpe devran - kanamış savaşlarla kıtlıklarla yoksunluklarla bir gözünde nevyork

bir gözünde moskova gevişir tespih tespih

dökülür dua dua

ayışıklı sularında Ortadoğu'nun

of ooofff koca gürültülü devrimsiler yutturmacalar allamalar pullamalar törpülemeler

karagünlü saraylı soytarılıklar of

(36)

36 KIZILIRM AK

yorul ey gayrı akma ey su

ey benim yaratan tedirginliğim tutsak yanım dinmeyen sızım ey çıkarıp çıkarıp yeniden çıkarmak bu dağı bu doruğa

yorul ey gayrı akma ey su

durup durup kaygulanmak gibi birşey bu bizim sularla akıp gitmelerimiz sonsuz bir tren penceresinden savrulan güvercinleriz

çok buruk çok buruk bir şarap diyorum sıkın bağları ben hiç ölmediğimi yaşamak istiyorum

o-man seviyorsam kim bilir dallara düşmanlığımı bayat bir başdönmesi - susmamak diye birşey kantutar beni yoksa - kantutmak diye birşey bırakma beni bırakma beni - çıldırırım diye birşey oysa düştüm develeri - düşlerimde uçaklar şimdi düşlerde başlayınca devrim - ne anladınız devrim diye birşey - bir gecekondu tenceresinde demek ki önce devrim - ne anladınız ve ölmek vazgeçilmez bir alışkanlıksa

yorul ey gayrı akma ey su

(37)

çiçekler bırakınca renklerini biçimlerini resimler sakal salınca yaldızlı albümlerde eski bir türkü gibi bakışlarından belli bitkilerin sürüp giden yeşillerinden belli kalırız gündengüne yaşlanan sözcüklerde bir akşam saatinde günbatımında

gözgöze gelmelerde ve içkiye yenilmelerde bülbüllerin öte öte bitiremedikleri

kana benzer kan değil kan gibi korkunç ve karanlık kalırız birşeylerde ve kimbilir tanrımsılarda

belki de çocukların hiç bitmeyen oyunlarında ve ölmek vazgeçilmez bir alışkanlıksa

gülersin - menekşeler olur sesin - bırakıp gitmek gözlerine bakınca balıklar cıvıldaşmak - bırakıp gitmek bir avuç bulut içmek masmavi güvertelerde

ağlamak tekil değil - ne anladınız - bırakıp gitmek kalırız birşeylerde ve kimbilir tanrımsılarda

böcekti karanfildi kemandı bonaparttı anarşistti burjuvaydı polisti kenediydi

yoksuldu zengindi kıraldı soytarıydı soğuktu sıcaktı ılımandı of

değil işte bu değil topunun sülalesini

(38)

38 KIZILIRMAK

adamı tutup götürüyorlar geceyi burnundan getiriyorlar

bütün kırbaçları bütün kelepçeleri bütün alçaklıkları adamı vurup öldürüyorlar

geceyi bir daha yaşamak kolay adamı bir daha öldürmek zor siz bu tutanaktan ne anladınız öldürmek diye birşey - ne anladınız suçsuzdu diyorum - ne anladınız sefaleti yok etmek adamın düşü güzel günleri düşünmek işi diyorlar bu kokan balığın başı tevfik fikret diyor devenin başı kime yüklemeli bu iğrenç suçu kime yüklemeli bu iğrenç suçu kime yüklemeli bu iğrenç suçu

(39)

b e n im k aram sa rlığ ım b e lk i d e bir d em et g ü l - se v d iğ im içim in b ü y ü k b ü y ü k a k lığ ın d a n g e liy o r b e lk i d e

k aram sa rlığ ım b iz ki

petrolü k a v u ç u ğ u k a h v e si v e k a k a o su y la v e kastro 'su zap ata'sı a m a d o 'su y la sıcak v e k ıv ra k bir şarkı g ib i d ü ş ü n ü rü z

atla n tik aşırı b a ğ ım s ız lığ ı b iz ki bir v a şin g to n sin e ğ i k o n d u ru p b ir zen ci d ağ a

k an lı bir ço cu k başı b u lu ru z V ie tn a m 'd a n v e bazan

ö yle bir s ız ıy la sa rsılır ki a n te n le rim iz siv a slı bir b a ğ la m a d a n a frik a lı bir tam tam d an

daha ilkel v e y a lın k a t k alır o ip e k ö fk e s iy le leonid k o g a n

(40)

40 KIZILIRMAK

b en i ısırdı b ilirim

18'lerde mondros'larda demokrat suratlıydı

bilirim

bezirgan dişli hâlâ damlıyor kanım

V ie tn a m 'd a k ır ıla n d işle rin d e n v e hâlâ a ç d o la şıy o r b a şk e n t c a d d e le rin d e

k u rtu lu ş sa v a şı k ah ra m a n larım ç o ğ u n u n ço kta n sö n dü o d u o cağ ı

kalm ad ı ç o ğ u n d a n bir n işa n b ile işte b u n d a n d ır ki b e n im

b irtü rlü g ü le m iy o r g ü le m iy o r

g ü le m iy o r işte tü rk ü lerim

(41)

of ooofff

ne de çok seviyorum harita okumayı sakarya sivas erzurum

madrid seul havana

hepsini hepsini anlıyorum alev alev budistleriyle saygon

linkoln'ün mezartaşı vaşington

ve süzgün gözlü kompradorlarıyla kurtuluş istanbulu anlamak hem kolay

hem kolay değil ne ölüm

ne aşk ne işsizlik

ve ne de deniz deniz kabarması yüreğin ne içki

ne çiçek ne dostluk

ve ne de akşam saatleri dişi kentlerin insan bir anda bütün bir evreni birden yaşıyor

kan sıçrayınca bağımsızlık bayraklarına

(42)

42 KIZILIRM AK

birgün çıkıp geldiier - anlamsız yüzlerini ve gülüşlerini - tüketimartıklarını üretimorganlarını ve eski külotlarını - çik­

letlerini çukulatalarını getirip bıraktılar - tiklerini mimiklerini çiğliklerini - gençkızların düşlerini getirip bıraktılar - hergün hergün yeniden getirip bıraktılar - iplerini oltalarını konser- vekutularını süttozlarını soyalarını salemlerini kısırlık- haplarını madalyalarını tasmalarını - bayraklarını bayrakyırt- malarını sövmelerini - anamıza bacımıza çocuğumuza - en çok önem verdiğimiz şeylerimize - üretimorganlarını ve tüketim- artıklarını kullanarak - tanrının ve İsa'nın ve bizimkilerin iz­

niyle - atlarını seyislerini çombelerini - tıraşlarını ve dişleri­

ni getirip bıraktılar - hergün hergün yeniden getirip bırak­

tılar - sonra güzel güzel anlaşmaları - sonra güzel güzel söz­

leşmeleri sonra güzel güzel paylaşmaları asılmışların ve asılacakların izniyle - ve durmadan durmadan baltazar bay­

ramlarını sonar güzel güzel savaş uçaklarını radar­

ları rampaları atombombalarını - denizaltı denizüstü birşey- lerini - bilinçaltı bilincüstü herşeylerini - piekslerini biteksle- rini bitpazarlarını - eroinlerini kokainlerini getirip bıraktılar - hergün hergün yeniden getirip bıraktılar

v e sonra ç e k ilip g itm e d ile r g e m ile rin e v e sonra ç e k ilip g itm e d ile r g e m ile rin e v e sonra ç e k ilip g itm e d ile r g e m ile rin e

ve artık o k ad ar ço k şe y g e tird ile r ki v e artık o k ad ar ço k şe y g e tird ile r ki ve artık o k ad ar ço k şe y g e tird ile r ki

b a ğ ım sızlığ a ye r k alm ad ı ü lk e m d e

(43)

acılar ey acılar İşsizlik acısı özgürlük acısı bağımsızlık acısı ey

ve ey mızmız acılara direnmenin yoksul kahramanlığı ey hergün ölüm ey hergün ölüm toplanın

birleşin bir olun

acıların şâhı gibi gelin üstüme gelin ve bitsin şu iş

(44)

44 KIZILIRMAK

seninle gelecek - çâre yok seninle bu tatlılık ey büyük acı

gökincir nasıl ballanırsa acılardan

acıkoruk nasıl bulursa balların en sarhoşunu o işte o

gel benim darmadağın direncim gücüm

emeğim

çilem gel g e l b e n im b ü y ü k acım

g e l v e bitir şu işi

k a la y la r d a n mı g e lirs in b o liv y a 'la rd a n rio 'n u n fa v e la la rın d a n mı

is p a n y a 'd a n m ı V ie tn a m 'd a n m ı Z o n g u ld a k k ö m ü rle rin d e n m i g e lirsin

Çukurova'lardan mı yellerle mi gelirsin ateşlerle mi

uçarak mı koşafak mı yırtınarak mı gel işte gel gayrı

gel gel

gel ve bitir şu işi

(45)

elbet bir bildiği var bu çocukların kolay değil öyle genç ölmek yeşil bir yaprak gibi yüreği

koparıp ateşe atmak

pek öyle kolay değil hem öyle bir ağaç ki şu yaşamak denilen şey

her bahar yeniden yeniden tomurcuklanır da yalnız bir bahar çiçeklenir

a benim gülüm

elbet bir bildiği var şu benim bilenmiş bıçak gibi yüzümün yaşamak

bir köpek gibi tekmelenerek yaşamak

öpülüp okşanıp kaldırılarak ne donkarlosun domuz ahırı

ne senatör makdoların oda uşağı ne de hacıfışfışın kurban etidir demokrasi

demokrasi denilen haspanın - a benim gülüm lordlar kamarasına açılmaz kapısı beşikteki bebeler bile biliyor bunu artık

biliyor ve unutmuyorlar

insan kanıyla işlediğini

o teksas tipi demokrasinin

(46)

46 KIZILIRMAK

elbet bir bildiği var şu benim bilenmiş bıçak gibi yüzümün elbet kolay değil öyle genç ölmek

kore bir kan lekesidir

akşamlarımızda sızlayan bir kopuk koldur hiroşima

uçaklar geçtikçe çırpınan orda

Uzakdoğu'da

gencecik yürekler gibi seğrişir her bahar barış güvercinleri hiroşima çocuklarının burda

benim ülkemde

titreşip durur yeni barış güvercinleri

insan karıştırıyor bazan

ölmek mi yaşamak yoksa yaşamak mı ölmek

(47)

bir karanfil takmak yakaya belki de bir orkide

bir baloya gitmek ve gitmemek bir kumar partisi belki de

onlarca hep birdir a benim gülüm onlarca hep ayni değerde

afrika'da kaplan ve zenci avıyla bir atom savaşı ve toptan öl' çocuklar büyümesin

tomurcuklar açmasın

sular akmasın akmasın yaşlılar yaşamasın

ocaklar tütmesin

yuvalar gülmesin gülmesin çapraz iki çizgi ak bulutlara

gâvur gözlü kargaları emperyalizmin

amerikan bitpazarlarında

(48)

48 KIZILIRMAK

dünya bir genişleyip alabildiğine

daralıyor birden eliçi kadar dolar

madalyalı bir yular gibi geçmiş boyunlarına ne güvercinin göğsündeki gökkuşağını görür gözleri ne karakarıncanın güneşe günaydınını

ne de sevişir gibi işlemenin güzelliği titretir yüreklerini kongo bir açık bonodur

belçikalı banker brodel'in kasasında ve mister gülbenkyan'ın purosunda

enfes bir tütündür havana duymazlar çeliğin mavi kahkahasını

tomurcukta çatlayan gücü görmezler gülüm satarlar bir akşam içkisine

o cânım ülkelerin

narçiçeği yarınlarını

(49)

satarlar gülüm

memedi memede vurdurup memedin tarla sınırında memedin karahaberini satarlar memedin memedine ve karagün

- hangi karagün -

gelip çatınca davul davul

yavruyu memeden koparır gibi

koparırlar işleyen elleri işlerinden sokarlar ateşten ateşe gülüm soygun düzeninde göbek atarlar ne sevinç

ne güven

bize onlardan kalan

bir avuç yorgun umut zincirde bir vatan

ve kanrevan türkülerdir

(50)

50 KIZILIRMAK

incecik boyunlu kıraç karpuzu

dışı yeşil yeşil içi kırmızı yuvarlana yuvarlana geçer bulutlar meler yanık yanık bağlı bir kuzu nah şuramda koskocaman dağ benim nah şuramda ipincecik bir sızı

ceylânları ceylân gibi çizmem ben

çizersem hilâl boyunlu çiçekleri çiçek gibi çizmem ben

çizersem nakış nakış akarım ince ince de olurum nehir nehir kavgaları kavga gibi çizmem ben

çizersem türkü türkü yazmışlar benim için kocaman kitaplara

dışı yeşil yeşil de içi kırmızı

neylerim ben kitapları kocaman kitapları efendim okusun benim cânım efendim o kuştüyü salonlarda cânım efendim okusun da büyüsün benim efendim okusun da biliversin aklımdan geçenleri

(51)

ben işte hep böyle azgelişmişim yani ben çünkü evet azgelişmişim

evet çünkü hayır fakat ben işte azgelişmişim çokçalışmış azgelişmiş ve işte yoksul düşmüş cephelerde mapuslarda aslanım aman

kıtlıklarda kıyımlarda kurbanım aman seçimlerde sayımlarda ben varım aman

kerpiçlerde küllüklerde hayranım aman şenliklerde şölenlerde ben yokum aman ben işte hernedense azgelişmişim

çokçalışmış azgelişmiş ve işte yoksul düşmüş demiri de kömürü de sökerim aman

buğdayı da pirinci de ekerim aman çilem budur benim işte çekerim aman

evet çünkü hayhay fakat ben işte azgelişmişim yani ben çünkü evet hayır fakat azgelişmişim ölüm kalım kıtlık kıyım ben varım aman bayramlarda seyranlarda ben yokum aman soygunlara vurgunlara hayranım aman vatan millet allah patron kurbanım aman kalabalık ve karanlık türküyüm aman

(52)

52 KIZILIRM AK

benim için demişler ki kocaman kitaplarda dışı yeşil yeşil de içi kırmızı

neylerim ben kitapları kocaman kitapları efendim okusun benim canım efendim okusun da biliversin aklımdan geçenleri okusun da açıversin gözünün şafağını turnalar çizeyim gurbetlerime

ağıtlar düzeyim yiğitlerime kelepçeler vurulsun bileklerime okusun da büyüsün benim efendim yumuşacık salonlarda canım efendim

(53)

ve der ki şakıyan kuş

yarılan nar

deliren ateş bu ne çapraz gidiş hey bekleroğlu

uşak matti seyretmez de breht'i efendisi puntila'sı seyreder bu ne çapraz gidiş hey bekleroğlu

volga mahkûmları'na mahkûmlar değil aristokrat salonlarda efendiler içlenir damarı pir sultan damarı

damarı robson damarı

gelir uğul uğul yeraltı nehirlerinden

gelir ve bulur yüreğimizi damarı kavga damarı bu ne biçim düzen hey bekleroğlu

öfkesi sesinden büyük

sesi ününden kocaman ruhi su'yıı

şu benim her dalı bin dert açan çıraçakmak ülkemde şu benim yürekleri çıraçakmak tutuşanlarım değil

İstanbul sosyetesi alkışlar

«gelin canlar bir olalım tevekkel tü taalâllah»

(54)

54

vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım geçin sıcak ırmakları kuşlarım

kızılırmak kızılırmak akın kuşlarım

(55)

ay doğar bedir bedir yel eser ılgıt ılgıt

sırıtır sıram sıram elkapıları

elkapıları da kölelik kapıları kul olur yiğit ay doğar hilâl hilâl

gün doğar devrim devrim yıkılır sıram sıram elkapıları

elkapıları da kölelik kapıları kurtulur yiğit yeşili çin'den gelir bu kahkahanın

kırmızısı afrika'lardan ve dünya dünya olur diyorum hey bekleroğlu

yaşamak yaşamak gün gelir biz de görürüz yedi rengini deryaların gün gelir biz de ölürüz hey bekleroğlu

yaşamak gibi güzel süzüp süzüp güneşi bereketlerden

çin'den hindistan'dan amerika'dan

taze bir kan gibi dolaşırız biz de bu yeryüzünü

(56)

56 KIZILIRMAK

vatan topraksa eğer

ormansa nehirse madense vatan işçiyse köylüyse aydınsa vatan

yani yapıp yaratmaksa herşeyi yenibaştan sevmeyi yenibaştan alkışı yenibaştan bir hesabı vardır bunun sorulur bu hesabı soracaklar bulunur

akgün karagünden öcünü alır birgün ürker altınlı yiğitliğin senin ey bunak düzen

ürker bu yağma saltanatın

o kanlı karanlıktan kopup gelen bebeğin güneş renkli ilk çığlığından lenin'ler olur bu çığlık hey bekleroğlu

marks'lar mao'lar mevlana'lar

mustafa kemal'ler olur hey bekleroğlu galile'ler gagarin'ler adsız ustalar

ve sen olursun işte hey bekleroğlu kıtlıklarda

kıranlarda

kurtuluşlarda

(57)

uyan ey köşem bucağım

kırıkkolum iğriboynum sağırkapım dilsizim vaktidir direnmenin

vaktidir şimdi

karataşın göbeğinde güzel gün karataşın göbeğinde mutluluk karataş çatladıçatlıyacak

proton - I mariner - IV

anamın aksütü gibi biliyorum ki ayni kafadan doğma

ayni ellerden çıkmadır

ve ayni amaçla dönmeseler de uzayda anamın aksütü gibi biliyorum ki

bir mariner işçisi de özlemektedir barışı en az bir proton işçisinin sevdiği kadar

(58)

58 KIZILIRM AK

silâh ve şarkı

ben bütün karanlıkları bunlarla yendim sesimde benim

iki yumruk gibi yanyana dövüşüyorlar spartaküslerle vietkonglar yüreğimde benim

ette bıçak gibi yatıyor

yarım kalan şarkıları yiğitlerimin öfkemde benim

çokdallı bir ağaçtır özlemek

doymadan gidenlerimin gözbebeklerinden yürüdüm üstüne üstüne bunca yıl

geçtim dikeniitellerini yasakların bir bir tavında demir

tavında toprak

ve tavında yürek gibi kabarık ve alıngan dokundum ateşli kabuğuna güzelin

iyinin

gerçeğin

soyundum kötülüklerden çırçıplak

(59)

dünyanın tepesinde bir avuç hışır karga kanat çırpsa uykuları karışır

yağmalanmış emeklerden gelir soylulukları

yağmalanmış özgürlüklerden dinleri imanları vurgun kelepir

toprağın memeleri

altın ışıltılı kumları kıyıların

emeğin çiçekleri hep onlar için hep onlar için takvimlerin mutlu günleri

içimizin karanlığı soframızın öksüzlüğü hiç gülmemesi yüzlerimizin

hep onlar için adları morgan da osman da filân da olsa isacı da olsalar muhammetçi de

iki dallas domuzu gibi benzerler birbirlerine

karagünler için kaldırırlar kadehlerini adanalı bir toprak ağasıyla

detroit'li bir otomobil fabrikatörü dünyanın tepesinde bir avuç hışır

dinleri imanları vurgun kelepir

şarkılarda bile istemezler güzel günleri

ve bacakları çörçil zaferi çizerken havalarda musolini'nin öter faşizm düdücükleri

yanki go hom çaçaça maydarling amerika maydarling amerika

(60)

60 KIZILIRMAK

bir oğlum olacak adı temmuz uykusuz

korkusuz

beter mi beter ben beynimi satarak yaşıyorum o benden proleter

bir oğlum olacak adı temmuz karataşın göbeğinde aşk karataşın göbeğinde barış karataş çatladıçatlıyacak bende bitmeyen kavga

onda yeniden başlıyacak bir oğlum olacak adı temmuz öfkede benden fırtına

sevgide deniz

ne samanyollarının ulu kervanları susuzluğumun ne kutupşafaklarında tanrılaşması ilkelliğimin temmuz gibi sıcak ve bereketli

temmuz gibi uçsuzbucaksız bir oğlum olacak adı temmuz

dilinde en güzel sesi türkçemin

kulağı en yiğit şarkılarla delik korkak bir merakla değil yıldızlı karanlığı

vivaldi'yi dinler gibi okuyup anlıyacak ve belki sütdişleri sürerken balaban bir bursa şeftalisine

ay'dan kendi sesini dinliyecek vahşi bir çiçek gibi açılmış gözleriyle

(61)

ben ki yalınayak bastım kızgın dişlerine açlığın

iri bir çizme gibi balkanlar'a basarken faşizm dağlarda silâh atmayı sevdim ben ki silâh taşıdım gizli gizli

dünyanın bütün devrimlerine boşuna dönmüyor bu rotatifler

boşuna bağırmıyor bu kara

boşuna dinlemiyor bu korku kapımızı anamın aksütü gibi biliyorum ki

doyumsuz günlere doğacak temmuz doyumsuz günler görecek hani şu hep andıkça sızlatan yüreğimizi

hani şu hep dalıp dalıp gittiğimiz andıkça beklediğimiz beklediğimiz beklediğimiz

ve tam görecekken göçüp gittiğimiz günler gibi günler ama mutlaka

(62)

KIZILIRM AK

karataşın göbeğinde aşk karataşın göbeğinde barış karataş çatladıçatlıyacak ben direndim yorulmadım

o yorulup yıkılmıyacak

(63)

vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım geçin sıcak ırmakları kuşlarım

kızılırmak kızılırmak akın kuşlarım

ankara/tem m uz 1965

(64)
(65)
(66)

KIZILIRM AK

(67)

Haşan Hüseyin, bu şiiri Temmuz 1965'de bitir­

di. Karısı gebeydi. Proton'lar, Luna'lar, Mariner'ler cirit atıyorlardı uzayda. Kızılırmak akıyordu. Köp­

rü çürüktü. Bir çift angıt olurdu bırakılmış akşam­

lar. Angıta silâh sıkılmaz. Kızılırmak aka aka...

Dalga taşı oya oya... Türküler çoğala çoğala...

öfkeler kızara kızara... Ve bir gelin alayıydı, ge­

çip giderdi allı pullu. Göçtü köprü, kaptı sular gelini. Ve atlılar gitti gider. Dediler «Kızılırmak n'ettin allı gelini?» Demediler «Çürük köprü n'ettin allı gelini?» Ve işte bezirganlar, gördüler yıldızlarının düştüğünü. Çünkü öyle değil, böyle konulmuştu taş. Pencereler açıla açıla, kapılar kı­

nla kırı la, Kızılırmak aka aka...

(68)

KIZILIRMAK

6 Ağustos 1965. Bir oğlu oldu Haşan Hüseyin'in.

Adını «Temmuz» koydu. Bebek indi raftan, «Kızı­

lırmak» çıktı rafa. İstanbul'dan bir yayınevi aldı onu raftan, götürdü İstanbul'a. Temmuz bü­

yümekte, Kızılırmak uyumakta. Aradan geçti aylar.

Birgün çıkageldi Kızılırmak, Istanbullardan. Köp­

rü çürüktü. Duvara pencere nasıl açılır? Kızı­

lırmak aka aka! Dalga taşı oya oya! İstanbullu yayınevi «l-ıh» dedi. Kızılırmak çıktı rafa. Denizin altı balık, üstü gemi. Ya balık çıkar üste, ya martı iner alta. Bugün değilse, yarın. Temmuz büyümek­

te, Kızılırmak uyumakta. Gider köprü, kalır alaca­

karanlıkta bir çift angıt, oralarda.

(69)

Birgün dedi ki «dost» dergisinin sahibi «Çoktan­

dır şiir vermiyorsun dost'a...» Düşündü Haşan Hüseyin, «Vereyim» dedi. Kızılırmak'tan bir bö­

lük vermek istiyordu, dost'un sahibi, «Şunun tü­

münü ben bir okuyayım ...» dedi. Ertesi gün,

«Hepsini yayınlıyalım dergide» dedi. Yayınev­

leri... D izgi... Baskı... Bir sürü yanlış... Ga­

zetelere ilân... Ticari bir çark... «Olur» dedi Ha­

şan Hüseyin. Ert.esi gün, «Şu derginin sorumlu­

luğunu da sen üzerine alsan ya...» dedi. «Olur»

dedi Haşan Hüseyin. Ve Kızılırmak, «dost» dergi­

sinin Eylül 1966 sayısında çıktı. Dergi kapışıldı.

(70)

KIZILIRM AK

Birgün bir genç geldi Akis Dergisi bürosuna.

Adı, İsmail Gençtürk'tü. «Ağbi» dedi, «çok bü­

yük bir şiir bu. Kitap halirde bastıralım, her­

kes okusun bunu. Ben de işsizim; belki yeni bir yayınevine başlangıç olur.» Düşündü Haşan Hüseyin, «Olur» dedi. Kızılırmak'ı İsmail alıp gitti. TRT'de bir Şahin Tekgündüz vardı, gaze­

teciydi, grafik sanatlara, foroğrafa yatkındı eli; «Kitabın kapağını ben yapacağım» dedi.

«Olur» dedi Haşan Hüseyin. Egemen sınıflar ik­

tidarı, «temel hakları korumak için kanun» ta­

sarlamıştı. Buzlar çözüldükçe, dolu yağdıkça, yel estikçe, kızara köpüre akıyordu Kızılırmak.

(71)

1966 yılı Aralık ayının son cumartesisi. Kı­

zılay'da bir kitabevinde «imza günü» düzen­

lenmiş. Haşan Hüseyin, orada, dostlarına «Kızı­

lırmak» ı imzalıyacak. Kitap, öğleden sonra alı­

nabildi basımevinden. İmza günü, dört saat sür­

dü. Saat 20'de ODTÜ'den bir araba geldi, Haşan Hüseyin'i ODTÜ'ne götürdü. Ş iir-sa n a t gecesin­

de şiirler okudu Haşan Hüseyin, Kızılırmak'tan okudu. Coşkun bir gece oldu. Egemen sınıflar iktidarı, «temel hakları koruma kanunu» na yer yapma çabasındaydı. Hava gergindi. Kızılırmak kızara köpüre akıyordu.

(72)

KIZILIRMAK

28 Ocak 1967 Günlerden cumartesi. Öğleden son­

ra. Akis Dergisi bürosu boş. Haşan Hüseyin, tele­

fonda. ince, orta boylu, pardesülü bir genç adam girdi odaya. Elinde kıvrık bir gazete vardı. Çekin­

gendi. Taşralı bir öğretmen sandı Haşan Hüseyin,

«Hoşgeldiniz» dedi, elini uzattı. Genç adam, eli Haşan Hüseyin'in elinde, «Birinci Şubede­

nim. Basın Savcısı sizi görmek istiyor, Kızılır­

mak'tan ötürü» dedi. Haşan Hüseyin, gayet so­

ğukkanlı, «Bugün cumartesi. Pazartesi uğrıyayım»

dedi. Memur, kibarca ayrıldı. Az sonra, konuyu unuttu Haşan Hüseyin, işine daldı.

(73)

29 Ocak 1967. Pazar. Haşan Hüseyin, TIP'in dü­

zenlediği bir gece için monolog, diyalog, güldü- rülü. birşeyler hazırlamağa çalıştı. TİP'in kuru­

luşu 13 Şubattı, eğlenceli birşeyler olsun is­

tiyordu. Beş aylık Temmuz, ne bilsin TİP için ne hazırlamak gerektiğini? İki doğum birarada; bi­

ri Kızılırmak, biri Temmuz. Mutlu, Haşan Hüseyin.

Karısı Azime basmış istifayı, Temmuz'u büyütü­

yor. Mutfakta zeytin - ekmek, şişede süt, soba­

da kömür... Vızgelir gerişi!

(74)

KIZILIRM AK

30 Ocak 1967. Pazartesi. Saat 14. Entertip ça­

lışıyor, baskı makinesi çalışıyor. Akis Dergi­

sinde çalışma günü. Haşan Hüseyin, «Savcılığa kadar gidip geleyim..» dedi muhabirlere ve çık­

tı. Fırtına vardı. Kar atıyordu. Bir peynirli sandviç yedi çabucak. Kafasında Dergideki işi ve Temmuz. Ulus'taki heykelin ordan yukarı doğ­

ru çıktı. Fırtına ve kar dağıtmıştı insanları, ka­

labalık değildi caddeler.

(75)

Basın Savcı Yardımcısı çekti masanın gözünü, çıkardı bir dosya. Kızılırmak kitabı ,sayfa say­

fa, dize dize çizilmişti, kırmızı bir kalemle.

«Bilirkişi suç buldu kitapta» dedi. Haşan Hü­

seyin, «Olamaz!» dedi. Tutanak yazıldı, imzalan­

dı. Basın Savcı Yardımcısı, «Bi dakka..» dedi.

Danışmağa gitti. Danıştı. «Bi dakka bekleyin dışarda» dedi. Bekledi Haşan Hüseyin. «Ne olu­

yor?» dediler oradakiler. «Bilmem» dedi Haşan Hüseyin. Çantası elindeydi. Bir sivil polis,

«Nerelisiniz Haşan Hüseyin bey?» dedi; «işin bitik!» der gibiydi. Bir de sigara uzattı. Bir başka polis, Haşan Hüseyin'i aldı, Sulh Ceza Yargıcına götürdü. Soğuk. Buz. Karanlık. Bir beş dakika. «Tutukluyorum» dedi Yargıç. Hapisâne- nin kırmızı arabası, Haşan Hüseyin'i alıp götürdü, Ankara Merkez Cezaevi'ne soktu.

(76)

KIZILIRM AK

Ve Haşan Hüseyin, Kızılırmak adlı yapıtından ötürü, «komünizm propagandası yapmak» suçuy­

la, 142. maddeye göre tutuklandı 30 Ocak 1967.

Ertesi günkü gazetelerden bazıları başlık çektiler:

«Kızılırmak dondu!» Kızılırmak gerçekten don­

muştu. Oysa çağıl çağıl akıyordu beriki Kızılır­

mak, kızara köpüre akıyordu. Ve alacakaranlıkta bir çift angıt, öylece duruyordu oralarda.

(77)

9 Mart 1967. Haşan Hüseyin, bileklerinde demir kelepçe, Adliye koridorlarını dolduran kalabalı­

ğın arasından III. Ağır Ceza Mahkemesi salonuna getirildi. Savunma uzun ve coşturucuydu. Mahke­

me, Haşan Hüseyin'in «tutuklu olmıyarak yargı­

lanmasına» karar verdi. Gazeteler başlık çekti­

ler «Kızılırmak taştı!» Gerçekten de, Kızılırmak'- ın buzları çözülmüştü.

(78)

KIZILIRM AK

İkinci bilirkişi kurulunun üç profesörü, oybir­

liğiyle, Kızılırmak'ta 142. maddeye göre suç bu­

lunmadığını bildirdi. Savcı, üçüncü bir bilirkişi istedi.

(79)

Üçüncü bilirkişi kurulunun üç profesöründen ikisi, Kızılırmak'ta suç bulunmadığını bildirdi, biri «suç var» dedi. Savcı, Haşan Hüseyin'in mah­

kûmiyetini istedi.

(80)

KIZILIRMAK

25 Kasım 1968. Ankara III. Ağır Ceza Mah­

kemesi, Haşan Hüseyin Korkmazgil'i üç yıl ağır hapse ve ayrıca sürgün cezasına mahkûm etti.

Bir üye, muhalif kaldı. Sağcı gazeteler başlık çektiler «Üç yılı yedi!»

(81)

10 Eylül 1969. Yargıtay Birinci Ceza Dairesi, mahkûmiyet kararını esastan bozdu. İki üye, mu­

halif kaldı. Yargıtay'ın kararı, Haşan Hüseyin'e, 26 Eylül 1969 günü bildirildi. Haşan Hüseyin, o günlerde, TİP milletvekili adayı olarak, Çorum köylerini dolaşıyordu. 1 Ekim 1969 günlü gaze­

teler, «Kızılırmak şairi hakkındaki mahkûmiyet kararını Yargıtay esastan bozdu» diye yazdılar.

Sağcı basın sustu.

(82)

16 Aralık 1969. Dosya yine III. Ağır Ceza Mah­

kemesinde. Başkan, sanık vekili Avukat Halit Çelenk'e sordu «Ne diyorsunuz?» Sanığa sor­

du «Siz?» Ve Savcı kalktı yerinden, «Mahkû­

miyetini istiyorum» dedi. Beş dakika ara. Karar:

«Yargıtay'ın kararına uyulmuştur.» Bir üye yi­

ne muhalif!

(83)
(84)
(85)

naydın gazetesinden okuyalım

BASKINLAR İKA M ETG Â H LA R A SİRA YET ETTİ

9 kişi n ezarette...

Ö Ğ R EN C İLER İN EVİNİ B A SA N POLİS, SA PA N V E K A Ç A K Ç A Y BULDU

İrfan Uçar (ODTÜ öğrencilerinden olup, TİP ve ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü üyesi ve ayrıca TDGF genel sekreteridir) 1- adet, Haşan Kork- mazgil'in, hakkında toplatma kararı olan Kızılır­

mak adlı kitap (beraat etmiştir); 1 adet, hakkın­

da toplatma kararı bulunan Dün Köleydik Bu­

gün Halkız adlı kitap.

Mümtaz Kozukotan (Hukuk Fakültesi öğren­

cilerinden olup, aynı Fakülte Fikir Kulübü üyesi­

dir) 72 adet. Sömürücüye Yumruk adlı gazete, 10 adet sol konulu kitap, 2 bağ Kahrolsun Ame­

rika başlıklı zamklı etiket, 1 adet Lenin'in fotoğ­

rafı, 1 adet büyük boy kuş sapanı, 1 kilo kaçak çay, 1 adet Şadi Alkılıç'ın fotoğrafı, 1 adet sol çalışmalarla ilgili dokümanların bulunduğu -kalın dosya, 1 adet kalın halkalı zincir (elle tutulabi­

lecek kalınlıkta), 3 adet pencere perdesi (mavi renkte), üzerinde çeşitli resimlerle, SİLAH VE ŞARKI... BEN BÜTÜN KARANLIKLARI BUNLARLA YENDİM ibaresi siyah yağlı boya ile yazılı.

(86)

KIZILIRM AK

Ve kızara köpüre akıyor Kızılırmak!

karataşın göbeğinde aşk karataşın göbeğinde barış karataş çatladıçatlıyacak

(87)

Kızılırmak'ın uzun öyküsü, bütün belgeleriyle birlikte, yakında kitap halinde çıkacaktır.

Ankara, 15 Ocak 1970

(88)

yürüd üm üstüne üstüne bunca yıl

geçtim d iken litellerin i yasakların bir bir tavında dem ir

tavında toprak

ve tavında yü re k gibi kab arık

$

v e alın gan

d okundum ateşli kabuğuna g ü zelin iyin in

J \ g erçeğ in

Referanslar

Benzer Belgeler

Any medicine containing bismuth or calcium, such as MacLean's powder, should be discontinued for 48 hours prior to the

Bu izolatın 24 farklı yağ asiti profiline sahip olduğu ve en fazla miktarda (%20,37) 15:0 iso (15 C’lu iso konfigürasyonuna sahip doymuş yağ asiti) içerdiği belirlendi.

küçücükken ayrýlmalarýnýn ardýndan bir daha göremediði babasýný ömrü boyunca arayýp duruyor kahramanýmýz ve elbet ki çok uzak diyarlara giderek yeni bir hayat ve yeni

kavramının başlaması ve John Locke, Milton ve Thoma gibi İngiliz idarec ilerin Muslim-Anglo Oriental College (Müslüman-İngiliz Ş ark Koleji)’de 1900’den sonra geliştirmeye

Halen; Yakın Doğu Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi’nde tam zamanlı Öğretim Görevlisi olarak çalışmakta ve Doktora programına

Yüksek Enerji Fiziğinin Aksakalı: Muzaffer Ataç (1931-2010) Dünyanın önde gelen deneysel parçacık fizikçilerinden, Chicago yakınlarındaki Fermi Ulusal Hızlandırıcı

Destanın temelini oluşturan Aeneas söylencesine göre, yıkılan Troia’dan kurtulan Aeneas uzun süre ülke ülke dolaştıktan sonra İtalya’nın

 Tristia (Hüzünler): elegia vezniyle yazılmış 3500 dizeden oluşan beş kitaplık bir eserdir..  Epistulae ex Ponto (Karadeniz’den Mektuplar): 3200 dize, kırk