• Sonuç bulunamadı

Son yedi padişah (İkinci Mahmut, Abdülmecit, Abdülaziz, Murat, Abdülhamit, Reşat, Vahideddin) devirlerinde saray ve Babıali'nin iç yüzü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Son yedi padişah (İkinci Mahmut, Abdülmecit, Abdülaziz, Murat, Abdülhamit, Reşat, Vahideddin) devirlerinde saray ve Babıali'nin iç yüzü"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

29 Kânunuevvel 193!?

Akşam

Sog

yedi

padişah (İkinci Mahmut, Abdülmecit, Abdülâziz, Murat, Abdölhamit, Reşat,

Vahideddin) devirlerinde

Yazan: SULEYM AN KANİ

Tefrika kio. 1

Tercüme, iktibas ve sair hukuku mahfuzdur

-Sultan Mahmut heybetli görünmek için

haremde kaşlarının kıllarını karıştırırdı

Bir teşekkür

Esbak sadaret müsteşarı Ali Fuat bey efendi ikinci Sultan Mahmut dev­ rinden Osmanh saltanatının sonuna ’ °dar geçen sadrıâzam ve şeyhülislâm- un ve müsteşarların raemu- ’Meri hakkında iradelerin

-,+ ıg ı ını tetkik suretila hazırlamış

oldukları cetveli bana iare eylemişlerdi. Bu makalelerde görülecek memuriyet tarihlerini buradan aldım. Vükelâ ve ricalin neşredilecek fotoğraf ileri de gene Ali beyefendinin koliesiyonundan çekil­ miştir. Bu lütuf larmdan dolayı kendile­ rine teşekkürü vecibe addeylerim.

S. K.

Sultan Mahmudun çok garip ta- biatleri, mantıka uymayan hare­ ketleri vardı. Söylediğinin hemen yapılmasını ister, hoşuna gitmiyen küçük bir hareketten dolayı kar-?! şısmdakinin kafasını vurdururdu.

Çok içerdi, heybetli görünmek için haremde kaşlarının kıllarını karıştırır, selâmlığa öyle çıkardı. Pabuç yerine ekseriya Napolyon- vari çizme giyerdi. Hoşuna gitmi­ yen sözler söyliyenleri, yahut hu­ turunda bir kabahat işliyenleri bir darbede devirir, çizmesinin mahmuzile hırpalardı.

Avı, av köpeklerini çok severdi. Bir gün köşklerinden birisinde iken köyün imamı gelmişti. Padi­ şahın yanında iki köpek bulun - duğunıı görünce imam efendinin rnan sıkıldı

Padişah imama halı üstünde oturması için işaret etti. İmam efendi otururken köpekleri de hürmetle selâmladı.

Süit" r* Mahmut bu hareketin ebini sordu. İmam cüretkârane: — Halifemizin refiklerini se - Iâmladım!

Cevabım verdi. Sultan Mahmut derhal el çırptı; girenlere ellerini uguşturarak basile bir işaret çaktı.

İmam yakalandı. Başı kesildi!... Hiç kimsenin köpeği Sultan Mahmudun köpeğini avından mahrum etmemeli idi.

Bir gün Sultan Mahmut avda iken bir kara köpeği, maiyetinden Tevfik beyin beyaz köpeği ile bir­ likte bir tavşanı kovalıyordu. Be­ yaz köpek tavşanı yakaladı. Pa - d ia hm mizacına vakıf olan Tev­ fik bey hemen atından indi. Had­ dim bilmiyen köpeğini çamura buladı.

Arkadan padişah ta yetişti ve: — Tavşanı hangisi yakaladı?

Diye sordu. Tevfik bey bilâte -reddüt: r ' . - p T

— Kara!

Dedi. Sultan Mahmut hiç sesini çıkarmadı. Avdan avdette Tevfik beye paşalık tevcih etti. Mukar -

riplavme:

V — Padişahlarının hoşuna git - mek için karayı beyaz yerine ge - ^eği bilen adamları mükâfat -

ırmak ve yükseltmek Iâzım- diye bu tevcihin hikmetini anlattı!...

Bayları alay tabibi yapıyor!..

Sultan Mahmut sözlerine itiraz edilmesine hiç tahammül ede - mezdi. Bu yüzden çok garip va - kalar olmuştur. Bunlardan bir ta­ nesi şudur:

Ata binmekte pek mahir bir lehli bir sirk ile İstanbula gelmişti. Sultan Mehmut istabîi âmirede bulunan vem almaz bir atı talim

Sultan Mahmudun gezintilerde kullandığı bir araba

( Bu araba Dolmabahçede saklıdır ) ve terbiye etmesi için bu biniciye

verdi. O da atı itaata alıştırdı. A t mürebbisi elmasla müzeyyen bir kılıç ve otuz kese - 150 altın - ile taltif edildi; süvari miralaylığile orduya alınması iradesi de çıktı.

Askerlikle başı hoş olmayan bu adam bu yüksek rütbeyi kabul etmek istemedi. Reddettiği padi­ şaha bildirilse katli ihtimali hasıl olacağını düşünenler kendisine r s sanat bildiğini sordular.

— Baytarlık!

Cevabım verdi. Binici derhri mirilay rütbesile bir alay tababe " tine nasbokmdu!...

Sultan Mahmudun

eğlenceleri

Sultan Mahmut devrinde cirit, tomak, mızrak, top oyunları, peh­ livan güreşleri, salıncaklarda ko - lan vurma, tüfek talimleri itibarda idi. Kışın saray ağaları kar topu oynarlardı.

Sarayda musikiye ehemmiyet verilir, «küme fasılları» icra olu - nurdu.

Padişah en çok nedim ve mu - sahiplerde eğlenirdi. Bu eğlence­ ler ekseriya mütekabil, kaba, saba söğüntülerden, başı açık nükte -

lerden ibaretti!...

Sultan Mahmut iyi havalarda ve ekseriya pazartesi, perşembe günleri denizden, karadan biniş alayaları yaptırır, müzeyyen li - başlı genç, yakışıklı ağalarile, musahiplerde mesirelerden birine

seyrana giderdi. Bazan Avvao* - can gedmiş cambaz, ç>erendebazia rm hünerlerini seyrederdi.

-Hir gün Beşiktaş sarayından kayığa bindi. Yanma silâhta- beyi, çok««!*.-! H afız Au aİayı, rükâptarı Hüseyin beyi aldı.

Kızlar ağası Kasım, hazinedar lala Amber ağalarla sarığını gö­ türen has odalılar da yedişer üçer çifte kanca baş kayıklarile padişahı takip ettiler. Gemiler pa­ dişahı toplarla selâmladılar.

Büyükderede çokadarlar, peyik- ler, solaklar, hasekiler, sair ben- degân padişahı bekliyorlardı. İs­ keleye çıkınca Sultan Mahmut hazır bulundurulan atına bindi. Mesire yerine varınca cünddere cirit oyunu göstermelerini irade etti.

Padişah yemeği burada yedi,

yazın sefirler Tarabya taraflarında otururlardı. Padişah bu taraflara uğradıkça sefirlerin mevsime mü­ nasip meyva, şekerleme takdim etmeleri âdetti.

Tercümanlar sefaretlerin hedi - yelerini getirdiler. Padişah elçi - îere memnuniyetini beyan etti.

Yemek yerken saz çalınmasın: irade eyledi. Hazineli kemanı A li

b." -zam nv:"* ™ adan taksim gösterdi, nıeş|Jjj|j Hanendelerden

a*C- * j&Vu^ Şakır ağa da «allah vergisi» davudi sadasile şu kıtayı okudu:

j j p l p Boyandı, şarabı neyli

-yeyim? vMger kı ateşe yancîı, kebabı neyliyiyim j* Ne yare yaradı cismim, ne bana! Bil -mem hiç, İlahi! Ben bu bir avuç türabı neyliyeyi'.n?

Yirmi kadar hanende fiske da­ ireler ile besteler söylediler. Hü­ zzamdan:

Asıka tânetmek olmaz! Müptelâdır,

. beylesin!

Adam a mihrü muhabbet bir belâdır!

Neylesin! Zülfüne kalsa perişan eylemezdi dilleri; An ı da tahrik eden badisabadır, neyle

sin!

Bestesinden sonra hanendeler mümtaz şarkılarla meclisin şev - kini artırdılar.

Nihayet akşam yaklaştı, da nihayet verildi.

Padişah Beşiktaşa ken Tarabyaiardan ber. toplarile teşyi edildi.

(Arkası

Bu tefrikamız:

Cumartesi, Pazar, Sal* günleri neşre..

(2)

6on * edı padişah- fikıacı Mahmut, Abdulmecit, Abdülâziz, Murat, Abdülhamit, Keşat, Vahideddin) devıçterınde

Yazan : SÜ LEY M A N KANİ — Tercüme, iktibas hakla mahfuzdur Tefrika No. 2

Musahip havuza atıldı,

padişah

gülmekten katılıyordu,

herkes:

“Cümbüş olacak!,, diyor!

“ Hemen başını vurun!,,

1227 H. da idi. Bir gün Sultan Mahıaufc Dolmabahçeye saltanat binişi tertibini emretmişti.

«Haddini bilmez, fasık ve facir makulesinden», hergün anasını dövmek âdetine müptelâ sarhoş - lardan Beşiktaşlı arabacı İbrahim bunu duyar. Arabasına bir kaç müşteri alarak biniş yerine gelir. Nezaretli mahal neresi ise araba­ sını oraya çekmek için halk ile çekişir.

Hazineli genç ve güzel ağalar­ dan topçu Mehmet efendiye:

— Şu tarafa savuş! Kahpe, P...! Diye söver! x

Biniş yerinde saray ağası kıya­ feti üstünde iken bu zehir, zıkkım sözleri bir arabacıdan işitmek Mehmet efendinin gücüne gider; kendisi arabacıya bir şey demeğe cüret edemiyerek ağalara şikâyet eder.

Ağaların içi yanar; arabacıya: — Bre herif! Kimseden utan • maz, korkmaz mısın? Şu ağanın hünkâr hizmetkârı olduğunu kı - yafetinden de farketmedin mi? Sen Beşiktaşlı değil misin? Hün­ kâr hizmetkârlarını nasıl bilmez­ sin? Fena sözler söylemişsin! Bu ne cüret!

Diye çıkışırlar. Arabacı:

— Ben hünkâr ağası bilmem! İşte kolumda yirmi beşin - yirmi beşinci ortanın - nişanı! Hepiniz işinize gidin. Şimdi bir kaçınızın canına ot tıkarım!

Diyerek belindeki bıçağı çe - ker. Ağalar:

— Vay, bre...!

Narasile arabacının üstüne va­ rırlar; başına, gözüne tokat, yum­ ruk indirirler. Bunu gören seyir -çiler akın akın bu tarafa koşarlar. Sultan Mahmut ta köşkten dür- bin ile hal ve vaziyeti görür; tah­ kikini emreder; peşkir ağaları ne olup bittiğini arzederler.

Sultan Mahmut «ocağa mağrur, köyle kudurmuş bir köpeğin» gös­ terdiği cürete kızar, herifin he - men o anda katlini ferman eder; affını rica edenlerden yüz çevirir. Hasekiler herifi götürürler; o saatte başını vururlar! H erif boşu

oşuna gider.

Artık binişte zevk kalmaz. Halk ıkıntı içinde avdet ed-rler.

Padişahı e ğ in d irm e k için!

1227 H. ramazan mevacıbi ve­ rilecekti. Sultan Mahmut sah günü seher vakti Beşiktaştan İstanbul sarayına geçti. Mustafapaşa köş­ küne gitti.

Burada bir kaç saat kalacaktı. Sdâhtar A li bey padişahın eğlen - mesi için İstanbul sarayında kal­ mış, yıldızı düşkün «kudemayı lâyüflihunun» birer bahane ile taltiflerini zarifane teklif etti; ounlarm getirtilmesi için çavuşlar gönderildi.

İlk evvel kilerli sarsak Emin galdi, işe başladı.

Bu adam menzul ve mefluç iken, dilinde de rekâket varken ha­ line bakmayarak taklit kesmeğe yeltenirdi. Kendisine:

— Bir mektup oku!

n ı_____ »_______

Topkapı sarayının kapısl

dan yarım tabakalık bir kâğıt çıkardı; biperva okumağa ko - yuldu:

Anadoludan saraya gelen ahçı- lann memleketlerine yazdıkları mektuplardan, memleketlerinden kaba tabirler ve ilkap ile yazılmış tebriknamelerden, bunları dinli - yenlerin muhaverelerinden herze- güyane taklitler yaptı.

Padişah bunlardan çok hoşlan­ dı, sarsağa bir çıkın altın gön - derdi. Bundan sonra iç ağaların­ dan hâzinede tiryaki sofu Mehmet ağa ve seferlide saltanat Mustafa ağa isminde iki pek ihtiyar yadi- kâr ile seferlide kambur Hafız, kilerde Veli baba isminde iki emektarın tomak uruşmalarmı irade etti!Yerlerinden kımılda - yacak halleri olmayan bu derbe - derler bir tomak oyunu taklidi yapmağa mecbur kaldılar. Ça - vuşlar ellerine tomakları verdiler. Kambur Hafız tomağını kaldırıp sofunun arkasına vurayım derken suratına yapıştırdı; sofu şaşırdı:

— Bre sakar, kör kambur! Gö­ zümü çıkaracaksın? Suratıma ne uruyorsun? Bizi yiğit deyu ba­ şımıza çelenk takıp sefere gön - dermiyecekler a! Ne akla hizmet ettin de, böyle ettin! Şimdi kam • burunu... kırarım!

Sultan Mahmut gülmekten ka­ tılıyordu! Sofuya ihsan gönderdi.

Bu eğlenceden sonra arz odası­ na giderek vükelâyı huzuruna kabul etti.

İyi cins olacak!...

Padişah bir gün Kâğıthaneye gitmişti. Orada pehlivanların gü­ reşlerini seyrettikten sonra erbabı meraktan musahip Abdi beyin havuza girip orada mizaç bilir birisile güreşmesini irade etti.

Abdi bey telâş göstererek, göt ucile de etrafa bakınarak:

— Ben müddeti ömrümde suya girmedim! Çimen üstünde güreş­ memize ferman buyurulsa!

Ricasında bulundu. Fakat ricası kabul edilmedi. Nihayet çağla - yanların üst tarafındaki suların içinde yüzülmesine karar verildi.

Hâzinede müstait bir dilsiz Hüseyin var idi. Bir kaç gün evvel gördüğü bir frenk cambazının ma­ rifetlerinden ■ bir, ikisini belledi­ ğinden bunları, padişah önünde göstermek istiyor, mabeyincilere ! ---1İ..U . 1 . . H M

Padişah işaretleri gördü. Dil - sizin meramını sordu. Ne istedi - ğini anlayınca yapmasına müsaa­ de etti. Dilsiz hemen süratle Abdi beyin yanma geldi; muhkem be - line sarıldı; sürüye, sürüye havuza götürdü.

Abdi bey görülecek halde idi! Padişah mukarripleri:

— İyi cümbüş olacak!...

Diye kahkahadan katılıyorlar­ dı. Nihayet suya daldılar.

Abdi bey havuzun derin oldu­ ğunu bir, iki kere dalınca anladı; boğulacağına aklı erdi.

Dilsiz meydanda yoki

— Dilsiz beni boğacak!

Diye feryada başladı. Bu sırada dilsizin bir ayağı havuzdaki ej - derha resminin altında bulunan demir ızkaranın arasına geçti: Zavallı hayli uğraştı; fakat ba­ cağını kurtaramıyarak suyun di­ binde kaldı.

Abdi bey batıp çıktıkça yay - gara ediyordu. Herkes onun telâ­ şına düştü; dilsizi iptida arayan, soran olmadı. Ağalar sade Abdi beyi kurtarmağa koştular. Havuz kenarından uzanıp almak isti • yenler muvaffak olamadılar.

Herkesi bir helecandır kapladı. Birisi belinden şalını çıkardı; ip gibi Abdi beye attı; fakat Abdi beyin aklı başından giimişti; şalı tutamadı. Hemen can vereceği sırada Sultan Mahmut:

— Bunlar boğulacak!

Diye bağırdı. Bunu işiten çavuş Şakir ağa kendisini suya attı! Abdi beyi kurtardı.

Dilsizden hiç ses, şada çıkmı - yordu. Abdi beyden sonra:

— Aman! Dilsiz ne oldu? Diye biçare Hüseyin akla geldi.

(Arkası var) — " ■" — »u

Bu tefrikamız:

Cumartesi, Pazar, Balı ve Perşembe günleri neşredilecektir.

Afyon tacirleri Ânkaradan

dönüyorlar

Bundan bir kaç gün evvel, ikti­ sat vekâleti tarafından Ankaraya davet edilen Afyon tacirleri, b? birer şehrimize dönmek*'

Afyon tacirleri, <• hakkında vekâle*

(3)

Sah if e 8 Ak|Mn

Son yedi padişah (ikinci Mahmut, Abdülmecit, Abdülâziz, Murat, Abdülhamit, Reşat, V a h id esin ) devirlerinde

Yazan: SÜLEYM AN KANİ Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Tefrika No. 3

Musahip: “Am an cin beni

çarpacak,, diye bağırırken padişah

kahkahalarla gülüyordu!

Tath sudur yüzülmez!

Tersaneliler havuz kenarına geldiler; fakat:

— Tatlı sudur! Yüzülmez! Diye dalmağa cesaret edeme - diler.

Padişah maiyetinde kızlar ağası ve silâhtar ile mabeyinclerinden, bunların adamlarından, has oda­ lılar, sair ağalar ve hüddamdan bin kişi bulunuyordu. Kimse ej­ derha tasvirinin dibine varmağa cüret edemiyordu.

Padişah köşkten havuz Kenarına geldi.

— Seyircilerden de suya dala­ cak bir adam yok mu?

Diye ihsanlar vadetti; fakat canını pazarda bulan yoktu!

Nihayet birisi ölümü göze ala­ rak kendini suya attı. Çoktan öl­ müş bulunan dilsizin ayağını ızka- radan, naşını sudan çıkardı.

Dilsiz (belki sağdır) diye vü­ cudu bir ağaca, tepe aşağı, asıldı. Bu da faydasız bir izaç oldu. Pa­ dişah sarayına avdet etti. Dilsizin anasına aylık bağladı.

Altın serpiyor!

11 H. 1235 şabanının beşinci günü şehzade Sultan Mehmedin vilâdeti dolayısile Sultan Mah - mut Çinili köşke geldi. Oradan bendegânma bir kaç tas dolusu altın serpti. Padişahın nazarı ne tarafa teveccüh ederse altınları kapışmak için herkes elini o tarafa uzatıyor, aceleden sarıklar düşü - yor, kavuklar yerlerde yuvarla - nıyordu.

Taslarda altınlar bitince silâh­ tar İlyas ağa hâzineden gelen telli futalar ile çil paralar serpmeğe başladı.

Mehterhane çalınıp toplarla viîâdet vukuu ilân edildikten sonra şenlik yapılmak üzere davet edilmiş olan meşhur mukallit kol­ başı İbrahimin kol takımı mey - dana çıktı.

Bunların curcunaları, pişkâr - ların hezeyanları, cinasları iki saat sürdü. Bilhassa kolbaşmm enisi olan Gümüş reis saçmalar yetiştir­ mekte diğerlerine tefevvük etti.

Bu viîâdet vesilesile Sultan Mahmut Galatasaraydaki ağa -ların da gönüllerini şadetmek iste­ di. Bîr gün Galatasaraya geldi.

Galatasaray ağalarının külâh- ları mukavva üzerine kırmızı çoha çekilmiş şepkülâh nevinden adi şeyler olduğu, kıyafetleri düzgün bulunmadığı için hoşa gitmedi; enderun ağalan gibi vuruşmağa, meşkleri, idmanları da yoktu; gösterdikleri tomak oyununda bir takım kart, hamhalat heriflerin çat, pat biribirlerine vurmaları beğenilmedi. Oyun kısa kesildi.

Altın serpilmek te fakirlerin üstlerini, başlarını paralamalarına sebebiyet verir diye tecviz olun - madı. Ağalara elden müsavaten onar (rubye) verilmesi tercih edildi*

Galata çalgıcıları padişahı

eğlendiriyorlar!

Padişahın Galatasaraya vu - rudu dolayısile ecnebi devletler sefirleri âdet olduğu üzere örme frenk sepetleri içinde

şekerleme-Sultan Mahmudun sık sık gittiği Biiyükderenin manzarası

ler, çiçekler takdim ettiler. Bun­ ları getirenlere bostancıbaşı Halil ağa elile hediyeler tevzi edildi. Çiçekler yirmi gedikli çokadar va- sıtasile sultan saraylarına gönde­ rildi.

Sonra Galata çalgıcıları hünkâr köşkü önüne celbedildi.

Lâvta ve kemençe ile tavşan - adalı rum gemicilere takılmış bir lâkaptır - şarkıları ile tamburi çavuşun bütün meyhanelerde okunan şarkılarını terennüm ede­ rek padişahı eğlendirdiler.

Bu faslı müteakip Sultan Mah­ mut Beşiktaş sarayına avdet etti.

Tulumbacı m usahip!

Sultan Mahmut ekseriya musa­ hiplerde vakit geçirirdi. Baş mü- sahip Hatif efendi gençliğinde tulumbacılık, sonra mücellitlik etmişti. Şehzadelerin cüzlerine işlediği lâvhalar beğenildiğinden birinci Sultan Abdülhamit zama­ nında müsahiplikle saraya alın - mıştı.

Sultan Mahmut H. 1237 de bir gün Çinili köşkte Hatif efendiye:

— Hatif efendi! Seni pek ihti­ yar oldu diyorlar ise de tahmin ettikleri kadar yaşlı değilsin zan­ nederim.

Der. A lt yanda oturan muşa - hiplerden meşhur hayalî Sait efendi Hatif efendiyi iğzap kas - tile hemen atılır:

— Efendimiz! Yaşının zararı yok! Henüz doksanındadır! Y al­ nız ateh getirdi, buna pek muz - tarihiz! Elden de bir şey gelmiyor. Kendisi söylediğini bilmiyor; rast geldiği hekime, ispençiyara (ben ilâca muhtaç değilim; fakat ev - velki gibi yemek yiyemiyorum; midem hazmetmiyor; dizlerimde da zâfım var; bana kuvvet ma - cunu gibi bir şey tertip etseniz; bir reçete yazsanız!) deyip duru­ yor. Bunu hekim başı Behçet efen­ di - Abdülhak Hâmit beyefendinin büyük amcası - dâiniz işitmiş, bi reçete tertibi yazmış; elime çge-

ti; ferman buyurursanız okuya - yım.

Sultan Mahmut: — Abdi bey mualece ile uğraşır. O okusun! Bu ferman üzerine manzum bir reçete okundu:

Biçare, gelip fakire bir gün Derman talep etti hatifizar

Baktım nabza, bu derde derman! Habbüzzehep, şarabı dinar!

Hatif efendi yer öptü; çavuş duası etti:

— Benim derdime derman pa­ dişahımız, efendimizdir; ben is - pençiyardan derman istemem. Bun­

ların işleri, güçleri oyun! Hele Sait kulunuz bütün, bütün mec - nündür! Abdi bey ile darüşşifayı özlediklerini pek iyi biliyorum!

Dedi.

Sultan Mahmut bin altın İhsa - nile baş musahibine reçete üzerine ilâç verdi!

Başkasını eğlendiriyor diye nefi!

Musahip hayalî Sait efendiyi çekemiyenler:

— Rical ve kibarı efendimiz­ den ziyade eğlendiriyor!

Diye iftira ederek H. 1238 de Adanaya nefyettirdiler. Sait efendi bir sene sonra affolundu; gene saraya alındı.

Sultan Mahmudun Sait efendi ile kaleme gelmez derecede açık mülâtafaları söylenir.

Ben ecinniyim!

Sultan Mahmut silâhtar berber başı A li ağanın köşkünü ziyaret ettiği bir gün musahipler aralarında küpeli Abdi beyi izaç etmeğe karar verirler.

Ötedenberi küpeli ile uğraş - maktan zevk duyan cin Ahmet ba­ şına çıngıraklı, ucu sivri bir kulâh geçirir; seferliden çıkma şamatatlı denilen bir musahiple kısa A b - dülkerim isminde diğer bir yadi­

gârı da kendisine uydurur; bun­ lara:

— Siz benim ecinni tay - fasından olduğumu, bir aralık çubuk zivanasmdan girdiğimi, te salarak beni çıkardıklarını tasdik edeceksiniz!

Diye tembih eder. Bu tertip ile Abdi beyi tazyike başlarlar.

Cin Ahmet Abdi beyi tehdit eder:

— Alimallah! Seni çarpacağım Abdi bey telâşa düşer:

— Aman! Cin! Beni çarpma! Diye feryat eder, yalvarır. Cin yüksekten atıp tutar. Abdi bey çavuşlara:

— Aman! Bana daire çizin! Tütsü getirin! Cin tütsüye gire -mez! Beni himaye edin! Cin zap­ tetmesin!

Diyerek feryadı ayuka çıkarır. Bu hal ve manzara padişahın pek hoşuna gider! O gün ikindiye ka­ dar bunlarla eğlenir; muzip mü > sahiplerini ihsanlarına garkedc

(Arkası var)

r

Bu tefrikamız:

Cumartesi, Pazar, Sah ve Perşembe günleri neşredilecektir.

(4)

Sal ife İO

Akşam

* ye& padh-»h ftkînci

Mahmut,

Abdiilmecit,

Abdülâziz, Murat, Abdülhamıt,

Reşat, Vahideddin) devirlerimde

Y a z a n ; SÜ LEY M A N JKÄNS — Tercüme, iktibas iıakkı mahfuzdur Teirika No. S

Sultan Mahmut sarayını yakışıklı

gençlerle doldurmağa başlamıştı..,

Enderuna alınacak genç ağalar

Çtrağan sarayının bugdnkil hali

cetbecet zadegandan olmak, pa­ dişah hizmetine girmeden evvel koğuşlarda terbiye edilmek sa - rayca bir anane idi. Bu gençler hangi koğuşta terbiye olmuşlar ise o koğuşun zabitleri marifetile hiz­ meti hümayuna sevkediiirlerdi.

Sultan Mahmut bu kaide hilâ­ fına bir ara sarayım hariçten al­ dığı «şabıemretlerle» doldurmağa başlamıştı. Payitahtta gezdiği, do­ laştığı yerlerde gördüğü yakışıklı gençleri sarayına alıyordu.

H. 1228 de bir defa Göksüye gitmişti. Orada bostancılardan köşk bekçisinin «ferzendi dilben- d i» Mustafa efendiyi görüp sara­ ya lâyık olacağına hükmederek enderua ağaları meyamna ithal eylemişti.

Diğer bir defa da Tophanede berber çıraklarından Hüseyin ile Emin de irade iie seferlide hün - kâr berberleri arasına katılmış - lardı; bilâhare damat olan Meh­ met AH paşa da Mahmut paşada bir sandıkçı yanından bugünlerde saraya alınanlardandır.

Güzel sesli hademe

Sultan Mahmut bir gün Çırağan sarayında iken gülhane hademe­ sinden Hüseyin isminde birisi gü­ zel sesiie şarkı okuyarak geçer. Bunu işiten Sultan Mahmut genci derhal huzuruna ceibettirir; bir kaç beste, şarkı söyletir; beğenir; Hü şeyini enderun ağahğile seferii odasına çırağ eder.

Padişahın bu hareketi bardağı taşıran damla hükmüne geçti. Yeniçeriler arasında bu yüzden dedikodular çıktı. O zaman dev­ let eiabeki makamında olan ve padişahı yeniçerilerle tehdit ey­ lemeği siyasetine şiar edinmiş bu­ lunan meşhur Halit efendi bu de­ dikoduları derhal mabeyinde dos­ tu ve hemrazı berberbaşı Giritli A li ağaya hususî bir tezkere ile bildirdi. Sarayda serçohadar Sey- yıt Ömer ağa da Sultan Mahmu- dun bu yolda hareketlerini hiç tasvip etmiyordu.

Bu Ömer ağa doğru mütalâala - rile Sultan Mahmut nezdinde pek muteber ve nüfuzlu idi; o kadar ki Sultan Mahmut Ömer ağanın nazma, sert ve barit sözlerine bile tahammül gösterirdi.

Mabeyinde gayet muaüern bir papağan var idi ki Sultan Mah - muttan işittiği sözleri taklit eder­ di. Bir gün bu papağan Ömer ağa­ yı çağırmış, Ömer ağa da Sultan Mahmut çağırıyor zannile huzura varmıştı.

Sultan Mahmut — Â ğa ! Neye geldin? Ben çağırmadım!

Deyince işin papağandan oldu­ ğunu anlamış, kızmış, huzurdan çıkarak hemen papağanın başını koparmış, denize atmıştı; bu su­ retle öç aldıktan sonra tekrar huzura girerek:

— Bir etbaı iki efendiye hîz - met etmez!

Diye soğuk, soğuk söylenmişti. Sultan Mahmut bir baba gibi say­ dığı Ömer ağaya hiddet edecek yerde onu iltifatlarına garkeyle - misti.

ö n r r abanın sözleri

özü, sözü doğru böyle bir ada­

mın Sultan Mahmuda söz getire­ cek hallere karşı göz yumması bittabi kabil olamazdı.

Seyyit Ömer ağa bu Hüseyin gibi aslı, nesli biiinmiyen birisinin pa­ dişahın hususî iltifatına nailiyeti ve mukareneti bilhassa yeniçeri­ ler arasında hoş görülmiyeceğini, yeniçerilerin:

(Zadegana sarayca artık iş kalmayacak!)

Diye bir fesat kaynatmak isti- yeceklerini düşündü.

Huzuru şahaneye vardı. Müna­ sip sözler bulup söyliyerek Sul - tan Mahmudu Hüseyini yanından defetmeğe kandırdı ve Sultan Mahmut:

— Benim pederim! Sen ne veç­ hile münasip görürsen o suretle harekete sana mezuniyet verdim!

Dedi. Hüseyinin yatağı derhal Babüssaadeden kaldırdı. Kendi -sine yüz kuruş maaş tahsis edile­ rek saraydan çıkarıldı.

Kıptı genci

Sultan Mahmut okçuluğa ziyade merak sardırdığı günlerde ikide birde Ckmeyd&nma ve oradaki tekkeye giderdi. Burada Haşan isminde bir kıptı genci oklara me- rauren hizmette bulunuyordu. Haşan, hizmetleri mukabilinde, padişahın ayağım öpmekten baş­ ka mükâfat istemiyordu.

Kıptmın bu emel ve arzusunu duyan yeniçeri kodamanlan meş­ hur Habip odabaşı nezdinde top­ landılar.

— Padişahın ayağını ancak en­ derun ağalan öpebilirler! Şimdi kala, kala bir kıptı ağzına mı kaldı?

Diye söylendiler. İş yeniçeri ağasına isma edildi.

Yeniçeriler dışarıda böyle dedi­ kodulara dalarken içeride serço- kadar Seyyit Ömer ağa padişahı böyle bir müsaadede bulunmaktan meneylemişti. O da ağzını açıp gözünü yumarak yeniçerilerin dü­ şündüğü gibi padişaha ayağını bir çingeneye öptünnek lâyık ola- mıyacağım anlatmış, bu yolda söy­ lediği sözler ve gösterdiği cüretle bütün mabeyincileri hayretler için­ de bırakmıştı.

Bu içli, dışlı dedikodular neti­ cesinde kıptı emeline nail dam a­ dan kaldı.

Kasımpaşaya giderken

Sultan Mahmut bir gün yanın­ da kalyonculuktan tebdil haseki- liğine çırağ edilmiş şabıemret bey- likî Yusuf olduğu halde tebdilen kumbaracı kıyafetinde Gaîatada sandıkçılardan Kasımpaşa tara

-fına gidiyordu. Birden tabanca ve tüfek sesleri duyuldu. Padişah serçokadar Ömer ağa ile tebdil hasekilerinden Ahmet ağayı tah­ kike gönderdi.

Ömer ve Ahmet ağalar işi tah­ kik edip döndüler. Tabanca atan­ ların kalyoncular olduğunu, bun­ ların aralarında:

Padişah peygam ber vekili­ dir. Yanında şabıemret ne dem ek olsun? Beylikî Yusuf böyle olanca yeniçeri şabıemretleri niçin mai­ yeti miilûkânede bulunmasın? B en de, sen de şabıemret değil miyiz?

Diye şikâyet eylediklerini padi­ şaha anlattılar. Genç kalyoncula­ rın kendi harekatına böyle tarize kalkışmaları Sultan Mahmudun gücüne gitti; fakat küstahane bir şekilde gösterilen bu kıskançlığa karşı bir şey diyemedi!

Gene Ömer ağama müdahalesi

Has ahır ocağı uşakları Zafran- bolu ve Kastamonu ahalisinden olurdu; bunlar arasına başka san­ caktan kimse alınmazdı.

Trabzon hanedanından gayet genç birisi mirahora intisap ile cu­ ma ve biniş hizmetlerinde yanın­ da bulunuyordu. Bu genç müstait göründüğü için enderun ricalin - den bazıları mabeyinde münhal bir bostancılıkla kayrılmasına ze­ min hazırlıyorlardı.

Serçohadar Ömer ağa bunu duydu. Ömer ağa dairei hüma - yunda şabıemreüerin ziyadeleşme­ sinden hariçte mütehassil fena te­ siri mülâhaza ile zaten bihuzur idi. Padişahı bu yola dökülmek - ten men için dürüstane sözlerini, nasihatlerini bile deriğ etmediği halde gene bir türlü mani olamı­ yordu! tş böyle azarsa sonu ne olacaktı?

Bu meseleden çıkan dedikodu - lardan devlet kâhyası Halit efendi de telâşta idi.

Halit efendi nihayet yeniçeri sergerdelerinin bu mesele hak -kındaki düşüncelerini bir hususî tezkere ile berberbaşı A li ağaya bildirdi. O da bu tezkereyi Sultan Mahmuda takdim etti.

Sultan Mahmut bu defa işin ehemmiyetini ve mahzurlarını id­ rak etti; mabeyni şabıemretlerle doldurmanın ve bunları yanında gezdirmenin nihayet yeniçeriler arasında bir fitne budusuna sebe­ biyet vereceğini takdir üe bu he­ ves ve merakının haricin enzan dikkatini ceibetmiyecek dereceye kasrına razı oldu.

(5)

Sahife

8

Akşam Son yedipadişah(İkinciM ahm ubAi^

Yazan : SÜLEYM AN KANİ — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur

Sultan Mahmut fesleri çok beğendi,

kendisine de elmaslı bir fes hazırlattı^

6absâii tercüme odası

Sultan Mahmut ecnebi lisanına aşina rical yetiştirmeğe itina et­ miştir. Esrar efendinin nezareti al-7 tında bulunan tercüme odası için bir talimat yaptırmıştı.

Amedîi divanı hümayun kale­ mine müdavemet edeiı en müstait efendileri intihap ile bu tercüme odasına verdirirdi. Bir defa ter­ cüme odasına devam edenlerin hepsini huzuruna kabul ederek teşvik eylemişti. Amedîden tercü­ me odasına ilk almanlar ÂH, Ne­ dim, Saffet efendiler - paşalar- dır.

Allah diyö, gökler siyö, oldu komanse iptida

Diye fransızca tuhfe »azm e­ den Tabir Ömer zadelerden Halis efendi bu odanın erkânından idi.

 li paşaya ilk fransızca okutan bu Yusuf Halis efendidir. Bu ter­ cüme odası Sultan Mahmuttan sonra Babıâli için bir irfan mües - sesesi oldu.

Ayıntaplı Mehmet Tahir Münif efendi - Münif paşa -, Namık Ke­ mal bey, Sadullah bey - paşa- da sonra buradan yetiştiler. (1 )

Kısaca (topal paşa) diye de yadolunan Hüsrev paşa Abaza kölelerindendi. Birinci Sultan Ab- dülhamit zamanında enderuna alınarak saray terbiyesile büyü­ tülmüş, ikinci Sultan Mahmudun iltifat ve teveccühile serasker ve derya kaptanı olmuştu.

Hüsrev paşa padişahın fikrinde yer eden en ufak bir arzuyu bile sürat ve şiddetle icraya kalkışırdı; o kadar ki çok defa Sultan Mah­ mut itidal tavsiyesinde bulunmak mecburiyetini hissederdi.

Topal paşa kısa boylu, tıknaz, mavi gözlü, kırmızı çehreli, görü­ nüşü garip bir zat idi; sakalını

* 1 • j • ü* . • •* * *— *

Topkapı sarayının

Sultan Mahmjpt Hüsrev paşayı pek severdi. Şehzade ve sultanla?* rını sık, sık yanma gönderir, pa­ şayı taltif ederdi. Paşa da çocuk­ ları lâtifelerle eğlendirirdi.

Bir defa Hüsrev paşa Sultan Mahmudun huzurunda şehzade­ lere tesadüf edince:

— İnşallah, sayei şahanede efen­ di zadelerimi ak bıyıklı görürüm!

Diye kendisine ettiği düa ile Sultan Mahmudu münbasit eyle­ mişti. (4 )

Hüsrev paşa vakai hayriyede Akdeniz boğazında bulunduğu için yeniçerilerin imhasında filen hizmet edememişti. Sonra Istan- bula gelince Sultan Mahmudun eski devri andıran hiç bir hatıra ve eser bırakmamak azminde ol­ duğunu gördü.

Tunustan fes getirtiyor

Tunustan tedarik ettirmiş ol­ duğu fesleri kalyoncu neferlerine giydirerek askerleri bu kıyafetle selâmlamak resmine çıkardı. Do­ nanma efradını Sardenyalı Hurşit namını alan bir muallim marifetile

denizden görünUşO

rev paşa derhal padişahın Tarabya taraflarına gitmesi caiz olmadı­ ğını mabeyne arzeder.

Bir Fransız gazetesi devletçe usulü cedide terkolunarak usnli; âtikaya rağbet edildiğini yaza"' Hüsrev paşa bu makaleyi mabe'* r takdim ederek iktizasına göre ~ sırası geldikçe «zülfü yara, ya?& ağyara» dokunulmadan gazetf lere münasip cevaplar yazılmasını tavsiye ve bu suretle iradesini is­ tihsal eder.

Hüsrev paşa hususî maruzatının birinde (devleti âliye hizmetinde bulunan Bıiron Moîtkenin Prus­ ya askerî manevralarına dair celbettiği resimleri takdim eyli­ yorum. Molteke hayli hizmeti seb- kettiği halde vadediimiş olan ni­ şana hâlâ mazhar olamadı. Bun­ dan mahzun gibi olmasile taltifini istirham ederim.) demiş, Sultan Mahmut ta paşanın ricasını derh. isaf eylemişti.

(Arkası var)

( 1 ) Hadisatı tarihiye.

( 2 ) Şalmel Lakor. Türkiye ric? devleti).

( 3 ) Vandanm hatıratından. ( 4 ) Tarih musahabeleri.

(6)

S.hife

10

Vyf / Son

Akfaia

A lafran ga sofra kurulacak, fakat

eğlence alaturka olacak!...

Serasker Hüsrev paşa askere ait işleri müzakere için vükelâdan dokuz zatı Fındıklıdaki yalısına davet etmişti. Ancak bu zevatı bir sofrada eski usulde mi it’am ede­ cekti? Yoksa uzun alafranga bir sofra kurması mı münasipti? Da­ vetliler saz ve söz ile eğlenmek isterlerse eğlence meddah dinlet­ mekten mi ibaret olmalı idi? Yoksa: başka türlü eğlentiler de tertip edilmeli idi?

Bunları bilse, bilse Sultan Mah­ mut bilirdi! Bunun için bu nokta­ ları padişahtan istizan etti!

(Alafranga sofra kurulmasında beis yok ise de davetliler hayırlı bir iş müzakeresi için gelecekle­ rinden alafranga sofranın müte- ferriatmdan olan meşrubat ve saz gibi şeyler iktiza etmez; yalnız taam ve ikram ile iktifa edilsin. Davetliler saz, filân olmadan sade bir meddah ceîbile eğendirilsin!) yolunda bir iradei seniye sadır oldu!

Bu devlet isi de böyle halledil­ di!...

Ya erkek o ls a yd ı!

Sultan Mahmudun büyük hem­ şiresi Esma sultan keyif ve zev­ kine müptelâ bir kadındı; iffet­ sizliği dillerde gezerdi.

Sultan Mahmut daima (abla) diye hitap ettiği kardeşinin bu hallerine iğmaz eder, ikide birde ziyaretine giderdi.

Bir gün tatlı, tatlı konuştukları sırada nasılsa zihnini tırmalamağa başhyan şu düşünceyi ortaya koy­ maktan kendini alamadı:

— Abla! Sen erkek olsaydın ben hâlâ saltanatı bekliyecektim!

Tunus g ediği!

Tunus beylerbey isi Hüseyin pa­ şa vefat etmişti. İstanbulca bey- lerbeyiliğin bir aile efradına tah­ sisindeki mahzurlar düşünülerek Hüseyin paşanın biraderi Mustafa beye tevcihinden ise başka bir zata verilmesi arzu olunuyordu; fakat birdenbire böyle bir teşeb­ büse cüret edilebilir miydi?

«Tunus takımının» yani müte­ veffa Hüseyin paşa ile mütealli- katının Fransa ile ihtilâtları nazarı dikkatte bulundurulmak lâzımdı.

Vakıa Fransanm Tunus tarafına müdahalesine bir sebep yok ise de «frenklere itimat edilemiyeceğin- den» bu beylerbeyilik işinde ted­ birli ve müteenni davranılmak tercih edildi.

Bu meselede üç şık görünüyor­ du:

1 — Garp Trablusunda çıkmış olan bir iğtişaşı teskine memur edi­ len Necip paşa tuttuğu itidal mes- lekile muvaffakiyetler kazanmıştı. Bunu gören Tunusluların Tunu- sa da saltanatı seniye tarafından vali tayinini kendileri istemeleri muhtemel addediliyordu;

2 — Mustafa bey defedilebilirse garp Trablusunda bulunan donan­ madan Piyalei hümayun kaptanı Ahmet bey hemen gidip Tunusu ele alarak iptida kaymakamlık su- retile Tunusta kalması mümkün­ dü;

3 — Tunus ahvali ancak katiyen

i :!zam ettiği takdirde Mustafa beylerbeyi nasbi.

Hüsrev paşa

Bu şıkların dekayikini etrafile anlamak için sadaret mektubî ka­ lemi hülefasmdan, cerbeze ve di­ rayet sahiplerinden Ömer Cemal efendinin 30.000 kuruş harcırah ile Tunusa izamı mabeyni hüma­ yun ile Hüsrev paşa arasında bil- müzakere takarrür etti.

İlk iki düşünce çarçabuk suya düştü; edilen masraf ta hebaya gitti. Mustafa beyin Tunus bey- lerbeyisi nasbi zarureti göründü!

Babıâli usulü siyasetinde dağ­ ların fare doğurduğu çok görül­ müştür!

Bunun üzerine Mustafa beyi memnun etmek için uhdesine asa- kiri mansure ferikliği tevcih edildi. Buna ve Tunus beylerinden bazı­ larına verilen miralaylık, kayma­ kamlık rütbelerine dair yazılan fermanları kim götürecekti?

Bu memuriyet epi hasılat te­ min eyliyecekti.

Hüsrev paşa hasılatsız bir tımarı ve dört yüz kuruştan ibaret maaşı idaresine kifayet etmediği için borca batmış birisini, asakiri man­ sure kaymakamlarından Yusuf beyi tavsiye etti. Fakat mabeyince Yusuf bey «edep ve atıfete şayan ise de genç ve umuru hâriciyeye vukufsuz bulunduğu» beyan edi­ lerek kabul olunmadı; Tunus ah­ valini gizlice tecessüse muktedir bir zabitin gönderilmesi takarrür etti. (1 )

Hediyesîz kulluk o lm a z!

Hüsrev paşanın hususî maruza- tiîe Diyarıbekir ve Rika eyaletle­ rinin Sivas muhassılı ve maden emini Reşit paşa uhdesine ilhaken tevcihi takarrür etmişti.

Reşit paşa mabeyne takdim ey­ lediği bir şıkkada Hüsrev paşaya, Hüsrev paşanın mabeyni hüma­ yunda hususî maruzatına vasıta olan zata - bunun kim olduğu zik­ redilmiyor - Rıza beye, (cihan se­ raskeri Rıza paşa) ,Ali beye (da­ mat Mehmet A li paşa) hediye baha takdim edeceğini arzeder; fakat İzzet ağayı (zaptiye müşürü İzzet paşa) unutur.

Sultan Mahmut Reşit paşanın İzzet ağa ile mabeyin kâtiplerine de hediye bahalar göndermesini münasip görür! Bu hediye baha­ ların tayinini Hüsrev paşanın rey ve takdirine bırakır!

Selânik mutasarrıfı Ömer paşa Istanbula gelir.

Padişahın azat kabul etmez kulu olduğundan bahisle zatı şahaneye 100.000, Mukarriplerin havassma da 50.000 kuruş takdimine Hüsrev paşayı tavsit eyler.

Hüsrev paşa - acaba ne muka­

bilinde? - (Kem ali kerem ve mer­ hameti şahaneden Ömer paşanın mahzun edilmemesini!) istirham eder! Bu istirhamı da kabul olu­ nur.

Hüsrev paşa bizzat padişaha her sene (ramazaniye) hediyeler takdimini katiyen ihmal etmezdi.

Nezip geldi!

Askeri talim için Prusyadan cel- bedilmiş olan baron Molteke ğaziçinde Amavutköy çarşısı için­ de dört, beş odalı bir evde sene­ lerce oturmuştur.

Nezip vakasında Çerkeş H afız paşanın kendisini dinlememesin­ den ve Mısırlılara mağlûbiyetin­ den sonra müteessiren memleketim dönmüştü.

Molteke eskidenberi güler yüz­ lü, şakacı olmakla müştehir iken bundan sonra hangi meclise girse:

— Nezip geldi!

Denilmesinden sıkılarak seneler ve senelerce yüzü gülmemiştir. A n ­ cak Pnısyanm Frânsaya galibiyeti üzerine gene .eski güler yüzlülü­ ğünü takınmıştır. (2 ) >

Necat sadakattadır!

Sultan Mahmut asrında İstefa- naki ve Vogoridis ve Aristaki Lo- gofet beyler rumlar arasında te- ferrüt etmiş, itibara mazhar oîmu dirayetli iki zat idi; fakat biribi- rine muhaliftiler.

Abdülhak efendinin:

Bir mertebe murdar kokuyor üstü fena ki Midem bulanır geldiği gün istefanaki!

Diye hicvetmiş olduğu bu İste­ fanaki Vogorides bey Sisam bey­ liğinde bulunmuş, balâ rütbesini ihraz eylemiş, gerek osmanlı, gerei ecnebi ricali meyanında ölünceye kadar itibarını muhafaza etmiş, devletçe meriyülhatır tutulmuştur. Arnavutköyündeki kârgir ve mü­ zeyyen yalısının kapısına (enne- catü fissıddık) ibaresini havi bir lâvha astırmıştı.

İstefanaki bey bir defa Sultan Mahmudu bu yalısına davet için Hüsrev paşayı tavsit eyler. Hüsrev paşa:

(İstefanaki beyin ismi İstefanak ise de olur, olmaz müslümandan ziyade sıdık ve ubudiyeti mücer­ rep bulunduğu için bu istirhamına müsaade) olunmasını Sultan Mah- muttan niyaz eder. O da kabul ey- liyerek oğulları Mecit ve A ziz efendilerle Hüsrev paşayı yanma alır; İstefanaki beyin yalısına gi­ der. Büyük kıtada y&pılmış bir tasvirini beye ihsan eder.

İstefanaki bey bu tasviri yalının i salonuna asmıştı.

Abdülmecit te saltanatı esna- sında bu yalıya gelmiştir. (3 )

İstefanaki beyin oğlu Aleko bey Viyanaya büyük elçi olmuş, sonra vezaretle şarkî Rumeli valisi nas- bedilmiştir.

( I ) Memduh paşa> Miratı şüunat:. ( 2 ) Memduh paşa: Miratı şüunat. ( 3 ) Memduh paşa: Miratı şüunat.

Zekât ve Fitrenizi

T A Y Y A R E

(7)

Sahife 10 ______________ ___________ Akşam

Son yedi padişah (İkinci Mahmut, Abdülmecit, Abdülâziz, Murat, Abdülhamit, Reşat, Vahideddin) devirlerinde

Ben Babıâlinin sağmal ineğiyim,

beni otlamağa gönderirler.

M emelerim dolunc a ..

Salt mirza paşa

At hırsızı - Sağm al inek 1

Eski rejimde meslek ihtisası ne olduğu lıemen, hemen bilinmezdi. Büyük mansıplara hatır ve hayale gelmez yollardan vasıl olanlar görülürdü.

Tatar Sait Mirza paşa gençliğin­ de tahsil görmemiş fakir birisi idi. Yapacak başka iş bulamadığı için at hırsızı olmuştu! Bir defa ya­ kalandı. On sene küreğe konuldu.

Derya kaptanı küçük Hüseyin paşanın yanından ayırmadığı iki aslanı vardı ki birer köpek gibi sahiplerini takip ederlerdi.

Bir gün Hüseyin paşa deniz ke­ narında ameleye nezaret ederken İçlerinde orta boylu, kısa bacaklı, küçük gözlü, büyük başlı biri na­ zarı dikkatini celbetti. Kim ve neci olduğunu, neden küreğe ko- auluğunu öğrendi. Yanma çağıra­ rak at hırsızlığını nasıl yaptığını sodu. Tatar Sait sanatı hakkında oütün talâkatile izahat verdi.

Kaptan paşa — Benim de atımı aşırabilir misin?

Sualini irat etti. Kaptan paşa- un atını bir seyis tutuyor, etra­ fında aslanları duruyordu!

Sait bilâtereddüt: — Niçin olamasın!

Demekle beraber bir sıçrayışta aslanların üstünden aştı; atın eğe­ rine oturdu; seyisin elinden kur­ tardığı atı sürüp denize daldı.

Paşa takip edilmemesini, ilişil- memesini emretti.

Ertesi günü Tatar, kaptan pa­ lanın huzuruna girdi. Paşa atının ne olduğunu sual etti. Sait:

— Sattım!

Dedi. Hüseyin paşa gülümsedi. 3u mahir süvariyi konağına gö­ türdü; kendisine bir at bağışladı; rakat bu defa bunu satmamasını

embih etti.

Tatar Sait askere girdi. 1812 de Tatarlardan, Dobrucahlardan mü- ekkep Kazak alayına miralay ol- lu; alayının süvarilerini cüret ve cesaretle harplere şevketti; sonra

nirîiva ve ferik oldu.

Nezip muharebesinde, Rus mu- ıafız alayı zabitlerinden iken os- nanlı hizmetine girmiş olan, mi­ ralay Murat bey ile Lituanyalı Ta-

ar Mustafa bey idaresindeki Ka­ cak alayı ile Mısırlı İbrahim paşa ordusuna on altı defa hücum gös-

erdi

Müşür oldu; vilâyetlere gönde­ rildi.

A t hırsızı Tatar Sait artık Sait Vlirza paşa hazretleri olmuştu. Fa-

cat, huy canın altında!

Sait Mirza paşa iki seneden faz- a bir yerde bırakılmazdı, Bulun- luğu vilâyette pek çok mal ve al­ ın toplar, îstanbula celbedilir, •.oyulurdu! Sonra tekrar başka

arafa gönderilir, tekrar azledi- îirdi!

Sait Mirza paşa kendisi için: — Ben Babıâlinin ineğiyim! Seni otlamağa gönderirler, me­ melerim dolduğu zaman son dam­ lasına kadar sütümü sağarlar; tek­ rar gönderirler, tekrar sağmak :çin getirirler! Vakıa, ben

topla-.ı cı bilirim ama hükümetimiz r.oy ğı daha iyi bilir!

Derdi.

* # *

Çengel oğlu Tafıir paşa

Çenkel oğlu Tabir paşa geçen asırda yetişen deniz ümeramızın şeref razıdır. Faal, sert, seffâk idi; şakaya gelmezdi.

More ihtilâli ve rum fitreti esna­ sında bir ara topçu başılıkla İstan- bulun asayişini temine memur ol­ muştu. O günlerde İstanbulda em­ niyet bulunmadığı için her tarafta delikanlılar mahallelerini bekler­ lerdi.

Çengel oğlu herkes evine çeki­ lerek fenerli, fenersiz kimsenin sokağa çıkmamasını tembih etti. Delikanlılar (biz kendimiz takay­ yüt eylediğimiz halde gene her akşam bin türlü fenalık oluyor. Bu deli herif nasıl başa çıkacak! Me­ ramı bizi kıtır, kıtır kestirmek m i?)

Diye mırıldanarak evlerine av­ det ettiler.

O gece gezdirilen kollar bir çok kişiyi tevkif ettiler; karakol gemi­ sine götürdüler.

Çengel oğlu mevkufları bizzat istintak etti. Meşru mazeretle so­ kağa çıkmış olanları şiddetli tem­ bihlerle serbest bıraktı. Hattâ ka-

nsnın doğum ağrıları tuttuğu için ebe aramağa çıktığını söyliyen bi­ risine :

— Karma söyle! Bir daha gece vakti ağrısı tutmasın!

Yolunda bir garip emir bile verdi?

Ayyaşları dayakla iyice ıslattı; serseri ve şerirlerden bir kaçını denize attı!

Çengel oğlunun yakaladığını gümbür, gümbür denize attığı şe­ hirde şayi oldu; şiddetli tedibatı halkın hayaline tesir etti; hei’kese emniyet geldi.

Topçu başı nihayet:

(Herkes kapısını açık bırakıp yatsın! Bir tenceresi kaybolana bir kazan vereceğim!)

Diye ilân etti!

Kaptan paşalığında Türk do­ nanmasının Avrupa donanmaları haline getirilmesi emelinin husulü için hiç bir fedakârlığı, himmeti diriğ etmedi.

Kendisi garp ocaklarında yetiş­ mişti; en büyük işlerde pervasız harekâtile, şehamet ve celâdetile devlette mevki tutmuş, ortalığı yıldırmıştı.

Talim hususunda bahriyelilere göz açtırmazdı. Dayağını yemiyen yoktu.

İngiliz donanmasında bir hare­ ket kaç dakikada yapılırsa bizde de ayni müddette yapılması için nefer ve zabitlerin canların: bo­ ğazlarına getirirdi. Maiyetine mü­ savi kuvvette İngiliz donanmasile harbetmeğe muktedir olmak gaye­ sini telkin eylerdi.

Bu gayretile bahriyemizi muma çevirmişti.

“ Beni 505 kuruştan

çıkaracaksınız!,,

Eğe adalarının idaresi kaptan paşalığa merbut idi.

Çengel oğlu, adalardaki konso­ loslardan birinden hoşlanmaz; bir gün buna:

— Sıhhatiniz muhtel gibi gö­ rünüyor! Tebdilihava etseniz iyi olurdu?

Der. Maksadı anlamıyan kon­ solos bilâkis sıhhatinin pek yolun­ da olduğunu, adaların havası vü­ cuduna yaradığım söyler. Paşa tavsiyesini tekrar, konsolos ta ilk cevabında ısrar eder. Nihayet pa­ şa dayanamaz:

— Güzel amma konsolos bey! Be­ ni beş yüz beş kuruştan çıkaracaksı­ nız! Beş yüz kuruşa bir köle satın alacağım! Bu köle sizi öldürecek! Sonra beş kuruşa bir ip alıp köleyi asacağım!

Tehdidini savurur. Konsolos ta hemen piliyi, pırtıyı toplar!

“ Bre vurun!,,

Çengel oğlu îzmirde vali iken şair Galip paşa divan kâtipliğinde bulunuyordu.

Bir gün redifler kıyam ve mü- sellehan hükümet konağına doğru hücum eylerler. Tahir paşa derhal apoletlerini, Sultan Mahmudun kendisine hediye ettiği murassa kılıcı takar; yanma Galip efendi ile birlikte bir kaç kavası alır; ehli kıyama doğru gider. Cemiyete mülâki olunca:

— Siz Çengel oğlu öldü mü sa­ nıyorsunuz?

Narasile bimuhaha içlerine at sürer! Maiyetine de bağırarak:

— Bre vurun! Tutun!

Emrini verir. Redifler şaşırır­ lar; silâhlarını atarak kaçışmağa başlarlar. Ele geçen bir kaçının ertesi günü icabına bakılır!

Divan efendisi muvaffakiyetin­ den ve gaileyi böyle kolayca de­ fetmesinden dolayı tebrik eylediği sırada:

— Erbabı kıyam içine girmek görünür kazalardandır; ihtiyata muvafık değildi!

Mütalâasını serdeder. Çengel oğlu — Niçin? Diye sorar.

Galip efendi de:

— Ya herifin biri tüfeğin teti­ ğini çekse idi?

Diyecek olur. Çengel oğlu bütün itminanile:

— Çengel oğlunu vuracak kur­ şunun tetiğini çekmek için on iki manda lâzımdır!

Cevabım verir!

(Arkası var)

A K Ş A M

Matbaacılık şubesi

Rekabet kabul etmez dere­ cede ucuz fiatlerle iş yapar.

Kitap, Mecmua

Bastırmak isteyenlerin bu ucuz Hallerden istifade etmelerini tavsiye ederiz.

Bundan başka en müsait şeraitle kartvizit, adres karlı, mektup ve za rf baş­ lıkları, makbuz, fatura, sirküler ve sair tap işleri

(8)

Sahife 8 Akşam

Son

yedi padişah (İkinci

Mahmut, Abdülmecit, Abdülâziz, Murat, Abdülhamit, Reşat, Vahideddin) devirlerinde

^Ceddim Beyazıta vükelâsı veli de­

dirttiler, siz bana deli dedirteceksiniz!,,

İkinci Sultan Mahmut hayatının son günlerinde vükelâsının kendi aleyhinde Mısır valisi âsi Mehmet A li paşa ile muhabere ettiklerini haber alır. Mehmet A li paşa bu mühim muhabere evr«>:nnı kendi yatak odasında saklıyordu.

Sultan Mahmut bir vasıta bula­ rak Mehmet A li paşanın harem ağasını elde eder. Harem ağası emniyetli bir adam Mısıra gönde­ rilirse bu evrakı ona teslim eyle­ meği vadeyîer.

Sultan Mahmut ta kendi adam­ larından dahiliye kâtibi Naşir efendiyi yanma çağırır. Bu kâğıt­ ları ne yapıp yaparak elde etme­ sini mahremane tembih eder.

Bir vesile bulunarak Naşir efendi Kıbrısa gider. Orada Mısıra gön­ derilecek gayet emin bir adam bu­ lur. Bu adam Kahireye varır; ha­ rem ağasından evrakı alır; selâ­ metle Kıbrısa isal eder; Naşir efen­

di de bunları İstanbula getirir. Bugünlerde Sultan Mahmut artık son hastalığile yatağa düş­ müştü.

Naşir efendi kâğıtları getirdi­ ğini kendisine haber verir. Fakat Sultan Mahmut:

— Pek ziyade rahatsız, • hasta­ yım! Bir iki gün sonra getir de göreyim! Şimdilik yalnız yol ma­ sarifini tasdik edeyim!

Diyerek Naşir efendinin takdim ettiği masraf evrakına hasta halile ve kendi kalemile (kabulümdür) işaretini kor.

6iz!i evrak yakılmak yoksa...

Sultan Mahmudun vefatı üze­ rine mabeyin başkâtibi Sait bey

(1253-11255) Naşir efendiye ge­ lerek dehşetle:

— Mısırdan getirdiğiniz evrakı yakmazsanız hepimiz mahvolaca­ ğız!

Der. Naşir efendi razı olur; der­ hal hamam yaktırılır ve tehlikeli evrak ta kâmilen imha edilir.

Bu sırrın sahibi Naşir efendi Sultan Mecit devrinde tekaüt edil­ di.

On iiç ay maaş alamadı. Vükelâ heyetine müracaatlarda bulundu. Maaşların verilmesine vükelâdan itiraz edenler vardı. O sırada sad- rıazam bulunan Âli paşa (H . 21 şevval 1268 — 19 zilhicce 1268) muterizleri şu sözlerle iskât etti:

— Eğer cennetmekân efendimiz Tikinci Sultan Mahmut) sağ olsa ic Su makamda (sadarette) şimdi

rir efendi) bulunacaktı.

İkinci sultan Mahmudun

son demleri

Sultan Mahmut haricî, dahilî harplerde mağlûbiyetlere uğra­ mak, istediği yolda ıslahatı yürü- tememek, vüzera ve vükelâsından kendisine hakikaten yar olabile­ cek kimseyi bulamamak gibi sıkın­ tılar karşısında son senelerde ken­ disini büsbütün içkiye kaptırmıştı,

32 senelik saltanatında dahilî veya haricî gailesiz bir an geçir- miyen Sultan Mahmut vükelâsın­ dan o kadar bezgin idi ki bir gün bir hiddeti esnasında istilâ devri­ nin nisbeten en liyakatsiz padişahı için:

— Ceddim Sultan Beyazıda vü­ kelâsı veli dedirttiler, siz bana deli dedirteceksiniz!

Dediği bile rivayet edilmiştir. Sultan Mahmuda ne veli, ne de deli denildi; müteassıplar yalnız gâvur dediler; vakanüvisler ise ismine adlî sıfatını izafe ettiler.

Doğrusu ikinci Sultan Mahmut bu dört sıfatın dördünü de hak et­ memiştir. O kifayetsiz bir müced- ditten başka bir şey olmadı.

Usküdarda sarhoş olu r..

İçkinin en büyük zevk v : iptilâ- sim teşkil ettiği son senelerinde yazın ekseriya Üsküdarda Şemsi- paşa köşküne gelirdi. Orada sar­ hoş olur, kayığa konulur, Beşiktaş sarayına nakledilirdi.

Sultan Mahmudun bu halile be­ raber teverrüm ettiği, bedenen zâfı, hastalığının müzminliği an­ laşılınca topal Hüsrev paşa gibi bazı

rical kalben zevalini dilemeğe başladılar. Hüsrev paşa eski efen­ disini, velinimetini feda ederek yeni bir efendiye veliaht Abdül­ mecit efendiye kapılanmağı mu­ vafık gördü.

Bu suretle Sultan Mahmuda saltanatından keffiyet ettirilerek Abdülmecidi iciâs etmek istiyen bir fırka çıktı.

Bunlara karşı diğer bir fırka da henüz pek müsin olmayan Sultan Mahmudun gayretini güdüyordu. Derya kaptanı Ahmet Fevzi paşa - firari - bu fırkanın ele basısı gö- rünyordu. (1 )

ÇamliGaya nakil..

Hüsrev ve Ahmet Fevzi paşalar arasında bu yüzden şiddetli bir husumet baş göstermişti. Suriye sahillerine gidecek donanmayı teş­ yi için Ahmet Fevzi paşayı Mah­ mudiye gemisinde ziyaretinden sonra Sultan Mahmudun hastalığı şiddetlendi! Doktorların tavsiye- sile tebdilihava için gittiği büyük Çamlıcada hemşiresi Esma sultan bağında tedavisine bakıldı. Fakat artık iş işten geçmişti.

Çamlıcada yaptırdığı camide mahfeli hümayun merdiveni biraz dikçe idi. Son selâmlığında artık takatsızlıktan basamaklardan çı­ kamayınca yanındaki damat Halil paşaya (Hüsrev paşanın evlâtlığı)

— Halil! Ben çıkamıyacağım! Dedi; Halil paşa hemen padi­ şahın koltuğuna girdi; merdiveni çıkarttı. Sultan Mahmut derin bir teessürle:

— Halil! Biz bu merdiveni bir solukta çıkardık!

Diye ziyade hayıflandı. [1] Tarilı musahabeleri.

Hüsrev paşa güya sadakatini göstermek üzere sık, sık Çamlıca köşküne gelir, geceyi bazan hasta odasının önünde yatarak geçirirdi; Sultan Mahmut hastalığını müm­ kün olduğu kadar gizlemek için odasına has hademesinden başka­ sının girmesini menetmişti.

Hüsrev paşa evlâtlığı damat Ha­ lil ve diğer damat Sait paşalarla kürenadan iki kişinin yerleşmiş oldukları odaya gelir; hademeden padişahın halinden haber alırdı. Bu kadar alâka göstermekte asıl maksadı vefat vuku bulursa bunu, ilk evvel, Sultan Abdülmecide ken­ disi yetiştirebilmekti. İkinci Sul­ tan Mahmut (H . 19 rebiülâhır 1255 — M. 1 temmuz 1839) da vefat etti.

6glu geliyor

Sultan Abdülmecit zamanında senelerle (1259-1264) serkurenalık etmiş bulunan Hamdi beyin - Ham- di paşa - Esbak dahiliye nazırı Memduh paşaya naklettiğine göre: Sultan Mahmudun hastalığı pek ağırlaştığı ve hayatından ümit münkati bulunduğu oğlu Sultan Abdülmecide haber verilince Sul­ tan Mecit - gözlerinden yaşlar aka­ rak - babasının yatağı ucuna gelir; yüzünü hastanın ayağına sürer.

Sultan Mahmut bunu hissedince veliahdının yüzüne ayağını hiddet ve şiddetle çarpar!

Sultan Abdülmecit babasının mahalli vefatı olan bu Çamlıca köşkünü - teşe’üm ederek - yıktır- mıştır.

Sultan Mahmut H. 1252 de bazı resmî dairelere birer tasvirini he­ diye etmiş, resim talikini mutantan alayla, top ateşile, kurban zephi ve şeyhlerin duasiie yaptırmıştı! Hattâ Selimiye kışlasına gönder­ diği resmin talikinde bütün vükelâ ile kendisi de hazır bulunmuştu. Bu hal o zaman hayli itirazları cel- betmişti! Vefatından sonra bu tasvirler perdelerle örtülmüştür.

(Arkası var)

Âlmanyada açlık yürüyücüleri

Darmstadt 25 (A .A .) - komü­ nistler, Darmstadt üzerine bir «açlık yürüyüşü» tertip etmişler­ dir. Takriben 5000 işsiz, şehrin sokaklarında dolaşarak yardım görmek haklarını istemişlerdir.

(9)

Smhife 10 Akşam

Sonyedi eadifah (İkinci Mahmut, Abdülmecit, Abdülâziz, Murat, Abdiilhamit, Reşat, Vahideddin) devirlerinde

Yazan : SÜLEYM AN KANI - Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Tefrika No. 20

Sultan Mahmudun Hıristiyanlığa

temayülü hakkında iddialar

Mémoires anecdotiques sur la Turquie eserinin müellifi VVanda şöyle bir garip meseleden bahset­ mektedir:

«Rusya Çan Nikola nezdine se­ faretle gönderilen Halil paşa Çar ile görüştükten sonra Sultan Mah- muda hususî olarak tebliğ olun­ mak üzere bir arzusu olup olmadı­ ğını sordu; Çar gülümsedi:

— Sultana söyleyiniz ki Orto­ doks olsun! O zaman kendisine yardım edeceğim; kendisini bir kardeş gibi müdafaa eyliyeceğim. İkimiz birlikte garbın metalibine mukavemet, şarkta ve garpta inti­ zamı ve sulhü muhafaza edebile­ ceğiz.

Halil paşa İstanbula avdetinde bu fikri ve teklifi padişaha değil, kimseye açmağa cesaret edemedi. Düşmanlarının bunu vesile ederek halkın efkârını kendi aleyhine çe­ virmelerinden korkuyordu.

Damat Halil paşa Sultan Mah- mudu, ömrünü son günlerine yak­ laştıran hastalığı esnasında, meş­ gul etmek için arasıra yanma girer­ di. Nihayet bir gün Çarın sözlerini kelime bikeîime tekrara cüret buldu.

Padişah bunları işitince birden yatağında doğruldu:

— Eşek! Bunu bana o zaman niçin söylemedin? Belki Çar Ni- kolanın nasihatini tutardım. Bu, hanedanımın saltanatını ve devle­ timin mevcudiyetini idame edebi­ lirdi!

Bu gayret hamlesinden sonra padişah yastıkları üstüne düştü ve zayıf bir sesle:

— Bunu hiç olmazsa oğullarıma anlat !

İhtarında bulundu.

Bana bu hadiseyi sefaret heye­ tinde kâtip olarak bulunan, sonra hâriciyen nezareti kâtipliğinde, İstanbul Rus sefareti baş tercü­ manlığında istihdam edilen Argi- ropulo anlatmıştır.

Aynı mesele bazı değişikliklerle - cihan seraskeri - Rıza paşa tara­ fından da bana nakledilmiştir.

Rıza paşaya göre Çar din teb­ dilinden bahsetmemiş, yalnız itti­ fak lüzümumı ileri sürmüştür. Bu ittifak ile şark garka karşı silâh- lanacaktı.»

Bir diplomatın eseri

Vandanm ifadesi burada biti­ yor. Sultan Mahmudun hristiyan- lığı kakule temayülü meselesine diğer bir eserde de temas edildi­ ğini gördüm. Bu eser (1830-1877. Osmanlı imparatorluğu. Şark me­ selesinde İngiltere ve Rusya) şa­ mile ismini bildirmiyen, fakat şarkta çok zaman siyasî vazifelerle yaşadığını ifade eden bir eski dip­ lomatın Pariste 1877 tarihinde nes-p reylediği bir kitaptır.

Bu eski diplomat ta bu bapta hü- lâsaten şöyle diyor:

«İmtiyazlı bir ırkın faik nüfuzu altında biribirine hasım unsurlar­ dan terekküp eden bir cemiyette yalnız istibdattır ki ıslahatı sevk ve idare etmeğe, bu ıslahattan bir se­ lâmet çıkarmağa muktedir olabilir. Nasıl ki Sultan Mahmut yeniçeri­ leri imhadan sonra bu usulü kul­ lanmıştır. Edirne müsalâhası sıra- ! mda imparator Nikola iradei

V. anin sevk ve tanzim eylediği

hadiselerin cereyanı ıslahatçı sul­ tana, er veya geç, hristiyanlığı kabul ettireceği ümidine düşmüştü.

Büyük şark meselesinin Rusya ile Avrupa devletlerinin menfaat­ lerine muvafık olacak yegâne hal şekli bu olabilirdi.

Yeniçerilerin ilgası, derebeyliğin imhası padişah kudretini takviye eylemiş, müslümanlarda fikrî, İçti­ maî, siyasî terakkilere mani olan taassubu tahakküm altında tutmak çarelerine tevessül imkânını hazır­

lamıştı.

Boğaziçi sahillerindeki İslâm hi­ lâfeti artık faik bir medeniyetin tesir ve nüfuzu altında kalmakta idi.

Km stiyanlara müsaadekâriık

Et meydanındaki galebesinden itibaren Sultan Mahmut hristiyan tebaası hakkında - daha ziyade gayri mümkün denilecek derece­ de - müsait davranmağa başlamıştı.

Ne ferman, ne hattı şerif, ne de hattı hümayun! Ne mezhep ve âyin serbestisine dair vaitler, ne müs- lümanlarla hristiyanlar arasında medenî ve siyasî hukukça müsa­ vatı tekeffül eden teahhütler!

Bunların hiç biri yok!

Yalnız hükümdarların şahsî ha­ rekât ve efali, gösterdiği misal ile sade bazı İdarî tedbirler hristiyan- ları tatyibe, hristiyan kilisesine yeni bir devir açmağa kâfi geldi.

Bu tarzı haraket 1839 da Gülha- nede ilân edilen ve güllerin ömrü kadar yaşamağa mahkûm aldadıcı kanunlardan daha müessir oldu!

Sultan Mahmut yeniçerilerin imhasından sonra istibdat hava­ sında gayet geniş bir nefes almıştı. Bununla beraber padişah ıslahat mesaisinde efalinin her birini - hi­ lâfet makamının icahatmdan ol­ mak üzere - şer’a uydurmak, üle- maya müracaat etmek mecburi­ yetinde idi.

Sultan Mahmudun meram ve iradesi sadık topal Hüsrev paşa­ sının ülema ile yaptığı müzakere­ lerde çok defa eğilmeğe, dolaşık yollara sapmağa mecbur kalmıştır.

Hrisîiyaniık fik r i.

•W • • «

Bunun tesirde idi ki selâmet bahşedecek ıslahata daima mani­ alar çıkaran dindarlar yüzünden dine karşı kin duymağa başlamış, Rusya muharebesi esnasında, Kos- tantiniyenin bânisi gibi, hristiyan- hğı kabul fikrine düşmüş idi. (? ) Sultan Mahmut yeni dinin hara- biye uğramakta olan şarkın siyasî binasına yeni bir hayat vereceğini ümit ediyordu.

Muhakkatır ki bu tarihte Rus istilâsına karşı gösterilen teessür- süzlük ve lâkaydî ile ıslahatın in­ kişafına karşı ülema sınıfının sinsi muhalefeti padişahta istikrah ve istihkar hisleri uyandırıyordu. (1 )

Tanzimatm temayüllerini anla­ makta olan müteassıp

müslüman-( I ) Sulh müzakeresi esnasında sadir elan bir hattı hümayundan: Bizim hal - kımızda mintarafillâh din ve iman gay­ reti yok ki ittifak ile toplanıp ta din ve devletleri uğurunda can ve baş feda e t­

sinler. Moskov Dersaadetimize takar-

rüp ettiği gibi cümlenizin ne hale girip şa­ şırdığınızı gördüm. İstanbul halkı denilen heriflerin ne surette fesadata mütecasir olacaklarım bildim ve anladım. Bu fena­ lıklar meydanda dururken kiminle se - hat etmeli?

larm kendisine (gâvur Sultan Mahmut) demeleri sebepsiz de­ ğildi.

Saltanatının bidayetinde yeni­ çeri gürültüleri on beş uzun sene kalbinde hırs ile yer tutan amansız bir kin tevlit eylemişti. Gençliğin­ den beri geçirdiği tecrübelerle yo- ğurulmuştu. Yarım tedbirleri sev­ miyordu. Şeriat ahkâmile munta­ zam ve Avrupakâri bir devlet kur­ mak imkânsız olduğuna kanaat getirmişti.

Din bütün libr pansörler gibi onun nazarında da ancak hükü­ met makinesinin bir çarhı idi.

İhmalkâr ve hali tevakkufta bu­ lunan müslümanlar ıslahata hasım idiler; devletin müterakkiyane inkişafile telifi kabil olamıyacak bir hal imuhafaza eylemek iddia­ sında bulunuyorlardı.

Ulema sınıfı

A tıl bir muhalif sınıf teşkil eden ülema padişahın devletin selâme­ tine feda ettiği yeniçeriler kadar tehlikeli idiler.

Islahatın hakikî manası mazi­ den, inhitatı dâı bütün vakti geç­ miş müesseseîerden feragat değil mi idi? Müslüman hükümetlerin hali meydanda!

Bu fikirler bizzat padişah ile ıslahatın mebdeinde onun başlıca muavinleri olan libr pansörlerin zihinlerini işgal eyliyordu. Bu züm­ reden oanlar sabır ile vakit kazan­ mak, evvelâ dinde müsaheleyi, âyin serbestisini, miislümanlarla hristi­ yanlar arasında hukukan müsavatı temin eylemek, hristiyan unsurunu tedricen ilâ eyliyerik istikbalin yeniliklerine hazırlamak lüzumunu takdir eyliyorlardı.

(Arkası var)

HHHtmmtituıtmmiHMnımfTmıımmHm m um i Hinıniim ııtm m ıım ıı

Zeytin ihracatımızın tezyidi

iktisat vekâleti zeytin ihraca­ tını arttırmak için bazı çareler aramaktadır. Vekâlet bu müna­ sebetle Avrupada bulunan ticaret mümessillerimizin malûmatına mü­ racaat etmiştir. Mümessillerimiz verdikleri cevapta, zeytin ihra- racatımızm tezyidi için Türk zey­ tinlerinin standardize edilmesine lüzum göstermişlerdir.

Bu sene, Ayvalık, Edremit Manisa Balıkesir ticaret odaları bu standardize meselesi etrafında iktisat vekâletin; rapor gönde­ receklerdir.

Irat sahiplerine

Emlâklarınm kiralarına

mahsuben

Ehven şeraitle

AVARS VERİR

TA , Bahçekapı T A Ş H A N No. 20 Telefon: 20307 -

21

(10)

Akşam

... ... ... ... ...

devirlerinde

Yazan : SÜ LEY M A N KANI - Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur - Tefrika n o. z ı

Sultan Mahmudun hınstıyanlığa

temayülü hakkında iddialar

» _ _________

dehalet eylediler. Padişah yalnız memleket dahilinde değil, hariçte de iane toplamalarına müsaade etti; borçların on senede ödenme­ sini temin eden bir sureti tesviye buldu.

250,000 kuruşluk bir atiye saray­ dan hamallara yükletildi; payitaht müslümanları üzerinde tesir husule getirmek maksadile açıkça Rum patrikhanesine naklettirildi.

İşte bu yolda alenî efal ve ha­ rekât ile idi ki padişah müslüman- lara müsaheleyi öğretiyordu.

Mısır valisi Mehmet A li paşa is­ yanında Suriye ve küçük Asya müslüman ahalisinin İbrahim pa­ şaya gösterdikleri mütavaat, bü­ tün eyaletlerde Mısırlılara karşı iz­ har edilen meveddet, payitahtta kalplerde gizlenen kin, bütün bu musibet alâmetleri Osmanlı sal­ tanat hanedanının iskatı ihtima­ lini göz önüne getiriyordu.

Hal ve vaziyet Yavuz Sultan Se­ lim tarafından Mısırın zaptile hi­ lâfetin Osmanlı hanedanına nakli keyfiyetinin tam makûsü bir renk almak üzere idi.

Mısır memlûklerinin halefi olan Mehmet Alinin oğlu Suriye ve Anadoludaki muvaffakiyetlerin­ den sonra İstanbul üzerine yürür­ ken kendisi de deniz yolile Osmanlı payitahtına girmeğe

hazırlanıyor-Sultan Mahmudun vazıyeti

Sultan Mahmut Çar Nikolanın tebliğini hüsnü telâkki etti. Bunu komşusunun Osmanlı hanedanı ve devleti âliye hakkında hüsnü ni­ yetinin bir delili gibi gördü.

Vakıâ Sultan Mahmut müslü- manları aleyhine kıyam ettirme­ mek, ülema sımfile arasım bir kat daha açmamak için şeriatı tebdile teşebbüsten içtinap etti; fakat hristiyanlar hakkmdaki hayırhah­ lığını icraatile gösterdi.

Bu tarzı hareket saray ricalile vükelâ entrikalarının oyuncağı olan oğlu zamanında tutulan mes­ lekin büsbütün zıddıdır.

Sultan Mahmut Boğaziçi sey­ ranlarında hristiyanlardan da ka­ yıkçılar kullandı; pek hoşlandığı yeni Çrağan sarayının inşaatı hi­ tam bulunca hepsi hristiyan olmak üzere bir çok bahçıvanı işe aldı; saray kilerinden Rum hastanesine tayinat verdirdi; 1821 idamların­ dan kurtulabilmiş bir kaç büyük Rum ailesinin müsadere edilmiş» emlâkini varislere iade ettirdi.

Kendi hâzinesinden verdiği me- baliğ ile Balıklı kilisesinin tecdi- den inşasına iştirak etti ki bu, İslâm tarihinde o vakte kadar görülmüş bir şey değildi.

Kudüsteki Rum kilisesi fena halde idi; sandığında tamirat için beş para katmamıştı. Alacaklılar kilise emvalini müzayedeye koya­ caklarım tehdit makamında söy­ lüyorlardı. Kilisenin papasları Sultan Mahmudun merhametine

du.

Sultan Mahmudu imansızlıkla ittiham eden hakikî müminler na­ zarında Mehmet A li galibiyet hakkından maada Mekkeyi Veha- bilerden kurtarmak ve haç yolunu açmak gibi dinperverane meziyeti haiz görünüyordu.

Müslüman tebaasının nefretine maruz bulunan Sultan Mahmut Çarın yardımını istedi.

Çar da bu defa Osmanlı impa­ ratorluğunu kurtardı.

Sultan Mahmut asi bir tabii ta­ rafından mağlûp ve tezlil edil­ mişti; selâmetini dünkü düşmanına medyun idi.

Bilhassa müslüman tebaasının husumetkârane hisleri, kendisini ürkütüyordu. Hristiyanlar ise yeni rejim sayesinde hergün gözle gö­ rülecek farklarla ilerliyorlardı.

Fakat geçirdiği tecrübe tecrübe imparatorluğun askerî unsuruna karşı ihtiyat ile hareketi tavsiye ediyordu.

Tabileri arasında en kuvvetli ve müthiş asi olan Mehmet Aliden intikam almak arzusu onda bir ih­ tiras haline gelmişti. Bunun için müsellâh kuvveti tanzim ve tensik etmek lâzım idi. Bu kuvvet ise yal­ nız müslümanlardan mürekkepti.

Türklerin ananevi düşmanı Çar ile ittifak, bu ittifakın müslüman- larda uyandırdığı sui nazar ve şüphe ona Avrupanın şerefini ye­ nileştirecek büyük projesini tat­ bikte tevakkuf lüzumunu ihtar ediyordu.

Osmanlı saltanatı hanedanı için olduğu kadar şarkın hristiyan mil­ letleri için de teessüfe şayandır ki saltanatın son devresinde Sultan Mahmut kendisini içkiye verdi. Nihayet 1839 temmuzunda (deliri- üm tremes) ten vefat etti.»

Bu hadise hakkında bu iki ki­ taptan başka yerde bir kayıt ve sarahate tesadüf etmedim.

’(Arkası yar)’

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Kendi Gök Kub­ bemiz, senin kaybından iki yıl sonra basıldı.. Bu kitap, şimdi seni seven bütün Türklerin evinde en kıym etli şiir

[r]

Bu arada sormadı­ ğınız önemli bir soruna de­ ğinmek istiyorum: Yurdu­ muzdaki telif hakları soru­ nu bu. Yürürlükteki 30 yıl­ lık telif hakları kanunu

Remzize Asım Rüveyde Saffet Seher Sinem Kız Sırrı Sıtkı Si'ıheyla Muhterem Siin büle ş.. Şaziye Şaziye Berin Şehri bamı Şeref Şeref Bacı Şerife Şerife Ziba

For atmospheric dispersion calculation PCCOSYMA software based on Gaussian plume model was used (Jones et al., 1995). For 15 different atmospheric conditions,

On the closed set speech recognition tests, all of them had dramatically good performances with varying degrees.The results were comparable to the results of

Pap Smear testi yaptıran kadınların Sağlık İnanç Modeli Ölçeği alt gruplarından ciddiyet, yarar/motivasyon ve sağlık motivasyonu algısı puan ortalaması yüksek iken, engel

Iş öyle popüler bir hale geldi ki, 15 yaşında hiç emek vermeden baba parasıyla çok pahalı aletler edinip ben moda fotoğ­ rafçısı olmak istiyorum diye ortaya