Önümde Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nin geçen ay düzenlediği "STK - Özel Sektör - Devlet Etkileşimi" başlıklı 2 günlük toplantının bildirilerinin yer aldığı dev bir kitap var.
Kongreyi düzenleyen ekibin başkanı Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Akdemir, kitabın ilk sayfasına kendi el yazısıyla "Duyarlı olduğunuzu bildiğim STK'larla ilgili kongremizin kitabını yolluyorum" diye bir not düşmüş.
Benim için gerçekten de değerli bir doküman. İçinde gerek Türkiye'de yıllardır sivil toplum kuruluşları üzerine kafa yoran akademisyenlerin, gerekse Amerika'daki değişik üniversitelerden uzmanların sunumlarının yer aldığı kitap, STK'larla ilgili geniş yelpazede bir entellektüel egzersize olanak veriyor.
Örneğin Adnan Menderes Üniversitesi, Nazilli İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nden Yrd. Doç. Dr. Şansel Özpınar, Yrd. Doç. Dr. Ömer Özpınar ve Yrd. Doç. Dr. Halil Mutioğlu'nun birlikte hazırladıkları "Yoksullukla mı, yoksullarla mı mücadele' başlıklı sunumda olduğu gibi...
Yoksulluk ve STK'lar
Sivil toplum kuruluşlarıyla ilgili yerleşmiş algıların aksi yönünde bir tezi savunan bu 3 genç akademisyene göre STK'lar, yoksulluğun altyapısını görmezden geliyor; yoksulluğu önlemekten çok, yoksulları zapt-u-rapt altına alma işlevi görüyor:
Bugünkü şekliyle STK'lar, bilerek ya da bilmeyerek var olan sistemi sorgulamadan, toplumu siyasetten uzak tutma işlevini üstlenmişlerdir. Temel misyonları, toplumdaki yapısal eşitsizlikleri gidermek değil, ancak yoksullara yaşamı daha katlanabilir hale getirmek için yardım sunmaktır. Dolayısıyla STK'lar yüzünden toplumsal sömürüye ve
yoksulların yerleşik sorunlarına yönelik gerçek kalıcı çözümlerin yaşama geçirilmesi ertelenmektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde STK'ların temel yönelimi yoksullukla değil, yoksullarla mücadele şeklindedir.
Kapitalizmin küreselleşme evresinin yoksullar için uygun gördüğü alan, yoksullara 'Neden yoksul olduğunuz üzerinde düşünmeyin! Sizlere yardım eden hayırseverlere duacı olun! Birbirinize destek olun, çünkü artık sizi hesaba katan bir refah devleti yok! Elinizdekilerle yetinin, kaderinize boyun eğin, ses çıkarmayın, gürültü de yapmayın' diye
seslenmektedir." Demokrasiye zarar!
Bu 3 akademisyen, genel inanışın aksine hareketli ve güçlü bir sivil toplumun, başarılı bir demokrasinin ön koşulu olmadığının altını çiziyor. Dahası güçlü bir sivil toplumun, demokrasiyi geliştirmek yerine daha da
kötüleştirebileceğine vurgu yapıyor ki, ben de bu görüşü hararetle destekliyorum ve STK'ların demokrasiye olumlu katkısının, ancak istikrarlı ve etkin siyasi kurumlarla desteklendiğinde -siyasiler tarafından kullanıldığında değil!- mümkün olabileceğine inanıyorum.
STK'ların son 20 yılda hızla yaygınlaşması ve yükselen bir değer haline gelmeleri, küreselleşmenin sonuçlarından biri. Her derde deva görülüp, toplumsal her sorunun çözümü için öne sürülen çoğu "başarılı" STK'nın arkasında bir para babasının ya da sektör derneğinin bulunması da herhalde tesadüf değil.
mtamer@milliyet.com.tr 10.01.2007 Milliye Gazetesi