• Sonuç bulunamadı

Sembolik Etkileşimcilik ve Din: George Herbert Mead (1863-1931)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sembolik Etkileşimcilik ve Din: George Herbert Mead (1863-1931)"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

9.HAFTA

MİKRO SOSYOLOJİK DİN TEORİLERİ

Sosyal aksiyon ya da anlayıcı perspektifler denilen mikro teoriler içerisinde; insan davranışlarını anlamlara ve motiflere göre açıklayan sosyal aksiyon teorisi, yine insan davranışlarını anlamlara ve benlik kavramlarına göre inceleyen sembolik etkileşimcilik, insanların dünyayı nasıl anladıkları ile ilgili felsefi temele dayalı fenomonolojik yaklaşım sayılabilir.

Sembolik Etkileşimcilik ve Din: George Herbert Mead (1863-1931) Psikolojik gelenekten doğan ve Amerikan sosyolojisi ekolü olan sembolik

etkileşimcilik özellikle sosyal eylem ve bu eylemlere fertlerin yükledikleri anlamlar üzerinde duran mikro sosyolojik bir teoridir. Bu yaklaşımda bireylerin

kullandıkları dil, etkileşim için büyük önem taşır. Bir diğer önemli kavram olan sembol ise birey için anlamı olan herhangi bir şeydir.

(2)

Bu durumda sembolik etkileşim bireyler arasında sembollerle yapılan etkileşimdir. Bu etkileşim genellikle yüz yüze olmakla birlikte başka şekillerde de gerçekleşebilir. Burada önemli olan bireylerin dünya ile doğrudan ilişki kurmamalarıdır. Birey çevresindeki her şeye bir anlam yükleyerek ona göre davranır. Esasen onlar bu yolla kendileri için anlamlı bir toplumsal düzen kurmaktadırlar.

Sembolik etkileşimcilik, sosyologları, yaşadıkları toplumu ve onun içinde yer alan bireylerin davranışlarını anlamaya yönlendirmektedir. Bu yaklaşım böylece insanların gündelik yaşamlarında yer alan birçok olayı anlamalarını kolaylaştırmakta diğer yandan bazı toplumsal süreçleri görmelerin de sağlamaktadır. Sembolik etkileşimcilere göre, anlamın kaynağı, bizatihi objenin kendisi değil, toplumsal süreçlerdir. Toplumsal yapıların belirleyici olmadığını, aktörlerin sahip olduğu yetkinliğe ya da aktif, açıklayıcı ve inşacı kapasitelere vurgu yaparlar. Her birey kendi eylemlerinin sorumlusudur. Birey toplumsal gerçeklik karşısında bir seyirci değil, aksine, toplumsal gerçekliğin inşasında aktif olarak görev alan bir aktördür. Buna göre toplum, bireyler arasındaki sürekli etkileşime dayalı sembollerle ifadesini bulan anlamlar dünyasından oluşur. Bu anlamlar dünyası, toplumsal etkileşimde bulunan her aktörün zihni kalıpları içinde yapılan yorumsal çerçevelerin bir ürünüdür.

Sembolik etkileşimciliğin en önemli temsilcisi Mead’dır. O sosyal aktörlerin bilinçli zihnini ve kendine ilişkin farkındalıklarını inceler. Ona göre benlik, daha geniş olan yapının nesnel gerçekliğinin bir içselleşmesini ya da öznel bir yorumunu temsil etmektedir. Bu benlik, kişiler diğerlerinin rollerini almayı öğrendikçe ya da onlara katıldıkça gelişir ve başkalarının rolünü üstlenme yetisi iki devrede ortaya çıkar:

oyun ve oyunculuk.

(3)

Mead’ın bu modeli, kişinin rolünü çevresindeki diğer kişilerin rollerini bilerek ve kabullenerek oynadığı yaşam oyunları için de geçerlidir. Rolünün farkında olan aktör, diğer insanların rollerinin farkına varır. Böylece bireyle toplum arasında karşılıklı bağımlılık ve etkileşim, bireyi sosyal süreçle bütünleştirerek bir gurubun davranışlarını organize ederek toplumun hiçbir zaman durağan olmayıp sürekli değişmesine neden olmaktadır.

Sembolik etkileşim ve din ilişkisi deyince, çeşitli dini tanımlar ve anlamların daha ziyade bireysel ve küçük gurup düzeyindeki sosyal etkileşim üzerindeki etkilerine yapılan teoriler kastedilmiştir.

Kutsalla ilişkisi bağlamında, dini inançlar ve pratiklerin inananlar üzerinde anlaşma sağlamalarından dolayı bir anlam ifade ettiğini ileri sürmektedirler. Dolayısıyla sembolik etkileşimciler, din kurumunun bir anlamda soysal olarak inşa edilmiş realiteler olduğunu ifade etmektedirler.

Sembolik etkileşimcilik, makro sosyolojik yapıları, tarihi faktörleri ve özellikle ekonomik güçlerle kurumsallaşmış siyasal gücün önemini dikkate almadığı için eleştirilmiştir. Ayrıca kurumsal temelinin zayıf tutulması, belirsizlik alanının geniş tutulması, insanı sadece zihinsel bir varlıktan ibaret görmesi, siyaset ve iktisat gibi makro değişkenleri hesaba katmadığı için sosyal değişme sürecini açıklayamaması, kavramlarının zor, bulanık ve karmaşık olması gibi nedenlerden dolayı ciddi şekilde eleştirilmiştir. İnsanın yaratıcı yeteneklerinin açığa çıkarılmasındaki başarısızlıkları da ayrıca eleştiri konusu olmuştur.

(4)

Fenomenolojik Din Teorisi – Peter L. Berger (1929-…..) ve Thomas Luckmann (1927-…..)

Berger ve Luckmann, gerek birlikte yazdıkları kitaptan, gerek her birinin ayrı ayrı

yaptıkları çalışmalarıyla sosyal aksiyon ya da mikro sosyolojik din teorileri alanında din sosyolojisine katkıda bulunmuş önemli sosyologlardır.Her iki din sosyoloğu da dini, insanların etraflarındaki fiziki ve sosyal dünyayı anlamlandırmalarında başvurdukları önemli bir kurum olarak görmektedir

Berger din ile ilgili analizlerini Luckmann’la birlikte geliştirdiği ‘realitenin sosyal inşası’

perspektifi çerçevesinde yapmıştır. Buna göre öznel bilinçlilik ile sosyal kültürel dünya arasındaki karşılıklı bağımlılık ilişkisi bir çeşit süre giden diyalektik süreç olarak analiz edilir. Bu süreçte insan sosyo-kültürel dünyayı diğerleri ile etkileşim yoluyla meydana getirir.

(5)

Daha sonra bu dünya dışsal sosyo- kültürel dünya olarak subjektif bilinç ve yapıların şekillenmesine katkıda bulunur.

Berger ve Luckmann gerçekliğin toplumsal inşasında devam eden diyalektik sürecin ilk safhasına

‘dışsallaştırma’yani maddeleştirme demektedirler. Buna göre toplum objektif bir realitedir. Yine bu sosyologlar, bireylerin toplumu meydana getirmeleri süreci olarak gördükleri maddeleştirme ile birlikte bunların objektif realiteler haline gelmeye başladıklarını ileri sürerler. Toplumun nesnel bir gerçeklik haline gelme süreci olarak bu durumu ‘nesnelleştirme’ile kavramsallaştırırlar. Bu şemada insanoğlu toplumun bir ürünü olarak belirtilmektedir. Böylece insanlar ürettikleri dini düşünceden ve inşa ettikleri evin fonksiyonundan etkilenirler. Bu süreç ‘içselleştirme’olarak isimlendirilir. Artık insan toplumsal bir varlıktır.

Maddeleştirme, içselleştirme ve nesnelleştirme devamlılık arz eden süreçler olarak toplumda süreklilik meydana getirilir. Bu diyalektik süreç içinde toplum insan tarafından üretilip sosyal bir realite haline gelirken, aynı zamanda insan da toplumun ürünü olarak şekillenir.

Bu sosyologların din hakkındaki görüşleri makro-sosyolojik işlevselciliğin mikro seviyede yeniden inşası olarak görülebilir. Onlar insanın etrafındaki dünyaya anlam verip onu öznel olarak yorumlamak suretiyle oluşturduğu sübjektif ilişkinin giderek objektif dünya algısına dönüşeceğini iddia etmektedirler.

Onlara göre din, insanın anlam dünyasını inşa etmede sürdürmede ve meşrulaştırmada yardımcı olan bir kurumdur. Zira hayatın anlamı hakkında doğru kabul edilen gündelik bilgiyi de kapsayan anlam dünyası sürekli ‘meşrulaştırılmaya’ ihtiyaç duyar. Toplum üyelerine anlam dünyalarının doğru ve meşru olduğu yönünde sürekli telkinde bulunmak gerekir. Böyle bir meşruiyet desteğinin olmaması durumunda zaten hassas ve kırılgan olan anlam dünyası zayıflamaya başlar. Hayatın anlamsızlaşmasıyla ve toplumsal istikrarın bozulmasıyla karşı karşıya kalınır. İşte bu süreçte din sosyal kurumları kutsal ve kozmik referans çerçevesinde yerleştirerek meşrulaştırmaya çalışır.

(6)

Berger ve Luckmann, teorik yaklaşımlarının çok fazla entelektüel olması nedeniyle eleştirilmişlerdir. Bazı sosyologlar da tüm insanların hayatlarının bütün yönlerinde anlam bulma çabası içinde olmadıklarını iddia ederek onları eleştirmişlerdir.

Berger ve Luckmann, dinin toplumda sosyal birliğe yol açtığını kabul etmektedirler.

Ancak onlar, dinin toplumda bölünmelere ya da çatışmalara da neden olabileceğini görmezden geldikleri gerekçesiyle de eleştirilmişlerdir.

Yapısallaşım Teorisi: Anthony Giddens (1938-…)

Makro ve mikro teoriler arasındaki açıklığı kapamaya yönelik olarak her iki teorik yaklaşım grubunu uzlaştırma girişimi çerçevesinde yapısallaşım teorileri dediğimiz bir üçüncü sosyolojik teoriler kategorisi de günümüz sosyal düşüncesinde etkili olmaya başlamıştır. Dinin önemli kısmını oluşturan sosyal yüzü ile ilgili sosyolojik tahlillerde yapısallaşım teorileri farklı açıklamalar getirmekte ve dinin sosyal boyutunu anlamamıza katkıda bulunmaktadır.

Anthony Giddens’ı, postmodernite ve din ilişkisini kendi geliştirdiği yapısallaşım teorisi bağlamında incelenebilir.

Giddens, modern sosyolojik düşüncede öncü rol oynayan sosyologlar arasındadır. O, sosyal sınıf ve tabakalaşma gibi yapısal unsurların insan davranışı üzerindeki etkisini araştıran bir sosyolog olarak çalışmalarını sürdürmüştür. Ancak daha sonra, yapı ile aktör arasında orta yolu bulma çabasında olmuş bir sosyolog olarak ünlenmiştir. Giddens, yapı ve aksiyon arasındaki ilişkiyi geliştirdiği ‘yapısallaşım’ ile açıklamaya çalışmıştır.

(7)

Giddens’in yaklaşımı toplumsal yapıların sosyal pratikler yoluyla aktörle tarafından sürekli üretildiğini belirtir. Onun yapı ile ilgili düşünceleri, sosyal aksiyonu mümkün kıldığı şeklindedir.

Onun yaklaşımında ne yapıya ne de aktöre öncelik verilmesi bu teoriyi diğerlerinden farklılaştırır.

Giddens, pre-modem ve modern toplumları güven ve risk kavramsallaştırması çerçevesinde ele alır. Geleneksel toplumlara ilişkin incelemelerinde Giddens, güven çevresinde dini inanç ve pratik biçimleri olarak dini kozmolojileri görür. Çünkü bunlar kişisel ve sosyal bayatın yanı sıra, tabiatla ilgili moral ve pratik açıklamaların kaynağını oluşturur. Din, geleneksel toplumlarda risk çevresinde de önemli rol oynar ve bir endişe kaynağı olabilir. Giddens burada, genellikle dinin endişe giderme yerine onun kaynaklarından biri olabileceğini ileri sürmektedir. Modern toplumlarda dinin yerini tartışan Giddens, modern toplumlarda geleneksel değerlerin yerine mantıksal düşüncenin ve deneysel gözlemin yönlendirdiği bilginin geçeceğini ve dinin öneminin azalacağını vurgular.

(8)

Giddens, post-modernitenin yeni moral problemler ürettiğini kabul eder. Yaşadığımız dönemin toplumsal yapısında var olan şüphe ve güvensizlik, dinin canlanmasına yol açabilir. Bu canlanma, geleneksel din formları ile sınırlı olmayıp, yeni dini duyarlılık biçimleri ve ruhsallık girişimlerinin oluşturulması ile ilgilidir. Söz konusu olan bu canlanma ona göre, geç modernitenin özellikleriyle yakından ilgilidir. Bu şekilde dinin canlanma yüksek modernliğin ya da post-modernliğin bir sonucudur.

Giddens, post-modern toplumlarda geleneği fazla önemsizleştirdiği için eleştirilmiştir. Yine onun modernite koşullarında yaşanan dinle ilgili görüşü de bazı zayıf noktalara sahip olması nedeniyle eleştirilmiştir. O, dinin canlanmanın açıklaması olarak yüksek moderniteyi görerek paradoksal bir yaklaşım sergiler.

Makro ve mikro perspektifleri arasındaki farkı giderme girişimi olarak bu yapısallaşım teorisi bazı dini sosyal bilimsel araştırmaların temellendirildiği bir çerçeve olarak kullanılabilir. Bu teori, aktörün yapıdan soyutlanmasının mümkün olmayacağını da işaret eder. Din bireyin sosyal çevresinde yapı unsurlarının bir parçası olarak mevcut bir fenomendir. Aynı zamanda dini inanç sistemi insan davranışları üzerinde etkili olan normlar ve değerler sağlayan önemli bir kaynaktır.

Dinin ekonomik aktiviteler dahil tüm insani davranışlar üzerindeki etkisini göstermemizde yapısallaşım teorisi yardımcı olacaktır.

Referanslar

Benzer Belgeler

TrueView for Action reklamları yakın zamanda ürünü, rakibi ya da servisi arayan kişilere gösterildiği için, kreatifi sürekli yenilemekten kaçınabilirsiniz.. Diğer

 Ulusal ve Uluslararası standartlarda ve sanayi ihtiyaçlarına cevap verebilecek eğitim öğretim kalitesinde olmak, Kalite gelişimini sürdürülebilir kılmak.. 

Progresif miyoklonik epilepsi (PME), oldukça nadir görü- len, hastada klinik olarak günlük yaşam aktivitesinde yıkım oluşturacak bulguların ortaya çıkmasına neden olan

Kaliteli cam üretiminde küçük boyutlu silis kumu kullanımının araştırılması isimli tez çalışması kapsamında, çeşitli bağlayıcılar kullanılarak, Camiş

Aslında azınlık gruplarının kendi aralarında inşa ettikleri dayanışma ve kültürel kapanım, kendiliğinden, başka gruplar için bir tür tampon mekanizma görevi görmektedir..

Ayna benlik: Bireyin etkileşime girdiği başka kişilerin bireyle ilgili değerlendirmelerinin sonucu bireye dönen bilgi kapsamında, bireyin kendisi ile ilgili

Protez endüstrisinde henüz kişiye özgü ve uygun fiyatlı protez üretilmediği için, düşük maliyeti ve işlevselliği ile ön plana çıkan protez kaplamalar bir çok

Avrupa’nın en büyük navigasyon sistemleri firması Tom Tom, geniş açılı lensleri ile fotoğraf çekebilen ve video kaydı yapabilen, darbelere karşı dayanıklı aksiyon