• Sonuç bulunamadı

• Toplum ve birey düzeyinde meşrû ölçüler çerçevesinde eğlenmenin bir ihtiyaç olduğuna inanan Hz.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "• Toplum ve birey düzeyinde meşrû ölçüler çerçevesinde eğlenmenin bir ihtiyaç olduğuna inanan Hz. "

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Aile

(2)

• İnsanlar, genel kabule göre, başlangıçtan beri aile kurumunu kutsal sayacak kadar önem vermişler ve bu düzen içinde yaşamaya gayret etmişlerdir. Aile sosyal yapının çekirdeğidir. İslamiyete göre toplumun temeli ailedir; millet de ailelerden oluşur. Bu bakımdan Müslümanlar aileyi küçük bir millet, milleti büyük bir aile kabul ederler. Aile ne kadar sağlam ve sağlıklı olursa onun oluşturduğu toplum ve millet de o derece sağlam olur.

• Bütün canlılar gibi insan da, erkek ve dişi olmak üzere çift yaratılmıştır. Bu gerçek Kur’an’da “ Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık.” (Hucurat 49/ 13) ayetiyle ifade edilmektedir. Bunun yanında Kur’an insanlara evlenmeyi tavsiye etmektedir. “Sizi tek bir nefisten yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan var eden, Allah’tır.” (Araf, 7/189) ile “İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda sevgi ve rahmet var etmesi O’nun varlığının belgelerindendir. Bunda düşüne insanlar için dersler vardır.” (Rum 30/21) ayetleri bunu açıkça göstermektedir.

• Hz. Muhammed de evliliği teşvik ve tavsiye etmiştir. “Kim güç yetirebilirse evlensin. Zira evlenme gözü haramdan uzak tutar, iffeti korur.” “Nikah benim sünnetimdir; kim sünnetime uymazsa benden değildir. Nikaha rağbet ediniz, çoğalınız. Ben kıyamet gününde sizin çokluğunuzla öbür ümmetlere karşı övüneceğim.” (İbn Mace, Nikah, 1) Nitekim İslamiyetin beş gayesinden olan canın ve neslin korunması ancak aile kurarak sağlanabilir.

• İslam ilkeleri göz önüne alındığında aile “en az evli iki yetişkin insan ve çocuklarından meydana gelen kurumlaşmış biyolojik-toplumsal bir grup” şeklinde tanımlanabilir. Başka bir ifade ile aile “birbirine akrabalık bağı ile bağlı

bireylerin meydana getirdiği toplumsal ünitedir.”

(3)

• İslamiyete göre ailenin kuruluş amaçları şunlardır:

• 1. Meşru yoldan cinsel ihtiyaçların karşılanması,

• 2. Sevgi, saygı, huzur ve sükun içinde duygusal ihtiyaçların karşılaması,

• 3. Neslin devam ettirilmesi ve korunması.

• İslamiyet aile bireylerinin haklarını, sorumluluklarını ve yükümlülüklerini belirlemiştir: “Erkeklerin kadınlar üzerinde,

kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Yalnız erkekler için onlar üzerinde bir derece vardır.”(Bakara 2/228) İslam aile ilişkilerini, aile bireylerinin huzur ve refahını gerçekleştirmeye yönelik olarak düzenlemiştir. Aile çatısı altındaki bireyler arasındaki ilişkiler karşılıklı sevgi, saygı, şefkat, dayanışma, doğruluk, sadakat, bağlılık ve haklara riayet gibi evrensel insani değerler olarak kabul edilmiştir.

• Çoğu toplumda olduğu gibi İslam toplumlarında da aile yapısı ataerkildir. Aile reisliği, ailenin saadeti açısından daha uygun görülerek erkeğe verilmiştir. Ancak erkeğin aile üzerindeki yetkisi aile birliğini devam ettirilmesine yöneliktir ve bununla sınırlıdır.

• İslamda kadın ve erkek eşittir. Bu bağlamda İslam ailesinde kadın kocası karşısında bağımsız bir kişiliğe sahip olduğu gibi ekonomik bakımdan da bağımsızdır. İslam hukukunda eşleri malları ayrıdır. Hz. Peygamber kadınları erkeklerin mülkiyetinde olan bir mal veya köle değil, aynı haklara sahip kimseler olarak kabul etmiştir. Erkek ailenin reisidir; ancak kadın üzerinde mutlak hâkim, zorba veya despot değildir. Kadına hakları verilmiş, miras hakkı tanınmıştır. Kocası, hanımını haklarından mahrum bırakamaz; onun karşısında zavallı bir mahkum değildir. Eskiden sayısız kadınla evlenmek serbest idi.

(4)

• İslamiyette evlilik karşılıklı rızaya dayanır. Kimse sevmediği biri ile aile kurmaya zorlanamaz.

• İslam dinine göre Müslüman erkekler, Ehl-i Kitaba mensup kadınlar ile de evlenebilirler.

• Temel eğitim, ahlaki eğitim, sosyalleşme ve sorumluluk kazanma aile içinde olur.

• İslam ailesinde büyüklere saygı esastır. “Biz insana anne ve babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Zira annesi onu, karnında zorluğa uğrayarak taşımış, onu güçlükle doğurmuştur.” (Ahkaf, 46/151)

• Aile müessesesi sevgi, şefkat ve merhamet üzerine kurulmuştur.

• İslam toplumlarında kimi aileler medeniyetin banisi ve taşıyıcısı olmuşlardır. Bazı ailelerden, mesela Bermekiler gibi, yönetici, bazı ailelerden, Candarlı ailesi gibi, ulema, bazı ailelerden asker çıkmıştır. Bunun yanında bazı aileler ilme ve kültüre önem vermekle tanımışlardır. Nitekim İslam medeniyetinin günümüze kadar bazı kütüphaneleri ve medresleri başlangıçta bir aile vakfı olarak kurulmuşlardır.

• Öte yandan geniş İslam aile yapısının İslam medeniyetine şu katkıları olmuştur:

• 1. Değerlerin nesilden nesile geliştirilerek aktarılmasını sağlamıştır,

• 2. Sosyal ve siyasal istikrara yardımcı olmuştur,

• 3. Ekonomik faaliyetlere ve dayanışmaya kaynaklık etmiştir.

• 4. İçten ve dıştan gelen yıkıcı etkilerin en az zararla atlatılmasını temin etmiştir.

(5)

• Sosyal Hayatta Eğlence: Bayramlar ve Şenlikler

• Toplum ve birey düzeyinde meşrû ölçüler çerçevesinde eğlenmenin bir ihtiyaç olduğuna inanan Hz.

Peygamber Medine'ye hicret ettikten sonra, bura sakinlerinin iki bayram kutladıklarını gördü. "Allah sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle, kurban ve ramazan bayramları ile değiştirmiştir" buyurdu.

• Dînî ve sosyal olmak üzere iki yönü bulunan ramazan ve kurban bayramı kutlamaları Asr-ı saadet'de musallâ (namazgâh) adı verilen geniş bir alanda kadınların ve genç kızların da katıldıkları bayram namazı ile başlardı. İlk defa bayram namazı musallâda hicretin ikinci yılında, kurban bayramında zilhicce ayının onuncu günü kılınmıştır. Hz. Peygamber musallada kurbanını keserdi.

• Hz. Peygamber, bayramların kalabalıkla ve büyük bir coşku içinde kutlanmasını arzu etmiş; folklor gösterilerine izin vermiştir. Mescid-i Nebevî'nin toprak zemini üzerinde bir grup Habeşlinin oynadığı mızrak-kalkan oyunlarını hanımı Hz. Aişe ile birlikte seyretmiştir. Ayrıca, kendisi seyretmemekle

birlikte, Hz. Aişe'nin yanında câriyelerin def çalıp oynamalarına izin vermiştir. Hz. Peygamber'in

ramazan bayramlarında musallâya çıkmadan önce hurma yeme âdeti bir sünnet telakki edilmiş; bu

telakki bayramlarda tatlı ikramı geleneği doğurmuştur.

(6)

• . Hz. Peygamber zamanındaki eğlencelerden birisi de hayvan yarışları idi. Burada sözkonusu olan, birbirinin hayatına kastedecek veya yaralayacak şekilde dövüştürülmesi caiz olmayan hayvanların yarıştırılmasıdır. Bu hayvanlar da at, katır, deve gibi binek hayvanlarıdır.

Yarışların mesafesi, idmansız atlar için bir mil uzunluğunda, Seniyyetü'l-Vedâ ile Benî Züreyk Mescidi arası; özel olarak yarışa hazırlanmış atlar için ise, 6-7 mil uzunluğunda, Hafyâ ile Seniyyetü'l-Vedâ arası idi. Bu yarışlar bizzat Hz. Peygamber'in öncülüğünde yapılıyor ve yarışı kazananlar ödüllendiriliyordu. Muhtemelen bu yarışlara kadın-erkek, çocuk-genç- ihtiyar herkes seyirci olarak katılıyor, yarışın heyecanını yaşayarak ferahlıyordu.

• Hz. Peygamber "Ok atma, at ve deve yarışı dışında ödül caiz değildir" hadisiyle bu yarışları

teşvik etmiştir. Ok atma da savaşa hazırlık yanında, önemli bir eğlence vasıtasıydı. Bunun

dışında eğlence vasıtaları arasında yüzmek; koşu ve ağırlık kaldırmak, çeşitli harp oyunları

oynamak ve seyretmek; avlanmak; güreşmek ve güreş seyretmek sayılabilir. Düğün, bayram,

sefere çıkış, ticâret kervanlarını karşılama ve uğurlama zamanlarında çalgı ve davul çalınması

âdet idi.

(7)

• Hz. Peygamber, düğünlere de meşru ölçüler içinde önem vermiştir. Nikahın, gizli tutulmadan duyurulmasını, çalgı çalınıp şarkılar söylenerek kutlanmasını tavsiye ederek düğün eğlencesini de tasvip etmiştir. Davetlilere ikramda bulunmuş ve bunu tavsiye etmiştir. Gerek câhiliye ve gerekse İslamî dönemde velime (ziyafet) ve def çalıp eğlenme düğünlerin başlıca özelliği idi. Düğünlerde def çalarak eğlenme geleneği 4 halife döneminde de devam etmiştir.

• Emevîler döneminde hükümdar sarayları ve zengin evlerinde musıki ve eğlence meclisleri çoğalmıştır. Hicaz'da ortaya çıkan gazel şairleri ilgi topladı. İlk halifeler şiire önem vermişken, Emevîler döneminde şiirin yerini şarkı almıştır. Ses sanatçıları Şam'a gelmişler, halife saraylarında itibar görmüşlerdir. Bu şarkıcıların gelişi halkın ahlâkı ve toplum yapısı üzerinde bazı değişikliklere sebep olmuştur. Şarkılı, sazlı sözlü eğlenceler İslam dünyasının başka yörelerinde de yayılmıştır. Mekke ve Medine'de bile şarkıcılar mesleklerini icra edebilmişlerdir. İslam topraklarının genişlemesiyle birlikte müzik aletlerinde de çeşitlilik meydana gelmiştir. Def çeşitlerine ek olarak telli ve nefesli sazlar yaygınlaşmıştır.

• Abbasi halifelerinin çoğu eğlenceye düşkündü. Vezirler ve zenginler arasında da eğlence meclisleri yaygındı.

Abbasiler devletin zayıfladığı sıralarda bile müzik ve eğlence meclisleri düzenlemişlerdir. Fakat zaman zaman bu konudaki aşırılıklara bizzat halifenin tepki gösterdiği görülmektedir. Sözgelimi halife Kâhir billah, kendisi müzik ve eğlenceye düşkün olduğu halde, 321/933 yılında şarkıcılığı ve içkiyi yasaklamış, şarkıcıları tutuklatmış, müzik ve eğlence aletlerini kırdırarak şarkıcı cariyelerin diğer cariyelerle aynı fiyata satılmasını emretmiştir.

(8)

• Musıkî ve oyunların yanında Emevîlerde ve Abbâsîlerde saray eğlencesi olarak, şairlerin birbirini

hicvetmesi, hikaye anlatımı, taklit de yer almaktaydı. Dünyaca ünlü olan Binbir gece masalları bu çeşit eğlencelerin bir ürünü olarak kabul edilebilir. Türkler'deki karagöz oyununa benzer bir oyun da vardı.

Satranç da önemli bir kapalı alan sporu idi. İslam alimleri kumar olarak oynanmaması ve ibadetlerin ihmal edilmemesi şartıyla satranca mübah saymışlardır. Haram veya mekruh addedilmesine rağmen tavla da yaygındı. At ve deve yarışları ile güreş sporu da İslam tarihinin sonraki dönemlerinde de yapılıyordu.

• Türk-İslam geleneğinde de bayram ve şenliklere çok önem verilmiştir. Osmanlı döneminde resmi kutlamaların yanında bazı padişahlar halka açık şenlikler düzenletmişlerdir. Ayrıca akraba ve dostlar arasında bayram kutlamaları canlı bir şekilde gerçekleşirdi. Osmanlılarda bayramların yanısıra doğum ve sünnet gibi vesilelerle çeşitli şenlikler tertiplenirdi. Şehzadelerin sünnet törenlerinde muhteşem şenlikler tertiplenir, ziyafetler verilir ve havâi fişek gösterileri yapılırdı. Cirit karşılaşmaları, gölge oyunları ve hediye sunmalar bu şenliklerin bir parçasıydı. Şenlik alanı baştan başa süslenirdi. Osmanlı şenliklerinde günümüz sirklerinde bulunan çeşitli seyirlik oyunların hemen hepsi yer alırdı. Sünnet şenliklerinin benzerleri evlenme törenlerinde de düzenlenirdi. Bunun dışında çeşitli vesilelerle düzenlenen ve Kırkpınar gibi uzantısı

günümüze kadar gelen güreşler, at yarışları, gölge oyunları, müzik konserleri ve bunlar gibi daha pek çok

eğlenceler bu dönemin sosyal ve kültürel hayatının bir parçasıydı.

(9)

• Sosyal Dayanışma

• "İyilik ve takva (Allah'n yasaklarından sakınma) üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın" (Kur'an, Maide- 2.)

• Son ilahi din İslam, ondört yüzyıl önce, insan haklarını bütün ayrıntılarıyla ortaya koymuş, bunların korunması yolunda her türlü tedbir ve yaptırımları vaz'etmiştir. Müslümanlar da tarih boyunca devlet, toplum ve birey düzeyinde bu hakların hayata geçirilmesi için ellerinden gelen gayreti sarf etmişlerdir.

İslamın kabul ettiği temel insan haklarına kısaca değinip daha çok sosyal haklar üzerinde duracağız.

• İslamın insan hakları konusundaki ilkeleri en güzel ve özet şekilde Veda Hutbesi'nde sıralanmıştır:"Ey inanlar! Kanlarınız, anlarını, malarınız, haysiyet, şeref ve namuslarınız, Rabinize kavuşacağınız güne kadar, bu belde, bu ay ve bu gün nasıl mukaddesse onla da mukaddestir, muharemdir."

• İslam fakihleri insan hakları çerçevesinde devletin bireye karşı görevlerini saymışlardır. Bunların önde

gelenlerini şöyle sıralayabiliriz: 1. Bireyin yeme-içme ve giyme ihtiyaçlarını sağlar. 2. Bireyin eğitimi için

gerekli şartları hazırlar. 3. Bireye, haysiyetli bir hayat sürdürebilecek iş imkanı hazırlar. 4. Bireyin malını

ve namusunu korur. 5. Bireye seyahat imkanı sağlar ve yol emniyetini temin eder.

(10)

• İslam yüzyıllar önesinden insan hakları konusunda bu ilkeleri koymuş olmasına ragmen insanlığın büyük bir bölümü bunlara uzun, zorlu ve kanlı mücadelelerden sonra, ancak yüzyılımızın ortalarında kavuşabilmiştir. insanlığın ortak birikimi, tecrübesi ve aklının bir ürünü olarak telakki oluna ve 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nca kabul edilen Evrensel insan Hakları

Beyannamesi'nde sosyal haklar şöyle sıralanmıştır:

• "Her şahsın, cemiyetin bir üyesi olmak itibarıyla, sosyal güveniğe hakkı vardır; haysiyeti için ve

şahsiyetinin serbestçe gelişmesi için zaruri olan ekonomik. sosyal ve kültürel hakların milli gayret ve milletlerarası işbirliği yoluyla ve her devlet teşkilatı ve kaynaklarıyla münasip olarak

gerçekleştirilmesine hakkı vardır." (Madde - 22)

• "Her şahsın, gerek kendisi gerekse ailesi için, yiyecek, giyim, mesken, tıbbi bakım, gerekli sosyal hizmetler dahil olmak üzere sağlığını ve refahını temin edecek uygun bir hayat seviyesine ve işsizlik, hastalık, dulluk, ihtiyarlık veya geçim imknlarından iradese dışında mahrum bırakacak diğer hallerde güvenliğe hakkı vardır." (Madde-25.)

• "Her şahsın öğrenim hakkı vardır. Öğrenim hiç olmazsa ilk ve temel safhalarında parasızdır." (Madde-

26)

Referanslar

Benzer Belgeler

Adölesan Çocuk Aile (En büyük çocuğun 13 ila 20 yaş arasında olması) 6.. Aileden En Genç Çocuğun

İleride birbiri ile evlenmek isteyen ayrı cinsten iki kişinin niyetlerini birbirlerine açıklamalarıdır.. Nişanlanma evliliğin

(20) derleme yazılarında (7 nonrando- mize retrospektif çalışma ve 3557 doğum) makat prezantasyonu olan sezaryen ile doğan 25-36 GH’lik prematüre bebekler arasın- da;

Hz. Çün kü ka dın da er kek gi bi şerî tek- li fe mu ha tap tır. Bu açı dan işa ret edi len nok san lık eh li yet nok san lı ğı de ğil dir. Ay rı ca bu nok san lık, psi ko

www.kavramaca.com

www.kavramaca.com

[r]

Bu sınıfta 388 kız öğrenci olduğuna göre kaç erkek öğrenci