İNSAN
DAVRANIŞI İLE İLGİLİ DİĞER
KONULAR
EVLİLİK VE AİLE SORUNLARI
Evliliğin ilk yıllarındaki mutsuzluklar, önemli bir boşanma eğilimi yaratır. Boşanma riski, evliliğin ilk üç yıllarında yüksek çıkmaktadır.
Cinsellik, para, entelektüel yönelimler, boş zaman etkinlikleri ve mutluluk konularında ‘’ gerçekçi olmayan hikayeler üretilmesi’’ ve mevcut yeni durumda bu yüksek abartılı ve gerçekçi olmaya beklentilerin yarattığı ‘’hayal kırıklıkları ve uyum sorunları’’ evlilik sorunlarının erken dönemde ortaya çıkmasına sebep olur.
EVLİLİK VE AİLE SORUNLARI
Kişilerin birbirlerini sevme ve bağlanma eğiliminin başlangıç aşamalarında, sorumsuzluk içinde
‘’renkli, romantik ve hoş duygular’’ yaşanır.
Bu evrende, birlikte yaşamanın en zor tarafları, pek akla gelmez ise evlilik gibi önemli ve zor bir ilişkinin sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi için, ‘’ nelere gereksinim olduğu’’ , hiç düşünülmez.
EVLİLİK VE AİLE SORUNLARI
Günümüzün modern yaşam biçimlerinde, kabul gören değer ‘’sorumlulukların’’ değil ‘’hakların’’
üstünde durmaktır. Böylece ‘’evlilik ilişkilerinde problemleri olan kişiler’’; kendilerini ifade etme fırsatları aramak, eşlerini daha iyi anlamak, eşinin bakış açısını anlama çabası göstermek yerine,
‘’hak arama düşüncesi ağır basarak’’ , olması gereken idealize edilmiş söylemleri ve ‘’sen dilini, şikayet dilini’’ kullanmaktadırlar.
Genellikle, ilişkilerinde zorluklar yaşayan çiftler, bireysel olarak kendi kişisel görüş açıları, kendi acı ve üzüntüleriyle kendileriyle kendilerini kilitlemişlerdir.
EVLİLİK VE AİLE SORUNLARI
Aile, insanın temel gereksinimleri olan, ‘’güven, saygı ve sevgiye dayalı iletişim ve etkileşim’’
yaşantılarında, pozitif durum yaratır. Ancak eşler için, ‘’evlilik ilişkisi’’; doyum sağlayıcı değilse, sorunların ortaya çıkması ve eşlerin yalnızlık, mutsuzluk duyguları pişmanlık yaşantıları yaşaması kaçınılmazdır.
‘’Aşk’’; bireyin kendi kişisel benliğini ve bağımsız kişiliğini koruyarak, kendi dışında olan bir kimse ile birleşme ve kişinin içindeki güçlerin büyüyüp gelişmesine olanak yaratan bir paylaşma ve
etkileşim yaşantısıdır.
EVLİLİK VE AİLE SORUNLARI
‘’Gerçek aşk’’ yaşantılarında, karşılıklı ‘’sevmek’’ ve ‘’sevilmek hissi ve duygu’’, birlikte bulunur.
Taraflar, bir diğerinin ihtiyaçlarının kendisinin ki kadar önemli olduğunu bilir; şiddet, zorlama ve sömürüden kesinlikle kaçınır ve birbirlerinin benliğini yüceltmek ve yaşamlarını zenginleştirip, renklendirmek isterler.
‘’İletişim ve etkileşim’’ açısından evlilikte eşler, duygu ve düşüncelerini ‘’açık ve doğru’’ olarak, birbirlerine iletmelidirler.
AİLE İÇİ ŞİDDET
Genel olarak, aile üyelerinden birinin diğerine karşı şiddet kullanması, ‘’aile içi şiddet’’ olarak
tanımlanmaktadır. Kadına yönelik şiddet, fiziksel sakatlık hatta ölümle bile sonuçlanan durumlara varabilmektedir.
Mahrem ilişkilerin bu tür yakıcı-yıkıcı, ağır sonuç doğurduğu bilindiğinden, bu konuları inceleyen sosyal bilimciler için uzun süreli bir ilgi alanını oluşturmaktadır.
Saldırgan davranışlara maruz kalan kadın, duygusal açıdan katı bir aile ortamında yetişmiş ve pasif olmaya yönelmiştir.
AİLE İÇİ ŞİDDET
Sosyal açıdan oldukça yalnızdır ve bütün evliliklerde, şiddetin var olduğuna inanmaktadır.
Saldırgan davranışta bulunan kişinin bir gün değişeceğine dair ümidi hiç tükenmediği için, itaatkar olmaktan bir türlü vazgeçmemektedir.
Cinsiyet rolü, aile ve ev yaşamı çerçevesinde gelenekseldir.
Saldırgan erkeğin özellikleri incelendiğinde ise;
Saldırgan erkek, büyük çoğunlukla kadının kocasıdır,
Saldırgan koca kavgacıdır ve her an patlamaya hazır bir biçimde öfke yüklüdür.
‘’Erkeklik’’ rolüne ilişkin yetersizlik duyguları içerisindedir.
Aile içi şiddet döngüsünde yaygın olarak
görülen kalıp davranışlar, şöyle sıralanabilir;
İstismar (Şiddet) Suçlu Hissetme Bahane Bulma Normal Davranış Fantezi ve Planlama Kurgulama vb.
Kadına yönelik şiddetin nedenleri;
1. Bireysel Düzey
2. Sosyal Psikolojik Düzey
3. Sosyolojik Düzey olarak üç düzeyde incelenmektedir.
1. Bireysel Düzey
Aile içi şiddetin nedeninin genetik faktörler olduğu, örneğin hiddet ve öfke duygusunun nörolojik ve metabolik temelleri olduğunu gösteren bulgular vardır.
Aile içi şiddetin psikolojik faktörlerden kaynaklandığı hususu da bir dereceye kadar geçerli görülebilir.
Aile içi şiddet sonucu, sadece şiddete uğrayanın değil, buna şahit olanların, özellikle çocukların da gelecek yaşamlarında duygusal ve davranışsal çeşitli problemler sergiledikleri gözlemlenmiştir.
2. Sosyal Psikolojik Düzey
Çocuğun yetişmesi sürecinde, şiddetin olduğu ailelerde büyüyenler, anne-babalarının davranış kalıplarını öğrenip uygulamaya eğilimlidirler.
Ailede sosyalizasyon sürecinin işleyişinde meydana gelen bazı zarar verici etkiler, çocukta zorlama ve şiddet sürecinin işleyişine etki etmektedir.
Çocuklar, ebeveynlerin onaylamadığı bir davranışta bulunduğunda fiziksel olarak
cezalandırılması, hemen her toplumda görüldüğünden, şiddet büyük ölçüde aile örüntüsü
içerisinde öğrenilmektedir. Böylece, şiddete maruz kalan çocukta bu davranış onun kişiliğinin ve dünya görüşünün bütünleyici bir parçası olur.
3. Sosyolojik Düzey
Bu düzeyde aileler incelenirken, önce yapısı incelenmelidir.
Kadının, şiddet içeren bir ilişkiyi sürdürme nedeni, öğrenilmiş çaresizliğin yanı sıra sistemci
yaklaşıma göre, kadınların aile içindeki rollerini ısrarla oynama çabaları, böylesine şiddet içeren bir ilişkiyi bitirememe durumunu ortaya koymaktadır.
Aile içi şiddet ve kadına yönelik şiddet açısından, bu olumsuz olaydan en çok etkilenenlerin, annelerin yanında, ailedeki çocuklar olduğu bilinmektedir. Şiddete tanıklık eden çocuklarda yaygın olarak görülen belirtiler şöyle sıralanabilir;
Uyuma güçlükleri, Somatik şikayetler,
Giderek artan agresif davranışlar ve öfke patlamaları, Artmış aktivite düzeyi,
Hiperaktivite,
Gerileme, çekilme, uyuşukluk, donukluk, artmış ayrılık anksiyetesi, aktivitelerden çekilme vb.
Kaynakça
Duyan, V., Yolcuoğlu, İ.G., Artan, T. (2017). Dünü, Bugünü, Yarınıyla İnsanı Anlamak (İnsan Davranışının Kökenleri ve Sosyal Çevrenin Etkileri). Nar Yayınevi, İstanbul
NAZLI, S. (2011). Aile Danışmanlığı. 7. Baskı. Ankara: Anı Yayıncılık.