• Sonuç bulunamadı

Türkiye'nin bir anda gündemine oturan ve hala konu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye'nin bir anda gündemine oturan ve hala konu"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Türkiye'nin bir anda gündemine oturan ve hala konuşulan su sorunu, öyle görünüyor ki önümüzdeki yıllarda çok daha büyük bir sorun olarak, susuzluk sorunu olarak karşımıza çıkacak. Dünya genelinde kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı yıllık 7 bin 600 1113. Türkiye'de ise 1500 1113 civarında. Bu miktarla Avrupa'nın su açısından en fakir ülkesi olarak yer alırken Ortadoğu'nun da en en zengin ülkesi konumunda. Önemli havzalara sahip olan Türkiye Ortadoğu'da yaşanacak olası bir su savaşında merkezi bir konum da olabilir. Küresel ısınma ve beraberinde yaşanacak çölleşme ve susuzluğu gündemimize taşıdık. Su sorunu yaşayacak bölgelerin başında Afrika, Ortadoğu, Hindistan, Çin'in bir kısmı, İngiltere, Polonya ve Peru var. Petrolden daha değerli bir hal alan su Türkiye'yi önümüzdeki yıllarda nasıl

etkileyecek? Olası bir su savaşında Türkiye suyun neresinde olacak? Dr. İsmail Kapan, İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü ve Afet Yönetim Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu ve çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Eylem Aytekin'le konuştuk.

Dr. İSMAİL KAPAN Köşe yazarı Su ülkenin güvenlik sorunu

» Suyun bugün hayatsal önemini bir kez daha anladık. Suyu bu noktaya getiren nelerdi?

Günümüzde özellikle ülkenin bazı bölgelerinde, hissedilen sulama suyu kıtlığı ve kimi büyük şehirlerde de yaşanan içme suyu sıkıntısı; öncelikle mevsimsel olarak hüküm süren yağış azlığı ve kuraklığa yaklaşan iklim şardarından kaynaklanıyor. Çünkü resmi rakamlar açıklanmış olmamakla birlikte; ülkenin yağış ortalamasında, bölgelere göre, yüzde 23 ila 41 oranında bir azalma söz konusu. Özellikle Ege bölgesi, İç Anadolu, Marmara ve Akdeniz bölgelerinde, yaşanan mevsimsel kuraklıklar, çok etkili olmaktadır. Elbette yalnızca bir yıllık mevsimsel yağış azlığından yola çıkılarak, bugünkü sıkıntı açıklanamaz. Çünkü geçmişteki yanlış uygulamalar ve zamanında alınmayan önlemler yüzünden de yaşanan sıkıntılar var. Örneğin, İç Anadolu bölgesindeki yanlış sulama teknikleri ve yeraltından fazla miktarda su çekilmesi, bu bölgede önemli sakıncalar doğurmuştur. Plansız şehirleşme, hızlı ve düzensiz göç

yüzünden, nüfusu geometrik dizi ile artan büyük şehirlerde; içme ve kullanma suyu, öngörülen miktarın üzerinde ve ötesinde tüketilmektedir. Şayet zamanında yeterince depolama tedbirleri alınamamışsa, sıkıntı kaçınılmaz olmaktadır. Esasen Türkiye'nin geneli için, bir su depolama politikasının belirlenmesi zorunludur. çünkü ülkemizde su

kaynaklarının dağılımı düzensizdir. Bazı bölgelerde kaynaklar yeterli, bazısında ise yetersizdir. Kaynakların durumuna göre ve tüketim ihtiyaçlarına göre, planlama yapılmazsa, su sıkıntısı ile hep yüz yüze kalırız... » Su sorunun tek nedenini küresel ısınma olarak algılıyoruz... Bunun dışında hangi nedenler etkili?

Küresel ısınma, günümüzün aktüel konusudur. Ancak, su sıkıntısının tek nedeni küresel ısınma değildir. Bu konuda medyada yazılıp çizilenler her zaman doğru bilgileri yansıtmamaktadır. Öncelikle su kaynakları sınırlı ölçüde

yenilenebilen kaynaklardır. Ve bütün dünyada; nüfus artışı, sanayileşme ve çarpık kentleşmeden ötürü, su kaynakları kirlenmektedir. Örneğin bugün Hindistan'daki nehirlerin yüzde yetmişi; Çin'deki nehirlerin yüzde ellisi kirlenmiş durumdadır... Diğer taraftan dünya nüfusunun baş döndürücü şekilde artış kaydetmesi, su tüketimini de inanılmaz boyutlara taşımıştır. ıgoo yılında, yani 107 yıl önce, dünya nüfusu sadece bir milyar ve dünya su ihtiyacı da 95

(Doksan beş) mil küp iken; 2000 yılında bu rakamlar 6 milyar ve 1.240 (Bin iki yüz kırk) mil küp seviyesine çıkmıştır!.. Evrendeki su miktarında genel olarak bir azalma olmaz. Yani beş bin yıl önce ne kadar su var idiyse, bugün de aynı miktar vardır. Yalnız içilebilir ve kullanılabilir su miktarı azalmaktadır. Bilindiği gibi dünyanın yüzde 71.3'ü sudur. Ancak bu miktarın yüzde 97.4'ü deniz ve okyanuslardaki tuzlu sudur. Kalan yüzde 2.6'Iık miktarın yüzde 77'si de kutuplardaki buzullar ve dağ zirvelerindeki kalıcı buz ve kar kütieleridir. Geriye kalan miktarın yüzde 22.4'ü de, elde edilmesi zor ve pahalı olan yer altı sularıdır. Detaylara çok fazla girmeden hemen belirtelim ki, bugün yeryüzünde tarım, kullanma ve içme suyu olarak yararlanılabilen su miktarı, evrendeki su miktarını yalnızca binde 33'ü kadardır. Yani, kullanılabilir tadı su kaynakları çok sınırlıdır. Bu arada küresel ısınma ve bunun sonucu olarak, iklim değişiklikleri mevsim kaymaları sebebiyle, yağışlarda görülen düzensizlik ve azalma da, tadı su kaynaklarının miktar ve debilerinde düşüşe yol açmaktadır. Özetle belirtecek olursak, su kaynaklarının azalmasını sadece küresel ısınma ile açıklamak doğru olmaz. Küresel ısınmaya bu kadar endekslenmek işin kolayına kaçmaktır. Her şeyden önce ürkütücü boyutta artan tüketim ve kaynakların hızla kirlenmesini dikkate almak zorundayız. Suyun bilinçli kullanılması, yani israfın önlenmesi ve su kaynaklarının korunması çok geniş konulardır ve bu soru ve cevapların boyudarını çok aşar...

(2)

» Özelleştirme suyun neresinde duruyor?

Özelleştirme konusuna gelince; bugün itibariyle Türkiye'de, su alanında yapılmış büyük çaplı bir özelleştirme söz konusu değildir. Belki bundan sonra daha geniş ölçekli bir özelleştirme söz konusu olabilecektir. Tarımdaki sulamanın çok büyük bir kısmı, kamu tarafından yapılmaktadır.... Türkiye'de 2003 yılı rakamlarına göre, 4.7 milyon hektar arazi sulanmaktadır. Bu miktarın 2.7 milyon hektarı DSİ (devlet Su İşleri), 1.15 milyon hektarı KHGM (Köy Hizmederi Genel Müdürlüğü) tarafından sulanmaktadır. Yaklaşık 850 bin hektar alanda da halk sulaması yapılmaktadır. İçme ve kullanma suyu için yapılan özel işletmelerin istatistikleri konusunda, ne yazık ki yeterince sağlam ve güncel kayıdar yoktur. Bu konuda hem mevzuat düzenlemesi ve hem de kayıt altına alma işlemi hızlandırılmalıdır.

» Olası bir "Ortadoğu su savaşı" Türkiye'ye nasıl yansıyacak?

Ortadoğu bölgesi için su konusu nedense, belli çevreler tarafından, sürekli olarak savaşla ilişkilendirilmek

istenmektedir. Oysa uluslararası sorunların her zaman savaşlara yol açmaması için; uluslararası hukuk, uluslararası ilişkiler ve diplomasinin sunduğu sayısız imkânlar vardır. Evet... Ortadoğu, bugün dünyanın en fazla su sıkıntısı çeken bölgesidir. Dünyada su kıtlığında olan 29 ülkenin 13 tanesi bu bölgededir. Geçmişte su yüzünden bu bölgede savaş da çıkmıştır. Örneğin 1967 yılındaki Arap-İsrail savaşı (Altı Gün Savaşı) su yüzünden çıkmıştır. Keza zaman zaman bazı Arap ülkeleri arasında da büyük gerginlikler yaşanmıştır. (Örneğin Suriye ile Irak arasında...) Ancak bunların vukua gelmiş olması, ilerde de mudaka su yüzünden savaş çıkacağı anlamına gelmez. Elbette su kıdığı yüzünden gerginlikler mevcuttur ve bu kontrolden çıktığı takdirde, savaşa yol açması da muhtemeldir. Fakat ısrarla bir "su savaşı" ihtimalinden bahsetmek, objektif ve bilimsel yaklaşımın ötesinde bir durumdur.

Türkiye'nin Fırat, Dicle ve Asi, sınıraşan suları üzerinde, diğer kıyıdaş ülkelerle (Suriye ve Irak) henüz tam bir çözüme kavuşmamış olan sorunları vardır. Ancak bu sorunların giderilmesi için diplomatik görüşme ve müzakereler devam etmektedir. Kaldı ki, yakın geçmişe nazaran; bugün komşularımızla mevcut olan iyi ilişkiler, su sorununun da aşılmasında önemli kolaylıklar sağlayabilir.

» Petrolden daha değerli hale gelen suyun gerginliği siyasi bir boyut kazanabilir mi? Ve çözümü nasıl olur? Ortadoğu'da ve her yerde su, aslında petrolden daha kıymetli ve daha çok stratejik bir maddedir. çünkü bir enerji kaynağı olarak petrolün alternatifleri vardır. Ama suyun yerini tutacak bir başka madde yoktur! Su; insan, hayvan ve bitkiler için, yani bütün canlılar için hayat kaynağıdır. Dolayısıyla su ülkelerin ve mil-letierin birinci derecede

güvenlik sorunudur. Bu yüzden de, su kıdığı olan bölgelerde, her zaman paylaşım sorunlarının yaşanması mümkündür. Paylaşım sorunları hem ülke içinde ulusal ölçekte; hem de sınıraşan sular üzerinde, uluslararası boyutta baş

gösterebilir. Uluslararası platformda, ulaşım dışı alanlarda yararlanılan sınıraşan veya uluslararası niteliğe sahip su kaynaklarının paylaşımını kurallara bağlayan bir su hukuku düzeni henüz kurulamamış olduğundan; siyasi sorunların

çözümü, daha çok ilgili ülkeler arasındaki ikili anlaşmalarla sağlanmaya çalışılmaktadır. Yeryüzünde iki veya daha çok ülkenin topraklarını kesen 214 tane nehir vardır. Bunların bir kısmı, literatürdeki tanımı ile sınıraşan veya uluslar arası niteliktedir. Her bir nehrin özellikleri ayrı olduğundan, bunlarla ilgili ve bütün ülkeleri bağlayıcı nitelikte bir genel düzenleme yapmak da mümkün değildir.

Şüphesiz bu durum, su hukukunun oluşturulmasında karşılaşılan en çetrefil konudur. Ortadoğu'da özellikle Ürdün nehri üzerinde, (Suriye, Ürdün, İsrail ve Filistin arasında) çözümü hiç de kolay olmayan ihtilaflar mevcuttur. Diğer taraftan, tam dokuz ülkenin topraklarından geçen Nil nehri üzerinde de; özellikle Mısır ile Etiyopya ve Sudan arasında, ilerde sorunlar baş gösterebilir.

» Önümüzdeki günlere bakacak olursak tablo nasıl?

Türkiye'nin gelecek yıllarda su konusunda sıkıntı yaşamaması için; öncelikle yerüstü ve yeraltı su kaynaklarını iyi kullanması ve koruması gerekmektedir. Su israfı, ne yazık ki ülkemizde çok yüksek orandadır... Zira ülkemizde tüketilen suyun yüzde yetmişi tarımda kullanılan sulama suyudur. Tarımdaki sulamanın yüzde 90'ından fazlası "selleme" denilen ilkel yöntemdir. Bunun dışında istatistikler net olmamakla birlikte, yüzde 7 civarında yağmurlama ve damlama sistemidir. Selleme yönteminde büyük su israfı ve toprak erozyonu olmaktadır.

(3)

Sanayide kullanılan suyun arıtılarak yeniden kullanılması da, ülkemizde çok düşük orandadır. Oysa bu alanda kullanılan yüzde 22'lik suyun arıtılması suretiyle, büyük tasarruf sağlanabilir. Ülkemizde halen ihtiyacı tam olarak karşılayacak oranda baraj ve depolama tesisi yapılamamıştır. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda bu alanda sergilenecek performans, su sorununun azalması veya çoğalmasında çok etkili olacaktır.

Çevre ve su kaynaklarının korunması; su israfının önlenmesi ve su konusunda uygulanacak akılcı fiyat politikaları, bu önemli meselenin halledilmesinde büyük kolaylıklar sağlayacaktır. Ülkemizde yangın veya yanlış kesimler sebebiyle yok olan ormanların, bu topraklara düşecek yağış miktarını doğrudan etkilediğini unutmamalıyız...

* * *

Eylem: Su kıtlığından bahsederken akarsuların özelleştirilmesini çözüm olarak ortaya koymak traji komik bir olaydır. Demek ki suyun var. Uluslararası sermaye kâr etmeyecekse niye gelip senin suyunu satın alsın. Bereket küresel ısınma diye bir nedenleri var yönetenlerin. Susuzluğun Türkiye'de gerçek nedeni küresel ısınma değildir. İlk neden

yönetememektir EYLEM AYTEKIN

Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Kuraklığı şimdi yaşıyoruz

» Bugüne baktığımızda su konusunda Küresel ısınma meselesi öne sürüldü, ne düşünüyorsunuz?

Bundan 3-4 ay önce küresel ısınma konusu gündeme geldiğinde gazeteciler manşetlerini şöyle atmıştı: su savaşları olacak. Bütün bu olanlar su savaşlarının asla başlamayacağını gösteriyor çünkü su savaşlarına gerek yok. Uluslararası sermaye geliyor el koyuyor, sizin hükümetinizde buna izin veriyor. Size ait olan, kamuya ait kaynakları peşkeş

çekiyor. Su savaşları kısmının senaryo olduğu zaten netti ama Türkiye'de sorun bu boyutta yaşanmadığı için insanlar göremiyorlardı.

Türkiye'de akarsuların nehirlerin özelleştirilmesi aslında yeni başlamadı. 1990'h yıllarla beraber başladı. Özelleştirilen Yuvacık Barajı İzmit'in yaşadığı sorunlarla ortaya çıktı. Türkiye'de özelleştirmenin en net örneklerinden birisidir. Su kıtlığından bahsederken akarsuların özelleştirilmesini çözüm olarak koymak traji komik bir olaydır. Demek ki suyun var. uluslararası sermaye kâr etmeyecekse niye gelip senin suyunu satın alsın.

Kuraklığı şimdi yaşıyoruz. O zaman o düşüşün nedenlerine bakmadılar neyi nasıl programladıklarını kendileri de bilmiyor. Şimdi baktığımızda 2900'lere düşmüş, son yirmi yılda korkunç bir düşüş olmuş. Bereket küresel ısınma diye bir nedenleri var yönetenlerin. Susuzluğun Türkiye'de gerçek nedeni küresel ısınma değildir. İlk neden

yönetememektir. Mevcut suyu korumak için bir politika ve programınız olmamış, orman arazilerinizi yerle bir etmişsiniz, farklı amaçlar için kullandırmışsınız. Evet haklısınız artık yağmur için dua etmelisiniz. Bizim orman arazilerimizde bilmem kimin villa kentleri çıkıyor başka bir yerde, maden şirketi bilmem kaç yıllığına alıyor. Bakanlık ağaçları bile kesip teslim ediyor. Mevcut suyun hunharca kullanımı için, yağışın azalması için elinizden gelen her şeyi yapıp sonra su yok diye bağırıyorsunuz. Gidip orman alanında golf sahası yapıyorsunuz ki golf sahalarının sulama gereksinimleri çok yüksektir. Ben inanmıyorum bir yerlerde yalan söylüyorsunuz. İşte bu yalanı ortaya çıkarmak gerekiyor.

» Peki Türkiye'de su sorununun bu boyuta gelmesinin nedenlerini kısaca özetleyebilir misiniz?

Birincisi bu ülkenin bir çevre politikası yok bir su politikası yok herhangi bir konuda bir problem olduğunda; bu ülkenin en yedan ağızlan çıkıp topu hep vatandaşa attılar ama bu vatandaşın çözebileceği bir sorun değil. Evlerinizde suyu dikkadi kullanın deniyor. Ancak bir fabrika binlerce insanın evsel su tüketimine eşit miktarda su tüketebilir. Yani sanayiye yönelik bir su politikası yapılması gerekir yerel yönetimlerin kentsel ihtiyaçlara yönelik su politikası

uygulaması gerekir. Denetim mekanizması yok, bu ülkede ne nasıl yönetilir sorusunun yanıtı boş. Her gün

yönetmelikler revize ediliyor, yönetmeliklerde çevre uzmanı gibi tabirler kullanılıyor. Kim olduğu belli değil bu çevre uzmanlarının. İmam hatip mezunları da çevre uzmanı olarak nitelendirilebilir mi? Doğru istihdama yönelinmeli. Bu

(4)

ülkede bu alanda eğitim veren bir mühendislik dalı var. çevre mühendisliği, istihdamda neden ön sıralara alınmıyor anlaşılmaz. Özetle, sizin bir politikanız ve bu politika uyarınca programlarınız hiç olmamışsa, amaca yönelik var olan politikasızlık ve programsızlık ile kadrolarınızı bilimsellikten uzak ve yetersiz seçerseniz, görünen köy kılavuz istemeyecektir.

» Dünyada tartışılan paylaşılabilir doğal kaynak kavramı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Paylaşma bizim terminolojimiz de yer alıyor ve evet onların bunu bu şekilde kullanması sinir bozucu, doğal kaynakların hoyratça kullanılmasına onların söylediği gibi paylaşımı demiyoruz biz buna sömürü diyoruz. Neyin paylaşımından bahsediyorlar? Doğal kaynakların yüzde 85'ini dünya nüfusunun nerdeyse yüzde 15 i kullanılıyor. Afrika'daki su, Afrika'daki insanların, buradaki su buradaki insanların suyudur. Afrika'daki insanların, oradaki yaşamın su ihtiyacını hiç düşünmeden kendi susuzluğumun giderimi için o suyu kullanmaya kalkarsam bu bir paylaşım değil sömürüdür.

Terminolojiyi değiştirerek kuzu postuna bürünemezler. çeşitli dönemlerde çeşidi krizler yaratılıyor daha sonra bu krizi çözmek için kendi iç işleyişiyle bir sorun bulunuyor. Mesela su da böyle. İlk önce uluslararası sermaye, hükümete ticari girişimlerde bulunuyor ardından birdenbire bir kıdık söylentisi yayılıyor, bu sefer işlerine yaradı küresel ısınma iyi denk geldi. Sermaye pazar, yeni pazar daha çok pazar diye inliyor. Bir yerlerden de buna açık yanıtlar geliyor. Bu açık yanıtı verenlere biz yıllardır insanca yaşam, insan onuruna yaraşır yaşam diye bağırıyoruz ama sermayeye gösterilen lütufkarlık bize gelince kör duvar oluyor. Yanıt bekleyen biz olunca üç maymun oynanıyor.

» Özelleştirilmenin getirişi götürüşü ne olur?

Yerel bazlı değerlendirilirse dünyadaki bir çok örneği var suyun ve su hizmetlerinin özelleştirilmesinin. Su haklarının piyasalaştırılıp özelleştirilmesinin sonuçları olarak en çok göze çarpan bulgu, birçok ülkede özel sektörün gelişiyle birlikte artan su ücretleri. Gana'da insanlar, IMF politikaları sonucunda gelirlerinin yarısını su alabilmek için

harcadılar. Paris ve Manila'da olduğu gibi Jakarta'da 1997 yılında yapılan başlanan özelleştirmelerle su hizmetleri çok uluslu şirketlerinin ortaklığına bırakıldı. Şirketler beş yılda yaklaşık yüzde 35'lik bir ücret artırımı yapmışlardır. Kazablanca'da tüketiciler su fıyadarının üç misli arttığını gördüler. İngiltere'de su ve kanalizasyon faturaları 1989-90 ve 1994-95 yılları arasında yüzde 67 arttı. Bağlantı kesintileri ise yüzde 177 arttı. Güney Afrika'da Johan-nesburg'un su temini Suez Lyonnaise des Eaux tarafından devralındıktan kısa süre bir süre sonra su güvensiz, erişilmez ve aşırı pahalı hale geldi. Binlerce insanın su bağlantısı kesildi ve kolera enfeksiyonu yayılmaya başladı. Filipinler'de Sibic Körfe-zi'nde Biwater su fiyatlarını yüzde 400 artırdı.Fran-sa'da suya halkın ödediği bedel yüzde 150 artarken kalite bozuldu. Bir Fransiz raporu 5.2 milyondan fazla insanın bakteriyel yönden kabul edilemez kalitede su aldığını ortaya koymaktadır. İngiltere'de su ücretleri yüzde 450, şirket karları yüzde 692 arttı.

Özelleştirmeyle birlikte Güney Afrika'da kontör karşılığı su almak zorunda kalan insanlar ciddi bir mücadele verdi. Birçok insan öldü. Özelleştirme sonrası yaşanılan sorunlar açısından Bolivya örneği buna iyi bir örnektir. Suyun tekrar kamusallaştı-rılmas ı için atılan adımlar... Suyun özelleştirilmesinin dünyada bir çok örneğini gördük Türkiye

de bu daha sinsi adımlarla atılmaktadır. Şimdi gündem bu ama birkaç gün sonra gündem değişecek ve bir sabah gazetemizi açtığımızda Fırat'ın satıldığını okuyacağız. Nükleerde de böyle oldu ne yazık ki. Senaryo hep aynı. »çözüm olarak ne sunabilirsiniz?

çözüm olarak sunulana bakalım önce: özelleştirme. Özelleştirme denilen şey; bana ait olan bir şeyi birilerinin bana tekrar satması, temel yaşam kaynaklarımız olan su ve hava meta olmamalıdır. Öyle bir hale getirdiler ki siz benim evimdeki sudan undan şekerden helva yapıyorsunuz sonra da bana parayla satıyorsunuz bunu parayla alacaksam benim vergilerimle yapılan yoldan parayla geçeceksem, param olduğu kadar hastaneye gideceksem, param varsa okuyabi-leceksem ben sana neden vergi vereceğim.

» Neler yapılmalıydı ya da neler yapılabilir?

Her şeyden önce kamu yararı gözetilerek çevre politikalarının üretilmesi ve uygulanması, su kaynaklarının bilimsel ve akılcı olarak doğru yönetilmesi, kirleten öder ilkesi yerine kirlilik önleme prensiplerinin hayata geçirilmesi, sanayilere

(5)

özel çevre politikalarının geliştirilmesi, acil önlemler dahil olmak üzere ulusal ve yerel ölçekli politikaların yazılması, ilgili kurumlardaki istihdamın doğru ve yeterli yapılması, sorunu tekil algılayan mekanik yaklaşımlardan kaçınılarak bütüncül anlayışla çözüm önerilerinin aranması ilk akla gelenler.

Biz neler yapabiliriz? Bu bizim daha az duş alarak ellerimizi daha az yıkayarak çözebileceğimiz bir sorun değil ama tabiî ki bizde tüketim alışkanlıklarımız sorgulamalıyız. Sanayi atıkları hala ortalığa sa-hnırken havzalar kirletilirken tasarruf çağrıları pek de ciddiye alınacak gibi değil. Siz suyun kullanımına dair hiçbir alanda hiçbir politika

oluşturmadan sadece evsel tüketimin azaltılması yönünde çağrı yaparsanız inandırıcılığınızı yitirirsiniz. * * *

Su ticari bir meta olursa savaşlar kaçınılmaz olur!

BUGÜN dünyanın en sorunlu yeri olan Ortadoğu petrolün önem yitirmesiyle ve petrole alternatif geliştirilmesiyle daha da sorunlu hale gelecek. çünkü şimdilerde elde ettikleri muazzam petrol gelirleriyle deniz suyu arıtarak ve taşıma su gibi oldukça yüksek maliyetlerle sorunlarını çözen körfez ülkelerinin zor durumda kalacakları artık biliniyor. Bugün su sıkıntısı çeken 29 ülkenin 13 tanesi Ortadoğu ülkesi. Türkiye'nin Dicle ve Fırat suları için geliştirdiği ve suların adil kullanımını içeren "Üç Aşamalı Plan" gibi girişimlerin giderek havada kalacağı aşikârdır. Ortadoğu gibi dünyanın sorunlu bölgelerinde su sıkıntısının ilk önce doğal felakete sonra da, Türkiye'nin de içinde olduğu bitmek tükenmek bilmeyen savaşlara dönüşmemesi için suyun ve su kaynaklarının artırılması ve var olanların adil, akılcı, etkin insanca kullanımı gerekiyor. (Cemil Ertem)

* * *

Prof. Dr. MIKDAT KADIOGLU kadioglu@itu.edu.tr

İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü ve Afet Yönetim Merkezi Öğretim Üyesi 5 yıl sonra kendinizi İran sınırında bulabilirsiniz

» Türkiye son günlerde su tartışmasıyla gündemde. Son olarak Ankara örneğini yaşadık. Türkiye'yi bugüne getiren neydi?

Yerel yönetimlerin su bütçesi yapmaması, kuraklığı afet saymamamız, kuraklığı adam gibi izlemememiz, kuraklıkla kuraklık mücadele planları ile mücadele etmemiz, risk yönetimi yerine kriz yönetimi uyguluyor olmamız, su

kullanımında doğru teknoloji kullanmamız ve uygulamalarda bulunmamız, çarpık şehirleşme yani belli yerlerde yoğunlaştırdığımız aşırı nüfus ve sanayi ile yarattığımız aşırı su talebi, şehir su şebekelerinden yüzde 50'lere varan su sızıntıları, su sıkıntısının tek çözümünün baraj yapmak ve boru döşemek olarak algılanması, su havzalarının amaç dışı kullanılması ve kirletilmesi ile birlikte yarı kurak bir ülke olan Türkiye'de küresel iklim değişiminin etkilerinin görülmeye başlanması. Özede, çevre koruma, arazi kullanımı, kuraklık, vb. ülkemizde bilimsel ve bütünleşik bir şekilde ele alınmamasından dolayı Türkiye bu günlere geldi.

» Sürekli olarak küresel ısınmadan söz ediliyor, peki özelleştirme su sorunun neresinde duruyor? Burada sadece sorun küresel ısınma mı?

Genellikle kuraklığa neden olan aşağıdaki gibi belli başlı 5 faktör vardır: 1. Aridity (Kuru iklim)

2. Kuraklık (Kuru dönemlerin sıklığı)

3. Çölleşme (Erozyon, ormansızlaşma, aşırı odama) 4. Su Stresi (Yüksek nüfus, yoğun sanayi/Aşırı talep)

5. Çevre tahribatı (Su havzalarının amaç dışı kullanımı, Su kaynaklarının kirletilmesi, Küresel iklim değişimi) Kürsel iklim değişimi sadece bunlardan bir tanesidir. Diğer bir deyişle bazen bunların biri, çoğu kez de bunların birkaçı birden kuraklığa neden olur. Şuan da bunların 5'i de ülkemizin farklı yerlerinde farklı faklı ölçülerde etkili olmaktadır. Bu nedenle, kuraklığın tek bir nedeni "küresel iklim değişimi" ve çözümü de "baraj yapıp boru döşemek" değildir. Akarsuların özelleştirilmesi, yağmayan yağmurları yağdırmaz, çiftçiye doğru sulama teknolojisini

(6)

geliştirmez, yani kuraklık problemini çözmez. Aksine Su çerçeve Yasası çıkmadan böyle bir şey yapılırsa tarım ürünlerinde pahalılık ve ekolojik su paylaşımı gibi birçok probleme neden olur. Kamu eliyle bu işlerin olmadığı ve satıldığında hizmederin daha kaliteli ve ucuz olacağı söylemleri bana çözümmüş gibi görünmüyor. Suyun etkin ve çevre ile uyumlu kullanılması havza bazında planlama ve yönetimi esas alınmalı.

» Türkiye olası bir su savaşının neresinde duracak? Artık petrolden daha değerli olmaya başlayan, önemli bir para kaynağı gibi görünen su önümüzdeki günlerde siyasi bir sorun olarak çıkacak mı?

Uluslar arası bir su savaşının çıkması konusunda bir fikrim yok ama ülke içinde yakın bir zamanda mutlaka sıkıntılar olacaktır. Asıl şuan başka şehirlerden su getirme projeleri gibi projeler kısa vadede problemi çözerse de uzun vadede çözüm değildir ve başka problemlere neden olur. Bu nedenle, azalan su varlığımız havzalar arasında projelerle taşınmaman, doğal bütünlük bozulmamah su yerinde değerlendirilmeli. Aksi takdirde bölgesel bir kuraklık

yaşandığında suyun bir şehirden diğerine aktarılması mümkün olamayacaktır. Kuraklık yaşanan bir yerde azalmış olan suyun başka bir şehre taşınması ülkemizde şehirlerarası su problemine neden olacaktır.

» Önümüzdeki 5 yıl içinde Türkiye'yi nasıl bir hayat bekliyor?

Geçtiğimiz 5 yılda ki gibi! Yani şiddeti daha fazla da olsa arada bir susuz kalıp sıkıntı yaşayacak ve arada bir yağan yağmurlar ile de çektiğimiz sıkıntıları unutacağız. çünkü bugünkü kuraklıktan gerekli dersler alınmayacağı için su bütçesi yapılmayıp su ezbere kullanılmaya devam edilecek, kuraklık yine tek bir kurum tarafından kapsamlı bir

şekilde izleneme-yecek ve kuraklık ile mücadele yine suyun bitmesi beklenip kriz yönetimine başvurulacak, yine boru döşeyip çok uzaklardan su temin etme yoluna gidilecek ve belki de bu şekilde 5 yıl sonra kendimizi elimizde borular ile İran sınırında bulabiliriz...

Ayrıca giderek artan kuraklıktan dolayı, daha fazla orman yangını, daha fazla sıcak hava dalgası, daha fazla haşere, daha fazla sıtma, daha fazla su ve gıda kıtlığı, daha fazla göç, vb. ile de mücadele etmeye devam edeceğiz.

Referanslar

Benzer Belgeler

“Bilim ve Teknolojide Atılım Projesi ile önerilen atılım alanlarının seçiminde, yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılabileceği gibi, sistemsel bir yaklaşım yolu

Kanun kapsamında yürütülen Ar-Ge, yenilik ve tasarım projeleri ile ilgili araştırmalarda kullanılmak üzere ithal edilen eşya, gümrük vergisi ve her türlü fondan, bu

GLOBAL MENKUL DEGERLER ANONIM SIRKETI’NIN 19.08.2011 TARIHINDE YAPILAN OLAGAN GENEL KURUL TOPLANTISINA AIT HAZIRUN CETVELI1. PAY SAHIBININ ADI SOYADI/UNVANI UYRUGU

Bakanlıkça belirlenecek alanlarda en az lisans derecesine sahip Ar-Ge personeli istihdam eden Teknoloji Geliştirme Bölgeleri firmaları ile Teknoloji Geliştirme Bölgeleri

2019 yılı ilk 500 sıralamasına giren 11 üyemizden 6 firmanın (Sasa, Akyem, Beyteks, Elita, Bossa, Abdioğulları) sıralamadaki yeri yükseltirken 5 inin (Temsa, Güney Çelik,

Takip eden yıllarda bulunan çivi yazılı belgelerde farklı tanrılara ibadet edildiği anlaşılmıştır.. Koruyucu tanrının yanında Tanrıça Anzili ve Fırtına tanrısı

 TGBD Yönetim Kurulu Başkanı Faruk İnaltekin, Haziran 2021 tarihinde Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’nin yapısı, çalışmaları, gelişimi ve önemini TRT

Finansal durum tablosunda yer alan yabancı paraya bağlı varlıklar ve borçlar raporlama tarihindeki T.C. Merkez Bankası döviz alış kuru kullanılarak Türk