• Sonuç bulunamadı

Kentsel Su Hizmetlerinin Ticarile

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kentsel Su Hizmetlerinin Ticarile"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Kentsel Su Hizmetlerinin Ticarileştirilmesi

Kamusal nitelik taşıyan hizmetlerle ilgili kurumsal yapıda yaşanan dönüşüm özü itibariyle, bu hizmetlerin kar elde edilebilir alanlara dönüştürülmesine yönelik neoliberal bakış açısından beslendi. Bu hizmetlerin sunulmasında bedelsizlik ilkesinin aşınması 1980 sonrasının tüm egemen bakış açısı tarafından yavaş yavaş inşa edildi. 1981 yılında yayımlanan, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunla kentsel su hizmetlerinin karlılık esasına göre düzenlenmesine karar verildi.[1] 1986 yılında, bu kanun hükümleri, tüm büyükşehir belediyelerine de uygulanacaktır kuralı getirildi.[2] Bu değişiklikle su hizmetlerinin karlılık esasına göre düzenlenmesine ilişkin kuralın uygulama alanı da genişledi.

1984 yılında yayımlanan, 2983 sayılı Tasarrufların Teşviki ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkında Kanun da bu süreçte önemli bir yapı taşı oldu.[3] Bu Kanunun amacı, istikrarlı ve güvenilir gelir verilmesi suretiyle tasarrufları teşvik ederek sağlanacak ek finansman kaynakları ile kamu yatırımlarını süratle gerçekleştirmekti.[4] Kanun’un 3. Maddesinde anılan, Altyapı Tesisleri, köprü, baraj, elektrik santralı, karayolu, demiryolu,

telekomünikasyon sistemleri ile sivil kullanıma yönelik deniz ve hava limanları ve benzerlerinde üretilen hizmetlerin ücretlendirilmesine yol açacak düzenlemeler dönemin muhalefet partisi tarafından Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararında[5], “Anayasamız, Devlete geniş kapsamlı sosyal ve iktisadi ödevler yüklemiştir: Sınai ve tarımsal üretimin arttırılması, enerji açığının kapatılması, işsizliğin azaltılması, bölgeler arasında mevcut dengesizliğin giderilmesi Devlete yüklenen ödevler arasındadır. Bütün bu ödevlerin esasen kıt olan Devlet imkânları ile yerine getirilemeyeceği açıktır.

Gerçekten, akarsu potansiyelinin çok cüzi bir kısmını enerjiye dönüştürebilen, toplam dış satımının dörtte üçüne yakın bir bölümünü halkının eğitim, sağlık, beslenme ihtiyaçlarından kısarak enerji alımına tahsis eden bir ülkede,

ekonomik güçlükleri aşmak ve kalkınmayı gerçekleştirmek için yeni kaynaklar aranmasında, zorunluluk vardır. Dava konusu 2. maddenin içerdiği hükümler, bu hususu amaçladığına göre, Türk Milli menfaatleri ile bağdaşmadığı

iddiasına geçerlik tanımak mümkün değildir.

Davacı, 2983 sayılı Kanunun 2. maddesinin Anayasa'nın 73,, 161., 163/2. ve 168. maddelerine de aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

Vergi ödevinde kişinin, belirli bir hizmetten doğrudan doğruya yararlanması karşılığı olarak bir ödemede bulunması değil, bütün kamu hizmetleri giderlerine karşı anonim bir katılma payını üstüne alması söz konusudur. Altyapı tesislerinden doğrudan doğruya yararlanma karşılığı alınan para bu nitelikte olmadığından vergi ve benzeri yükümlülük olarak kabul edilemez.

Karayollarından, köprülerden alınan geçiş parası, su, elektrik, havagazı, demiryolları, havayolları, kimi hastane ücretleri gibi, şartlara göre oluşturulan ve hizmetin konusu tesislerin bakım ve idamesini ve yeni yatırımlar

yapılmasını sağlamak için belirlenen bir fiyattır ve belirtilen nitelikleri bakımından muayyen kamu hizmetleri karşılığı kişilerden alınan resim, harç veya benzeri mali yükümlülüklerden sayılamaz. Bu itibarla, bunların "Gelir Ortaklığı Senedi yolu ile özel kişilere bırakılmasında Anayasa'nın 73. maddesine aykırı bir yön bulunmamaktadır. (…) Diğer taraftan, söz konusu madde, 2883 sayılı Kanunun esasları bölümünde açıklandığı gibi, Kamu İktisadi Kuruluşlarının ve İktisadi Devlet Teşekküllerinin satışını, bunlar için hisse senedi çıkarılmasını ve işletme hakkı verilmesini

öngörmediğine göre Anayasa'nın 168. maddesine de aykırılık söz konusu değildir.”

Anayasa mahkemesi de bu kararında, köprü geçiş ücretleri, su, elektrik, havagazı hizmetleri, havayolu, hastane ücretlerinin de bir katılım bedeliyle değil fiyatlandırılarak görülmesini kabul etti. Böylece kamu hizmetlerinin fiyatının olacağının kabulüyle, fiyatın içinde kar payının da dahil edileceğine yönelik iktisadi düzen, 1982

Anayasası’na aykırı bulunmadı. Hizmetlerin fiyatlandırılmasının alanını genişleten Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde, enerji açığının kapatılmasının devletin ödevi olduğu, akarsulardan gerektiği gibi yararlanılmadığı gibi bugün de sıkça duyduğumuz gerekçelere yaslanarak, su hizmetlerinin ticari olarak görülmesini Anayasa’ya aykırı bulmamıştır. Buna karşın, Anayasa mahkemesi devlete bu ödevleri yüklerken, yurttaşların da bu haklardan

yararlanması için belli bir ücret ödemesi gerektiğini kabul etmiştir. Bu anlamıyla da Anayasa mahkemesi bir hakkın devlet tarafından tanınmasının, bir hizmetin kamusal niteliği gözetilerek devlet tarafından yerine getirilmesinin, o hizmetin bedelsiz olarak görüleceği anlamına gelmediği sonucuna varmıştır. Bu anlamıyla bir hakkın anayasal olarak tanınmasının doğal sonucunun, o hakkın bedelsiz olacağı anlamına gelmediği de Anayasa Mahkemesi kararına

girmiştir. Su hizmetlerinin kamusal niteliğinin kabul edilmesi, liberal hukukçuların korktuğu gibi bir sonuç doğurmadı. Kamusal niteliğiyle suyun piyasalaştırılması, su alt yapıları için devletin merkezi bir rol almasına yönelik söylemi perçinledi. Bugüne kadar da tüm piyasalaştırma operasyonlarının merkezi düzeyde ve devlet eliyle yürütülmesinin de önemli bir gerekçesi bu hizmetlerin kamusal niteliği oldu. Şirketler böylesine büyük yatırımları üzerine almak yerine,

(2)

üretim araçlarının kamu kaynaklarıyla üretildikten sonra piyasaya arz edilmesi sürecinde aktif rol aldı. 1990’lı yıllarla birlikte kentsel su hizmetlerinin gördürülmesi sürecinde, bu hizmetlere ilişkin yapıların oluşturulması için gerekli finansal kaynakların liberalize edilmesinde önemli bir yol alındı.[6] Buna karşın yerel yönetimlerden başlayarak kentsel su hizmetlerine ilişkin alt yapıda devlet hep merkezi bir rol aldı. Fakat bu yapılar üretildikten sonra, son kullanıcıya su hizmetinin sunulmasının piyasaya açılması, şirketler tarafından daha fazla tercih edilir bir yatırım alanı oldu. Bu yapılan yatırımların suyun fiyatlandırılması politikalarıyla yurttaşlara yansıtılması kabul gördü. Bu yönüyle suyun ticarileştirilmesi sadece uluslararası kurum ve kuruluşların baskı ve yönlendirilmesiyle gerçekleşen bir

liberalleştirme süreci olarak işlemedi. Borç yönetimi, ihracata dayalı büyüme ve kapitalist sanayileşmeye yüzü dönük Türkiye egemenleri açısından da anılan su yönetimi süreci uluslararası politik beklentilerle örtüştü.

Kırsal Su Hizmetlerinin Ticarileştirilmesi

Kaynak sularının kiraya verilmesi veya işletmesinin devredilmesi ile ilgili mevzuat[7] bir yandan su varlıklarının denetimsiz bir biçimde kullanılması, ticarileştirilmesine yol açarken diğer yandan da kırsal su hizmetlerinin piyasalaştırılmasına ilişkin bir süreç de 1980’li yıllarla birlikte işlemeye başladı. Kırsalın endüstriyel tarzda kapitalistleştirilmesiyle, kırsal su hizmetlerinin ticarileştirilmesi sürecini bu bağlamda eş güdümlü değerlendirmek gerekecektir. Bu bağlamda kırsalın endüstriyel tarzda kapitalistleştirilmesi için gerekli ön koşulların oluşması, aynı zamanda kırsalın ticarileştirilmesi için süreci de tetiklemiştir. Kırsalda parçalı tarımsal yapının tasfiyesi, üretim araçları üzerindeki mülkiyetin, büyük mülk sahiplerinin kontrolü altına girmesi, bu kontrol için gerekli yasal alt yapının oluşturulması suyun kırsalda ticarileştirilmesi için de önemli ve gerekli adımlardır.

Kırsalda mülksüzleştirmenin en önemli araçlarından birisi her daim tarımsal üretim araçlarının denetiminin büyük mülk sahiplerinin kontrolü altına girmesine yönelik düzenlemelerle atılmıştır. Türkiye’de kapitalizmin gelişme seyrine paralel olarak, kırsalda geniş kitlelerin mülksüzleştirilmesinde devletin tarımsal nüfusu kontrole yönelik yeniden düzenleme mekanizmaları önemli bir köşe taşı olmuştur. Bu bağlamda, kırsalın endüstriyel bir pazar haline getirilmesi bir yandan üretim araçlarının devlet eliyle üretimini her daim öncelemiştir. 1980’li yıllardan sonra da kırsalda tarımsal üretim ve yeniden üretim için gerekli üretim araçlarının üretiminde de devlet etkin bir rol almıştır.

1985 yılında 3202 sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir. Bu Kanunun amacı, köye ve bağlı yerleşim birimlerine yönelik hizmetleri ve bu hizmetlerin yerine

getirilmesi ile ilgili esasları düzenlemekti. Kanunla, Köy ve bağlı yerleşim birimlerinin yol, su, elektrik, kanalizasyon tesislerinin inşaatı, bakımı, onarımı, geliştirme ve işletme hizmetlerini düzenlemek üzere gerekli tedbirleri almak, bakım, onarım, işletme ve geliştirme hizmetlerine ait esasları tespit etmek ve yürütmek, Devletçe ikmal edilmiş sulama tesislerinden alınan veya her ne suretle olursa olsun tarım alanlarında bulunan suyun tarımda kullanılması ile ilgili arazi tesviyesi, tarla başı kanalları, tarla içi sulama ve drenaj tesisleri gibi tarım sulaması hizmetlerini ve bu konularda gerekli diğer işleri yapmak, Ekonomik üretime imkan vermeyecek derecede parçalanmış, dağılmış, şekilleri bozulmuş tarım arazilerinin teknik, ekonomik ve işletme imkanları ölçüsünde toplulaştırılmasını yapmak, (…) sulama suyu ve hayvanlar için içme suyu sağlanmasına yönelik gölet ve diğer tesisleri yapmak ve yaptırmak, Toprak

muhafaza, arazi ıslahı ve sulama gibi faaliyetlerde gerektiğinde birlikler, ortaklıklar, döner sermayeli ve tüzelkişiliği haiz işletmeler kurmak veya döner sermayeli işletmelerini, bu işlerle meşgul birimleri, şirketlere veya işletmelere ortak etmek, bunlarla ilgili her türlü anlaşmalar yapmak üzere Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü oluşturuldu. Tarım reformunu yapamamış, bataklık kurutarak tarım arazisi kazanan ve turizm faaliyetleriyle, ağır enerji yatırımlarıyla büyümeyi hedef almış bir ülke de bir yandan da kırsalın tarım pazarının bütünleştirilmesi çabası da bir ve aynı sürecin sonucu olarak işliyordu. Bu bağlamda kırsalın endüstriyel kapitalist örgütlenmelerle kuşatılması girişimi 90’lı yıllarla gelişen tarım reformlarından çok önce 80’li yıllardaki endüstriyel kapitalist tarım reformlarıyla başladığını kabul etmek gerekir.

Büyük tarım topraklarında, tek ürüne dayalı üretimin yaygınlaştırılması, üretim deseninde değişikliğe yol açan sulu tarım tekniklerinin ön plana çıkmasıyla birlikte kırsalın tarımsal üretim araçlarının üretilmesinde de çeşitlenmeler meydana gelmiştir. Su hizmetlerinin kırsalda görülmesi sırasında, bu hizmetten yararlananların hizmetin finansmanına katılması hem demokratik hem de katılımcı bir yöntem olarak ön plana çıkarılmıştır. Pek tabi ki bu ekonomik temelli katılım modellemesinde Dünya Bankası ve Avrupa Birliği’nin tarım ve kalkınma stratejileri etkin olmuştur. Ancak aşağıda aktarılacağı gibi bu ekonomik temelli katılımın ilk biçimi olarak sayılabilecek sulama kooperatifleri, nispeten köylü tarımının varlığını devam ettirmiştir. Daha önceden DSİ tarafından sulama işletmeciliği ya da sulama birliği işletmeciliği yöntemlerinde, bu örgütlenmelerin devlete aşırı yük getirdiğine yönelik yaklaşımların giderek politik bir ağılığa kavuşması, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından teşvik edilen sulama kooperatiflerini gündeme taşıdı. [8] Sulama kooperatiflerinin, su yapılarının korunması, yenilenmesi açısından önemini kabul etmekle birlikte, suyla ilgili yapıların nasıl kullanılacağı, nasıl organize olacağı süreçlerinden yalıtılarak, sadece verili tarım sistemi içinde su yapılarının kullanılması süreciyle ve ekonomik bir katılımla sınırlandırılmış bir aracın da aynı zamanda verili

(3)

demokrasi algısı açısından önemli ipuçları sunduğunu belirtmek gerekir. Bu anlamda su yönetimine katılım, salt su kullanımı sırasında çiftçilerin ekonomik bir katılımına indirgenmiştir. Mevcut su siyasasının şurasında ya da

burasında yer almayı güvence altına almayan bu sistemde, sadece fiyatlandırma, işletme, finansallaştırma süreçlerine katılımın orta vadede ekonomik açıdan güçlü çiftçilerin sulama yapıları üzerinde denetimi de ele geçirmesinin de önünü açmıştır.

1990’lı yılların ortalarından sonra kırsal nüfusunun aşağıya çekilmesi, kentsel hizmetler ağırlıklı kalkınmanın ön plana çıkarılması, finansallaşma biçimlerinde yaşanan dönüşüm, kırsalda örgütlü idari kurumsal yapıda da dönüşümü zorunlu kılmıştır. Suyla ilgili üretim araçlarının üretilmesinde devlet hala birincil ve etkin rolünü korumaya devam etmiş olsa da bu süreçten sonra, idari teşkilatın bizzat içinde şirketlerin ağırlık kazandığı bir dönüşüm yaşanmıştır. Bu kurumsal yapı değişikliği öncesinde ise, kırsal su hizmetlerinin giderek ticarileşmesi politikası belirleyici olmuştur. 3202 sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun'un 2, 13 ve 31 inci maddelerine dayanılarak 1995 yılında, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Köy İçmesuyu Tesisleri İşletme - Bakım ve Onarım Yönetmeliği’ni yayımlamıştır.[9] Bu yönetmeliğe göre, “Şebekeli tesislerde her hane (abone), bedeli kendisi tarafından karşılanmak ve tükettiği suyun ölçümünü yapmak üzere su sayacı taktırmak mecburiyetindedir.” kuralı getirilmiştir. Bu süreçte, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2005 yılında tasfiye edilmiş, bu hizmetlerin görülmesinde göreli bir yerelleşme süreci gelişmiştir.[10] Bu yönetmelik hükümlerini de 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu’na göre İl Özel İdareleri uygulamaya devam etmiştir.[11]Bu yerelleşme, merkezi politikaların yerelde temsilinden ibaret kaldığından, merkezi yönetim ile yerel yönetim ilişkisi hukuki

anlamda bir vesayet ilişkisi olarak tecelli etse de; devlet bütünlüğü içinde merkezi yönetimle yerel yönetim arasındaki politik ilişki bir hiyerarşi ilişkisi olarak gelişmiştir.

Bu bağlamda, merkezi teşkilata bağlı köy hizmetleri genel müdürlüğü tarafından yürütülen hizmete ikame edilecek biçimde, 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu ile Köylere Hizmet Götürme Birlikleri teşkilatlandırılmıştır.[12] Bu Kanun’un 18. Maddesine göre, (Değişik üçüncü fıkra: 27/4/2008-5793/44 md.) “Bakanlıklar ve diğer merkezi idare kuruluşları ile il özel idareleri; köye yönelik hizmetlere ilişkin yapım, bakım ve onarım işleri, bölünmüş yol, elektrifikasyon, köy yolu, içme suyu, sulama suyu ve kanalizasyon yatırımlarını, kendi bütçelerinde bu hizmetler için ayrılan ödenekleri köylere hizmet götürme birliklerine aktarmak suretiyle gerçekleştirebilirler.” Denilmiştir. Köylere Hizmet Götürme Birlikleri, Birlik başkanı merkez ilçelerde vali veya görevlendireceği vali yardımcısı, diğer ilçelerde kaymakamdır. Köylere hizmet götürme birliğinin meclisi, birlik başkanı başkanlığında, birliğe üye köylerin

muhtarları ve o ilçeden seçilen il genel meclisi üyelerinden oluşur. Köylere hizmet götürme birliğinin encümeni birlik başkanının başkanlığında, meclisin kendi üyeleri arasından gizli oyla seçeceği iki il genel meclisi üyesi ve iki köy

muhtarı olmak üzere beş kişiden oluşur. Bir yandan yerel yönetimlerin başına merkezi yönetimin temsilcisini atayarak diğer yandan da yerel yönetim organlarının bütçelerinin, karar organlarının, temsil biçimlerinin denetim altına alınmasıyla merkezi yönetimin, yerel yönetim karar organlarını temerküzü bir yerelleşme olarak da

pazarlanmıştır. Bu bağlamıyla da yerelde alınan tüm piyasalaştırmaya yönelik kararlar, bir tür yerel temsilcilerin iradesi olarak tecelli ettirilmiştir.

Benzer şekilde, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu[13]’nun 6. Maddesi’nde, İl Özel İdaresinin görev, yetki ve sorumlulukları sayılmıştır. Buna göre İl Özel İdarelerine, belediye sınırları dışında, İmar, yol, su, kanalizasyon, katı atık, çevre, acil yardım ve kurtarma (...)(1); orman köylerinin desteklenmesi, ağaçlandırma, park ve bahçe tesisine ilişkin hizmetleri sunma yetki, görev ve sorumluluğu verilmiştir. Kanun’un bu hükmüne dayalı olarak her il özel idaresi teker teker, “Köy İçmesuyu Tesisleri İşletme - Bakım ve Onarım Yönetmeliği”ni yayınlayarak köy içme suları tesislerinin piyasaya sunulmasına yönelik düzenlemeler getirmiştir. Bu gelişmeyle paralel, 5917 sayılı Kanunun geçici 2. Maddesinde düzenleme yapıldı. 2009 yılında kabul edilen bu yasa maddesine göre, “Tarımsal sulama amacıyla kamu kurum ve kuruluşlarınca tesis edilen cazibeli sulama tesislerinden yararlanan gerçek ve tüzel kişilerden, kullanılan suyun kullanıcıya ulaştırılması hizmeti karşılığı olarak, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek miktarlarda hizmet bedeli alınır. Bu bedeller, tahsil edildiği ayı izleyen ayın sonuna kadar genel ve özel bütçeli idarelerde genel bütçeye, diğer idarelerde ise ilgili idare bütçesine gelir kaydedilir. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Maliye Bakanlığı ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı görüşleri alınarak çevre ve Orman Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.”[14] Bu kanun hükmünün uygulaması niteliğinde, “Cazibeli Sulama Tesislerinden Faydalananlardan Hizmet Bedeli Alınmasına Dair Yönetmelik”[15] yayımlandı. Suyla ilgili kurumsal yapının yerel karar organlarının denetimi yoluyla merkezileştirilmesi, sermaye birikimi için yoğunlaşma ve

yaygınlaşma süreçlerini de beraberinde getiriyordu. Yıllarca enerjiye ihtiyaç duyulmadan kullanılan cazibeli sulama tesisleri[16] de suyun ticarileştirilmesi sürecinin bir parçası haline geldi. Ancak süreç burada tamamlanmadı. Kırsalın piyasalaştırılması, ticarileştirilmesi ve mülksüzleştirilme yönelimiyle su politikasının kurumsal yapıdaki bu hızlı dönüştürücü gücünün yarattığı yeniden üretim biçimleri üzerine odaklanmak gerekir. Bu yönüyle, kurumsal

(4)

dönüşümün iki veçhesi üzerinde daha durmak gerekir. Bir yandan kırsalda yönetişim mekanizmaları yoluyla, köylü tarımına dayalı üretim yapanların, küçük çiftçilerin suyla ilgili karar alma süreçlerinden kopartılmasına yüzü dönük sulama birlikleri kanunu ve diğer yandan Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın teşkilatlandırılması, su enstitüleri ile gelişen merkeziyetçi, otoriter, anti demokratik süreci ortaya koymalıyız.

[1] 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, Kabul Tarihi: 20/11/1981, Yayımlandığı Resmi Gazete: Tarih : 23/11/1981 Sayı : 17523

[2] 2560 sayılı Kanun, Ek Madde 5 – (5/6/1986 - 3305/3 md. ile gelen Ek 4 üncü madde hükmü olup madde numarası teselsül ettirilmiştir.)

[3] 2983 sayılı Tasarrufların Teşviki ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkında Kanun, Resmi Gazete, 17/3/1984 Sayı : 18344 Tarife tespit esasları:

Madde 23 – (Değişik: 5/6/1986 - 3305/2 md.)

Su satışı, kanalizasyon tesisi bulunan yerlerdeki kullanılmış suların uzaklaştırılması, septik çukurların boşaltılması giderleri için ayrı tarifeler yapılır. Bu tarifelerin tespitinde, yönetim ve işletme giderleri ile, amortismanları doğrudan gider yazılan (aktifleştirilmeyen) yenileme, ıslah ve tevsi masraflave (…) (2) bir kar oranı esas alınır. (2)

Tarifelerin tespiti ile tahsilatla ilgili usul ve esaslar bir yönetmelik ile belirlenir. (2) Bu fıkrada yer alan “…%10’dan aşağı olmayacak nispetinde…” ibaresi, Anayasa Mahkemesi’nin 26/1/2012 tarihli ve E.: 2011/6, K.: 2012/16 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir.

[4] Bu Kanun, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına (Kamu İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekkülleri Dahil) ait ve 3 üncü maddede tanımlanan her nevi altyapı tesisi ile Kamu İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekküllerine ait tesisler için münferit olarak veya bir grup halinde "Gelir Ortaklığı Senedi" ile Kamu İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekkülleri için "Hisse Senedi" çıkarılması ve işletme hakkı verilmesine dair hükümleri kapsar.

[5] Anayasa Mahkemesi Kararı, Esas Sayısı: 1984/9, Karar Sayısı: 1985/4, Karar Günü: 18/2/1985, R.G. Tarih-Sayı :26.06.1985-18793

T.B.M.M. Anamuhalefet Partisi (Halkçı Parti) Grubu adına Grup Başkanı Necdet Calp’in davacı olduğu davanın konusu, 29/2/1884 günlü, 2983 sayılı Tasarrufların Teşviki ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkında Kanunun, 2., 4., 13. ve 15. maddeleriyle 8. maddenin son fıkrasının ve 10. maddesinin a, e, f, g ve h bentlerinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptali istemidir

[6] Tayfun Çınar, Kentsel Altyapı Finansman Modeli Olarak Yerel Kredi Piyasası Sistemi: Türkiye Örneği, http://www.politics.ankara.edu.tr/dergi/pdf/60/4/Cinar_Tayfun.pdf, indirilme tarihi:21.12.2012, Tayfun çınar, Su yönetimi ve Finansmanında, Strateji, Model ve Aktörler,

(5)

http://kentcevre.politics.ankara.edu.tr/cinarsuyonfinansmansratejimodel.pdf, 21.12.2012, Selime Güzelsarı , Feyza Nazan Tuluay,

Küresel Su Yönetimi ve Suyun Ticarileştirilmesi, Abant İzzet Baysal Ü;niversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences Cilt / Volume: 2011-1 Sayı / Issue: 22,

http://www.sbedergi.ibu.edu.tr/index.php/sbedergi/article/view/36/104, indirilme tarihi: 23.12.2012

[7] Köy İçme Suları Hakkında Kanun, Resmi Gazete, 16.5.1960 Tarih, Sayı : 10506, Yer Altı Suları Hakkında Kanun, Resmi Gazete, 23.12.1960 Tarih, Sayı : 10688

[8] Ömer Faruk Koç, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Sulama Suyu Yönetimi Uygulamaları,

http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/db11d259a9db7fb_ek.pdf?tipi=14&sube=, indirilme tarihi: 23.12.2012

[9] Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Köy İçmesuyu Tesisleri İşletme - Bakım ve Onarım Yönetmeliği, Resmi Gazete, 18.3.1995, sayı: 22231

[10] Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün kapatılmasına ilişkin resmi görüşeler 90’ların ortasından itibaren raporlandırılmaya başlanmıştır. İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan bir raporda, mahalli müşterek ihtiyaçları karşılama noktasında verimsiz kaldığı ileri sürülen köy hizmetlerinin faaliyetlerinin İl Özel İdarelerine ve ilgili kuruluşlara aktarılması gerektiği belirtilmiştir. Bu konudaki bir rapor için bakınız, T.C. İçişleri Bakanlığı Araştırma ve Etütler Müdürlüğü, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün Devri ve Model Önerisi, Ankara, 2001

[11] 13/1/2005 tarihli ve 5286 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, bu Kanunun adı “Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun“ iken,“Köye Yönelik Hizmetler Hakkında Kanun“; 2 nci maddesiyle de Birinci Kısım başlığı “Amaç, Görev ve Teşkilat“ iken, “Amaç ve Hizmetler“ olarak değiştirilmiş ve metne işlenmiştir.

Ek Madde 1- (Ek: 13/1/2005-5286/6 md.) Bu Kanunla kurulan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kaldırılmıştır.

Bu Kanunda belirtilen hizmetler, İstanbul ve Kocaeli illeri dışında il özel idarelerince, İstanbul ve Kocaeli illerinde ise il sınırları dahilinde yapılmak üzere büyükşehir belediyelerince yerine getirilir.

Kaldırılan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü taşra teşkilâtının bölge müdürlüklerince yürütülen hizmetler, bölge müdürlüğü kapsamına giren illerin il özel idarelerince her yıl müştereken yapılacak iş programı çerçevesinde yürütülür. Bu iş programı çerçevesinde ilgili il özel idareleri gerekli araç, gereç, taşınır, personel ve diğer her türlü desteği sağlar.

Bu Kanunda yer alan iskân konularına ilişkin hizmetler, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından yürütülür. Ancak, 2510 sayılı İskân Kanununun ek 34 üncü maddesi ile 3835 sayılı Ahıska Türklerinin Türkiye'ye Kabulü ve İskânına Dair Kanunda yer alan görev ve yetkiler, ilgili kurumlar tarafından yürütülmeye devam olunur.

Mevzuatta Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne yapılan atıflar, devir durumuna göre Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, il özel idaresi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi veya İzmit Büyükşehir Belediyesine yapılmış sayılır.

[12] Mahalli İdare Birlikleri Kanunu, Resmi Gazete, 11/6/2005 Sayı : 25842. Bu kanunla kurulan sulama birlikleri ise, 6172 Kanun’un 21. maddesi ile bu Kanun’dan kaldırılmıştır. 6172 sayılı Sulama Birlikleri Kanun’u ile sulama

(6)

[13] İl Özel İdaresi

Kanunu, Resmi Gazete, 4/3/2005 Sayı : 25745

[14] 5917 sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelere Eklenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun, Resmi Gazete Tarih: 10/7/2009 Sayı : 27284

[15] Cazibeli Sulama Tesislerinden Faydalananlardan Hizmet Bedeli Alınmasına Dair Yönetmelik, Resmi Gazete Tarh: 27.8.2011 Sayı: 28038

[16] Cazibeli sulama tesisi: Bitkisel üretim için sulama suyunun enerjiye ihtiyaç duyulmadan su kaynağından sulama alanına iletilmesi amacıyla yapılan yapılar ile bunların tamamlayıcı tesislerini ifade etmek için kullanılmaktadır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bağımsızlık sonrası eserlerde, kökü çok eski zamanlara dayanan su kültü inancının kimi zaman eski dönemlerdeki şekli ile kimi zaman da İslamiyet’in etkisiyle

Buğday bitkisinin azot kapsamı üzerine artan miktarlarda uygulanan azotun etkisi önemli (p<0.01) olmuş (Tablo 3) ve tüm bor düzeylerinde uygulanan azota

299 ÇAYIRLI MERKEZ ADIYAMAN. 300 ÇAYLI

2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un 27’nci maddesine göre, Su İdarelerine ait taşınmazların

Aile yanında bakımı mümkün olmayan çocuklara ise ev tipi yatılı sosyal hizmet kuruluşlarımızdan olan çocuk evlerinde ve çocuk evleri sitelerinde hizmet

Teklifler, teklif mektuplarının açıldığı günden itibaren asgari 90 takvim günü geçerli olacaktır. İhaleyi kazanan istekli ile yapılacak sözleşme

Çocukların travmatik olaya verdikleri tepkiler olaydan hemen sonra ve- rilen tepkiler ve bir süre sonra verilen tepkiler olarak sınıflanabilir. Travmatik olaydan sonra anıları

4- Tasfiye işletme müdürlüklerince işletilen ambarlarda tasfiyelik hale gelen eşyaya ilişkin tasfiye listelerinin TYS üzerinden ilgili gümrük