• Sonuç bulunamadı

ATMOSFERİN OLUŞUMU ATMOSFERİN OLUŞUMU

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ATMOSFERİN OLUŞUMU ATMOSFERİN OLUŞUMU"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ATMOSFERİN OLUŞUMU ATMOSFERİN OLUŞUMU

 Dünyanın oluşumunda ulaşılan bu evrelerde henüz Dünyanın oluşumunda ulaşılan bu evrelerde henüz atmosfer oluşmamıştı, çünkü kütle azlığından dolayı atmosfer oluşmamıştı, çünkü kütle azlığından dolayı gazların çoğu uzaya kaçmış, sadece ağır metallerle bileşik gazların çoğu uzaya kaçmış, sadece ağır metallerle bileşik

yapan elementler yerin yüzeyinde kalabilmiştir.

yapan elementler yerin yüzeyinde kalabilmiştir.

 Üzeri oldukça ince, katı bir kabukla kaplı dünya o Üzeri oldukça ince, katı bir kabukla kaplı dünya o dönemlerde içteki kızgın lavları dışarıya püskürten dönemlerde içteki kızgın lavları dışarıya püskürten yanardağlarla doluydu ve bunlardan birçok mineralin yanı yanardağlarla doluydu ve bunlardan birçok mineralin yanı sıra % 97’si su buharı olan gazlar da çıkıyordu. Fakat, sıra % 97’si su buharı olan gazlar da çıkıyordu. Fakat,

yerkabuğunun dış yüzey sıcaklığı 100

yerkabuğunun dış yüzey sıcaklığı 100

00

C’nin üzerinde C’nin üzerinde olduğu için bu su buharı soğuyarak yerin yüzeyinde olduğu için bu su buharı soğuyarak yerin yüzeyinde toplanamıyordu. Sürekli buharlaşma yeryüzünün ısısını toplanamıyordu. Sürekli buharlaşma yeryüzünün ısısını uzaya taşıyarak soğumayı sağlıyordu. Her taraf su uzaya taşıyarak soğumayı sağlıyordu. Her taraf su buharından dolayı kalın bir sis tabakasıyla örtüldüğü için buharından dolayı kalın bir sis tabakasıyla örtüldüğü için

güneş ışınları yerin yüzeyine ulaşamıyordu.

güneş ışınları yerin yüzeyine ulaşamıyordu.

(2)

 Atmosferde ve yer kabuğunun altında bulunan gazlarda serbest Atmosferde ve yer kabuğunun altında bulunan gazlarda serbest oksijen yoktu. Başlangıçta olanlar uzaya kaçmış, sonra oksijen yoktu. Başlangıçta olanlar uzaya kaçmış, sonra oluşanlar da mineralleri oksitlemek suretiyle bağlanmıştı.

oluşanlar da mineralleri oksitlemek suretiyle bağlanmıştı.

Serbest oksijenin olmaması, ileri de canlıları oluşturacak, Serbest oksijenin olmaması, ileri de canlıları oluşturacak, inorganik yoldan kazanılmış organik moleküllerin oksitlenmeden inorganik yoldan kazanılmış organik moleküllerin oksitlenmeden saklanmasını, dolayısıyla canlılığın ortaya çıkmasını sağlamıştır.

saklanmasını, dolayısıyla canlılığın ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Daha sonra fotosentez yapabilen canlıların ortaya çıkmasıyla Daha sonra fotosentez yapabilen canlıların ortaya çıkmasıyla oluşan serbest oksijen ise, canlı türlerinin çeşitlenmesini oluşan serbest oksijen ise, canlı türlerinin çeşitlenmesini sağlamış, aynı zamanda yeni canlı oluşturabilecek tüm sağlamış, aynı zamanda yeni canlı oluşturabilecek tüm olanakları da önlemiştir. Birçok element ve mineral içeren, su olanakları da önlemiştir. Birçok element ve mineral içeren, su buharınca zengin olan bu atmosferin içerisinde, güneş buharınca zengin olan bu atmosferin içerisinde, güneş ışınlarının doğrudan etkisi dolayısıyla, inorganik yoldan, ışınlarının doğrudan etkisi dolayısıyla, inorganik yoldan, aminoasitler, polipeptitler, çekirdek asitleri, porfirinler vb. gibi, aminoasitler, polipeptitler, çekirdek asitleri, porfirinler vb. gibi, organik maddeler sentezlenmiş ve oksitlenmeden yerkürenin organik maddeler sentezlenmiş ve oksitlenmeden yerkürenin çukurlarına çökmüştür. Bu arada su buharı aracılığıyla ısı çukurlarına çökmüştür. Bu arada su buharı aracılığıyla ısı

taşınımı ve soğuma sürmüş ve yeryüzünün sıcaklığı 100

taşınımı ve soğuma sürmüş ve yeryüzünün sıcaklığı 100

oo

C’nin C’nin altına düşerek su buharının çok büyük bir kısmı, su halinde altına düşerek su buharının çok büyük bir kısmı, su halinde

çukurluklara toplanmıştır.

çukurluklara toplanmıştır.

(3)

 Atmosferden su buharının çekilmesi havanın berraklaşmasına, Atmosferden su buharının çekilmesi havanın berraklaşmasına, güneş ışınları ve kısa dalgalı, yüksek enerjili ışınların tüm güneş ışınları ve kısa dalgalı, yüksek enerjili ışınların tüm etkinliğiyle yerin yüzeyine kadar ulaşmasına neden olmuştur.

etkinliğiyle yerin yüzeyine kadar ulaşmasına neden olmuştur.

Atmosfer olayları, yağmur ve fırtınalar artmış, erozyonla Atmosfer olayları, yağmur ve fırtınalar artmış, erozyonla kayaçlar yıkanarak ve parçalanarak suların biriktiği kayaçlar yıkanarak ve parçalanarak suların biriktiği okyanuslara taşınmaya başlamıştır. Bu sular mineral tuzlar ve okyanuslara taşınmaya başlamıştır. Bu sular mineral tuzlar ve daha önceki dönemde oluşmuş ilkin organik maddeler daha önceki dönemde oluşmuş ilkin organik maddeler

bakımında iyice zenginleşmiştir.

bakımında iyice zenginleşmiştir.

 Güneş ışınları ve özellikle de kısa dalgalı ışınlar bu sulara Güneş ışınları ve özellikle de kısa dalgalı ışınlar bu sulara çarparak, enerjice zengin olduğundan hem sentezlenme çarparak, enerjice zengin olduğundan hem sentezlenme tepkimelerini sağlamış, hem de sentezlenmiş karmaşık tepkimelerini sağlamış, hem de sentezlenmiş karmaşık moleküllerin yıkılmasına neden olmuştur. Su yüzeyine yakın moleküllerin yıkılmasına neden olmuştur. Su yüzeyine yakın daha önce oluşmuş karmaşık moleküller bu ışınlarla kendilerini daha önce oluşmuş karmaşık moleküller bu ışınlarla kendilerini oluşturan temel birimlere kadar parçalanırken, belirli oluşturan temel birimlere kadar parçalanırken, belirli katmanlarda, belirli dalga boyundaki ışınlar yeni karmaşık katmanlarda, belirli dalga boyundaki ışınlar yeni karmaşık moleküllerin sentezlenmesine yol açmıştır. Ağırlığından dolayı moleküllerin sentezlenmesine yol açmıştır. Ağırlığından dolayı aşağı çöken karmaşık moleküller, parçalanarak dibe çökmüş aşağı çöken karmaşık moleküller, parçalanarak dibe çökmüş ve daha sonra oluşacak canlıların temel maddelerini ve daha sonra oluşacak canlıların temel maddelerini

hazırlamıştır.

hazırlamıştır.

(4)

 Kısa dalgalı ışınların ikinci önemi su moleküllerinin üzerinde Kısa dalgalı ışınların ikinci önemi su moleküllerinin üzerinde görülmektedir. Bu ışınların bazılarının enerjisi su moleküllerinin görülmektedir. Bu ışınların bazılarının enerjisi su moleküllerinin atomlarına kadar parçalanmasına yol açabilir.

atomlarına kadar parçalanmasına yol açabilir.

Fotodissosiyasyon (ışık ile parçalanma) olayıyla tüm su Fotodissosiyasyon (ışık ile parçalanma) olayıyla tüm su yüzeylerinden serbest hidrojen (H

yüzeylerinden serbest hidrojen (H

22

) ve serbest oksijen (O ) ve serbest oksijen (O

22

) ) çıkmıştır. Oksijenin bir kısmı atmosferin üst kısımlarına doğru çıkmıştır. Oksijenin bir kısmı atmosferin üst kısımlarına doğru yükselirken yüksek enerjili güneş ışınlarının bombardımanıyla yükselirken yüksek enerjili güneş ışınlarının bombardımanıyla ozon tabakasını (O

ozon tabakasını (O

33

) oluşturmuştur. Bir kısmı ise inorganik ya da ) oluşturmuştur. Bir kısmı ise inorganik ya da oluşmuş organik maddelerin oksitlenmesinde kullanılmıştır.

oluşmuş organik maddelerin oksitlenmesinde kullanılmıştır.

 Ozon tabakası çok etkili bir morötesi ışın filtresidir. Bu filtre Ozon tabakası çok etkili bir morötesi ışın filtresidir. Bu filtre oluştuktan sonra artık su üzerinden fotodissosiyasyon ile serbest oluştuktan sonra artık su üzerinden fotodissosiyasyon ile serbest oksijen elde edilmesi durmuştur. Ortamdaki serbest oksijen, oksijen elde edilmesi durmuştur. Ortamdaki serbest oksijen, oksitlenme ile bir zaman sonra bitince, ozon tabakası zayıflamış oksitlenme ile bir zaman sonra bitince, ozon tabakası zayıflamış ve morötesi ışınlar tüm etkinliğiyle yeryüzüne tekrar ulaşmaya ve ve morötesi ışınlar tüm etkinliğiyle yeryüzüne tekrar ulaşmaya ve serbest oksijeni tekrar çıkarmaya başlamışlardır. Bu denge serbest oksijeni tekrar çıkarmaya başlamışlardır. Bu denge fotosentez yapan canlılar ortaya çıkıncaya kadar devam etmiştir.

fotosentez yapan canlılar ortaya çıkıncaya kadar devam etmiştir.

Ozon tabakasının karşılıklı etkileşimle oksijeni belirli bir düzeyde Ozon tabakasının karşılıklı etkileşimle oksijeni belirli bir düzeyde tutmasına

tutmasına Urey Etkisi Urey Etkisi adı verilir. adı verilir.

(5)

CANLILARIN ORTAYA ÇIKIŞI VE EVRİMİ CANLILARIN ORTAYA ÇIKIŞI VE EVRİMİ

 Anorganik maddelerden hangi tip tepkimelerle, hangi Anorganik maddelerden hangi tip tepkimelerle, hangi organik maddelerin meydana geldiği belirli ölçüler içerisinde organik maddelerin meydana geldiği belirli ölçüler içerisinde bilinmektedir. Ayrıca bildiğimiz tüm canlıların bir atoma yani bilinmektedir. Ayrıca bildiğimiz tüm canlıların bir atoma yani karbon atomuna bağlı olduğunu da biliyoruz. Karbon karbon atomuna bağlı olduğunu da biliyoruz. Karbon atomları, hem diğer karbon atomlarıyla hem de başka atomları, hem diğer karbon atomlarıyla hem de başka elementlerle birleşerek karmaşık moleküller oluşturmada elementlerle birleşerek karmaşık moleküller oluşturmada üstün bir yeteneğe sahiptir. Karbon atomu, yer kabuğunda üstün bir yeteneğe sahiptir. Karbon atomu, yer kabuğunda bulunan metalik karbitlerle temsil edilmektedir. Su ile bulunan metalik karbitlerle temsil edilmektedir. Su ile temasa geçen karbit asetileni yapar. Asetilen, bu devirde temasa geçen karbit asetileni yapar. Asetilen, bu devirde yoğun olarak bulunan kısa dalgalı ışınların etkisiyle yoğun olarak bulunan kısa dalgalı ışınların etkisiyle

polimerizasyona uğrayarak organik bileşikleri oluşturabilir.

polimerizasyona uğrayarak organik bileşikleri oluşturabilir.

(6)

 Bu konuda ilk denemeler 1953’de Miller tarafından Bu konuda ilk denemeler 1953’de Miller tarafından gerçekleştirilmiştir. Miller, ham madde olarak o devirde ilkin gerçekleştirilmiştir. Miller, ham madde olarak o devirde ilkin atmosferde ve ilkin okyanuslarda bol bulunduğu varsayılan atmosferde ve ilkin okyanuslarda bol bulunduğu varsayılan karışımları, enerji kaynağı olarak da, mor ötesi ışınları (UV) karışımları, enerji kaynağı olarak da, mor ötesi ışınları (UV) ve yıldırımlara denk olan elektrik deşarjını kullanmıştır.

ve yıldırımlara denk olan elektrik deşarjını kullanmıştır.

Balon içerisinde bu ışınlarla 24 saat bombardıman edilen Balon içerisinde bu ışınlarla 24 saat bombardıman edilen bu karışımları inceleyen Miller, ortamda amonyak, metan, bu karışımları inceleyen Miller, ortamda amonyak, metan, su buharı ve hidrojen gazından, canlıların yapısına katılan su buharı ve hidrojen gazından, canlıların yapısına katılan birçok bileşiğin yanı sıra en yaygın üç aminoasidin (glisin, birçok bileşiğin yanı sıra en yaygın üç aminoasidin (glisin, asparajin ve alanin) oluştuğunu görmüştür. Benzer asparajin ve alanin) oluştuğunu görmüştür. Benzer koşullarda yapılan birçok deneyde, kullanılan karışımın ve koşullarda yapılan birçok deneyde, kullanılan karışımın ve enerjinin çeşidine göre farklı şekerler, yağ asitleri, gliserol, enerjinin çeşidine göre farklı şekerler, yağ asitleri, gliserol, aminoasitler, pürin, pirimidin gibi azotlu bazlar, hatta aminoasitler, pürin, pirimidin gibi azotlu bazlar, hatta canlılar için enerjinin depolandığı molekül olan ATP, canlılar için enerjinin depolandığı molekül olan ATP, bitkilerde fotosentezi sağlayan klorofilin ilkin maddesi bitkilerde fotosentezi sağlayan klorofilin ilkin maddesi

porfirin sentezlenebilmekteydi.

porfirin sentezlenebilmekteydi.

(7)

 Birçok ilkin organik molekül sularda sentezlenmiş ve sürekli Birçok ilkin organik molekül sularda sentezlenmiş ve sürekli olarak okyanuslara yığılmaya başlamıştı. Suyun olarak okyanuslara yığılmaya başlamıştı. Suyun buharlaşmasıyla bu maddelerin yoğunluğu gittikçe artmış ve buharlaşmasıyla bu maddelerin yoğunluğu gittikçe artmış ve dolayısıyla birbirine değme ve tepkimeye girme şansı dolayısıyla birbirine değme ve tepkimeye girme şansı artmıştı. Öyle ki, farklı yapıdaki moleküllerden oluşmuş bir artmıştı. Öyle ki, farklı yapıdaki moleküllerden oluşmuş bir çorba ortaya çıkmıştır. Değişik enerjilerin etkisiyle bu ilkin çorba ortaya çıkmıştır. Değişik enerjilerin etkisiyle bu ilkin moleküllerin bazıları arasında tepkimeler ortaya çıkarak, daha moleküllerin bazıları arasında tepkimeler ortaya çıkarak, daha karmaşık moleküller oluşmuştu. Oluşan bu makromoleküllerin karmaşık moleküller oluşmuştu. Oluşan bu makromoleküllerin arasında aminoasitlerin birleşmesiyle protenoit denilen bir arasında aminoasitlerin birleşmesiyle protenoit denilen bir çeşit protein, purin, pirimidin, riboz, deoksiriboz ve fosforik çeşit protein, purin, pirimidin, riboz, deoksiriboz ve fosforik asitlerin birleşmesiyle de RNA ve DNA segmentlerinin asitlerin birleşmesiyle de RNA ve DNA segmentlerinin

oluşması muhtemeldir.

oluşması muhtemeldir.

 Canlılığın sihirli maddesi olarak tanımlanan proteinler 100 ile Canlılığın sihirli maddesi olarak tanımlanan proteinler 100 ile 30.000 kadar aminoasitten oluşmuştur. Ancak, tüm canlılar 30.000 kadar aminoasitten oluşmuştur. Ancak, tüm canlılar kural olarak yalnız 20 çeşit aminoasit taşır ve aralarındaki kural olarak yalnız 20 çeşit aminoasit taşır ve aralarındaki farklar bu aminoasitlerin değişik kombinasyonlarıyla ortaya farklar bu aminoasitlerin değişik kombinasyonlarıyla ortaya

çıkar.

çıkar.

(8)

 Yaşayan moleküller ortaya çıktıktan sonra, meydana gelen Yaşayan moleküller ortaya çıktıktan sonra, meydana gelen en büyük ikinci aşama hücre zarının oluşumudur. Çünkü en büyük ikinci aşama hücre zarının oluşumudur. Çünkü oldukça uzun yapılı olan DNA segmenti ve enzimler, çevre oldukça uzun yapılı olan DNA segmenti ve enzimler, çevre koşullarından kolayca etkilenebilir. Bu aşamada etrafı yarı koşullarından kolayca etkilenebilir. Bu aşamada etrafı yarı geçirgen bir zarla çevrilmiş olan çekirdek asidi-enzim birlikleri geçirgen bir zarla çevrilmiş olan çekirdek asidi-enzim birlikleri diğerlerine göre yaşam savaşında bir üstünlük kazanmıştır.

diğerlerine göre yaşam savaşında bir üstünlük kazanmıştır.

Çünkü oluşan bu zar içteki kalıtsal materyali dıştaki yıkıcı Çünkü oluşan bu zar içteki kalıtsal materyali dıştaki yıkıcı

etkiden koruyordu. Bu keseciğe

etkiden koruyordu. Bu keseciğe ilkel ilkel ya da ya da ilkin hücre ilkin hücre adı adı verilir. Bu keseciğin içindeki sıvının yapısı, çevredeki sıvıların verilir. Bu keseciğin içindeki sıvının yapısı, çevredeki sıvıların yapısından, özellikle ozmotik basıncından pek farklı yapısından, özellikle ozmotik basıncından pek farklı olmamakla beraber, oluşan zarın yarı geçirgen özelliğinden olmamakla beraber, oluşan zarın yarı geçirgen özelliğinden dolayı, yani belirli molekülleri hücre içine geçirmede kolaylık, dolayı, yani belirli molekülleri hücre içine geçirmede kolaylık, belirli molekülleri geçirmede güçlük çıkarmasından dolayı, belirli molekülleri geçirmede güçlük çıkarmasından dolayı,

kısmi bir farklılaşma başlamıştır.

kısmi bir farklılaşma başlamıştır.

 İlkin hücrenin uzun bir sürede evrimleşmesiyle ve diğer bazı İlkin hücrenin uzun bir sürede evrimleşmesiyle ve diğer bazı hücrelerle ortak yaşamaya uyumu sonucu hücreler ortaya hücrelerle ortak yaşamaya uyumu sonucu hücreler ortaya çıkmıştır. İlk olarak, çekirdeksiz, kalıtsal materyali tüm hücre çıkmıştır. İlk olarak, çekirdeksiz, kalıtsal materyali tüm hücre

içine dağınık olarak yayılmış bulunan

içine dağınık olarak yayılmış bulunan prokaryotlar prokaryotlar gelişmiştir.

gelişmiştir.

(9)

Bakteriler, mavi-yeşil algler, rikestsiyalar, aktinomisetler ve miykoplazmalar bu Bakteriler, mavi-yeşil algler, rikestsiyalar, aktinomisetler ve miykoplazmalar bu gruptandır. Mavi-yeşil algler hariç hepsi bir hücrelidir. Mitoz bölünme yoktur.

gruptandır. Mavi-yeşil algler hariç hepsi bir hücrelidir. Mitoz bölünme yoktur.

Kromozomlar açılarak hücrenin bir ucundan diğer ucuna hareket ederek Kromozomlar açılarak hücrenin bir ucundan diğer ucuna hareket ederek kendini eşler. Daha sonra hücre bölünür. Kesin olmamakla birlikte 2.5-3 milyar kendini eşler. Daha sonra hücre bölünür. Kesin olmamakla birlikte 2.5-3 milyar yıl önce, kese şeklindeki ilkin hücrelerden prokaryotların evrimleştiği yıl önce, kese şeklindeki ilkin hücrelerden prokaryotların evrimleştiği varsayılmaktadır.

varsayılmaktadır.

Çekirdekli hücreler ise, kalıtsal materyali hücre içinde belirli bir zarla çevrilmiş Çekirdekli hücreler ise, kalıtsal materyali hücre içinde belirli bir zarla çevrilmiş çekirdeğin içinde bulunan hücrelerdir. Kromozomları DNA’lardan ve proteinden çekirdeğin içinde bulunan hücrelerdir. Kromozomları DNA’lardan ve proteinden yapılmıştır. Mitozla bölünürler. Sitoplazmalarında karmaşık organeller taşırlar.

yapılmıştır. Mitozla bölünürler. Sitoplazmalarında karmaşık organeller taşırlar.

Hücre zarı olan, belli çekirdek zarını ve ribozomları da kazanmış yarı gelişmiş Hücre zarı olan, belli çekirdek zarını ve ribozomları da kazanmış yarı gelişmiş ilkin hücreler, dünyadaki tüm sulara yayılmış ve birikmiş olan ham materyali ilkin hücreler, dünyadaki tüm sulara yayılmış ve birikmiş olan ham materyali bitirmeye başlamıştır. Bu aşamada yaşam sadece sularda vardı. Kısmen bitirmeye başlamıştır. Bu aşamada yaşam sadece sularda vardı. Kısmen yeryüzüne ulaşan UV ışınları ile yeni maddeler sentezlense dahi tüketim yeryüzüne ulaşan UV ışınları ile yeni maddeler sentezlense dahi tüketim karşılanamıyordu. Başlangıçta herhangi bir işleve sahip olmadan sadece karşılanamıyordu. Başlangıçta herhangi bir işleve sahip olmadan sadece rastlantısal olarak hücrenin içinde bulunan porfirinler (kloroplastlar), kimyasal rastlantısal olarak hücrenin içinde bulunan porfirinler (kloroplastlar), kimyasal yapılarından dolayı, belirli ışık boylarını absorbe edebilme özelliklerinden yapılarından dolayı, belirli ışık boylarını absorbe edebilme özelliklerinden dolayı, bir süre sonra çevrede ham organik maddelerin tükenmesiyle dolayı, bir süre sonra çevrede ham organik maddelerin tükenmesiyle bulunduğu hücreye yarar sağlamaya başlamıştır. Hücreler, porfirinin güneş bulunduğu hücreye yarar sağlamaya başlamıştır. Hücreler, porfirinin güneş ışığındaki enerjiyi depo ederek bağ enerjisine dönüştürmeleri sayesinde besin ışığındaki enerjiyi depo ederek bağ enerjisine dönüştürmeleri sayesinde besin tükenmesinden dolayı oluşan açlıktan kurtulmuşlardır.

tükenmesinden dolayı oluşan açlıktan kurtulmuşlardır. Kendi beslek (ototrof) Kendi beslek (ototrof) canlıların (bitkilerin) ilk oluşumu, bu bileşiğin işlev görmesiyle başarılmıştır. Bu canlıların (bitkilerin) ilk oluşumu, bu bileşiğin işlev görmesiyle başarılmıştır. Bu uyumu yapamayan birçok ilkin hücre ortadan kalkarken, bir kısmı değişerek uyumu yapamayan birçok ilkin hücre ortadan kalkarken, bir kısmı değişerek kendi besinini sağlayan bu hücre tiplerini yemeye yani ilk hayvan tiplerini kendi besinini sağlayan bu hücre tiplerini yemeye yani ilk hayvan tiplerini yapmaya başlamışlardır.

yapmaya başlamışlardır.

(10)

 Kısmi kendi beslek hücreler, güneş enerjisini kullanmak Kısmi kendi beslek hücreler, güneş enerjisini kullanmak suretiyle, ancak, daha önce hazır besin olarak aldıkları suretiyle, ancak, daha önce hazır besin olarak aldıkları maddelerin bir önceki bileşiğini son ürüne çevirebilmişlerdir.

maddelerin bir önceki bileşiğini son ürüne çevirebilmişlerdir.

Yani porfirinsiz hücrelerin aldığı hazır besin Z maddesi ise, Yani porfirinsiz hücrelerin aldığı hazır besin Z maddesi ise, yeni hücreler, ortamda besin olarak kullanılmayan, fakat yeni hücreler, ortamda besin olarak kullanılmayan, fakat oldukça bol olan Y maddesini Z maddesine çevirerek besin oldukça bol olan Y maddesini Z maddesine çevirerek besin olarak almaya başlamışlardır. Bunun için gerekli enerjiyi olarak almaya başlamışlardır. Bunun için gerekli enerjiyi porfirin sayesinde güneşten sağlamış, enzim ise daha önce porfirin sayesinde güneşten sağlamış, enzim ise daha önce proenzim olarak hücreye girmiş bulunan bileşiklerden veya proenzim olarak hücreye girmiş bulunan bileşiklerden veya mutasyonlarla elde edilmişti. Böylece Y maddesinden Z mutasyonlarla elde edilmişti. Böylece Y maddesinden Z maddesini sentezleyen hücreler büyük bir üstünlük maddesini sentezleyen hücreler büyük bir üstünlük sağlamıştır. Bir süre sonra bu besin tükenmesi A sağlamıştır. Bir süre sonra bu besin tükenmesi A maddesine kadar gelmiştir. A maddesi, ortamda bol maddesine kadar gelmiştir. A maddesi, ortamda bol miktarda bulunan anorganik maddelerdir (H2O, CO2, N, miktarda bulunan anorganik maddelerdir (H2O, CO2, N, tuzlar vs.). Son aşamaya gelmiş canlılar, gerekli H’yi suyu, tuzlar vs.). Son aşamaya gelmiş canlılar, gerekli H’yi suyu, güneş enerjisinin yardımıyla parçalayarak, CO2’yi de güneş enerjisinin yardımıyla parçalayarak, CO2’yi de ortamdan almaya başlamış yani gerçek bitkileri ortamdan almaya başlamış yani gerçek bitkileri oluşturmuşlardır. Böylece atmosferdeki oksijenin % 98’inin oluşturmuşlardır. Böylece atmosferdeki oksijenin % 98’inin bitkilerden oluştuğu varsayılmaktadır. Buna bağlı olarak

bitkilerden oluştuğu varsayılmaktadır. Buna bağlı olarak dış dış beslek (hetetrof)

beslek (hetetrof) hücreler de evrimleşmiştir. hücreler de evrimleşmiştir.

(11)

 Bu gelişmelerin sonucu, canlıların o güne kadar karşılaşmadığı, Bu gelişmelerin sonucu, canlıların o güne kadar karşılaşmadığı, onlar için zehir etkisi olan serbest oksijen, bir çeşit artık madde onlar için zehir etkisi olan serbest oksijen, bir çeşit artık madde olarak ortama atılmaya başlamıştır. İşte bu aşamada bakteri olarak ortama atılmaya başlamıştır. İşte bu aşamada bakteri benzeri ilkin hücrelerden bazıları oksijene karşı korunmayı benzeri ilkin hücrelerden bazıları oksijene karşı korunmayı sağlayan enzim sistemini geliştirmiş, hatta onu metabolizmasının sağlayan enzim sistemini geliştirmiş, hatta onu metabolizmasının bir parçası olarak (mitokondriler) kullanmaya başlamış ve diğer bir parçası olarak (mitokondriler) kullanmaya başlamış ve diğer canlılara karşı tartışmasız bir üstünlük kurmuştur. Tahminen canlılara karşı tartışmasız bir üstünlük kurmuştur. Tahminen birkaç yüz bin sene içinde bu yeni formlar tüm dünyada hakim birkaç yüz bin sene içinde bu yeni formlar tüm dünyada hakim duruma geçmiştir. Çünkü sadece laktik aside kadar parçalanarak duruma geçmiştir. Çünkü sadece laktik aside kadar parçalanarak enerjisi alınmış (sadece 2 ATP) son ürünler, bu yeni sistemde enerjisi alınmış (sadece 2 ATP) son ürünler, bu yeni sistemde oksitlenerek H2O ve CO2 ‘de kadar parçalanmış ve böylece çok oksitlenerek H2O ve CO2 ‘de kadar parçalanmış ve böylece çok büyük miktarlarda (36 ATP) enerji elde edilmiştir. Bu yeni özelliği büyük miktarlarda (36 ATP) enerji elde edilmiştir. Bu yeni özelliği kazanmış bireyler çok büyük besin kaynaklarıyla karşılaşmıştır.

kazanmış bireyler çok büyük besin kaynaklarıyla karşılaşmıştır.

Gerçek

Gerçek solunum solunum terimi bu aşamadan sonra ortaya çıkmıştır. terimi bu aşamadan sonra ortaya çıkmıştır.

 Oksijeni metabolizmalarının bir kısmı olarak kullanabilen bakteri Oksijeni metabolizmalarının bir kısmı olarak kullanabilen bakteri benzeri bu hücreler, büyük bir olasılıkla daha büyük yapılı benzeri bu hücreler, büyük bir olasılıkla daha büyük yapılı hücreler tarafından yutularak ya da herhangi bir şekilde hücre hücreler tarafından yutularak ya da herhangi bir şekilde hücre içine alınarak ortak yaşamaya başlamış ve bu ilişki bir süre sonra içine alınarak ortak yaşamaya başlamış ve bu ilişki bir süre sonra

tam bir simbiyozise dönüşmüştür.

tam bir simbiyozise dönüşmüştür.

Referanslar

Benzer Belgeler

[ 3 Li] = 1s 2 2s 1 elektronik konfigürasyonuna sahip iki lityum atomu bir araya geldiğinde sırasıyla 2 elektron önce σ1s bağ orbitaline, 2 elektron σ*1s antibağ orbitaline

5:İletkenlik bandına çıkan elektron burada duramaz hemen ışıma yaparak Valens bandına dönmek ister ancak bu elektronların bir kısmı farklı enerjideki elektron

 ATP'nin parçalanması sonucu açığa çıkan enerji, sadece kas aktivitesi için değil, enerji gerektiren bütün metabolik süreçlerde kullanılmaktadır....

Karakterler, kromozomlar ve genlerle ilgili bazı olaylar şunlardır: Bitki türüne ait karışık popülasyon, birçok doğal kalıtsal değişim gösterir.. Islahçı bunları

Belli frekanslarda soğurma yapabilen atomlara ve iyonlara düşük sıcaklıklarda daha çok rastlanılacaktır ve dışa doğru gelen ışınımdan bu frekanslarda çıkarılan erke

Ana materyal genel olarak 3 ana grupta incelenir; volkanik kayalar, tortul kayalar ve metamorfik kayalar..

hücresinde, onkogen ürünü olan protein kinazlar, çeşitli proteinleri serin ve treonin yerine tirozinden fosforile edebilir. Ancak serin ve treonin yerine tirozinden

Eksen eğikliği Güneş ışınlarının gelme açısını değiştirdiğinden yıl boyunca aynı nokta üzerinde; sıcaklıklar, gölge boyu, aktarılan enerji miktarı, gece-gündüz