Çürük teorilerini 3 ana başlık altında
toplayabiliriz: Klasik çürük teorileri, Modern çürük teorileri ve Diğer çürük teorileri
Klasik çürük teorileri arasında; Kurt teorisi, sıvılar teorisi, vital teori, kimyasal(asit) teori, paraziter(septik) teori ve kimyasal
bakteriyolojik teori sayılabilir. Endojen toorileri göre, çürük iç kısımlardan başlar ve sonrasında dışarıya doğru ilerleme gösterir. Eksojen
teorilere göre, çürük dişin dış kısımlarndan başlar ve içeriye yani pulpaya doğru ilerleme gösterir.
M.Ö.5000’li yıllardaki Sümer yazıtlarında çürüğün ve diş ağrısının nedeni olarak “diş kurdu” ndan bahsedilir. Kurtların dişin kanını emerek çene köklerinde karınlarını doyurdukları yazılmıştır. Diş çürüğünün kurtlar tarafından oluşturulduğu fikri hemen hemen evrenseldi. Tedavisinde; pırasa tohumu ve soğan karışımının (=ban tohumu) tütsüsü uygulanmıştır. Tütsüden başka, çürüğü tedavi etmek amacıyla çoğunlukla bitkisel ilaçlar ya da büyü-sihir kullanılmıştır, bazen de damardan kan alma ile tedavi edilmiştir. Bir diğer tedavi şekli olarak da kurtlarla çürümüş olduğuna inanılan diş çekilmiştir, böylece diş ağrısını dindirmek ve belki de çoğu vakada enfeksiyonun sistemik olarak yayılmasını önlemekte başarılı olmuşlardır. Kurtların çürük nedeni olduğu inancına ilk karşı çıkan, Gaubari adlı Müslüman diş hekimi olmuştur, diş kurtları diye bir şeyin zaten olmadığını söylemiştir. Böylece 13.yy.dan itibaren İslam tıp toplumunda bu teori kabul edilmemiştir. 1728 yılında Fauchard’ın Dişhekimliği ile ilgili kitabından sonra bilimsel dünyada ve uzmanlar arasında kurt teorisi geçerliliğini kaybeder.
Hipokrat'ın “hümoral patoloji” düşüncesinden yola çıkılarak, eski Yunanlılarda bireyin fiziksel ve beyinsel yapısının vücudun dört ana sıvısı olan kan, siyah safra, sarı safra ve balgamın belirli oranlarda bulunmasıyla
dengelendiğine inanılır ve bu dengenin bozulması sonucu diş çürüğü de dahil olmak üzere çeşitli hastalıkları oluştuğuna inanılırdı. Bu düşünce, 19.yy tıp araştırmalarına kadar Avrupalı doktorlarca yaygın kabul görmüş bir teoridir. Mısırlı hekimler, hastalık sebebi olarak bünyedeki kan, balgam, kara safra ve sarı safradan ibaret dört sıvının kirlenmesini gösterirlerdi. Bundan dolayı tedavide kirli sıvıların boşaltılması (kan almak, müshil vermek vb.) yoluna gidilirdi.
İSMAİL HAKKI BALTACIOĞLU
Bu teoriye göre diş çürüğü kemikteki gangren gibi dişin içinde başlamaktadır. Klinikte çok görülen fissürden başlayıp dentine yayılan ve pulpayı perfore eden çürük tipi göz önüne alınarak bu teori ortaya atılmıştır.
Parmly 1820’da kimyasal teoriyi ortaya atmış ve bilinmeyen bir kimyasal ajanın çürüğe yol açtığını öne sürmüştür. Bu teoriye göre oral kavitede proteinlerin bozulması sonucu amonyak açığa çıkar, amonyak okside olarak nitrik asit meydana gelip diş tahrip edilir. Kimyasal teoriye destek 1835’te Robertson tarafından gelmiş, araştırıcı diş çürüğünün dişlerin etrafındaki gıda partiküllerinin
fermantasyonu sonucu oluşan asitler nedeniyle meydana geldiğini açıklamıştır. Sülfürik asit ve nitrik asitin mineyi ve dentini korozyona uğrattığını saptamıştır.
Ficinus (1847) adlı araştırıcı “denticolae” jenerik ismini çürük yapan organizmalara vermiştir. Leber and Rottenstein (1867) a göre diş çürüğü tamamen kimyasal bir süreç olarak başlar ancak yaşayan
mikroorganizmalar hem mineyi hem de dentini parçalamaya devam eder Clark (1871,1879), Tomes (1873) ve Magitot (1878) bakterinin çürük için şart olduğunu ancak asitin dış kaynaklı olduğunu söylemişlerdir.
Underwood ve Milles mikroskop ile dentin tübülleri içinde mikroorganizmaları tespit ederek, bakterilerin dentin dokusunun organik fibrillerinden beslendiğin söylemişlerdir.
İSMAİL HAKKI BALTACIOĞLU
Dr. Willoughby D. Miller tarafından ortaya atılmıştır. Önceki iki teorinin birleşiminden üretilmiştir (Kimysal ve Paraziter). Günümüz çürük anlayışının temelini oluşturur.
“Diş çürüğü iki aşamadan oluşan kemo-parazitik bir süreçtir” ilk aşamada Asidojenik bakterilerin karbonhidratlara etkisiyle oluşan asitin mine ve dentinde dekalsifikasyon ya da yumuşama meydana getirmesi ikinici aşamada ise Bakterilerin proteolitik enzimleri ile,
yumuşamış olan kısımların çözünmesi. !!! İlk inorganik doku etkilenir!!!
Şimiko-paraziter Teori ya da Kimyasal-Bakteriyolojik Teori’ye göre; ağızdaki mikroorganizmalar enzimlerin sekresyonu ile ya da kendi metabolizmaları ile gıda maddelerindeki fermente olabilen karbonhidratları yıkıp asit oluşturur. Bu asit mineyi demineralize eder, bütünlüğü bozulan mine çiğneme kuvvetleri ile mekanik olarak aşınır. Bakterilerin proteolitik enzimleri ile de yumuşamış olan kısımlar çözünür. Miller’in Teorisine Esas Olan Kriterler
a) Karbonhidrat ve tükürük karışımı etüve konulduğunda laktik asit oluşur.
b) Çeşitli tip karbonhidratlar tükürük ile karıştırılıp 37 derecede etüve konursa bir dişin kronunu dekalsifiye edebilir.
c) Birçok tip bakteri tek başına veya hep birlikte diş çürüğüne neden olabilecek kadar asit oluşturabilir. d) Çürük dentinde filamanlar, basiller ve koklar gibi çeşitli mikroorganizmalar vardır.
İSMAİL HAKKI BALTACIOĞLU
Bu teori aşağıdaki durumları açıklayamamıştır; Bir dişin üzerinde neden bazı bölgelerde çürüğün geliştiğini, Düz yüzey çürüklerinin nasıl oluştuğunu, Bazı toplumlarda neden çürüğe rastlanmadığını ve İnaktif ve durmuş çürük lezyonlarını.
Klasik çürük teorileri içinde günümüzde de güncelliğini kısmen koruyan şimiko-paraziter teoriye karşı bazı teoriler öne atılmıştır. Bu teorilere modern çürük teorileri de denebilir.
Mine ve dentinin organik iskeletinde alkalen fosfataz vardır ve lenf sistemine dahildir. Bu alkalen fosfataz nasıl vücutta Ca eksiklğinde kemiği demineralize edip vücuda Ca sağlıyorsa, aynı şekilde dişlerin organik kısmını da fosfat azlığında demineralize eder. Bu teoriyi kabul etmek için önce dentinin lenf sistemine bağlı olduğunu kabul etmek gerekir. İkinci olarak da harabiyetin pulpaya bakan dentinde başladığına inanmak gerekir. Çürüğün mineden başladığı gösterildiğinden bu teori geçerliliğini yitirmiştir.
: Knappwost’un bu teorisine göre minenin dış yüzünde meydana gelen korozyon defektleri uygun ortam varlığında tükürükten çökelen hidroksilapatit ile tamir edilebilir. Eğer apatitin çökelme hızı demineralizasyon hızından fazla ise tamir, az ise demineralizasyon oluşur. Bu teori çürük oluşumunu tükürüğün kalitesine
bağlamaktadır. Bu teorinin zayıf yanı dişlerin remineralizasyon ve demineralizasyon olaylarına açıklık getirememesi ve çürük oluşumunda ana faktörü tükürüğün kalitesine bağlamasındadır. Bu teorinin kuvvetli yanı ise tükürüğün içindeki iyonların çürüğe önemli etkileri olduğunu
belirtmesidir. Günümüzde yapılan çalışmalarda bu iyonların en az asit kadar çürüğün başlangıç ya da gelişimine etkisi olduğu, çürüğün birbirini takip eden remineralizasyon ve demineralizasyon olayları sonucu oluşan dinamik bir olgu olduğu, saf bir demineralizasyon olmadığı gösterilmiştir.
Leimgruber’e ait bu teoride ise yukarıdakine benzer şekilde tükürük içinde bulunan bir tamir faktöründen söz edilmekte, bu faktör miktarına çürük bağlanmaktadır. Ancak bu faktörün immünglobülinleri mi, tükürük organik ve inorganikleri mi ya da bunların tümümü olduğu açık değildir ancak sadece tükürüğün rolünü ön plana çıkarması açısından yetersizdir.
İSMAİL HAKKI BALTACIOĞLU
Klasik çürük teorileri içinde günümüzde de güncelliğini kısmen koruyan şimiko-paraziter teoriye karşı bazı teoriler öne atılmıştır. Bu teorilere modern çürük teorileri de denebilir.
Mine ve dentinin organik iskeletinde alkalen fosfataz vardır ve lenf sistemine dahildir. Bu alkalen fosfataz nasıl vücutta Ca eksiklğinde kemiği demineralize edip vücuda Ca sağlıyorsa, aynı şekilde dişlerin organik kısmını da fosfat azlığında demineralize eder. Bu teoriyi kabul etmek için önce dentinin lenf sistemine bağlı olduğunu kabul etmek gerekir. İkinci olarak da harabiyetin pulpaya bakan dentinde başladığına inanmak gerekir. Çürüğün mineden başladığı gösterildiğinden bu teori geçerliliğini yitirmiştir.
Şelasyon: Metalik bir iyon ile kovalent bir bağ yoluyla bir maddeye birleşmesi sonucu; suda çözünebilen, yüksek stabilitede sahip ve az iyonize bir bileşik oluşumudur.
Teori: Aynı anda mikrobiyal aktivite ile hem organik bileşenlerin yıkımı, hem de şelasyon ile inorganik minerallerin çözünmesi ile çürük oluşur. Bu teorinin en önemli özelliği ilk başlangıç olarak; organik ve inorganik kısmın beraber etkilendiğini söylemesidir. Şelasyon ortamın pH’ından
bağımsızdır. Yani bu teoriye göre çürük nötral ya da alkalin pH larda da oluşabilmektedir. Bu teori de kanıtlarla yeterili derecede desteklenememiştir. Şelasyon konusunda yapılan araştırmalarda plakta şelat oluşumunu sağlayacak kadar materyal bulunamamıştır.
Bu teoriye göre, bazı zamanlarda dişin pulpasındaki birkaç odontoblast otoimmün mekanizmalardan zarar görerek, savunma mekanizmasını kaybeder ve mine veya dentin’in bütünlüğü bozulur. Bu alanlar da, çürük lezyonların gelişimi için potansiyel yerlerdir.
İSMAİL HAKKI BALTACIOĞLU
Dişin yapısı organik ve inorganik yapılardan oluşan organo-inorganik yapıda bir oluşumdur. Çürüğün başlaması için (irriversible bir olay) bağların bağlanma enerjilerinden daha yüksek bir
enerjiye(çürüğün enerji kuantumu) ihtiyaç vardır. Bu teorinin en önemli özelliği; sadece
mikroorganizma faaliyeti sonucu oluşan kimyasal enerji ile değil aynı zamanda güçlü diğer enerjiler (ultrasound enerji ve radyasyon gibi) ile de çürük oluşabileceğinin ileri sürülmesidir.
Fosfat Sekresyonu Teorisi : Fosfat tuzlarının diş çürüğünü geciktirme potansiyeline sahip olduğu gösterilmiştir. Çürük oluşumunda fosfatların rolü ile ilgili çeşitli teoriler ileri sürülmüştür. Karbonhidrat metabolizması boyunca inorganik fosfatın bakteri plağı tarafından alındığı; fosfatın, şekerin fosforilizasyonu ve enerji depo eden polifosfatlar için gerekli olduğunu gösterilmiştir. Çürüğün, yetersiz fosfat alımı veya yanlış kalsiyum fosfat diet nedeniyle olduğunu söyleyen alternatif açıklamalar da vardır.
Fosfataz Teorisi: Bakteriyel alkalen fosfatının in vitro olarak mineden fosfat açığa çıkarabildiği bulunmuştur. Bu enzimin minenin fosfoproteinlerine etki ederek çürük yıkımına iştirak edebileceği tahmin edilmiştir. Matematiksel Çürük Teorisi: Minenin çözünürlüğünün zamana karşı direncini ifade eden bir terimdir. Çürük teorisi olmayıp mine çözünürlüğünü izah etmek amacıyla geliştirilmiş bir formülden ibaretttir. Bu teoriye göre:
R= q x t3