Gelişmekte olan ülkeler sahip oldukları makro ekonomik istikrarsızlıklar nedeniyle krizlere karşı daha kırılgandır.
Küreselleşme sonrası krizler giderek sıklaşmıştır.
Bir ülkede yaşanan kriz diğer ülkeleri de etkilemektedir.
Borca dayalı kalkınma politikaları, 1982 yılından sonra Meksika başta
olmak üzere Latin Amerika ülkelerinin dış borç krizine girmesine neden oldu.
1990 yılında John Williamson’ın borç krizi ve ekonomik sorunlar yaşayan Latin Amerika ülkeleri için oluşturduğu reçete, gelişen
piyasa ekonomileri için önemli bir dönüm noktasıdır.
Washington Konsensüsü diye adlandırılan bu reçete on maddeden oluşmaktadır.
Mali disiplin
Sağlık, eğitim ve altyapı gibi kamu harcamalarının yüksek ekonomik getiri sağlayan ve gelir dağılımını düzeltecek şekilde yeniden ayarlanması
Vergi reformu (düşük oranlı ve geniş tabanlı vergi)
Faiz oranlarının liberalizasyonu
Rekabetçi kur politikası
Dış ticarette liberalizasyon
Doğrudan yabancı yatırımların serbestleştirilmesi
Özelleştirme
Deregülasyon (piyasaya giriş-çıkıştaki engellerin kaldırılması)
Mülkiyet haklarının güvenceye alınması
Ancak bu politika beklenen başarıyı gösterememiştir.
Önceleri hızlı büyüyen Latin Amerika ülkeleri yeniden durgunluğa girmiş, serbest piyasa sistemine geçen Doğu Bloku ülkelerinde ekonomik sorunlar derinleşmiştir.
1997 yılında Asya ülkelerinin, daha sonra
Rusya, Türkiye ve Arjantin’in yaşadığı krizler sistemle ilgili sorunları açığa çıkarmıştır.
Doğu Asya ülkeleri Washington
Konsensüsü’nü farklı ama başarılı bir şekilde uygulamışlardır.
Söz konusu 10 madde içinde yalnızca makro ekonomik istikrara ve ticaretin
serbestleşmesine önem vermişler, ticarette ithalatı serbestleştirmekten çok ihracata
ağırlık veren bir sanayileşme politikasını benimsemişlerdir.
Doğu Asya ülkeleri verimliliğe, teknolojiye, eğitim, sağlık ve yoksulluğun ortadan
kaldırılması gibi sosyal politikalara öncelik vermişlerdir.
Washington Konsensüsü’nün Şartları
Güney Kore Tayvan
1.Mali disiplin Genellikle evet Evet
2.Sağlık, eğitim ve altyapı gibi kamu harcamalarının yeniden yönlendirilmesi
Evet Evet
3.Vergi reformu Genellikle evet Evet
4.Birleşik ve rekabetçi döviz kurları
Evet (sınırlı bir süre dışında) Evet 5.Mülkiyet haklarının
korunması
Evet Evet
6.Deregülasyon Sınırlı Sınırlı
7.Ticari liberalizasyon 1980’lere kadar sınırlı 1980’lere kadar sınırlı 8.Özelleştirme Hayır 1950 ve 60’larda
hükümet birçok kamu girişimleri gerçekleştirdi.
Hayır 1950 ve 60’larda hükümet birçok kamu girişimleri gerçekleştirdi.
9.Doğrudan yabancı yatırımlarda serbestleşme
Doğrudan yatırım kesinlikle yasak
Doğrudan yatırım devlet kontrolünde
10.Finansal serbestleşme 1980’lere kadar sınırlı 1980’lere kadar sınırlı
Güney Kore ve Tayvan’da ilkelerin bir kısmı benimsenirken geri kalanı ülkelerin
amaçlarına uygun hale getirilmiştir.
Örneğin, serbest piyasa kuralları belli
ölçülerde uygulanırken doğrudan yabancı sermaye hareketlerine her iki ülke de yakın durmamıştır.
Bilgi teknolojisi alanında yatırım yapmış ve makro ekonomik istikrarı sağlamışlardır.
Yasal/siyasi reform
Düzenleyici kurumlar
Yolsuzluğun önlenmesi
İşgücü piyasalarındaki esneklik
Dünya Ticaret Örgütü anlaşmaları
Finansal kurallar ve standartlar
Tedbirli sermaye açılımı
Sosyal güvenlik ağı
Yoksulluğun azaltılması
Ülkeler neden katılıyor?
Kalkınmanın finansmanı
Teknik uzmanlığa erişmek
Ekonomik istikrarı artırmak
Diğer bölgesel ve uluslararası ekonomik örgütlere üyeliği kolaylaştırmak
1945’de 30 Kurucu üye 2005’de 184 üye
Ödemeler bilançosu
dengesizliklerinden kaynaklanan döviz açığının giderilmesi
Döviz kurlarının istikrarının sağlanması
Üye ülkelere ihtiyaç duydukları dövizin sağlanması
Kambiyo denetiminin ve ithal kısıtlamalarının kaldırılması
Bir geçiş kapısı olarak IMF
Bir ülke IMF’ye üye olmadan Dünya Bankasına üye olamaz.
Diğer kuruluşların aksine IMF’de üyeler eşit oy hakkına sahip
değildir.
United States 17.1%
Japan 6.2%
Germany 6.0%
France England5.0%
5.0%
175 Countries 48.6%
Saudi Arabia 3.2%
China 3.0%
Italy Russia 3.3%
2.8%
1980’lerin ortalarına kadar büyüme ile ilgili sorunlar IMF’nin gündeminde yer almazdı.
İlk kez 1985’de Baker Planı ile IMF ve Dünya Bankası “sürdürülebilir büyüme için bir program” tanımı yapmıştır.
Ancak Barro ve Lee (2002)
çalışmalarında IMF programları
uygulayan ülkelerde ilk beş yılı izleyen beş yılda büyümenin negatif yönde
etkilendiğini bulmuşlardır.
Klasik Yaklaşım: İstikrar politikalarına önem vermez.
Üçret ve fiyat esnekliklerinden dolayı tam istihdam sağlanır. Devlet müdahalesine karşı çıkılmıştır.
KeynesyenYaklaşım: İstikrarsızlık durumunda
kamunun daraltıcı yada genişletici para ve maliye politikalarıyla müdahalesi önerilir.
Monetarist Yaklaşım: İstikrarsızlığın giderilmesinde özellikle para politikası uygulamalarına öncelik
verilmelidir.
Arz Yanlı Ekonomi Yaklaşımı: Uzun dönemli istikrarın sağlanması için arz yanlı politikalara önem
verilmelidir.
İstikrar paketleri, acil müdahaleyi gerektiren mevcut sorunları (yüksek enflasyon,
rezervlerin erimesi, sermaye kaçışı, cari açık) çözmeye yöneliktir.
Yapısal Uyum Programları, gelecekteki ekonomik büyümeyi engelleyici faktörleri (yapay düşük döviz kuru, yüksek gümrük vergileri, ithalat kısıtlamaları, yüksek vergi) ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır.
Enflasyonun artış hızının düşürülmesi için para arzı artış hızını düşürmek,
Ödemeler bilançosu açığını kapatmak için devalüasyon yapmak,
Dış ticaret, sermaye ve fiyatlarda ekonomik liberalizasyon politikası uygulamak
Bütçe açığı ve borç stokunun azalması için kamu harcamalarının azaltılması, gelirlerin artırılması ve faiz dışı fazla yaratılması
Seçim kaygısı taşıyan politikacıların sıkı bütçe politikasını ve iç talebi düşürmek için geliri
düşürme politikasını uzun süre uygulaması zordur.
Bu nedenle demokratik olmayan ortamlarda daha kolay uygulanabilmektedir.
Sıkı para ve maliye politikaları iflasa, resesyona ve işsizliğe neden olabilir.
Talebin ve gelirin azalması satın alma gücünü, durgunluğu ve sosyal sorunları artırır.
Devalüasyon sonrası ithal ürünlerin fiyat artışı maliyetleri ve fiyatları yükseltir.
Devalüasyon ve faiz yüksekliği borç servisini ve borç alma gereksinimini yükseltir.
Ücret ve fiyat kontrollerini içeren gelirler politikasının izlenmesi,
Ücret ve fiyatların dondurulması, sabit döviz kuru uygulanması, para reformu ile yeni para birimine geçilmesi,
Sıkı maliye politikası uygulanması.
Etkin bir fiyat dondurma politikasının
uygulanabilmesi için toplumsal uzlaşma şarttır.
Politikaları uygulayacak kadrolara toplumun güveni tam olmalıdır.
Bu nedenle konunun kapsamlı biçimde
tartışılabildiği demokratik bir ortamın var olması gerekir.
Yüksek enflasyon ve hiper enflasyonun bulunduğu ülkelerde başarılıdır. Kronik
enflasyonda başarılı sonuç verememektedir.
Fiyat ve ücretlerin dondurulması, kısa dönemde
enflasyon beklentilerini kırması sonucunda fiyat-ücret spiralini durdururken istikrar programının kamuoyu üzerindeki inandırıcılığını da artırmaktadır.
Enflasyonun gelirler politikası aracılığı ile durdurulması nispeten daha kolaydır. Fakat enflasyonu düşük
seviyelerde tutmak için mali desteğe ihtiyaç vardır.
Fiyatların dondurulması ekonomide kıtlık ve karaborsa gibi maliyetlere yol açabilecektir.
Fiyat kontrollerinin diğer bir maliyeti de, orta ve uzun vadede nispi fiyatların bozulmasına yol açmasıdır.
1. Fiyat ve ücretlerin dondurulması
2. Sabit döviz kuru uygulaması
3. Mali disiplin ve parasal reform uygulamalarının bütünüdür.
1985’ten sonra Arjantin, Brezilya, Meksika, İsrail gibi ülkelerde uygulanmıştır.
Bir defalık uygulanma şansı vardır.
Siyasi partilerin oy kaygısı, uzun vadeli program uygulamaktan çekinmesi,
Sorunun teşhisinde ortaya çıkan gecikmeler,
Sorunun çözümü için uygulanacak politikaların gecikmesi,
Kişi ve kurumların olumsuz beklentilerinin kırılamaması.
Toplumun tüm kesimlerinin uzlaşması,
Bir makro göstergeyi iyileştiren politikanın diğer göstergeyi olumsuz etkilemesi,
Para ve maliye politikalarının birbirini destekler biçimde uygulanması.
7 Eylül 1946 Kararları
4 Ağustos 1958 İstikrar Kararları
10 Ağustos 1970 İstikrar Kararları
24 Ocak 1980 Kararları
4 Şubat 1988 İstikrar Kararları
5 Nisan 1994 İstikrar Kararları
26 Haziran 1998 IMF ile Yakın İzleme Programı
3 Mayıs 2001 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı