• Sonuç bulunamadı

X. Bölüm. Endüstri devrimi ve bilim; Fizikte yeni atılımlar, Evrim kuramı ve Darwin, Mikrobiyoloji ve Gen teorisi, 19.yy.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "X. Bölüm. Endüstri devrimi ve bilim; Fizikte yeni atılımlar, Evrim kuramı ve Darwin, Mikrobiyoloji ve Gen teorisi, 19.yy."

Copied!
79
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

X. Bölüm

•Endüstri devrimi ve bilim;

• Fizikte yeni atılımlar,

•Evrim kuramı ve Darwin,

•Mikrobiyoloji ve Gen teorisi,

•19.yy.’ın özellikleri

(2)

Endüstri Devrimi ve Bilim

(3)

Endüstri Devrimi

• Uygarlığın gelişmesinde bilim ve teknoloji daima önemli rol oynamıştır.

• Bilimsel bilginin uygulamaya konması

teknolojiye yol açmakta; teknoloji, insan

yaşam biçimini, üretim araç ve

yöntemlerini değiştiren makineler ortaya

koyarak endüstriye dönüşmektedir.

(4)

• 19.yy’ın başlarına gelinceye dek bu etkileşim hem etkisiz, hem de son derece yavaştı.

• Nitekim endüstri devrimi, 17.yy’da yer alan bilimsel devrimden 150 yıl sonra başlayabilmiştir.

(5)

• Endüstri devrimi İngiltere’de buharlı makinelerin kullanılmasıyla başlar.

1850’ye gelindiğinde ise İngiltere dünyanın atölyesi olmuştur.

• 19.yy.’ın ikinci yarısında Avrupa

ülkelerini hızla etkisine alan

endüstrileşme daha sonra Amerika’ya

geçer.

(6)

• Endüstri devrimine yol açan en önemli etkenler arasında iki tanesi özellikle belirtilmelidir:

• 1. Teknolojik uygulamaya elverişli bilgi birikimi

• 2.Ticaret olanaklarının büyük boyutlar

kazanması.

(7)

Fizikte Yeni Atılımlar

(8)

Işığın Dalga Kuramı

• Huygens ışık ve sesin benzerliğini göz önünde tutarak dalga teorisini ileri sürmüştü.

• Newton, 1704’te yayımladığı Opticks adlı kitabında, Huygens teorisini reddederek, parçacık teorisini ileri sürmüştü.

(9)

• Newton teorisini şu iki nedene bağlıyordu:

• Her şeyden önce ışığın düz çizgi üzerinde ilerlemesinin dalga teorisini açıklayamayacağı inancındaydı.

• Sonra parçacık teorisi, kendi mekanik

teorisine tam uygun düşüyordu.

(10)

• 18.yy. boyunca parçacık teorisi egemenliğini sürdürür. 19.yy başlamasıyla durum birdenbire değişir; hem konuya karşı ilgi canlanır, hem de dalga teorisi kendini yeniden gösterir.

• Işık ve ses üzerine bazı denemeler yapan Young elde ettiği sonuçların ancak ışığın dalga olması halinde açıklanabileceğini görür.

(11)

• Young’un keşfettiği bir ilke modern dalga teorisine temel oluşturmuştur.

• Buna göre, eğer iki ışık dalgası birbirine yarım dalga uzunluğu kadar aykırı düşüyorsa, birinin tepesi ötekinin tabanı ile birleşiyorsa, bu dalgalar birbirini yok eder ve karanlık meydana gelir.

(12)

• Young ‘girişim’ (light interference) dediği bu olayı kullanarak birtakım güçlükleri çözümledikten başka, ışığın dalga uzunluğunu da ölçmeyi başarır.

(13)

• Açıklanması gereken bir başka olay da kırınım (diffraction) denilen olaydı. Fresnel adında bir Fransız bilim adamı, Young’ın girişim ilkesini kullanarak kırınım olayını başarıyla açıklar.

Fresnel kırınımı ya da yakın-alan kırınımı dalganın yarıktan geçerken, yarık ve projeksiyon arasındaki uzaklığa bağlı olarak büyüklüğünde ve şeklinde değişkenlik gösteren kırınım desenlerine sahip olacak şekilde yakın alanda oluşan kırınım sürecidir.

(14)

Enerjinin Korunumu

• Maddenin yapısı üzerindeki çalışmalar madde- enerji ilişkisini ön plana çıkarmakta gecikmez.

Bu alanda ilk önemli girişimi Fransız mühendis Carnot yapmıştır.

• Carnot modern termodinamiği kurar. Gerçi Carnot’un amacı, teorik bir sistem kurmak değildi; O, uygulayıcı bir mühendis olarak endüstri ekonomisine katkıda bulunmak istemiştir.

(15)

• Ulaştığı sonuç şöyle özetlenebilir:

• Isının yüksek sıcaklıktan alçak sıcaklığa düşmesi enerji üretir, tıpkı suyun yüksekten alçağa düşmesiyle değirmen gücünün ortaya çıkışı gibi.

Carnot’s theorem

(16)

• Enerjinin korunumu ilkesi, enerjinin

yaratılamayacağını ve yok

edilemeyeceğini ifade eder.

• Enerjiye ilişkin ikinci önemli ilke de, enerjinin israfıyla ilgilidir.

• Buna göre,her ne kadar bir değişimde

enerji yok edilemese de, israf edilebilir.

(17)

• Joule elektrik üzerindeki çalışmaları bir bataryadan harcanan kimyasal enerjinin elektrik devresinde meydana gelen ısıya denk olduğunu gösterir. Daha sonra bu enerjinin, bataryanın çalıştığı motorun mekanik işiyle orantılı olduğunu gören Joule, iki sonucu genelleyerek kimyasal enerjinin hem ısı hem de mekanik enerjiye eşit olduğunu ileri sürer.

• Joule ulaştığı sonuçları açıkladığı 1847’de Alman fizikçi Helmholtz aynı sonucu, ısı ve işin belli bir oranda değişebilirlik ilkesini ortaya koydu.

(18)

Lord Kelvin tam bu sırada Carnot’un ulaştığı sonucları genişletici çalışmalara girişmişti.

Clausius Berlin Bilimler Akademisine sunduğu tebliğde termodinamiğin iki temel ilkesini enerjinin korunumu ilkesiyle enerjinin israfı ilkesini ortaya koyar.

Kelvin’de aynı ilkeleri hemen hemen aynı zamanda Edinburg Kraliyet Bilim Kurumu’nda açıklar. Kelvin, İlgiltere de ilk bilim laboratuarını kurmakla da tanınır.

(19)

• Kelvin aynı zamanda enerji veya ısıyı ölçmek için de bir ölçek geliştirir. Carnot mutlak sıfır olarak kabul ettiğimiz noktanın tüm maddeler için aynı olduğunu belirtmişti. Kelvin deneyleri bunun -273 C0 olduğunu gösterir.

• Madde ve enerji ilişkisinde son derece önemli adımı da yüzyılımızın başlarında Einstein atar.

(20)

Elektrik Kavramının Oluşumu

• Newton’dan sonra fizik alanındaki en önemli gelişmeyi 19.yy’da Faraday ve Maxwell’in elektrik konusundaki çalışmaları oluşturmuştur.

• Newton’un kuvvet kavramına karşılık Faraday alan kavramını getirir. Alan ona göre, parçacıkları çevreleyen ve parçacıkların bir tür uzanımı olan bir uzay bölgesidir.

(21)

Gilbert’in 1600’de yayımladığı De Magnete, elektrik ve manyetizma konularındaki bilimsel çalışmaların başlangıcı sayılır.

Eskiden beri bir kehribar parçasının sürtünmeyle hafif nesneleri çekme gücü kazandığı bilinen bir olaydı.

Gilbert bu olayı çekme gücünün sürtünülen nesnede saklı olmasına bağlıyordu. İncelemesine, bir mil çevresinde dönen hafif bir metal iğneden ibaret olan kaba bir elektroskop aracı yaparak başlar.

(22)

• Gilbert çeşitli maddelerin sürtünmeden sonra bu sallanan iğne üzerindeki etkisini incelediğinde bunların iki gruba ayrıldığını saptar. Birinci gruba elektrik, ikinci gruba elektrik olamayan nesneler adını verir.

• 18.yüzyılın ikinci yarısında elektrik akımının keşfiyle yeni bir dönem başlar.

(23)
(24)

• Torpedo ve Gymnotus gibi balıkların yaptığı şok etkisi bazı fizikçileri ilgilendirmeye başlar.

• Bu şokların, Leyden

şişesinin yaptığı şokları

andırması nedeniyle,

elektriksel olabileceği

üzerinde durulur.

(25)

• 1786’da Galvani, Leyden şişesine bağladığı kurbağa bacağında birtakım spazmatik çekilmeler olduğunu görür. Onun hayvan elektriği dediği şeyle açıkladığı bu gibi olgulara başkaları galvanizm demiştir.

• Galvani’den sonra Volta elektriksel etkinliğin dokunma, tatma ve görme organlarını etkileyerek çeşitli duyulara yol açtığını gösterir.

(26)

Örneğin, farklı metallerden yapılmış iki paradan birini dilin üstüne diğeri ise dilin altına yerleştirir ve yüzleri iletken telle elektriğe bağladığımızda dilin tuzlu bir tat almaya başladığı görülür. Volta da buna hayvan elektriği demişti.

(27)

• Fakat, söz konusu etkinin canlı bir organ olan dile bağlı olmadığı görür ve Volta pilini yapar.

• Volta pili, dinamo

ortaya çıkıncaya dek

her türlü elektrik

üreticisi batarya ve

akümülatörlerin esasını

oluşturur.

(28)

• 19.yüzyılın başlarına dek Volta pilinin ürettiği türden elektriğe hareketli elektrik, sürtünme ile üretilen elektriğe gerilimli elektrik deniyordu.

(29)

• Ohm, elektrik miktarı, akım şiddeti ve gerilim gibi kavramlara açıklık ve kesinlik getirir.

• Buna göre elektrik miktarı su miktarına,

elektrik akımı kanaldaki suyun geçişine,

voltaj ise nehrin düştüğü yüksekliğe

benzetilerek açıklığa kavuşturulur.

(30)

Elektriğin Yol Açtığı Gelişmeler

• Volta pilinin icadından sonra iki İngiliz bilim adamı Nicholson ve Carlisle pilin yapımında yaptıkları değişiklikle önemli gelişmelere yol açarlar.

• İlk çinko levhayı son bakır telle birleştirmek yerine, her birine pirinç bir tel bağlayarak serbest uçlarını su ve tuz bulunan bir kaba yerleştiririrler.

(31)

• Böylece akım tek bir telden değil iki telden

ve tuzlu sudan geçmeye başlayınca tellerin

birinin ucunda hidrojen gazının toplandığı

diğerinin ise okside olduğu görülür.

(32)

• Bu demektir ki, elektrik akımının geçişi, suyu bileşimindeki hidrojen ve oksijene ayırmıştı.

• Bu sonucun gözleminden elektrokimya denen bilim dalının ortaya çıktığını görmekteyiz.

• Nicholson ve Carlisle deneylerinde uçların çevresinde toplanan hidrojen ve oksijen gazının miktar yönünden tuzlu sudan geçen akımın miktarı ile orantılı olduğunu görmüştür.

(33)

• Faraday ise bir gram maddenin serbest hale geçebilmesi için ne kadar elektriğe ihtiyaçı olduğunu merek eder ve bu miktarın maddenin atomsal ağırlığı ile ilişkili olduğunu görür. Bu da ileride doğacak olan elektron kavramının başlangıcı olur.

• Bugün hala kullanılan elektroliz, elektrolit, anot, katot, iyon, anyon, katyon gibi terimleri Faraday’a borçluyuz.

(34)

• Elektrik akımının mıknatıslı bir iğneyi etkilediği pek çok kimsenin gözünden kaçmamıştır. Bu konuda ilk kesin gözlem Oersted tarafından yapılmıştır. Oersted 1820’de bir iplikle asılı bulunan mıknatıslı bir iğnenin yakınından elektrik geçtiğinde yerinden saptığını gözlemlemiştir ve son derece karmaşık görünen telgraf teknolojisinin temelinde yatan ilişkiyi tanımlamıştır.

(35)

Elektro-Manyetik Kuramının Kurulması

• Faraday sadece temel eğitim (ilkokul) almasına rağmen dünyanın en seçkin deneysel araştırmacılarından biri olur.

• Faraday’ın en önemli buluşu elektromanyetik indüksiyon denen olaydır.

• Oersted’in bir akımın manyetik etkisiyle ilgili buluşunu biliyordu. O, aynı ilişkiye ters yönden bakarak, mıknatısla elektrik akımı üretme olasılığı üzerinde durur.

(36)

• Faraday bir mıknatısın hareketi ile elektrik akımının üretilebileceğini göstermesi, mekanik

enerjinin elektrik enerjisine

dönüştürülebileceği olasılığını yaratır.

• Faraday buluşunu başka bir gözlemden yola çıkarak açıklamaya çalışır: Üstünde demir tozları bulunan bir kağıdı bir mıknatıs üzerine tuttuğunda tozların çizgiler oluşturduğunu görür.

(37)

• Faraday,bu çizgilere manyetik kuvvet çizgileri adı verir. Çizgiler mıknatısın çevresindeki manyetik alanı, yönleri ise manyetik alanın yönünü gösterir.

• Bu teorinin matematiksel açıklamasını ise Maxwell yapar.

• Elektrik ve manyetiğin temel yasalarını matematiksel denklemlerle anlatan Maxwell, elektromanyetik dalgaların hızının ışık hızına denk olduğunu gösterir.

(38)

Maxwell’in matematiksel olarak ulaştığı sonucu Hertz deneysel olarak kanıtlar.

Hertz, Maxwell’in elektromanyetik yasalarının elektrikle mıknatıs arasında bir simetri içerdiğini gösterir. Elektrik kuvvet alanında bir değişiklik elektriksel kuvvetlerin ortaya çıkmasına yol açar.

1897’de elektronun bulunmasıyla modern elektrik teorisinin esaslarının kurulması tamamlanır.

(39)

2. Evrim Kuramı ve Darwin

(40)

Evrim Düşüncesinin Oluşumu

• İnsanoğlunun canlı varlıkları üzerindeki görüşünün değişmesi bir bilimsel devrimi beklemiştir: Darwin’in evrim kuramı.

• Darwin teorisi tüm canlı organizmaların geniş zaman süresince ortak bir kökenden evrim yoluyla ortaya çıktıkları iddiasına dayanıyordu.

• Evrim kavramı bütünüyle Darwin’in iddiası değildir; kökü daha gerilere gider.

(41)

• Eski yunanlılara göre evren, en üstte insanın bulunduğu hiyerarşik bir kuruluş içindeydi.

• Daha bilimsel bir açıklamayı Buffon’da bulmaktayız. Buffon, hayvanlar arasındaki benzerlikleri anlamlı görerek bunların aynı kökene bağlı olabileceği görüşünü savunur, ancak dinsel inançları nedeniyle evrimden söz etmekten kaçınır.

(42)

George-Louis Leclerc de Buffon (1707-1788) Natural History of Animals

(43)

• Evrim kavramını açık dille ortaya atanlar arasında Erasmus Darwin (Charles Darwin’in dedesi) ile Lamarck’ı görmekteyiz.

• Lamarck evrimin, hayvanların değişen yaşam koşullarıyla uyum kurma çabasından doğduğunu ileri sürer. Tüm canlıların daha basitten daha karmaşığa doğru sürekli gelişme içinde olduğunu söyler.

(44)

Linnaeus ile Lyell’in canlıların sürekli değişim içinde olamayacağını, aksi halde yaşayan canlılarla fosilleri sınıflama girişiminin boş bir çabadan ibaret kalacağını ileri sürerek Lamarck’a karşı çıkmaları, yolu Darwin’e açar.

1831’ de Darwin, bilimsel inceleme amacıyla dünyayı dolaşmaya çıkar. 5 yıl süren gezide çeşitli iklim ve yerlere ait canlıları doğrudan inceleme olanağı bulur. Gezdiği her yerde değişen koşullarla birlikte canlılarında değiştiğini görür.

(45)

• Evrim olgusunun en açık belirtilerini Galapagos kuşlarında görür.

• On iki kadar türü olan bu kuşların değişik adalardaki beslenme koşullarına uygun olarak değişik biçimde gagaları vardır.

(46)

• Darwin artık evrimin, yaşam yarışmasında meydana gelen bir ayıklanmanın sonucu olduğu görür.

• Darwin uzun süre çekingen kalır fakat

Wallace’nin kısa süreli gözlemleri

sonucunda teoriyi geliştirdiğini görünce

harekete geçer ve 1859’da Türlerin

Kökeni adlı ünlü yapıtını yayımlar.

(47)
(48)

Darwin Kuramının Bilimselliği

• Türlerin Kökeni, evrim kuramını sayı ve çeşit bakımından bol olgusal kanıtlara dayanan sağlam bir akıl yürütmeyle ortaya koymaktadır.

• Darwin teorisinin temel düşünceleri şöyle özetlenebilir:

1. Tüm canlı varlıklar, aynı türde olanlar bile az veya çok farklılık gösterir.

(49)

2. Bu farklılıklar kalıtsal olup ana babadan yavruya geçecek niteliktedir.

3. Türler ve bireyler arasında çetin bir yaşam savaşımı sürmekte, farklı özelliği ile üstünlük sağlayanlar süreklilik kazanmakta, yarışmayı yitirenler ise yok olup gitmektedirler.

4. Uzun jeolojik dönemler boyunca süren ayıklanma, giderek yaşama gücü daha yüksek türlerin ortaya çıkmasını sağlayarak evrim dediğimiz süreci oluşturur.

(50)

• Darwin’in hareket noktası türler ve türleri oluşturan bireyler arasındaki belirgin farklılaşmadır. Doğal seçilim ile işleyen evrim süreci bu farklılaşmadan kaynaklanmaktadır.

• Bireyler arasında yaşam savaşımı dışında, aynı bölgede yaşayan tüm hayvan ve bitkiler arasında daha karmaşık görünen başka ilişkiler de vardır.

(51)

• Yaşamın bir savaşım olduğu, ancak

savaşımı kazananların yaşamı

sürdürebileceği 19.yy laissez-faire

anlayışının özüydü. Darwin’in yaptığı bir

bakıma bu yaygın anlayışı tüm canlı

doğayı kapsayacak şekilde

genişletmekten ibaretti.

(52)

3. Mikro-Biyoloji ve Gen Teorisi

(53)

Mikrop Kavramı

• Tarih boyunca hastalıkların cin çarpması, bozuk hava ve en sonunda mikropla meydana geldiği görüşüne yer verildiğini görmekteyiz.

• Hastalıkların kirli veya bozuk havadan ileri

geldiği görüşü hekimliğin babası Hipokrat’a

kadar gider.

(54)

• Hipokrat tedavilerinde temiz ve açık havaya önem vermiştir.

• Ancak hastalıklara mikrop denen son

derece küçük canlı varlıkların yol açtığı

gerçeğinin anlaşılması Pasteur’ün

incelemelerini beklemiştir.

(55)

• Bir kimyacı olan Pasteur’ü mikrop teorisine bazı önemli pratik problemler iter.

• Bunlardan ilki şarap yapımında gerçekleşen fermantasyon olayıydı. III. Napolyon ondan şarap hastalıklarını incelemesini ister.

• Pasteur bu hastalıklara üzümün kabuğu üzerinde yaşayan bazı mikroorganizmaların yol açtığını bulur.

(56)

• Önce antiseptikle bu hastalığı önlemeye çalışan Pasteur, çok geçmeden şarabın 55C0 ‘de ısıtılmasıyla problemin çözüldüğünü görür.

• Süt, sirke ve bira bozulmalarını önlemede de kullanılan bu yönteme Pastörizasyon denmektedir.

(57)

• Pasteur’den önce birçok bilim adamı kendiliğinden üreme teorisine inanıyordu.

• İlk kez Spallanzani, bir deneyle bu

teorinin yanlışlığını ortaya koydu

(58)

• Pasteur önemli çalışmalarından birine tavuk kolerası üzerindeki çalışmasıyla ulaşır.

• Bu çalışmayla, öteden beri bilinen çiçek

aşısı arasındaki ilişkiyi görmekte

gecikmez.

(59)

• Bir bakteriyolog olan Koch (Modern bakteriyolojinin babası kabul edilir) kendi geliştirdiği bir teknikle başta tüberküloz olmak üzere bazı basilleri ayırt etmekle ün kazanır.

• Mikrop teorisini cerrahiye ilk kez Joseph Lister uygular.

(60)

Robert Koch Enstitüsü, Almanya

Kuruluş: 1891

(61)

Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü (1928-2011)

1928’de Hıfzıssıhha Enstitüsü ile üretim merkezileştirilmiştir.

1940’lı yıllara kadar tifo, tifüs, difteri, BCG, kolera, boğmaca, tetanoz, kuduz aşıları seri üretimle oluşturulmuştur.

1968’de kurulan serum çiftliğinde tetanoz, gazlı gangren, difteri, kuduz, şarbon akrep serumları da üretilmiştir. Ülke de hastalıkların yok olması ile 1971’de tifüs, 1980’de çiçek aşısı üretimi sonlanmıştır."

(62)

1885 Dünyada ilk defa uygulanacak çiçek aşısı için Osmanlı'da kanun çıkarılması

1887 Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane'de ilk kuduz aşısı üretilmesi

1892 İlk çiçek aşısı üretim evinin kurulması

1896 Difteri serumu üretilmesi

1897 Sığır vebası serumu üretilmesi

1903 Kızıl serumu üretilmesi

1911 Tifo aşısının üretilmesi

1913 Kolera, dizanteri ve veba aşılarının üretilmesi

1927 Verem aşısının üretilmeye başlanması

1931 Tetanoz ve difteri aşılarının üretilmeye başlanması

1937 Kuduz serumunun üretilmeye başlanması

1942 Tifüs aşısı ve akrep serumu üretimlerinin başlaması

1950 İnfluenza aşısı üretimine başlandı

1976 Kuru BCG aşısının deneysel üretiminin başlaması

1983 Kuru BCG aşısının üretimine başlanması

(63)

Genetik Bilimin Doğuşu

• Bu dönemde evrim teorisi ve mikrop teorisi dışında fizyoloji ve kalıtım (genetik) alanında da başarılı adımlar göze çarpar.

• Darwin evrim sürecini doğal seçme ile ortaya çıkan değişiklikler birikimi olarak görüyordu.

Oysa bazen hiç beklenmedik büyük değişiklikler de yer alıyordu. Bunlar üzerine ilk eğilen bilim adamı De Vries olur.

(64)

De Vries bir tarlada üç yıl sürdürdüğü incelemeler sırasında tarlada bulunan yabani bitkilerin çabuk çoğalma nedeniyle kısa sürede büyük değişiklikler gösterdiğini görür. Çarpıcı nitelikte olan bu farklar küçük farkların birikimiyle değil birdenbire tümden ortaya çıkmıştı.

De Vries’in mutasyon dediği bu olay evrimin hiç değilse bazen süreksiz fakat kesin değişikliklerle meydana geldiğini gösteriyordu.

(65)
(66)

• Mutasyon teorisinin ortaya atıldığı yıl (1900) başka bir teori, Mendel’in kalıtım teorisi, gün ışığına çıkmıştır.

• Avusturyalı keşiş George Mendel bulunduğu manastırın bahçesinde bezelye türleri üzerinde yaptığı önemli deneylerle kalıtım bilimini kuran kişidir. Mendel yaptığı denemeler sonucunda ayırma yasası ve bağımsız karışım yasasını ortaya çıkarmıştır.

(67)
(68)

Gen Teorisiyle Evrim Teorisinin İlişkisi

• 19.yy.da mikrobiyolojinin gelişmesiyle hücreler üzerindeki gözlem çalışmaları da hız kazanır.

• Yaşayan her organizmanın hücrelerden kurulu olduğu, organizmanın çeşitli fonksiyonlarının hücre etkinliğinden kaynaklandığı görüşü hız kazanmıştır.

(69)

• Her organizmada organlara ve dokulara göre işlevleri değişen milyonlarca hücre vardır.

Bunların hepsi döllenmiş hücrenin bölünmesiyle meydana gelmiştir.

• Döllenme dediğimiz olay ilk kez 1875’te Hertwig tarafından gözlenmiştir.

(70)

• Kalıtım üzerindeki çalışmalar, Amerikalı Morgan’ın katkılarıyla daha ileri gider.

• Morgan ve öğrencileri, Mendel

faktörlerinin geçişinde kromozomların

rolü üzerinde dururlar.

(71)

• Onların gen dediği bu faktörler kromozom üzerinde ip üzerindeki tespih taneleri gibi sıralanmıştır. Onlar bu sonuca Drosophila üzerindeki denemeleriyle ulaşırlar.

(72)

• Gen teorisine göre, kalıtsal değişiklik ancak bir genin mutasyona uğranması veya genlerin yeni bir düzene girmesiyle mümkündür.

• Organizma yaşamı boyunca kuşkusuz

çevrenin çeşitli etkilerine uğrar, hatta bazı

yönlerden değişebilir de. Ne var ki bu tür

değişimler kalıtsal değildir ve sonraki

kuşaklara aktarılamaz.

(73)

• Gen teorisi, evrimin mutasyon denen birdenbire ortaya çıkan değişiklerden oluştuğu görüşünü getirmişti. Oysa Darwin’e göre evrim organizmanın çevresine uyma çabasında meydana gelen küçük değişikliklerin birikimine bağlıydı.

• Çağdaş gen teorisi, evrim sürecinde mutasyonların rolüne olduğu kadar kalıtsal kararlılığa da önem vermektedir.

(74)

4. Ondokuzuncu Yüzyılın

Özellikleri

(75)

• 19.yy daha önceki yüzyıllardan ayıran en büyük değişiklik, bilim ve endüstri ilişkisinde kendini gösterir.

• Endüstri uzun süre teorik çalışmalardan fazla etkilenmeden kendi içinde gelişti. Ancak bu yüzyılın ikinci yarısından sonra sadece elektrik üzerindeki çalışmaların bile endüstriye neler kazandırdığını düşünmek yeter.

(76)

• Bu dönemde bilimsel çalışmaları üç önemli teori etrafında toplayabiliriz.

• Bunlardan ikisi (termodinamiğin iki ilkesi ile elektromanyetik teori) Newton mekaniği ile birlikte klasik fiziğin yapısında ana sütunları oluşturuyordu.

• Üçüncüsü (Darwin’in evrim kuramı) yalnız biyolojide değil insan düşünce yaşamının başka cephelerinde de evrimsel nitelikte değişikliklere yol açan bir etkiyle ortaya çıkar.

(77)

Bu dönemin göze çarpan bir özelliği de bilime karşı saygı ve ilginin yaygınlık kazanmasıdır. Pozitivizmin düşün alanına çıkması bunu belgeleyen en önemli gelişmedir.

Auguste Comte’un öngördüğü sistem, din ve metafiziğin yerine bilime dayanan pozitivist bir dünya görüşünü içeriyordu.

Madde ve enerjinin korunumu ilkeleri ve Newton mekaniği bilim çevrelerinde materyalist diyebileceğimiz bir görüşün yerleşmesine daha elverişliydi.

(78)

• 19.yy bilimsel maddeciliği, Newton mekanik dünya görüşünün etkisinde determinist bir karakter taşır.

• İlerlemeye olan ihtiyaç 19.yy’ın belki de en

belirgin özeliğini oluşturur. Bu inancın

temelinde kuşkusuz bilim ve teknolojide

görülen büyük gelişmeler yatıyordu.

(79)

• Antik çağ ilerleme fikrine yabancı kalmıştır.

Ortaçağlarda ise insanlar altın çağı gelecekte değil geçmişte aramışlar.

• Akıl ve bilimin evrensel ilerlemenin kaynağı olduğu düşüncesine ilk kez 18. yüzyılda yer verildiğini görüyoruz.

Referanslar

Benzer Belgeler

Jeotermal  kaynaklar  “yenilenebilir  enerji  kaynakları”  olarak  bilinirler.  Yerkürenin  içinden 

Bu makalede Türkiye’nin enerji kaynak portfolyosunda jeotermal enerjinin yeri ve oynayabileceği roller tartışılmaktadır. Toptan elektrik piyasası deregüle olmuş,

Rezervuar, yararlı bir sıcaklıkta akışkan içeren hacim olarak tanımlanabilir. Rezervuar kayacının gözenekliliği ne kadar akışkan içerdiğini gösterirken, geçirgenlik

Metallerdeki elektronların elektrik yükünü taşıması sonucu metalik iletkenlik,çözeltiler metalik iletkenlik,çözeltiler veya erimiş tuzlarda iyonların elektrik

• Laktoz; Birbirine bağlanmış bir glikoz ve bir galaktoz molekülünden oluşur.Süt şekeri olarak bilinen laktoz; süt, yoğurt, dondurma ve peynir gibi süt ürünlerinde

Yükseltgen: Kimyasal reaksiyonlarda elektron alarak (indirgenerek) karşısındakini yükseltgeyen madde Yükseltgenme: Elementlerin elektron vererek bir.. değerlikten daha

Başka bir örnek olarak iki elektronlu sistemin enerjisi herbir elektronun kinetik enerjilerinin toplamı şeklindedir...

ABD’de MOX ile çalışan reaktörler çok az olduğu ve devletin nükleer silah üretimi- ne karşı önlem olarak nükleer atığın ge- ri dönüştürülmesine karşı olması