• Sonuç bulunamadı

Cilt 2, Sayı 1, Yıl 2012 ISSN 2146 - 1708

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Cilt 2, Sayı 1, Yıl 2012 ISSN 2146 - 1708"

Copied!
142
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Cilt 2, Sayı 1, Yıl 2012 ISSN 2146 - 1708

(2)

YAYIN SAHİBİNİN ADI Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı adına Prof.Dr. Çağlar ÖZEL

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Yrd.Doç.Dr. Muammer KETİZMEN YAYIN İDARE MERKEZİ Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü

Rektörlük Binası 7. Kat 06800 / ANKARA

YAYIN İDARE MERKEZİ TEL. +90 (312) 297 62 76 – +90 (312) 297 62 77 FAKS +90 (312) 297 62 93 İNTERNET ADRESİ http://www.hukukdergi.hacettepe.edu.tr

E-POSTA hukukdergi@hacettepe.edu.tr YAYIN DİLİ Türkçe ve yabancı diller

YAYIN TÜRÜ Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi hakemli bir dergidir Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi yerel süreli bir yayındır YAYINLANMA BİÇİMİ Haziran ve Aralık aylarında olmak üzere yılda iki kez yayınlanır

BASIMCININ ADI Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Basımevi Sıhhiye 06100 / ANKARA

BASIMCININ TEL. 0 (312) 310 9790

BASIM TARİHİ / YERİ 20 TEMMUZ 2012 / ANKARA ISSN 2146 - 1708

Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi

Tüm hakları saklıdır. Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisinin tamamı veya bu dergide yer alan bilimsel çalışmaların bir kısmı ya da tamamı 5846 sayılı yasanın hükümlerine göre Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı’nın yazılı izni olmaksızın elektronik, mekanik, fotokopi ve benzeri herhangi bir kayıt sistemiyle kopyalanamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz.

Dergide ileri sürülen görüşler yazarlara aittir, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni, Yayın Kurulu’nu veya Danışma Kurulu’nu bağlamaz.

(3)

Yayın Kurulu

Danışma Kurulu

Prof.Dr. Çağlar ÖZEL Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Doç.Dr. Luigi CORNACCHIA Universita Degli Studi di Lecce Facolta di Giurisprudenza Doç.Dr. Sibel HACIMAHMUTOĞLU Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Yrd.Doç.Dr. Öykü Didem AYDIN Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yrd.Doç.Dr. Ferhat CANBOLAT Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yrd.Doç.Dr. Muammer KETİZMEN Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yrd.Doç.Dr. Özge OKAY TEKİNSOY Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dr. Joel I. COLÓN-RÍOS Victoria University of Wellington

Prof.Dr. Serap AKİPEK Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof.Dr. Mustafa AKKAYA Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof.Dr. Meltem CANİKLİOĞLU Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof.Dr. Zeki HAFIZOĞULLARI Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof.Dr. Merdan HEKİMOĞLU İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof.Dr. Çiğdem KIRCA TOBB ETÜ Hukuk Fakültesi Prof.Dr. Erdal ONAR Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof.Dr. Hakan PEKCANITEZ Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof.Dr. Mithat SANCAR Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof.Dr. Fügen SARGIN Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof.Dr. Asuman TURANBOY Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Doç.Dr. Gülriz UYGUR Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Doç.Dr. Türkan YALÇIN SANCAR Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Editörler

Yrd.Doç.Dr. Öykü Didem AYDIN Yrd.Doç.Dr. Muammer KETİZMEN

Editör Yardımcıları Arş.Gör. Hale AKDAĞ Arş.Gör. Şefik Taylan AKMAN Arş.Gör. Tunay TUNOĞLU Uzman Alper BULUR

(4)

PUBLISHER On the Behalf of Hacettepe University Faculty of Law Deanship Prof. Dr. Çağlar ÖZEL

RESPONSIBLE MANAGER Asst. Prof. Dr. Muammer KETİZMEN ADDRESS Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü

Rektörlük Binası 7. Kat 06800 / ANKARA

PHONE +90 (312) 297 62 76 - +90 (312) 297 62 77 FAX +90 (312) 297 62 93 URL http://www.hukukdergi.hacettepe.edu.tr

E-MAIL hukukdergi@hacettepe.edu.tr LANGUAGE Turkish and foreign languages

TYPE OF PUBLICATION Hacettepe Law Review is a refereed journal Hacettepe Law Review is a local periodical journal FORM OF PUBLICATION Published twice a year in June and December

NAME OF PRESS Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Basımevi Sıhhiye 06100 / ANKARA

PHONE OF PRESS 0 (312) 3109790 DATE AND PLACE OF PRINTING 20 JULY 2012 / ANKARA

ISSN 2146 - 1708

Hacettepe Law Review

All rights reserved. No parts of the Hacettepe Law Review reproduced, stored in a retrieval system or transmitted in any form or by any means electronic, mechanical, photocopying, recording and otherwise without the prior written permission of the Hacettepe University Faculty of Law. The views expressed in the Review are those of the individual authors and are not be taken as representing the views of the Hacettepe University Faculty of Law, the Boards of Editors and the Boards of Advisors.

(5)

Editorial Board

Board of Advisors

Prof. Dr. Çağlar ÖZEL Hacettepe University Faculty of Law

Assoc. Prof. Dr. Luigi CORNACCHIA Universita Degli Studi di Lecce Facolta di Giurisprudenza Assoc. Prof. Dr. Sibel HACIMAHMUTOĞLU Hacettepe University Faculty of Law

Asst. Prof. Dr. Öykü Didem AYDIN Hacettepe University Faculty of Law Asst. Prof. Dr. Ferhat CANBOLAT Hacettepe University Faculty of Law Asst. Prof. Dr. Muammer KETİZMEN Hacettepe University Faculty of Law Asst. Prof. Dr. Özge OKAY TEKİNSOY Hacettepe University Faculty of Law Lecturer Dr. Joel I. COLÓN-RÍOS Victoria University of Wellington

Prof. Dr. Serap AKİPEK Ankara University Faculty of Law Prof. Dr. Mustafa AKKAYA Ankara University Faculty of Law Prof. Dr. Meltem CANİKLİOĞLU Dokuz Eylül University Faculty of Law Prof. Dr. Zeki HAFIZOĞULLARI Başkent University Faculty of Law Prof. Dr. Merdan HEKİMOĞLU İzmir University Faculty of Law Prof. Dr. Çiğdem KIRCA TOBB ETÜ Faculty of Law Prof. Dr. Erdal ONAR Bilkent University Faculty of Law Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ Galatasaray University Faculty of Law Prof. Dr. Mithat SANCAR Ankara University Faculty of Law Prof. Dr. Fügen SARGIN Ankara University Faculty of Law Prof. Dr. Asuman TURANBOY Ankara University Faculty of Law Assoc. Prof. Dr. Gülriz UYGUR Ankara University Faculty of Law Assoc. Prof. Dr. Türkan YALÇIN SANCAR Ankara University Faculty of Law Editors

Asst. Prof. Dr. Öykü Didem AYDIN Asst. Prof. Dr. Muammer KETİZMEN

Deputy Editors Res. Asist. Hale AKDAĞ Res. Asist. Şefik Taylan AKMAN Res. Asist. Tunay TUNOĞLU Expert Alper BULUR

(6)

Makaleler

Çeviriler

Uzlaşmanın Sirayet Etmezliği İlkesinin Sonucu Olarak Mağdurun Yargılanacak Kişiyi Seçebilme

Yetkisi � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � 1

Yrd. Doç. Dr. Muammer KETİZMEN

Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu Kararları Işığında Avukatın Görevini Özenle Yerine Getirme Yükümlülüğü � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � 11

Dr. Cenk AKİL

Acentenin Denkleştirme İstemine ve Rekabet Yasağı Anlaşmasına İlişkin Hükümlerin 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 103(1). Maddesinde Sayılanlar Hakkında Uygulanırlığı � � � � � � � � � � � � � 27

Dr. Ozan CAN

Schutzmechanismen Des Neuen Türkischen Konzernrechts (Yeni Türk Şirketler Topluluğu

Hukukunun Koruyucu Mekanizmaları) � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � 37

Dr. Iur. Cafer EMİNOĞLU

Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı: İngiltere’deki Düzenlemeler İle

Karşılaştırmalı Bir İnceleme � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � 55

Arş. Gör. Semih Sırrı ÖZDEMİR

Alan Adlarında Kötü Niyet Kavramı � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � 67

Arş. Gör. Ayça ZORLUOĞLU

Köln Eyalet Mahkemesi Kararı Çevirisi - Kişilik Haklarının İnternet Ortamında İhlali � � � � � � � � � 85

(Çev. Yrd. Doç. Dr. Ferhat CANBOLAT)

Özpınar – Türkiye Davası (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � 89

(Çev. Yrd. Doç. Dr. Erdem İlker MUTLU, Arş. Gör. Begüm ŞERMET, Av. Nil Merve ÇELİKBAŞ)

Hukukların Uygulanmasına Dair Genel Kurallar Hakkında Kanun (Kanunlar İhtilâfı Hukuku Alanındaki Temel Japon Kanununun Türkçe Çevirisi)� � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � 103

(Çev. Arş. Gör. Onur Can SAATCIOĞLU)

(7)

Contents

Articles

Translations

The Victim’s Authority to Choose the Person on Trial as a Result of the Principle of not Affecting in the Reconciliation � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � 1

Asst. Prof. Dr. Muammer KETİZMEN

In The Light of the Decisions of the Disciplinary Board of Union of Turkish Bar Associations the

Duty of Prudence of Attorneys � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � 11

Dr. Cenk AKİL

Applicability of Provisions Related to Adjustment Request of Agency and Prohibition of Competition Agreement to the Contents of Article 103(1) of Turkish Commercial Code Numbered 6102 � � � � � 27

Dr. Ozan CAN

Protective Mechanisms of the New Turkish Law on Corporate Group � � � � � � � � � � � � � � � � 37

Dr. Iur. Cafer EMİNOĞLU

Turkish Draft Law on Mediation of Civil Disputes: A Comparative Study of the Regulations in Turkey and the United Kingdom � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � 55

Res. Asst. Semih Sırrı ÖZDEMİR

Bad Faith in Domain Names � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � 67

Res. Asst. Ayça ZORLUOĞLU

Translation of the Decision of the Court of the Shire of Cologne - Violation of Personal Rights in the Internet � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � 85

(Translated by Asst. Prof. Dr. Ferhat CANBOLAT)

Case of Ozpinar v. Turkey (European Court of Human Rights)� � � � � � � � � � � � � � � � � � � � 89

(Translated by Asst. Prof. Dr. Erdem İlker MUTLU, Res. Asst. Begüm ŞERMET, Atty. Nil Merve ÇELİKBAŞ)

Act on General Rules for Application of Laws (Turkish Translation of The Main Japanese Act

Regarding Conflict of Laws) � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � � 103

(Translated by Res. Asst. Onur Can SAATCIOĞLU)

(8)
(9)

Uzlaşmanın Sirayet Etmezliği İlkesinin Sonucu Olarak Mağdurun Yargılanacak Kişiyi Seçebilme Yetkisi

Araştırma

Ketizmen / Hacettepe Hukuk Fak. Derg., 2(1) 2012, 1–10

Muammer KETİZMEN*

* Yrd. Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ceza ve Ceza Muhakemesi ABD.

(Asst. Prof. Dr., Hacettepe University Faculty of Law, Dept. of Criminal Law and Procedure ) (E-posta: ketizmen@hacettepe.edu.tr)

A B S T R A C T

THE VICTIM’S AUTHORITY TO CHOOSE THE PERSON ON TRIAL AS A RESULT OF THE PRINCIPLE OF NOT AFFECTING IN THE RECONCILIATION

T

he restorative justice constitutes one of new approaches and developments in the criminal justice system.

The Turkish legal system has also been affected from the stated develepment. Just as, provisions concern- ing the reconciliation regulated in the Art 73/8 of the Turkish Criminal Code (subsequently annulled) and Art.

253-255 of the Criminal Procedure Code can bee seen as an effect of restorative justice. In this context, this article examines the principle of not affecting in the reconciliation, stated in the Art. 255 of Turkish Criminal Procedure Code. When examining together with other provisions concerning the reconciliation, this provision gives the victim, in an indirect way, the authority to choose the person in trial. From this point of view, provi- sions concerning the reconciliation have to be re-examined.

Keywords

Reconciliation, restorative justice, mediation, victim’s right, the authority to choose the person on trial Ö Z E T

O

narıcı adalet anlayışı, ceza adaleti sistemi içinde yeni bir yaklaşım olarak yer edinmiştir. Türk hukuk sistemi de bu gelişimden etkilenmiştir. Uzlaşmaya ilişkin olarak Türk Ceza Kanunun 73/8. maddesi (sonrasında yü- rürlükten kaldırılmıştır) ve Ceza Muhakemesi Kanunun 253-255. maddeleri onarı adalet yaklaşımının bir etkisi olarak görülebilir. Bu kapsamda çalışmada, CMK’nin 255. maddesinde düzenlenen uzlaşmanın sirayet etmezli- ği ilkesi, onarıcı adalet yaklaşımı açısından incelenmektedir. Söz konusu hüküm, uzlaşmaya ilişkin diğer hüküm- lerle birlikte incelendiğinde, mağdura dolaylı da olsa yargılanacak kişiyi seçme yetkisini sağlar nitelikte olduğu görülür. Bu açıdan uzlaşmaya ilişkin hükümlerin tekrar değerlendirilmesi gerekir.

Anahtar Kelimeler

Uzlaşma, onarıcı adalet, arabulucuk, mağdurun hakları, yargılanacak kişiyi seçme yetkisi.

(10)

I. GİRİŞ

O

narıcı adalet anlayışı ve bu anlayışın somut gö- rünümleri olarak ortaya çıkan arabuluculuk- uzlaşmaya ilişkin kurumlarla, hem genel muhakeme usulü dışına çıkılarak uyuşmazlığın çözümlenmesi sağ- lanmakta, hem de cezadan vazgeçilerek, failin bazı yü- kümlülükleri kabullenmesi esas olmaktadır. Bu kurum, bir yandan mahkeme dışı çözüm yolu olarak mahke- melerin iş yükünün azaltılmasına hizmet etmekte1, di- ğer yandan da klasik suç ve yaptırım ilişkisinin ötesine geçen bir anlayışı gündeme getirmektedir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve sonrasında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda “uzlaş- ma” kurumuna yer verilmiş, böylece onarıcı ada- let yaklaşımı temelinde şekillenen “uzlaşma” Türk Ceza Hukukunda yeni bir kurum olarak ortaya çık- mıştır. Uzlaşmanın uygulanması usulüne ilişkin olarak da bir Yönetmelik çıkarılmıştır2.

Uzlaşma kurumunun Türk ceza hukuku siste- mi içerisinde yer almasının gerekçesi yeri ve yerin- deliği konusunda olumlu ya da olumsuz çeşitli gö- rüşlerin ileri sürülebilmesi mümkündür. Uzlaşma kurumuna ilişkin olumlu ya da olumsuz görüşler bir yana bırakılacak olursa, TCK ve CMK’de uzlaş- ma, uygulanması ve sonuçları açısından çeşitli so- runları barındırmaktadır.

Burada inceleyeceğimiz sorun, 5237 sayı- lı TCK’de düzenlendiği şekliyle sadece şikayete bağlı suçlar açısından geçerli iken, hem 5237 sa- yılı TCK’de hem de 5271 sayılı CMK’de yapılan de- ğişiklikle re’sen soruşturulan suçlar açısından da etkisini gösteren, “uzlaşmanın sirayet etmemesi”

hükmünden kaynaklanmaktadır. Bu ilke, CMK’nin 255. maddesinde şu şekilde hükme bağlanmıştır:

1 Alman Ceza Kanununun 49. maddesinde düzenlenen uzlaşma kurumuna ilişkin olarak, bu kurumun ceza yargılaması sürecinde maddi gerçeğin bulunması açısından muhakeme sürecine yönelik istisnai bir düzenleme olduğu da ifade edilmiştir. “Günümüzde, gi- derek artarak, büyük bir iş yükü haline gelen basit uyuşmazlık- lar, Almanya’da, ‘şüpheli ile kovuşturma makamları arasında uz- laşma’ uygulamalarının yolunu açmıştır. Alman Hukuku ‘uzlaşma- yı’; “şüphelinin suçunu ikrar etmesi karşılığında, maddi gerçeği

‘tam olarak’ araştırmaktan vaz geçerek, indirimli ceza uygulanma- sı biçiminde yapılandırmıştır. Mahkemeler böylece, büyük bir kül- feti gerektiren maddi gerçeği araştırma mükellefiyetinden, kurta- rılmışlar, fakat ‘maddi gerçeğin araştırılması ilkesi’ de korunmuş- tur.” KUNTER, Nurullah / YENİSEY, Feridun / NUHOĞLU, Ayşe, Mu- hakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 16. Bas- kı, İstanbul, 2007, s. 43, dipnot 52.

2 “Ceza Muhakemesi Kanununa Göre Uzlaştırmanın Uygulanma- sına İlişkin Yönetmelik” Resmi Gazete, 26.07.2007 tarih, 26594 sayı.

“Aralarında iştirak ilişkisi olsun veya olmasın bir- den çok kişi tarafından işlenen suçlarda, ancak uzlaşan kişi uzlaşmadan yararlanır.”

Aşağıda, öncelikli olarak uzlaşma kurumunun temelinde yatan ve cezalandırma ilişkisi bakımın- dan esaslı bir değişimi ifade eden “onarıcı adalet”

yaklaşımı hakkında kısa bilgi verilecek, sonrasın- da Türk ceza hukukunda uzlaşmaya ilişkin hüküm- ler genel olarak incelenerek şikayete bağlı suçlar ile re’sen soruşturulan suçlar açısından CMK’nin 255 maddesi değerlendirilecektir.

II. CEZALANDIRMA İLİŞKİSİ AÇISINDAN ONARICI ADALET ANLAYIŞI VE TÜRK CEZA HUKUKUNDAKİ DÜZENLEMELER A. GENEL OLARAK

Devletin, toplumsal düzenin korunması ve geliştiril- mesine yönelik cezalandırma hak ya da yetkisi, dev- letin egemenlik yetkisinin kullanımının en önemli göstergesidir ve kişiler açısından çok ağır sonuçlar doğurur. Bu husus, suç ve cezanın esası, kapsamı ve amaçlarının ne olduğu doğrultusunda farklı görüşle- rin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Cezanın bir “ödetme” olarak bunu hak eden kişiye uygulanan bir ıstırap olduğu yönündeki kla- sik “kefaret görüşü” ve cezalandırmanın bir ama- ca hizmet etmesi gerektiği yönünde suçlunun ısla- hını temel bir hedef olarak belirleyen “faydacı gö- rüş”, cezanın esası ve niteliğine ilişkin en temel iki farklı yaklaşımı ifade etmektedir3.

Her iki görüş ana hatlarıyla incelendiğinde, suçun karşılığı olarak yaptırımın önemli bir yer edindiği görülür4. Bu ön kabul cezalandırma ilişki- si içerisinde etkilerini göstermiştir.

3 Ayrıntılı bilgi için bkz., SOKULLU-AKINCI, Füsun, Ceza Yaptı- rımı, İstanbul, 1993, s. 69 vd; DEMİRBAŞ, Timur, Ceza Hukuku Te- mel Hükümler, 6. Baskı, Ankara, 2009, s. 513 vd; ÖZTÜRK, Bah- ri / ERDEM, Mustafa Ruhan, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güven- lik Tedbirleri Hukuku, 10. Baskı, Ankara, 2008, s. 342 vd; CENTEL, Nur / ZAFER, Hamide / ÇAKMUT, Özlem, Türk Ceza Hukukuna Gi- riş, 6. Baskı, İstanbul, 2010, s. 523 vd. Faydacı görüş hakkında ay- rıca bkz., GÜRİZ, Adnan, Faydacı Teoriye Göre Âhlak ve Hukuk, Ankara, 1963, s. 9 vd.

4 Ceza hukukundaki pozitivizm kaynaklı suç ve suçluya yönelik olarak tamamen farklı bir yaklaşımı bünyesinde barındıran, ceza ya da genel olarak yaptırım teorisini reddeden, bunun yerine teh- likeliliği ortadan kaldırmaya yönelik güvenlik tedbirleri olarak ad- landırılan kurumları gündeme getiren görüşler kapsam dışı bırakıl- mıştır. Bunun nedeni, halihazırda ceza hukukunda kimi yönlerden etkilerini gösteren bu yaklaşıma rağmen, suç ve karşılığında yaptı- rım ikilisinin, bu görüşte ileri sürüldüğünün aksine, tamamen ber- taraf edilmemiş olmasıdır.

(11)

Hacettepe Hukuk Fak. Derg, 2(1) 2012, 1–10 3

Suçun, genel olarak, devletin ya da toplumun amaçları ile çatışan insan davranışı olarak ele alın- ması5; özel hukukta haksız fiillerde olduğunun ak- sine, suç oluşturan fiilin sadece kişiler arasında çö- zümlenmesi gereken bir uyuşmazlık olarak algılan- masının ötesine geçilerek devletin de her suçta, su- çun genel mağduru olarak algılanması sonucuna yol açmıştır. Bu algı sonuçlarını ceza yargılama siste- minde göstermiş ve özellikle suçun mağdurunun ve bundan daha geniş bir anlama sahip olan suçtan za- rar görenin, cezalandırma ilişkisi kapsamında ikinci plana itilmesine neden olmuştur6.

Toplumsal hayatın gelişimi ve karmaşıklığı- nın artması suç olarak düzenlenen fiillerin sayısı- nın da günden güne artması, klasik görüşler te- melinde örgütlenen ceza yargılama sistemini zor- lar hale gelmiştir. Bunun sonucunda, nitelik ya da nicelik olarak hafif kabul edilen kimi suçlarda, ge- nel yargılama usullerinin dışına çıkılarak çözüm- ler aranmaya başlanmıştır. Bu arayışın ana ne- denlerinden birisi olarak mahkemelerin iş yükü- nün azaltılması gösterilmektedir.

Son yıllarda bu alanda genel yargılama dışın- da çözüm bulunması isteği, temel bir düşünsel yaklaşımdan hareketle de gündeme getirilmekte- dir. Bu yaklaşım, cezanın kendisi ve amacına iliş- kin temel bir farklılığı içeren bir gerekçeden ha- reket etmektedir ve genel olarak “onarıcı adalet”

adı altında incelenmektedir.

B. ONARICI ADALET YAKLAŞIMINA KISA BİR BAKIŞ

Onarıcı adalet anlayışı, klasik ceza hukuku yakla- şımında yer alan suça ve suç dolayısıyla faile ve- rilecek asıl tepkinin ceza olması anlayışından be- lirli bir uzaklaşmayı ifade eder. Bu anlayışa göre, suç nedeniyle verilecek tepki, öncelikli olarak fa- ilin cezalandırılması değil, onarma(restorasyon) dır7. Bu yaklaşım, suç-yaptırım ilişkisinde, yaptı-

5 Bkz., TOROSLU, Nevzat, Ceza Hukuku Genel Kısım, Ankara, 2010, s. 95. Hangi tür fiillerin suç olarak düzenlenmesi gerektiğine ilişkin çeşitli görüşler de ileri sürülmekle birlikte, Türkiye’de dokt- rinde baskın olarak bunun yasama organının yetkisinde bir faali- yet olduğunun ifade edildiği görülmektedir. TOROSLU, 2010, s. 95.

Benzer şekilde DEMİRBAŞ, 2009, s. 186.

6 Bkz., ÖZBEK, Veli Özer, Ceza Hukukunda Suçtan Doğan Mağ- duriyetin Giderilmesi, Ankara, s. 42 – 43; FLETCHER, George P.

“The Place of Victims in the Theory or Retribution”, 3 Buff. Crim. L.

Rev. 51 1999 – 2000, s. 51 vd.

7 DUFF, Antony, “Restoration and Retribution” Restorative Justice and Criminal Justice, Competing or Reconcilable Pa-

rım olarak ceza uygulamasından uzaklaşmayı ifa- de etmektedir.

Bu doğrultuda, onarıcı adalet anlayışı, suç iş- lenmesini izleyen dönem ve gelecekteki etkileriy- le nasıl temas edileceği sorununa ilişkin olarak ta- rafların kolektif katılımıyla sonuçlanan süreci ifa- de eder8. Amaç, suç mağdurları ve faillerinin, ara- larındaki uyuşmazlıkları çözdüğü güvenli bir top- luluğun oluşturulmasıdır9. Bu yönüyle, suç olgu- su veya bir uyuşmazlık, ceza hukuku kapsamında veya dışında, sadece devletin yetkili otoriteleri ve fail arasındaki bir ilişkiyle sınırlı değildir; böyle de- ğerlendirilemez. Ortaya çıkan farklılığın en belir- gin yanı, fail ile mağdur arasındaki ilişkiyi dikkate alma ihtiyacı biçiminde görülür10.

Onarıcı adalet anlayışında suç nedeniyle or- taya çıkan, mağdur, fail ve devlet arasındaki ilişki esas alınır. Suçun işlenmesi ile, devletten çok mağ- dura ve topluma verilen zararlar üzerinde yoğun- laşılarak, suça farklı bir yönden yaklaşılır. Ayrıca bu anlayış, öncelikli olarak suçlunun cezalandırıl- ması değil, zararın tazmin ve telafisini amaçlar11.

Onarıcı adalet anlayışının, ceza adalet sistemi önüne getirilen olay ya da fiillerin, kişilerarası iliş- kilere dayalı ve manevi boyutları ile içinde bulun- dukları toplumsal bağlam kapsamında anlaşılması anlamında “toplumsal unsur”; ilgili tarafların katı- lımını öngören “katılımcı unsur”; bir kişiye (mağ- dura) verilen zarar ya da hasarı, verilen hizmetler ya da yararlı faaliyetlerin sağlanması yoluyla den- geleme anlamına gelen “iyilik unsuru” olarak üç unsura sahip olduğu ifade edilmiştir12.

radigms (ed. VON HIRSCH, Andrew / ROBERTS, Julian V. / ROACH, Kent / SCHIFF, Mara,) Oxford – Portland – Oregon, 2003, s. 43. Ay- rıca bkz., YILMAZ, Ömer, “Onarıcı Adalet Sistemi: Birey-Toplum- Devlet İlişkilerinde Yeni Bir Mücadele Alanı”, Suç Mağdurları, (ed.

BAHAR, Halil İbrahim), Ankara, 2006, s. 294 vd.

8 MARSHALL, Tony F, “Restorative Justice: An Overview”, Home Office. Research Development and Statistics Directorate.

London, UK, 1999, s.5. http://www.homeoffice.gov.uk/rds/pdfs/

occ-resjus.pdf (erişim tarihi 18.01.2010). Aynı yönde, DUFF, 2003, s. 44. Tanım için ayrıca bkz., LIEBMAN, Marian, Restorative justi- ce, How it works?, London, 2007, s. 25.

9 Bkz., DUFF, 2003, s. 44

10 TARHANLI, Turgut, “Onarıcı Adalet”, Onarıcı Adalet, Mağdur- Fail Arabuluculuğu ve Uzlaşma Uygulamaları: Türkiye ve Avru- pa Bakışı, (der. JAHIC, Gama / YEŞİLADALI Burcu), 1. Baskı, İstan- bul, Ekim, 2008, s. 11.

11 ÖZBEK, Mustafa, “Çağdaş Ceza Adaleti Sistemlerinde Alternatif Çözüm Arayışları ve Arabulucuk Uygulaması”, Ceza Muhakemesin- de Uzlaşma, (Yayına Hazırlayan, YENİSEY, Feridun) 2005, s.112.

12 PELİKAN, Christa, “Onarıcı Adalet Üzerine”, Onarıcı Adalet,

(12)

Dölling’e göre, mağdurun uğradığı zararın gi- derilmesi, fail-mağdur arasındaki arabuluculuğun asıl unsurunu oluşturur. Zararın giderilmesinde başka yollar da mümkünken bu şekilde giderilme- sinde uzlaşma moral unsuru da vardır. Fail işledi- ği suçun sorumluluğunu üstlenerek ve neticeleri- ni gidererek toplumla yeniden bütünleşme olana- ğını elde etmiş olur13. Duff, ceza hukukunda ara- buluculuğun, mağdura yapılan bir kötülük olarak ortaya çıkan suçun etkilerinin konu edindiği, mağ- dur ve fail arasında bir süreç olduğunu vurgular.

Failin suç nedeniyle kendini kınaması ve kendi ku- surunu kabullenmesi ön plandadır. Failin mağdur- dan özür dilemesi gündeme gelir ki bu özür sade- ce sözde kalan ve faile hiçbir yükümlülük getirme- yen bir şekilde olamaz. Geçerli bir özürden bahse- dilebilmesi için, faile belirli yönlerden külfet geti- ren bir yükümlülüğün de olması gerekir14.

Bu açıklamalar doğrultusunda, onarıcı adalet anlayışının cezalandırma ilişkisi içerisindeki en bü- yük yansıması, suçun faili ve mağdur ya da suç- tan zarar görenler arasında bir müzakere sürecini içeren arabuluculuk uygulamalarının hayata geçi-

Mağdur-Fail Arabuluculuğu ve Uzlaşma Uygulamaları: Türkiye ve Avrupa Bakışı, (der. JAHIC, Gama / YEŞİLADALI Burcu), 1. Bas- kı, İstanbul, Ekim, 2008, s. 22 – 24..

13 DÖLLING, Dieter, “İşlenen Suçlar Nedeniyle, Suç Failleri ve Mağdurları Arasında Ara Buluculuk (mediation)”, (özet çev. DÖN- MEZER, Sulhi) Ceza Muhakemesinde Uzlaşma, (Yayına Hazırla- yan, YENİSEY, Feridun), 2005, s. 16.

Bakanlar Kurulu tarafından 12.03.2005 tarihinde TBMM’ye sunu- lan “Türk Ceza Kanunu Tasarısı”nın uzlaşmaya ilişkin madde ge- rekçesinde de benzer şekilde bu hususlar ön plana çıkartılmıştır.

Gerekçeye göre, “...Uzlaşmanın hedefi suçun işlenmesinden son- ra fail ve mağdur arasına meydana gelen bir çekişmeyi, bir arabu- lucunun girişimini sağlayarak çözmek ve adaleti sağlamaktır. Fa- ilin neden olduğu zararın giderilmesi, fail-mağdur arasındaki ba- rış, uzlaşmanın asıl unsurunu oluşturur. Fail-mağdur arasında uz- laşma dışında da, tazminatın sağlanması olanaklıdır. Ancak zara- rın giderilmesi ve onarım yanında ayrıca bir moral unsur da vardır.

Bu nedenle fail-mağdur arasındaki uzlaşma suçun faili bakımın- dan cezanın ‘özel önleme’ fonksiyonuna yardım ettiği gibi mağ- durun ve genel olarak kamunun da yararlarının korunmasını sağ- lar. Fail, uzlaşma ile, işlediği suçun sorumluluğunu kabul edip üst- lenerek ve sonuçlarını da gidererek toplumla yeniden bütünleşme olanağını elde etmiş olur. Böylece failin ceza sorumluluğunu tes- pit ve zararın giderilmesi için gereken yapılmış bulunacağından, mağdur bakımından da adalet yerine getirilmiş olur. Fail-mağdur arasındaki uzlaşma, bundan başka, kamu da, fiile ihlâl edilmiş olan hukuk kurallarının geçerliliğini vurgulamış ve dolayısıyla ka- musal barışın kurulmasına izin verir.” Bkz., 12.03.2005 tarihin- de TBMM’ye sunulan “Türk Ceza Kanunu Tasarısı” http://www2.

tbmm.gov.tr/d22/1/1-0593.pdf, s. 20-21.

14 DUFF, 2003, s. 54-55.

rilmesi şeklinde olmuştur15. İlk olarak 5237 sayı- lı Türk Ceza Kanununda ve sonrasında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenen uzlaş- ma kurumu da, bu gelişimin bir etkisi olarak gö- rülebilir.

C. ONARICI ADALET ANLAYIŞI

KAPSAMINDA BİR DÜZENLEME OLARAK 5237 SAYILI TCK’NİN 73. MADDESİ

Bilindiği üzere, Türk ceza hukukunda uzlaşma ku- rumu ilk defa 5237 sayılı TCK’nin 73. maddesin- de düzenlenmişti. Söz konusu hüküm, 5560 sa- yılı Kanunun 45. maddesi ile yürürlükten kaldırıl- mış olup 5560 sayılı kanunun 24 vd. maddeleri ile CMK’de yeniden düzenlenmiştir.

5237 sayılı TCK’nin 73. maddesinin ilk şek- linde şu hükme yer verilmekteydi: “...(8) Suçtan zarar göreni gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenme- si ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağ- dur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir.”

TCK’nin 73. maddesinin son fıkrasına göre uzlaşma hükümlerinden faydalanılabilmesi için ön koşul suçun şikayete bağlı bir suç olmasıydı.

Bunun yanında, suçtan zarar görenin de ya ger- çek kişi ya da özel hukuk tüzel kişisi olması gerek- mekteydi.

Ayrıca, uzlaşma hükümlerinden yararlanıla- bilmesi için iki koşulun daha fail tarafından ger- çekleştirilmiş olması aranmaktaydı. Bunlar, “fai- lin suçu kabullenmesi”16 ve “failin doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi17” koşullarıydı.

15 Onarıcı adalet sistemi uygulama çeşitleri için bkz., YILMAZ, 2006, s. 298 – 302.

16 Ayrıntılı bilgi için bkz., KAYMAZ, Seydi / GÖKCAN Hasan Tah- sin, Türk Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaşma ve Önödeme, 1. Baskı, Ankara, 2005, s. 84; SOYGÜT ASLAN, Mualla Buket, Türk Ceza ve Ceza Usul Hukukunda Uzlaşma Kurumu, İs- tanbul, 2008, s. 129.

17 Ayrıntılı bilgi için bkz., KAYMAZ / GÖKCAN, 2005, s. 84. Ayrı- ca bkz., YURTCAN, Erdener, Yeni Türk Ceza Kanununun Anlamı, 2004, s. 151 vd. Bu zorunluluk CMK’nin 253. maddesinin 5560 say- lı Kanunla değiştirilmeden önceki 253. maddesinde de yer almak- taydı. SOYGÜT ASLAN, 2008, s. 125.

Uzlaşma kurumu, bir yandan çağdaş bir eğilim olarak onarıcı ada-

(13)

Hacettepe Hukuk Fak. Derg, 2(1) 2012, 1–10 5

Bu koşullar incelendiğinde, farklı bir şekilde dile getirilmiş olsa da, günümüzde yoğun olarak tartışılan “onarıcı adalet” anlayışı doğrultusunda bir düzenleme olarak ele alındığı görülmekteydi.

5237 sayılı TCK’nin 73/8. maddesindeki uzlaş- maya ilişkin koşullar, onarıcı adalet anlayışı kapsa- mında dile getirilen bazı hususların Kanunda belir- li yönden kabul edilmiş olduğu anlamına gelmek- teydi. Nitekim belirli bir moral hükmü ifade eden

“suçun kabullenilmiş olması” koşulu da bu yakla- şım içerisinde sorumluluğu kabullenmeye ilişkin olarak katı bir koşulu ifade ediyordu18.

Söz konusu hüküm 5560 sayılı Kanunun 45.

maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olup 5271 sayı- lı CMK’nin 253. vd. maddelerinde yeniden düzen- lenmiştir.

D. ONARICI ADALET ANLAYIŞININ GEREKLERİNİN YUMUŞATILMASI;

MAHKEMELERİN İŞYÜKÜNÜ AZALTMA GEREKÇESİNE YAKLAŞAN BİR

DÜZENLEME OLARAK CMK’DE YER ALAN DÜZENLEME

5560 sayılı Kanunla TCK ve CMK’de yapılan deği- şikliklerle uzlaşma kurumu ilk şeklinden kimi yön- leriyle farklı bir yapıya bürünmüştür. Söz konusu değişiklik, sadece soruşturma ya da kovuşturma- ya alternatif olarak uygulanan bir uzlaşma usulü benimsenmesi sebebiyle; onarıcı adalet fikrinden yola çıkarak ve onarıcı adalete hizmet eden ilkele- rin esas alınması suretiyle değil, daha çok mahke- melerin iş yükünün azaltılması amacıyla, başka bir deyişle pratik kaygılarla uzlaşmanın gündeme gel- diği görüşünü, destekler niteliktedir19.

let anlayışının yansıması olarak kabul edilmekle birlikte, zararının giderilmesi şartı Türkiye’deki tarihsel süreç ve kültürel yapı açı- sından incelendiğinde, Bayraktar tarafından dile getirilen,“...adli- yenin işleyişini hızlandırma iddiası ile Ceza Yargılaması’nda mağ- durun zararının giderilmesini amaçlamak akla ‘diyetin’ geri dönüp dönmeyeceği sorusunu getirmektedir” yönündeki kaygı da göz önünde tutulmalıdır. BAYRAKTAR, Köksal, “Ceza Kanunu’ndaki Değişiklikler ve Uzlaşma”, Olaylar ve Görüşler, Cumhuriyet Ga- zetesi, 2/12/2006, s.2

18 Suçun kabullenilmiş olması şartı ilk başta bakıldığında bir yö- nüyle de ikrarı gündeme getirmektedir. Bu durum aslında failin iş- lediği suçun kınanacak bir durum olduğunun yine failin kendisi ta- rafından kabullenilmesi anlamında, onarıcı adalet anlayışı içerisin- de yer edinmiştir. Bkz. DUFF, 2003, s. 50.

19 İNCEOĞLU, Asuman Aytekin / KARAN, Ulaş, “Türkiye’de Ceza Davalarında Uzlaşma Uygulamaları: Hukuki Çerçevenin Değerlen- dirilmesi”, Onarıcı Adalet, Mağdur-Fail Arabuluculuğu ve Uzlaş- ma Uygulamaları: Türkiye ve Avrupa Bakışı, (derleyen, JAHIC,

Bu yönde olmak üzere, uzlaşmanın kapsamı genişletilmiş, suçun kabullenilmiş olması koşulu ve zararın giderilmiş olması zorunluluğu kaldırıl- mıştır. Söz konusu düzenleme, genel hatlarıyla in- celendiğinde, şu üç husus ön plana çıkar20. 1. Uzlaşmanın Kapsamı Genişletilmiştir

5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonrasında ilk göze çarpan husus, uzlaşmanın kapsamındaki suçların genişletilmiş olmasıdır. TCK’nin 73. mad- desinin mülga son fıkrasında sadece şikayete bağ- lı suçlar uzlaşma kapsamına alınmış iken CMK’nin 253. maddesinde şikayete bağlı suçlar yanında maddede belirtilmiş diğer suçlar açısından da uz- laşma söz konusu olabilecektir. Böylece şikayete bağlı suçlar yanında; “kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88)”, “taksirle ya- ralama (madde 89)”, “konut dokunulmazlığının ih- lali (madde 116)”, “çocuğun kaçırılması ve alıkonul- ması (madde 234)”,”ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239)”

suçları da uzlaşma kapsamına alınmıştır.

2. Suçun Kabullenilmiş Olması Zorunlu Değildir

Yukarıda belirtildiği üzere uzlaşmanın hüküm ve sonuçlarının uygulanması açısından, TCK’nin 73.

maddesinde failin suçu kabul etmiş olması şartı yer almaktaydı. 5560 sayılı Kanunla yapılan deği- şiklik açısından göze çarpan en önemli husus, “su- çun kabullenilmesi” koşulunun uzlaşmanın kuru- cu unsuru olmaktan çıkarılmış olmasıdır; yeni dü- zenlemede “suçun kabullenilmiş olması” şartın- dan tamamen vazgeçilmiştir.

Yukarıda ifade edildiği üzere, suçun kabulle- nilmiş olması, genel olarak onarıcı adalet anlayışı yaklaşımında manevi bir unsura işaret etmek için madde metninde yer almaktaydı. Nitekim onarıcı adalet anlayışı açısından uzlaşmada “ failin sorum- luluğu kabullenmesi ” ilkesi uzlaşmanın olmazsa

Gama / YEŞİLADALI, Burcu), 1. Baskı, İstanbul, 2008, s. 49. Yurt- can, uzlaşma kurumunun, amacının, “önemsiz suçlardan ötürü, koşullar gerçekleştiğinde, yargılanmaktan kaçınmak” olduğunu;

bu yolla “dava ekonomisini sağladığı”nı vurgulamaktadır. YURT- CAN, Erdener, CMK Avukatının ve Uzlaşma Avukatının Başvuru Kitabı, 5. baskı, İstanbul 2007, s. 78.

20 Uzlaşmanın kapsamı, uygulanma şekli ve sonuçları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. İNCEOĞLU / KARAN, 2008, s. 48 vd; KAY- MAZ, Seydi / GÖKCAN, Hasan Tahsin, Uzlaşma ve Önödeme, 2.

Baskı, Ankara, 2007, s. 99 vd.

(14)

olmaz koşulları arasında aranmaktadır. Bu husus maddi sonuçları olmasından çok manevi bir so- rumluluk anlayışına işaret eder.21 Yürürlükten kal- kan hükümlerde de bu husus açıkça kabul edilmiş ve uzlaşma sırasındaki ikrarın hukuken hiçbir bağ- layıcılığı olmadığı ifade edilmişti.

3.Zararın Giderilmesi ya da Genel Olarak Edimin Yerine Getirilmesi Şartı Zorunlu Olmaktan Çıkartılmıştır

“Zararın giderilmesi” şartı ile ilgili olarak da CMK’de açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

Bunun yerine belirli bir edimin yerine getirilme- si şartına bağlanabileceği 253. maddenin 17 ve 19.

fıkralarında yer alan hükümlerden anlaşılmakta- dır. CMK’nin 253. maddesinin 17. fıkrasında Cum- huriyet Savcısının edimin hukuka uygunluğu ko- nusunda değerlendirme yapma yükümlülüğü ol- duğu ifade edilmiş; 19. fıkrada ise uzlaşmanın be- lirli bir edimin yerine getirilmesi şartına bağlan- ması durumunda nasıl karar verileceği düzenlen- miştir.

Yönetmelik’in 20. maddesinde de tarafların uzlaşma kapsamında belirli bir edimin yerine ge- tirilmesinde anlaşmaları halinde maddenin deva- mında belirtilen ya da bunlardan ayrı olarak di- ğer hukuka uygun bir edimin yerine getirilmesi- ni kararlaştırılabilecekleri hükme bağlanmıştır.

Yönetmelik’in 20. maddesinin “a” bendinde, “edi- min konusunun fiilden kaynaklanan maddi ve ma- nevi zararın kısmen ya da tamamen tazmin edil- mesi ya da eski hâle getirilmesi” olduğu hükmü- ne yer verilmiştir. 20. maddenin “b” bendinde ise mağdurun veya suçtan zarar görenin hakla- rına halef olan üçüncü kişi ya da kişilerin maddî veya manevî zararlarının tamamen ya da kısmen tazmin edilmesi veya eski hâle getirilmesi hükme bağlanmıştır22.

21 Bkz., dipnot 18.

22 Yönetmelikteki düzenleme şu şekildedir: “MADDE 20 – (1) Ta- raflar uzlaştırma sonunda belli bir edimin yerine getirilmesi husu- sunda anlaşmaya vardıkları takdirde aşağıdaki edimlerden bir ya da birkaçını veya bunların dışında belirlenen hukuka uygun başka bir edimi kararlaştırabilirler

a) Fiilden kaynaklanan maddî veya manevî zararın tamamen ya da kısmen tazmin edilmesi veya eski hâle getirilmesi,

b) Mağdurun veya suçtan zarar görenin haklarına halef olan üçün- cü kişi ya da kişilerin maddî veya manevî zararlarının tamamen ya da kısmen tazmin edilmesi veya eski hâle getirilmesi,

c) Bir kamu kurumu veya kamu yararına hizmet veren özel bir ku- ruluş ile yardıma muhtaç kişi ya da kişilere bağış yapmak gibi edim-

Düzenlemede, ister maddi ister manevi zara- rın giderilmesi ile ilgili olsun, son haliyle “zararın giderilmesi”nin uzlaşmanın zorunlu bir unsuru ol- maktan çıktığı görülmektedir. Zararın giderilme- si şartının yanında belirli bir edimin yerine getiril- mesinin zorunlu olup olmadığının tartışılması ve bunun da ötesinde tarafların belirli bir edimi yeri- ne getirmeleri konusunda anlaşmalarının zorunlu olup olmadığının tespiti de gerekir.

TBMM Adalet Komisyonu raporunda,

“Ondokuzuncu maddeye göre, uzlaşma, bir edi- min yerine getirilmesi veya yerine getirileceği- nin taahhüt edilmesi halinde gerçekleşebilir” ifa- desine yer verilerek bu zorunluluk ifade edilmiş- tir23. Buna karşın CMK’nin aktarılan bu hükümleri Yönetmelik ile birlikte değerlendirildiğinde belir- li bir edimin yerine getirilmesinin zorunlu olup ol- madığı tartışmalıdır.

Doktrinde genel olarak edimin yerine getiril- mesi zorunluluğu yaygın olarak kabul edilmektey- se24 de CMK’nin ilgili hükümleri incelendiğinde bu hükümlerden belirli bir edim konusunda anlaş- manın zorunlu olmadığı; tarafların iradesine bıra- kıldığı sonucu da çıkarılabilir. Bu açıdan CMK’nin 253. maddesinin 17. fıkrasında maddede sadece edimin hukuka aykırı olup olmadığına ilişkin bir in- celeme yapılacağından bahsedilmiştir. Bu hüküm doğrudan ya da dolaylı olarak belirli bir edimin ye- rine getirilmesi zorunluluğuna işaret etmemekte- dir. Aynı maddenin 19. fıkrasında da edimin yeri- ne getirilmesinin zorunluluğundan bahsedilme- miştir; belirli bir edim konusunda anlaşılmış olma- sı durumunda edimin yerine getiriliş şekline göre ne şekilde karar verileceği düzenlenmiştir.

lerde bulunulması,

ç) Mağdurun, suçtan zarar görenin veya bunların gösterecekleri üçüncü şahsın, bir kamu kurumunun ya da kamu yararına hizmet veren özel bir kuruluşun belirli hizmetlerini geçici süreyle yerine getirmesi veya topluma faydalı birey olmasını sağlayacak bir prog- rama katılması gibi diğer bazı yükümlülükler altına girilmesi, d) Mağdurdan veya suçtan zarar görenden özür dilenmesi.”

23 Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/270), http://www.tbmm.gov.tr/si- rasayi/donem22/yil01/ss1255m.htm. (erişim tarihi 18.01.2007).

24 CENTEL, Nur / ZAFER, HAMİDE, Ceza Muhakemesi Hukuku El Kitabı, 2.Baskı, İstanbul, 2009, s. 329. SOYGÜT ASLAN, 2008, s. 129. Yazar zararın giderilmesi yanında mağduriyetin giderilme- sine yönelik alternatif çözüm yollarına yürürlükteki düzenleme ile olanak sağlandığını ifade etmekle birlikte, edim belirleme konu- sunda Kanunun bir zorunluluk getirdiğini zımnen ifade etmektedir.

Aynı yönde, İNCEOĞLU / KARAN, 2008, s. 72.

(15)

Hacettepe Hukuk Fak. Derg, 2(1) 2012, 1–10 7

III. UZLAŞMANIN ŞİKAYETİN GERİ ALINMASININ SİRAYETİNE ETKİSİ – ŞİKAYETİN GERİ ALINMASININ DOLAYLI OLARAK BÖLÜNEBİLİRLİĞİ

Yıldız, şikayetin geri alınması ile ilgili olarak, suçtan zarar görenin uzlaşma süreci devam ederken veya uzlaşma gerçekleşip henüz zarar giderilmeden önce şikayetini geri alarak uzlaşmayı geçersiz hale getire- bileceğini ifade etmektedir. Yazar, başarısız bir uz- laşma sonucunda açılan kamu davasında da suçtan zarar görenin şikayetini geri almasının kamu dava- sının düşmesi sonucuna yol açacağını belirtmiş ve uzlaşmayı kabul etmeyen sanığın ileri bir aşamada suçtan zarar görenle yapacağı bir anlaşma ile onun şikayetin geri alınmasını sağlama çabasına girebile- ceğine işaret etmiştir. Sonuç olarak yazar, bu gibi durumların önüne geçilebilmesi açısından, şikayet- ten vazgeçmeyi ve şikayetin geri alınmasını sınırlan- dıran bir düzenleme yapılmasının amaca daha uy- gun olabileceğini ifade etmiştir25.

Yazarın görüşleri incelendiğinde; şikayetin geri alınmasının, uzlaşma ve uzlaşmanın sonuç- larına ilişkin etkilerinin ele alındığı görülür. Yazar tarafından yukarıda aktarılan hususlar genel ola- rak şikayetin geri alınmasının uzlaşma kurumuna olumsuz etkileri olarak değerlendirilebilir.

Bunun yanında uzlaşma-şikayetin geri alın- ması ilişkisinin özellikle “şikayetin geri alınması- nın sirayeti” ilkesi açısından incelenmesi gerekir.

Uzlaşmanın, şikayetin geri alınmasının sira- yeti ilkesi açısından olumsuz etkisi, mağdur ya da suçtan zarar gören kişinin yargılanacak, cezalan- dırılacak kişiyi seçme yetkisine sahip olması şek- linde ortaya çıkmaktadır.

Söz konusu yetkinin kaynağı, CMK’nin 255.

maddesidir. Konunun anlaşılması açısından bir- den çok failli ya iştirak halinde işlenen suçlarda uzlaşmanın hüküm ve sonuçları üzerinde öncelikli olarak durmak gerekir.

CMK’nin “Birden Fazla Fail Bulunması Hâlinde Uzlaşma” başlıklı 255. maddesinde “Aralarında iş- tirak ilişkisi olsun veya olmasın birden çok kişi ta- rafından işlenen suçlarda, ancak uzlaşan kişi uz- laşmadan yararlanır” hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenleme 5271 sayılı CMK’nin ilk şeklinde de var olup, 5560 sayılı Kanunla uzlaşma kurumunda

25 YILDIZ, Ali Kemal, “Uzlaşma Şikayet İlişkisi (Y.TCK m. 73)”, Ceza Muhakemesinde Uzlaşma, (Yayına Hazırlayan, YENİSEY, Feridun), 2005, s. 279

yapılan değişikliklerde de aynen korunmuştur.

Söz konusu hüküm, şikayetin geri alınması- nın sirayetinden farklı olarak uzlaşmanın siraye- tinin söz konusu olmadığı anlamına gelmektedir.

Buna göre, birden çok failin işlediği ya da iştirak halinde işlenen suçlarda fail ya da şerikler birbi- rinden bağımsız olarak uzlaşmak zorundadırlar.

Bu durumda ancak uzlaşan kişi uzlaşmanın hü- küm ve sonuçlarından yararlanabilecektir; “uzlaş- ma şahsidir”26.

Konunun açıklığa kavuşturulması açısından, uzlaşmaya ilişkin eski ve yeni düzenlemenin tek- rar irdelenmesi gerekmektedir.

Uzlaşmaya ilişkin olarak Dölling tarafından vur- gulanan ve yukarıda aktarılan hususlar TCK’nin 73.

maddesinin son fıkrasında “suçun kabullenilmesi”

ve “ortaya çıkan zararın tamamının ya da büyük bir kısmının ödenmiş ya da giderilmiş olması” şeklin- de yer edinmişti. Bu anlamda uzlaşmanın hem su- çun kabullenilmesi şeklindeki moral hükmü -her ne kadar uzlaşma kapsamındaki bu kabulün uzlaşama- ma durumunda delil olarak kullanılması yasak olsa da bu uzlaşmanın uygulanmasını zorlaştıran bir un- sur olarak da görülebilir- ve zararın giderilmesi şek- lindeki, fiilin zararlı sonuçlarını tamir ya da ortadan kaldırmaya ilişkin yönü, TCK’de uzlaşmanın şartları olarak yer edinmişti.

Şikayetini geri almayan kişinin, fail ya da şe- riklerden bir kısmı ile uzlaşamaması durumunda bu kişiler hakkında cezai soruşturma ve kovuştur- manın devam etmesinin belirli yönlerden gerek- çelendirilebilme ihtimali olduğu iddia edilebilirdi.

Şikayetin geri alınmasının sirayeti ilkesinden do- laylı olarak uzaklaşılmasının gerekçesinin, onarı- cı adalet anlayışının gereklerinin yerine getirilme- mesi olarak ortaya çıkabileceği ileri sürülebilirdi ki, bu gerekçelerle de olsa aynı tartışma yürütü- lebilirdi.

CMK ve Yönetmelik’te düzenlenen uzlaşma kurumunda son şekliyle ön plana çıkan husus, ta- rafların anlaşması ya da anlaştırılmasıdır. Bu hu- sus Yönetmelik’in tanımlar başlıklı 4. maddesin- deki uzlaşma ve uzlaştırmaya ilişkin tanımlarda daha da somutlaşmaktadır27.

26 Aynı yönde KAYMAZ / GÖKCAN, 2005, s.115. Adı geçen yazar- lar, TCK’nin 73. maddesinin son fıkrasına göre uzlaşan faile şikaye- tin geri alınmasının sirayet etmeyeceği görüşündedirler. KAYMAZ / GÖKCAN, 2005, s. 115

27 Yönetmelik’in 4. maddesinde göre uzlaşma “Uzlaşma kapsa- mına giren bir suç nedeniyle, şüpheli veya sanık ile mağdur veya

(16)

Daha önce de belirtildiği gibi anlaşmanın ko- nusu ya da kapsamı açısından suçun kabullenil- mesi şeklinde uzlaşmanın moral yönüne ilişkin bir şart aranmamaktadır. Bu doğrultuda, onarıcı ada- let anlayışı kapsamında gündeme gelen “sorum- luluk ilkesi” gözetilmemiştir.

Ayrıca tarafların uzlaşacakları ya da Yönetmelik’teki tanıma göre anlaşacakları asli ko- nunun ne olduğu, uzlaşmaya ilişkin yürürlükteki düzenlemede TCK’nin 73. maddesinin mülga son fıkrasındaki gibi açıkça hükme bağlanmamıştır.

Belirli bir edimin yerine getirilmesinin kararlaştı- rılması ise yukarıda ifade edildiği üzere kanaati- mizce zorunlu bir unsur değildir.

Bu açıdan incelendiğinde birden çok fail tara- fından ya da iştirak halinde işlenen suçlarda han- gi konularda tarafların uzlaşacakları önem arz et- mektedir.

Öncelikli olarak belirtmek gerekir ki, mağ- dur ya da suçtan zarar görenin fail ya da şerik- ler hakkında aynı yönde davranma, aynı şart- larda uzlaşma zorunluluğuna ne Kanunda ne de Yönetmelikte yer verilmiştir. Bu durumda her bir fail ya da şerik açısından uzlaşma şartları farklı olarak belirlenebilecektir. Moral bir yükümlülüğü üstlenmenin zorunlu olmadığı ve de herhangi bir edimi yerine getirmenin talep edilmediği fail ya da şerikin, sadece mağdur ya da suçtan zarar gö- renin anlaşma-uzlaşmaya rızası olması nedeniyle yargılanmaktan ya da ceza almaktan kurtulması söz konusu olabilecektir. Aynı mağdur ya da suç- tan zarar görenin diğer fail ya da şerikler hakkın- da da bu şekilde bir davranış sergileme zorunlulu- ğu bulunmamaktadır.

Aynı husus, belirli bir edimin zorunlu kılındığı- nın kabulü halinde de geçerlidir. Bu halde de, hu- kuka uygun olmak şartıyla, şeriklerden ağırlık iti- bariyle birbirinden tamamen farklı edimlerin yeri- ne getirilmesi talep edilebilecektir. Savcılık ya da mahkemenin yetki ve görevi edimin hukuki olup olmadığı ile sınırlıdır; edim ile suç arasındaki oran ya da şeriklerden talep edilen edimler arasındaki

suçtan zarar görenin Kanun ve bu Yönetmelikteki usul ve hüküm- lere uygun olarak uzlaştırma süreci sonunda anlaştırılmış veya anlaşmış olmalarını”; uzlaştırma, “Uzlaşma kapsamına giren bir suç nedeniyle şüpheli veya sanık ile mağdur veya suçtan zarar gö- renin, Kanun ve bu Yönetmelikteki usul ve hükümlere uygun ola- rak uzlaştırmacı aracılığıyla ya da hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından anlaştırılmaları suretiyle uyuşmazlığın giderilmesi sü- recini,” ifade eder.

oran denetim kapsamında değildir. Mağdur ya da suçtan zarar görenin hukuka uygun ama tek- lif edilen şerik açısından gerçekleştirilmesi çok zor bir talepte bulunması suretiyle dilediği kişiyi uz- laşma dışı bırakması mümkündür. Belirli bir edi- min kararlaştırılmasının zorunlu olduğu kabulü halinde bile, bir yönüyle uzlaşmayı kolaylaştırdı- ğı ifade edilen28, edimin konusu açısından sağla- nan esneklik, mağdur ya da suçtan zarar görene, yargılanacak kişiyi dolaylı olarak seçmede kolay- lık sağlamaktadır.

Belirtilen hususlar, şikayete bağlı suçlarda şi- kayetin bölünebilmesine dolaylı olarak olanak sağlamakta ve mağdura ya da suçtan zarara gö- rene, yargılanacak kişiyi seçebilmesi konusunda bir tasarruf yetkisi vermektedir.

IV. UZLAŞMANIN RE’SEN KOVUŞTURULAN SUÇLARA ETKİSİ – YARGILANACAK KİŞİYİ DOLAYLI OLARAK SEÇEBİLME

Yukarıda da aktarıldığı üzere 5237 sayıl TCK’deki ilk düzenlemede uzlaşma sadece şikayete bağlı suçlar açısından söz konusu olabilmekteydi. Bu- nun ötesine geçilerek re’sen kovuşturulan suçlar açısından uzlaşma kabul edilmemişti. Uzlaşma- ya ilişkin CMK ve TCK’de yapılan değişiklikle uz- laşmanın kapsamının genişletilmesi sonucunda re’sen kovuşturulabilen kimi suçlar da uzlaşma kapsamına alınmıştır. Bu nedenle şikayete bağlı suçlar açısından ortaya çıkan ve yukarıda aktarı- lan sorun bu tür suçlar açısından da gündeme gel- miştir.

Yargılamayı sonlandırma yetkisi re’sen kovuş- turulan suçlarda söz konusu değildir. Burada suç- tan zarar gören dilerse müdahil sıfatıyla muhake- me faaliyetine katılır. Müdahil sıfatıyla muhakeme faaliyetine katılma, şikayete bağlı suçlarda oldu- ğu şekliyle muhakemeyi başlatma ya da sonlan- dırma şeklinde muhakeme üzerinde tasarruf yet- kisi vermez.

Buna karşın hem soruşturma hem de kovuş- turma aşamasında kimi re’sen kovuşturulan suç- larda uzlaşma imkanının tanınmış olması, bu tür suçlarda da yargılanacak kişiyi seçme imkanının ortaya çıkması sonucunu doğurmaktadır.

Uzlaşmaya ilişkin yürürlükteki hükümler, bu tür sonucun ortaya çıkması imkanının doğmasın- da yeterli bir gerekçe sunmamaktadır. Yukarıda

28 İNCEOĞLU / KARAN, 2008, s. 73-74.

(17)

Hacettepe Hukuk Fak. Derg, 2(1) 2012, 1–10 9

aktarıldığı üzere, faillerden bir kısmı hiçbir moral ya da maddi yükümlülüğü üstlenmeden sırf anlaş- mış olmaları nedeniyle yargılanmaktan ve olası bir ceza mahkumiyetinden kurtulmuş olacaklardır.

Halihazırdaki hükümler açısından mağdur ya da suçtan zarar görenin yargılanacak kişiyi seçe- bilme yetkisi, Türk ceza Hukukunda uzlaşma kap- samındaki suçlar açısından bir sonuç olarak orta- ya çıkmaktadır.

V. SONUÇ YERİNE

Türk ceza hukukunda, bir yandan onarıcı adalet anlayışının sonucu olarak bir yandan da mahke- melerin iş yükünün hafifletilmesi gerekçeleriyle kabul edilen uzlaşma lehine bir çok söz söylenme- si mümkündür. Bu açıdan en meşru söylem, onarı- cı adalet anlayışının ceza hukukunda yer edinme- si gereği olarak görülebilir. Bu hususlar cezanın ve cezalandırmanın ne olduğu, hangi amaca hiz- met ettiği gibi önemli konuları içeren daha derin bir tartışmanın konusudur.

Belirli bir amaca hizmet etmesi amacıyla hu- kuk düzenine dahil edilen yeni kurumlar mevzua- ta dahil edilirken ya da temel ve önemli bir terci- hi ifade eden bazı yerleşik kurumların ve ilkelerin geçerli bir gerekçeye dayanmadan bertaraf edil- mesi anlamına gelecek doğrudan ya da dolaylı dü- zenlemelere yer verilirken, kurumlar arası ilişkile- rin etraflıca gözden geçirilmesi önem arz eder.

Ceza hukukunun gelişimi açısından, üzerinde yeteri kadar tartışılmış ve belirli bir düzeyde uzla- şılmış kurumların, ceza mevzuatı kapsamına alın- ması kaçınılmazdır. Devingen toplum yapısının bir gereği de budur.

Buna karşın, uzun yıllar boyunca üzerinde tar- tışılmış ve uzlaşılmış olan ve halen geçerliliği bir anlam ifade eden kurum ve kuralların etkinliğinin korunması, geçerli bir gerekçeye dayanılmaksızın, dolaylı da olsa bertaraf edilmemesi gerektiği ka- naatindeyiz.

Özellikle iştirak halinde işlenen suçlarda ken- disini gösteren şikayetin ve şikayetin geri alınma- sının sirayeti ilkesi şeklinde somutlaşan temel ilke ve yasak, şikayetin fiile ilişkin olması29 ve mağdu- run ya da suçtan zarar görenin yargılanacak ve de cezalandırılacak kişiyi doğrudan ya da dolaylı ola- rak seçmesi anlamına gelebilecek bir tasarrufta

29 CENTEL, Nur / ZAFER, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, 3.

Baskı, İstanbul, 2005, s. 89.

bulunamaması anlamına gelmektedir. Nitekim şikayetin geri alınmasının sirayeti, 5237 sayı- lı TCK’nin 73. maddesinin 5. fıkrasında da açıkça hükme bağlanmıştır.

Türk ceza hukukunda ilk defa 5237 sayılı TCK ile düzenlenen uzlaşma kurumunda, mağdur ya da suçtan zarar görene dolaylı yollardan yargı- lanacak ve cezalandırılacak kişiyi seçme yetkisi- ne yol açabilecek bir imkan sağlanmıştır. Yukarıda aktarıldığı üzere, TCK’nin 73. maddesinin mülga son fıkrasındaki düzenleme açısından söz konusu tercih, hem suçun kabullenilmesi anlamında mo- ral hem de zararın giderilmesi anlamında maddi bir külfete katlanma karşılığında olması anlamın- da, yine de tartışılabilir olan bir gerekçeye dayan- dırılabilmesi mümkündü. Daha çok mahkeme dışı çözüme yönlendirmenin ağır bastığı ve ancak bu amaca hizmet edebilecek nitelikteki halihazırda yürürlükte bulunan düzenleme açısından sorun daha da derinleşmiştir.

Ayrıca, uzlaşmaya ilişkin TCK’nin 73. madde- sinin son fıkrasındaki düzenlemede sorun sade- ce şikayete bağlı suçlar açısından gündemde iken 5560 sayılı Kanunla yapılan ek ve değişikliklerle sorun re’sen soruşturulan suçlara da sirayet et- miştir. Bu değişiklikle şikayet kurumunda bile şi- kayet hakkı olan kişiye tanınmayan bir tercih hak- kının, re’sen soruşturulabilen suçlarda mağdura, dolaylı olarak tanınması söz konusudur.

Bu noktada, sorunun çözümü açısından şi- kayet kurumu ve re’sen soruşturulabilen suçlara ilişkin temel ilkeler ile uzlaşma kurumunun amaç, kapsam ve sonuçları arasındaki bağlantının yeni- den değerlendirilerek, düzenlenme yapılması öne- rilmektedir. Bu tür bir düzenlemeyle mağdur ya da suçtan zarar görenin cezalandırılacak kişiyi doğrudan ya da dolaylı olarak seçmesi yetkisini tanıyacak durumların önüne geçilmesi amaçlan- malıdır.

Sonuç olarak; ister onarıcı adalet anlayışı açı- sından ele alınsın, isterse mahkemelerin iş yükü- nün azaltılması esasından hareket edilsin, bu yön- deki tercihlerin sonuçlarının dolaylı olarak da olsa mağdurun yargılanacak kişileri seçebilmesi şek- linde tasarruf imkanı, uzlaşma kurumuna ilişkin olarak tekrar düşünmeyi gerektirir.

Referanslar

Benzer Belgeler

 Sebepsiz zenginleşme, bir kimsenin malvarlığının haklı bir sebep olmaksızın bir başkasının malvarlığı aleyhine bozulmasıdır.. Sebepsiz zenginleşmeden söz

Yayın Kurulu tarafından, yayımlanmasına karar verilen yazılar, editörlerce yayın sırasına alınır ve yazarlara bilgi verilir.. İdil`de yayımlanması kabul edilen yazıların

12 Article 51 states: “Nothing in the present Charter shall impair the inherent right of individual or collective self-defense if an armed attack occurs against a Member of

64 Müzekkereli yakalama konusunda Magistrates’ Court Act 1980 (MCA) önemli bir yere sahiptir. Yasa için bkz.. polis tarafından yakalanabilmektedir. Ancak böyle bir

3-) TBMM’nin seçimlerin güven içinde ve Anayasanın öngördüğü demokratik esaslara göre yenilenmesinde tarafsızlığını daha fazla muhafaza etmesi gereken Bakanlar

TTK’da çeklere özel olarak çekin muhatabı olabilme ehliyeti düzenlenmiştir. Çekin muhatabı olabilme, çekin üzerine düzenleneceği kişi olabilme imkânı anlamına

Uluslararası ilişkilerde geleneksel olarak ulusal ve uluslararası güvenlik ile ilgili konular ticari ilişkilere nazaran önceliklidir 53. Bu çerçevede, GATT Madde XXI 54 ve GATS

All publication rights of the articles published in Malatya Turgut Ozal University Journal of Business and Management Sciences are reserved.. No part of those publications may