HOCA ALİ RIZA'NIN SANATI
Nurullah BERK
Ressam Hoca Ali Rıza'nın kızı Ba-yan Nimet Ener, üstadın, kendi kolek-siyonundan seçtiği yağlı boya, sulu bo-ya, füzen ve karakalemlerinden mürek-kep bir sergiyi bu .kış Şehir Galerisin-de açtı. Ali Rıza'yı çok eskiGalerisin-den okullar için bastırılan taş basmalarından, bir de «kompoze» resimlerinden tanıyanlar için bu sergi bir sürpriz oldu. Eski ressam, bu sergide görülen etütlerinde, manzara-larında bambaşka bir sanatkâr karakteri-nin izlerini belirtiyordu. Hoca Ali Rıza'-nın resimlerini «basmakalıp», fazlası ile akademik bulanlar — hele modernler — bu resimleri görünce düşünüşlerini de-ğiştirdiler her halde.
Tabiatın, Fransızların deyimiyle «motif» in karşısında Hoca Ali Rıza. çok duygulu, duygulu olduğu kadar da bilgili bir sanatçı olarak kendini empoze edi-yordu; bu hiç görülmemiş etütlerde.
E"/ içleıi, çamlı, servili manzaralar, İstanbulun eski mahalleleri, tahta ev-ler, mezarlıklar, deniz kenarında kaya-lıklar, Ali Rıza'nın sevdiği, ustası oldu-ğu konular bunlardı. Nimet Ener'in top-'ladığı sergide ressamın bu konuları işle-yişi, tekniği iyice belli oluyordu. Türk resminin empresvonist çağına yetişmiş olduğu halde XIX uncu yüzyıl klâsik Fransız peyzajcılarmm «lokal» renkleri gözeten tekniğine sadık kalmıştı. Renkli resimleri hiç bir zaman karalığa kaç-mamakla beraber Ali Rıza, «röfle» de-diğimiz akisli, gelip geçici, gün ışığının cilvelerine bağlı bir renk sistemini ka-bullenmemişti.
Öyle sanıyorum ki Ali Rıza'nın asıl ustalığı, manzara karşısında ve elinde kalemle kendini gösteriyor. Renk âhenk-leri falsosuz, olgun olmakla beraber bsllenmiş bir sistem içinde kalmasına
karşılık, desen ve krokilerinde kendini kuvvetle hissettiren bir kişiliğe bürü-nebiliyor. Ali Rıza, bir kaç .kalem vu-ruşu ile, konuyu teşkil eden çeşitli ele-manların her birini, strükttir ve karak-terleri içinde canlandırır. Bu ustalık, İstanbulun tahta evli eski mahallelerini, inişli yokuşlu, ttimsekli sokaklarını gös-teren konularda kendini belli ediyor.
Ali Rıza'nın görüşü yüzde yüz ob-jektiftir. Formları değiştirmez, «defor-masyon» a yanaşmaz. Nisbet ve ölçüler normal biçimleri, görünüşleri içindedir. Bu fazla objektif görgüyü kurtaran, ko-nun genel karakterini hemen kavra-yan, kâğıda tesbit eden kalemin sinirli, ama son derece titiz işleyişidir.
Cezanne'm Claude Monet için söy-lediği «O yalnız bir gözdür, ama ne göz!» yargısı belki Ali Rıza için de doğru olabilir.
Kayalar
Belli bir estetiği, bir metafiziği ol-mıyan bu ressam mizacı, fotoğraf ade-sesinin şaşmaz kesinliği ile tesbit ettiği biçimleri, olanca canlılık ve «pitoresk» tarafları ile tuvale, kâğıda geçiriver-mektedir. Ali Rıza'nm kendine has üslû-bunu — ekol yaratacak kadar kendini kuvvetle empoze eden üslubunu — gö-rüş ve ifade edişdeki tereddütsüz kesin-liği, öte yandan da tekniğinin, işçiliği-nin kudretidir.
Ali Rıza, Avni Lifiiin, Namık İs-mailin, Nazmi Ziyanın, Çallı İbrahimin
empresyonist tekniğine yetiştiği halde ne tabiat görüşünden, ne sistem ve tek-niğinden şaşmadı. Belki hayatının son-larına doğru renklerinde bir tazelik, bir şeffaflık belirdi ama değişmez desen, biçim anlayışı empresyonist tekniğin akis oyunlarına yer veremedi.
Ali Rızanın kızı tarafından dikkatle tertiplenen son sergisinde gençler için alınacak hayli dersler vardı. Ne paha-sına olursa olsun yalnız kişilik peşinde koşup sanat yolunun gerektirdiği uzun çalışma devresini lüzumsuz bulanlar, Ali
Rız'amn hayatı devamınca etüdü bırak-mayışı, işçilik bakımından en küçük krokisinde bile gösterdiği titizlik bu-günün aceleci .kuşaklarına örnek ola-cak bir sanatkâr durumudur. Bir de kendi imkânlarını, kendi kudret çerçe-vesinin sınırlarını bilme.k de var ki, Ali Rıza bu alanda da çok sanat adamı-na örnek olacak bir dürüstlük gösterir. Onu, duygusunun, teknik imkânlarının ötesine atacak maceralardan kaçındığını görüyoruz. Sevdiği, kalem ve fırçasının en has şekilde ifade edebildiği konular-dan ayrılmayışı, en büyük sanatçılarda gördüğümüz samimiliğin, öz duyguya saygının temiz bir örneğidir.
XIX uncu yüzyıl realist resmimizin temsicileri üstüne bugüne kadar esaslı bir etüdün yayımlanmamış olması sanat bibliyografyamız için büyük bir eksik-likdir. En ünlü temsilcileri Osman Ham-di, Süleyman Seyyit, Halil paşa, Hüse-yin Ze.kâvi paşa, Ahmet Ziya ve Hoca Ali Rıza olan realist ekolümüz, resim ve heykel müzesinde görüldüğü gibi, çok olgun, sağlam eserler vermiştir. Bu res-samlar grupu arasında Ali Rıza, Süley-man Seyyit'le Ahmet Ziya'ya yaklaştırı-labilecek mizacivle, özel bir yer tutar. Ali Rıza, resim ve heykel müzemiz-de asıl karakterini gösterecek şekilmüzemiz-de temsil edilmiş değildir. Türk modern sanatının bu piyonyesinin en aşağı on, onbeş resminin müzede yer alması ge-rektir.
Eski Hisar Ressam Ali Rıza Koca
(Baş tarafı 15 inci sayfada) lâkilerinin tesiri altında kalmadan, ken-disine çizdiği yolda yürümektedir. Mem-leketimizin en eski san'at teşekkülü olan
Güzel San'atlar Birliği İdare heyeti âzasmdandır. Muntazaman devlet resim ve heykel sergilerine, İstanbul ve Anka-ra Güzel San'atlar Birliği resim sergi-lerinde eser teşhir etmektedir. 1945 se-nesinde, resim ve heykel sergisinde bi-rinci mükâfatı kazanmıştır. Talebelerine karşı daima hayrhah olan Şeref çok genç istidadın yetişmesine sebep olmuştur. Esasen bu sergiyi gezenler üzerinde çok iyi bir intiba talebeleri Türkân Baş-pınar, Feridun Ertaş, Necdet Kalay ar-tık kendi başlarına birer varlık olmuş-lardır. Onların da yaptıkları resimler ve çalışma tarzları tıpkı hocalarmınki gibi nature sadık ve empresyon üzerindedir. Sergide dört ayrı ressam olduğu halde, serginin umumî havası tam bir âhenk içindedir. İnsan bu sergiyi gezdikten son-ra ve bu gençlerin de işlerini gördükten sonra, resim san'atınm da bizim memle-ketimizde çok sağlam kökler salmakta ol-duğu kanaati ile sergiden tatmin edilmiş olarak ayrılmaktadır.
Sergide Şeref Akdik'in Umulev kö-yü, Söğüt ağaçları, Suadi.ye'de ağaçları, Türkân Başpmar'ın Üsküdar'dan bir kö-şe, buğday tarlası, Feridun Ertaş'm yalıklar ve Kurbağalıdere'si, Necdet Ka-lay'm Pevsaj ve Portakallar isimli natur mort'u, bilhassa dikkati çekmektedir.
H a b e r l e r :
PROF DR. ÂFET İNAN'IN
SİNAN'LA ALÂKALI TEKLİFİ
(Teknik - Haber) den
r ] Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği VII. Umumî Hevet Toplantısın-da, Tarih Profesörü Dr. Âfet İnan ta-rafından dâhi Mimar Sinan'ın ölüm yıl-dönümü ile alâkalı bir teklif yapılmış-tır.
Prensip olarak, kabul edilmesi ha-linde, bir komisyonca talimatnamenin tesbiti talep edilen teklif şu hususları ihtiva etmektedir:
I. Büyük anma törenleri her beş ssnede bir yapılmalıdır.
II. Her yıl, (9 Nisan) Türk Mimar ve Mühendislerinin bir eser tanıti'.ıa günü olabilir.
1. Meselâ (30) yılını bitirmiş mi-mar ve mühendislerden bir veya birkaçı muayyen esaslara göre yılın şahısları olarak seçilir.
2. Müsabaka kazanmış eserlerinin, maket, plân ve resimleri teşhir edilir.
3. Müşterek başarılan işler, eser-ler izah edilir ve tanıtması yapılır.
4. Bu yıldönümü muayyen esasla-ra göre muvaffak olmuş mimar ve mü-hendislerin jübileleri mahiyetinde ef-kârı umumiyeve bu vesile ile tanıtılmış olur.
BEEGAMA'DA TARİHÎ BİR MEZAR BULUNDU
Bergama ilçesinde yapılan kazılarda eski Cimnas'm bulunduğu kısımda ta-rihi bir mezar meydana çıkarılmıştır. Mezar içinde tesbit edilen bazı kıymetli tarihî eserlerin, Bergama krallığına ait olduğu tahmin edilmektedir. Eserler Bergama Müzesine teslim edilmiştir.