TÜRKİYE’NİN
FLORİSTİK YAPISI
2018
ALANLAR VE COĞRAFİ DAĞILIŞLARI
Floristik bitki coğrafyası, bir bölgenin hangi taksonlardan (familya, cins, tür ve alt tür) meydana geldiğini araştırır ve bölge floralarını oluşturan bitkileri, sistematik ve yayılışları açısından inceler.
Bunun için bölge ve ülkelere ait bilimsel tarzda toplanıp kurutulmuş ve sınıflandırılmış bitki koleksiyonlarının saklandığı herbaryumlarla, flora kayıtlarına gereksinim vardır.
Bu olanaklar sayesinde bir türün yayılış alanını tespit etmek mümkündür.
Alanların tanınması biyocoğrafya’da çok önemli olup, çalışmanın temelini oluşturur.
Bitki ve hayvan türleri dünya üzerinde gelişi güzel dağılmamışlardır.
Bunların her birinin özel bir yeri yani alanı vardır.
Belirli bir bitki veya hayvan türünün belirli sınırlar için az veya çok bulunduğu yere o türün yayılış alanı denir (Fransızca-Aire, Almanca- Areal, İngilizce-Area).
Bu alan az veya çok daima belirlidir.
Ancak türlerin dünya üzerinde yayılma bölgeleri sınırlıdır.
Bu alan küçük veya büyük olabilir.
Bitki coğrafyacıların başlıca amaçlarından biri, sistematik birimlerin dağılış alanını tanımlamaktır.
Böylece bitki coğrafyası araştırmalarının temel noktasını, alanların tespit edilmesi, araştırılan sistematik birimin bulunduğu coğrafi alanın tanımlanması meydana getirir.
Alanlardaki bu dağılış ekolojik faktörlere ve iklime bağlıdır.
Alanların dağılışı ayrıca tarihi geçmişine ve bitkilerin yayılma kabiliyetine de bağlıdır.
Bir türün yayılış alanını tespit etmek için,
bulunduğu yerler bir harita üzerinde noktalanır ve
en dış noktalar bir çizgi ile çevrilir,
çizgi içinde kalan o bölge taksonun alanını oluşturur.
Bu alan yerel, bölgesel ve dünya çapında olabilir.
Genellikle alanlar harita üzerinde nokta ile gösterilir.
Haritalar noktalı, kare ve tarama şeklinde olabilir.
Alan, bir familyanın, cinsin ya da türün alanı olabilir.
11 ciltlik Türkiye Florası’ndaki türlerin yayılışlarının belirlenmesinde,
enlem ve boylamların geçtiği çizgiler esas tutulmak üzere
ikişer derecelik karelere ayrılmıştır.
Bu sistem;
Karelaj sistemi, Kareleme sistemi, Grid sistemi olarak bilinir,
Türkiye genelinde bulunan bitki
taksonlarının yayılış alanlarını gösteren sistemdir.
Bu sistemde her iki enlem ve boylam derecesi arası bir kare oluştur.
Kuzeyden güneye doğru alfabetik sıraya göre büyük harflerle (A, B, C) ve
Batıdan doğuya doğru rakamlarla (1, 2,3…10) ifade edilen toplam 29 kare bulunur.
İki enlem derecesi arasındaki mesafe 220 km
iki boylam arasındaki farkta 175 km'dir.
Bir karenin alanı 38.500 km²’dir.
Grid (Kareleme, Karelaj) Sistemi
Bir türün yayılış alanı biyotik faktörlerin etkisi ile oluşmamış ise buna doğal alan denir.
Eğer bu türün yayılışı biyotik faktörlerin örneğin insanların etkisi ile olmuşsa buna yapay alan denir.
Alan haritaları hazırlanacak bölgeler belirli bir esasa dayanarak karelere ayrılmakta ve alanı saptanan türün bulunduğu kareler, içleri noktalanarak belirtilmektedir.
Alanlar devamlı (kesintisiz) ya da atlamalı (kesintili) olabilir.
Kesintili alanlar eşit büyüklükte veya bir esas alana bir öncü alan şeklinde çok sayıda küçük alanlardan meydana gelebilir.
I. KESİNTİSİZ KITALARARASI
ALANLAR
Bazı çok sınırlı alanlar dışında, bir taksonun alanı asla devamlı olamaz.
Yerel karakteristik dağılış üzerinde çeşitli kesintiler olabilir.
Buna göre kesintisiz alan deyince, büyük bir kara parçası boyunca birbirinden uzak olmayan istasyonlarda normal kapasite ile dağılan taksonlar anlaşılır.
Alanların kesintili olmasına, çeşitli nedenler arasında habitat yetersizliği gösterilebilir.
Habitatın uygun olmadığı durumlarda, türler çok geniş aralıklarla farklı yerlere dağılmış olarak bulunurlar.
Buna göre Honckenya peploides (L.) Ehrh. (Synonyms :Arenaria peploides L.) (Deniz semizotu) Boreal ve Ilıman bölgelerin tüm kıyılarında bulunur ve devamlı geniş bir alan oluşturur.
Kıtalararası kesintisiz alanlar
1. Kozmopolit alanlar
2. Kutup çevresi alanları
3. Kuzey çevresi alanları
4. Pantropikal alanlar
1. Kozmopolit Alanlar (Panendemik Alanlar)
Coğrafi bakımdan dünyanın birçok bölgelerinde büyük bir yayılma
gösteren canlılara kozmopolit denir.
Ancak hemen belirtelim ki hiçbir canlı dünyanın her tarafına
yayılmamıştır.
Dolayısıyla kozmopolitlik hiçbir
zaman tam anlamıyla gerçekleşmez.
Çiçekli bitkilerde birçok familya kozmopolittir. Örneğin;
Compositae ve
Gramineae familyaları.
Buna karşılık cinsler ve türler ender olarak kozmopolittir.
Kozmopolit olan yirmiye yakın
Fanerogam (Çiçekli bitkiler) türü aşağı yukarı dünyanın yarısında mevcuttur.
Bunlardan bir kısmı su ve bataklıklarda
yaşayan bitkileridir ve tohumları genellikle göçmen kuşlar tarafından yayılmıştır.
Lemna minor (Su mercimeği)
L. minor
Lythrum salicaria (Kırmızı Hevhulma)
Lythrum salicaria
Alisma plantago-aquatica
Alisma plantago-aquatica
Typha latifolia
(Hasırotu-Şeytan Mumu)Typha latifolia
Kozmopolit bitkilerin diğer bir kısmı, tohumları insanlar tarafından taşınan
tarla yabancı otları ve
aralık bitkilerdir.
Örneğin;
Medicago sativa(Yonca),
Cynodon dactylon (Ayrık otu),
Taraxaum officinale (Kara Hindiba) gibi.
Taraxacum officinale (Kara Hindiba)
Taraxacum officinale (Kara Hindiba)
Medicago sativa(Yonca)
Medicago sativa
Cynodon dactylon (Ayrık otu)
2. Kutup Çevresi Alanları
Bu alanlar, Kuzey ve Güney Kutup bölgelerinin çevresinde dağılmış olan alanlardır.
Yeni olan bu alanlar yalnız Kuzey ve Güney yarımkürede bulunan bitkiler için
kullanılmıştır.
Oldukça dar olan bu sektörlerde daha çok basit kriptogam’lar bulunmaktadır.
Bu alanlara örnek olarak çiçekli bitkilerden Saxifraga oppositifolia, Eutrema
edwardsii (Cruciferae) ve Rubus
chamaemorus (Rosaceae) verilebilir.
Saxifraga oppositifolia
Saxifraga oppositifolia
Eutrema edwardsii
Rubus chamaemorus
Rubus chamaemorus
3. Kuzey Yarım Kürenin Ilıman Alanları ile Avustralya Çevresi Alanları
Kuzey Kutup çevresindeki birçok bitki, Kuzey yarımkürenin ılıman alanlarına dahil edilir.
Bunlara örnek olarak
Ribes rubrum(Frenk üzümü),
Catha palustris
Ribes rubrum (Frenk üzümü)
Catha palustris
4. Pantropik Alanlar
Bu alanlar Ekvator çevresindeki
Tropikal ve
Subtropikal alanlardır.
II. KESİNTİLİ ALANLAR
Kesintili alan deyince diasporları çok geniş alanları aşarak yayılmış olan bitki
topluluklarının alanları anlaşılır.
Bu alanlar iki veya daha fazla alanda yaşayan ve birbirinden çok fazla ayrılmış alanlardır.
Kesintili alanların oluşmasında başlıca neden bu bölgelerdeki topoğrafya, iklim, toprak ve biyotik gibi çevre faktörlerinin farklı
olmasıdır.
Alanların kesintili olmasına, aralarına uygun olmayan habitatların girmesi sebep olur.
Bunlar dağ, su, çöl v.s.
Pinus nigra’nın Türkiye’de yayılışı
Nedenlerine bakılmaksızın bazı büyük tip kesintili alanları
belirtelim:
Parçalanmış veya dağılmış alanlar
İki kısımlı alanlar
İki kutuplu alanlar
Yüksekliğe bağlı alanlar
Kesintili olan spesifik alan tiplerine örnekler:
Arktik-Alpin alanlar
Kuzey Atlantik alanları
Kuzey Pasifik alanları
Kuzey-Güney Amerika alanları
Avrupa-Asya alanları
Akdeniz alanları
Tropikal alanlar
Güney Pasifik alanları
Güney Atlantik alanları
Antartika alanları
III. RÖLİKT ALANLAR
Rölikt, eski devirlerde yaşamış ve o devirlerde oldukça yaygın iken sonradan alanları çok
daralmış olan türlerdir.
Örneğin
su kestanesi Trapa natans
eskiden İskandinavya’da yaygın iken bugün çok azalmıştır.
Trapa natans
Bazı rölikt alanlar, iklim
değişmesi sonucu sekonder
yerleşim alanları oluştururlar.
Örneğin
Pinus sylvestris (sarı çam)
Avrupa dağlarında rölikt olarak bulunurken sonradan
habitatlarının değişmesi ile kumlu düzlüklerde gelişmişlerdir.
Pinus sylvestris (sarı çam)
Rölikt alanlar
mutlak rölikt ve
yerel rölikt olmak üzere ikiye ayrılır.
Ayrıca sonradan göreceğimiz gibi,
tek bir bölgede bulunan röliktlere de
rölikt endemik denir.
Röliktlerin yeni bir habitata sekonder olarak dağılışı göçedici rölikt adını alır.
Tabii habitatların
değişmesine göre 3 sınıf rölikt ayrılır
1.Rölikt formasyonlar:
Bu formasyonlar büyük bitki topluluklarının veya
formasyonların kenarında sınırlı alanlar kaplarlar ve floristik
yapısının değişmesi sonucu oluşurlar.
2.Jeomorfolojik röliktler:
Bunlar toprağın değişmesi
nedeniyle özel ekolojik koşullara bağlı habitatları tercih eden
türlerdir.
Örneğin tatlı su göllerinde ve kurumuş olan bir körfezin
kenarlarında yaşayan deniz bitkileri gibi.
3.Klimatik röliktler:
Bugün olduğu gibi, eskiden
değişik iklim koşulları altında gelişmiş yada meydana gelmiş olan türlerdir.
Örneğin buzul sonrasında bazı boreal alanlarda bulunan
mezotermik bitkiler gibi.
Bu arada ek bir sınıf olarak
biotik röliktler de ayrılabilir.
Bunlar bitki rekabeti, otlatma ya da insan veya hayvanların
yayılmış olduğu yerlerde meydana gelen türlerdir.
IV. VİKARİANT ALANLAR
Bunlar aynı kökenli ya da aralarında sistematik bakımdan yakınlığı bulunan taksonların farklı coğrafi bölgelerde veya ekolojik çevrelerde aralıklı olarak birbirlerini temsil etmelerine vikariant adı verilir.
Aynı cinsin türleri, aynı familyanın farklı
cinsleri veya aynı gruptan taksonlar arasında vikariant görülebilir.
Platanus orientalis (Doğu Çınarı) ile
Platanus occidentalis (Batı Çınarı) aynı
kökenli olmasına rağmen Oligosen’ de Atlantik Okyanusu’nun meydana gelmesiyle birbirinin vikariantı olmuşlardır.
Vikariant bitkiler, mutasyon veya kromozom değişmesiyle yeni karakterlerin görülmesi sonucu akrabalarına oranla daha az uygun koşullarda yaşamaya mecbur olan türlerdir.
Böylece otopoliploid, ekstrem çevre
koşullarının bir sonucu olarak, bir bitkinin kromozom sayısının artması olayıdır.
Otopoliploid, eskiden normal diploid
kromozom sayısına sahip türlerin farklı coğrafi alanlarında gerçekleşir.
Poliploid olayı çok belirli olduğunda yeni bir tür bu değişme sonucu olabilir ve bu yeni
tür ekseriya vikarianttır.
Vikariant bitkiler genellikle bir hibritleşme ile kromozom sayısının artması
(Allopoliploid) ile oluşur ya da bitkini
toprak üstündeki bir veya birkaç kısmında, iklim veya diğer çevre koşullarının
değişmesiyle, yerel bir değişme sonucu oluşur.
Gerçek vikariantlar şunlardır:
Coğrafi vikariantlar
Fizyolojik vikariantlar
Ekolojik vikariantlar
Mevsimlik vikariantlar
1. Coğrafi Vikariantlar
Bunlar dünyanın çeşitli coğrafi bölgelerinde yaşayan farklı ırklara ait olabilirler.
Familya seviyesindeki coğrafi vikaryantlara örnek olarak kuzey yarım kürede Coniferae (Kozalaklı bitkiler) sınıfından Pinaceae
(Çamgiller) familyası verilebilir.
Güney yarım kürede bu sınıfı özellikle Araucariariaceae familyası temsil eder.
Buna göre Pinaceae ve Araucariaceae vikariant familyalardır.
Cins seviyesindeki coğrafi vikarianta örnek olarak Fagus ve Nothofagus verilebilir.
Coğrafi vikariantlara Türkiye’den örnek olarak Abies’ler (Göknar) verilebilir.
Buna göre Akdeniz Bölgesi’nde Abies cilicica subsp. cilicica veya A. cilicica subsp.
isaurica, Ege Bölgesi’nde Edremit
Körfezi’ndeki Kaz Dağı’nda A. normanniana subsp. equi-trojani, Batı Karadeniz
Bölgesi’nde A. normanniana subsp.
bornmuelleriana (Uludağ Göknarı) ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nde A. normanniana
subsp. normanniana örnek olarak verilebilir.
Erica (Funda) cinsi
Kuzey Anadolu’da Erica arborea,
Güney Anadolu’da E.manipliflora tarafından temsil edilir.
Abies ve Erica türleri
Anadolu’nun kuzey ve güneyinde aynı cinsi temsil eden vikariant türlerdir.
2. Fizyolojik Vikariantlar
Bunlar yetişme şartları bakımından
yüksekliğe bağlı olan aynı cinsin farklı türleridir.
Bu şekil vikariantlara örnek olarak az yüksek yerlerde yaşayan Myosotis
(Unutma beni) ve Phleum (Gramineae) türleri gösterilebilir.
3. Ekolojik Vikariantlar
Bunlar farklı toprak koşullarında gelişen aynı cinsin farklı türleridir.
Örneğin değişik toplulukları
karakterize eden tuzlu ve tatlı su bataklıklarında yaşayan
Scirpus’lar gibi.
4. Mevsimlik Vikariantlar
Bunlar değişik devirlerde gelişen yakın formasyonlarda olduğu
gibi, mevsimlik dimorfizm gösteren vikariantlardır.
V. ENDEMİZM VE ENDEMİK
ALANLAR
ENDEMİZM VE TÜRKİYE
Endemik Latince endemos kelimesinden gelme olup yerli anlamındadır. Botanik biliminde endemik, genel olarak alanları tahrip edilmiş ve belirli bir ülke veya bölgeye ait yerel, ender ve çok ender bulunan türlere denir. Bu duruma da endemizm denir.
Endemik alan deyince yalnız o yer içerisinde bulunan canlılar anlaşılır.
Bu alanların genişliği çok farklı olmaktadır. Örneğin endemik alan bir ada, yarımada veya bir dağ olabileceği gibi familya, cins ve tür de endemik olabilir. Fakat diğer taraftan bir kıta için endemik türler olamaz. Endemizm birkaç metre karelik alanlarda olabileceği gibi birkaç yüz kilometrelik alanlarda da olabilir.
Genel olarak endemizm, az ve ya çok, eski bir devirde ayırıcı bir engelle, belirli bir bölgedeki flora ve faunanın komşu bir bölgedeki flora ve fauna ile ilişkisinin kesilmesi sonucu meydana gelir. Kapalı bir yerde ayrı kalmış taksonların evrimi bunların ayrıldığı soylara oranla farklı olarak gelişir. Sonuçta bu bölgede yeni endemik olan taksonlar meydana gelmiş olur.
Endemik alanların oluşmasına neden olan çeşitli etkenler
Mutasyon
Genetik rekombinasyon
Tabii seleksiyon
İzolasyon (sıradağ oluşumu, deniz istilası yani bir çeşit coğrafi engel)
Ekolojik nedenler (kuraklık, buzullaşma)
Endemizm evrim açısından başlıca iki kısma ayrılır:
Paleoendemikler
(Makroendemik = Regresiv = Rölikt = Konservatif endemik)
Neoendemik (Mikroendemik = Progresif = yeni endemikler)
1. Paleoendemikler
Bunlar dünyanın jeolojik devirlerinde yaşamış olan eski formlardır. Paleoendemiklerin alanı önce genişti, sonra iklim koşullarının gittikçe bozulması veya aralarındaki rekabetin çok fazla olması nedeniyle sınırları küçülmüştür.
Bu türler genellikle eski özelliklerini korurlar.
Paleoendemiklerden geriye kalanların yaşama koşulları kararsızdır ve bir çoğu yok olmuş, bir kısmı da, ya insanların etkisi ya da yabancı türlerin gelmesiyle kaybolmuştur.
Paleoendemikler çoğunlukla familya, cins ve tür seviyesinde rölikt oldukları için bunlara Makroendemikler de denilmektedir. Uzun zaman ayrı kalmış kara kökenli adalar, endemikleri barındıran yerler olmuşlardır.
Örneğin; Avustralya, Yeni Zelanda, Havai Adaları, Madagaskar, Kanarya Adaları çok sayıda endemik içerir.
Buna karşılık hiçbir zaman karalarla ilişkisi olmayan okyanus adaları, eğer yeni iseler, endemik tür içermezler.
Örneğin Polinez Adaları ve Maldiv Adaları gibi.
Bunlar biraz sonra açıklayacağımız gibi, bazı Neoendemikleri içerirler.
Ayrı kalmış dağ silsileleri rölikt endemiklere uygun yerlerdir.
Üçüncü zamanda büyük bir alana
yayılan Ginkgo biloba bugün Çin’in dağlık bölgelerinin iç kısımlarında
barınabilmiştir.
2. Neoendemikler
Bunlar yayılmakta olan yeni türler veya bazı cinslere bağlı küçük türlerdir ve ailelerinden çok küçük bazı farklarla ayrılırlar.
Neoendemiklerin alanı çok küçüktür ve yayılma olanakları da sınırlıdır.
Neoendemikler coğrafi veya genetik bir engel tarafından (örneğin son buzullar) ayrı tutulmuş yeni formları yada varyeteleri içerirler.
Neoendemikler genellikle alt tür ve varyete seviyesinde bulunurlar; dolayısıyla bunlara mikroendemikler de denir.
Trakya bölgesi ise endemik tür bakımından çok fakirdir;bu bölgede hemen hemen hiç endemik tür bulunmaz. Karadeniz Bölgesi de endemik tür bakımından çok fakir sayılır. Bitki coğrafyası
bölgeleri itibariyle İran-Turan bölgesi 1181 tür,
Akdeniz Bölgesi 946 tür ve Avrupa-Sibirya bölgesi 256 endemik tür içermektedir.
Yukarıda belirtilen yerler dışında Türkiye’nin endemizm yönünden ilgi çekici yöreleri şunlardır:
Orta Toroslar (Ermenek, Gülnar, Mut arası), Van, Bitlis, Siirt ve Hakkari illerini içeren bölgeler, Rize ve Artvin çevresinde yüksek dağlar, Gümüşhane-Erzincan arası Munzur Dağları, Ilgaz Dağları, Tuz Gölü çevresi ve Çankırı, Sivas-Darende Gürün dolayların daki jipsli topraklarda gelişen endemik bitkiler.
Bölgeler itibariyle endemik tür sayısı şöyledir:
Akdeniz : 631,
Doğu Anadolu : 371,
Orta Anadolu : 253,
Karadeniz : 203,
Ege : 147,
Marmara : 67,
Güneydoğu Anadolu : 33 endemik tür içermektedir.
Endemik türlerin bitki coğrafyası bölgelerine göre dağılışı ise şöyledir:
İran-Turan Bölgesi : 1181,
Akdeniz Bölgesi : 946,
Avrupa-Sibirya Bölgesi : 256.
Ancak bunların dışında kalan
endemik taksonların oldukları bitki coğrafyası bölgeleri
saptanmamıştır; bunların yayılış alanları daha geniştir.
Türkiye’nin endemik türler açısından en zengin familyası 430 tür ile Compositae’dir. Bu familya endemik olmayan türlerce de zengindir.
Dolayısıyla endemizm oranı bu familya için %38’dir.
Leguminosae (Fabaceae) familyası ikinci sırayı alır ve endemik tür sayısı 375 olup endemik oranı % 39,1’dir.
Labiatae familyası 243 türle üçüncü sırayı alır ve endemik oranı % 44,32’tür.
Türkiye’de 63 familya endemik tür içermektedir ve oranı % 24,4’tür.
Endemik tür içeren bu familyaların Türkiye’de mevcut 163 familyaya göre % 9,4’tür. Geri kalan 100 familya endemik tür içermez.
Ayrıca Türkiye’de 33 endemik cins mevcuttur ve oranı % 40,4’tür. Bu cinslerin Türkiye’de mevcut 1146 cinse göre oranı % 11,7’dir.
Endemik tür sayısı bakımından en zengin cins ise 233 tür ile Astragalus (Geven)’dir. Bu cinsin endemizm oranı oldukça yüksek olup % 59,6’dır.
Bunun nedeni bu cinse ait endemik türlerin çoğu Doğu Anadolu Bölgesinin yüksek dağ bölgesinde yetişmesidir. Endemik tür sayısı bakımından en zengin ikinci cins Verbascum’dur (Sığır kuyruğu); burada 232 türün 185’i endemiktir ve endemizm oranı % 70,4’tür. Bu cinsin türleri Geven’in aksine Türkiye’nin batı bölgelerinde gelişir. Centaurea (Peygamber çiçeği) 107 endemik türle üçüncü sırayı alır ve endemizm oranı %65’tir.
Bu cinse ait türler Türkiye’nin değişik coğrafi bölgelerine dağılmıştır. Ayrıca
Ebenus (Abanoz) ve
Bolanthus cinsleri az sayıda türle temsil edilmekle birlikte, türlerin hepsi de endemiktir.
ÖZET
Anadolu Glayölü – Gladiolus Anatolicus
İstanbul Kardeleni – Galanthus plicatus ssp. byzantinus
Kapadokya Soğanı – Allium cappadocicum
Antalya Çiğdemi (Asuman
Çiğdemi) – Crocus antalyensis
Van Ters Lalesi – Fritillaria imperialis
Kızılcahamam Çan Çiçeği – Campanula ekimiana
Peygamber Çiçeği-Yanar Döner – Centaurea tchihatcheffii
Piyan, Eber Sarısı – Thermopsis turcica
Dişotugiller – Acantholimon
acerosum var. brachystachyum
İstanbul Nazendesi – Lathyrus undulatus
Misk Soğanı – Muscari muscarimi
Sütleğen – Euphorbia
anacampseros var. tmolea
Anadolu Karanfili – Dianthus anatolicus
Taşlık Çiğdemi – Crocus fleischeri
Alan parçalanmaları ve göçler gibi bitki coğrafyası problemlerinin çözümünde endemikler büyük yarar sağlar.
Özellikler paleoendemikler jeolojik dönemler hakkında bilgi vererek flora kökenlerinin belirlenmesinde önemlidirler.
Endemiklerin çoğu düşük toleranslı ve rekabet yeteneği düşük türlerdir.
Bu yüzden yayılış alanları dardır.
Bunlar stenokor dar yayılışlı türlerdir.
ENDEMİKLERİN ÖZELLİKLERİ
Türkiye 3 fitocoğrafya bölgesinin kesiştiği bir yerde bulunması ve bu alanlar arasındaki geçiş bölgeleri oluşması yurdumuzda endemizm oranının artmasına neden olmaktadır.
Bu geçiş alanları taksonların ayrılmaları ve farklılaşmaları için uygun yerlerdir.
1- Miyosenden beri güneybatı Asya’dan eski Tetis denizinin çekilmesi. Böylece step ve çöl florasının istilasına açık geniş düzlükler oluşmuştur.
2- Kuzey bölgelerini etkileyen soğuk sonucunda kuzeyden göç eden arkto-tersiyer populasyonların koruma alanı durumundaki bazı bölgelerde oluşan buzul devri gece-gündüz farklılaşmasıdır. Bu alanlara yeni gelmiş olan bazı taksonlar Liquidambar, Cupressus, Gleditschia gibi sabit kalırken Quercus, Abies, Sorbus, Amygdalus, Crateagus, Prunus, Clematis, Colutea gibi cinslere ait taksonların aktif türleşme göstermesidir.
3- Tersiyer döneminde dağların yükselmesi. Bunun sonucu olarak, fizyografik farklılaşma ile birlikte bölgede iklimsel farklılaşma ve fitocoğrafya bölgesi içinde alt bölümlerin oluşumu gerçekleşmiştir.
Türkiye’de türleşmeyi teşvik eden başlıca 3 olay vardır:
Türkiye endemik tür zenginliği bakımından dünyanın önemli ülkelerinden biridir. Fakat bu endemizm ancak tohumlu bitkiler için geçerlidir. Bunun nedeni ilkel bitkiler yeryüzünün hemen hemen her yerinde yayılış gösterir ve endemizm bu bitki gruplarında neredeyse hiç görülmez. Türkiye’de 75 eğrelti türünden sadece biri (Asplenium reuteri) endemiktir.
Gymnospermler de düşük endemizm oranına sahiptirler. Bu grupta Abies cinsine ait 2 türün 3 alttürü dışında Türkiye’de endemik bulunmamaktadır.
Günümüze kadar yapılan çalışmalara göre; Türkiye endemiklerinin sayısı 3000 civarındadır. Endemizm oranı ise; %30’dur. (63 familyaya ait 2651 endemik bitki türü bulunmaktadır)
Diğer Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında yurdumuzun bu konuda ne kadar zengin olduğu ortaya çıkar. (Avrupa ülkeleri arasında en fazla endemik 800 taksonla Yunanistan’dadır.)
Endemiklerin bazıları yurdumuzda geniş bir yayılışa sahipken bazıları belirli bir bölge, il veya dağ silsilesi veya jipsli veya tuzcul alanlar gibi özel ekolojik alanlarla sınırlanmışlardır.
Endemizm bakımından en zengin dağ silsilesi Amanos Dağları’dır (yaklaşık 30 tür). Ayrıca Ege Bölgesi’nin güney ucu ile Akdeniz
Bölgesi’nin batısının birleştiği yerde bulunan alan, Uludağ, Kazdağı ve Erciyes dağları endemizm bakımından zengin diğer dağlardır.
Doğu bölgelerindeki dağlar da endemizm bakımından zengindir; fakat burdaki dağlar devamlı bir yapı göstermeleri, endemiklerin lokal değil daha geniş yayılışlı olmalarını sağlamıştır.
Endemizm bakımından yurdumuzun önemli merkezleri:
1- Orta Toroslar(Mut, Gülnar, Ermenek çevresi)
2- Anti Toroslar (Kahramanmaraş, Saimbeyli çevresi)
3- Van-Bitlis-Siirt-Hakkari illeri arasında kalan bölge
4- Rize ve Artvin illeri arasında kalan yüksek dağlar
5- Gümüşhane Erzincan arası Munzur Dağları
6- Ilgaz Dağları
7- Güneybatı Anadolu Dağları
8- Tuz Gölü çevresi(tuzcul endemikler)
9- Çankırı ve Sivas çevresi (jipsli endemikler)
Türkiye’de endemizm bakımından en zengin familyalar;
430 türle Asteraceae (Compositae). Aynı zamanda yurdumuzda en çok türle temsil edilen familyadır. Endemizm oranı %40’dır.
Fabaceae 400 endemik tür ve %40 endemizm oranına sahiptir.
300 endemik türe sahip olan Lamiaceae %60 endemizm oranına sahiptir.
Daha az sayıda tür içerdikleri için daha az endemik türe sahip olmalarına rağmen daha yüksek endemizm oranına sahip olan diğer familyalar:
Boraginaceae (%61)
Campanulaceae (%60)
Scrophulariaceae (%52)
Rubiaceae (%52)
Caryophyllaceae (%46)
Türkiye’de endemik tür bakımından zengin olan cinsler:
Astragalus: 230 endemik tür. Endemizm oranı
%65. Bazı türleri çok geniş yayılış gösterirken bazıları Doğu Anadolu Dağları’nda, Güney Doğu Anadolu Dağları’nda veya Karadeniz Bölgesi’nin yüksek dağlarında lokalize olmuşlardır.
Verbascum: 175 endemik tür. Endemizm oranı
%70. endemik türlerinin çoğu yurdumuzun batı kesimlerinde yoğundur.
Centaurea: 110 civarında endemik türü bulunmaktadır. Endemizm oranı %65. endemikler yurt genelinde dağınık bulunmaktadır.
Daha az sayıda tür içerdikleri için daha az endemik türe sahip olmalarına rağmen daha yüksek endemizm oranına sahip olan diğer cinsler:
Alkanna (%81)
Sideritis (%78)
Acantholimon (%76)
Paronchya (%75)
Gypsophila (%71)
Paracaryum (%70)
Cousinia (%68)
Çok az sayıda tür içermelerine rağmen tamamı endemik olması nedeniyle Ebenus ve Bolanthus cinsleri de dikkat çekicidir.
Ayrıca Türkiye’de 15 tane monotipik endemik cins bulunmaktadır. Bu cinsler:
Apiaceae familyasından: Crenosciadium Olymposciadium Microsciadium Brassicaceae familyasından: Physocardamum
Tchiatchevia Caryophyllaceae familyasından: Phryna
Thurya
Chenopodiaceae familyasından: Cyathobaisi Kalidopsis Lamiaceae familyasından: Dorystoechas
Asteraceae familyasından: Leucocyclus Fabaceae familyasından: Sartoria
Orobanchaceae familyasından: Necranthus Poaceae familyasından: Nephelochloa
Pseudophleum
Türkiye endemiklerinin coğrafi bölgeler bakımından dağılışı :
Bölge Endemik tür sayısı
Akdeniz 630
Doğu Anadolu 370
İç Anadolu 250
Karadeniz 200
Ege 150
Marmara 67
Güney Doğu Anadolu 35
Birden fazla bölgede yayılan
1000
Bitki coğrafyası bakımından Türkiye endemiklerinin dağılımı:
Fitocoğrafya bölgesi Endemik tür sayısı
İran-Turan 1180
Akdeniz 950
Avrupa-Sibirya 260
Yurdumuzdaki bitkileri uluslararası tehlike kategorilerine göre sınıflandıran RED DATA BOOK’a göre:
Geçen yüzyılda toplanmış olmalarına karşın 10 kadar bitki türünün bir daha bulunamadıkları ve nesillerinin tükendiği belirtilmektedir.
Bu kitaba göre 30 endemiğin nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıyadır.
170 bitki türünün yayılışı çok dar, 300 bitki türünün ise bilgi eksikliği nedeniyle durumlarının tam bilinmediği belirtilmiştir.
1650 endemik bitki türü ise kesintili veya dar yayılış gösteren şu an için tehdit altında olmayan türlerdir.
Endemik türlerin 800’ü ise yurdumuzda yaygın olarak bulunmaktadır.