• Sonuç bulunamadı

EĞİTİM, KÜLTÜR ve DEMOKRASİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "EĞİTİM, KÜLTÜR ve DEMOKRASİ"

Copied!
39
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EĞİTİM, KÜLTÜR ve DEMOKRASİ

YUNAN SİTE DEVLETİNDE EĞİTİM YAPISI, KÜLTÜR ve

DEMOKRASİ

(2)

Eğitim

İnsan-varlık bilim (antropoloji) açısından ele alındığında; eğitim, Kant’ın ‘İnsan ancak eğitimle insan olur’ tanımıyla ifade ettiği gibi

‘insanın insanlaşması’ olarak karşımıza çıkar.

(3)

Eğitim

• Eğitimin ‘insanın insanlaşma süreci’ olarak ele

alınması, birbirinden çok farklı çevresel,

kültürel ve toplumsal ortamlarda gerçekleşen

yaşam mücadelesi sürecini ifade eder.

(4)

Eğitim

• Bu süreçlerin oluşmasında belirleyici olan

mücadelenin gerçekleştiği doğa, daha açık bir

ifadeyle doğanın coğrafi, iklimsel özellikleri ile,

bu coğrafi ve iklimsel özelliklere karşı insanın

yaşam mücadelesinin ürünü olarak yaratılan

kültürel değerlerdir.

(5)

Eğitim

• Yaşamının her döneminde mutluluk ve gönenç

arayışında olan insanoğlu, bu arayışının temel

çözümlerinden birini eğitimde bulmuştur. Bu

nedenle eğitimden, insanlık tarihinin her

döneminde genel toplumsal yarar beklenir.

(6)

Eğitim sistemlerinin temel amacı, her dönem ve

toplumda bu durumu ifade eder. Ayrıca

Uluslararası İnsan Hakları Bildirgesi ve Çocuk

Hakları Bildirgesi bu genel doğruyu ‘Eğitim

Hakkı’ şeklinde temel insan hakkı olarak

tanımlar.

(7)

• Eğitim insanın insanlaşması sürecinde ise, hiç kimse, hiç kimseye ‘sen insan olma!’ deme hakkına sahip değildir. İşte bu gerçek ‘Eğitim Hakkı’nı insan olmanın ayrılmaz bir parçası yapmaktadır.

• Eğitim aracılığı ile insan, kişiliğini tüm yönleriyle geliştirme

olanağı bulmakta ve sonuçta özgürleşebilmektedir.

(8)

TÜM ÖĞRETMENLERİMİZİN, 1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ VE YENİ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI KUTLU OLSUN.

Almanya da bir okul müdürü her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlere bu mektubu gönderirmiş:

Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar.

Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum.

Sizlerden isteğim şudur:

Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin.

Okuma yazma, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır...

(9)

Eğitimin öznesi insandır. Öznesi insan olmayan bir

eğitim, bilimsel ve laik olamaz.

(10)

• Demokrasi-kültür ilişkisi, ‘demokrasinin oluşumunda kent kültürü’ olarak da ele alınabilir.

• Birinci ‘kent devrimi’ : Günümüzden 5000 yıl önce Mezopotamya’da verimli hilal denilen bölgede

• İkinci ‘kent devrimi’: 1650’lerde Avrupa’da endüstri devrimi ile

• Üçüncü ‘kent devrimi’: Günümüzdeki megapolisler…

(11)

Endüstri öncesi kentte demokrasi

• Kent ülke nüfusunun %10-15’ini oluşturan seçkin yöneticilerden oluşuyordu. Kentler, sanat, ulaşım, eğitim, sağlık ve ticaret merkeziydi.

İmparatorluklar döneminde başkent olanlar:

• Babil, Kudüs, Şam, Lüksor, Hattuşaş, Midas, Sardes, Efesus, İskenderiye, Roma, Kartaca, Konstantinopolis, Peking, Venedik, Cenova, Endülüs, Paris, Londra, Peşte, Viyana.

(12)

Eğitim Olgusunun Tarihsel Evrimi

En az bir milyon yıl öncesine uzanan doğada insanın ortaya çıkışı ve insanın toplumsallaşmasında tarihsel olarak gelişen beş toplum

biçimi:

• İlkel toplum

• Köleci toplum

• Feodal toplum

• Kapitalist toplum

• Sosyalist toplum

(13)

İlkel toplumlarda eğitim

• Kadınların toplayıcılık, erkeklerin avcılık yaparak gerçekleştirdikleri cinsiyete dayalı toplumsal işbölümü,

• Göçebe yaşam biçimi,

• Her iş ortaklaşa üretilir ve tüketilirdi, bu nedenle mülkiyet düşüncesi gelişmemişti,

• Mülkiyet olmadığından bugünkü anlamda savaş ve sömürü de yoktu,

• Din doğaya tapınmak biçimindeydi,

• Tuzu bulup yiyeceklerini saklayabildi, doğada canlıları taklit ederek dans etmeyi öğrendi, mağara duvarlarına resimler yaptı….

• Tüm bunlar insanın doğayla mücadelesini kolaylaştırdı ve nüfus hızla arttı. Bu dönemde eğitim olgusu gözleme dayanır, çocuklar için örgütlenmiş bir eğitim yapısı söz konusu değildi.

(14)

Köleci toplumlarda eğitim

• Üretimin başlamadığı bir dünyada insan doğaya egemen değildir. Bu nedenle insan-doğa ilişkileri ilkel toplumlarda düzensiz ve rastlantısal iken, nüfusu hızla artması, doğal kaynakların aynı ölçüde artmamasıyla tarım devrimi gerçekleşir,

• Basit işbölümü karmaşıklaşır, askerlik ortaya çıkar

• ,

• İnsanoğlu mülkiyet düşüncesiyle tanışırken bu durum bitmeyen savaşların da başlangıcı oldu, savaşlarda elde edilen tutsakları köle olarak kullandı,

• Köleci toplumun sonlarına doğru tek tanrılı dinler ortaya çıkmaya başladı, böylece din adamları toplumda etkili olmaya başladı.

Bu dönemde eğitim, usta çırak ilişkisi, gözlem, anlatma, soru-yanıt ve model almaya dayalı olarak gerçekleşiyordu.

(15)

Feodal toplumlarda eğitim

• Soylular, köylüler ve din adamlarından oluşur,

• Soylular ve din adamlarının çıkar birliği nedeniyle köylü ezildi

• Din adamları her geçen gün topluma daha da egemen oldular,

• Dolayısıyla bu dönemde eğitim din adamlarının tekeline geçti,

• Manastırda, medreselerde verilen eğitim, dinsel doğmalara göre biçimlendi,

• Soylular bu dönemde çocuklarına özel öğretmenler aracılığı ile

eğitim aldırdılar.

(16)

Kapitalist toplumlarda eğitim

• 15.yy’dan sonra Rönesans ve Reform ile özgürlük ortamı oluştu, düşünsel zenginlik ortaya çıktı,

• Luther’in İncil’i ölü bir dil olan Latince ’den Almanca ’ya çevirmesi halkın İncil’i aracısız okumasına yol açtı. Halk kandırıldığını gördü ve bu durum din adamlarına duyulan hoşnutsuzluğu artırdı,

• 1789 Fransız Devrimi ile laik toplum düzeni benimsendi.

(17)

Sosyalist toplumlarda eğitim

• Marx’ın öngörülerine dayanır,

• Marx’a göre, işçilerle burjuvazi arasındaki çatışmalar artacak, ve işçiler birleşerek kapitalist toplumu yıkıp yerine sosyalist toplum düzenini kuracaklar,

• Sosyalist toplum düzeninde sınıflar olmayacak, dolayısıyla ezen ve ezilen de olmayacaktır,

• İnsanlar ortaklaşa üretip ortaklaşa tüketeceklerdir,

• Sosyalist düzende eğitimin önceliği üretime dayalı olmasıdır.

(18)

Teorik felsefenin başlangıçları Thales (MÖ 624-546)

‘Maddenin ilk yapı taşları nelerdir?

Maddi nesnelerin kaynağı nedir?’

Bilim, Thales’in bu soruyu sorması ile başlar!

Thales’in dehasını ortaya çıkaran O’nun bu tür bir soruyu akıl edebilmiş olmasıdır. Zira bir insanın bu tür bir soruyu sorabilmesi için, önce dünyadaki bütün cisimlerin bir tek ana-maddeden (Thales buna ‘arche’ diyor) oluştuğunu, onun değişik görünüşleri olduğunu düşünebilmiş olması gerekir.

(19)

• Thales’ten sonra Miletli filozoflar, evrendeki bütün var olanların temelinde bulunan ve değişmeyen ‘ana madde’yi aramışlardı.

• Miletli filozofların asıl aradıkları, evrenin içinde değişip duran

şey değil, değişmeyen ve temeli olan şeydi, yani varlığın

tözüydü (cevheriydi).

(20)

Miletoslu diğer doğa filozofu ve araştırıcılarının düşünsel mizaçlarına (intellectual temperament) bakacak olursak

• Anaximandros ilk teorik fizikçi, astronominin kurucusu

• Anaximenes hem teorik hem deneysel fizikçilerin ilkidir.

(21)

HERAKLITOS (İ.Ö.540-480)

• Tek ana madde geleneği devam eder: Thales’in sorduğu ‘her şeyin türediği ana madde nedir?’

• İyonya doğa felsefesinin son düşünürlerindendir. Düşünceleri doğa felsefesinden insan felsefesine geçişi yansıtır.

• Efes’li soylu bir aileden gelen Heraklitos zamanındaki ‘değişme’ olgusunun farkındaydı. Her şeyin bir değişme, bir oluş, bir akış süreci içinde olduğu

(22)

• Bu filozofların görüşlerine karşıt olarak

Heraklitos evrende temel olan

şeyin, varolanların kaynağında bulunan ve değişmeyen bir töz değil, değişmenin, akışın, oluşun kendisi olduğunu ileri sürdü.

• Efesli bu filozof evrenin sürekli bir oluş, değişme ve akış olduğunu

söyleyen ve değişmenin, karşıtlıklardan, yani birbiriyle çatışan

gerçeklerden doğduğunu ileri süren ilk düşünürdür. Bir başka deyişle,

bugünkü anlamda diyalektik görüşü ilk olarak Heraklitos ortaya atmıştır.

(23)

Sofistler kimlerdi?

Kent kültüründe nasıl bir rol oyandılar?

• Kent devletlerindeki demokratik gelişmeler karşısında, eski aristokratik siyasal kültür yetersiz kalmıştı.

• Sofist sözcüğünün Yunancadaki kök anlamı ‘bilgili kişi’dir. Sofistler, eski Yunanistan’ın belli başlı kentlerini gezerek parayla ders veriyorlar, güzel konuşmayı (hitabet) ve politik yaşamda başarılı olmayı öğretiyorlardı. O çağlarda, toplum yaşamında demokrasi ağır basmaya başlamış, güzel konuşma ve toplulukları etkileyip inandırma önem kazanmıştı.

(24)

• Sofistlere göre, herkesin kabul etmesi gereken genel doğruluklar (hakikatler) yoktu; doğruluk dediğimiz şey, tek tek insanlara göre değişen bir şeydi.

Benim için doğru olan, bir başkası için yanlış; iyi ya da kötü olabilirdi.

• Bu düşünürlerden önceki felsefe, insan bilincinin (öznenin) dışımızdaki dünyaya dayandığını; bu nesnel dünyanın, bütün bilgilerimizin kaynağı olduğunu kabul etmişti. Oysa Sofistler, bilincin ve öznenin dış dünyaya değil, dış dünyanın, bilince ve özneye bağlı olduğunu ileri sürdüler.

(25)

Protogoras (İÖ 482-411)

• Sofistlerin en ünlüsü Protogoras doğruluğun bize göre

olduğunu, yani bir ‘görelilik’ taşıdığını şu ünlü sözüyle dile

getirdi: ‘İnsan her şeyin ölçüsüdür’.

(26)

• Sofistler, konuşma ustalığını, genel bilgileri, düşünmenin ve tartışmanın inceliklerini (bir tartışma sanatı olarak ‘diyalaktik’i) öğreten halk eğiticileri olarak genel eğitime büyük ölçüde yararlı olmuşlardı.

• Bilginin görece olduğunu, ancak yararlı olması bakımından değer taşıdığını;

ahlaksal, dinsel, hukuksal değerlerin, herkes için geçerli nesnel bir nitelikten yoksun bulunduğunu ve insanların koydukları gerçekler olduğunu söylemeleri dolayısıyla o günkü toplum düzenini ve egemen sınıfların ayrıcalıklarını kökünden sarsmışlardı.

(27)

SOKRATES’in düşüncesindeki özgün yön nedir?

• Sokrates yurttaşlarına, erdemin ne olduğunu öğretmeye çalışıyordu. Bireylerin daha iyi kişiler durumuna getirilmesiyle, Site’nin (devletin) mutlu bir yaşam süreceğine inanıyordu.

• Sokrates dış gerçekle ve doğayla değil, insanla ve ahlak sorunuyla ilgilendi. Filozofun araştırma ve irdelemeleri, ahlaksal yaşayışa, erdemlere (faziletlere) yöneliyor ve felsefe tarihinde ilk olarak ve kesin biçimde insan zihni ve öznesi kendisine dönerek kendisini inceliyordu.

• Sokrates için gerçek değer taşıyan bilgi, insanın kendi öz varlığına ilişkin olan bilgiydi.

Bundan ötürü ‘kendini tanı!’ sözüne çok önem vermiş ve bu sözü bir ilke olarak

(28)

• Sokrates, ahlaksal yaşamın (erdemin) ne olduğunu araştırırken ‘hiçbir şey bilmediğini’ söyleyerek işe başlıyordu. Her şeyden kuşku duyuyor, her şeyi irdeliyor ve eleştiriyordu. Bu açıklamalar, felsefesindeki yöneliş ve arayış açısından Sokrates’in, Sofistlere benzediğini gösterir.

• Evreni ve doğayı bir yana bırakarak insanoğlunu araştırma konusu yapması, büyük bir kuşkuculukla davranması, Sokrates’i Sofistlere yaklaştırıyordu.

Ama filozofun asıl amacı, Sofistlerin felsefesini, onların alanında, onların yöntemiyle ve araçlarıyla yenilgiye uğratmaktı.

(29)

• Demek ki Sokrates bütün felsefesini, akıllı bir varlık olan insanın öznelliğinin de kişiden kişiye değişmeyen ve herkes için aynı olan bir öznellik olduğu düşüncesi üzerinde temellendirdi.

• Her düşünen bireyin, haklı, iyi, kötü ve yapılması gereken (ödev) konusunda benimsemiş olduğu düşüncenin sadece kendisine böyle görünmediğini; bu düşüncenin her akıllı varlık için de geçerli olduğunu fark ettiğini; düşüncesinin genel bir geçerliliğe sahip olduğunun yani nesnel olduğunun bilincine varmış bulunduğunu temel bir ilke olarak kabul etti. Böylece ‘nesnel düşünce felsefesi’

Sokrates ile başlamış oluyordu. Ve Sokrates’in düşüncesinin (görüşünün) özgün olan ve O’nu Sofistlerden ayırt eden (O’nu Sofistlerin karşısına diken) yönü

(30)

• Sokrates’e göre, iyilik, kötülük, erdem gibi ahlaksal gerçekler, toplumlara ya da insanlara göre değişen şeyler değildi. Bunlar düşüncenin yöntemli bir şekilde yürümesiyle bilgisi sağlam olarak elde edilebilecek herkes için geçerli doğrulardı.

• Gerçek bir filozofun ödevi, kuşku, inkar etme, araştırma ve eleştirme yoluyla; iyilik, kötülük, erdem, adalet gibi kavramların tam bir bilgisine ulaşmak; bunların kesin tanımlarını ortaya koymaktır.

(31)

PLATON

Platon İ.Ö 427’de Atina’da Pire Körfezinde dünyaya gelmiştir. Felsefe, derslerini Heraklitos’un öğrencisi Kratylos’tan aldı (diyaloglarından biri bu adı taşır). Şiir konusunda büyük yeteneği vardı, tragedyalar, lirik parçalar yazdı. Platon’un öğretmeni olan Sokrates’in ölüme mahkum edilmesinden ötürü politik yaşamın iyileştirilemeyeceğini düşündü. Bununla birlikte site’nin daha iyi bir duruma getirilmesi başlıca ilgi konularından biri olarak hep devam etti.

(32)

• Yapıtlarıyla, ‘ideal toplum’un kurulmasını sağlamak istedi. Bu toplum düzeninde filozoflar, insanlığın yöneticisi olacak ve bütün kötülükleri ortadan kaldıracaktı. Hocası Sokrates gibi, her yerde ve herkesle konuşarak öğretisini yaymaya çalışıyordu. Akademos denilen yerde kurduğu okulu Akademia olarak anıldı. Burada yaşamının sonuna kadar (İÖ 347) ders verdi. (Akademia 529 yılında kapatılmıştır).

• Çağının bütün bilgilerini bir sistem içinde kaynaştıran Platon’un felsefesinin temel ilkesi ‘idealar’ kuramıdır

(33)

Eski Yunan’da düşünüş felsefesi bir temel alıyor…

• Siyasal düşünüş de felsefe akımları içinde gelişmeye başlar. Bu

felsefe akımlarının bazıları düzenli okullar, bazıları ise benzer

düşünceler çerçevesinde toplanmış düşünürlerin gruplarıdır.

(34)

Site polis devletlerinde vatandaş olgusu ve eğitim

• Toplu eğitim Platon: Akademia

• Site devletlerinde vatandaş olgusu (soylular, erkekler, kadınlar, köylüler, kölelerin vatandaşlık hakkı yoktu. Vatandaş senatoda söz sahibi olan soylu erkeklerdi.

(35)

• Yunan kent devleti (polis) Yunan toplumunun siyasal düzenine ve siyasal düşünüşüne damgasını basmış olan toplumsal ve siyasal örgütleniş biçimdir.

• Yunanlıların MÖ 8. ve 7. yüzyıllarda Akdeniz’in büyük kısmında kolonizasyon amaçlı keşifleri sonucunda kent devletleri kurma süreçleri de coğrafi bilginin artmasına yol açmıştır, yeryüzünün kartografik olarak ilk ciddi gösterilme girişimleri de bu devrede meydana gelmiştir.

(36)

• Kent devleti salt Yunan’a özgü bir kurum değildir. Mezopotamya’da da görülmüştür. Kent devletleri yerini bölgesel devletlere, imparatorluklara bırakır.

(37)

Dönemin kültür yapısı

• Dönemin felsefesinin en büyük özelliği yinelenebilir olmasıydı.

• Felsefe hikmetinden sual etmektir. Merak, şaşırma (temaşa etmek)…

• Yüklem konudan daha çok şey söylüyordu, geliştirilen özgün yöntemler ile doğru bilgi toplanabiliyordu. Totoloji yapılmadı. Gördüğünü anlamak önemliydi… Gözlem ile doğada olup bitenleri müdahale etmeden anlama etkinliği yapıldı.

(38)

• İyonya doğa felsefesinde böylece varlıkları ve doğa olaylarını

(mitoslarla değil) daha çok maddeyle, fizik olaylarla açıklama

çabasıyla felsefi düşünüşü başlatmış oldular.

(39)

• 1700’lerde sorudan çok cevap öne çıkmaya/önemsenmeye başlayınca bilim gelişti. Gördüğünü anlamanın ötesinde görünenin altında yatan şey neydi? sorusu cevaplanmaya çalışıldı.

• Gözlemle beraber deney ile doğada olup bitenleri müdahale ederek anlama, açıklama etkinliği yapıldı.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kerim Demirci’nin de dediği gibi “sözlükte durduğu gibi durmayan kelimeler” kendisini bu çalışmada farklı bir kavram alanında göstermiştir. Dilin imkanlarını

Spekülatörler tarafından yönlendirilen kısa vadeli sermaye hareketleri döviz kuru oynaklığının temel sebebi olduğundan, spekülatif nedenlerle oluşan kısa vadeli

Ense tıraşı saç tıraşını tamamlayan en önemli unsurdur. Ense hattının boyun şeklini dikkate alarak belirlenmesi gerekir. Düzgün olmayan, eğri çizilen ense hattı

Şirketin 3Ç17 FAVÖK rakamı piyasa beklentisi olan 55 milyon TL ile uyumlu bizim beklentimiz olan 35 milyon TL’nin üzerinde yıllık bazda %9 artışla 53 milyon TL ‘ye

Aynı dönemde faiz dışı açık ise 16,0 milyar TL oldu (geçen yıl Aralık 19,5 milyar TL açık).. Geçen yılın aynı ayına kıyasla görülen sınırlı iyileşmede

Pegasus Havayolları 1Ç18’de bizim beklentimiz olan 131 milyon TL ve piyasa beklentisi olan 144 milyon TL net zarar rakamlarının altında yıllık bazda %44 düşüşle

Görüldüğü gibi Mevlânâ, iyi ve kötü kavramlarını insanın ontolojik varoluşuna, çift kutuplu bir varlık olmasına bağlı olarak ortaya çıkan iki temel değer

Bu ilkenin gerçek bir aydınlatılmış onam olması için hastaya verilmesi gereken bilgilerin açıkça verilmiş olması, bilginin anlaşılır olması, hastanın gönüllü ve