• Sonuç bulunamadı

SERGİ KÜNYE Şubat Açılış: 11 Şubat 2019 / Pazartesi Saat: Yer : Mehmet Akif Ersoy Sanat Merkezi Pendik Belediyesi yayınıdır.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "SERGİ KÜNYE Şubat Açılış: 11 Şubat 2019 / Pazartesi Saat: Yer : Mehmet Akif Ersoy Sanat Merkezi Pendik Belediyesi yayınıdır."

Copied!
80
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

SERGİ

KÜNYE

11-28 Şubat 2019

Açılış: 11 Şubat 2019 / Pazartesi Saat: 14.00

Yer : Mehmet Akif Ersoy Sanat Merkezi

Proje Koordinatörü Mehmet Sami DİVLELİ (Belediye Başkan Yardımcısı) Proje Sorumlusu İlyas ACAR (Kültür İşleri Müdürü) Koleksiyoner Havva SÖKMENER Fotoğraf Ahmet Raşit CAN Metinler Sabri MANDIRACI Editör

Mustafa TAYAR Kapak & Grafik Tasarım Büşra ULUS

© 2019 Pendik Belediyesi yayınıdır.

Bu katalog “Suların Ressamı Ahmet Yakupoğlu Sulu Boya Resim Sergisi” anısına Pendik Belediyesi tarafından hazırlanmıştır.

ISBN: 978-605-2138-50-2 © Pendik - 2019 Bu katalogtaki görseller izinsiz kullanılamaz.

(3)

SULARIN RESSAMI

(4)
(5)

Dr. Kenan ŞAHİN

Pendik Belediye Başkanı

esim Sanatı; hayatın özünü anlamada, sırrını keşfetmede, bu sırrı çizgilere yansıtmada, renk- lerle süslemede ve ahenkle ifade etmede diğer sanatlara göre bir adım öne çıkıyor. Ahmet Yakupoğlu da bu sanatta yetkin sanatçılarımızdan biridir.

Yakupoğlu, yüzyılımızın en önemli yağlı boya ressamı, minyatür ustası, neyzen, tezhip ustası, Süheyl Ünver ekolünün önemli büyük temsilcisidir. Çizimleriyle kaybolan sokak ve tarihi yapıları günümüze taşıyan bir ressam olarak kültür ve sanat dünyamızda büyük bir konum elde etmiştir.

Sanat anlayışı ve ortaya koyduğu eserlerle Anadolu topraklarının yetiştirdiği büyük sanatkârlarımız- dan olan Ressam Ahmet Yakupoğlu’na ait eserleri hem açtığımız sergiyle hem de elinizdeki katalogla sizlerle paylaşıyor olmak bizim için büyük bir mutluluktur.

Bu önemli çalışmanın hazırlanmasında emeği geçen başta Koleksiyoner Havva SÖKMENER olmak üzere katkısı olan herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Eserlerinin en güzel örneklerini Suların Res- samı Ahmet Yakupoğlu Sulu Boya Resim Sergisinde izlediğimiz Yakupoğlu gibi sanat dünyamızda iz bırakmış yeni sanatçı ve eserlerle siz sanatseverlerimizi tekrar buluşturmak temennisiyle keyifli seyirler diliyorum.

Kıymetli Sanatseverler,

(6)
(7)
(8)

MEDENİYETİMİZİN MUHAFIZI BİR RESSAM

“Resme aksettirebilseydin eğer, ömrünce Ebedi cedleri karşında görürdün canlı.

Gönlüm isterdi ki mazini dirilten sanat, Sana tarihini her lahza hayal ettirsin.”

Yahya Kemal’in bu mısralarını hissedip onu sanatında aksettirme davası olan insandı. Evladı olduğu milletinin mehâbetini sanat yoluyla geleceğe intikal ettirmek... Aziz vatanın ormanını, pınarını, dağını-taşını, kadir bilmez ellerde târümar edilen binalarını, âsâr-ı metrukesini bazen Rıza Bey, bazen “velinimet” Süheyl Hocası olarak çizer, boyar, durmaz, duramazdı. Bir asra yaklaşan ömrünü çalışarak geçiren, milletini eserleriyle ebede taşıyan fânilerdendi. Kütahyalı- ların “Ressam Ahmet’i”, candan sevenlerinin “Ahmet Ağabey’i” sanki Türkistan’dan biraz evvel gelerek, börkünü çıkarıp oturmuş da resmine-nakşına devam eden bu Türkmen oğlu, Yahya Kemal’in hayal ettiği resmi yapmaya namzetti...

Resim yapmadığımız veya az yaptığımız devirlere dair ne çok kaybımız vardır. Yakın zamana, uzak zamana, bütün zamanlara ait yüz akımız nice insanlara, şairlere, hattatlara, bestekarla- ra, binalara, sokaklara, şehirlere dair ne kadar az şey biliyoruz. Allah’tan Avrupalı seyyahlar gelmişler de birkaç şey kalabilmiş. O da seyyahın zevkiyle, alakasıyla mahdut... Ya da padi- şahların şehzadeleri için yapılan sünnet şenliklerinden kalabilenler... Nakkaş Osman’ın, Lev- ni’nin arka fonlarındakiler. Hafız Osman’ın,Yesari’nin, Itri’nin, Şeyhülislam Ebussud Efendi’nin, Nabi’nin suretlerini gösterir bir soluk çizgimiz bile yok. Daha kimlerin, kimlerin? Boğaziçi’nin, Sâdâbâd’ın dillere destan güzellikleri dillerde dahi kalmadı, bitti gitti. Ne o eserler kaldı ne de onlara dair bir minyatür, bir resim, bir tasvir ve de bir tarif… İyi ki şu dünyaya Rıza Bey, Süheyl Ünver, Ahmet Yakupoğlu gelmişler de mefahirimize dair bir şeyler kaydetmişler de biz de on- ların sayesinde o “eski hazan bahçelerinden” haberdar olmuşuz.

Medeniyetimizin şifahilik hastalığına en kudretli ilacın hekimi Dr. Süheyl Ünver’dir. Derde deva: Yazmak ve kaydetmek, çizmek ve boyamak... Süheyl Hoca’nın yolundan giden Ahmet Yakupoğlu bir milletin hafızasının ne olduğunu bilerek ve önemini fark ederek, gereğini yaptı.

Kütahyalı Mevlevi Akif Dede’nin portresini yapmasa, resmin yapılış hikayesini yazmasa nere- den bilecektik Akif Dede’yi? Nisyana gark olan niceleri gibi haberimiz bile olmayacaktı, kendi- sinden…

“Çok insan anlayamaz eski mûsikimizden

Ve ondan bir şey anlamayan bir şey anlamaz bizden”

SULARIN RESSAMI

(9)

Türk’ün; sanatı olan, medeni ve büyük bir millet olduğu kavgasının verildiği dönemlerin çocuğu olarak yetişen Yakupoğlu, kendi sanat hayatında da bu heyecanı hep hissetti, bu dava için yılmadan çalıştı. Mesela Kütahya’da sayısı kırka yakın neyzen yetiştirdi, klasik musikiyi icra eden korolar kurdu, başbakan, bakan, milletvekili, kuvvet komutanı gibi ricali devlet ve sanat camiasının önünde nice konserler vererek “Taşrada böyle musikide mi yapılırmış?” dedirterek dinleyenleri hayretlere gark etti.

Kendi tabiriyle“Kadersiz Kütahya”nın kıymetli âsârını muhaza etmek, devletin bu şehre himmet ve hizmetini sağlamak için -çoğu semere vermeyen- kimi işlerini halletmek üzere Ankara’ya gitti- ğinde eli boş gitmeyip Kütahya’ya verilenlerin çok fazlasını bağışladı. Oralarda, resimlerindeki her çeşit suyun, arı ve duruluğuna, pırıl pırıl akışına telmihen “suların ressamı” olarak anıldı. Kanlıca, İstinye, Mihrabat koruları, körfezleri, bütün bir Boğaziçi sanki onun tuvaline;

“Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin”

Mısraından aksetmiş gibidir. Yahut da “Aziz İstanbul”un şairi o güzelliklerin daimi temaşasına vesile olsun diye Yakupoğlu’na ilham için yazmıştır denilse hayaldir elbet; ama yine şair sözüyle de mukabili vardır:

“İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar”

“Çevre bilinci”nin hakikatte “tabiat linci” haline geldiği şu günümüzden altmış yıl öncesinde o;

binlerce ağaç dikilmesine, mevcutlarının muhafazasına vesile oldu, bizzat ve bil fiil çalıştı.

“Boş duramayız “ derdi, “eser bırakmak lazım”. Öyle çok, öyle güzel eserler bıraktı ki... Kütahya’yı seyrettiği Hıdırlıktepe’deki ebedi istirahatgâhında o; eserlerin hazzıyla sonsuzluğa akarken bizler bu kadar işin bir insan ömrüne sığdırılmasının imkanını kavramak için zorlanıyoruz. Binlerce resmi sanki nefes alır gibi, gayet tabii bir hayati fonksiyonu icra eder gibi, durmadan –dinlenmeden bir ibadet vecdiyle yaptı. Belki onun en müstesna meziyeti, bu daimi çalışma halidir, Süheyl Hoca’dan tevarüs eden nice güzel şey gibi...

“O büyük insanlara layık evlat olup olamadığım sorusu son nefesime kadar beni bırakmayacak.”

Sık sık tekrar ettiği bu sözü hayatı boyunca adeta ensesinde hisseden Yakupoğlu Hocamız, velini- met Süheyl Hoca’sının ve Feyheman Bey’inin emanetini layıkı vechiyle muhafaza edip taliplerine devrederek sözün hakkını fazlasıyla yerine getirdi.

Tanpınar’ın “Sanat, ölümden sonraki hayattır.” sözü gereğince asıl ölümsüzlük, şimdiden sonra başlıyor. Bu sergi vesilesiyle onu yeniden hatırlamak, eserleriyle, yaptıklarıyla, yapılmasını istedik- leriyle yad etmek, yeni sergilere vesile olsun.

Allah hatırını yapsın -ki bu söz onun niyazıdır- ruhunu şad, mekanını cennet kılsın.

SULARIN RESSAMI

(10)

SULARIN RESSAMI

(11)

SULARIN RESSAMI

“VELİNİMET SÜHEYL HOCA”

“Safa istersen terk et sefayı Vefa istersen kov bi-vefayı”

Eşrefzâde Abdullah

İlmi sanatıyla, sanatı ahlakıyla mizacında adeta yarışan Süheyl Hoca, büyük bir âlim, fevkalade bir sanatkâr ve şüphesiz bir insanı kâmil idi. Onun hüsnü ahlakından, İstanbul- luluğundan, onu tanıyıp da etkilenmeyen yoktur denilse mübalağa edilmiş olmaz. Seksen sekiz yıllık ömründe bir anını bile boş geçirmeyip her sahada eserler vermiş, merhum Ergun Göze’nin tabiriyle “Klasik sanatlarımızın ba’sü ba’del mevtini (ölümden sonra di- rilme) sağlamıştır.” Hakikaten o, Medresetül Hattatin’de daha gencecik bir tıbbiye tale- besiyken başladığı sanat hayatını bilafasıla sürdürmüş, o zamanki adıyla Güzel Sanatlar Akademisinde tezhip ve minyatür hocalığı yapmış, Topkapı Sarayında Saray Nakışhanesini adeta yeniden ihya etmiş, çok ama çok sayıda öğrenci yetiştirmiş, hakikaten bu sanatları yeniden diriltmiştir.

Sergimiz Ahmet Yakupoğlu’na ait olmakla birlikte kaynağı “Velinimet Süheyl Hoca’dır.” Velinimet tabiri Ahmet Yakupoğlu’nun Süheyl Hoca için daima kullandığı bir sıfat olup kendisinin yetişmesinde, Güzel Sanatlar Akademisine kaydedilmesinde, onun sanata tutunmasında gösterdiği gayretler içindir. Hocası onu ailesinden bir fert olarak saydığı için onun tabiriyle “Neyim varsa ondandır.” dediği Süheyl Hocası hep velinimet olarak kalmıştır. Hayatı boyunca onun izinden kıl ucu kadar ayrılmamaya, ismini dilinden bir lahza düşürmemeye, hocasında kendini eritmeye muvaffak olmuştur. Bu hal aslında Süheyl Hoca’da da Rıza Bey için aynıyle yaşanmaktaydı. Vefa ve hocaya bağlılık, onlarda iman mertebesinde bir vazgeçilmezlik taşırdı.

Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver, aslen dahiliye mütehassısı olmakla birlikte, Tıp Tarihi ve Tıp Ahlakı Kürsülerinin de kurucusu olması sıfatıyla ilmî araştırmalarını hep sanat faaliyetleriyle birlikte yürütmüştür. Yukarıda saydığımız kurumlardaki hocalığı esnasında bu âlim-sanatkar şahsiyet, o zamana kadar millî sanatlarımıza ait bilinmeyen pek çok hususu bazen çok kısa, muh- tasar, müfid broşürler şeklinde bazen kitaplar halinde neşretmiş ve bu sahayı “şifahilik” hastalığından kurtaracak bir hekim-i hazik olmuştur.

İmparatorluğun çöküş devrini yaşayan genç Ahmet Süheyl, yaşından beklenmeyecek bir sorumlulukla kaybolmakta olan bütün kıymetleri kaydedip, fotoğrafını çekip, resmini çizip bizlere ulaştırmıştır. Bu iş onun hayatı boyunca en ehemmiyetli gailesi olmuştur. Zira memleketin kaderine hakim olanlar memleketin mazisine adeta hasım gibi davranarak kör kazmaya o muhteşem ama eski eserleri kurban etmişlerdi. “İstanbul medeniyet muhafızlığı”na ilk başladığı zaman Şehremini Cemil Paşa, İstanbul’u yıkarak imar edeceğini sanıyordu. Tarih 1980'li yılların ortasına geldiğinde bu iş hâlâ devam ediyor, İstanbul hâlâ yıkılıyor, yıkı- lanların yerlerinde beton yığıntılar yükseliyordu. Hocanın ömrü, bu yıkıma karşı bir şeyleri kurtarmak gayretiyle geçti. Vaktiyle bu gayrete yakinen şahit olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ifade ettiği “İstanbul, Süheyl’e emanet” sözünün gereğini bihakkın yerine getirdi. Gerçi İstanbul’u yıkım facialarından kurtaramadı; ama kaydettikleriyle kaybolanları bize intikal ettirdi. Pek çok sahada yaptığı araştırmaları kendi icat ettiği defterlere kaydetti. Bu defterlerinden sadece bin beş yüze yakını Süleymaniye Kü- tüphanesine bağışlanmış olup Türk Tarih Kurumunda ve ailesinde de çok sayıda defteri bulunmaktadır. Büyük bir kısmı suluboya ve karakalem olmak üzere belge niteliğinde olan binlerce resim pek çok konuda bugün bizlere ışık tutuyor.

Vefa zincirinin talebeleri yoluyla geleceğe uzanması onların olduğu kadar bizlerin de gayesi olmalıdır. Kendisini yaptığı büyük hizmetlerle anmak başlı başına mutluluk vesilesi. Gerçi o bu tür övmelerden ve anmalardan hiç hoşlanmaz “Eserler koyun, bir

(12)

GÖRÜŞLER...

Hayatımda ender yaşadığım bir sanat dünyasına tanık oldum. Ahmet YAKUPOĞLU kuşkusuz bir âşık, bir derviş, bir dahidir. Sanatını sevdiği gençliğe maletmek çabası her türlü takdirin fevkindedir. Ahmet Bey’i tanımış olmakla hayatın yaşam ötesinde bir gayesi olduğunu öğrendim.

Kütahya ve Türkiye bu sanat adamının kıymetini bilmelidir.

11 Mayıs 1995 Rauf DENKTAŞ KKTC Eski Cumhurbaşkanı

Ahmet Yakupoğlu gerçek bir yerlidir. Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun olduktan sonra birçoklarının yaptığı gibi soluğu Avrupa’da almaz, gidip memleketi Kütahya’ya yerleşir. Birgün bütün şehirlerimizi betonarmelerin istila edeceğini hissetmiş gibidir. Hocası Feyhaman DURAN’ın tavsiyesine uyarak Kütahya’yı Kütahya yapan güzellikleri yok olmadan önce tuvaline aktarabilmek için zamanla yarışa girer. Bu yüzden sanatta yeni eğilimleri, yeni arayışları bir çeşit lüks sayarak modern resim akımlarından hiç birine iltifat etmemiş, kırk yıl boyunca sadece Kütahya’nın ve Boğaziçi’nin eşsiz güzelliklerini süre ırmağından kurtarmaya çalışmıştır. Gerçekçidir; fakat dış görünüşün ötesine de geçen bir duyarlığa ve bütün sevgisini, heyecanını, samimiyetini, renkli paletinde yoğuyarak elde ettiği benzersiz bir lirizme sahiptir. Hem- şehrileri, onun yaptığı büyük işlerin farkında mı bilmiyorum. Rengarek Kütahya albümü bence bir şaheserdir. İrili ufaklı yüzlerce penceden bir şehrin renkli geçmişine bakabilmek ne büyük bir şans ve mutluluk!

Keşke her şehrin bir Ahmet YAKUPOĞLU’su olsaydı!

Beşir AYVAZOĞLU

YAKUPOĞLU için...

Ahmet YAKUPOĞLU’nu tanımış ve gönlünde bir molekülcük yer edinebilmiş olmak, hayatımın en büyük gururu... Zira dilinden giyimine, sanatından yaşayışına kadar, değil Türklüğünden Kütahyalılığından dahi en küçük tâvizi vermemiş olan bu zat gerçek bir alp-eren. Hiçbir insan çift yaratılmamıştır; ama mübâlağadan Allah’a sığınırım ki çile çekmiş bir Ahmet YAKUPOĞLU olmak, neredeyse bir Süheyl ÜNVER olmak kadar zor olmalıdır. Resimlerine-minyatürlerine bakmaktan büyülenmiş vaziyette, atölyesinde size eliyle hazırladığı kekiği içirmek, bu an keşke hiç bitmese diyeceğiniz cenneti özletmeyecek bir saâdet...

Kütahya’ya heykelin dikilse ne çıkar güzel Ağabeyim? Senin her bir fırçan Türklük sevgisinin heykeli değil mi zaten?

Cinuçen TANRIOKUR

Ahmet YAKUPOĞLU’nu hayatımın çok erken dönemlerinde çocukluk günlerimde, evimizin içinde tanıdım. O, bizden biriydi. Ahmet Ağa- bey’imdi. Kendisini her zaman yanıbaşımda bulduğum bu sanatkâr ruhlu kamil insanı ben sadece bir ressam ve minyatürst olarak değil, aynı zamanda ailemin bir ferdi olarak gördüm. Babam A.Süheyl ÜNVER’in inkişaf ettirdiği Türk Sanatı yolunda onun bir öğrencisi ve takipçisi olarak beni yönlendirdi. Bilhassa tezhip ve minyatürün inceliklerle örülü iç dünyasına çekti. Sanatımızdaki milli üslupları kavramamda babam kadar, değerli büyüğüm Ahmet Ağabey’in de rolü büyüktür. İnsani mükemmellikle sanatı birleştirmiş olan Ahmet YAKUPOĞLU’nun resim- lerine ve bilhassa Türk minyatürlerinin çağdaş yorumlarında ulaştığı zirveye hayranım. Gelecek kuşaklar onun eserlerine bakarak 20. yüzyıl Türkiye’sinin bu güçlü ismini hayranlıkla anacaklardır.

Gülbün MESARA

*

**

*Kütahya ziyaretinde not edilmiştir.

**

**

(13)
(14)

SULARIN RESSAMI

S u l u B o y a R e s i m l e r i

(15)

SULARIN RESSAMI

(16)

Kütahya’dan

Yıl: 1992 Ebat: 17 x 22 cm

SULARIN RESSAMI

(17)

Boğaziçinden Bir Köşk

Ebat: 28 x 21 cm

SULARIN RESSAMI

(18)

SULARIN RESSAMI

Foça

Ebat: 28 x 21 cm

(19)

SULARIN RESSAMI

Ahmet Yakupoğlu’nun Çinili Camiisi (Kütahya)

(20)

SULARIN RESSAMI

Ebat: 22 x 19 cm

Boğaziçi Yalılarından

(21)

SULARIN RESSAMI

Foça’dan

(22)

SULARIN RESSAMI

Ebat: 21 x 21 cm

Kütahya Kunduören

(23)

SULARIN RESSAMI

Kütahya’da Kar

(24)

SULARIN RESSAMI

Kütahya’da Bir Gece

Yıl: 1995 Ebat: 16 x 23 cm

(25)

SULARIN RESSAMI

Dolunay

(26)

SULARIN RESSAMI

Dolunay ve Suya Aksi

Ebat: 19 x 27 cm

(27)

SULARIN RESSAMI

Gece

(28)

SULARIN RESSAMI

Gece

Ebat: 14 x 19 cm

(29)

SULARIN RESSAMI

Dolunayda Geyik

(30)
(31)
(32)
(33)
(34)

SULARIN RESSAMI

Sisler İçinde

Ebat: 13 x 18 cm

(35)

SULARIN RESSAMI

Akis ve Raks

(36)

SULARIN RESSAMI

Kütahya Semalarında Ay ve Yıldız

Ebat: 21 x 24 cm

(37)

SULARIN RESSAMI

Kütahya’da Tarlalar

(38)

SULARIN RESSAMI

Foça’da Gün Batımı

Ebat: 16 x 20 cm

(39)

SULARIN RESSAMI

Gurup Vakti

(40)

SULARIN RESSAMI

Foça’dan

Ebat: 14 x 20 cm

(41)

SULARIN RESSAMI

Mersin’den

(42)

SULARIN RESSAMI

İzmir

Yıl: 1995 Ebat: 12 x 18 cm

(43)

SULARIN RESSAMI

Geyik

(44)

SULARIN RESSAMI

Kütahya

Yıl: 1994 Ebat: 17 x 22 cm

(45)

SULARIN RESSAMI

Kütahya’da Bahar

(46)

SULARIN RESSAMI

Çeşmeler

Yıl: 1995 Ebat: 14 x 23 cm

(47)

SULARIN RESSAMI

Kütahya Çeşmelerinden

(48)

SULARIN RESSAMI

Suyla Buluşma

Yıl: 1999 Ebat: 21 x 28 cm

(49)

SULARIN RESSAMI

Dağlarda Ala Geyik

Yıl: 1992 Ebat: 15 x 18 cm

(50)
(51)
(52)
(53)
(54)
(55)
(56)

SULARIN RESSAMI

Taşlarda Yaşar

Ebat: 14 x 19 cm

(57)

SULARIN RESSAMI

“Kütahya’nın Pınarları Akışır”

(58)

SULARIN RESSAMI

Kütahya’nın Pınarları

Yıl: 1995 Ebat: 15 x 21 cm

(59)

SULARIN RESSAMI

Sırlı Derinlik

(60)

SULARIN RESSAMI

Kütahya’da Bir Konak

Yıl: 1995 Ebat: 15 x 18 cm

(61)

SULARIN RESSAMI

İzmir

(62)

SULARIN RESSAMI

Foça

Yıl: 1998 Ebat: 14 x 20 cm

(63)

SULARIN RESSAMI

İzmir’den Deniz Manzarası

(64)

SULARIN RESSAMI

İzmir’den

Yıl: 1998 Ebat: 14 x 19 cm

(65)

SULARIN RESSAMI

Sisler ve Akis

(66)

SULARIN RESSAMI

Sular

Yıl: 1992 Ebat: 17 x 23 cm

(67)

SULARIN RESSAMI

Durgun Sular

(68)

SULARIN RESSAMI

Çoban ve Koyunlar

Yıl: 1995 Ebat: 13 x 19 cm

(69)

SULARIN RESSAMI

Ağaç, Ağaçlar

(70)

SULARIN RESSAMI

Kütahya’da Bahar

Ebat: 13 x 23 cm

(71)

SULARIN RESSAMI

Kütahya’dan Çamlıca

(72)

SULARIN RESSAMI

Kunduören’de

Yıl: 1998 Ebat: 15 x 20 cm

(73)

SULARIN RESSAMI

Kütahya’nın Suları

(74)

SULARIN RESSAMI

Foça

Ebat: 15 x 17 cm

(75)

SULARIN RESSAMI

Hayal ve Deniz

(76)

SULARIN RESSAMI

(77)

SULARIN RESSAMI

Hoca Ali Rıza’dan

(78)
(79)
(80)

Referanslar

Benzer Belgeler

Beni bu vatanın topraklarını korumaktan alıkoyamazsın.’’ Çok büyük sorumluluklarımız var, onları her zaman yaşatabilmek için, onların korumak için canlarını verdikleri

Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, lisans eğitimi veren 6 fakülte ve 6 yüksekokul, ön lisans eğitimi veren 10 meslek yüksekokulu, lisansüstü eğitim veren 4 enstitü,

Üniversiteler bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip olarak yüksek düzeyde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak üzere kurulan

“Kutsal ağaç”, “altın ağacı”, “cennet ağacı” gibi isimlerde alan hayat ağacı İslami inançlar içerisinde de devam etmiş ve özellikle zeytin, servi ve

G irne Amerikan Üniversitesi Eczacılık Bölümü öğrenci- leri Twinnet projesi kapsamında gerçekleştirilen EPSA (European Pharmacy Students Association - Avrupa

Dersin Kodu ve Adı Sorumlu Öğretim Üyesi Sınavın Yapılacağı Tarih ve Saat.. Sınav Aralığı Sınav

İngiltere kapsamında ekolojik krizle ilgili uzun yıllardır çalışan, kültür-sanat alanında meselenin yaygınlaşmasına önayak olmuş, ilgili ağları kurmuş ve ekolojik

İç paydaşlarımız okul yönetimi ile doğrudan ilgisi olan, okul faaliyetlerinden doğrudan etkilenen veya etkileyen okulun yöneticileri, öğretmen ve diğer çalışanlarıdır.