• Sonuç bulunamadı

Modern kapitalist toplum sermayeyi biriktirerek, at

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Modern kapitalist toplum sermayeyi biriktirerek, at"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Modern kapitalist toplum sermayeyi biriktirerek, atık ve artık üreterek varlığını sürdürüyor. Bugüne kadar yaşamın tüm alanlarını alınıp satılır kılan bu uygarlık, aynı zamanda kendini de mutlaklaştırıyor. Yaşamın tüm alanlarını ele geçiren bu uygarlık karşısında servetin ve iktidarın toplumsallaşmasına dayanan devletsiz toplumların iktidarı algılama ve onu toplumsallaştırma biçimi ise bugün atomize olan yaşamlarımız için önemli ip uçları sunuyor. E n azından mümkünlerin kıyısında dolaştığımızı gösteriyor.

Hele tohumun, gıdanın, suyun özel mülkiyet konusu haline geldiği bir dünyada, iktidarın toplumsallaşmasına dayalı servetin yağmalanması sisteminin önemi bir kez daha açığa çıkıyor. Yaşamın temel varlıklarını ele geçirerek, toplumu yaratıcılığından yoksun bırakan, kişinin-toplumun kendi kendini yönetme ve bir arada yaşama olanağını ortadan kaldıran bir uygarlığın içinden çıkış var elbette. Ancak, sermaye uygarlığının, toplumsal zenginliği yağmalama-atık ve artık üretme biçimi ile, serveti yağmalayarak iktidarı toplumsallaştıran sistem iki ayrı yaşamı imliyor. Konuya biraz daha yakından bakacak olursak.

Antropolog Marcel Mauss, 'ilkel' ve arkaik toplumlarda armağan aracılığıyla kurulan ilişkileri incelediği “Bağış ve Hediye Verme Zorunluluğu” adlı eserinde iktidarın beden yoluyla dolayımlanarak toplumsallaşması olgusunu, servet üzerinden açımlar. Mauss, “servetin nasıl toplumsallaştığını” incelediği bu eserinde, ilkel toplumlarda maddi

zenginliği belirleyen mekanizmayı ortaya çıkartır. “Toplam Yükümlülükler Sistemi” adını verdiği bu servetin toplumsallaşması sürecinin anahtar kavramı potlaçtır. Servetin yağmalanması olarak ortaya çıkan bu mekanizmada asıl amaçlardan biri de servetle özdeşleşmiş görünen, şeflik mekanizmasının da harcanması, tüketilmesi ve bir kez daha bu yükümlülükler sistemini ilga etmeyecek bir biçimde yeniden üretilmesini sağlamaktır.

Bu durum, toplumsal mekanizmanın sıkı hukuki kurallar bütünü olarak açığa çıkmış olduğunu gösterir. Bu

mekanizma-servetin yağmalanarak iktidarın toplumsallaşması- en temelde hediye alma, hediye verme ve hediyeyi geri verme zorunluluğu tarafından belirlenir. Bu zorunluluk en temelde de, bir erkek çocuğunun doğması, sünnet, hastalık, kızların ergenlik çağına ulaşması, cenaze ayinleri, ticaret işleri gibi maddenin biçim ve içerik değiştirdiği hallere tekabül eder.

Aslında hediye alıp vermek ve alınan hediyeyi geri iade etmek zorunluluğu bedenin, toplumsal ilişkilerin hal

değişikliklerini imler. Burada değiş tokuş edilen sadece şeyler değildir. Değiştirilen aynı zamanda manadır da..Birine bir şey sunmak kendinden bir şey sunmaktır. Böylelikle kişi kendi öznelliğini hediye mekanizmasında kendini nesne kılarak bilebilmektedir. Böylece hem topluluğun gücünü tanırken hem de kendinin varlığına sahip olabilmektedir. Bu varlık aynı zamanda bir baş kasının varlığı ve bir başkasının da nesnesi-şeyi-dir. Tıpkı kendi bedeni gibi. Hem

değiştirilen şeylerin manası hem de değiştirenlerin manasıdır. Bu mana, kişiler arasındaki sosyal bağın karşılıklı yükümlülüklerle kurulduğunu göstermektedir.

Bu nedenledir ki hediye vermeyi veya almayı reddetmek savaş sebebidir. çünkü hediye dolayımında yağmalanan servet, toplumsal olanın bir beden olarak açığa çıkması ve toplumsal emeğin görünür kılınmasını sağlar. Bu nedenle iktidarın toplumsallaşmasını ortadan kaldıracak bir yönelim toplumun ilgası anlamına gelecektir. Bu şekilde ilkel toplum kendi kurucu ilkelerini tehdit edecek bir eğilimi savaşla cezalandırır.

Kutular dolusu balık yağını, en değerli bakır eşyalarını yakarak yok eden bir polinezyalı bu şekilde zenginliğini ve ona dair bilgiyi kuşaktan kuşağa aktaramazsa kendi varlık koşullarını da ortadan kaldırır. Bugünün toplumunda ise kutular dolusu balık yağının ve yiyeceğin yok edilmesinin tek bir nedeni vardır. Piyasa da malların fiyatların düşmesini engellemek ve gıdaya sahip olanların egemenliğini sürdürmektir. Her gün marketlerin reyonlarında kullanma süresi dolmuş milyonlarca ton gıda, atık hale gelmeden ihtiyacı olanlara dağıtılacak olursa kimse bir daha bu ürünleri satın almayacaktır. Modern kapitalist yaşamda, toplumsal zenginliği yağmalayan sermaye, kendi gücünü perçinler. İktidar toplumsallaşmaz, her defasında, zenginli elinde tutanlar tarafından yönetilir.

Oysa ki potlaca-servetin yağmalanması temeline dayanan toplumsal bir sistemde, hediye alma, verme ve geri iade etmeye dayanan yükümlülükler sisteminde, toplumu her an tehdit eden bir zehrin elden ele dolaştırılmasıyla, iktidar toplumsallaşır. Bu zehirdir ki, varlığın büyüsel gücünü değil aynı zaman da saygınlığını da sembolize etmektedir. Bu aslında zenginliğin ta kendisidir. Yağmalanarak toplumsallaştırılması gereken servettir.

(2)

Bu toplumlarda, potlaç yoluyla manayı taşıyan şefler aynı zamanda atalarının da ruhlarını da canlandırırlar. Bu nedenle atasal güç, şefin manasında, -tanrısal güçle atalar arasındaki bağ- şef dolayımıyla beden de tezahür eder. Oysa ki sermaye toplumunun tek manası, malların imgesini satmak ve satın almaktır.

Bataille’ın “lanetli pay” diye adlandırdığı potlaç, kurban törenleriyle de tanrıya ait olduğu var sayılan iktidarın, şef de somutlaşmasına olanak sağlar. Ancak kurban etme-verme zorunluluğunda açığa çıkan, yükümlükler sistemi en temelde yine tanrıdan alınan iktidarın fazlasıyla ona sunulması biçiminde döngüsel bir karakter kazanır. Belli bir zamanda alınanın zaman geçtikten sonra geriye verilmesi; ama geriye verilirken de fazlasıyla verilmeli ki, tanrılar tarafından lanetlenmesin.

Ancak gerek cinsel gerekse de ekonomik etkinlikler olarak görünebilecek bu etkinliklerin araçsal bir kurgu içinde açığa çıkartıldığını söylemek mümkün değildir. Potlaç da asıl amaç “servetin tamamen yağmalanmasıdır”. Bu etkinlik bir başka ereğe göre düzenlenmez. Bu etkinliğin çıktıkları olarak görünenlerse etkinliğe içkindir. Bu nedenle potlaç geleneğinin hakim olduğu topluluklarda nesnelerin kendinde bir ruhları ve değerleri vardır, onlar değiş tokuş konusu edilebildikleri için değil bir mana oldukları için değerlidirler. Bu anlamda da şeylerin manası değiş tokuş konusu edilmeleriyle ilgili değildir. Değiş tokuş edilen iktidarın ta kendisidir. Yağmalanan servet olarak görünen şeydir.Şeyler kendinde olan manalarını ise hediye verme-alma ve iade etme zorunluluklar sistemi yeniden üretirler. Böylece beden kendi gücünün bilgisine sahip olabilmektedir.

İşte tam da bu nedenle tanrısı para olan kapitalist uygarlığı atık ve artık üreten yağması karşısında, iktidarın

toplumsallaşmasını sağlayacak bir üretim ve dağıtım sistemine ihtiyaç vardır. Peki neden toplumsal zenginliği elinde bulunduran sermaye sınıfı, bu zenginliğin sahibi olan topluma hediye etmez. Sadece gösterişli bağış ve yardım kampanyaları ile mazlumlarını acılarını satın alırlar. Düşünsenize tohumu patentleyenler, gıdayı yönetenler, suyu satanlar bundan sonra bu şeylerin kendilerine ait olmadığını, herkesin olduğunu söylerler mi, bu gücü ellerinden bırakırlar mı? Atalarımız bu sistemi kurmayı becerdi. Binlerce yıl kendi kendilerin yönetebilir kıldılar. Tohumu, gıdayı, suyu ve diğerlerini sadece paylaştılar. Atık ve artık üretmediler. Toplumsal yaşamlarına içkin bir mana sistemi kurdular. Satın alarak değil, paylaşarak iktidarı toplumsallaştırdılar.

Bunun içinde kurdukları temel hukuki sistem servetin yağmalanması-toplumsallaştırılmasına dayanan bir

yükümlülükler sistemiydi. Bugün için elbette eski topluma bir özlem, bir methiye değil bu anlatılan. Bir deneyim paylaşımı ile kendimizi çoğaltabileceğimiz, iktidarı toplumsallaştırabileceğimiz üretim ve yeniden üretim sistemlerinin toplum tarafından kurulabileceğini imlemek. Gıdanın, suyun ve tohumun bir yükümlülükler sistemi içinde kimsenin malı olmadığı bir toplumu kurabilmenin mümkün olduğu göstermektir. Elbette bugünün toplumunda zenginliği elinde tutanlar, bunlara zemin hazırlayan siyasi iktidarlar gücü bırakmak istemeyecek, istemiyor da..Ancak servetin ve iktidarın toplumsallaşması için bunu da onlardan beklememek gerekiyor. çünkü Tohum, gıda, su temel bir haktır. Satılamaz, paylaşılır.

Ahmet Ekin TAŞ 23.1.2008/ANKARA

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışmada, doğadaki gri kurtların sosyal liderlik ve avcılık davranışlarını taklit eden son zamanlarda önerilmiş sürü tabanlı meta sezgisel olan gri kurt

kendi içinde değerlendirildiklerinde ise, PPD’ye dayalı IFN-γ araştırmasına dayalı testlerin, ESAT-6 veya CFP-10 kullanan testlere oranla daha yüksek duyarlılığa sahip

biçimlerinin ve yeni aile türlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur (Köse, 2016, s.16)...  Aile düzeni ve ev hayatı

Esasen, 1670 tarihinde, yani Yeni camiin tamamlan masından yedi yıl sonra îstanbula gel­ miş olan meşhur seyyah 'Giyom Jozef Grölo’nun “Bir İstanbul seyahatinin yeni

Bu eserler arasından Tugan Tufrak ile Eytelmegen Vasiyet adlı eserlerinde Emirhan Yeniki kuşak çatışmasını tema olarak seçmiştir.. Makalede temanın eserlerde işlenişi

She lives in an illusion that immigration to U.S.A – the land of freedom will break the chains of social and cultural restrictions.. But she feels more isolated and

“Ge- nel/ortak yarar” ilkesini başat kabul eden toplumcu belediye anlayışı “ekonomik çıkar” ilkesine sadık kalan neoliberal belediyeciliğe göre çok daha uzun süredir

Sadece 500 firma toplam ihracah icinde tekstil alt sektorunun % 23 gibi onemli bir paya sahip oldu& hesaplanabil- migtir.. Ancak 1988 y~lmda Turkiye cap~ndaki