• Sonuç bulunamadı

V Kanser Virüsleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "V Kanser Virüsleri"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

V

irüsler en basit yaşam şekilleri olarak kabul edilirler. Proteinden oluşan bir kı-lıf içerisinde saklı bulunan genetik mad-deden oluşurlar. Adeta parazit gibi hayatlarını sürdüren virüsler kendi başlarına çoğalma ye-teneğine sahip değildirler. Yapıştıkları hücre-lerin içerisine girerler ve hücrenin içerisinde-ki oluşumları çoğalmak için kullanırlar. Böyle-ce hücreleri virüs üretme fabrikasına çevirirler. Üreyen virüsler içinde bulundukları hücreyi öl-dürerek yeni hücrelere akın eder ve o hücrele-ri de kontrolü altına alırlar. Bazı virüslerse hüc-re içerisinde çoğalıp o hüchüc-reyi öldürmekten-se genetik şifrelerini hücre DNA’sına yapıştıra-rak o hücrede kalıcı hâkimiyet sağlarlar. Hücre çoğaldıkça virüsün genetik şifresi de yeni hüc-relere geçer. Örneğin, dudaklarda uçuğa yol açan Herpes virüsü, genetik şifresini sinir kö-kü hücrelerine yerleştirir. Kişinin bağışıklık sis-temi zayıfladığında virüs üretimi başlar ve bu-na bağlı dudakta uçuk yaraları çıkar. Bağışıklık sistemi güçlendikçe enfeksiyonla başa çıkabi-lecek duruma gelir ve yaralar iyileşir.

Virüslerin hücre içerisinde yol açtığı değişik-likler zamanla kontrolsüz hücre çoğalmasına ya-ni kansere de yol açabiliyor. Özellikle bazı virüs-ler belirli kanser türvirüs-lerine yol açıyor. Çok uzun süredir virüs-kanser bağlantısı bilinse de mole-küler düzeyde bağlantıların anlaşılması uzun yıl-lar aldı ve ancak son 20-30 yıl içerisinde meka-nizmalar büyük ölçüde açığa çıkartıldı. İlk olarak

1908 yılında Wilhelm Ellermann ve Oluf Bang adlı iki bilim insanı, tavuklarda kan kanserine yol açan ve bulaşıcılığı olan bir mikrobun varlığın-dan söz ettiler. Daha sonra elektron mikrosko-bu kullanılarak yapılan çalışmalar mikrosko-bu mikromikrosko-bun virüs olduğunu gösterdi. İlerleyen yıllarda Pey-ton Rous adlı araştırmacı tavuklarda kansere yol açan bir virüs türünü gösteren çalışmalarının ne-ticesinde 1966 yılında Nobel ödülünü aldı.

Virüslerle bağlantısı bulunan ilk insan kan-seri, Burkitt lenfoma denilen bir kan kanseri tü-rüdür ve ilginç bir hikâyesi vardır. Uganda’da

ça-lışan bir cerrah olan Denis Burkitt 1961 yılında, Afrikalı çocukların çenesinde oluşan bir kanser türünün varlığından bahsetti. Bu, Afrikalı çocuk-larda en sık görülen kanser türüydü. Burkitt, bu kanserin, belirli bir bölgesel dağılım gösterdiği-ni ve sıtma vakalarının arttığı belirli mevsimler-de daha fazla görüldüğünü fark etti. Tümör, ço-ğunlukla 15 derecenin altında sıcaklığa sahip ve yağmurlu bölgelerde daha sık görülüyordu. Bu bulgulara dayanarak Burkitt, bu kanser tü-rüne sivrisineklerle taşınan belirli bir mikrobun yol açabileceğini öne sürdü. Burkitt’in bu hipo-tezinden çok etkilenen Anthony Epstein ad-lı araştırmacı 2 yıl boyunca, Uganda’dan gelen doku örneklerinde, böyle bir mikrobun varlığını araştırdı. Çalışmalar ilk önceleri hep başarısızlık-la neticelendi. Elektron mikroskobu kulbaşarısızlık-lanılma- kullanılma-sına rağmen herhangi bir mikrobun varlığı gös-terilemedi. Ancak bir gün, Uganda’dan gelmesi beklenen doku örnekleri kötü yol koşulları ne-deniyle gecikti ve elektron mikroskobunda in-celenemeyecek hale geldi. Bunun üzerine Eps-tein, bu doku örneklerini mikroskopta incele-mek yerine ilk önce hücre kültürlerinde çoğalt-tı. Kültürde çoğalan bu tümör hücrelerini elekt-ron mikroskobunda inceleyen Epstein 1964 yı-lında, hücrelerin içerisinde yeni bir herpes virüs türü keşfetti. Daha sonra yapılan çalışmalarda, bu kanser türündeki tüm hücrelerde aynı virüs bulundu. Sonunda, kansere yol açan bu yeni vi-rüs türüne Epstein–Barr vivi-rüsü (EBV) adı veril-di. Sonraki yıllarda yapılan çalışmalar daha bir-çok virüs türünün çeşitli kanserlere yol açtığını

Kanser Virüsleri

SPL

SPL

Virüslerin yapısı hakkında yıllardır araş-tırmalar yapılmasına rağmen henüz can-lı mı yoksa cansız mı oldukları dahi tar-tışma konusudur. Virüsler, kapsül denilen protein kılıf içerisine sarılı küçük bir par-ça genetik şifreden oluşur. Kimileri virüsle-ri yaşamın ilk oluşumları, kimilevirüsle-ri de uzay-dan gelen ilk canlılar olarak kabul eder. So-nuç olarak virüsler, hücre dışında bulunan en küçük DNA veya RNA parçalarıdır. Çap-ları 15-25 nanometre (1 nm: metrenin mil-yarda biri) arasında değişen virüsler deği-şik şekillerde bulunabilirler. Bazı virüsler-de, protein kapsülü saran bir zarf bulunur.

Bazı virüslerde de bu zarfa bağlı bir kuyruk olur. Bu oluşumlar virüsün daha iyi korun-masını ve hücrelere saldırkorun-masını sağlar.

Virüs Nedir?

Sağlık

Doç. Dr. Ferda Şenel

(2)

gösterdi. Kırmızı etin kansere yol açtığı teore-minin dayanağının da virüsler olduğu düşünül-mektedir. Çoğunlukla az pişmiş etlerin yenme-siyle vücuda virüsler veya bunların genetik şif-re parçaları alınmakta ve bunlar belki de zaman içerisinde kansere yol açmaktadır. Günümüzde, kanserlerin %5-20’sine virüslerin yol açtığı dü-şünülmektedir.

Virüslerin Kansere Yol Açma

Mekanizması

Virüsler, hücrenin genetik yapısını kullana-rak çoğalırken, hücre DNA’sında çeşitli değişik-liklere de yol açabilir. Hücre DNA’sındaki deği-şiklikler zaman içerisinde olur. Virüsün yol açtığı genetik kazalar, hücre içerisine girmesinden yıl-lar sonra meydana gelir. Hücrelerin çoğalma ka-pasitesini etkileyen bu tür kazalara, hücre içeri-sine girip yerleşen virüsler yol açar. Bu tür kaza-lar neticesinde hücrelerin davranışkaza-ları değişir ve normal kontrol mekanizmaları bozulabilir. Hüc-re bölünmesini kontrol eden mekanizmaların bozulması durumunda hücreler kontrolsüz ço-ğalabilir, yani kanserleşebilirler. Kanserle virüs-lerin bağlantısından neredeyse 100 yıldır şüp-helenilmekte, ancak son 20 yıl içerisinde virüs-lerin kansere yol açtığına dair önemli moleküler kanıtlar elde edildi. Bazı kanser türlerinde, her kanser hücresinde belirli bir virüsün varlığı gös-terildi. Bu kanser hücrelerinde ya virüsün ken-disi ya da hücre DNA’sına yerleşmiş olan virüs DNA’sı gösterildi. Elde edilen bu bulgular, ba-zı kanser türleriyle virüslerin bağlantılı olduğu-nun ilk delilleriydi. Ek olarak, hücre kültürlerin-de bu virüslerle temas ekültürlerin-den sağlıklı hücrelerin de değişime uğrayarak kontrolsüz çoğalmaya başladığı gösterildi. Yapılan incelemelerde bu hücrelerin tamamında DNA’ya yapışmış olan vi-rüs genetik şifresi bulundu.

Virüslerin kanser yapma mekanizmala-rı moleküler düzeyde de büyük ölçüde aydın-latıldı. Bu mekanizmalar, bazı virüs türlerinin hücreleri istila ederek hücreyi nasıl kontrol al-tına aldıklarının incelenmesiyle ortaya çıktı. En çok incelenen virüslerin başında retrovirüsler gelir. RNA virüsü olan retrovirüsler hücreyi isti-la ettiklerinde, genetik şifreleri oisti-lan RNA’isti-larını, hücredeki enzimleri kullanarak DNA’ya dönüş-türürler. Oluşan bu virüs DNA’sı hücre DNA’sına yapışır ve yeni virüs yapımı için emirleri verir. Nadiren, virüsün DNA’sı hücrenin DNA’sında çok özel bir yere, hücrenin çoğalmasını kont-rol eden genlerden biri olan onkogen yakını-na yerleşir. Bu sayede virüs DNA’sı onkogeni aktif hale getirip hücrenin kontrolsüz

çoğal-masına yol açar. Virüsler, farklı mekanizmalar-la da kansere yol açabilirler. Bazen virüsler ken-di onkogenlerini taşırlar ve istila ettikleri hüc-rede onkogenlerini aktif hale geçirerek kanse-re sebep olurlar. Diğer bir mekanizma da, hüc-re DNA’sına yapışan virüslerin özel bir protein sentezine yol açarak hücrenin kendi onkoge-nini bu protein yoluyla aktif hale geçirmesidir. RNA virüsleri olan retrovirüslerin yanı sıra, birer DNA virüsü olan polyoma, papilloma, ade-no ve herpes virüsleri de hücreleri kanserleşti-rebilmektedir. Hücrelerdeki kanserleşme süre-ci, virüs DNA’sının hücre DNA’sına yapışmasıy-la başyapışmasıy-lar. Virüsün çoğalması için gereken gen-ler hücregen-lerin de kontrolsüz çoğalmasına yol açıp hücreyi kanserleştirebilir. Virüs DNA’sı hüc-re onkogenlerini de uykusundan uyandırabilir. Bir tür DNA virüsü olan hepadenovirüsler hüc-re içerisine girdiklerinde bazen hüchüc-re DNA’sında özel bir onkogen olan c-myc’nin yakınına

yerle-şir. Hepadenovirüs DNA’sı hücrenin c-myc geni-ni aktif hale geçirerek hücregeni-nin kanserleşmesi-ne yol açar. Virüs DNA’sı bazen hücre DNA yapı-sında da bozulmalara yol açarak kanser süreci-ni başlatır. Hücre DNA’sına yapışan virüs DNA’sı normal DNA yapısında kırılmalara veya hatala-ra yol açabilir. Bu hataların sonucu olahatala-rak hücre-ler normal çoğalma sürecinden çıkıp kontrolsüz çoğalmaya yani kanserleşmeye başlar.

Özet olarak, herpes virüsleri dışında diğer virüslerin hücre DNA’sına yapışması genellikle tesadüfîdir. Yani, virüslerin saldırısından sonra hücreleri kanserleştiren süreç çoğunlukla te-sadüfen, bir dizi hatalı işlem sonucunda olur. Hücreleri istila eden virüsler onları birer virüs üretim fabrikasına çevirirler. Hücre çok daha farklı bir işleyiş içerisine girer. Bu sırada hüc-re DNA’sında meydana gelen bir dizi hata ve-ya değişiklik hücrenin kanserleşmesine sebep olur.

DNA virüslerinin hücre DNA’sına girerek kansere yol açması iki adımda gerçekleşir

1. Virüs DNA’sı hücre DNA’sına girip kendi çoğalması için gerekli genleri aktif hale geçiriyor.

2. Virüs DNA’sı hücre DNA’sına yapışıp DNA hasarına yol açıyor ya da hücredeki onkogeni aktif hale geçiriyor.

3. Virüse ait genetik şifre hücre DNA’sına yapıştıktan sonra özel bir protein sentezine yol açar. Bu protein hücre DNA’sında sessiz halde duran onkogeni aktif hale geçirerek kansere yol açar.

2. Virüsün genetik şifresinde bulunan kendi onkogeni hücrenin DNA’sına yerleşerek aktif hale geçer ve hücrenin kontrolsüz çoğalmasına yol açar.

Proviral DNA Proviral DNA Proviral DNA Viral gen Virüs DNA’sı Virüs DNA’sı Viral protein

Hücre onkogeni aktif hale geçiyor Virüs onkogeni

Provirüs Hücre onkogeni aktif hale geçiyor

Virüs onkogeni aktif hale geçiyor

Virüs genleri

Hücre DNA hasarı Hücre onkogeni aktif hale geçiyor ya da Hücre DNA’sı Hücre DNA’sı Hücre DNA’sı Hücre DNA’sı Hücre DNA’sı Hücre DNA’sı

Retrovirüslerin kansere yol açma mekanizmaları

Retrovirüsler, istila ettikleri hücrelerde üç ayrı yolla kansere yol açabilirler

1. Virüs RNA’sı hücre içerisinde DNA yapımına yol açar. Oluşan virüs DNA’sına proviral DNA denilir. Bu proviral DNA, hücre DNA’sında onkogen yakınına yerleşerek bu geni aktif hale geçirir.

mfsenel@yahoo.com.tr

Bilim ve Teknik Ocak 2010

(3)

Virüs - Kanser İkilisi

HTLV-1 (Human T lymphotropic virus type I) HTLV-1 virüsü, genetik şifre olarak RNA ta-şıyan bir retrovirüs türüdür. İnsanlarda, kanda bulunan T hücrelerinin kanserine, yani löse-miye sebep olur. Dünya genelinde 25 milyon insanın bu virüs tarafından etkilendiği tahmin edilmektedir. Ancak bu virüsle karşılaşan ki-şilerin yüzde beşinden azında hastalık görül-mektedir. Virüs kan veya cinsel yolla bulaşır ve vücuda girdikten 20-30 yıl sonra hastalık orta-ya çıkar. Virüs, sebebi bilinmemekle birlikte, T hücrelerinin bir alt grubu olan CD4 hücreleri-ni tercih eder ve sadece bu hücrelerin kontrol-süz çoğalmasına yol açar. HTLV-1 virüsünün yol açtığı lösemi oldukça hızlı bir seyir göste-rir ve ortalama 8 ay içerisinde ölümle neticele-nir. Virüsün hangi mekanizmayla kansere yol açtığı tam olarak bilinmemektedir. Hastalığın tedavisinde, bu gene karşı geliştirilen antikor-lar ve öldürücü T hücrelerinin kullanımı araş-tırılmaktadır.

HPV (Human Papillomavirus)

HPV, insanlarda genellikle genital bölge si-ğillerine yol açan zararsız bir DNA virüsüdür. HPV enfeksiyonları uzun süre içerisinde, dün-ya genelinde yılda 240 bin kadının ölümün-den sorumlu olan rahim ağzı kanserine yol açabilmektedir. Hücre DNA’sına bağlanan virüs DNA’sı, E6 ve E7 adlı iki onkoprotein üretir. Bu proteinler normalde kanserli hücre oluşumunu baskılayan Rb ve p53 genlerini baskılar. Bu bas-kılama, hücre bölünmesi üzerindeki kontro-lü bozarak hücrenin hızlı ve kontrolsüz çoğal-masının önünü açar, yani kanserleştirir. Bağışık-lık sistemi zayıf olan kişilerde baş-boyun ve cilt kanserlerine de yol açabilir. Son yıllarda HPV’ye karşı koruyucu aşı geliştirildi. HPV 6,11,16 ve 18’e karşı koruyan bu aşıların yapımında virüs parçacıkları, özellikle kapsülde bulunan pro-teinler kullanıldı. Ancak aşının en önemli de-zavantajları, diğer alt gruplara karşı koruyucu-luğunun olmaması, virüsü taşıyan kadınlarda etkili olmaması, kalıcı koruma sağladığı

konu-sunda kesin delil olmaması ve yüksek maliye-ti. Aşının etkili olması için 20 yaştan küçük kız-lara ve ilk cinsel birleşme öncesi yapılması öne-riliyor. Tedavi edici aşıların geliştirilmesi için yo-ğun çalışmalar devam etmektedir.

EBV (Epstein-Barr virus) ve HHV-8 (human herpesvirus 8)

EBV ve HHV-8, çift sarmal DNA içeren her-pes virüslerdir. Her iki virüs de kandaki lenfosit hücrelerin içerisine girdikten sonra DNA’larını hücre DNA’sına yerleştirir ve ömür boyu insan-da kalıcı hale gelir. EBV enfeksiyonları genel-likle hiçbir belirti göstermeksizin seyretse de bazen “enfeksiyöz mononükleoz” adlı bir has-talığa yol açar. Ancak nadiren EBV bazı kanser türlerine sebep olabilir. B ve T lenfomaları, yu-muşak doku tümörleri (liomyosarkom), burun boşluğu (nazofarinks) kanseri ve Burkitt lenfo-ma, EBV’ye bağlı oluşan tümörlerdir. Virüsün yüzey proteini olan gp350/220, B hücrelerin-deki algılayıcılara bağlanır. Bundan sonra

hüc-Virüsler, saldırdıkları hücrelerin kanserleş-mesine yol açtığı gibi kanser tedavisinde de kullanılabilir. Bu fikir neredeyse yüz yıl önce, viral hastalık için aşılanan bazı kanserli hasta-ların tümör büyüme hızhasta-larında düşme ve ge-nel durumunda iyileşme gözlenmesi üzeri-ne ortaya çıkmıştır. Jiüzeri-nekoloji uzmanı bir he-kim 1912 yılında, içinde zayıflatılmış virüs bu-lunan kuduz aşısı yapıldıktan sonra rahim kan-seri olan hastasının tümöründe gerileme ol-duğunu fark etti. Bu gözlemden sonra, hüc-relere rahatlıkla girerek çeşitli hastalıklara ve hücrelerin ölümüne yol açan virüslerin gerek-li değişikgerek-likler sağlandığında yararlı olabilece-ği anlaşıldı. Henüz klinik kullanıma yaygın ola-rak girmese de genetik mühendisliğindeki ge-lişmelere paralel olarak kanser tedavisinde vi-rüslerin kullanımı yakın bir gelecekte belki de rutin tedavi şekli olacaktır. Kanser tedavisin-de virüslerin kullanılması, onların hücre içeri-sindeki hızlı üreme kapasiteleri ve hücreyi öl-dürebilme yeteneklerine dayanır. Normal hüc-relere zarar vermeyen ancak tümörlü hücreler-de üreyen virüsler tedavihücreler-de kullanılabilir. Kan-seri tedavi ederken kişiyi ciddi viral hastalıklar-la karşı karşıya bırakmamak oldukça önemli-dir. Virüslerin doğru hedefe, yani kanserli

hüc-relere yönlendirilmesi aşılması gereken önem-li sorunlardan biridir.

Bin dokuz yüzlerin başından beri kanse-re karşı kullanılabilecek virüsler üzerinde çalı-şan araştırmacılar 1960 yılında önemli bir bu-luş yaptı. Araştırmacılar, kuşlarda ölümcül has-talığa, insanlardaysa gribal enfeksiyona yol açan Newcastle hastalığı virüsü’nün (NDV), hücre kültürlerinde özellikle kanser hücreleri-ni tercih ettiğihücreleri-ni buldu. Normal hücrelere gö-re, kanser hücresinde 10 bin kat daha hızlı ço-ğalan NDV, kanser hücrelerinin hızla ölümüne yol açmakta. NDV virüsüyle ilgili bu gözlemler-den sonra laboratuvarda geliştirilen virüsler klinik kullanıma girdi. NDV, doğrudan tümör içerisine verilebileceği gibi kas içerisine veya damardan enjeksiyon yoluyla vücuda verile-bilmektedir.

Kanser tedavisi için üzerinde çok çalışılan diğer bir virüs türü de adenovirüslerdir. Ge-netik yapısı değiştirilerek tümör hücrelerin-de kolaylıkla çoğalması sağlanan ahücrelerin-denovirüs- adenovirüs-ler kanser tedavisinde kullanılır. Tümörlü re içerisinde hızla çoğalan virüsler kanser hüc-resinin ölümüne yol açar. Onkolitik tedavi de-nilen bu yöntemde adenovirüsden başka vi-rüsler de kullanılır. Gribe yol açan influenza ve

uçuk yapan hepes virüsleri de onkolitik kan-ser tedavisinde kullanılır. Kankan-ser hücresini di-rek öldürmek için kullanılmasının yanı sıra vi-rüsler, tümör hücrelerindeki genlerin kontro-lü için de kullanılır. Genetik yapısı değiştirilen virüsler tümör hücrelerine girdiklerinde, çalış-maz haldeki tümör baskılayıcı genleri aktif ha-le geçirebilir. Hücreha-lerin çoğalmasını frenha-le- frenle-yen tümör baskılayıcı genler çalışmadığında hücreler aşırı çoğalmaya, yani kanserleşmeye başlar. Hücre içerisine giren virüsler, özel ola-rak programlanmış genlerini hücre DNA’sına yapıştırıp tümör baskılayıcı genlerin tekrar ça-lışmasını sağlar. Hücrelerin kontrolsüz çoğal-masına yol açan onkogenlerin bastırılmasında da virüsler kullanılabilir. Kanserleşme sürecin-de aktif hale geçen onkogenler hücrenin aşı-rı çoğalmasına sebep olur. Bu genler baskılan-dığında normal hücre kontrolü sağlanır. Virüs-lerin içerisine hücrenin intiharına (apoptosis) yol açan genler yerleştirilebilir. Hücre içine gi-ren virüs genleri, hücre genleri arasına karışa-rak intihar sürecini başlatır.

Virüslerin dış zarfında veya kapsülünde ya-pılan değişikliklerle bunları doğrudan tümör hücrelerine yönlendirmek de mümkündür. Dış yüzeyi değiştirilen virüsler, sağlıklı

hücre-Kansere Karşı Virüsler - Viroterapi

Sağlık

(4)

renin işgali başlar. Virüs bir kere hücre içine gi-rince genetik şifresini hücre DNA’sına yerleşti-rir. Bunun sonucunda virüs artık kalıcı hale ge-lir. Virüs DNA’sı uygun şartları bulduğunda ak-tif hale geçerek hücreyi kontrolü altına alır ve ölümsüzleştirir. EBV’ye karşı koruyucu ve te-davi edici aşılar üzerinde çalışılmaktadır.

HHV-8 virüsü, ilk olarak 1994 yılında, Kapo-si sarkomu denilen bir tümör hücre grubun-da keşfedildi. Virüs genellikle bağışıklık siste-mi zayıf olan kişilerde, örneğin AIDS hastala-rında veya organ nakli yapılan kişilerde kan-sere yol açar. Hücrenin doğal ölüm mekaniz-malarını bozarak onu ölümsüz hale getirir. Ek olarak, damar hücreleri olan endotel’lerin ço-ğalmasını sağlayarak mikro damarların olu-şumuna yol açar. DNA bölünmesini engel-leyen gansiklovir adlı ilaç Kaposi sarkomu-nu başarıyla engellemektedir. HHV-8 virüsün-de vGPCR adı verilen bir viral onkogen bulun-muştur. Bu onkogen sayesinde HHV-8 virüsü hücrenin çoğalma düzenini bozup kansere

yol açar. VGPCR onkogenine karşı geliştirilen tedaviler sayesinde bu virüsün kanser yapma-sının önüne geçileceği düşünülmektedir.

HBV (Hepatit B virüsü) ve HCV (Hepatit C virüsü)

Hepatit C virüsü, flavivirüs ailesine men-sup zarflı bir RNA virüsüdür. Karaciğer hüc-relerini etkileyerek sarılığa (hepatit) yol açar. Tüm dünya nüfusunun %3’ünün hepatit C ta-şıyıcısı olduğu düşünülmektedir. Hepadnarüs ailesine mensup olan Hepatit B bir DNA vi-rüsüdür. Ancak her ikisi de benzer özelliklere sahip bir hastalığa yol açar. Her ikisi de esas olarak kan veya cinsel yolla bulaşır. Bu virüs-ler bazen kalıcı hale geçerek uzun süreli kara-ciğer hastalıklarına, siroz veya karakara-ciğer yet-mezliğine yol açabilir. Bazı kişilerde, hastalığı takip eden 6-20 ay içerisinde karaciğer kan-seri görülür. Bu virüslerin hangi mekanizmay-la kansere yol açtığı tam omekanizmay-larak bilinmemek-tedir. Kanser oluşumunu önlemenin en etkin

yolu ilk hastalığın önlenmesi veya etkin te-davisidir. Hepatit B virüsüne karşı geliştirilen bir aşı mevcuttur. Ancak bu aşının her insan-da koruma sağlamaması (%10 etkisiz), birden fazla tekrarlanma gerekliliği ve virüsün mu-tant formlarının bulunması aşının dezavantaj-ları arasında. Hepatit B hastalığının tedavisin-de lamivudin, atedavisin-defovir, entecavir ve telbivu-din adlı ilaçlar kullanılmaktadır. Bu anti-viral ilaçlar virüs DNA’sının çoğalmasını engeller. Hepatit C virüsüne karşıysa henüz etkin bir aşı bulunmamaktadır. Hepatit C hastalığının te-davisinde interferon ve ribavirin etkilidir. Bu ikili, hastaların yaklaşık yarısında tedavi sağlar. Kaynaklar:

Parkin, D.M., “The global health burden of

infection-associated cancers in the year 2002.” Int J Cancer, 2006. p.847-53

Lynch MP, “Kaumaya PT. Advances in HTLV-1 peptide vaccines and therapeutics.” Curr Protein Pept Sci. 2006;7(2):137–145.

Harper DM, et al. “Efficacy of a bivalent L1

virus-like particle vaccine in prevention of infection with human papillomavirus types 16 and 18

in young women: a randomised controlled trial.”

Lancet, 2004;364(9447):1757–1765.

leri pas geçer ve sadece tümör hücrelerine tu-tunarak onların ölümüne yol açar. Bunu sağ-lamak için özel antikorlar kullanılır. İlk olarak, tümör hücrelerinin yüzeyindeki algılayıcıları tanıyan antikorlar, virüs kapsülüne yerleştiri-lir. Bu virüsler kan dolaşımına verildiğinde da-marlar yoluyla tümörlü bölgeye ulaşır. Tümör yüzeyindeki algılayıcılar, virüs kapsülündeki antikorları adeta mıknatıs gibi çeker. Antikor tümöre bağlandığında virüs de bu hücreye tutunmuş olur. Böylece virüs, sağlıklı hücrele-re hiç girmeden sadece kanserli hüchücrele-reye gihücrele-rer. Kanserli hücre içerisinde hızla çoğalarak onu patlatır. Virüslerin genetik yapısında değişiklik yaparak onları yönlendirmek de mümkündür. Genetiği değiştirilmiş adenovirüsler “integrin” denilen bir proteine kolaylıkla yapışır. Normal hücre yüzeyinde de olan bu proteinler, yayılım yapan kanserli hücrelerin yüzeyinde çok bol miktarda bulunur. Virüsler, yayılım yapan kan-ser hücrelerindeki integrini gördüğü anda on-lara yapışarak hücreye girerler.

Araştırmaların ilerlemesiyle virüslerin kan-ser tedavisindeki değişik kullanım şekilleri or-taya çıkmaktadır. Örneğin, virüslere bağlanan radyoaktif maddeler sayesinde tümör hücresi-ni öldürmek veya hücreyi doğrudan

öldürme-den sadece kemoterapi ilaçlarının etkinliğini arttırmak için de kullanılabilmektedir. Halen, organa sınırlı kanserlerde cerrahi tedavi veya

klasik kemoterapiler ilk sırada olsa da, virote-rapi yaygın kanser hastalığında ve çoğunlukla deneysel aşamada kullanılmaktadır.

SPL

Viral gen tedavisi

Adenovirüsler hücre içerisine genetik maddenin yerleştirilmesi için kullanılır. Adenovirüsler, DNA’larını hücre çekirdeğine yerleştirerek insan hücresini etkileyen bir DNA virüsüdür. Bu durum genellikle insanlarda hastalığa yol açar. Ancak virüsün genetik yapısı değiştirilerek, hastalığa yol açmadan, insan DNA’sını hücre çekirdeğine yerleştirmek mümkündür. DNA, hücrelerin yapısını, davranış şeklini ve işlevini belirleyen “gen” denilen bölümler içerir. Hücredeki hatalı genlerin yol açtığı bozuklukları telafi etmek için hücre içerisine sağlıklı DNA yollamak oldukça ideal bir yöntem olarak kabul edilmektedir.

ADENOVİRÜS: Adenovirüs, konak hücre içerisinde bağımsızca çoğalabilen DNA parçası içerir. Gen tedavisi, insan hücrelerine, yeni veya değiştirilmiş genlerin yollanmasına denir. Gönderilen genlerin mevcut hastalığı iyileştirecek şekilde davranması hedeflenir. Bu genlerin sonraki kuşaklara da geçmemesi gerekir. Gönderilen gen Büyütülmüş hali Hücre Çekirdek

Bilim ve Teknik Ocak 2010

Referanslar

Benzer Belgeler

 Protein sentezi olarak bilinen amino asit polimerizasyonu daha doğru olarak Polipeptit Sentezi’dir....  Proteinler, primer, sekonder, tersiyer

Böylece, her şeker- fosfat omuru, 5’ – 3’çekimine veya istikametine sahip olarak nitelenir ve bunu anlamak DNA’nın rollerini nasıl yerine getirdiğini anlamak

Primaz RNA primer 5′ DNA polimeraz III Tek zincir bağlanma proteinleri Bir sonraki Okazaki fragmanının yapılacağı yer Eski Okazaki fragmanı Yeni Okazaki fragmanı

 Moleküler genetik çalışmalarında çoğunlukla DNA analizi için özel olarak alınmış ve özel koşullarda saklanan biyolojik örneklerden faydalanılır.. Antik DNA

5’  3’ yönünde olan polimerizasyon replikasyon çatalında problem yaratır... DNA polimerazın sentez ve düzeltme için ayrı

Yabancıotlar, diğer kültür bitkileri, döküntü ve bitki artıkları, aletler, insanlar,tohum, enfekteli üretim materyali…... Yabancıotlar : Kültür bitkileri

Bir tek bireyden alınan hücrenin çoğaltılarak ana bireyle tamamen aynı genetik yapıda yeni birey oluşturulması işlemi..

Yukarıdaki tüm kelimeleri bulduktan sonra boşta kalan harfleri sırayla aşağıdaki