• Sonuç bulunamadı

Ekonomik Kalkınmanın Vergi Yapısı Üzerindeki Etkisi: Dönemi Türkiye Örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Ekonomik Kalkınmanın Vergi Yapısı Üzerindeki Etkisi: Dönemi Türkiye Örneği"

Copied!
32
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Makale gönderim tarihi: 24.09.2014 Makale kabul tarihi: 19.03.2015

Amme İdaresi Dergisi, Cilt 48, Sayı 3, Eylül 2015, s.127-158.

Üzerindeki Etkisi: 1924-2013 Dönemi Türkiye Örneği

Mehmet Cural

* -

Nüket Kırcı Çevik

**

Öz: Bu çalışmada, Türkiye ekonomisinde Cumhuriyet tarihinden günümüze, 1924-2013 döneminde, kalkınma ile vergi yapısı arasındaki dinamik ilişki zaman serisi boyutunda incelenmektir. Çalışmanın amacı, Türkiye’de vergi yapısının gelişimini inceleyerek kalkınma sürecinin vergi yapısı üzerindeki etkisini analiz etmektir. Vergi gelirleri; ilk aşamada dolaysız-dolaylı vergiler, ikinci aşamada ise gelir, mal ve hizmetler, servet ve dış ticaret üzerinden alınan vergiler olarak kategorize edilmektedir. Her kategorideki vergi türü ile kalkınma göstergesi olarak kullanılan kişi başına GSYH arasındaki uzun dönem ilişkisi regresyon analizleri yardımıyla incelenmektedir. Çalışma, 1924’ten 2013’e uzanan uzun bir dönemi kapsadığından; olası yapısal kırılmaların tespit edilmesi amacıyla, yapısal kırılma testleri ve kırılma dönemlerini dikkate alan parçalı regresyon analizlerinden yararlanılmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Vergi yapısı, vergi politikası, ekonomik kalkınma

The Impact of Economic Development on Tax Structure: The Case of Turkey in the 1924-2013 Period

Abstract: In this study, the dynamic relationship between economic development and tax structure is determined in terms of time series in Turkey during the period 1924 to 2013. The purpuse of this study is to examine the development of tax structure and the effect of economic development process on tax structure is analysed. Taxes are classified into two groups as indirect and direct in first stage, and then four groups as taxes on income, taxes on goods and services, taxes on wealth and taxes on international trade in second stage. This paper investigates the long-run relationship between tax in every group and economic development that measured by GDP per capita by using regression analysis. Piecewise regression analysis with the aim of determining the structural breaks and structural break tests are used to determine probable dates of structural breaks because of the long study period from 1924 to 2013.

Keywords: Tax structure, tax policy, economic development JEL Classification Codes: H11, H20, O11

* Yrd. Doç. Dr., Bülent Ecevit Üniversitesi, İ.İ.B.F., Maliye Bölümü, Merkez/Zonguldak/Türkiye.

** Yrd. Doç. Dr., Bülent Ecevit Üniversitesi, İ.İ.B.F., İşletme Bölümü, Merkez/Zonguldak/Türkiye.

(2)

Giriş

Vergiler; yatırım oranları, çalışma tercihi, teknolojik gelişme ve verimlilik artışını doğrudan etkilerken, altyapı, eğitim ve sağlık gibi verimliliği artıran harcamaların finansmanını sağlayarak, ekonomik büyümeyi dolaylı olarak etkileyebilmektedir. Vergiler, ekonomik büyümeyi etkilemek için kullanılırken, değişik vergi oranlarının artırılması veya azaltılması, yeni vergilerin ihdas edilmesi veya kaldırılması gerekebilir. Dolayısıyla, kalkınma sürecinde vergi yapısı; vergileme amaçları, hükümet politikaları, toplumsal değişme vb.

faktörler doğrultusunda değişmektedir. Öte yandan bu süreçte yatırım ve üretimin artması, milli gelir ve kişi başına gelirin yükselmesi vb. faktörler, vergi yapısının değişmesine yol açmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’de vergi konusunda yapılan son yıllardaki çalışmalarda, genellikle, vergi yükü ve vergi yapısının ekonomik büyüme üzerindeki etkilerinin analiz edildiği görülmektedir. Bu çalışmanın diğer çalışmalardan farkı, kalkınma düzeyinin artmasıyla vergi yapısının değişeceği hipotezini test etmesidir.

Çalışma giriş ve sonuç hariç dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, vergi yapısı kavramı ve ekonomik büyümeyle ilişkisi açıklanmış ve kalkınma sürecinde vergi yapısının gelişimi analiz edilmiştir. İkinci bölümde, 1924-2013 döneminde Türk vergi yapısının gelişimi, konusuna göre vergi kategorileri ve dolaysız-dolaylı vergi ayrımı dikkate alınarak oransal olarak incelenmiştir.

Üçüncü bölümde, konuya ilişkin literatür taraması yapılmıştır. Dördüncü bölümde ise, Türkiye’de 1924-2013 döneminde kalkınma göstergesi olarak alınan kişi başına GSYH ile vergi yapısı arasındaki uzun dönem ilişkisi çeşitli ekonometrik yöntemler aracılığıyla incelenmiştir. Sonuç bölümünde, analiz bulguları üzerine genel bir değerlendirme yapılmıştır.

Vergi Sistemi ve Vergi Yapısı Kavramı

Bir ülkede belirli bir dönemde uygulanan vergilerin tümü vergi sistemini oluşturmaktadır. Başka bir deyişle vergi sistemi, belirli bir dönemde o ülkede uygulanmakta olan vergi kanunlarının bütününü teşkil etmektedir (Aksoy, 1999:

127). Vergi sistemlerinin dinamik bir yapısı vardır. Çünkü hemen hemen her ülkede, ekonomik, siyasal ve sosyal yapıya bağlı olarak birçok vergi uygulamaya konulmakta, değiştirilmekte ve kaldırılmaktadır (Çakır, 2008: 225).

Bu nedenle, vergi sistemi her ülkede farklılık göstermekte; hatta aynı ülkede zaman içerisinde değişmektedir.

Vergi sistemi kavramından farklı olarak vergi yapısı, vergi sistemlerini meydana getiren çeşitli vergilerin toplam vergiler, devlet gelirleri ve gayri safi milli hâsıla gibi diğer iktisadi büyüklükler içerisindeki nisbi paylarını ve önemlerini ifade etmektedir (Korkmaz, 1981: 28). Vergi yapıları, farklı ekonomik kalkınma düzeyindeki ülkelerde değişiklik gösterirken, her toplumun

(3)

belirli dönemlerine kendine özgü farklı bir vergi yapısı ortaya çıkabilmektedir.

Bir ülkenin vergi yapısı, vergi tekniğine ilişkin sebepler ve ülkelerin gelişmişlik düzeylerine bağlı olarak; farklı vergileme amaçları doğrultusunda (Susam ve Oktayer: 2006: 112-113), hukuk sistemine, ekonomik, siyasal ve sosyal kuruluşlarına ve hatta tarih ve geleneklerine göre şekillenmekte ve gelişme göstermektedir (Erginay, 1988:145). Hatta aynı ekonomik koşullara sahip ülkelerde, siyasi tercihlerin farklılığı ve diğer ülkelerin deneyimlerinden faydalanmak için yapılan vergi reformları nedeniyle, farklı vergi yapıları ortaya çıkabilmektedir (Bulutoğlu, 1971:1). Musgrave (1969), vergi yapısının ekonomik kalkınma sürecinde ekonomik faktörler tarafından iki ayrı yoldan etkilendiğini ortaya koymuştur. Buna göre, bir ülkede vergi politikası amaçlarının ve vergi tabanın değişmesi, vergi yapısını etkilemektedir.

Tosun ve Abizadeh (2005) vergi yapısındaki değişimlerin nedenlerini üç ana görüş altında toplamaktadır. İlk görüş, vergi yapısındaki değişimlerin optimal vergileme kaynaklı olduğunu ve vergi sistemini daha iyi yapabilmek için gerçekleştirilen değişiklikler sonucu ortaya çıktığını savunmaktadır. Vergi yapısındaki değişimlerde, optimal vergileme teorisi kaynaklı eşitlik ve etkinlik endişelerinin de önemli bir rol oynadığı belirtilmektedir. İkinci görüş, ekonomik büyüme ve kalkınmanın değişik vergi matrahlarını farklı şekilde etkilediklerini ve buna bağlı olarak vergi yapısının değişim gösterdiğini ifade etmektedir.

Üçüncüsü görüş ise, vergi yapısındaki değişimlerin ekonomi politikalarıyla ilgisinin olmadığını ve siyasetçilerin siyasi amaçlarına ulaşmak için yaptıkları girişimlerin bir sonucu olduğunu belirtmektedir.

Nitekim II. Dünya Savaşı’ndan itibaren birçok ülkenin vergi yapısında önemli değişikliklerin gerçekleştiği gözlenmektedir. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (Organization for Economic Co-operation and Development- OECD) ülkeleri bu alandaki çalışmalara iyi bir örnek sağlamaktadır. Bu ülkelerin kalkınma düzeyleri, gelişmiş ve bilgisayarlı muhasebe teknikleri vergilemeye ilişkin yeniliklerin daha iyi uygulanabilir ve yönetilebilir olmasını sağlamıştır. Bu sürecin yanı sıra, küreselleşmeyle uluslararası ticaret ve sermayenin serbestleşmesi ve ülkelerin küresel rekabet güçlerini artırmak istemeleri, dış ticaret üzerinden alınan vergilerin önemini azaltırken, bu ülkelerin vergi yapılarında ek değişikliklere yol açmıştır (Tosun ve Abizadeh, 2005: 2252).

Vergi Yapısının Kalkınma Sürecinde Gelişimi

Kalkınma kavramı, az gelişmiş toplumlarda ekonomik ve sosyo-kültürel yapının değiştirilmesi ve geliştirilmesi olarak tanımlanabilir. Başka bir deyişle kalkınma, ekonomik büyüme ve sosyal açıdan yapısal değişimi eş zamanlı olarak birlikte içermekte; ekonomik ve sosyal kriterlerin nitelik ve nicelik açısından artışını ifade etmektedir (Yavilioğlu, 2002: 59). Kalkınmanın

(4)

ekonomik büyümeden temel farkı; teknolojik, sosyal ve siyasal yönünün olmasıdır. Ekonomik büyüme, yalnızca üretimin ve kişi başına düşen gelirin artırılması iken, kalkınma bunların yanı sıra daha yüksek bir toplumsal refah düzeyine ulaşılması demektir.

Maliye politikası ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki teorik ve ampirik literatürde yaygın olarak ele alınmakla birlikte henüz bir görüş birliği oluşmamıştır. Bu alandaki araştırmalar, ekonomik büyümenin daha yüksek kamu harcamasına yol açacağını savunan Wagner yaklaşımına kadar geriye gitmektedir. Keynesyen görüşe dayanan makroekonomik modeller ise, kamu harcamalarının ekonomik büyümenin motoru olduğu görüşünü savunmaktadır.

Öte yandan Neoklasik büyüme modelini savunan Solow (1956), uzun dönem büyüme üzerinde vergi politikalarının etkisinin olmadığını ifade etmektedir. Bu modellerde vergi yalnızca kısa dönemde ya da geçiş döneminde büyüme oranlarını etkilemektedir. Buna karşılık Romer (1986), öncülüğünü yaptığı yeni içsel büyüme modelinde kamu harcamaları ve vergi politikalarının uzun dönemde büyüme oranları üzerinde veya sürekli gelir üzerinde etkili olabileceğini göstermiştir (Tosun ve Abizadeh, 2005: 2251-2255). Arz yönlü iktisat görüşü ise, vergileme konusuna arz açısından bakmış; vergi indirimleri sonucunda, kamu harcamalarının azaltılmasıyla birlikte, toplam piyasa üretiminin, yatırımların ve toplam vergi gelirlerinin artacağını savunmuştur.

Engen ve Skinner (1999)’a göre, vergi politikaları ekonomik büyümeyi beş şekilde etkileyebilmektedir. İlk olarak, kurum kazançları, kişisel gelir ve sermaye kazançları üzerinden alınan vergiler yatırım oranını artırabilmektedir.

İkinci olarak, boş zaman ile çalışma arasındaki tercihi, boş zaman lehine bozarak işgücü arzındaki büyümeyi yavaşlatabilir. Üçüncü olarak, araştırma ve geliştirme harcamaları yoluyla verimlilik artışına yol açabilir. Dördüncü olarak, kaynakların düşük verimliliğe sahip sektörlere yönelmesini sağlayabilir. Son olarak ise, işgücüne yönelik vergiler, daha yüksek sosyal verimliliğe sahip olsa bile, vergi yükü yüksek işlerde çalışmayı caydırarak beşeri sermayenin etkin kullanımını bozabilir. Görüldüğü üzere vergi politikaları ekonomik büyüme ve kalkınma üzerinde hem olumlu, hem de olumsuz etkilerde bulunabilmektedir.

Ülkelerin kalkınma düzeyleri konusunda literatürde farklı sınıflandırmalar yapılmaktadır. Bu çalışmada kalkınma düzeyi üç aşamada ele alınmaktadır. İlk aşama, ekonominin tarıma dayandığı, yurt içi tasarrufların yetersiz, sermaye birikimi ve teknolojik üretimin düşük olduğu ‘geleneksel toplum’ aşamasıdır.

İkinci aşama, ekonomik ve sosyal alanda değişimlerin gerçekleştiği, yurt içi piyasanın büyüdüğü; dış ticaretin, sermaye birikiminin ve teknolojik üretimin artmaya başladığı ‘geçiş toplumu’ aşamasıdır. Son aşama ise, ekonomik büyüme ve kalkınmanın sağlandığı ve toplumsal refahın yüksek olduğu

‘modern toplum’ aşamasıdır.

(5)

Vergiler, çeşitli ölçülere göre sınıflandırılmaktadır. Bu çalışmada dolaysız- dolaylı vergiler ve konularına göre gelir, servet, mal ve hizmetler ve dış ticaret üzerinden alınan vergiler sınıflandırması dikkate alınmıştır. Bu bağlamda, vergi yapısının yukarıda sözü edilen kalkınma aşamalarındaki değişimi incelenmektedir.

Dolaysız-Dolaylı Vergilerin Kalkınma Sürecinde Gelişimi

Konusu ve mükellefi sürekli, tahsil zamanı belli, kişi ve kurumların ödeme güçlerinin kavranmasını hedef alan ve yansıtılması zor olan vergiler ‘dolaysız vergi’; konusu ve mükellefi sürekli olmayan, kişi ve kurumların harcamalarını hedef alan ve yansıtılması kolay olan vergiler ise ‘dolaylı vergi’ olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda, dolaysız vergiler; gelir ve kurumlar vergisi, baş vergileri, emlak vergisi, veraset ve intikal vergisi, arazi ve bina vergisi, hayvan ve tarım ürünleri vergileri yer almaktadır. Dolaylı vergiler kapsamına ise, ithalat, ihracat ve gümrük vergileri, genel ve özel tüketim vergileri, katma değer vergisi ve üretim üzerinden alınan vergileri içermektedir.

Geleneksel dolaysız vergiler, geleneksel toplumlarda vergilerin büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Çünkü bu aşamada; ekonomi tarım sektörü ağırlıklı, yurt içi piyasa çok dar, kayıt dışı ekonomi yüksek ve ayni mübadele söz konusudur. Bu nedenle, geleneksel dolaysız vergiler, ayni ve hizmet şeklinde alınan, tarıma dayalı ve baş veya ocak vergileri şeklindedir. Geleneksel dolaysız vergiler, geçiş toplumu aşamasında ise, eğer ülke önemli bir tüketim veya üretim hammaddesi ihracatçısı durumunda değilse, yurt içi tüketim üzerinden alınan vergilerinin artmasıyla önemini kaybetmektedir (Korkmaz, 1981: 71).

Geleneksel dolaysız vergiler, modern topluma geçiş aşamasında kalıp değiştirerek, ayni vergilerden nakdi vergiler şekline dönüşmekte; toprak ve tarım ürünleri üzerindeki vergi yükü hafiflerken, kişisel gelir ve kurum kazançlarından alınan vergilerde artış görülmektedir.

Modern toplum aşamasında, belirli bir gelir düzeyine ulaşıldığından, sosyal refahın artırılmasına yönelik ve vergi yükünün adaletli bir biçimde dağılımına olanak sağlayan modern dolaysız vergiler, sistemin temelini oluşturmaktadır (Susam ve Oktayer, 2006: 112-113). Dolaysız vergiler, kalkınmış ülkelerde en önemli gelir kaynağını oluşturmakla birlikte, son yıllarda küreselleşme süreciyle sermayenin serbestçe hareket edebilme olanağının artması ve daha fazla yabancı sermaye çekmek isteyen ülkelerin vergi sistemlerini buna göre şekillendirmeleri dolaysız vergilerin payını her geçen yıl azalmaktadır.

Dolaylı vergilerin önemi geçiş toplumu aşamasında ortaya çıkmakta; kamu harcamaları ağırlıklı olarak tüketim üzerinden tahsil edilen vergilerden sağlanmaktadır. Çünkü geçiş toplumu aşamasında sermaye birikimini artırmak ve yatırımlardaki artış yoluyla ekonomik büyümeyi sağlamak için vergiye tabi kazançların kapsamı dar tutulmakta; çoğunlukla kurumlar veya yüksek gelir

(6)

gruplarının yararlandığı vergi muafiyet ve istisnaları uygulanmaktadır (Turhan, 1998: 271). Öte yandan, etkin bir vergi idaresine sahip olmayan bu aşamadaki ülkelerde, dolaysız vergilerin toplanmasında ve denetiminde ortaya çıkan güçlükler nedeniyle de dolaylı vergilerin payı artmaktadır. Böylece dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki payı; geçiş toplumu aşamasında, dolaysız vergilerden yüksek duruma gelmektedir.

Özetle, vergi yapısının ekonomik kalkınma düzeyinin bir göstergesi olduğu söylenebilir. Yukarıdaki açıklamalara göre, dolaysız vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı kalkınma sürecinin başında yüksek olmakta; geçiş toplumu aşamasında azalmakta; modern toplum aşamasında ise tekrar yükselmektedir. Dolayısıyla, ülkelerin vergi yapılarındaki değişimin önemli ölçüde kalkınma düzeyinden etkilendiği söylenebilir.

Gelir, Servet, Mal ve Hizmetler ve Dış Ticaret Üzerinden Alınan Vergilerin Kalkınma Sürecinde Gelişimi

Gelir üzerinden alınan vergiler kişisel gelir ve kurum gelirleri üzerinden alınmaktadır. Gelir üzerinden alınan vergilerin hasılatı geleneksel toplum aşamasında oldukça düşüktür. Bu durumun temel nedeni, kişi başına gelirin düşük olmasıdır. Ayrıca bu aşamada tarım sektörünün ağırlıklı olması, geçimlik üretimin yaygınlığı, üretimin küçük üretim birimlerinde yapılması, ekonominin ikili yapısı, vergi idaresinin yetersizliği; üretim ve istihdamı artırmak amacıyla daha düşük oran, en az geçim indirimi, çeşitli muaflık ve istisnaların uygulanması gelir üzerinden alınan vergilerin önemini azaltmaktadır. Gelir üzerinden alınan vergiler, kalkınmanın ileri aşamalarında önemli bir yer tutmaktadır (Akkaya, 1997: 253: Ataç, 1999: 283).

Servet üzerinden alınan vergiler, servete giren her çeşit menkul ve gayrimenkul malların üzerinden alınan genel servet vergileri ve bir kısmının değerinin üzerinden alınan vergiler şeklinde ikiye ayrılabilir. Geleneksel toplumlarda arazi, hayvan ve köle mülkiyeti gibi unsurlardan alınan vergilerin payı önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle, kalkınmanın ilk aşamalarında servet üzerinden alınan vergilerinin payı oldukça yüksektir. Geçiş toplumu aşamasında, gelir ve servet dağılımı adaletsiz ve geliri yakalamak kolay olmamakla birlikte, taşınmaz servetleri yakalamak daha kolaydır (Önder, 1978: 253). Bu nedenle, servet üzerinden alınan vergilerin payı, geçiş toplumu aşamasında azalmakla birlikte önemini korumakta; modern toplum aşamasında ise giderek azalmaktadır.

Mal ve hizmetler üzerinden alınan vergiler, satış vergileri şeklinde geniş sayıda mal ve hizmetler üzerine konulan vergiler ile spesifik mal ve hizmetlerden alınan vergilerden oluşmaktadır. Mal ve hizmetler üzerinden alınan vergiler, kalkınma sürecinde genellikle önce artan, sonra azalan bir eğilim göstermektedir. Bu vergiler, geleneksel toplumlarda zorunlu ihtiyaç

(7)

maddeleri üzerinden alınmaktadır. Feodal toplumlarda tuz gibi zorunlu tüketim maddeleri yanında, şarap gibi tüketimi yaygın maddeler de vergilendirilmiştir (Korkmaz, 1981: 75). Geçiş toplumu aşamasında, gelir üzerinden alınan vergilerin uygulama güçlüklerinin yanı sıra kişi ve kurumların mal ve hizmet satın almaları yoluyla dolaylı yoldan ödedikleri vergileri tarh etmenin ve toplamanın daha kolay olması nedeniyle, mal ve hizmetler üzerinden alınan vergiler en büyük gelir kaynağını oluşturmaktadır (Ataç, 1999: 285). Bu vergilerin payı modern toplum aşamasında gelir üzerinden alınan vergilerin payının artmasıyla birlikte önemini kaybetmektedir.

Dış ticaret üzerinden alınan vergiler, geleneksel toplumdan kurtulma aşamasında kamu gelirlerinin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Eğer ülke önemli bir hammadde veya doğal kaynak ihracatçısı durumunda ise modern topluma geçiş aşamasında da dış ticaret üzerinden alınan vergilerin önemi devam etmektedir. Dış ticaret üzerinden alınan vergilerin önemli bir kısmını oluşturan gümrük vergilerinin kalkınma sürecinin ileri aşamalarında fazla bir önemi kalmamakta, toplam vergiler içindeki payı düşmektedir (Korkmaz, 1981:

75).

Türk Vergi Yapısının Kalkınma Sürecinde Gelişimi

Çalışmanın bu bölümünde, Türkiye’de 1924-2013 döneminde dolaysız-dolaylı vergiler ile konusuna göre gelir, servet, mal ve hizmetler ve dış ticaret üzerinden alınan vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki paylarının gelişimi iki ayrı başlık altında ayrıntılı olarak ele alınmıştır.

Grafik 1. Dolar Cinsinden Nominal Kişi Başına GSYH, 1924-2013

Kaynak: TCMB, 2014.

Kalkınma düzeyinin en önemli göstergelerinden biri o ülkenin Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla (GSYH)’sıdır. Ancak GSYH, bir ülkenin gerçek üretim gücünü gösterdiği halde kişi başına gelir ve refah düzeyini yansıtmaz. Bu bağlamda

1166

4188 10714

0 2000 4000 6000 8000 10000 12000

1923 1926 1929 1932 1935 1938 1941 1944 1947 1950 1953 1956 1959 1962 1965 1968 1971 1974 1977 1980 1983 1986 1989 1992 1995 1998 2001 2004 2007 2010 2013

(8)

çalışmada kalkınma göstergesi olarak Kişi Başına GSYH alınmıştır. Grafik 1’de görüldüğü üzere Türkiye’de Kişi Başına GSYH 1970’li yıllara kadar oldukça düşük kalmış; 1990’lı yıllarda 3.000 dolara yaklaşmış; 2000’li yıllarda ise hızla yükselerek 10.000 doları aşmıştır. Türkiye, 2012 yılında 7.697 dolarlık kişi başına GSYH ile alt orta gelirli ekonomiler (World Development Report, 2012:

389) sınıfında iken, 2013 yılında 10.713 dolarlık kişi başına ortalama yıllık geliriyle üst orta gelirli ekonomiler arasına girmiştir.

Dolaysız-Dolaylı Vergilerin Kalkınma Sürecinde Gelişimi

Burada dolaysız vergi kavramı gelir ve servet üzerinden alınan vergilerin toplamını, dolaylı vergi kavramı ise mal ve hizmetler ile dış ticaret üzerinden alınan vergilerinin toplamını ifade etmektedir. Grafik 2, dolaysız ve dolaylı vergilerin toplam vergi hasılatı içindeki gelişimini göstermektedir. Grafikte görüldüğü üzere, 1925’de tarım gelirleri üzerinden alınan Aşar’ın kaldırılmasıyla dolaylı vergilerin ağırlığı artmıştır. Özellikle 1924–1930 döneminde dolaylı vergilerin payı yaklaşık %75’dir. 1931 yılından itibaren dolaylı vergilerin payı azalmaya başlamış; 1942 yılında ise Varlık Vergisi uygulamasıyla dolaysız vergilerde yüksek oranlı artış görülmüştür. 1928-1945 döneminde dolaysız vergilerin payı genel olarak artış eğilimindedir. Saraçoğlu (2009)’na göre, bu yıllarda dolaysız vergilerin artışı, devlet eliyle kalkınma politikasına uygun düşmektedir. 1945’den itibaren dolaylı vergilerin payı artarak 1951’de Cumhuriyet tarihindeki en yüksek değerine, %76,8’e yükselmiştir. 1950 yılında Cumhuriyet döneminin en büyük vergi reformlarından biri, dolaysız vergiler alanında kazanç vergisinin kaldırılarak yerine 193 Sayılı Gelir Vergisi ve 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi kanunlarının kabul edilmesidir. Dolaysız vergilerin payı böylece yükselmeye başlamıştır.

Nitekim dolaylı vergilerin payı 1977’de dolaysız vergilerin payının altına, 1981’de ise Cumhuriyet tarihindeki en düşük değerine (%35,5) düşmüştür.

1977-1992 döneminde (1985, 1987 ve 1988 hariç) dolaysız vergilerin ağırlıklı olduğu bir vergi yapısı oluşmuştur (Grafik 2). Bu dönem, olağanüstü bir yıl olan 1942 hariç tutulduğunda, dolaysız vergilerin payının dolaylı vergilerin payından daha yüksek olduğu Cumhuriyet tarihinin en uzun ve tek dönemidir. Bu dönemde dolaysız vergilerin payının artışında; özellikle dolaysız vergiler alanında kazanç vergisinin kaldırılarak yerine 1950 yılında Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi Kanunlarının kabul edilmesi, 1957’de Gider Vergileri Reformunun1 yapılması ve 1970’te Finansman Kanunu2’nun çıkarılmasının etkili olduğu söylenebilir.

1 Gider vergileri reformu, mallardan alınan İstihsal Vergisi ve hizmetler üzerinden alınan vergileri (Banka ve Sigorta İşlemleri Vergisi, PTT Hizmetleri Vergileri ve Nakliyat Vergisi) bir araya getirmiştir (Giray, 2010:

90-91).

(9)

Grafik 2: Türkiye’de Dolaysız ve Dolaylı Vergilerin Toplam Vergi Hâsılatı İçindeki Payları (1924-2013), %

Kaynak: www.bumko.gov.tr, Bütçe Gider-Gelir Gerçekleşmeleri (1924-2013)’den oluşturulmuştur. Ancak, 1982 yılından itibaren vergi yapısında dolaylı vergilerin payındaki artışla birlikte önemli bir yapısal dönüşüm gerçekleşmiştir. Bu dönemde mal ve hizmetler üzerinden alınan vergiler alanında önemli reformlar yapılmış; 1985 yılında Katma Değer Vergisi (KDV) ve 2002 yılında Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) yürürlüğe girmiştir. Ayrıca, 2004 yılında Özel İletişim Vergisi ve Şans Oyunları Vergisi yürürlüğe konulmuştur. Bu vergi reformlarının dolaylı vergilerin payının artışında doğrudan etkili olduğu görülmektedir. 2006 yılında 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu yürürlüğe girmiş; kurumlar vergisi oranı

%30’dan %20’ye indirilmiştir. Ayrıca 2008 yılında ücret geliri elde edenler için asgari geçim indirimi yürürlüğe girmiştir. Küreselleşmeyle birlikte uluslararası sermaye hareketleri ve ticaretin serbestleşmesi daha fazla yabancı sermaye çekmek isteyen birçok gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye’yi dolaysız vergilerde indirime gitmeye zorlamaktadır. Bu gelişmeler dolaysız vergilerin payının azalmasına yol açmıştır.

Öte yandan, Türkiye istikrarsız ekonomik yapısı ile hızla artan kamu açıkları 1989, 1994, 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan ekonomik krizlerin temel nedenlerinden biri olmuştur. Ekonomik kriz dönemlerinde izlenen vergi politikaları ise, sorunların çözümünden çok, acil mali kaynak sağlama amacına yönelik kısa vadeli tedbirler niteliğinde olmuş ve mükellefler tarafından daha az

2 Finansman Kanunu’yla, esas olarak belirli alanlara yönelik harcamaları kısmayı ve kaynakların inşaat sektöründen diğer alanlara kaydırılması amaçlamış, Emlak Vergisi, Gayrimenkul Kıymet Artışı Vergisi, Bina İnşaat Vergisi, İşletme Vergisi, Spor Toto Vergisi ve Taşıt Alım Vergisi gibi vergiler kabul edilmiştir (Yaşa, 1980: 624).

15%

25%

35%

45%

55%

65%

75%

85%

1924 1926 1928 1930 1932 1934 1936 1938 1940 1942 1944 1946 1948 1950 1952 1954 1956 1958 1960 1962 1964 1966 1968 1970 1972 1974 1976 1978 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006 2008 2010 2012 Dolaylı Vergiler Dolaysız Vergiler

(10)

hissedilen ve tahsilat etkinliği daha yüksek olan dolaylı vergilerin tercih edilmesine yol açmıştır (Grafik 2).

Özet olarak Cumhuriyetten günümüze Türkiye’nin ekonomik, siyasal ve sosyal yapısı diğer birçok ülkeye oranla daha hızlı bir biçimde değişmiştir. Bu değişimlere bağlı olarak Türk vergi yapısında çok hızlı ve önemli değişimler yaşanmıştır. Kuramsal yaklaşıma göre, kalkınmış bir ülkede dolaysız vergilerin payı yükselmektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin vergi yapısı günümüzde daha çok gelişmekte olan ülke diyebileceğimiz geçiş toplumu ülkelerinin vergi yapısına benzemektedir.

Gelir, Servet, Mal ve Hizmetler ve Dış Ticaret Üzerinden Alınan Vergiler Kalkınma Sürecinde Gelişimi

Gelir üzerinden alınan vergilerin payı, 1925’de Aşar’ın kaldırılmasıyla önemli oranda azalmıştır. Bu vergilerin payı 1931’den sonra yükselmeye başlamış, 1942’de (Varlık Vergisi) önemli oranda düşmüş, 1945’de ise %38,4’e yükselmiştir. Gelir üzerinden alınan vergilerin payı 1951’e kadar dış ticaret üzerinden alınan vergilerinin artışı nedeniyle azalmış; bu yıldan itibaren tekrar artmaya başlayarak 1972’de mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerinin payının üzerine, 1980 yılında ise %62,7 ile tarihin en yüksek değerine ulaşmıştır. Gelir üzerinden alınan vergilerin payı, 1980’li yıllardan itibaren azalarak günümüzde yaklaşık %30’lara gerilemiştir (Grafik 3).

Grafik 3. Türkiye’de Gelir, Servet, Mal ve Hizmetler ile Dış Ticaret Üzerinden Alınan Vergilerin Toplam Vergi Gelirleri İçindeki Yüzde Payları*, 1924-2013

Kaynak:www.bumko.gov.tr, Bütçe Gider-Gelir Gerçekleşmeleri (1924-2013)’den oluşturulmuştur.

*1924-2005 rakamları mahalli idare ve fon payları hariç, ret ve iadeler dahil tutarlardır. 2006-2014 rakamlarında mahalli idare ve fon payları ile red ve iadeler dahil tutarlardır.

Mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerinin payı, özellikle gelir üzerinden alınan vergilerdeki azalış nedeniyle, 1928 yılına kadar hızla yükselmiştir. Bu

10%0%

20%30%

40%50%

60%70%

1924 1926 1928 1930 1932 1934 1936 1938 1940 1942 1944 1946 1948 1950 1952 1954 1956 1958 1960 1962 1964 1966 1968 1970 1972 1974 1976 1978 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006 2008 2010 2012

Gelir Üzerinen Alınan Vergiler Servet Üzerinden Alınan Vergiler

(11)

vergilerin payı 1930’lu yıllarda önemini korumuş, 1942’de Varlık Vergisi ve 1947’de gümrük vergilerindeki artış nedeniyle azalmakla birlikte 1940’lı ve 1950’li yıllarda yaklaşık %50’ye yükselmiştir. Mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerin payı 1958’den itibaren genel eğilim olarak tekrar azalmaya başlayarak 1973’de gelir üzerinden alınan vergilerinin payının altına, 1978’de ise yaklaşık %25’e düşmüştür. Bu düşüşün temel nedenleri olarak temel mallar üzerindeki vergilerin önemini kaybetmesi ve gelir üzerinden alınan vergilerin artışı gösterilebilir. Mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerinin payı 1980’li yıllardan itibaren yükselmeye başlamış; 2000’den itibaren tekrar vergi hâsılatı içerisinde en yüksek paya ulaşmıştır (Grafik 3). Mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerinin günümüzdeki payına kuramsal açısından bakıldığında Türk vergi yapısı 1970’li ve 1980’li yıllarda modern toplum aşamasının özelliklerine sahip iken, 1990’lı yıllardan itibaren geçiş toplumu aşaması özelliklerini taşımaktadır.

Servet üzerinden alınan vergilerin payı, Cumhuriyetin ilk yıllarında yaklaşık

%15 olarak gerçekleşmiştir. Bu durumun temel nedeni tarımsal üreticilerin ödedikleri Hayvanlar Vergisi’nin bu grupta değerlendirilmesidir (Saraçoğlu, 2009: 139). Servet üzerinden alınan vergilerinin payı, 1930’lu yıllarda yaklaşık

%6,5 olarak gerçekleşmiş, istisnai olarak 1942 yılında %40,3’e yükselmiştir. Bu vergilerin payı, 1944’den itibaren sürekli azalmakla birlikte 2000’li yıllarda

%2’nin üzerine yükselmiştir (Grafik 3). Grafikte özetlenen veriler, servet üzerinden alınan vergilerin payının kalkınma sürecinde giderek azalacağı kuramının Türkiye ekonomisi özelinde desteklendiğini göstermektedir.

Dış ticaret üzerinden alınan vergilerin payı, Cumhuriyetin ilk yıllarında

%20-30 arasında gerçekleşmiştir. Bu vergilerinin payı, 1929 Ekonomik Buhranı ve II.Dünya Savaşının dış ticaret üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle %10’un altına inmiştir. Dış ticaret üzerinden alınan vergilerin payı 1946’dan 1951’e kadar artış eğiliminde iken, bu yıldan 1956 yılına kadar tekrar düşme eğilimine girmiştir. Bu vergilerin payı, 1960’lı yıllarda yaklaşık %30’a yükselmiş, 1970’li yıllarda tekrar azalma eğilimine girmiş, 1980’de %10’un altına düşmüştür. Dış ticaret üzerinden alınan vergilerin payı, ithalat üzerinden alınan KDV3’nin etkisiyle 1990’lı yıllarda %15’lere, 2000’li yıllarda ise %20’lere yükselmiştir (Grafik 3). Grafikte özetlenen bu veriler, kalkınma sürecinde dış ticaret üzerinden alınan vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payının azalacağı teorik yaklaşımını Türkiye ekonomisi özelinde desteklenmediğini göstermektedir. Ancak burada teorik yaklaşımda dış ticaret üzerinden alınan vergiler kapsamında sadece gümrük vergilerinin gelişimin vurgulandığı unutulmamalıdır.

3 2000’li yıllarda dış ticaret üzerinden alınan vergilerin yaklaşık %90’ını oluşturmaktadır (www.bumko.gov.tr).

(12)

Literatür Taraması

Türkiye’de vergi yapısı üzerine yapılan ilk ampirik çalışmalarda kalkınma düzeyi ile ilişkisini araştıran analizler yapılmıştır. Birçok çalışmada ülkelerin kalkınma düzeyiyle birlikte çeşitli vergilerin toplam vergi gelirleri ve GSYH içindeki payının değiştiği görülmüştür. Heper (1981), Türkiye ekonomisini 1923-1971 yıllarında analiz etmiş; 1924-1930 yıllarını geleneksel toplum, 1930- 1960 yıllarını geçiş toplumu ve 1960’lardan sonrasını modern topluma geçiş aşaması olarak nitelendirmiştir. Söz konusu dönemlerde vergi yapısında ekonomik kalkınma nedeniyle değişmelerin ortaya çıktığı sonucuna ulaşmıştır.

Vergi yapısını etkileyen faktörlerin ise önem sırasına göre toplam vergi geliri hasılatı/Gayri Safi Milli Hâsıla (GSMH), kişi başına gelir, enflasyon oranı, paranın dolanım hızı ve dışa açıklık oranı olduğu sonucuna ulaşmıştır.

Korkmaz (1982), 1925-1975 döneminde gelir, servet, mal ve hizmetler ve dış ticaret üzerinden alınan vergiler ile GSMH ve kişi başına GSMH arasındaki ilişkiyi regresyon analiziyle test etmiştir. Bulgulara göre, gelir üzerinden alınan vergiler ile GSMH ve kişi başına GSMH arasında güçlü bir ilişki vardı. Öte yandan, servet ve dış ticaret üzerinden alınan vergiler ile GSMH arasında güçlü bir ilişkinin olmadığı, mal ve hizmetler üzerinden alınan vergiler ile GSMH ve kişi başına GSMH arasında kuvvetli bir ilişkinin bulunmadığı sonuçlarına ulaşmıştır.

Akkaya (1997), 66 gelişmekte olan ve 25 gelişmiş ülkenin 1992 yılına en yakın üç yıla ait verilerinin ortalamasını alarak vergi yapılarını analiz etmiştir.

Çalışma sonuçlarına göre kişi başına GSMH ile gelir üzerinden alınan vergiler/GSYH arasındaki ilişki kuvvetli değildir. Ayrıca kişi başına GSMH ile yurt içi mal ve hizmet vergileri/GSYH, genel tüketim vergileri/GSYH ve dış ticaret üzerinden alınan vergiler/GSYH arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Öte yandan, kişi başına GSMH ile dolaylı vergiler/GSYH arasında pozitif olmakla birlikte zayıf, sosyal güvenlik vergileri/GSYH arasında pozitif ve güçlü bir ilişki bulunmuştur.

Son yıllardaki vergi yapısı alanındaki çalışmalar ise genellikle toplam vergi yükü, çeşitli vergi kategorileri ve dolaysız-dolaylı vergilerin ekonomik büyüme üzerindeki etkilerine odaklanmıştır. Durkaya ve Ceylan (2006) çalışmalarında, 1980-2004 döneminde toplam vergi gelirleri, dolaylı ve dolaysız vergi gelirleri ile GSMH’ye ilişkin zaman serileri üzerinde çalışmışlardır. Analiz sonuçları, vergiler ile ekonomik büyüme arasında çift yönlü nedensellik ilişkinin varlığını göstermiştir. Öte yandan, dolaylı vergiler ile ekonomik büyüme arasında bir nedensellik ilişkisi tespit edilememiştir.

Açıkgöz (2007), Türkiye ekonomisi 1968-2006 dönemi için yaptığı çalışmasında ekonomik büyümeden dolaysız vergi gelirleri/toplam vergi gelirleri oranına aynı zamanda dolaylı vergi gelirleri/toplam vergi gelirleri

(13)

oranına doğru tek yönlü bir nedensellik ilişkisi tespit etmiştir. Etki-tepki fonksiyonlarına göre; ekonomik büyüme ilk aşamada dolaylı vergi gelirleri/toplam vergi gelirleri oranı ile aynı yönde hareket etmektedir.

Çalışmada, ekonomik büyüme ile dolaysız vergi gelirleri/toplam vergi gelirleri oranı ilk dönemlerde ters yönlü hareket etmekle birlikte ortalama 3-4 dönem sonra birlikte hareket ettikleri sonucuna ulaşılmıştır.

Yılmaz ve Tezcan (2007) çalışmalarında, 1980-2005 döneminde GSMH ile dolaylı vergi hasılatı, dolaysız vergi hasılatı, kamu sabit sermaye yatırımları ve özel sabit sermaye yatırımları arasındaki uzun dönemli ilişkileri belirlemek amacıyla koentegrasyon analizi yapmışlardır. Analiz sonuçlarına göre değişkenler arasında uzun dönemde pozitif yönlü bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Temiz (2008), 1960-2006 döneminde vergi gelirleri ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi nedensellik analizlerinden yararlanarak ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Çalışmada, uzun dönem ilişkileri araştırmak amacıyla Johansen eşbütünleşme testi, kısa dönem ilişkileri araştırmak amacıyla hata düzeltme modeli kullanılmıştır. Elde edilen bulgular, toplam vergi gelirleri ile ekonomik büyüme arasında nedensel bir ilişkinin varlığını göstermiştir.

Göçer vd (2010), ekonomik büyüme ile vergi gelirleri arasındaki ilişkiyi 1924-2009 döneminde sınır testi yaklaşımıyla araştırmıştır. Sonuçlara göre, uzun dönem analizinde dolaylı ve dolaysız vergiler ile ekonomik büyüme arasında pozitif yönlü ve anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir. Dolaysız vergilerin ekonomik büyüme üzerindeki etkisinin dolaylı vergilerden daha yüksek olduğu görülmüştür. Kısa dönem analizinde ise her iki vergi türünün ekonomik büyümeyi pozitif yönde etkilediği görülmüştür.

Ünlükaplan ve Arısoy (2011) çalışmalarında, 1968-2006 döneminde dolaysız-dolaylı vergiler ve vergi yükü ile ekonomik büyüme ilişkisini test etmişlerdir. Çalışma sonuçları vergi karması (dolaylı vergi hasılatı/dolaysız vergi hasılatı) ile reel GSMH’deki büyümenin uzun dönem ilişkisini doğrulamıştır. Kısa dönemde ise ekonomik büyüme vergi karmasının Granger nedeni iken, uzun dönemde ekonomik büyüme ve vergi karması, vergi yükünün Granger nedeni olduğu tespit edilmiştir. Öte yandan, etki-tepki analizleri sonuçları, vergi karmasındaki dışsal bir şokun ekonomik büyüme eğiliminde bir artışa neden olduğunu göstermiştir.

Çulha (2012), 2002:1-2012-2 dönemi çeyreklik verilerini esas aldığı çalışmasında; gelir vergisi, kurumlar vergisi, dâhilde alınan KDV, özel tüketim vergisi ve ithalde alınan KDV ile reel GSYH’nin aynı yönde hareket ettiklerini ve vergi gelirlerinin iktisadi döngülerden önemli ölçüde etkilendiği sonuçlarına ulaşmıştır. Yapılan hesaplamalar, toplam vergi gelirlerinin esneklik katsayısını yaklaşık 1,2 olarak vermiş, en yüksek esneklik katsayısı ise ithalde alınan KDV üzerinde gözlenmiştir.

(14)

Vergi yapısı ile kalkınma ilişkisi üzerine uluslararası literatürde 1950’li yıllardan itibaren çalışmalar yapılmaktadır. Değişik kalkınma düzeyindeki ülkelerde vergi yapısındaki değişimin teorik altyapısını Hinrichs (1966) ve Musgrave (1969)’un çalışmaları oluşturmaktadır. Hinrichs, çalışmasında 1958 ve 1959 yıllarında farklı kalkınma düzeyine sahip 26 ülkenin vergi yapılarını incelemiştir. Çalışma sonuçlarına göre; vergi yapısı, değişik kalkınma düzeylerindeki ülkelerde büyük değişiklikler göstermektedir. Vergi yapısındaki bu değişikliklerin temel nedeni olarak gelir seviyesini göstermekle birlikte yüksek gelirli ülkelerde kültürel ve politik tercihlerin; düşük gelirli ülkelerde dışa açıklık oranın vergi yapısındaki değişikliklerde belirleyici rol oynadığı sonucuna ulaşmıştır.

Chelliah (1971), 50 gelişmekte olan ülkede dolaysız vergilerin GSMH içindeki payı ile kişi başına gelirin pozitif yönlü ilişkiye sahip olduğu hipotezini test etmiştir. Çalışma sonuçlarına göre, ülkelerin tamamında bu hipotez doğrulanmıştır. Öte yandan, bu hipotez 1966-1968 yıllarında kişi başına gelirin 200 doların üzerinde olduğu gelişmekte olan ülkelerde geçerli iken, kişi başına gelirin 200 doların altında olduğu ülkelerde geçerli değildir. Abizadeh (1979) ve Chelliah (1989) çalışmalarında yararlandıkları tarihsel ve kesit ampirik analizlerde, ekonomik kalkınmayla birlikte dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payının azaldığı, dolaysız vergilerin payının ise arttığı sonucuna ulaşmışlardır.

Volkerink ve Haan (1999), OECD ülkelerinde 1965-1995 döneminde siyasi ve kurumsal faktörlerin vergi oranları ve vergi yapısı üzerindeki etkisini test etmişlerdir. Sonuçlara göre, 1960’lı yılların sonlarında ve 1970’li yılların başlarında sol görüşlü hükümetlerin sağ görüşlü hükümetlere göre vergi oranlarını daha fazla artırma eğiliminde oldukları tespit edilmiştir. Sağ görüşlü hükümetlerin ise kişisel gelir vergisi ve sosyal güvenlik vergilerinin payını artırma eğilimde oldukları, ancak bu etkinin iki petrol krizi arasındaki dönemden kaynaklığını ifade edilmektedir. Vergi oranları konusunda ise hükümetlerin siyasal tercihlerinin istikrarlı olmadığını ve politik ve kurumsal faktörlerin vergi yapısını açıklayıcı önemli faktörlerden olmadığı sonuçlarına ulaşmışlardır.

Tosun ve Abizadeh (2005), OECD ülkelerinde 1980-1999 döneminde ekonomik kalkınma göstergesi olarak kullandıkları kişi başına GSYH’nın vergi yapısı üzerindeki etkilerini analiz etmişlerdir. Sonuçlara göre, kişi başına GSYH vergi yapısı üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Bununla birlikte, tüm vergi kategorilerinde istatistiksel anlamlılık bulunamamıştır. Örneğin; kişi başına gelirdeki artış ile kurumlar vergisi ve uluslararası ticaret üzerinden alınan vergiler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir. Buna karşılık, kişi başına gelir artışıyla birlikte kişisel vergiler ve emlak vergilerinin

(15)

toplam vergi gelirleri içindeki payı artarken, sosyal güvenlik vergileri ve mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payının azaldığı gözlenmiştir.

Araştırmanın Metodolojisi

Araştırmanın Konusu ve Amacı

Bu araştırmanın konusu, Türkiye ekonomisinde Cumhuriyet tarihinden günümüze kalkınma ile vergi yapısı arasındaki dinamik ilişkiyi, zaman serisi boyutunda incelemektir. Kalkınma süreci dolaysız ve dolaylı vergilerin dağılımını etkilediği gibi, vergi türleri itibariyle de dağılımını etkilemektedir.

Bu çalışma kalkınma süreci ile vergi yapısının açıklanması üzerine yoğunlaşmış; literatüre katkıda bulunma amaçlanmıştır.

Araştırmada İzlenen Yöntem

1924-2013 döneminde Türkiye ekonomisinin istikrarlı ve dengeli bir seyir izlemediği, ciddi ekonomik ve finansal krizlerin yaşandığı ve iktisat politikası değişimlerinin olduğu bilinmektedir. Ekonomik krizler ve politika değişimleri, değişkenlere ilişkin zaman serilerinde yapısal kırılmalara yol açmakta ve bu kırılmalar seride birim kökün varlığını sınayan klasik birim kök test sonuçlarını birim kök vardır yönünde saptırmaktadır. Bu olasılıklar nedeniyle; elde edilen serilere öncelikle klasik birim kök testleri ve ardından basit doğrusal regresyon analizi uygulanmış; sonrasında ise yapısal kırılma testi uygulanarak, kırılma dönemlerini dikkate alan parçalı regresyon analizleri gerçekleştirilmiştir.

Uygulamada klasik birim kök testleri olarak ADF ve PP testleri, yapısal kırılma testi olarak da Bai-Perron testi kullanılmıştır.

Araştırma Kapsamı ve Veri Seti

Araştırma kapsamında Türkiye ekonomisi 1924-2013 dönemi, vergi gelir değişkenleriyle Kişi Başına Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (KBGSYH) değişkenine ait yıllık seriler kullanılmıştır. Vergi gelirleri; dolaysız-dolaylı vergiler ile gelir, mal ve hizmetler, servet ve dış ticaret üzerinden alınan vergiler olarak kategorize edilmiştir. KBGSYH’nin her bir kategori üzerindeki etkisi farklı regresyon modelleri ile analiz edilmiştir. Değişkenlere ilişkin veriler, TCMB elektronik veri dağıtım sitesi ve Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü web sitesi üzerinden ulaşılan vergi istatistiklerinden derlenmiştir.

Araştırmada kapsamındaki değişkenlere ilişkin veri setleri, Ek 1, Ek 2, Ek 3 ve Ek 4’deki tablolar aracılığı ile açıklanmıştır. Vergi gelirlerine ilişkin tüm seriler ve KBGSYH serisi, 1998=100 bazlı GSYH deflatörü kullanılarak reelleştirilmiştir. Verilerin istatistiki ve ekonometrik açıdan analiz edilmesi ve yorumlanabilmesi için E-views-8, SPSS-20 ve Stata-12 paket programları kullanılmıştır.

(16)

Analiz Sonuçları

Analizler, zaman serileri tekniklerine uygun olarak üç temel adımda gerçekleştirilmiştir. Birinci adımda serilerin bütünleşme dereceleri ADF (Augmented Dickey Fuller) ve PP (Phillips Perron) birim kök testlerinden yararlanarak belirlenmiştir. Değişkenler arasında eşbütünleşme ilişkisini araştırabilmenin ön koşulu, değişkenlerin aynı dereceden bütünleşik olmasıdır.

Bütünleşme dereceleri birim kök testleri ile tespit edilen seriler arasında eşbütünleşme olup olmadığı Johansen-Juselius yöntemi aracılığıyla incelenmiş ve eşbütünleşme analiz sonuçları dikkate alınarak doğrusal regresyon analizleri gerçekleştirilmiştir. Çalışma zaman boyutunda uzun bir dönemi kapsadığından, ekonomik krizler ve iktisat politikası değişimlerinin neden olduğu yapısal kırılmalarla karşılaşılma olasılığının göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

Yapısal kırılmalar, zaman serilerinde birim kökün varlığını sınayan ADF ve PP gibi klasik birim kök test sonuçlarını birim kök vardır yönünde saptırmaktadır.

Bu nedenle, serilere Bai-Perron yapısal kırılma testi uygulanmış ve kırılma tespit edilen serilere bu dönemleri dikkate alan parçalı regresyon analizleri uygulanmıştır.

ADF ve PP birim kök testlerine göre değişkenlerin aynı düzeyde (birinci dereceden) bütünleşik olduğu belirlenmiştir. Eşbütünleşme ilişkisini araştırmak için kullanılan Johansen ve Juselius yaklaşımı Vektör Oto Regresif (VAR) modellere dayanmaktadır. Bu nedenle öncelikle VAR modeli hesaplanmakta, sonrasında ise eşbütünleşme testi yapılmaktadır. VAR modelde gecikme sayısı AIC (Akaike) ve SC (Schwarz) bilgi kriterlerine göre 1 olarak belirlenmiş, elde edilen Johansen ve Juselius eşbütünleşme analiz sonuçlarına Tablo 1’de yer verilmiştir.

Birim kök test sonuçlarına göre aynı dereceden bütünleşik olduğu belirlenen dolaysız vergiler ile KBGSYH değişkenleri arasındaki eşbütünleşme ilişkisi Johansen eşbütünleşme analizi ile araştırılmıştır. İki değişken arasında, maksimum özdeğer ve iz istatistiklerine göre %5 önem düzeyinde eşbütünleşme ilişkisi saptanmıştır.

(17)

Tablo 1. Birim Kök Testi Sonuçları

ADF PP

Düzey Değerler Sabit Trend ve Sabit Sabit Trend ve Sabit Gelir Üzerinden Alınan

Vergiler

-0,422 [0,899]

-2,874 [0,175] -0,485 [0,888] -3,477 [0,048]

Mal ve Hizmet Üzerinden Alınan Vergiler

0,150 [0,967]

-1,873 [0,659] -0,327 [0,915] -2,626 [0,270]

Servet Üzerinden Alınan Vergiler

0,922 [0,995]

-0,620 [0,975] 0,104 [0,964] -1,282 [0,885]

Dış Ticaret Üzerinden Alınan Vergiler

-0,360 [0,910]

-2,793 [0,203] -0,285 [0,921] -2,983 [0,142]

KBGSYH 0,034

[0,958]

-2,590 [0,285] 0,109 [0,964] -2,597 [0,282]

Dolaysız Vergiler -

0,985[0,755]

-3,135 [0,105] -0,338 [0,914] -3,224 [0,086]

Dolaylı Vergiler 0,583

[0,988]

-2,148 [0,512] 0,017 [0,957] -2,307 [0,426]

Birinci Farklar

Δ Gelir Üzerinden Alınan Vergiler

-9,697 [0,000]

-9,695 [0,000] -9,720 [0,000] -9,695 [0,000]

Δ Mal ve Hizmet Üzerinden Alınan Vergiler

-11,643 [0,000]

-11,593 [0,000] -11,788 [0,000] -11,758 [0,000]

Δ Servet Üzerinden Alınan Vergiler

-9,462 [0,000]

-9,764 [0,000] -12,337 [0,000] -13,400 [0,000]

Δ Dış Ticaret Üzerinden Alınan Vergiler

-8,823 [0,000]

-8,802 [0,000] -8,857 [0,000] -8,896 [0,000]

ΔKBGSYH -9,696

[0,000]

-9,652 [0,000] -9,694 [0,000] -9,650 [0,000]

Δ Dolaysız Vergiler -12,288 [0,000]

-12,231 [0,000] -12,233 [0,000] -12,193 [0,000]

Δ Dolaylı Vergiler -11,908 [0,000]

-11,914 [0,000] -11,685 [0,000] -11,723 [0,000]

Δ KBGSYH -9,696

[0,000]

-9,652 [0,000] -9,694 [0,000] -9,650 [0,000]

(18)

Tablo 2. Dolaysız Vergilere İlişkin Johansen Eşbütünleşme Analizi Sonuçları

Eşbütünleşme Koşulu

Maksimum Özdeğer İstatistiği

%5 Kritik Değer

İz İstatistiği

%5 Kritik

Değer Özdeğer

r=0 18,990 14,265 19,052 15,495 0,194

r≤1 0,062 3,842 0,062 3,842 0,000

Doğrusal regresyon analiz sonuçlarına göre, kalkınma düzeyi ile dolaysız vergiler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Buna göre KBGSYH’daki %1 artış, dolaysız vergilerde %0,57 artışa yol açmaktadır. Bu sonuç kuramsal yaklaşım ile uyumludur. %1 önem düzeyine göre EKK varsayımlarına ilişkin testler yapılmış; yalnızca değişen varyans sorunu ile karşılaşılmıştır. Bu sorunu düzeltmek için standart hatalar hesaplanırken white kovaryans matrisi kullanılmıştır.

Tablo 3. Dolaysız Vergilere İlişkin Doğrusal Regresyon Analiz Sonuçları

Bağımlı Değişken: Dolaysız Vergilert

Bağımsız Değişkenler Katsayılar Std. Hata Prob.

Sabit 2,158 0,518 [0,0 00]

KBGSYHt 0,573 0,166 [0,000]

Dolaysız Vergilert-1 0,730 0,073 [0,000]

Düz-R2 =0,990 F-ist =4638,444 [0,000]

D-W d-ist =2,051 W:F-ist =5,439 [0,000]

J-B-ist = 92,262 [0,000] B-G:F-ist =0,950 [0,391]

İki değişken arasında eşbütünleşme ilişkisinin varlığı, doğrusal regresyon analizinde değişkenlerin düzey değerlerinin kullanılabileceği anlamına gelmektedir. Tablo 5’de dolaylı vergiler değişkenin bağımlı değişken olarak kullanıldığı doğrusal regresyon analiz sonuçları gösterilmiştir.

Tablo 4. Dolaylı Vergilere İlişkin Johansen Eşbütünleşme Analizi Sonuçları

Eşbütünleşme Koşulu

Maksimum Özdeğer İstatistiği

%5 Kritik Değer

İz İstatistiği

%5 Kritik

Değer Özdeğer

r=0 24,466 15,892 28,069 20,262 0,243

r≤1 3,603 9,164 3,603 9,164 0,040

Regresyon sonuçlarına göre, %5 önem düzeyinde KBGSYH değişkenine ilişkin katsayı istatistiksel olarak anlamlı değildir. Bu sonuç, kalkınma göstergesi olarak dikkate alınan KBGSYH değişkeni ile dolaylı vergi gelirleri arasında uzun dönemde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olmadığını göstermektedir. Dolayısıyla kalkınma düzeyi ile dolaylı vergiler arasında kuramsal olarak belirtilen ilişkinin de dışında herhangi bir ilişki

(19)

gözükmemektedir. Dolayısıyla, Türkiye’de dolaylı vergilerin uzun dönemde artış nedeni başka değişkenlerle ilgilidir.

Tablo 5. Dolaylı Vergilere İlişkin Doğrusal Regresyon Analiz Sonuçları

Bağımlı Değişken: Dolaylı Vergilert

Bağımsız Değişkenler Katsayılar Std. Hata Prob.

Sabit 0,707 0,486 [0,149]

KBGSYHt 0,133 0,092 [0,150]

Dolaylı Vergilert-1 0,931 0,048 [0,000]

Düz-R2 =0,991 F-ist =3553,021 [0,000]

D-W d-ist =2,239 W:F-ist =3,068 [0,014]

J-B-ist =10,974 [0,004] B-G:F-ist =1,573 [0,146]

Birim kök test sonuçlarına göre, gelir üzerinden alınan vergiler ile KBGSYH değişkenleri birinci dereceden bütünleşik olduğundan aralarındaki eşbütünleşme ilişkisi Johansen eşbütünleşme analizi ile araştırılmıştır. Tablo 6’da maksimum özdeğer, iz istatistikleri ve %5 önem düzeyindeki kritik değerlere yer verilmiştir. İki değişken arasında, maksimum özdeğer ve iz istatistiklerine göre

%5 önem düzeyinde eşbütünleşme ilişkisi vardır.

Tablo 6. Gelir Üzerinden Alınan Vergilere İlişkin Johansen Eşbütünleşme Analizi Sonuçları

Eşbütünleşme Koşulu

Maksimum Özdeğer İstatistiği

%5 Kritik

Değer İz

İstatistiği

%5 Kritik Değer

Özdeğer

r=0 16,211 14,265 16,222 15,495 0,168

r≤1 0,001 3,841 0,001 3,841 0,000

Tablo 7’de gelir üzerinden alınan vergiler değişkeninin, bağımlı değişken olarak kullanıldığı doğrusal doğrusal regresyon analiz sonuçları gösterilmiştir.

Tablo 7. Gelir Üzerinden Alınan Vergilere İlişkin Doğrusal Regresyon Analiz Sonuçları

Bağımlı Değişken: Gelir Üzerinden Alınan Vergilert

Bağımsız Değişkenler Katsayılar Std. Hata Prob.

Sabit 0,991 0,524 [0,061]

KBGSYHt 0,352 0,122 [0,004]

Gelir Üzerinden Alınan Vergilert-1 0,850 0,055 [0,000]

Düz-R2 =0,988 F-ist =3553,021 [0,000]

D-W d-ist =1,178 W:F-ist =4,439 [0,001]

J-B-ist =471,278 [0,000] B-G:F-ist =3,155 [0,047]

Regresyon analiz sonuçlarına göre, KBGSYH’deki %1’lik artış gelir üzerinden alınan vergileri %0,35 artırmaktadır. Ekonometrik varsayımlara

(20)

ilişkin gerçekleştirilen testlerin tamamı olumlu sonuçlar vermiştir. Teorik yaklaşımla uyumlu bu olumlu ilişkiye göre Türkiye’nin kalkınma düzeyi artmaya devam ettikçe uzun dönemde gelir üzerinden alınan vergilerin payı artacaktır.

İkinci adımda, KBGSYH ile ikinci kategoride yer alan mal ve hizmetler üzerinden alınan vergiler arasındaki ilişki analiz edilmiştir. Tablo 8’de gösterilen maksimum özdeğer, iz istatistikleri ve %5 önem düzeyindeki kritik değerleri aştığından, iki değişken arasında eşbütünleşme ilişkinin varlığına karar verilmiştir.

Tablo 8. Mal ve Hizmetler Üzerinden Alınan Vergilere İlişkin Johansen Eşbütünleşme Analizi Sonuçları

Eşbütünleşme Koşulu

Maksimum Özdeğer İstatistiği

%5 Kritik

Değer İz İstatistiği %5 Kritik

Değer Özdeğer

r=0 23,093 15,892 28,417 20,262 0,231

r≤1 5,324 9,164 5,324 9,164 0,059

Regresyon analizi, KBGSYH ile mal ve hizmet üzerinden alınan vergiler değişkenlerine ait katsayıların %10 önem düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı olduğunu göstermektedir. KBGSYH’deki %1’lik artış, mal ve hizmet üzerinden alınan vergileri %0,16 artırmaktadır. Teoriyle uyumlu olmamakla birlikte mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerin payının Cumhuriyet’ten 1970’li yıllara ve 1990’lı yıllardan günümüze yüksekliği dikkate alındığında bu sonuç tutarlı gözükmektedir. Aslında Türkiye’nin gelişmekte olan ülke olduğu ve bu ülkelerde marjinal tüketim eğiliminin yüksek olduğu dikkate alındığında KBGSYH’deki artışların tasarruf ve yatırımdan ziyade mal ve hizmet alımına yöneldiği, böylece buradan alınan vergilerin payının arttığı görülmektedir.

Tablo 9. Mal ve Hizmetler Üzerinden Alınan Vergilere İlişkin Doğrusal Regresyon Analiz Sonuçları

Bağımlı Değişken: Mal ve Hizmet Üzerinden Alınan Vergilert

Bağımsız Değişkenler Katsayılar Std. Hata Prob.

Sabit 0,859 0,501 [0,090]

KBGSYHt 0,158 0,088 [0,075]

Mal ve Hizmet Vergisit-1 0,915 0,048 [0,000]

Düz-R2 =0,989 F-ist =4247,048 [0,000]

D-W d-ist =2,217 W:F-ist =3,085 [0,013]

J-B: = 11,581[0,003] B-G:F-ist =1,194 [0,313]

Üçüncü adımda, KBGSYH ile üçüncü kategoride yer alan servet üzerinden alınan vergiler arasındaki ilişki analiz edilmiştir. Tablo 10’da gösterilen

(21)

maksimum özdeğer, iz istatistikleri göre iki değişken arasında eşbütünleşme ilişkisi vardır.

Tablo 10. Servet Üzerinden Alınan Vergilere İlişkin Johansen Eşbütünleşme Analiz Sonuçları

Eşbütünleşme Koşulu

Maksimum Özdeğer İstatistiği

%5 Kritik

Değer İz İstatistiği %5 Kritik

Değer Özdeğer

r=0 12,758 11,225 15,411 12,321 0,135

r≤1 2,653 4,129 2,653 4,129 0,029

Regresyon analiz sonuçlarına göre, KBGSYH değişkenine ait katsayı %10 önem düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı değildir. Servet üzerinden alınan vergiler dolaysız vergi sınıflandırması içinde olmakla birlikte, kalkınma düzeyi bir ilişkisi bulunmamaktadır. Bu ilişki üzerinde söz konusu vergilerin payının 1940’lı yıllardan itibaren oldukça düşük ve istikrarlı seyrinin etkili olduğu söylenebilir.

Tablo 11. Servet Üzerinden Alınan Vergilere İlişkin Doğrusal Regresyon Analiz Sonuçları

Bağımlı Değişken: Servet Vergisit

Bağımsız Değişkenler Katsayılar Std. Hata Prob.

Sabit 0,984 0,874 [0,263]

KBGSYHt 0,171 0,112 [0,129]

Servet Vergisit-1 0,889 0,082 [0,000]

Düz-R2 =0,892 F-ist =365,009 [0,000]

D-W d-ist =2,256 W:F-ist =4,933 [0,000]

J-B =318,843 [0,000] B-G:F-ist =1,099 [0,373]

Dördüncü adımda, KBGSYH ile dördüncü kategoride yer alan dış ticaret üzerinden alınan vergiler arasındaki ilişki analiz edilmiştir. Söz konusu değişkenler arasındaki eşbütünleşme ilişkisi Johansen yöntemiyle doğrulanmıştır.

Tablo 12. Dış Ticaret Üzerinden Alınan Vergilere İlişkin Johansen Eşbütünleşme Analiz Sonuçları

Eşbütünleşme Koşulu

Maksimum Özdeğer İstatistiği

%5 Kritik

Değer İz İstatistiği %5 Kritik Değer

Özdeğer

r=0 17,488 19,387 27,022 25,872 0,180

r≤1 9,533 12,518 9,533 12,518 0,103

(22)

Regresyon sonuçları, KBGSYH değişkenine ait katsayının %5 önem düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı olduğunu göstermektedir. KBGSYH’deki

%1 artış dış ticaret üzerinden alınan vergileri %0,43 artırmaktadır. Bu sonuç teori ile uymamakla birlikte, 1960 ve 1970’li yıllarda ithal ikameci sanayileşme politikaları nedeniyle gümrük vergilerinin yüksek tutulmasının, 1980’li yıllardan itibaren ise ithalat üzerinden alınan KDV dolayısıyla dış ticaret üzerinden alınan vergilerin payının yüksek olmasının bu sonuçta etkili olduğu söylenebilir.

1924-2013 döneminde, uzun bir dönemi kapsadığından, ekonomik krizler ve iktisat politikası değişimlerinin neden olduğu yapısal kırılmalarla karşılaşılma olasılığı bulunmaktadır. Yapısal kırılmalar zaman serilerinde birim kökün varlığını sınayan klasik birim kök test sonuçlarını birim kök vardır yönünde saptırdığından, serilere Bai-Perron yapısal kırılma testi ve kırılma dönemlerini dikkate alan parçalı regresyon analizleri uygulanmıştır.

Tablo 13. Dış Ticaret Üzerinden Alınan Vergilere İlişkin Doğrusal Regresyon Analiz Sonuçları

Bağımlı Değişken: Dış Ticaret Vergisit

Bağımsız Değişkenler Katsayılar Std. Hata Prob.

Sabit 1,883 0,942 [0,048]

KBGSYHt 0,432 0,183 [0,020]

Dış Ticaret Vergisit-1 0,777 0,100 [0,000]

Düz-R2 =0,975 F-ist =1735,168 [0,000]

D-W d-ist =1,618 W:F-ist =2,799 [0,022]

J-B =94,030 [0,000] B-G:F-ist =1,704 [0,110]

Tablo 14’te görüldüğü üzere dolaysız vergilere ilişkin parçalı regresyon analizinde 1944 yılında bir yapısal kırılma saptanmıştır. Her iki alt dönemde KBGSYH değişkenine ait katsayılar %5 önem düzeyinde istatistiksel olarak anlamlıdır. EKK varsayımlarına ilişkin tüm testler uygulanmış, %5 önem düzeyinde varsayımsal bir soruna rastlanılmamıştır. 1925-1943 döneminde KBGSYH’daki %1 artış, dolaysız vergileri %1,6 artırırken 1944-2013 döneminde %0,45’e artırmaktadır. 1944 öncesinde kişi başına gelirin düşüklüğüne rağmen diğer vergi türlerinin payları azalırken gelir üzerinden alınan vergilerin payı önemli oranda artmıştır. Dolayısıyla kalkınma seviyesinin artması başlangıçta dolaysız vergileri daha hızlı artırırken ilerleyen aşamalarda etkisi azalmaktadır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Daha sonra Türk Vergi Sisteminde gelir üzerinden alınan vergilerin karmaĢıklığını ölçmek için Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanununa

 Gelişmiş ülkelerde dolaysız vergileri ile ekonomik büyüme arasında uzun dönemli bir eş bütünleşme ilişkisi söz konusu olmakla birlikte, gelir vergilerinin

Gelir Vergisi Kanununda tarımsal kazançlar istisnası da şu şekilde belirtilmekteydi: Bir vergileme döneminde elde edilen ve toplamı 10.000 kadar olan tarımsal net

Büyümeye kendi iç dinamiklerinin katkı sağlaması nedeni ile her ne kadar dış borçlarda artış yaşanmış olsa da hem artan büyüme dış borç ödemelerinde pozitif bir

Kösekahyaoğlu ve Şentürk (2006), Türkiye’nin yanında gelişmekte olan yedi ülke için dış ticaret ile büyüme arasındaki ilişkiyi Granger nedensellik testi ile

required to increase the student performance and eventually the growth of the STEM workforce, stakeholders have focused on specialized STEM schools (Erdogan &

Sami Ulus Children ’s Health and Diseases Training and Research Hospital, Ankara, Turkey; e Department of Pediatric Infectious Diseases, Selcuk University, Konya, Turkey; f

臺北醫學大學附設醫院 院 址:11031臺北市信義區吳興街252號 電 話:(02)2737-2181 官 網:http://www.tmuh.org.tw 發 行 人:邱仲 峯 總 編 輯:魏柏立