• Sonuç bulunamadı

PARA POLİTİKASI TEMEL VARSAYIMLARI VE BİLİMSELLİK : KEYNES İ YAKMAK

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "PARA POLİTİKASI TEMEL VARSAYIMLARI VE BİLİMSELLİK : KEYNES İ YAKMAK"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

10 Şubat 2015

PARA POLİTİKASI TEMEL VARSAYIMLARI VE

BİLİMSELLİK :

“KEYNES’İ YAKMAK”

(2)

1

İÇİNDEKİLER

1. Para Politikasında Temel Varsayımlar ve Bilimsellik İddiası

2. Enflasyon – Büyüme İlişkisi

3. Sonuç ve Öneriler

4. Kaynakça

(3)

2

1. PARA POLİTİKASINDA TEMEL

VARSAYIMLAR

(4)

3

• Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın uyguladığı para politikasının son on yılda dayandığı en temel varsayımlar aşağıda özetlenmektedir :

Merkez bankaları açısından büyümeyi desteklemenin en iyi yolu fiyat istikrarını sağlamaktır.

Yüksek enflasyon ve deflasyon büyümeyi zayıflatan unsurlardır.

Enflasyonun % 5 seviyelerine kalıcı olarak gerilemesi ülkenin kalıcı ve istikrarlı bir büyüme trendi yakalaması açısından şarttır.

• Merkez Bankası sunumlarında ve iletişiminde sıklıkla Robert J. Barro’nun 1995 tarihli çalışmasına atıfla “ Enflasyondaki 10 puanlık bir artışın büyümede ortalama % 0.25 düşüşe yol açtığı” varsayımına yer verilmektedir.1

Merkez Bankası’nın mevcut yaklaşımı “bilimsel olarak” büyümeye katkı bakımından fiyat istikrarını sağlamanın para politikasının temel kaygısı olması gerektiği düşüncesine dayanmakta ve % 5’lik yıllık enflasyon hedefinin başarılmasına - kısa dönemde büyümeden fedakarlık gerektirse bile - bağlı kalınmasının “doğru ve bilimsel yöntem” olduğuna inanılmaktadır.

• Bu varsayımların doğal sonucu olarak para politikası kararları tamamen enflasyonu kontrol altına alma hedefine yönelmektedir. 2014 yılının % 2.7 seviyesinde bir büyüme ile tamamlanması gündeme getirilmezken; 2015 yılının ilk Enflasyon Raporu toplantısında ifade edildiği gibi “Son 45 yılın en düşük enflasyonuna ulaşma” ihtimali son dönemdeki para politikası kararlarının temel hedefi haline gelmektedir.

• Son günlerdeki açıklamalarda da görüldüğü üzere, bu anlayışa göre “bilimsel hedef” olan düşük enflasyona ulaşmada en etkili araç faiz oranlarıdır.

• Bu varsayımlardan yola çıkılarak, enflasyonu etkileyen yapısal ve dönemsel faktörlerin de yönetilebilmesi için faiz oranları kullanılmaktadır.

• Ülke tecrübesi, enflasyonda ciddi katılıkların varlığını ortaya koymakla birlikte muhtelif dönemsel sebeplerden dolayı (kuraklık, kur oynaklığı vs.) enflasyonda kayda değer oynaklıkların gözlendiğini göstermektedir.

1Barro, Robert J. (1995) “Inflation and Economic Growth”.

(5)

4

• Özellikle kurlardan enflasyona geçiş etkisinin ciddi sapmalara yol açabileceği bilindiğinden, para politikası kararları hem kur oynaklığını azaltmayı hem de belli kur seviyelerini de korumayı hedeflemektedir. Sistem bir nevi örtülü kur çıpası ile işlemekte, kur şokunu erteleme / engelleme çabaları ise maalesef çoğu zaman faiz şoklarıyla sonuçlanmaktadır.

• Kur oynaklığını engellemek amacıyla faizin “belirli seviyelerde tutulması” politika kararlarında öncelik kazanmaktadır. Faizin belirli seviyelerde tutulması ile kastedilen, portföy akımlarındaki oynaklıkların azaltılması ve diğer benzer ülkelerden ayrışılmamasıdır. Daha somut ifadeyle, ülkenin carry-trade açısından tercih edilen ülkeler içinde ilk sıralarda yer almaya devam etmesidir.

• Bu amaçla, politika faizinde düzeltmeler (özellikle artışlar yapılması) hem ülke şartları (siyasi tepkiler vs.) hem de dikkat çekici olumsuz etkileri (özellikle iktisadi faaliyet üzerinde) sebebiyle son yıllarda faiz koridoru aracılığıyla gerçekleştirilmektedir.

• Para politikası açısından bu yaklaşım tek – alternatifsiz ve “bilimsel” bir model olarak tanımlanmaktadır. Varsayımların temelinde ise büyüme ve enflasyon ilişkisine dair yukarıda değinilen kabuller yer almakta ve para politikasını şekillendirmektedir.

• Bu varsayıma dayalı olarak, büyüme ve enflasyon arasında tercih ve ödünleşimler söz konusu olduğunda enflasyonu düşürme önceliği ısrarla korunmakta, bu tercihin büyüme üzerindeki etkileri ise inceleme konusu yapılmamaktadır.

• Ancak, takip eden bölümde detaylarıyla anlatılacağı üzere, bu varsayım bilimsel açıdan tartışmaya oldukça açık olup, hem teorik çerçeve hem de ampirik bulgular dikkate alındığında, eleştirel bir bakışla tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir.

(6)

5

2. ENFLASYON-BÜYÜME İLİŞKİSİ

(7)

6

2.1. Akademik Çalışmalar ve Bulgular

• Enflasyon ve büyüme arasındaki ilişki konusunda geniş bir literatür ortaya çıkmıştır.

Bununla birlikte, çalışmaların son on yılda azaldığını ve büyümeye dair tartışmaların çoğunlukla yapısal unsurlara odaklandığını ifade etmek gerekmektedir.

• Büyüme ve enflasyon ilişkisine dair çalışmalar çoğunlukla ülke bazında panel veri setleriyle gerçekleştirilmiştir. Veri kaynağı olarak genellikle Dünya Bankası, IMF, OECD ve Penn World Table veri setleri kullanılmıştır. Çalışmalar, büyük oranda 1950–1990 dönemine ait gözlemlere dayalı analizleri içermektedir.

• Çalışmalarda öne çıkan temel bulgular şu şekilde özetlenebilir:

Büyüme ve enflasyon arasında kesin, tek yönlü ve her seviyede benzer bir ilişkinden bahsetmek mümkün değildir.

Enflasyon için bir eşik değeri vardır. Bu eşik değer, çalışılan ülkedeki enflasyon- büyüme ilişkisinin boyutunu belirlemektedir.

Bu eşik değerinin altında, enflasyon ve büyüme arasında pozitif ancak istatistiksel anlamlılık düzeyi çok düşük bir ilişki gözlemlenmektedir.

Bu eşik değerinin hemen üzerinde enflasyon ve büyüme arasında çok güçlü ve istatistiksel anlamlılık derecesi yüksek negatif bir ilişki gözlemlenmektedir.

Eşik değerine oranla çok yüksek enflasyon seviyelerine çıkıldığında ise gözlemlenen negatif ilişki istatistiksel anlamlılığını ve gücünü yitirmektedir.

• Enflasyon ve büyüme arasında yukarıda belirtilen doğrusal olmayan bir ilişkinin varlığı literatürde yaygın bir şekilde kabul görmüş olmakla beraber, söz konusu bulgu ile ilgili üç temel (ve henüz çözüme ulaştırılamamış) problem mevcuttur:2

Problem 1: Enflasyon için eşik değerinin seviyesi seçilen ülke gruplarına göre

değişmektedir. Örneğin, Barro (2013) yüz ülkenin verilerini kullanarak yaptığı

2Bkz. Lopez -Villavicencio ve Mignon (2011).

(8)

7

çalışmada eşik değerini %15 bulmuştur. Basit ifadeyle, % 15’in üzerindeki enflasyon oranları, ilgili ülkenin büyümesini olumsuz etkilemekte; bu değerin altında ise büyüme-enflasyon ilişkisi zayıflamaktadır. Diğer bir çalışmada, Khan ve Senhadji (2001) gelişmiş ülkeler için eşik değerin % 1 düzeyinde oluştuğunu, ancak gelişmekte olan ülkeler için bu değerin % 11’e kadar yükseldiğini göstermiştir. Ghosh ve Phillips (1998) genel eşik değerini tüm ülkelerin yer aldığı bir örneklem için % 2,5 olarak belirlerken, Judson ve Orphanides (1999) eşik değerini %10 olarak kabul etmiştir.

Ayrıca, analiz dönemlerinde küresel anlamda düşük veya yüksek enflasyon eğilimlerinin gözlenip gözlenmediği de sonuçları etkilemektedir.

Özetle, enflasyon- büyüme açısından enflasyon oranında kritik bir eşik olduğu çoğunlukla kabul edilmekle birlikte bu eşik değeri bilimsel açıdan net değildir.

Problem 2: Büyüme ve enflasyon arasındaki doğrusal olmayan ilişkinin seçilen hesaplama yöntemine (zaman serisi veya panel veri modeli), verinin sıklığına (aylık, çeyreklik veya yıllık) ve seçilen ülke grubuna (gelişmiş, gelişmekte olan ülkeler veya geçiş ekonomileri) oldukça duyarlı olduğu da literatürde sıklıkla vurgulanmaktadır.3 Ölçüm sorunlarına dikkat çekilmektedir.

Problem 3: Enflasyon ve büyüme arasındaki nedenselliğin yönü net değildir. Diğer bir deyişle, ilişkinin enflasyondan büyümeye doğru mu, büyümeden enflasyona doğru mu olduğu konusu belirsizdir. Bu durum, politika yapıcıların literatürde belirtilen sonuçlardan çıkaracağı dersleri ve uygulama imkanlarını kısıtlamaktadır.

• Enflasyon ve büyüme ilişkisine dair başlıca çalışmaların sonuçları aşağıda özetlenmektedir. Görüleceği üzere, enflasyon ve büyüme arasındaki ilişkinin yönünden eşik değerlere kadar farklı tespitler ve sonuçlar söz konusudur.

• Fischer (1993), eşik değerinin varlığını gösteren ilk çalışmalardan birini gerçekleştirmiştir. Çalışmada, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden oluşan bir panel veri kullanılarak enflasyon için bir eşik değerinin varlığı (%15) ve bu değerin altında (üstünde) enflasyonun büyüme üzerine etkisinin pozitif (negatif) olduğu

3Bkz. Gillman ve Kejak (2005).

(9)

8

gösterilmiştir. Bu eşik değerinin üstünde, enflasyondaki 10 puanlık bir artışın büyümede yıllık 0.3-0.4 puan gerilemeye sebebiyet vereceği öngörülmüştür.

• Doğrusal olmayan bu ilişkinin varlığı literatürde yaygın bir şekilde kabul görmüş olmakla beraber4 hesaplanan eşik değeri ve ilişkinin yönünün bu değerin altında ve üstünde nasıl olacağı konularında, seçilen örneklem, zaman aralığı ya da metodolojiye bağlı olarak farklı bulgular görülmektedir.

• Barro (1995), yüz ülkenin verilerinden faydalanarak enflasyonun ekonomik performans üzerine etkilerini araştırmıştır. Çalışmada, diğer ülke özellikleri sabit tutulduğunda, yüksek enflasyon rejimlerine (% 15 ve üstü) sahip ülke grupları için enflasyonda yıllık 10 puanlık bir artışın kişi başına düşen reel GSYİH’nin yıllık büyüme oranında 0.2-0.3 puanlık bir düşüşe sebebiyet verdiği gözlemlenmiştir. Fisher (1993) çalışmasından farklı olarak, düşük enflasyona sahip ülke grupları için enflasyon ve büyüme arasında anlamlı bir ilişkiye rastlanmamıştır.

• Benzer şekilde, Sarel (1996), 87 ülkeden oluşan bir örneklemi 1970-1990 periyodunda inceleyerek enflasyonun büyüme üzerine doğrusal olmayan etkilerini araştırmıştır.

Enflasyon eşik değeri % 8 olarak bulunan çalışmada, bu değerin altında, enflasyonun büyüme üzerinde çok zayıf bir pozitif etkisinin olabileceği, eşik değerinin üstünde ise çok güçlü bir negatif ilişkinin varlığı belirtilmiştir.

• Bruno ve Easterly (1998) çalışması da, 1960-1992 periyodu için 127 ülke verisini kullanmıştır. Enflasyonun hareketli ortalamalarının kullanıldığı basit bir istatistiksel analizle eşik değeri % 20-25 bandında bulunurken, bu bandın altında enflasyonun büyüme üzerinde etkisinin olmadığı görülmüştür. Çalışmada ayrıca, yüksek enflasyonla sonuçlanan kriz dönemlerine ait veriler dışarıda bırakıldığında genel kabul gören enflasyon-büyüme arasındaki negatif yönlü ilişkinin gözlenemez hale geldiği belirtilmiştir.

• Diğer bir çalışmada, Khan ve Senhadji (2001), 140 ülkenin 1960-1998 periyodu verilerini kullanarak en düşük kareler yöntemiyle, enflasyon eşiğini hesaplamışlardır.

Gelişmiş ülkeler için eşik değeri % 1-3 bandında, gelişmekte olan ülkeler için ise % 11- 12 bandında çıkmıştır.

4Bkz. Sarel (1996), Ghosh and Phillips (1998), Christoffersen and Doyle (1998), Bruno and Easterly (1998), Judson and Orphanides (1999), Khan and Senhadji (2001), Burdekin et al. (2004) and Gillman and Kejak (2005).

(10)

9

• Gylfasson ve Herbertson (2001), 1960-1992 yılları arasında, Penn World ve Dünya Bankası’nın verilerinden yararlanarak, 170 ülkenin makroekonomik verilerinin, panel veri modeline göre ekonometrik analizini yapmışlardır. Bu analizin sonucuna göre, enflasyonla ekonomik büyüme arasında istatistiksel ve ekonomik açıdan anlamlı ve güçlü bir ilişki olduğu bulunmuştur. Ayrıca, enflasyon oranlarının % 5 düzeyinden % 50 seviyesine çıkmasının, Dünya Bankası verilerine göre ekonomik büyüme üzerinde

%0,6; Penn World verilerine göre % 1,3 azalmalara neden olacağı ifade edilmiştir.

• Farklı bir metodoloji ile, Vaona ve Schiavo (2005), 1960-1999 yılları arasında 167 ülkenin verilerini, eşik etkilerini de içeren dinamik olmayan, sabit etki, panel veri modeli ile incelemiştir. Yapılan analizin sonucunda, gelişmekte olan ülkeler için eşik noktası %12 olarak bulunurken, gelişmiş ülkeler için net bir eşik noktası bulunamamıştır.

• Drukker ve diğerleri (2005) çalışması da aynı yöntem ile 1950-2000 periyodu için 138 ülkenin verilerini kullanarak enflasyonun büyüme üzerinde uzun dönem etkilerini incelemiştir. Tüm örneklem için eşik değeri % 19 olarak bulunurken, bu değerin altında enflasyonun büyüme üzerinde herhangi bir etkisi görülmemiş, bu eşiğin üzerindeki enflasyon değerleri için ise negatif yönlü bir ilişkiye rastlanmıştır.

Çalışmada ayrıca gelişmiş ülkeler grubu için eşik değeri % 2.57, gelişmekte olan ülkeler grubu için ise % 12.61 olarak hesaplanmıştır.

• Orta ve alt gelirli seksen ülkeden oluşan örneklemle çalışan Pollin ve Zhu (2006), eşik değeri olarak % 15-18 bandını bulurken, orta gelirli ülkeler alt örneklemi için ise bu değerin % 14-16 bandı ile daha küçük olduğunu vurgulamıştır.

• On üç Doğu Avrupa geçiş ekonomisi için, 1990-2003 dönemi panel verisini sabit etki yöntemi ile inceleyen Gillman ve Harris (2009), enflasyon ve oynaklığının büyüme üzerinde güçlü bir negatif etkiye sahip olduğunu ve bu etkinin enflasyon oranı arttıkça azaldığını göstermiştir.

• Güncel bir çalışma olan Ibarra ve Trupkin (2011), 120 ülkenin İkinci Dünya Savaşı sonrası panel verisini kullanarak Panel Yumuşak Geçiş Regresyon (PSTR) metodu ile eşik değerini sanayileşmiş ülkeler için % 4.1, sanayileşmemiş ülkeler için ise % 19.1

(11)

10

olarak bulmuştur. Çalışmadaki bir diğer gözlem de sanayileşmemiş ülkelerde enflasyonun büyüme üzerine etkisinin eşik değeri civarında hızlı bir şekilde negatife döndüğü, gelişmiş ülkelerde ise bu geçişin daha yumuşak olarak gerçekleştiğidir.

• Son olarak, Lopes ve Mignon (2011) gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için 1991- 2007 periyodu panel verisini kullanarak dinamik GMM metodu ile eşik değerini % 15 olarak bulmuştur. Eşik değerinin altında anlamlı bir ilişki görülmezken, eşik değerinin üstünde enflasyon oranında bir puanlık artışın kişi başına düşen GSYİH büyümesinde 0.75 puanlık bir düşüşe sebebiyet verdiği gözlemlenmiştir. Gelişmiş ülkeler alt grubunda eşik değeri % 1.2 olurken, bu eşiğin altında pozitif bir ilişki görülmüş;

gelişmekte olan ülkelerde ise eşik değeri % 14.5 olurken, bu eşiğin altında anlamlı bir ilişki görülmemiştir.

2.2. Teorik Çerçeve

• Enflasyon ve büyüme arasında var olduğu kabul gören ve doğrusal olmayan ilişkiye neden olan makro iktisadi faktörlerin araştırılması önem arz etmektedir. Literatürde bu amaca yönelik pek çok teorik çalışma mevcuttur.

• Enflasyon ile büyüme arasındaki ilişkiyi teorik açıdan inceleyen çalışmaların bir kısmı Tobin Etkisi’nin5 varlığını gösterirken, diğer bir kısmı da bu etkiyi reddetmektedir.

Diğer bir deyişle, literatürdeki teorik çalışmaların bir bölümü enflasyon ve büyüme arasında pozitif ilişkinin var olabileceğini savunurken, diğer çalışmalar ise negatif etkinin mevcut olduğunu ifade etmektedir. Bu çerçevede, teorik olarak enflasyon ve büyüme arasındaki ilişkinin yönü net değildir.

• Keynesyen ve Monetarist ekole bağlı ekonomistler aşağıdaki nedenlerden dolayı enflasyonun ekonomik büyümeyi pozitif yönde etkileyeceğini ileri sürmektedirler:

5 Tobin Etkisi: Enflasyon artışı ile elde tutulan paranın maliyeti artıracağından, para talebi azalacaktır. Bu

maliyetten dolayı zarar edileceği için, paranın dolaşım hızı artacaktır. Dolaşım hızı artan para, getirisi daha yüksek varlıklara (literatürde bu varlıklar fiziksel sermaye olarak geçmektedir) yönelecek ve sermaye birikimini artıracaktadır. Artan sermaye yatırımı da reel faizi azaltarak iktisadi büyümeyi beraberinde getirecektir. Sonuç olarak, enflasyon ve büyüme arasında genel ampirik bulgunun aksine

“pozitif” yönlü bir ilişki ortaya çıkacaktır.

(12)

11

Ekonomide eksik istihdam seviyesinde, yüksek enflasyonun işsizliği azaltarak ekonomik büyümeye pozitif katkıda bulunması beklenecektir (Philips Eğrisi).

Enflasyonist finansman, kaynakların finansal sektörden reel sektöre doğru hareketliliğine yol açacak ve bu da ekonomik büyümenin teşvik edilmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Enflasyonist finansmanın, bireylerin tasarruflarını artırması yoluyla, reel faiz oranları üzerinde düşüş etkisi yaratması ve bu yolla da yatırımların teşvik edilmesi ekonomik büyümeyi artıran bir diğer unsur olacaktır.

Parasal ücretlerin enflasyona göre yavaş ayarlandığı bir ekonomik ortamda, gelir transferinin düşük tasarruf sahiplerinden yüksek tasarruf sahiplerine doğru kayması, tasarruf eğilimi yüksek kesimin gelirlerini artıracak ve bu da ekonomik büyümeyi teşvik edecektir.

• Diğer yandan, enflasyonun ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkileyeceğini savunan ekonomistlerin ortaya koyduğu nedenleri ise aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:

Enflasyon gelecekle ilgili olumsuz beklentilerin ortaya çıkmasına neden olmakta, bu da yatırımları ve büyümeyi olumsuz yönde etkilemektedir.

Yüksek enflasyon oranı, yüksek enflasyon değişkenliğine neden olmakta ve ortaya çıkan belirsizlik ekonomik birimlerin piyasadaki sinyalleri tam olarak algılayamamasına sebebiyet vermektedir. Sonuçta, piyasada oluşan yanlış sinyaller yatırımları ve büyümeyi olumsuz yönde etkilemektedir.

Enflasyon finansal varlıkların değerini düşürdüğü için, bireyler tasarruflarını değerli maden (genellikle altın) ve gayri menkul olarak tutmayı tercih etmektedirler.

• Devam etmekte olan bu teorik tartışma, özellikle paranın modellenmesindeki farklılıklardan kaynaklanmaktadır.

(13)

12

• Son dönemde popülaritesi artmakta olan içsel büyüme modellerine örnek olarak, Gillman and Kejak (2005) fiziksel ve beşeri sermayeyi içeren bir genel parasal içsel büyüme modeli geliştirmiş, enflasyon ve büyüme arasındaki doğrusal olmayan ilişki modelde para talebi esnekliği ile açıklanmıştır. Büyüme esnekliğinin olduğu durumda, enflasyon arttıkça enflasyondan kaçışın kolaylaştığını bunun da doğrusal olmayan ilişkiyi getirdiğini açıklamışlardır. Esnekliğin sabit olduğu durumda ise ilişkinin doğrusal olduğunu göstermişlerdir. Düşük enflasyon seviyelerinde para talebi esnekliğinin zayıf olacağı (çünkü, eldeki para temel olarak kullanılır ve krediler düşer), yüksek enflasyon seviyelerinde, esnekliğin artmasıyla kredilere yönelme olacağı, boş zamanın azalan oranda büyüyeceği ve büyümenin daha küçük miktarlarda düşeceği belirtilmiştir.

• İşsizlik faktörünü de katan Akerlof ve diğerleri (2000) ve Palley(2003) gibi modellerde ise düşük enflasyonun işgücü ve üretimi desteklediği, yüksek kapasite kullanımına ve düşük çıktı açığına sebebiyet verdiği, bunun da yüksek çıktı büyümesini sağladığı gösterilmiştir. Özetle, düşük enflasyon seviyelerinde ilişkinin pozitif olabileceği belirtilmiştir.

• Sonuç olarak, teorik literatürde enflasyon ve büyüme arasındaki ilişkinin yönüyle ilgili bir görüş birliği mevcut değildir.

• Bir başka önemli husus da son dönemde Merkez Bankası modellerinde tercih edilen

“Yeni Keynesçi” bakış açısında6 büyüme ve enflasyon ilişkisinden çok çıktı açığı ve enflasyon ilişkisine vurgu yapılmasıdır. Özetle, enflasyon ve büyüme ilişkisi ekonomideki genel duruma göre, yani iş çevriminin hangi noktasında bulunulduğuna göre değişecektir. Enflasyon ve büyüme arasında pozitif ilişkinin olduğu durum “pozitif çıktı açığı” pozisyonuyken, ilişkinin negatif olduğu durum

“negatif çıktı açığı” pozisyonudur. Bu açıdan bakıldığında, potansiyel büyümedeki artış önem kazanmaktadır. Potansiyelde hızlı büyüme, enflasyon olasılığını azaltırken potansiyeldeki gerileme sırasında uygulanacak genişlemeci politikalar ise beklenenden daha fazla enflasyona yol açabilecektir. Bu nedenle, “Yeni Keynesçi”

bakış açısına göre de enflasyon ve büyüme arasındaki ilişkinin yönü her zaman aynı değildir.

6 Bkz. Gali (2002).

(14)

13

3. SONUÇ VE ÖNERİLER

(15)

14

• Geçtiğimiz on yılda, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, temel görev ve yetkileri arasında bulunan “fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını desteklemek” görevini yerine getirmede en etkili yolun fiyat istikrarı olduğuna inanmakta ve bu çerçevede en güçlü araç olarak gördüğü faiz oranlarıyla enflasyonu kontrol altına alma politikasını izlemektedir.

• Merkez Bankası’nın bu mevcut yaklaşımı, bilimsel bir gerçek olarak gördüğü enflasyondaki kalıcı düşüşün istikrarlı bir büyümeye sebebiyet vereceği varsayımına dayanmaktadır. Para politikası kararları da bu çerçevede alınmaktadır.

• Ancak, para politikasının temellerini oluşturan bu yaklaşım çerçevesinde, enflasyonun hedeflenen seviyelere indirilmesinin makroekonomik dengelere ve iktisadi faaliyete olası etkilerinin ölçümü ve iletişimi yapılmadığı gibi, enflasyon ve büyüme ilişkisini detaylı inceleyen bir çalışma da yürütülmemektedir.

• Özetle, para politikasının en temel varsayımı bilimsel bir temele dayanmadığı gibi akademik yazında ciddi görüş farklılıklarına ve eleştirilere de konu olmuş bir varsayımdır.

• Enflasyon ve büyüme arasındaki ilişkiyi inceleyen ampirik ve teorik çalışmalar, bilimsel olarak ilişkinin yönünün net olmadığını ve ilişkinin gücü ve istatistiksel anlamlılığı konusunda ülkesel, dönemsel ve yapısal farklılıklar olduğunu göstermektedir.

• Bu nedenle, öncelikli olarak, para politikasının temelini oluşturan ve bilimsel olduğu kabul edilen bu varsayımların tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir.

• Bu çerçevede, aşağıda belirtilen soruların detaylı bir şekilde incelenmesine ihtiyaç duyulmaktadır:

Mevcut enflasyonu %5 hedefine indirmenin makroekonomik dengeler ve büyüme açısından etkileri nelerdir? Hedefin örneğin tarihsel katılığın da görüldüğü % 7 seviyesi değil de % 5 seviyesinde belirlenmesinin bilimsel temeli var mıdır?

(16)

15

Tercih edilen bu politika için ödünleşimler nelerdir? Bu hedefe ulaşma yolundaki süreçte enflasyon hedefi odaklı para politikası kararlarının etkileri ne ölçüde çalışılmıştır?

Enflasyon seviyesi mi, enflasyonda gözlemlenen oynaklık mı büyüme üzerinde daha etkilidir? Seviye hedefi gözetilen yürütülen sıkı para politikası yaklaşımın enflasyonda (ve kurda) oynaklıkları tetikleme riski var mıdır?

Enflasyonu ve büyümeyi etkileyen yapısal ve konjönktürel unsurların Türkiye için etkileri nelerdir? Bu ve yukarıdaki diğer sorular, uluslararası literatür çalışmaları dışında, Türkiye’nin dinamiklerini dikkate alarak çalışılmış mıdır?

• Yukarıda belirtilen soruları ve mevcut bilimsel tartışmaları da gözeten bir bir yaklaşımla Merkez Bankası para politikasının yeniden gözden geçirilmesi, olası şoklara (kur, petrol fiyatları, siyasi vb.) karşı küresel ortamda daha güçlü ve kredibilitesi yüksek bir Merkez Bankası modelinin oluşmasında önem arz etmektedir.

• Bilimsel olduğu iddia edilen varsayımların üzerine (bu varsayımlar sorgulanmaksızın) inşa edilen bir para politikasının bizzat kendisinin risk üretmesi ve kredibilite kaybına yol açması kaçınılmazdır.

(17)

16

4. KAYNAKÇA

(18)

17

Akerlof, G., Dickens, W., Perry, G., (2000), “Near-rational wage and price setting and the long run Phillips curve”, Brookings Papers on Economic Activity 1, 1–60.

Barro, R. (1991): “Economic Growth in a Cross Section of Countries,” Quarterly Journal of Economics, 106, 407-443.

Barro, R. (1995): “Inflation and Economic Growth,” NBER Working Paper Series, No. 5326.

Barro, R. (2013): “Inflation and Economic Growth,” Annals of Economics and Finance, 14-1, 85-109.

Brock, W. (1974): “Money and Growth: The Case of Long-Run Perfect Foresight,”

International Economic Review, 15, 750-777.

Bruno, M., Easterly, W., (1998): “Inflation crises and long-run growth”, Journal of Monetary Economics, 41 (1), 3–26.

Burdekin, R., A. Denzau, M. Keil, T. Sitthiyot ve T. Willett (2004): “When does Inflation Hurt Economic Growth? Different Nonlinearities for Different Economies,” Journal of Macroeconomics, 26, 519-532.

Chari, V., L. Jones ve R. Manuelli (1996): “Inflation, Growth, and Financial Intermediation,”

Proceedings, Federal Reserve Bank of St. Louis, May, 41-58.

Christoffersen, P., Doyle, P., (1998): “From inflation to growth”, IMF Working Paper 98-100, pp. 199–215.

Dornbusch, R. ve J. Frenkel (1973): “Inflation and Growth: Alternative Approaches,” Journal of Money, Credit & Banking, 5, 141-156.

Drukker, D., Perqueras P. G. ve Verme P. H., 2005. “Threshold Effects in The Relationship Between Inflation and Growth: a New Panel Data Approach", Paper Submitted to the American Economic Review, Working Paper, February.

(19)

18

Fischer, S. (1993): “The Role of Macroeconomic Factors in Growth,” Journal of Monetary Economics, 32, 45-66.

Gali, J. (2002): “New Perspectives on Monetary Policy, Inflation, and the Business Cycle,”

NBER WP#8767.

Gillman M., Harris, M. ve Matyas L., 2002. "Inflation and Growth: Some Theory and Evidence", 10th International Conference on Panel Data, International Conferences on Panel Data, July 5-6, http://econpapers.repec.org/cpd/2002/42_Harris_2.pdf.

Ghosh, A. ve S. Phillips (1998): “Warning: Inflation may be Harmful to Your Growth,” IMF Staff Papers, 45, 672-710.

Gillman, M. ve M. Kejak (2005): “Contrasting Models of the Effect of Inflation on Growth,”

Journal of Economic Surveys, 19, 113-136.

Gylfason, T. ve T. Herbertsson (2001): “Does Inflation Matter for Growth?” Japan and the World Economy, 13, 405-428.

Ibarra and D. Trupkin, (2011), “The Relationship between Inflation and Growth: A Panel Smooth Transition Regression Approach for Developed and Developing Countries”, Facultad de Ciencias Empresariales y Economia. Universidad de Montevideo Documentos de Trabajo/Working Papers, 1107.

Ireland, P. (1994): “Money and Growth: An Alternative Approach,” American Economic Review, 55, 1-14.

Judson, R. ve A. Orphanides (1999): “Inflation, Volatility, and Growth,” International Finance, 2, 117-138.

Khan, M. ve A. Senhadji (2001): “Threshold Effects in the Relationship between Inflation and Growth,” IMF Staff Papers, 48, 1-21.

Kormendi, R. ve P. Meguire (1985): “Macroeconomic Determinants of Growth: Cross- Country Evidence,” Journal of Monetary Economics, 16, 141-163.

(20)

19

Lopes-Villavicencio, A. ve V. Mignon (2011): “On the Impact of Inflation on Output Growth:

Does the Level of Inflation Matter?” Journal of Macroeconomics, 33, 455-464.

Pollin, R. ve Zhu A, (2001): “Economic growth: A cross-country nonlinear analysis.,” Journal of Post Keynesian economies, 28/4, 593-614.

Sarel, M. (1996): “Nonlinear Effects of Inflation on Economic Growth,” IMF Staff Papers, 43, 199-215.

Sidrauski, M. (1967): “Rational Choice and Patterns of Growth in a Monetary Economy,”

American Economic Review, 61, 407-420.

Stockman, A. (1981): “Anticipated Inflation and the Capital Stock in a Cash-in-Advance Economy,” Journal of Monetary Economics, 8, 387-393.

Tobin, J. (1965): “Money and Economic Growth,” Econometrica, 33, 671-684.

Vaona, A., ve Schiavo, S., (2005), "Nonparametric and semiparametric evidence on the long-run effects of inflation on growth," Department of Economics Working Papers0520, Department of Economics, University of Trento, Italia.

Referanslar

Benzer Belgeler

~ u'nun, daha önce kurulan Müslüman-Türk devletlerinden (Karahanl~lar ve Gazneliler gibi) konumuz bak~m~ ndan en önemli fark~, çe~itli Türk boylar~n~~ Bat~ya göndermeleri

Panel regresyon tahmin sonuçlarına göre, hizmet ticareti ve büyüme arasındaki ilişkiyi gösteren katsayı gelişmiş ülke grubu için anlamsız çıkarken,

Stratejik zekâ yönetim sistemi, iş zekâsı, rekabetçi zekâ ve bilgi birikimi yönetimi kabiliyetlerinin kurumsal performans üzerinde anlamlı bir etkisi vardır.. Bu modellerin

Kentsel dönüşüm sürecinin sorun odaklı olarak düzenlenmesine ilişkin bir model önerisi sunan Görgülü ve diğerleri [14], Türkiye kentleri için kentsel dönüşümü,

4 Bir işletme uluslararası pazarlama stratejisi geliştirmek için önce çevresini analiz edilmeli, hedef pazar veya pazarlar belirlenerek pazar bölümlemeli daha sonra da

Yüksekokullarındaki Antrenörlük Eğitimi ve Spor Yöneticiliği Bölümlerinde Okuyan Öğrencilerin Bu Bölümü Seçme Nedenleri ve Beklentileri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans

Mezunların görev yerleri ile SDÜTF’de aldığı eğitim, almış oldukları tıp eğitiminin su anda yapmakta oldukları göreve hizmet etme durumunu ve intörnlük

Şehirleşme; GOÜ için 10 farklı tahmin modelinden sadece ICRG yolsuzluk verilerinin kullanıldığı Model 7’de istatistiksel olarak anlamlı sonuçlar ortaya koyarken; GÜ