• Sonuç bulunamadı

GEORGE BERKELEY

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "GEORGE BERKELEY"

Copied!
17
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GEORGE

BERKELEY

(2)

 Berkeley düşünce tarihinin, hiç kuşku yok ki en büyük idealistidir. İkili anlamda idealist bir filozoftur; buna göre o, modern idealizmin kurucusu olarak, zihinden bağımsız bir gerçekliğin olamayacağını, gerçekliğin zihne tabi olduğunu öne sürer. İkinci olarak maddenin var olmadığını, gerçekten var olanın ide olduğunu söylemesi anlamında da idealist bir filozoftur.

Sadece Hobbes’un materyalizmine değil, fakat Kartezyen ve Lockeçu

düalizme de karşı çıkan Berkeley, materyalizme esas itibariyle kuşkuculuğa ve ateizme yol açtığı gerekçesiyle saldırmıştır. (Ahmet Cevizci, Felsefe

Tarihi, Say Yayınları, 2009, s.348.)

(3)

 George Berkeley (1685-1758) aslında amacını iki temel eserinin alt

başlıklarında açık seçik olarak ifade eder. Buna göre, Deneme’nin orijinal baskısının başlık sayfasında İnsan Bilgisinin İlkeleri Üzerine Bir Deneme ana başlığının, “şüpheciliğin, Ateizmin ve Dinsizliğin Temelleriyle Birlikte,

Bilimlerdeki Hata ve Zorluğun Belli Başlı Nedenlerinin Soruşturulması” alt

başlığıyla verildiğini görürüz. Aynı şekilde Üç Konuşma’nın da başlık sayfasında,

“Amacı Açıkça şüphecilere ve Ateistlere Karşı, İnsan Bilgisinin Gerçekliği ve Yetkinliğini, Ruhun Cisimsel Olmayan Varoluşuyla Bir Yaradan’ın doğrudan İnayetini Kanıtlamak ve Aynı Zamanda Bilimleri Daha Kolay, Faydalı ve Özlü Hale Getirmek Olan” Hylas ile Philonous Arasında Üç Konuşma ibareleriyle karşılaşırız. Onun söz konusu amaç ve programının da aslında insan bilgisinin doğası ve kapsamını analiz etme; bilgiye sağlam bir temel edinme ve

kuşkucuların karşı yöndeki bütün iddialarına rağmen, şeylerin varoluşu ve

doğalarının bilgisine sahip olabileceğimizi gözler önüne serme genel amacının

bir parçası olduğu söylenir. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009,

s.349.)

(4)

 Berkeley’in esas amacı, materyalizm, ateizm ve Septisizmle mücadele

etmektir. O, modern zamanların mekanik doğa tasarımının ve Descartes’la Locke’un görüşlerinin yarattığı problemler ve yol açtığı güçlüklerle savaşmak için bu tasarım ve görüşlerin yanlış olduğunu göstermeye ve insanları Tanrıyla olan dolayımsız ilişki veya temasın temin edeceği anlama geri döndürmeye çalışır. Berkeley’in bu amaç doğrultusunda geliştirmiş olduğu görüşlerin

genellikle şaşkınlıkla karşılandığı, ona kimsenin inanmadığı söylenebilir. Fakat

onun modern kültürün problemlerini, insanın kendisiyle ilgili kavrayışındaki

yarıkları gözler önüne seren görüş ve argümanları yabana atılacak türden

değildir. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009, s.350.)

(5)

Maddenin İnkârı

Berkeley, öyleyse materyalizmi ve ateizmi geçersizleştirme ve böylelikle de modern Avrupa’nın materyalist kültüründe görülmeye başlanan çatlak ve yarıkları onarma veya ortadan kaldırma amacıyla, dolayımsız olarak

bilebileceğimiz her şeyin kendi zihin içeriklerimiz veya idelerimiz olduğu

görüşünü, sözcüklerimizin ve dildeki ifadelerin anlamlarını sadece idelerden,

karşılık geldikleri idelerle birleştirilmekten aldığını öne süren görüşle bir araya

getirir. Bu iki görüş onu, yalnızca zihinde varolan idelerle zihinlerin kendilerinin

varolduğu ontolojik öğretisine götürecektir. Bununla birlikte, Berkeley neyin

gerçekten varolduğunu söylemeye geçmeden, kendi metafiziğinin pozitif tez

veya tezlerini öne sürmeden önce, negatif teziyle karşımıza çıkar: Madde var

değildir. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009, s.350.)

(6)

Berkeley, materyalizme en azından beş başlık altında karşı çıkar:

(1)

Buna göre, materyalizmin benimsenmesi veya kabul edilmesi için getirilen argümanların yetersiz olması nedeniyle, gerçekten var olanın madde olduğunu öne süren öğreti olarak materyalizmin temelsiz, haklı kılınmamış bir görüş ya da anlayış olduğunu ileri sürer.

(2)

Berkeley’e göre, materyalizm deneyimlerimizin yapısı ve seyrini açıklamak açısından

kendilerine ihtiyaç duyulmayan maddi varlıkların varoluşunu öne sürdüğü için gereksiz bir öğretidir.

(3)

Berkeley, maddenin deneyimlerimizin nedeni olmadığına ve olamayacağına inandığı için materyalizmin yanlış olduğuna inanır.

(4)

Ona göre, materyalizm bizden, idelerimizin nedeni olduğu inancıyla, dolayımsız olarak hiçbir zaman deneyimleyemediğimiz bir şey olan “madde” ya da “maddi töz”e anlam

yüklememizi istediği için anlamsız bir görüştür. Çünkü bir terimin anlamı, onun yerini tuttuğu ide olup, deneyimleyemediğimiz bir şeyin idesi olamaz; durum böyle olduğuna

göre, maddi töz benzeri, deneyimin ötesindeki, tecrübe edilemez veya deneyimlenemez şey ya da kendiliklere gönderme yapan terimler anlamsız olmak durumundadır.

(5)

Berkeley materyalizmin bizden idelerin algılanmadıkları zaman da varolabileceklerine

inanmamızı istediği için nihayet çelişik bir öğreti olduğuna inanır. Onun materyalizmin

temelsizliğini, gereksizliğini, yanlışlığını, anlamsızlığını ve çelişikliğini gözler önüne seren

argümanları dört tanedir. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009, s.350-351.)

(7)

NİTELİKLERDEN HAREKET EDEN ARGÜMAN

Berkeley’in ilk argümanı “niteliklerden hareket eden argüman” diye bilinen meşhur

kanıttır. O, bu argümanda, kendisinden önce kimi bilim adamları ve filozoflar, sözgelimi Locke tarafından öne sürülmüş olan birincil nitelikler-ikincil nitelikler ayrımını temele alır. Sonra da bu ayrımı eleştiri konusu yapıp, ikincil niteliklerin, ayrımı ortaya

koyanlarca da söylendiği üzere, göreli ve dolayısıyla da öznel olduklarını öne sürer.

Berkeley, bunlardan görelilikle, bir şeyin doğası ya da varoluşunun başka bir şeyin doğası ya da varoluşu tarafından belirlenmesini anlamaktadır. Buna göre, sözgelimi A’nın doğası veya varoluşu en azından kısmen B’nin doğası veya varoluşu tarafından belirlenirse, o zaman A’nın B’ye göreli olduğu, onun göreli olarak varolduğu söylenir.

Öznellikten ise, bir şeyin doğası ya da varoluşunun sadece zihin, zihnin doğası ya da varoluşu tarafından belirlenmesini anlayan Berkeley’e göre, sözgelimi A, ancak ve

ancak varoluşu veya doğası sadece zihin tarafından belirleniyorsa, zihnin doğası ya da varoluşuna bağlıysa, öznel olmak durumundadır. O, ikincil niteliklerin zihne bağımlı

olduklarını, zihne göreli olarak varolduklarını savunur. Sözgelimi, bir cismin ellerimizden

birine sıcak diğerine soğuk gelmesi olgusundan, ısının bir nesnenin zihinden bağımsız,

nesnel bir niteliği değil de öznel, zihne bağımlı bir nitelik; nesnenin değil de algılayan

öznenin bir niteliği olduğu sonucu çıkar. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları,

2009, s.351.)

(8)

 Berkeley işte bu durumun, yalnızca birincil nitelikler için değil, ikincil nitelikler için de geçerli olduğu sonucuna varır. Buna göre, nesneler algılayan öznenin

içinde bulunduğu duruma bağlı olarak küçük ya da büyük, hareket halinde veya sükûnet içinde görünürler. O zaman ikincil niteliklerin öznelliğini onların göreli doğalarından çıkarsamak ne kadar doğru ve akla uygunsa, birincil niteliklerin

öznelliğini de bu niteliklerin göreliliklerinden çıkarsamanın o kadar doğru ve akla uygun olması gerekir. Berkeley’e göre, bir nesnenin birincil nitelikleri de öznenin onlara ilişkin algısından bağımsız olarak varolamaz. Birincil nitelikler bir nesnenin belirleyici, özsel özellikleri değilse eğer, buradan fiziki nesnelerin, zihinden

bağımsız, nesnel bir varoluşa sahip olmadıkları, fakat yalnızca algılandıkları

zaman varoldukları sonucu çıkar. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları,

2009, s.351.)

(9)

ANLAMDAN HAREKET EDEN ARGÜMAN

Bundan önceki kanıtta, birincil nitelikler-ikincil nitelikler ayrımı dolayısıyla

Locke’dan yola çıkan Berkeley, ikinci argümanda da yine Locke’un maddi töz tanımından hareket eder. Bizim dolayımsız olarak sadece kendi zihin

içeriklerimizi, niteliklerin zihnimizdeki idelerini bilebildiğimizi söyleyen Locke, bilindiği üzere, realist kavrayışı ve temsili ya da nedensel algı teorisi sayesinde, bu niteliklerin dayanağı veya taşıyıcısı olan bir maddi tözün varoluşunu

varsaymış ve onu “ne olduğunu bilmediğimiz bir şey” diye tanımlamıştı.

Berkeley, bu noktada “maddi töz” deyiminin anlamsız bir ifade olduğunu öne sürer. O, önce deyimi çözümler ve onun iki kavramın yani niteliklerin dayanağı veya taşıyıcısı olma kavramıyla varlık kavramının bir bileşeni olduğunu öne sürer: Buna göre, maddi töz niteliklerin dayanağı veya taşıyıcısı olarak varolur.

(Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009, s.351.)

(10)

 Berkeley öncelikle tözün niteliklerin dayanağı veya taşıyıcısı olduğunu söylemenin tamamen metaforik konuşmak olduğunu, bunun sözgelimi, sütunların yapıyı taşıması örneğinde olduğu gibi, ampirik hiçbir anlam

taşımadığını iddia eder. Varlık kavramına gelince, ona göre bundan daha soyut ve anlaşılmaz bir ide yoktur. Bileşenlerine doyurucu bir anlam yüklenemiyorsa eğer, maddi töz kavramının kendisi de anlamdan yoksun olmak durumundadır.

Buradan bir kez daha maddi tözün varolmadığı sonucu çıkar. (Ahmet Cevizci,

Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009, ss.351-352.)

(11)

EPİSTEMOLOJİK ARGÜMAN

Berkeley maddenin var olmadığı tezini kanıtlamak üzere öne sürdüğü üçüncü argümanda, maddi töz düşüncesinin her şeye rağmen anlamlı olduğunu ve

dolayısıyla, zihinden bağımsız fizikî nesnelerin var olmalarının mümkün olduğunu kabul edelim, der. Ona göre, böyle bir imkânı kabul etsek bile, onun doğru

olduğunu, yani fiziki nesnelerin gerçekten veya zihinden bağımsız olarak var

olduklarını hiçbir şekilde bilemeyeceğimiz için bu kabulün de son çözümlemede

yanlış olması gerekir. Zihinden bağımsız fiziki nesneleri bilebilmemizin sadece iki

yolu olabilir: Biz onları ya duyu ya da akıl yoluyla bilebiliriz. (Ahmet Cevizci, Felsefe

Tarihi, Say Yayınları, 2009, s.352.)

(12)

NEDENSELLİKTEN HAREKET EDEN ARGÜMAN

Aklın bizi fiziki nesnelerin bizatihi kendisinin bilgisine ulaştırmak açısından

güçsüz bir araç olduğunu ve dolayısıyla zihinde varolan birtakım deneyimlerden maddi veya fiziki nesnelerin varoluşunu çıkarsayacak sağlam bir kanıt bulmanın imkânsız olduğunu öne süren Berkeley, bundan sonra zihinden bağımsız fiziki nesnelerin zihindeki idelerimizin nedenleri olarak varolma ihtimallerini, aklın söz konusu güçsüzlüğüne rağmen ele alır. Başka bir deyişle fiziki nesnelerin

varoluşu, aklın ortaya koyacağı sağlam bir kanıt bulunmadığından

tümdengelimsel olarak kesin olmasa bile, en azından tümevarımsal olarak muhtemel olabilir. Fiziki nesnelerin varoluşunu deneyimlerimizin muhtemel

nedenleri olarak öne sürebilir ve bunda da pekâlâ haklı olabiliriz. (Ahmet Cevizci,

Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009, s.352.)

(13)

İdeler ve İmmateryalizm

Berkeley, maddenin varoluşunu yadsıyıp, felsefesini inşa ederken deneyci felsefenin genel çerçevesi içinde hareket edip, Locke’u en azından üç konuda aynen takip eder:

(i) Sahip olduğumuz idelere neden olan her ne olursa olsun, bizim dolayımsız olarak veya doğrudan doğruya algıladığımız her şey idelerimizden veya kendi zihin içeriklerimizden ibarettir.

(ii) İdelerimizin hiçbiri doğuştan olmayıp, sahip olduğumuz bütün ideler algısal deneyimden türer.

(iii) Bilgimiz sahip olduğumuz idelerin bir fonksiyonu olduğu için sahip

olduğumuz bütün bilgiler deneyim yoluyla sahip olduğumuz idelerden

türemek durumundadır. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009,

s.353.)

(14)

Zihnin Varoluşu

Berkeley, bununla birlikte buradan, benim kendim ve zihnimle ilgili olarak hiçbir zaman dolayımsız bir algısal deneyime sahip olamadığım, fakat sadece zihnin çeşitli algısal nitelikleri veya edimlerinin idelerine sahip olabildiğim için zihnim ya da kendimle ilgili bir ideye sahip olamayacağım ve zihnin varoluşundan emin olamayacağım sonucunun çıkartılamayacağını söyler. Çünkü bizde bir benlik ya da zihnin, algısal deneyimi olmadığı için idesi olmasa bile, belli bir ruh nosyonu, ruhun isteme, sevme ve nefret etme gibi edimleriyle ilgili fikirler bulunmaktadır.

Berkeley, dahası “tinin ya da eyleyen şeyin doğasının, kendisi olarak değil de ortaya çıkardığı etkiler yoluyla algılanmak olduğunu” öne sürer. Çok daha

önemlisi idelerin var olabilmeleri için idelere sahip olan bir zihnin var olması gerekir. Bu idelere sahip olacak zihin olmadığında, ideler de olmayacaktır.

(Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009, s.353.)

(15)

İdeler

Berkeley deneyimi olmayan şeylerin idesi olamayacağı, olsa bile bunların anlamdan yoksun olacağı genel kuralına bir istisna getirir. Bu istisnanın en önemli nedeni de algılayan, imgeleyen, anımsayan bir şey olmadan, idelerin algılanmasından, imgelenmesinden veya anımsanmasından söz etmenin hiçbir şekilde anlaşılır olmamasıdır. Berkeley, ideyle de algısal imge ya da suretlerin düzeninde yer alan bir şeyi ya çeşitli niteliklerin özgün duyumlarını ya da

bunların anımsanan ya da imgelenen kopyalarını anlatmak ister. Şu halde, bir ideye sahip olmak demek ya duyusal nitelikleri duyulardan biri veya daha

fazlasıyla deneyimlemek ya da bu nitelikleri anımsamak veya imgelemek

demektir. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009, s.353.)

(16)

 Berkeley burada kalmayıp, idelerle sözcükler arasında bir ayrım yapar.

Sözcüklerin yerlerini tuttukları ideler olmadan kullanılabileceklerini söyleyen filozof, işte bu durumun bilumum saçmalıkların ve anlamsız

konuşmaların kaynağını meydana getirdiğini ileri sürer. Ona göre, zihinde belli birtakım sözcüklere sahip olmak zorunlu olarak bu sözcüklerin

kendilerine karşılık gelmeleri gereken idelere sahip olmak anlamına

gelmez. Sözcüklerin ancak belirli idelere tekabül ettikleri zaman anlamlı

olabileceklerini öne süren Berkeley, bu yüzden kendisini doğrudan deneyim ve kendi ideleriyle sınırlamaya karar verir ve işte bu strateji doğrultusunda soyut idelerin varoluşunu reddeder. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say

Yayınları, 2009, s.353.)

(17)

 Berkeley’in maddenin varoluşunu inkâr etmesi, fiziki nesnelerin sadece

algılandıkları sürece var olduklarını öne sürmesi, onda gerçekten var olanın ide olduğu anlamına gelir. Fakat her şey bundan ibaret değildir. Onun idealizminde, daha önce de göstermiş olduğumuz üzere, gerçekten var olan bir şey olarak bir de zihin ya da ruh vardır. Başka bir deyişle, Berkeley’in metafiziğinde, madde veya fiziki nesneler söz konusu olduğunda var olmak algılanmış olmaktır ama zihin ya da tin söz konusu olduğunda, var olmak bu kez algılamak veya

algılayan olmaktır (Esse est percipere). Buna göre, Berkeley ideler veya algının

nesneleriyle onları algılayan zihin veya tin arasında bir ayrım yapmıştır. O işte

bu çerçeve içinde, idelerin var olabilmeleri için idelere sahip olan bir zihnin var

olması gerektiğini öne sürer. Bu idelere sahip olacak zihin olmadığında, ideler

de olmaz. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009, s.355.)

Referanslar

Benzer Belgeler

Kutsal anamýz kilise, kesin olarak ve en büyük bir ýsrar ve sebatla belirtir ki, tarihe uygunluklarýnda hiçbir tereddüt olmayan Ýnciller, Tanrý'nýn oðlu Ýsa'nýn

Burada karşılaştığımız yalın düşünce tam da Locke’ın söylediği şeydir: Neden ve etki kavramını, ve böylelikle zorunlu bağlantı, ilişki

Olgular yaşlarına göre beş yaş altı ve beş yaş üstü iki gruba ayrılarak yaş grupları ile cinsiyet, elektrik yaralanmasının olduğu yer ve nedenleri arasında- ki

Klozapini güçlendirme tedavisi kullanan ve kullanmayan has- taların kullandıkları klozapin dozu, kan klozapin ve norkloza- pin düzeyi ile klozapin/norklozapin

Kuşkuculuk insan bilgisi ile varlık arasında bir uygunluk olduğunu kabul etmediği için ve varlık hakkında gerçek bilgiye ulaşılabileceğini reddetmekte, insan

Bu sınıf toplumun maddi ihtiyaçlarını karşı- layan yani üreten sınıftır, bu sınıfa zanaatkârlar ve çiftçiler gibi ‘akıl’ (logos) gerektirmeyen işler yapan

(   ) Doğal unsurlar doğa olayları sonucu meydana gelir... Kroki ile ilgili verilenlerden hangisi yanlıştır?.. A) Krokide nesneler küçültülerek gösterilir.     B)

Tekel işçisi Türk-İş’in çevresindeki sokaklarda geçirdiği 38 gün içinde kendisini dönüştürürken bize de bütün bunları gösteriyor. K ızılay’da gerçekten de