• Sonuç bulunamadı

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ULUSLARARASI DİNÎ MÛSİKÎ SEMPOZYUMU

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ULUSLARARASI DİNÎ MÛSİKÎ SEMPOZYUMU"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE

ULUSLARARASI DİNÎ MÛSİKÎ SEMPOZYUMU

FROM PAST TO PRESENT INTERNATIONAL RELIGIOUS MUSIC SYMPOSIUM

03-04 KASIM 2017 ● AMASYA BİLDİRİLER KİTABI

Bu sempozyum T. C. Amasya Üniversitesi Rektörlüğü Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından desteklenmiştir.

AMASYA ● 2017

(2)

OSMANLILAR DÖNEMĠ’NDE AMASYA SANCAĞI VE ÇEVRESĠNDE YAPILAN NAZARÎ MÛSĠKÎ ÇALIġMALARI

Hakkı TEKİN

Özet

Orta Asya‟da temel prensiplerinin ortaya konulduğu Mûsikî Nazariyatı çalışmaları Türklerin Anadolu‟ya yerleşmeleriyle hemen her yüzyılda burada daha kapsamlı ve yaygın olarak devam eder. Mûsikî kültürü özellikle Osmanlı‟nın başkentleri ve şehzade şehirlerinin merkez öncülüğünde Anadolu‟nun diğer bütün yöre ve bölgelerinde nazari ve ameli olarak gelişmesini sürdürür.

Eğitim ve himaye ile güçlenen mûsikî kültürü giderek ender bir insanlık değeri olarak Anadolu ve Rumeli‟nin tamamından sonra yeryüzünün hemen her yerinde kendini gösterir.

İşte bu merkezlerden biri de Amasya Sancağı‟dır. II. Bayezid‟in Şehzadeliği sırasında Amasya‟da gelişen mûsikî kültürü yüksek değerlere ulaşır. Osmanlılar zamanında Amasya‟da gelişen Mûsikî nazariyatı ile ilgili yazılı kaynaklar şunlardır.

Amasyalı Şükrullah Çelebi‟nin Fatih Sultan Mehmet‟e sunduğu Risâle-i Mûsikî adlı eseridir. Ladikli Mehmet Çelebi‟nin II. Bayezid‟e sunduğu Mûsikî Nazariyatı ile ilgili iki önemli eseri vardır. Bunlardan ilki Osmanlı Türkçesi ile ele alınan Zeynü‟l-Elhân fî „İlmi‟t-Te‟lîf-i ve‟l-Evzân, diğeri ise Arapça olarak yazılan er-Risâletü‟l- Fethiyye adlı eserleridir.

Anahtar Kelimeler: Mûsikî Nazariyatı, Türk Mûsikîsi Tarihi, Dînî Mûsikî, Edvâr, Ladikli Mehmet Çelebi, er-Risâletü‟l-Fethiyye, Amasya.

Theory Music Studies in the vicinity of Amasya Sanjak during the Ottoman Period

Abstract

The Musical Theory studies of the basic principles in Central Asia continue here more extensively and widespread almost every century with the Turks settling in Anatolia. Music culture continues to evolve, in particular in all other regions and regions of Anatolia, as the principal and pioneer of Ottoman capitals and prestigious cities as a theoretical and practical development.

Music culture, strengthened by education and patronage, is increasingly seen as a rare value of humanity, after all of Anatolia and Rumeli, almost all over the world.

One of these centers is the Amasya Sanjak. II. Bayesid‟s music culture, which developed during Amasya during the Sehzade, reaches high values. Written sources related to the development of music theory in Amasya during the Ottoman period are as follows.

It is the work of Amasya Şükrullah Çelebi, Risâle-i Mûsikî, which Fatih Sultan Mehmet offered. Ladikli Mehmet Çelebi has two important works on Music Theory presented to II. Bayezid. Among these are Zeynü‟l-Elhân fî İlmi‟t-Te‟lîf-i ve‟l-Evzân, which was dealt with in the Ottoman Turkic, and the other is the so-called er- Risâletü‟l- Fethiyye, written in Arabic.

Keywords: Music Theory, Turkish Music History, Religious Music, Ladikli Mehmet Çelebi, er- Risâletü‟l-Fethiyye, Amasya.

GiriĢ

Orta Asya‟da temel prensiplerinin ortaya konulduğu Mûsikî Tarih ve Nazariyatı çalışmaları Türklerin Anadolu‟ya yerleşmeleriyle hemen her yüzyılda burada daha kapsamlı ve yaygın olarak devam eder. Özellikle Osmanlı‟nın başkentleri ve şehzade şehirleri ile yakın çevre merkez öncülüğünde

Dr., Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, htekin@erciyes.edu.tr.

(3)

474 | GeçmiĢten Günümüze Uluslararası Dini Mûsiki Sempozyumu

buluşan mûsikî kültürü Anadolu‟nun diğer bütün taşra ve bölgelerinde de nazari, ameli, tür, biçim, enstrüman, beste ve icra olarak gelişmesini sürdürür.

Hakan, Padişah ve Şehzadelerin bulundukları coğrafyalarda onların önce eğitim sonra himaye anlayışlarıyla güçlenen mûsikî kültürü giderek ender bir insanlık değeri haline gelir.

Öyle ki ilim ve sanatın ehil ve erbabı olan müellif, bestekâr, sanatçı ve nazariyatçılar yazdıkları veya te‟lîf ettikleri eserleri ile birlikte kendi yöreleriyle de anılmaya başladılar. Örneğin, Amasyalı Şükrüllah, Ladikli Mehmet Çelebi, Yusuf el-Kırşehrî, Aydınlı Şemsüddîn Nâhifî, Manisalı Kenzî, Tireli Kadızâde vs bilhassa Mûsikî tarih ve nazariye alanlarında eser veren isimler olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna benzer olarak şahıs ve yöre isimleri ozan, bestekâr, okuyucu, icraatçı, yöresel enstrümanlar gibi mûsikînin her alanında artık Anadolu‟nun hemen her iklîm ve coğrafyasında görülecek, Rumeli‟nin tamamından sonra ve yeryüzünün hemen her yerinde etkin olarak kendini gösterecektir.

Te‟lîf edilen bu eserlerin aynı zamanda yörenin, sosyal hayatın hemen her alanında yürürlükte olan türlerin gelişmesine katkı sağladığı görülebilir. Saray, enderun gibi nevbet ve teşrifatla ilgili geliştirlen Peşrev, Kâr, Semâî ve Beste gibi Klasik Mûsikî türleri kaynağını bu nazarî eserlerden alır.

Câmiî ve tekke gibi alanlarda Ezan, Kâmet, Salâ ve İlâhî gibi Dînî Mûsikî türlerinin icraatları bu nazarî eserlerde ele alınan makâm, usül ve diğer esaslarla beslendiğini söyleyebiliriz. Keza toplumsal olayların yaşandığı daha geniş alanlarda savaş, düğün gibi çeşitli olaylar sebebiyle geliştirilen Türkü, ağıt vs gibi Halk Mûsikîsi türleri de gelişim ve çeşitlenmelerini yine aynı nazarî eseslar üzerine sürdürür. Aynı gelişme mûsikînin yöresel özellikler taşıyan türlerinin gelişmesinde de görülebilmektedir.

İşte bu değerlerin oluştuğu merkezlerden biri de Amasya Sancağı‟dır. Özellikle II. Bayezid‟in Şehzadeliği sırasında burada gelişen mûsikî kültürünün hemen her alanında yüksek değerlere ulaştığını görürüz. Gelişmesine öncülük ettiği mûsikî kültür ve iklimini o, daha sonra İstanbul‟da padişahlığı döneminde de takip ve himaye ederek sürdürür. Nitekim kültür hayatımızda nadide bir yere sahip olan mûsikî nazariyatı ile ilgili ortaya konulan yazılı kaynakların en önemlilerinden sayılan bazı eserler II.

Bayezid‟e sunulacaktır. Bu eserlerden bazıları Amasya Sancağı ve çevresi kültür ikliminin birer nüvesi olabilecek tarzdadır. Keza kendisinden önce II. Murat ve Fatih Sultan Mehmet Han zamanlarında da yine aynı gelişmelerin örnekleri sıkça görülmekteydi.

Burada mûsikî nazariyatı konularında eser veren iki önemli isim ve üç önemli eser dikkat çeker.

Kronolojik sıralamaya dikkat edilecek olursa bunlardan biri Amasyalı Şükrullah Çelebi ve Fatih Sultan Mehmet‟e sunduğu Risâle-i Mûsikî adlı eseridir; diğeri ise, o zaman Amasya Sancağı‟na bağlı olan Ladikli Mehmet Çelebi‟dir. Onun II. Bayezid‟e sunduğu Mûsikî Nazariyatı ile ilgili iki önemli eseri vardır.

Bunlardan ilki Osmanlı Türkçesi ile ele alınan Zeynü‟l- Elhân fî „İlm‟t-Te‟lîf-i ve‟l-Evzân, diğeri ise Arapça olarak yazılan er-Risâletü‟l-Fetyhiyye adlı eserleridir.

Biz burada Amasya ve çevresinde yaşayan ve bu yörede doğdukları bilinen müellifleri ele alacağız. Onlar hakkında bilgi verirken hayatlarının daha çok özellikle Amasya ve çevresi ile ilgili kısımlarına değinip, adı geçen mûsikî nazariyatı ile ilgili eserleri tanıtırken de onların bölüm, sıralama, içerik, yöntem ve diğer bazı ele aldıkları konularına yer vermeye çalışacağız. Bunları yaparken daha çok Ladikli Mehmet Çelebi örneğine ve onun er- Risâletü‟l-Fethiyye adlı eserine temas edeceğiz.

Böylece, hem Amasya ve çevresinde tarihten bugüne hala yaşarken izlerini görüp hissettiğimiz mûsikî kültür iklimini, hem de birinci el kaynakları vesilesiyle bu değerlerin nazarî esaslarını bir kez daha yâd etmiş olacağız.

Ayrıca, yaşayan mûsikî kültür değerlerinin en bariz örnekleri hiç şüphesiz Dînî Mûsikî alanlarında gerçekleşen tür ve icra biçimlerinde görülmektedir. Günümüzde Amasya ve civarında başta Câmiî Mûsikîsi türleri Ezan ve Salâ‟lar olmak üzere İlâhî ve diğer Dînî Mûsikî türleri oldukça yaygın ve seviyeli olarak icra edildiği; yapılan icraatlar nazarî usül, makâm ve esaslara daha uygun bir düzeyde yapıldığı; gelenekleşmiş üslup ve tarzlar daha canlı olarak hissedildiği cesaretle söylenebilir. Çünkü yörede nesiller boyu okuna gelen İlâhî örneklerinin yeniden derlenip okunarak kaydedildiğini görmekteyiz.

(4)

Amasyalı Ahmedoğlu ġükrullah Çelebi

Amasyalı Ahmedoğlu Şükrullah Çelebi, 1388‟de1 Amasya‟da dünyaya gelmiş, 1476‟da2 Bursa‟da vefat etmiş ve bilhassa II. Murad ve Fatih Sultan Mehmed dönemlerinde önemli görevlerde bulunmuştur.3 Devrin önemli şahsiyetlerinden aldığı eğitimlerden sonra Bursa‟da Sultâniye Medresesi‟nde göreve başlar Edirne Kadılığı‟na getirilir. Burada II. Murad ve Karamanoğlu Mehmed Bey arasında ve Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah arasında elçilik görevlerinde bulunur. Bir ara Fatih Sultan Mehmed zamanında elçilik yapmak üzere Mısır‟a da gönderilir.

Eserleri arasında Behçetü‟t-Tevârîh, Menhecü‟r-Reşâd fî Sülûki‟l-‟İbâd, Câmi‟u‟d-Da‟vâd, Enîsü‟l-

‟Ârifîn, Kasîde-i İmâlî Şerhi, Fütûhât fi‟l-Cifr ve Edvâr-ı Mûsikî sayılabilir.4

1423-1436 yılları arasında Karamanoğlu İsa Bey‟in tavsiyesi üzerine 35 fasıl olmak üzere kaleme alınan Edvâr-ı Mûsikî‟nin ilk 15 faslı Sâfiyüddîn Urmevî‟nin Kitâbü‟l-Edvâr‟ının Türkçe tercümesini teşkil etmektedir.

Hayatının büyük kısmını Amasya ve çevresi dışında yaşamış olmasına rağmen bu coğrafyada dünyaya gelmesi itibariyle yöreyle ilgi kurmaya çalıştığımız Amasyalı Şükrullah Çelebi, yaşadığı dönem itibariyle XV. yüzyıl mûsikî nazariyatçıları arasında yer alır. Onun Edvâr-ı Mûsikî‟si Edvâr geleneğinin ilk türkçe örneklerinden biri olarak sayılır.5 Bu arada te‟lîf ettiği eserler yanında çalgı yapımıyla da ilgilendiği söylenmektedir.

Ladikli Mehmet Çelebi

Asıl adı Muhammed bin Abdülhamîd el- Lâdikî6 olan Mehmet Çelebi‟nin o zaman Amasya Sancağı‟na bağlı olan Ladik‟te İsrâfilzâdeler diye bilinen bir aileden gelir.7 Onun büyükbabasının ismi Nasûh,8 dedesinin İsrâfil9 ve babasının adı Abdülhamîd bazı kaynaklarda da Abdülmecîd olarak belirtilir10 ve Amasya‟ya bağlı Ladik‟te çok tanınan, ilmiye sınıfına mensup ve birçok eserleri olan bir kişidir. Keza onun amcası Yahyâ Efendi de eserleri basılan ilmiye sınıfından bir kişidir.11 Denizli ve Konya‟nın Ladik, bir de Suriye‟nin Lazkiye‟li olduğuna dair bazı düşünceler olsa da kendi eserlerinden elde edilen bilgilerden onun doğum yerinin Amasya sancağına bağlı Ladik doğduğunu görürüz.12

Onun doğum tarihi kaynaklarda belirtilmediği için kesin olarakbilinmiyor.13 Ancak kaynaklarda onun kesin olarak H. 900/ 1494-95 tarihinde yaşadığı,14 vefatının ise, kesin olarak yaşadığını bildiğimiz 1485 ile 1512 tarihleri arasında ola bileceği15 ve Amasya‟ya defn edildiği belirtilmektedir.16 Bu durumda

1 Murat Bardakçı, Ahmet Oğlu Şükrullah, Pan Yay., İstanbul, 2012, s. XV-XXVI.

2 Mehmet Tıraşçı, Türk Mûsikîsi Nazariyatı Tarihi, Kayıhan Yay., İstanbul, 2017, s. 107.

3 Ramazan Kamiloğlu, Ahmedoğlu Şükrullah ve “Edvâr-ı Mûsikî” Adlı Eseri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Ün. Sos. Bil.

Enstitüsü, Ankara, 2007, s. 4.

4 Kamiloğlu, a.g.t., s. 5.

5 Mehmet Tıraşçı, a.g.e., s. 107.

6 Muhyiddîn Muhammed bin „Abdülhamîd el-Lâdikî, er-Risâletü‟I-Fethiyye, (Müst. Muhammed Kâmil b. Ahmed), Taksim Atatürk Ktp., Belediye Bölümü, No: K23, v. 1a; Fethiyye, İstanbul Ün. Türkiyât Enst. Ktp., No: 61, v. 1; er- Risâletü‟l- Fethiyye (fi‟l- Mûsikî), (Şerh ve Tahkîk: el-Hac Hâşim Muhammed er- Receb), Kuveyt, 1406/1986, s. 7; Kâtip Çelebi, Keşfü‟z- Zünûn an Esâmi‟l-Kütübi ve‟l-Fünûn, (Haz. Şerafettin Yaltkaya-Kilisli Rıfat), MEB. Yay., c. II, İstanbul, 1943, sütun, 1236- 237; Ömer Rıza Kehhâle, Mu„cemü‟l-Müellifîn, Terâcîmü Musannifi‟l-Kütübi‟l-„Arabiyye, Dâru'l-Hayâi‟t-Türâsi‟l-„Arabî, Beyrut, ty., (Mukaddime Tarihi, H. 4 Şa'bân 1376-M. 6 „Âzâr 1957), c. X, s. 131, c. XV, s. 189; Hüseyin Ali Mahfûz, Kâmûsü'l- Mûsiki‟l- „Arabiyye, Dâru‟t-Tıbâ„a, Bağdat, 1977, s. 427, 469; Rauf Yekta, “Ladikli Mehmed Efendi”, Mûsikî Mecmûası, (Yay.

Haz. İsmail Akçay), Yıl: 49, Sayı: 454, İstanbul, Eylül, 1996, s. 13.

7 Rauf Yekta, “Ladikli Mehmed Efendi”, Mûsikî Mecmûası, Yıl: 49, Sayı: 454, s. 13; Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifieri, c. I, İstanbul, 1333, s. 354.

8 Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, c. 1, s. 354; Rauf Yekta, “Ladikli Mehmed Efendi”, Mûsikî Mecmûası, Yıl: 49, Sayı:

454, s. 13.

9 Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, c. 1, s. 354; Rauf Yekta, “Ladikli Mehmed Efendi”, Mûsikî Mecmûası, Yıl: 49, Sayı:

454, s. 13.

10 Bağdatlı İsmâîl Paşa, Hediyyetü'l-Ârifîn ve Âsâru‟l-Musannifin, c. I, İstanbul,1955, s. 620; Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, c. I, s. 354.

11 Bursalı Mehmed Tâhir, Mehmed Çelebi'nin amcası Yahyâ Efendi'nin 'Avâmil-i Cürcâniye Şerhi‟nin basıldığını ve onun Ferişteoğlu'nun Lügat Manzûmesini de şerhettiğini bildiriyor. Bkz. Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, c. 1, s. 354.

12 Recep Uslu, “Lâdikli Mehmed Çelebi Üzerindeki Şüpheler”, Mûsikî Mecmûası, Yıl: 1999, Sayı: 4, İstanbul, 1999, s. 33.

13 Mehmet Nazmi Özalp, Türk Mûsikîsi Tarihi, Derleme, TRT Müzik Dairesi Başk. Yay., c. I, No: 34, Ankara, 1986, s. 131.

14 Hüseyin Ali Mahfûz, Kâmûsü‟l-Mûsikî‟l-„Arabiyye, s. 427.

15 H. G. Farmer, “Mûsikî”, İslam Ansiklopedisi, MEB Yay, c. VIII, İstanbul, 1960, s. 683.

(5)

476 | GeçmiĢten Günümüze Uluslararası Dini Mûsiki Sempozyumu

onun ölümünü 1400 lü yılların sonu veya 1500 lü yılların başı olarakdüşünebiliriz. Dolayısıyla Mehmet Çelebi hayatının büyük bir bölümünü XV. yüzyılda geçirmiş olduğu için onu XV. yüzyıl mûsikîşinâslarımızdan sayıp, eserlerinin hepsini bu yüzyılda yazdığı için de onun mûsikî anlayışını XV.

Yüzyıl Türk mûsikîsi içinde incelemek gerekir.

Ladik‟ten Amasya‟ya gelerek oradaki medreselerden ve müderrislerden özellikle riyâzî ilimlerden mûsikî ile birlikte çeşitli ilimler öğrendiği ve Ladik‟e geri döndüğü söylenir.17 II. Bâyezîd‟in şehzâdeliği devrinde Amasya‟da çok sayıda medrese vardır. Amasya Cami‟inde vâiz ve kürsî şeyhi olduğu anlatılır.18

Vali II. Bâyezîd ve babası Fâtih Sultan Mehmed ile onların sık sık Amasya‟da olmalarından dolayı sıkı ilişki içerisindedir. Osmanlı şehzâdelerinden II. Bâyezîd, babası Fâtih Sultan Mehmed‟in Hâkanlığında 26 sene Amasya‟da valilik yapar. Bu dönemde Bâyezîd her sene Amasya‟ya gelir ve yaz mevsimini burada geçirir.19 Fâtih‟in ölümü üzerine II. Bâyezîd İstanbul‟a dönerken onu da yanında götürmek isterse de o, yaşlılığından dolayı Amasya‟da kalmayı uygun bulur ve ömrünün sonuna doğru çoktan beri yazmak istediği mûsikî nazariyatı ile ilgili eserlerini yazmak ister.20

Kendisinden eser yazması beklenen Ladikli Mehmed Çelebi er- Risâletü‟l-Fethiyye‟sini yazmaya başlamadan önce mûsikî nazariyatı konusundaki eserleri tetkike başlar ve kaynak toplama işlemlerini bitirip bunları yazmayı düşündüğü bir sırada II Bâyezîd tarafından İstanbul‟a gitme teklifi alır.

Kaynaklar II. Bâyezîd‟in Amasya valiliği sırasında hem kendisinin hem de babası Fâtih‟in İstanbul‟dan Amasya‟ya gidip geldiğini, II. Bâyizîd‟in de Amasya‟dan İstanbul‟a gidip geldini belirtirler.

İlk olarak Zübdetü‟l-Beyân adlı mantık konularıyla ilgili eseriyletanınan Mehmed Çelebi, bu eserini H. 888-M. 1483 tarihinde21 Nesih yazı olarak, kendi hattıyla ve Osmanlı Türkçesiyle yazıp II.

Bâyezîd‟e sunar. Mehmed Çelebi bu eserini Türkçe bir mantık kitabının olmamasından dolayıkaleme aldığını anlatır.22

Mehmet Çelebi ikinci olarak Zeynü‟l-Elhân fî„İlmi‟t-Te‟lîfi ve‟l-Evzân‟ını yazar ve yine II.

Bâyezîd‟e sunar; bundan bir yıl sonra da yani 1484 tarihinde yine bu eserinin Türkçesini kaleme alır.23 II. Bâyezîd bu eserin özet niteliği taşıdığını belirtir ve bu konudadaha ayrıntılı bir eser yazmasını ister.

Bunun üzerine Mehmed Çelebi daha genişkapsamlı bir eser yazmak için mûsikî nazariyatı ile ilgili eserleri araştırmaya başlar.24

II. Bâyezîd bu sıralar Sultan Cem ile olan sıkıntısından kurtulur ve Buğdan‟a asker göndererek Akkirman ve Kuli kalelerini fetheder. Mehmed Çelebigeniş eserinin ilk sahifelerini yazarken bu fetih haberini alınca çok sevinir ve bu eserinin adına er-Risâletü‟l-Fethiyye25 adını vererek H. 889‟da tamamlayıp26 yine II. Bâyezîd‟e sunar.27

er-Risâletü'l-Fethiyye‟nin aşağıda zikredilen kaynaklardan tesbvit edilerek bilinen 13 nüshası vardır.28 Bu nüshalar arasında müellif hatti olan nüsha belli değildir.

16 Rauf Yekta, “Ladikli Mehmed Efendi”, Mûsikî Mecmûası, Yıl: 49, Sayı: 454, s. 15.

17 Rauf Yekta, “Ladikli Mehmed Efendi”, Mûsikî Mecmûası, Yıl: 49, Sayı: 454, s. 13.

18 Amasyalı Abdizâde Hüseyin Hüsümeddin, Amasya Tarihi, Necm-i İstikbâl Matb., c. III, İstanbul, 1927, s. 237.

19 Rauf Yekta, "Ladikli Mehmed Efendi", Mûsikî Mecmûası, Yıl: 49, Sayı: 454, s. 13.

20 Rauf Yekta, "Ladikli Mehmed Efendi", Mûsikî Mecmûası, s. 14.

21 Abbâs el-Azzâvî, el-Mûsikî‟l-„Irâkiyye fî „Ahdi‟I-Moğol ve‟t-Türkmân, Bağdat, 1370/1951, s. 64; Mehmet Nazmi Özalp, Türk Mûsikîsi Tarihi, Derleme, c. 1, s. 131.

22 Lâdikî, er- Risâletü‟l-Fethiyye (fi‟I-Mûsikî), (Şerh ve Tahkîk: el-Hâc Hâşim Muhammed er-Receb), s. 9; Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, c. II, s. 51; Ömer Rıza Kehhâle, Mu„cemü'l-Müellifîn ..., c. X., s. 131.

23 Ladikî, er-Risâletü'l- Fethiyye (fi'I-Mûsikî), (Şerh ve Tahkîk: el-Hâc Hâşim Muhammed er-Receb), s. 9; Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, c. II, s. 51; Hüseyin Ali Mahfûz, Kâmûsü‟l-Mûsikî‟l-„Arabiyye, s. 427; Ömer Rıza Kehhâle, Mu„cemü'l- Müellifin ..., c. X, s. 131.

24 Lâdikî, er-Risâletü‟l-Fethiyye, (Müst. Muhammed Kâmil b. Ahmed), Taksim Atalürk Ktp., Belediye Bölümü, No: K23, v. 2b;

Fethiyye, İstanbul Ün. Türkiyât Enst. Ktp., No: 61, v. 2.

25 Lâdikî, er-Risâletü'l-Fethiyye, v. 4b; Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, c. II, s. 51; Hüseyin Ali Mahfûz, Kâmûsü‟l- Mûsikî'l-„Arabiyye, s. 469; Rauf Yekta, “Ladikli Mehmed Efendi”, Mûsikî Mecmûası, Yıl: 49, Sayı: 454, s. 13.

26 Rauf Yekla, “Ladikli Mehmed Efendi”, Mûsikî Mecmûası, Yıl: 49, Sayı: 454, s. 14.

27 Abbâs el-Azzâvî, el- Mûsikî‟l-„İrâkiyye fî „Ahdi‟l-Moğol ve‟t-Türkmân, s. 64.

28 Lâdikî, er-Rîsâletü‟l-Fethiyye (fi‟l-Mûsikî), s. 18, 23; Receb Uslu, “Lâdikli Mehmed Çelebi Üzerindeki Şüpheler”, Mûsikî Mecmûası, s. 36; Hüseyin Ali Mahfûz, Kâmûsu‟l-Mûsikî'l-Arabiyye, s. 469; Lâdikî, İ. Ün. Türkiyat Ensl. Ktp., No: 61/ 1-2;

(6)

Er-Risâletü’l- Fethiyye’nin Bölümleri ve Sırasıyla Ele Alınan Temel Konular

Yazar besmele, hamdele ve salveleden sonra insanlar tarafından ortaya konan riyazî ilimlerin en tatlısının mûsikî olduğunu söyler. Fakat bu ilim taassuptan dolayı toplumlarda tam anlamıyla gelişemez ve sürekli olarak bu toplum mûsikî ilmi konusunda dedi kodudan ileri gitmeyen safsatalarla uğraşmaktan kendi zamanlarında bir kaynak eser ortaya koyamaz. Bu nedenle Mehmet Çelebi mûsikî konusunda yazılan eski kaynakları toplamaya ve yararlı olur düşüncesiyle bu boşluğu gidermek ister.

Eserin yazımı fetihlere rastlamasından dolayı o bu eserine Fethiyye ismini verir ve Sultan II. Bâyezîd‟e sunar. Onun eseri mukaddimeden sonra iki ana başlık altında toplanır.

Birinci fasıl altı konuyu içerir ve bu konular mûsikînin tanımı ve onunla ilgili dayanaklardır.

Mûsikî, uyum ve uyumsuzluk bakımından nağmeleri araştıran, nasıl beste yapılacağı ve usûl vuruşlarında zamanın nasıl ölçüleceğini anlatan bir ilimdir. Bu konuda İbn-i Sina eş- Şifâ‟sında yaptığı tanımda usûl vuruşlarına değinmez. Yazar bu eserinde yalnızca usül vuruşlarının zamanlamasını anlatacağını ve eserlerin sözlerini anlatmayacağını belirtir.

Riyâzî ilimlerin en başında matematik ilmi gelir ve bu ilmin geometri, alet kullanma, ölçü ve sayılar ve tartı gibi kolları vardır. Bunlar mûsikîde kullanmak istediğimiz aleti öğretirler. Geometri ilminin gözlem, yansıma, illizyon gibi kolları vardır. Dinamik bilim dalı çekim ve su taşımacılığı gibi kollara ayrılır. Astronomi takvim bilim dalıyla ilgilenir. Aritmetik ilmi alan, cebir, toplama ve çıkarına kollarına ayrılır. Mûsikî ise erğanôn ve ud gibi aletlerin nasıl kullanılacağını anlatır ve nağmelerin nasıl elde edileceğini öğretir.

Nağme konusunda Urmevî‟nin yaptığı tanım Fârâbî‟nin yaptığı tanımdır ve buna göre nağme, içinde bulunduğu vücutta hissedilir oranda zamana bağlı olarak ortaya çıkan bir sestir. Bu zaman hissedilmeyecek kadar az olursa bu ses nağme diye adlandırılmaz. Orta derecede telaffuz edilen iki harekeli harf arasında ortaya çıkan zaman en düşük hissedilme derecesini belirler ve bu zaman dilimi A zamanı kadardır. Bu tanımdan mûsikînin iki ana konusunun olduğu ortaya çıkar. Bunlardan nağme konusu beste yapma ilmini, zaman konusu da îkâ„ ilmini ortaya çıkarır. Her iki ilmin ana konusu beste yapmanın öğretilmesidir.

Lahn tertipli, düzenli ve uygun sözlerden oluşan vurgulu ve vezinlenmiş sözler topluluğuna denir. Bu sözler insan ruhunu hareketlendiren, ona lezzet veren, birçok şeye yakınlık duyduran ve hatip ve okuyucuların terennüm ettikleri sözlerdir. Burada nağmenin uygunluğu ya da uygunsuzluğu beste yapma ilminin, vezinli ya da vezinsiz sözlerin kullanılması da usûl ilminin konusudur.

Mûsikînin konularından biri lahnı bulan kimsedir ve herkesçe kabul edilen görüşe göre lahnı ilk olarak bulan Hz. Süleyman peygamberin öğrencisi Fisagores‟tir. Fisagores bir gün rüyasında, birinin kendisine filan denizin kenarına gidip oradan bir ilim öğren dediğini görür. O üç gün oraya gider ve sonunda orada çekiçlerle demir döven kişileri bulur, aklı tempolu vuruşlara takılır ve bunu uzun uzun düşünür. Sonra o sesler arasındaki ilişkiye yönelir ve beste ilmini keşfedince bir alet yaparak üzerine ibrişimden teller bağlar. Daha sonra o yaptığı bu aletle insanları uhrevî işlere yönlendiren hikmetli sözler söyler ve bunu duyan pek çok kimse dünyadan yüz çevirerek ahirete yönelir. Bu alet zamanla bilginler arasında yaygınlaşır. Fisagores‟in koyduğu kurallara kendisinden sonra gelen bilginlerin koyduğu kurallar da eklenerek bu ilim daha da gelişir ve Aristo‟ya kadar bu sanat böylece ilerler. Aristo da Fisagores gibi uzun uzun düşünür ve o da Yunanlıların kullandıkları üç büyük tuluktan, camız derisinden ve üzerine belirli aralıklarla delinmiş borular geçirilerek meydana getirilen erğanôn aletini yapar.

Lâdikî, Çorum, İskilip İlçe Halk Ktp., No: A. Y. 962; Onur Akdoğu, Türk Müziği Bibliyografyası (IX. Yüzyıl-1928), Ege Ün.

Devlet Türk Mûsikîsi Konservaluvarı Yay., No: 89, KON 02, İzmir, 1989, s. 19; Rauf Yekta, Türk Mûsikîsi, (Fransızca‟dan Çev.

Orhan Nasuhioğlu), Pan Yay., (Birinci Baskı), İstanbul, 1986, 28; Baron Rudolf d‟Erlanger, La Musique Arabe, Librairie Orientaliste Paul Geuthner, c. IV, Paris, 1939. s. 259- 498; Hakkı Tekin, Ladikli Mehmet Çelebi ve er-Risâletü‟l- Fethiyyesi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Niğde Ün. Sos. Bil. Enstitüsü, Niğde, 1999, s. 40-43.

(7)

478 | GeçmiĢten Günümüze Uluslararası Dini Mûsiki Sempozyumu

Bu sanatı ortaya koyan kimselerin amacı yalnızca eğlendirmek ve neşelendirmek değil, bilakis gönüllere ve konuşan insanlara mukaddes âlemi sevdirmektir. Zaten gönüller güzel alışkanlıklar ve hoş nağmeler dinleyince üzerlerinde ferahlık belirtileri gösterirler.

Mûsikînin konularından biri de nasıl beste yapılacağıdır. Lahnın konusu da besle yapma biçimlerini içerir ve bu görüş üç şekilde açıklanır.

Birincisi lahnın geometri, aritmetik delilleri sağlam olan ilimlere girmesidir.

İkincisi Hz. peygamber Kur‟ân kıraatinde “Kur‟ân‟ı seslerinizle süsleyiniz, şüphesiz ki güzel ses Kurân‟ı güzellik bakımından artırır” ve “Kur‟ân‟ı Arap lahnlarına göre okuyunuz” şeklindeki rivayetleri ile güzel sesin önemine dikkat çeker. Güzel sesle ve lahnla Kur‟ân okumanın tek gerekçesi harflerin ve kelimelerin değiştirilmemesidir ve yukarıda belirtilen rivayetin asıl amacı budur.

Üçüncüsü rivayet edilen bir olaydır. Bu olay, uzun zamandan beri birbirlerine kin duyan iki kimsenin, bir gün içki meclisinde bir araya gelip ikisi de sarhoş olunca birbirlerini öldürmeye başlarken usta bir müzisyenin olgun nağmeleriyle kalplerinin yumuşayıp birbirlerinden özür dilemeleridir. İşle bunlar bu sanatın iyi kullanılmasının bir sonucudur.

Mûsikînin konularından bir diğeri de onun isimlendirilmesidir. Mûsikî kelimesi Yunanca nağmeler anlamına gelen Musi kelimesinden ve en büyük göktaşı olan musigagya kelimelerinden türer.

Bu gök taşıyla mûsikî kelimesi arasında ululuk ve yücelik bakımından bir uygunluk söz konusudur.

Musigagya kelimesinin söylenmesi uzun ve zor olduğu için bu kelime mûsikî diye basitleştirilir.

İkinci fasıl sanatın doğal ilkeleri konusundadır. Nağme tabiat olaylarından kaynaklanan seslerle oluşur. Dolayısıyla nağme tabiat olaylarından bir konudur. Nağmelerin düzenlilik veya düzensizliği yönünden incelenmesi matematik ilimlerinin araştırma konularına girer. Bu konu Abdülkadîr Merâgî‟nin Câmi„u‟l-Elhân ve Makâsıdü‟l-Elhân‟ına ve İbn-i Sina‟nın eş- Şifâ‟sına göre de böyledir. Ses gökle ilgili olaylardan kaynaklanan ve dalgalı havanın içerisinde vurgu ve serpinti nedeniyle havanın sürüklenmesinden oluşur ve iki türlüdür. Bunlardan biri vurgulu diğeri de serpintili seslerdir. Beste yapılan sesler yalnızca vurgulu seslerden yapılır. Telli çalgılarda nağmenin meydana gelişi, tele vurgu yapılınca telin yan taraflara sallanıp hareket etmesindendir. Bundan hava ile tel arasında bağıntılı vurgular meydana gelir ve sonuçta bu hareketin dağılmasına göre nağme yavaş yavaş ortadan kaybolur.

Üflemeli aletlerde ise nağmeler üflenen havanın aletin içinde vurgu yaparken dönerek hareket etmesiyle meydana gelir. Bu hareket sırasında hava aletin üzerinde bulunan deliklerden dışarı çıkar ve buradan nağmeler oluşur. Nağmelerin insanların gırtlağında oluşması ise akciğer borusu aracılığıyla üfleyici kuvvetin havayı üflemesinden sonra havanın bu boru içinde hız ve baskıyla vurgu yaparak soluğun kuvvetli çıkmasındandır. Fakat nefes alan kimsenin nefesi kuvvetsiz ise çıkan ses işitilmeyecek kadar az olabilir. Seste tizlik, pestlik, gizlilik, açıklık, arılık, pislik, sertlik, yumuşaklık ve gunne gibi sonradan meydana gelen oluşumlar vardır. Gunne havanın birazının burnun yan taraflarına, birazının da dudakların kavuşmasıyla beraber ağızın içine yayılmasıyla beraber ortaya çıkan ses biçimidir. Korku, sevinç, hüzün, kıvanç ve aşağılanmak gibi nefesi geçici olarak etkileyen faktörler de bulunur.

Nağmeler bu faktörlerin özelliklerini taşır ve bu faktörler nağmelerin tizliğinin nedenlerindendir.

Nitekim akciğer borusunun dar olması nedeniyle çocukların ergenlik çağlarından önceki sesleri daha tizdir. Vurgunun çokluğu tizliğe, azlığı ise pestliğe neden olur.

Ladikli Mehmet Çelebi er- Risâletü‟l- Fethiyye‟sinde anlattığı diğer konuların başlıkları şunlardır:

Üçüncü fasıl mûsikî ile ilgili olan sayısal ve geometri ilkeleri konusundadır.

Birinci taraf ilk ses elde etme yolları ve nasıl beste yapılabileceği gibi te‟lîf konuları hakkında beş makale içerir.

Birinci Makale: Telli veya üflemeli aletlerde parmak uçlarıyla veya üflemeyle kulağa hoş gelen düzenli seslerin tiz ve pes aralıklarının nasıl elde edileceği anlatılır.

İkinci makale, aralıkların birbirlerine eklenmesi, ayrılması, sınıflandırılması, üçlenmesi ve dörtlenmesi konusundadır.

(8)

Üçüncü makale, küçük beste aralıkları ile uyumlu nağmeler yapma ve uyumsuzluğun nedenleri konusundadır.

Dördüncü makale, çok tanınan makamların nağmelerinin eski bilginlerin görüşlerine göre bölümleri konusundadır.

Beşinci makale, yazarın kendi zamanında kullanılan makamların zaman ve kişilerin özelliklerine göre anlatılması konusundadır.

İkinci taraf, usûl ilmi (Îkâ„) konusundadır ve üç makaledir.

Birinci makale, çeşitli zaman aralıklarının oluşumları ve bunların isimleri hakkındadır.

İkinci makale, yazarın zamanındaki mûsikîşinâsların kullandıkları usûller konusundadır.

Üçüncü makale, eski mûsikîşinâslarca çok kullanılan usûl çeşitleri konusundadır.

Sonuç

Görülüyor ki Özellikle II. Bâyezîd‟in şehzadeliği dönemlerinden bu yana Amasya‟da engin ve zengin bir kültür hayatı oldukça geliştirilmiş durumda. Başta Mûsikî kültürü olmak üzere yüzyıllar boyu süregelen kültürel hayat tarzı sonraki dönemlerde de canlılığını muhafaza ederek yoluna devam etmiştir. Özellikle Mûsikî Tarih ve Nazariyatı konusunda Osmanlılar döneminde eser veren mûsikîşinâslara yer vermeye çalıştığımız Amasya mûsikî kültür hayatı bize oldukça verimli bir menba sunuyor. Burada Osmanlılar Dönemi‟nde XV. Yüzyıl Mûsikî Tarih ve Nazariyatıyla ilgili iki önemli isim karşımıza çıkmaktadır. Onlardan biri Edvâr-ı Mûsikî adlı eserin müellifi Ahmedoğlu Şükrullah, diğeri de önce Zeynü‟l-Elhân fî İlmi‟t-Te‟lîf-i ve‟l-Evzân sonra kaleme aldığı er-Risâletü‟l-Fethiyye adlı eserlerin müellifi Ladikli Mehmet Çelebi‟dir. Bu iki isim kültür hayatımıza kazandırdıkları eserleriyle aynı zamanda Amasya ve çevresiyle ilişkili olmalarından dolayı yörenin kültür hayatının da en önemli pınarları olmuşlardır.

Bilhassa Ladikli Mehmet Çelebi‟nin mûsikî nazariyatı konusunda yazdığı, er-Risâletü‟l- Fethiyye‟sinin incelenmesi sonucunda, eserin bu konulardaki diğer araştırmacıların çalışmalarına zemin olacak önemli bir kaynak niteliği taşıdığı anlaşılır. Hayatı incelendiğinde onun Türk kültürü içerisinde XV. yüzyılın önemli mûsikî bilginlerinden biri olduğu, hayatının büyük bir bölümünü II. Bâyezîd‟in Valiliği döneminde Amasya ve Ladik‟te yaşadığı ve burada yaşayan kültür ve sanat çevresinde yetişen seçkin bir aileden geldiği anlaşılır. Sırasıyla, mantıkla ilgili Zübdetü‟l-Beyân‟ını Türkçe, mûsikî nazariyatıyla konularıyla ilgili iki eserinden Zeynü‟l-Elhân fî İlmi‟l-Te‟lîf-i ve‟l-Evzân‟ını Osmanlı Türkçesi ve er-Risâletü‟l-Fethiyye‟sini de Arapça olarak kaleme alır. Bu eserlerinden onun ileri seviyede Türkçe ve Arapça bildiği devrinin önemli bir şahsiyeti olduğu ortaya çıkar.

er-Risâletü‟l-Fethiyye‟sinde o, mûsikî sanatıyla ilgili seçtiği konuları anlatır; araştırma ve karşılaştırmalarını objektif bir görüşle, eski ve yeni mûsikî üstadlarının eserlerinde anlatılan mûsikî görüşlerini de büyük bir otorite ve ciddiyetle ele alıp değerlendirir; bu eserinde bize verdiği bilgilerden, sık sık mütekaddimîn ve müteahhirîn tabirlerini kullanarak eski ve yeni bilginlerin görüşlerine yer verir;

Fârâbî, İbn-i Sina, Sâfiyüddîn Urmevî ve Abdülkâdir Merâgî gibi mûsikî bilginlerinin isimlerini anarak onların görüşlerine değinir ve yeri geldikçe onları eleştirir; eserinde güvenilir kişilerin kitaplarında anlattığı konuların bulunduğunu söyler. Onun bu eserinde anlattığı konular hakkındaki bilgileri edvar kitaplarından topladığı bilgileri derlemek suretiyle yazdığı anlaşır.

Nazariyatla ilgili araştırmalarıyla onun günümüz mûsikî kültürüne önemli derecede etkili olduğu özellikle Rauf Yekta, Suphi Ezgi ve Sadettin Arel‟in yazdığı nazarî eserlerinden ve günümüzde kullanılan makam ve halk mûsikîsi kültüründen de anlaşılır.

Eskiler olarak ifade ettiği Fârâbî, İbn-i Sinâ, Sâfiyüddîn Urmevî ve Abdülkâdir Merâgî gibi mûsikî bilginlerini ismen anlatmasına rağmen o, yeniler olarak ifade ettiği ve kendi çağdaşı sayılan Ali Şah b. Hacı Böke gibi bilginlerden ismen bahsetmez. Bunun yanında o, Türk Mûsikî kültürü içerisinde önemli yeri olan eserlerinde kendisine ait herhangi bir beste veya o devre ait başka bir mûsikî eserinin notasından veya sözlerinden örnek vermez.

(9)

480 | GeçmiĢten Günümüze Uluslararası Dini Mûsiki Sempozyumu

O, aralık konusunda önceki bilginlerden alıntılar yaparak aralık nisbetlerini matematik yoluyla uzun uzun açıklar ve büyük aralıkları 9 tane olarak ele alır. Bu aralıklar sekizli, beşli, dörtlü, tanînî, mücenneb, bakiye, iki sekizli, sekizli ve beşli, sekizli ve dörtlü aralıklarıdır.

Rast, Irak, Isfahan, Zîrefkend, Büzürk, Zengûle, Râhevî, Hüseynî, Hicaz, Bûselîk, Nevâ ve Uşşâk makâmlarından oluşan eski bilginlerin ortaya koyduğu 12 makâmı o, 8 perde ve 7 aralık şeklinde daha detaylı olarak ele alır.

Gezegenlere nisbet edilen ve eski mûsikî bilginlerince 6, yeni bilginlerce ise Hisâr‟la birlikte 7 olarak kabul edilen Avâzeleri o, Geveşt‟i Zühal, Nevrûz‟u Müşterî, Selmek‟i Merîh, Şehnâz‟ı Güneş, Hisâr‟ı Zühre, Gerdâniye‟yi Utarit ve Mâye‟yi de Kamer gezegenlerine göre nisbet ederek açıklar.

Ladikli Mehmet Çelebi, eski bilginlerin saydığı Dügâh, Segâh, Çârgâh, Rekb, Nevrûz-i Arab, Nevrûz-i Hârâ, Nevrûz-i Beyâtî, Sabâ, Isfahânek, Pençgâh, Aşîrân, Mahûr, Hisâr, Nühüft, Uzzâl, Evc, Nîrîz, Müberkâ„, Hümâyûn, Zâvâlî, Bestenigâr, Hûzî, Nihâvend ve Muhayyer‟den oluşan 24 terkîbi aynen sıralar. Şûbe ise XV. yüzyılda makâmların bir bölümüne verilen isimdir.

Ladikli Mehmet Çelebi makâmların insanlar üzerindeki etkilerini ve günün hangi vakitlerinde daha tesirli olacağını sıralar.

Usûl konularında ise o, Sâfiyüddîn Urmevî‟ye göre 6 tane olan usûl devrine yeni mûsikî bilimcilerinin buna garip ve değişik devirler eklediklerini anlatır ve bunlardan bazılarını aktarıp açıklar.

Kendisine ait bir bestesinin olup olmadığı bilinmemektedir veeserlerinde bestelenmiş örnek bir eseri yoktur. Onun herhangi bir mûsikî aletini çalıp çalmadığnı da bilmiyoruz. Ancak eserlerinde ud hakkında çok detaylı bilgiler verir ve nazari konuların anlatımında udun telleri ve parmak uçlarının uda yaptığı baskılardan elde edilen sesler konusunda çok detay bilgiler verir; aynı teknik detaylar üflemeli çalgılar için de geçerlidir.

Bütün bunların yanında onun hayatı ve özellikle mûsikî hayatı konusunda bize kadar ulaşan en somut belgeler kendi yazdığı eserleridir.

Kaynakça

Abbâs el-Azzâvî, el-Mûsikî‟l-„Irâkiyye fî „Ahdi‟l-Moğol ve‟t-Türkmân, Bağdat, 1370/1951.

Abdizâde Hüseyin Hüsümeddin, Amasyavî, Amasya Tarihi, Necm-i İstikbâl Matb., c. III, İstanbul, 1927.

Akdoğu, Onur, Türk Müziği Bibliyografyası (IX. Yüzyıl-1928), Ege Ün. Devlet Türk Mûsikîsi Konservaluvarı Yay., No: 89, KON 02, İzmir, 1989.

Bağdatlı İsmâîl Paşa, Hediyyetü‟l-Ârifîn ve Âsâru‟l-Musannifin, c. I, İstanbul, 1955.

Bardakçı, Murat, Ahmet Oğlu Şükrullah, Pan Yay., İstanbul, 2012.

Bursalı, Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifieri, c. I, İstanbul, 1333.

d‟Erlanger, Baron Rudolf, La Musique Arabe. Librairie Orientaliste Paul Geuthner, c. IV, Paris, 1939.

Farmer, H. G., “Mûsikî”, İA, c. VIII, s. 683.

Hüseyin Ali Mahfûz, Kâmûsü'l- Mûsiki‟l-„Arabiyye, Dâru‟t-Tıbâ„a, Bağdat, 1977.

Kamiloğlu, Ramazan, Ahmedoğlu Şükrullah ve “Edvâr-ı Mûsikî” Adlı Eseri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Ün. Sos. Bil. Enstitüsü, Ankara, 2007, s. 4.

Kâtib Çelebi, Keşfü‟z-Zünûn an Esâmi‟l-Kütübi ve‟l-Fünûn, (Haz. Şerafettin Yaltkaya-Kilisli Rıfat), M.E.B. Yay., İstanbul, c. I, 1941, c. II, İstanbul, 1943.

Muhyiddîn Muhammed bin „Abdülhamîd el- Lâdikî, er-Risâletü‟I-Fethiyye, (Müst. Muhammed Kâmil b.

Ahmed), Taksim Atatürk Ktp., Belediye Bölümü, No: K23.

---, (Müst. H. Sadettin Arel), İstanbul Ün. Türkiyat Enst., Ktp., No: 61, v. 1-130.

---, Çorum, İskilip İlçe Halk Ktp., No: A. Y. 962.

---, er-Risâletü‟l-Fethiyye (fi'l-Mûsikî), (Şerh ve Tahkîk: el-Hac Hâşim Muhammed er-Receb), Kuveyt, 1406/1986.

Ömer Rıza Kehhâle, Mu„cemü‟l-Müellifîn, Terâcîmü Musannifi‟l-Kütübi‟l-„Arabiyye, Dâru'l-Hayâi‟t- Türâsi‟l-„Arabî, Beyrut, ty., (Mukaddime Tarihi, H. 4 Şa'bân 1376-M. 6 „Âzâr 1957).

(10)

Özalp, Mehmet Nazmi, Türk Mûsikîsi Tarihi, Derleme, TRT Müzik Dairesi Başk. Yay., c. I, No: 34, Ankara, 1986.

Rauf Yekta, “Ladikli Mehmed Efendi”, MM, (Yay. Haz. İsmail Akçay), Yıl: 49, Sayı: 454, İstanbul, Eylül, 1996, s. 13.

Tekin, Hakkı, Ladikli Mehmet Çelebi ve er-Risâletü‟l-Fethiyyesi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Niğde Ün.

Sos. Bil. Enstitüsü, Niğde, 1999.

Tıraşçı, Mehmet, Türk Mûsikîsi Nazariyatı Tarihi, Kayıhan Yay., İstanbul, 2017.

Uslu, Recep, “Lâdikli Mehmed Çelebi Üzerindeki Şüpheler”, MM, s. 33.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sosyal güvenlik reformu kapsamında 20 Mayıs 2006 tarih ve 5502 sayılı Kanunla kurulan Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK); Türk sosyal sigorta rejiminin temel kurumları olan SSK

Bu çalışmanın amacı: bir sosyal pazarlama aracı olarak sigara bırakma kamu spotlarına yönelik bilişsel tutum, duygusal tutum ve etiksel algıların, sigara

Bir sanat eseri için farklı dönemde farklı yorumların yapılması, sanatın içinde bulunduğu dönemdeki sosyal yapıyla da doğru orantılı olarak değişmektedir.. Sosyolojik

hakkında silahla tehdit suçunu işlediği iddiasıyla yargılama yapılmış, yapılan yargılama sonucunda çocuk hakkında 2 YIL HAPİS CEZASI verilmiş, verilen

Tüketicilerin spor merkezi seçiminde, pazarlama karması elemanları ile ilgili faktörlerin, katılımcıların gelir durumuna göre farklılaşıp farklılaşmadığına

Özdemir [17] tarafından Gobio gymnostethus türünün üreme ve büyüme biyolojisi üzerine yürütülen çalışmada bu türün Melendiz Nehri’nde dağılım gösteren

Bu tez çalışmasında elektrik ve manyetik özellikleriyle birlikte bir çok yönden incelenen fakat dinamik faz geçişleri bakımından üzerinde hiçbir çalışma

explain the different dynamics behavior of tumor cells such as tumor dormant state, tumor remission and uncon- trolled tumor