• Sonuç bulunamadı

Başlık: Açılış KonuşmasıYazar(lar):ENVER, Ziya KaralSayı: 7 Sayfa: 001-005 DOI: 10.1501/TAD_0000000097 Yayın Tarihi: 1976 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Açılış KonuşmasıYazar(lar):ENVER, Ziya KaralSayı: 7 Sayfa: 001-005 DOI: 10.1501/TAD_0000000097 Yayın Tarihi: 1976 PDF"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ord. Prof. Dr. Enver Ziya KARAL

(Tarih Kurumu Başkanı)

Sayın Davetliler, Değerli Sanatçılar;

Tiyatro Simpozyumunu başarı dilekleriyle açıyorum. Açılışın sanatçı olmayan biri tarafından yapılmasının şaşılacak bir yönü ol-duğu ister istemez göze çarpmaktadır. Simpozyum hazırlayıcıları

"Sanat sanat içindir" yerine "Sanat Toplum tçindir" ilkesine bağlı-lıklarını göstermek için olacak, halktan birine, bu onurlu görevi cö-mertçe, bağışlamaktan çekinmemişlerdir. Bu nedenle, kendilerine temsil etmekte oldğum halk adına önünüzde şükranlarımı sunarım.

Aziz dinleyicilerim : Yaşadığımız ~Uemde, her şey şaşmaz bir ka-nuna uygun olarak, sürekli bir değişim içindedir; zamanla biçim de-ğiştirmektedir. Kimi hallerde de hem biçim, hem de anlam değişikliği meydana gelmektedir. Sanat üzerine olan düşüncelerin bu şaşmaz ka-nun gücü dışında kalması düşünülebilir mi?

Bir vakitler sanatın, insanın yalnız duyguları na seslenen bir eğ-lence, bir boş vakit geçirme aracı olduğu kanısı yaygındi. Kuşku yok ki, sanat ile duygu arasındaki ilişki, başlangıçsız ve sonsuzdur. Fakat bugün, sanat yalnız duygusal bir meşkale sayılmamaktadır artık. İn-sanın duygusal aklına hitab eden bir bilimdir. Diğer bilim dallarında olduğu gibi, sanat gerçeği güçlü, sürekli ve sistemli çalışmaların sonun-da, sanata has bir tefekkür ile elde edi.lmektedir. Eğer böyle olmasay-dı, büyük ilim adamlarının yetişmiş olduğu devirlerde büyük sanat-çıların da yetişmiş olması nasıl açıklanabilirdi?

Sanat, her şeyden önce zaman ve mekan aşan bir ülküye imandır. Tarih bize pek çok sanatçımn yaşamları sırasında kendi memleketle-rinde anlaşılamadıklarını, hatta hakarete uğradıklanm bile göstermi-yor mu? Sanat ülküden sonra doğruluktur, disiplindir, haysiyettir. Bütün bunların da üstünde, bugünün veya yarının toplumu önünde

(2)

11, ENVER ZİYA KARAL

bir sınavdır. Böyle olunca sanat, sanatçı için ve sanata yaklaşımı o-lanlar için, gerçek bir ahlak değil midir? Yanlış anlaşılmasın, sanatın görevi ahlak öğretmenliği yapmaktır demek istemiyorum. Fakat ken-disine özgü vazifeleriyle sanat bizatihi bir ahlaktır. Hatta bir adım daha ileri atarak, sanatın onlar için bir din olduğunu söylersek bir a-bartma yoluna sapmış olacağımızı sanmıyorum.

Sanatın niteliğinden değerine geçilince, göze çarpan şudur: Sa-natın değeri, sanatçının ve sanat eserinin değerleriyle ilgilidir. Fakat sanatın ruhsal değeri onları da aşmaktadır. Sanatın asıl ve asil değeri, duygulu düşünürlerin üzerinde bıraktığı etkidir. Kuşku yok ki, sanat herkese aynı dil ile seslenir. Fakat herkes onun dilinden aynı düzeyde anlamaz. Boş vakit geçirmek için kapısını çalanları sanat geri gönder-mez. Fakat cazibesine kapılıp gelenlere ancak, sırlarından kimilerini açıklar.

Sanat dili, ses, söz, renk ve biçim elemanlarından meydana gelir. Bu elemanlardan herbiri sanat dallarından birinin özüdür. Ses, müzi-ğin; söz edebiyatın, renk resmin, biçim mimarinin, hareket ise tümün-de katümün-demeli bir egemenliğe sahiptir.

Bu sanat dalları arasında tiyatronun yeri ve değeri nedir ve nere-rededir? Tiyatro sanatın hem bağımsız dalıdır, hem de öteki sanat dal-larının bır sentezidir. Bağımsızlığı, konusu bakımındandır. Konusu bireydir. Fakat tek başına var olan birey degil, toplumda, toplumu meydana getiren bireyidir. Bu nedenledir ki tiyatro, insan psikolojisi-nin canlı sanatıdır. Toplumun ıçinden, tiyatro sahnesine çıkarılan ın-san, dış etkenlerinden sıyrılarak iç dünyasiyle analizi yapılan insandır. Kimi zaman, kendisini bile korkutan fikirleri, arzuları, ihtiraslariyle ortaya konan insandır. İhtirasları diğer bütün ruhsal özelliklerinin merkezinı teşkil eder. Bu ihtirasların benzeri, bütün insanlarda, çeşitli biçimlerde de olsa bulunduğu için, sahneye çıkarılan toplumdur. T.L-yatroda toplum, iç dünyasını seyreder. Tiyatroda, seyreden de toplum olunca, tiyatronun kollektif, somut, karakteri doğmuş olur.

Tiyatronun bir okulolduğu tezi üzerinde durulmuştur. Antik tarihte 30 000 kişIlik tiyatro binalarının bulunduğu, özgür vatandaş-ların tiyatroya devam etme zorunluluğu bu tezin ortaya atılması ne-denleri arasındadır. Tiyatronun topluma ahlak dersi verdiği yer oldu-ğu da söylenmiştir. Ne var ki tiyatro sanat karakterinı korumak için özgürlüğe muhtaçtır. Şu veya bu amaca bağlanmak istendiğinde öz-gürlüğü kısıtlanIDış olur. Özgürlükte kısıtlama ise yaratıcılıkta bir du-raksama veya kısırlaştırmadan başka bir şey değildir.

(3)

r---TİYATRO ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ'NÜN BİRİNCİ SbıPAZYUMU 5

Yurdumuzda çağdaş anlamında güzel sanatların ve onun bır dalı olan tiyatro tarihlerinin eski olduğu söylenemez. Bakın, 1872 yılında

"Hakayik-ül-Vekayi"de Sanayi-i Nefise hakkında ne söylenmiş. Siz-lere bunu, bu günün diline çevirdim ve okumak istiyorum:

"Bu uygar alemde bizi bedevi aşiret halinde gösterecek şeylerden biri de, memle-ketimizde güzel sanatların. .. yokluğudur. Bu sanatların amacı güzeli yaratmaktır. İn-sanın süse ve güzele olan eğilimi, uygarlığın en büyük etkenidir. Uygar eğitimin başlıca görevi bu eğitimin gelişip genişlemesine hizmet etmektir; çünkü güzel sanatlardan yoksun olan millet uygar sayılmadıktan başka, uygar milletlere yenilir ve onlara esir olur:

- Mimaride, mabetlerimizi tamir edecek mimarlarımız yoktur.

- Resim sanatında, askeri okullardan çıkmış birkaç resim yapan kimsenin bulun-duğuna, resmi sadece vakit geçirmek için beğenmediğinize işaret etmek gerekir.

- Hele musikimize gelince: Halimiz şaşılacak düzeydedir. Zira müziğimiz, Arap mavallarına İran ahengi halitasından ibarettir. Çıkışı (bidayet zuhur) sırasında ne halde ise, o halin bir kademesi üstüne çıkamamıştır. Uygar uluslar memleketlerinde, müziğin bugün varmış olduğu zirveye oranla bizim sazlarımızın bir takımı, Orta oyunlarımızda çalınan zurnalar ve dünbelekler derecesinde kalmıştır. Her ne kadar hemen hepimizin kulağına bi-zim ahenkler de hoşa gitmekte ise de, bunun nedeni mükemmel musiki usulüne yabancı-lığımızdandır.

Güzel Sanatların uygar ilerlemelerde büyük etkisi vardır. Bu etki gereği anlatılmış ve anlaşılmış bulunmadığından, bir çoklan tarafından inkar edilmiştir. Şurası bir gerçek-tir ki, güzel sanatlar, uygar bir toplumda, moral araçları ile etkili bulunduğundan, etkisi-nin sonucu, bir politika partisietkisi-nin değişmesi veya bir hükümetin değişmesi veyahut eko-nomik tedbirlerin alınması gibi kısa zamanda görülmez. Ne yapmalı?

1- Mimari için bir mektep küşadı. Bunun çeşitli şubelerin açılması,

2- Ayrıca bir resim mektebi kurulması. .. ve rağbet intizara arz ve eylemek iste-yenlere olmak üzere senede birer defa sergiler,

3- Musiki için dahi bir mektep mahsusu ile Avrupa'dan muallimler celbi. Bu konuda İstanbul ile Anadolu'yu da ayrı düşünmek gerekir. Anadolu'da gelişme daha geç başlamıştır. İstiklal Savaşı'nın ilk yılla-rında Ankara'da tiyatro yoktu. Oysaki Ankara yeni Türkiye'nin başkenti olmuştu. Atatürk, bir gün Öğretmen Okulunda bir müsa-mere tertip ettirmiş, elçileri davet etmiş, öğrencilerin temsilinden sonra elçiler: Türk tiyatrosunun başarısından dolayı kendisini kutlamışlardır. Atatürk, sükCınetle dinledikten sonra şöyle cevap vermiştir:

"Teşekkür ederim, fakat siz de biliyorsunuz ki bu seyretliğiniz Türk tiyatrosu değildir. Ben bu tebriklerinizi çeyrek asır sonra halefle-rinizin seyredecekleri bir tiyatro temsili üzerine, o vaktın devlet başka-nına yapacakları tebrikler olarak, önceden kabul ediyorum."

O devirde bir hayalolan tiyatro simpozyumu bugün bir hakikat oluyor. Atatürk'ü saygı ile anar, hepinizi tebrik eder, dinlemek lut-funda bulunduğunuz için teşekkürler eder ve başarılar dilerim.

Referanslar

Benzer Belgeler

Stepanov Institute of Physics, National Academy of Sciences of Belarus, Minsk, Belarus 92 National Scientific and Educational Centre for Particle and High Energy Physics, Minsk,

HERWIG to the NLOJET++ predictions corrected for nonperturbative effects are shown and can be compared to the corresponding ratios for data. Only the statistical uncertainty on

To create an administrative body that offers services to meet the general, daily needs of practicing Islam may be justifiable as ‘public service’ where a majori- ty of the

1. Bu bölümde Mukayeseli Eğitim biliminin tarihi gelişimi, tarihî sistematik esasta ki monografilerden teşekkül etmektedir. Bu bölümün birinci kısmında yazar,

Bası, Beta Yayınları, İstanbul, (Ceza Hukuku) s.327; Yenerer Çakmut, Özlem, (2010), Hastanın Tedaviyi Reddetme Veya Durdurma Hakkı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

Gelişmeler, A) Kurucu Antlaşmanın IV. Başlığı ve Avrupa Topluluğunun Milletlerarası Özel Hukuk Alanındaki Yetkisi, B) Hukukî ve Ticarî Konularda Yargı

(2) Bona adventicia, ana tarafından, bilhassa ana nın usulünden gerekjniras, gerek hibe suretiyle intikal eden mallan da ihtiva eder. Nişanlı ve alieni jürisin kansmdan meşru

Granada Arap Çalışmaları Okulu’nun kuruluşunda belirlenen amaca yönelik olarak, Arapça, İbranice, siyasî ve kültürel İslâm tarihi ile İslâm kurumları ve İslâm