• Sonuç bulunamadı

BİYOMALZEMELER GİRİŞ Şekil 1:

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "BİYOMALZEMELER GİRİŞ Şekil 1:"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1 BİYOMALZEMELER

1 GİRİŞ

Biyomalzemeler, insan vücudundaki canlı dokuların işlevlerini yerine getirmek ya da desteklemek amacıyla kullanılan doğal ya da sentetik malzemeler olup, sürekli olarak veya belli aralıklarla vücut akışkanlarıyla (örneğin kan) temas ederler. Cerrahide biyomalzeme, canlı dokuyla temas içerisinde çalışabilecek, canlı bir sistemin yerine kullanılabilecek malzeme olarak tanımlanmıştır. Avrupa Biyomalzeme Topluluğuna göre biyomalzemeler biyolojik sistemler ile ara yüzey oluşturarak ya da dokuların, organların ve vücut fonksiyonlarının yerine geçerek iyileşmesini, büyümesini ve onarılmasını sağlayan malzemelerdir.

Biyomalzeme bilimi ise malzemelerin fiziksel ve biyolojik çalışmalarını ve onların biyolojik ortamdaki etkileşimlerini inceleyen disiplinler arası bir dilim dalıdır. Şekil 1’de biyomalzeme biliminin diğer dallarla ilişkisi gösterilmiştir. Çeşitli bilim dallarının yardımıyla biyomalzeme sentezlenmesi, optimizasyonu, karakterizasyonu, test metotları ve doku-malzeme etkileşimini incelemektedir. Son zamanlardaki çalışmaların çoğu ise biyomalzeme olarak üretilen mühendislik malzemelerinin hızlı bir şekilde ve istenilen düzeyde hücre ve proteinleriyle etkileşimini konu almaktadır ve bu da “biyouyumluluk” olarak bilinmektedir.

Şekil 1: Biyomalzeme biliminin diğer dallarla ilişkisi.

Biyomalzemelerin kullanımı tarihin çok eski zamanlarına kadar uzanmaktadır. Mısır mumyalarında bulunan yapay göz, burun ve dişler bunun en güzel kanıtlarıdır. Altının diş hekimliğinde kullanımı 2000 yıl öncesine kadar uzanmaktadır. Bronz ve bakır kemik implantlarının kullanımı milattan önceye kadar gitmektedir.

Biyomalzemelerin gelişim süreci üç safhaya bölünebilir. Birinci kısım, 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar olan tahta, fildişi gibi metal olmayan malzemelerle altın, gümüş ve bakır gibi yaygın olarak bulunan metallerin kullanımıdır. İkinci kısım, biyomalzemelerde önemli ilerlemelerin olduğu 1850–1925 yıllar arasıdır. Bu yıllar arasında özellikle anestezinin keşfi ile cerrahi operasyon sırasında hastanın acı hissetmemesinden dolayı insanların biyomalzemelere talebi artmıştır. Ayrıca X ışınının keşfi ile vücuttaki hasarlı bölgelerin daha iyi belirlenebilmesi ve ne tür bir hasarın olduğu gözlemlenebilmiştir. 1925’ten günümüze

(2)

2

kadar olan bölüm ise özellikle iki büyük dünya savaşının da etkisiyle en hızlı ilerlemenin olduğu dönemdir. Bu dönemden sonra günümüzde kullandığımız biyomalzeme türleri ortaya çıkmıştır. Fakat biyomalzemelerin insan vücudunda yaygın olarak kullanılması ile beraber bazı sıkıntılar ve sınırlamalar ortaya çıkmıştır. Bunlar;

 Pıhtılaşma,

 Korozyon,

 Kireçlenme,

 İltihaplanma,

 Hücre zehirlemesi,

 Kan ile uyuşmazlık,

 Mekanik özelliklerde kısıtlar (esneklik, hafiflik, dayanım, yorulma, ömür),

 Ekonomiklik,

 Hammadde sıkıntısı,

 Cerrahi olarak tatbik edilebilirlik, uygulanabilirlik,

 Tasarım, şekillendirilebilirlik, üretim,

 Onarılabilirlik, onarım koşulları vs.dir.

19. yüzyıl ortasından itibaren yabancı malzemelerin vücut içerisinde kullanımına yönelik ciddi ilerlemeler kaydedilmiştir. Örneğin 1880’de fildişi protezler vücuda yerleştirilmiştir. İlk metal protez, vitalyum alaşımından 1938’de üretilmiştir.

1960’lara kadar kullanılan bu protezler, metal korozyona uğradığında ciddi tehlikeler yaratmıştır. 1972’de alümina ve zirkonya isimli iki seramik yapı herhangi bir biyolojik olumsuzluk yaratmaksızın kullanılmaya başlanmıştır, ancak inert yapıdaki bu seramikler dokuya bağlanamadıklarından çok çabuk zayıflamışlardır.

Biyomalzemeler, yalnızca implant olarak değil, ekstrakorporeal cihazlarda (vücut dışına yerleştirilen ama vücutla etkileşim halindeki cihazlar), çeşitli eczacılık ürünlerinde ve teşhis kitlerinde de yaygın olarak kullanılmaktadır.

Genelde biyomalzeme olarak kullanılan bir malzemeden;

 Yerini aldığı dokunun malzeme mekanik özelliklerine yakın olması (esneklik, hafiflik mukavemet, aşınma direnci, mekanik bütünlük ve uyumluluk)

 Kimyasal tepkimeye duyarsız-inert olması (iltihaplanma, kangren (doku ölümü), pıhtılaşma, enfeksiyon, korozyon, hücre zehirlenmesi, bakteriyel vs. olumsuz etkiler doğurmaması bakımından biyolojik bütünlük ve uyumluluk)

Ekonomik, uygulanabilir ve üretilebilir olması (hammadde temini, cerrahi olarak tatbik edilebilirlik, uygulanabilirlik, tasarım, şekillendirilebilirlik, onarılabilirlik ve diğer şartlar) gibi temel özellikler beklenmektedir.

Hangi işlev için kullanılacak olursa olsun bir biyomalzemenin üretimi, birbirinden ayrıntılı basamaklar takip edilerek gerçekleştirilmektedir. Söz konusu süreç;

(3)

3

 Malzemede kullanılacak hammaddeler ve özelliklerinin incelenmesi

 Malzemenin en fonksiyonel şekilde tasarlanması ve yerleştirileceği vücut dokularıyla uyumluluğunun araştırılması

 Malzemenin üretimi için uygun yöntemin belirlenmesi ve üretimin yapılması

 Vücut sıvılarına çok benzeyen bir iyon bileşimine sahip olan çözeltiler kullanılarak ürüne gerekli vücut dışı (in-vitro) karakterizasyon analizlerinin (stimulated body fluid-SBF/yapay vücut sıvısı testi) uygulanması

 Etik kurul kararı ile vücut içi (in-vivo) testlerin tatbik edilmesi amacıyla öncelikle bir denek hayvanında ve alınan sonuçlara bağlı olarak daha sonra gönüllü hastalar üzerinde malzemenin denenmesi şeklinde ilerlemektedir.

Biyomalzemeler temel olarak tıbbi uygulamalarda kullanılmalarına karşın, biyoteknolojik alanda da kullanılmaktadır. Bunlar arasında hücre teknolojisinde hücre ve hücresel ürün üretiminde destek malzeme olarak, atık su arıtımında adsorban (yakalayıcı tutucu) malzeme olarak, biyosensörlerde, biyoayırma işlemlerinde, enzim, doku, hücre gibi biyoaktif maddelerin immobilizasyonunda (tutuklanmasında) ve biyoçiplerdeki kullanımları sayılabilir.

1.1 Biyomalzemelerin Kullanım Alanları

Tartışmaya açık noktaları olmasına rağmen tıp ve eczacılıkta en çok kullanıldıkları alanlar;

 Etken madde salım sistemleri

 Hücre yenilenmesi ve hücre transplantasyonunda uygulanışları

 Ortopedik amaçlı kullanımlarıdır.

Etken madde salım sistemi olarak; difüzyon kontrollü, şişme kontrollü, magnetik kontrollü sistemler kullanılabilmekte ve istenen salım şekline göre değişik polimerler seçilebilmektedir.

Örn. Polilaktikasit (PLA), silikon, sellüloz türevleri, etilenvinilasetat- kopolimeri (EVAC), polimetilmetakrilat (PMMA).

Özellikle polipeptid yapıdaki ilaç etken maddeleri için salım sistemi olarak kullanılanlar son derece günceldir. Polipeptid yapıdaki etken maddelerin birçoğunun gastro intestinal sistemde absorbsiyonu çok zayıftır. Ayrıca asit ve/veya enzimlerle parçalanmaları, denature olmaları söz konusudur. Bu maddelerin oral veya transdermal kullanımları sonucunda biyo yararlılıklarında düşme olduğu gözlenmektedir.

Doku yenilenmesi amacıyla da polimerik biyomateryallerin kullanılması söz konusudur.

Kıkırdak, kemik, periodontal doku, sinirlerin tamiri gibi çeşitli uygulama örnekleri vardır.

(4)

4

Birçok doku tipinin temel madde ekstresi olan kollajen sıklıkla kullanılarak, dokuların yeniden yapılabileceği in vivo olarak gösterilmiştir. Ancak bu maddelerin mekanik kuvvetleri yetersiz olduğundan seri üretimleri zordur.

Ortopedik doku ve onun yerini alacak olan sistemler; eklem protezleri, küçük veya büyük protez birleştiricileri, kemikteki deformasyonu düzelten implantlar, kemiğin yerini alan biyomateryaller, suni lifler, kalp kapakçığı implantlarını kapsamaktadır. Şekil 2’de biyomalzemelerin insan vücudundaki bazı kullanım yerleri görülmektedir.

Şekil 2 Biyomalzemelerin insan vücudundaki bazı kullanım yerleri

(5)

5 1.2 Biyomalzemelerden Beklenen Temel Özellikler

Biyomalzemeler vücuda yerleştirildiklerinde doku ile tepkimeye girerler. Bunlar toksik veya toksik olmayan tepkimeler olmak üzere ikiye ayrılır. Eğer verilen tepkime toksik ise canlı dokunun o malzemeyi kabul etmediğini ve çevre dokuların ölümünün gerçekleştiği anlamına gelmektedir. Eğer verilen tepki toksik değil ise biyomalzemeler biyoaktif ya da biyoinert olarak değerlendirilmektedir. Malzeme biyoinert ise bu durumda implant malzemesi üzerinde farklı kalınlıkta fiberimsi doku oluşmaktadır. Biyoaktif olması durumda ise malzeme ile dokunun arasında güçlü bir bağ oluşur. Bir diğer olasılık ise malzemenin “resorbable” yani emilen olması durumudur ve malzeme çevre dokular tarafından emilerek onların yerine geçmektedir. Dokuların yabancı malzemelere verdikleri tepkiler Tablo 1’de özetlenmiştir.

Tablo 1: Dokuların yabancı maddelere verdikleri tepkiler

Verilen Tepki Doku Yanıtı

Toksik Çevre Dokular Ölür

Toksik olmayan/Biyolojik olarak aktif olmayan

Değişken kalınlıkta fiberimsi doku oluşturur

Toksik olmayan/Biyolojik olarak Aktif Değişken kalınlıkta fiberimsi doku oluşumu Toksik olmayan/Emilebilir Çevreleyen dokunun malzemenin yerini alması

1.2.1 Biyouyumluluk

Biyomalzemeler, insan vücudunun çok değişken koşullara sahip olan ortamlarında kullanılırlar. Örneğin vücut sıvılarının pH değer farklı dokulara göre 1 ila 9 arasında değişir.

Araştırmacılar, “biyomalzeme” ve “biyouyumluluk” terimlerini, malzemelerin biyolojik performanslarımı belirtmek için kullanmışlar. Biyouyumlu olan malzemeler, biyomalzeme olarak adlandırılmıştır. Biyouyumluluk; uygulama sırasında malzemenin vücut sistemine uygun cevap verebilme yeteneği olarak tanımlanmıştır. Biyouyumlu, yani ‘vücutla uyuşabilir’

bir biyomalzeme, kendisini çevreleyen dokuların normal değişimlerine engel olmayan ve dokuda istenmeyen tepkiler (iltihaplanma, pıhtı oluşumu, vb) meydana getirmeyen malzemedir. Biyouyumluluk kısaca, malzeme ve vücut sıvılarının kimyasal etkileşimi ve bu etkileşimin fizyolojik sonuçlarının vücuda ne kadar zarar verip vermediğidir. Bir malzemenin biyouyumlu olması için bulunduğu canlıdaki fizyolojik ortam tarafından kabul edilmesi gereklidir. Bu yaklaşımlara rağmen biyouyumluluğun çok kesin bir tanımı yoktur. Çünkü kullanılan malzemenin vücudun neresinde ve ne amaçla kullanılacağı bu tanımı belirler.

Direkt kanla temas edecek malzemeyle, direkt kemikle temas edecek malzemenin

(6)

6

biyouyumluluk tanımları birbirinden çok farklıdır. Bazı araştırmacılar bu terimi biraz genişleterek biyomalzemenin yapısal ve yüzey uyumluluğunu ayrı ayrı tanımlamışlar. Yüzey uyumluluğu, bir biyomalzemenin vücut dokularına fiziksel, kimyasal ve biyolojik olarak uygun olmasıdır. Yapısal uyumluluk ise, malzemenin vücut dokularımın mekanik davranışına sağladığı optimum uyumdur.

Biyouyumluluğu yüksek olan malzemeler, kısacası biyomalzemeler metaller, seramikler, polimerler ve kompozit malzemeler olarak gruplandırılmaktadır. Alüminyum oksit, biyoaktif cam, karbon ve hidroksiapatit (HA) biyouyumlu seramik malzemelere örnek olarak verilebilir.

Biyomalzeme olarak kullanılan metaller ve alaşımlar ise, altın, platin, gümüş, paslanmaz çelik alaşımları, kobalt-krom alaşımları ve titanyum alaşımlarıdır.

Polietilen (PE), poliüretan (PU), politetrafloroetilen (PTFE), poliasetal (PA), polimetilmetakrilat (PMMA), polietilenteraftalat (PET), silikon kauçuk (SR), polisülfon (PS), polilaktik asit (PLA) ve poliglikolik asit (PGA) gibi çok sayıda polimer, tıbbi uygulamalarda kullanılmaktadır. Her malzemenin kendine özgü uygulama alanı mevcuttur.

Polimerler, çok değişik bileşimlerde ve şekillerde (lif, film, jel, boncuk, nano partikül) hazırlanabilmeleri nedeniyle biyomalzeme olarak geniş bir kullanım alanına sahiptirler. Ne var ki, bazı uygulamalar için-örneğin, ortopedik alanda-mekanik dayanımları zayıftır. Ayrıca, sıvıları yapısına alarak şişebilir ya da istenmeyen zehirli ürünler (monomerler, antioksidanlar gibi) salgılayabilirler. Daha da önemlisi, sterilizasyon işlemleri (otoklavlama, etilen oksit,

60Co radyasyonu) polimer özelliklerini etkileyebilmektedir.

Metaller, sağlamlıkları, şekillendirilebilir olmaları ve yıpranmaya karşı dirençli olmaları nedeniyle biyomalzeme olarak bazı uygulamalarda tercih edilmektedirler. Metallerin olumsuz yanlarıysa, biyouyumluluklarının düşük olması, korozyona uğramaları, dokulara göre çok sert olmaları, yüksek yoğunlukları ve alerjik doku reaksiyonlarına neden olabilecek metal iyonu salımıdır.

Seramikler, biyouyumlulukları son derece yüksek olan ve korozyona dayanıklı malzemelerdir.

Fakat bu avantajlarının yanı sıra, kırılgan, işlenmesi zor, düşük mekanik dayanıma sahip, esnek olmayan ve yüksek yoğunluğa sahip malzemelerdir. Homojen özellik gösteren ve kullanım açısından dezavantajlara sahip olan tüm bu malzeme gruplarına alternatif olarak da kompozit biyomalzemeler geliştirilmiştir.

Geçmişte materyallerin biyouyumluluk değerlendirmelerinde insanlar üzerinde yapılan testler kullanılmıştır. Ancak günümüzde yeni bir materyalin insanlarda uygulanmadan önce geniş

(7)

7

kapsamlı testler ile biyouyumluluğunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Yeni bir materyalin biyolojik olarak kabul edilebilirliğini saptamak için günümüzde çeşitli testler kullanılmaktadır. Materyallerin biyolojik özelliklerinin test edilmesine genellikle hücre kültürlerinin kullanıldığı basit in vitro test yöntemleri ile başlanır. Değerlendirmelere daha pahalı ve uzun zaman gerektiren hayvan testleri ile devam edilir. Bu testlerden istenilen sonuçlar elde edildiğinde kullanım testleri ( in vivo değerlendirme) gibi daha kapsamlı çalışmalar yapılmalıdır.

1.2.1.1 In Vitro Testler

Biyolojik uyumluluğun değerlendirilmesi için uygulanan in vitro testler bir test tüpü içinde, hücre kültürünün bulunduğu bir kap içinde ya da canlı organizmanın dışında yapılır. Bu testler materyalin bir bileşeninin bir hücre, enzim ya da diğer izole edilmiş biyolojik sistemlerle temas ettirilerek uygulanmasını gerektirir. Bu test metodu, arada herhangi bir bariyer olmaksızın materyalin hücre ile temas ettirilerek direkt uygulanabildiği gibi materyal ile hücre arasında küçük bir bariyer yerleştirilerek indirekt bir şekilde de uygulanabilir. Bu tür in vitro testlerde materyallere temas ettirilen hücrelerin sayıca canlılık oranı, büyüme oranı, metabolik fonksiyonları ya da diğer hücresel fonksiyonları ölçülerek materyalin etkisi saptanır.

Biyomalzemelerin in vitro olarak sitotoksisitesini belirlemede en yaygın kullanılan biyolojik sistemler hücre kültürleridir.

Bu amaçla çeşitli canlıların (insan, maymun, fare, tavşan gibi) çeşitli dokuları (böbrek, akciğer, tümör, amniyon zarları) önce parçalanarak tek tek hücrelere ayrılırlar. Bu hücreler çeşitli tuzlar, tampon maddeleri, aminoasitler, vitaminler, dana veya at serumu içeren besleyici sıvılarda süspanse ederek steril tüp veya şişelere koyulur. Bu hücre süspansiyonu 36 ºC’de bekletildiğinde hücreler kabın çeperine yapışarak ürerler. Üreme sonucunda oluşan yapıya hücre kültürü denir .

1.2.1.2 İn Vivo Testler

Biyolojik uyumluluğun değerlendirilmesi için uygulanan in vivo testler, nesne ile doku arasındaki ilişkinin canlı ortamda ya da yaşayan koşullarda incelenmesidir. İn vivo testler araştırması yapılan maddenin deney hayvanlarına verilmesi ile gerçekleştirilir. Araştırmalar için fare, sıçan, hamster, tavşan, kedi köpek ve maymun gibi çeşitli deney hayvanları kullanılabilmektedir.

Biyomalzeme çevresinden alınan doku örneklerinin morfolojik incelemesi, biyomalzemenin biyolojik uyumluluğu hakkında fikir verebilir. Titanyum hariç, ortopedi ve travmatolojide kullanılan tüm metaller için biyomalzeme çevresindeki kapsül kalınlığı ile bu kapsüldeki metal iyon konsantrasyonu arasında bir kolerasyon bulunmuştur.

(8)

8

Biyolojik ortamlar için biyomalzeme tasarımı, birbiri ile etkileşen üç ayrı dinamik unsurun varlığından dolayı son derece zordur. Bunlar;

 Biyomateryal yüzeyinin kimyasal yapısı

 Biyomalzeme-doku ara yüzey tabakasının kimyasal yapısı

 Biyomalzemeyi çevreleyen konakçı hücrenin oluşacak biyomalzeme-doku etkileşimine yanıtıdır.

Biyomalzemeler, konakçıda (barındırıcı ortam) oluşturabilecekleri biyolojik etkilere göre aşağıda sınıflandırılmışlardır. Bunlar;

 Biyotolere Etki

 Biyoinert Etki

 Biyoaktif Etki

 Toksik Etki

 Biyoaktivite.

Biyotolere Etki: Biyomalzeme uygulandığı bölgede, sınırlı fibröz doku ile çevreleniyorsa biyotolere etkiden söz edilmektedir. Günümüzde kullanılan çoğu biyomalzemede bu durum görülmektedir.

Biyoinert Etki: Biyomalzeme, uygulandığı kemik dokuyla, arada sınırlı fibröz bir doku olmadan birleşmektedir. Çoğu zaman biyomalzemeler uygulandıkları dokuyu, dokular da kendilerine uygulanan metaryali etkilemek çabasındadırlar. Biyoinert etki, bu tür etkileşimlerin görülmediği biyomalzeme-doku ilişkisine verilen addır. Çok sayıda araştırmacı gerçekte biyoinert bir biyomalzeme olmadığına inanmaktadır.

Biyoinert malzemelerin en büyük özellikleri doku ile etkileşime girdiklerinde fiziksel ve mekanik özelliklerini korumalarıdır. Bu sayede korozyon ve aşınmaya karşı direnç gösterirler.

Biyoinertlik durumunda doku ile bitişik yaşayan hücreler herhangi bir tepkime göstermezler fakat yerel hücreleri mekanik hasardan korumak amacıyla implant yüzeyine yakın bölgelerde koruyucu fiberimsi hücreler büyütürler.

İmplant ve doku arasında oluşan ve yapışmayan fiberimsi hücreler implantı dokudan izole ederek koruyucu bir mekanizma oluşturur ve zamanla bütün implantı kaplar. Metal ve polimerik implantlar genellikle bu fiberimsi kapsül arayüzeyini oluştururlar. Arada oluşan bu kapsülün kalınlık değeri malzemenin biyoinert olma derecesine bağlıdır ve biyoinertlik derecesini etkileyen faktörler Tablo.2’de verilmiştir. Zirkonya ve alümina gibi malzemelerde oluşan bu fiberimsi yapının kalınlığı metalik implantlarda gözlenenlere oranla daha düşüktür.

Biyonert malzemelere örnek olarak alümina, zirkonya, pirolitik karbonlar, titanyum ve titanyum dioksit verilebilir. Bu malzemeler yüke maruz kalan uygulamaların ve statik

(9)

9

uygulamaların her ikisinde de kullanılmaktadır. Yük taşıyan uygulamalar için genellikle kemik levhalarda, kemik vidası olarak ve femoral başı olarak tercih edilen biyoinert malzemeler statik uygulamalarda ise havalandırma borusu, sterilizasyon cihazları gibi uygulamalarda kullanılmaktadır.

Tablo 2: İmplant doku arayüzeyinde oluşan tepkimeyi etkileyen faktörler

Doku Tarafı İmplant Tarafı

Doku Çeşidi İmplantın Kompozisyonu

Doku Sağlığı İmplant İçerisindeki Fazlar

Dokunun Yaşı Faz Sınırları

Dokudaki Kan Akışı Yüzey Morfolojisi

Doku- Implant Arayüzeyinde Kan Akımı Yüzeyde Oluşan Porlar Arayüzeydeki Hareket Kimyasal Reaksiyonlar

Doku-İmplant Uyumu Doku-İmplant Uyumu

Mekanik Kuvvetler Mekanik Kuvvetler

Biyoaktif Etki: Biyomalzeme, uygulandığı dokuda, benzer hücrelerin oluşumunu yardım ediyorsa biyoaktif etkiden söz edilebilmektedir.

Biyoaktiflik durumunda implant ve doku arasında bağ oluşumu gerçekleşir ve oluşan bu bağ implant ile doku arasında gerçekleşecek hareketi engeller. Doğal dokuların iyileşme sürecinde yaptığı gibi onları taklit eder ve zamanla değişime uğrarlar. Eğer biyoaktif yüzeydeki değişim çok hızlı gerçekleşir ise malzeme çok hızlı çözünür ve doku ile yer değiştirir. Bu tür malzemelere “emilebilen” (resorbable) malzemeler denir. Emilebilen malzemeler vücut sıvısı tarafından rahatça bozunabilir ve makrofajlar tarafından rahatça sindirilebilirler. Çözünen bu malzemeler kimyasal açıdan toksin olmamalı ve hücrelere zarar vermeden kaybolmalıdırlar.

Biyoaktif malzemelere örnek olarak biyocamlar, biyoaktif cam-seramikler (Cerabone), A/W cam-seramik, işlenebilir cam-seramikler, yoğun hidroksiapatit (Durapatite,Calcitite), biyoaktif kompozitler (Polietilen-Hidroksiapatit, HAPEX) verilebilir. Camların, seramiklerin ve cam-seramiklerin farklı ve özel kompozisyonları mekanik olarak güçlü bağlar oluştururlar.

Bazı özel durumlarda biyoaktif camlar kemik yanında yumuşak doku ile de bağ oluşturabilir.

Biyoaktivite durumunda yüzey biyolojik olarak aktif ve kemik yapısının mineral fazına kimyasal ve yapısal olarak çok benzerlik gösteren Hidroksikarbonapatit (HCA) oluşturur ve bu tabaka doku ile bağlanmayı sağlar. Biyoaktif malzemelerin biyoinert olanlardan farkı ise yapışkanlık (adherent) özelliği sayesinde implant ile doku arasında bağ oluşması ve mekanik kuvvetlere dayanımının daha yüksek olmasıdır.

(10)

10

Biyoaktif malzemelerin en büyük dezavantajı; düşük mukavemetli olmasıdır. Bu nedenle çoğunlukla kompozit olarak kullanılır. Uygulamalarda genellikle bir biyoaktif malzemenin, biyoinert malzeme üzerine kaplama olarak kullanılması tercih edilmiştir. Ancak bir başka seçenek ise biyouyumlu fiber veya partikül ile pekiştirilmelidir. Bu bize üretilecek malzemenin istenilen biçimde oluşturabilmeyi ve özelliklerini önceden tahmin edebilme olanağını sağlamaktadır.

Toksik etki: Ortopedi ve travmatolojide kullanılan biyomalzemeler birçok testten geçtikten ve biyouyumluluğu onandıktan sonra kullanım alanına girmektedirler. Tüm bu testlere rağmen biyomalzemelerin allerjik, immün, nonimmün, mutajenik, kanserojenik ve inflamatuar etkileri olabilmektedir. Bu yüzden, kullanılacak biyomalzemenin test sonuçları çok önemlidir.

1.2.2 Korozyon dayanımı

Nötr pH, düşük tuz konsantrasyonu ve vücudun uygun sıcaklığına rağmen birçok malzeme vücut içerisinde korozyona uğrar. Biyolojik ortamda düzenli ve çevrimsel yüklere maruz kalan implantlar korozyonla beraber aşınma ve eğilmeye de maruz kalarak mekanik özelliklerde zayıflama gösterirler. Sulu çözeltilerde yani vücut sıvısı içerisinde metaller elektrokimyasal olarak aktif olup, polimerler ise yumuşarlar. Hücrelerden gelen güçlü oksitlenme ajanları ve enzimler de implant malzemede korozyona neden olur. Korozyon ürünleri ortam pH’ını değiştirir ve başka reaksiyonların gerçeklemesine de imkân verir.

Polimer malzemelerde hidroliz gerçekleşirse hidrofilik yüzeyler oluşur bu da korozyon ürünlerinin polimerin içerisine daha çok nüfuz etmesine olanak sağlar.

Korozyon ürünleri toksin ve kanserojen olabilirler ve bu yüzden uygunalacak olan implant malzemelerin biyolojik açıdan uyumlu olup aynı zamanda korozyona meydan vermeyecek şekilde seçilmesi gerekmektedir Biyomalzeme yüzeyinin kimyasal yapısı, biyomalzeme-doku ara yüzeyi tabakasının kimyasal yapısı ve çevreleyen doku ile etkileşimi önemlidir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Alban Kültür Mirası Üzerine İnşa Edilmiş Tarih: Ermenilerin Hristiyanlığı Kabul Etmiş “İlk Devlet” Oldukları Miti Üzerine Bir Araştırma The History Built On

Es­ ki devirlerde birçok manastırı banndırdığı için PAPAZ ADALARI (Papadonisia); topraklannın kırmızı olması sebebiyle K IZ IL ADA­ LAR deniz üzerindeki

— Bugüne dek altı karikatür albümüm ile 50 Yılın Türk Karikatürü konulu bir albümüm var.. Sergilere gelince on dokuz kişisel sergi

Bundan hareketle Sayısal yükseklik modeli kullanılarak üretilen yükseklik ve bakı hücresel verileri ile iklim verileri kullanılarak üretilen kuraklık indeksi

Ulnar arterin yokluğunda önkol dolaşımını radial ve interosseöz arterler ya da bizim olgumuzda olduğu gibi büyük bir median arter kompanse etmektedir..

Mesela, açık renkteki yapraklar bitkiye hafif tekstür verir (İğde, Huş- Betula vs. gibi) Buna karşılık, koyu renkli yaprağı olan bitkiler ise ağır tekstür özelliğini taşır

Konu: Bağ doku lifleri (Örnek: Retiküler lifler) Preparat: Lenf Düğümü.. Bulunduğu Yer: Lenf düğümünün etrafında ve iç kısımlarında Boya:

Yağlı ortam şartlarında gerçekleştirilen deneyler sonucunda ise POM+%3Al 2 O 3 kompozit malzemesinin aşınma miktarı ve sürtünme katsayısı değerleri yine