• Sonuç bulunamadı

Hasan-ı Zarîfî'nin Kâşif al-Esrâr ve Matla al-Envâr adlı mesnevî şerhi (vrk. 1b-35b) tercüme, inceleme ve indeks

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hasan-ı Zarîfî'nin Kâşif al-Esrâr ve Matla al-Envâr adlı mesnevî şerhi (vrk. 1b-35b) tercüme, inceleme ve indeks"

Copied!
129
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)T.C . SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DOĞU DİLLERİ VE EDEBİYATLARI ANABİLİM DALI FARS DİLİ VE EDEBİYATI BİLİM DALI. HASAN-I ZARÎFÎ’NİN KÂŞİF AL-ESRÂR VE MATLA‘ AL-ENVÂR ADLI MESNEVÎ ŞERHİ (vrk. 1b-35b) TERCÜME, İNCELEME VE İNDEKS YÜKSEK LİSANS TEZİ. DANIŞMAN Yrd. Doç. Dr. Nuri ŞİMŞEKLER HAZIRLAYAN Vahide BÜYÜKKOÇAK.

(2) KONYA – 2006. 2.

(3) İÇİNDEKİLER. Ö N S Ö Z .................................................................................................................. III TRANSKRİPSİYON SİSTEMİ................................................................................. V BİBLİYOGRAFYA...................................................................................................VI KISALTMALAR ........................................................................................................VIII GİRİŞ XVI. YÜZYILDA MESNEVÎ TERCÜME VE ŞERHLERİ ...................................... 1 I. B Ö L Ü M HASAN-I ZARÎFÎ’NİN HAYATI VE ESERLERİ ..................................................... 4 II. B Ö L Ü M KÂŞİF AL-ESRÂR VE MATLA‘AL-ENVÂR II. I. Adı, Müellifi, Yazılış Tarihi ve Amacı............................................................... 7 II. II. Nüshaları............................................................................................................ 8 II. III.Dili................................................................................................................... 10 II. IV. İmlâ Özellikleri .............................................................................................. 10 II. V. Üslub Özellikleri ............................................................................................. 11 III. B Ö L Ü M Eserin Tercümesi .......................................................................................................... 13. I.

(4) IV. B Ö L Ü M İNDEKSLER IV.I. Âyetler .............................................................................................................. 52 IV.II.Hadisler ............................................................................................................ 61 IV.III.Şiirler .............................................................................................................. 64 IV. IV. Özel isim, Kitap ve Yer Adları (Eserde Geçen) .......................................... 73 SONUÇ .......................................................................................................................... 75 ÖZET ............................................................................................................................. 76 SUMMARY ................................................................................................................... 77 ÖZGEÇMİŞ .................................................................................................................. 78 ESERİN ORJİNAL METNİ ........................................................................................ 79. II.

(5) ÖNSÖZ XVI. yüzyıl Gülşenî târikâtı bilginlerinden olan Hasan-ı Zarîfî’nin (ö.1569/1570) Farsça olarak kaleme aldığı Kâşif al-Esrâr ve Matlâ‘ al-Envâr adlı şerhi, Mesnevî’nin birinci cildinin ilk 143 beyitinin açıklamasını kapsar. Eser, tasavvufî bir yapıya sahip olmakla birlikte, o döneme ait birçok şairin şiirleri, Mesnevî’de geçen hikâyeler, âyet ve hadisler bakımından da zenginlik gösterir. Biz bu tezimizde Mesnevî’nin ilk onsekiz beytinin şerhini kapsayan 1b-35b varaklar arasını tercüme ettik. Hasan-ı Zarîfî’nin yukarıda anılan eserinin tercüme ve incelemesi için kullandığımız nüsha, Süleymaniye Kütüphanesi H. Hüsnü Paşa Bölümünde 38273 No’da kayıtlı 146 varak ve 609 Demirbaş No’da kayıtlıdır. Zarîfî, eserinin ilk bölümlerinde; kâmil insan ile ney arasındaki benzerlik ve ilişki, mürşid-i kâmil, müridlik, velîlik makâmı, ilâhî tecellî, Küll makâmı, kalbin yedi hâli, Subhân’ın sırlarını arayanlar, inkârcılar vb. konular üzerinde durmuştur. Eserin son bölümlerinde ise nefs-i emmâre ve nefs-i mutmainne mertebeleri, insanın kısımları ve kendi hayatı hakkında bilgi veren bir rubaîye rastlanır. Çalışmamızın Türkçe çeviri kısmında eserde geçen âyetlerin hangi surede kaçıncı âyet olduğu ve Türkçe’si, Peygamber (a.s.)’ın hadislerinin tercümesi ve nerede geçtiği, eserde adı geçen şahıslarla ilgili bilgiler, eserde geçen Mesnevî hikâyelerinin kaçıncı beyitlerde olduğu dip not olarak olarak belirtilmiştir. Zarîfî’nin naklettiği âyet ve hadisler İndeksler kısmında verilmiştir. Adı geçen âyetlerin tamamı Arapça ve Türkçe verilmiş olup, eserde geçen kısımları koyu renkte belirtilmiştir. Ayrıca Zarîfî’nin kime ait olduğunu belirtmediği şiirler de çalışmamızın sonuna liste halinde eklenmiştir. Çalışmamızın Giriş bölümünde XVI. Yüzyılda Mesnevî tercüme ve şerhleri hakkında kısa bir değerlendirme bilgisi verilmiştir. I. Bölümde her ne kadar fazla bir bilgiye ulaşılamasa da elde ettiğimiz kadarıyla Hasan-ı Zarîfî’nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi vermeye çalıştık. Çalışmamızın II. Bölümünde eserin dili, yazılış tarihi ve amacı, nüshaları, uslûp ve imlâ özellikleri gibi eser hakkında bilgi verdik.. III.

(6) III. Bölümde eserin tercümesini de elimizden geldiğince metne sadık kalarak açık bir Türkçe ile vermeye çalıştık. Farsça nüshanın birkaç yerinde tahrif ve silikten dolayı okunma imkânı olmadı, biz bu yerleri … şeklinde gösterdik. Eserin IV. Bölümünde eserde yer alan âyet-hadis ve şiirler tercüme edilmiş bir şekilde özel isimler, tasavvufî terimler varak numarasına göre sıralandı. Çalışmamızın son kısmında ise Farsça eserin orjinal metnini koyarak araştırmacılara kıyas imkânı verilmeye çalışıldı. Çalışmamın çeşitli safhalarında sürekli yardımlarını gördüğüm, Danışman hocam Yrd.Doç.Dr. Nuri ŞİMŞEKLER’e, bizleri yetiştiren Fars Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’ndaki diğer öğretim üyesi hocalarımıza ve eserde geçen Hadis-i şeriflerin tespiti konusunda yardımlarına başvurduğum Doç. Dr. Hülya Küçük’e teşekkürü bir borç bilir, bizden daimi yardımlarını esirgememelerini dilerim.. Vahide BÜYÜKKOÇAK 2006 KONYA. IV.

(7) TRANSKRİPSİYON SİSTEMİ Kısa sesliler : ‫ ــَــ‬: a, e; ‫ ــِــ‬: ı, i; ‫ ــُــ‬: o, ö, u, ü ' Uzun sesliler :‫ ا‬-  ‫ ـــَـــ‬: â ; ‫ ــــُـــ و‬: û ; ‫ ـــِـــ ى‬î. Sessizler: ‫ء‬. ’. ‫ص‬. s. ‫ب‬. b. ‫ض‬. z. ‫پ‬. p. ‫ط‬. t. ‫ت‬. t. ‫ظ‬. z. ‫ث‬. s. ‫ع‬. ‘. ‫ج‬. c. ‫غ‬. ğ. ‫چ‬. ç. ‫ف‬. f. ‫ح‬. h. ‫ق‬. k. ‫خ‬. h. ‫ك‬. k. ‫د‬. d. ‫گ‬. g. ‫ذ‬. z. ‫ل‬. l. ‫ر‬. r. ‫م‬. m. ‫ز‬. z. ‫ن‬. n. ‫ژ‬. j. ‫و‬. v. ‫س‬. s. ‫هـ‬. -e. ‫ش‬. ş. ‫ى‬. y. V.

(8) BİBLİYOGRAFYA. Abdurrauf el – Münavî – Feyz’ul Kadir, Şerh’ül Cami‘ us-sa’ir, Münavî, III.378 / IV.299, Beyrut, 1391 / 1972 Atâî, Nev’îzâde, Şakaik-i Nu’maniye ve Zeyilleri, İstanbul, Tarihsiz. Ateş, Ahmed, İstanbul Kütüphanelerinde Farsça Manzum Eserler-I, İstanbul, 1968 Buharî, Sahihü’l Buharî, Tahkik: Ahmed Şakir, Yer yok, Tarihsiz. Ceyhan, Semih, “Mesnevî”, TDV İA, XXIX, 325-334 Gölpınarlı, Abdülbaki, Mevlâna Celâleddin, İnkılâp Yay. 1999 İbn Haccâc Ebu’l Husayn el Kuşeyrî, Sahihü’l Müslim, Müslim, (261 / 875, Âl, Camî’s’- Sahih, Fezailüssehaba 199, İstanbul (1329/1933) Mevlâna, Mesnevî I-VI c., çvr., Veled İzbudak, İstanbul, 1995 Kâşânî, Abdürrezzak, Tasavvuf Sözlüğü, İstanbul, 2004 Küçük, Hülya, Tasavvuf Tarihine Giriş, Konya, 2004 Ma’mer b. Raşid Cami’ (Abdürrezak’ın Musannef’i içinde), X / 384; Buharî, Enbiya, 1, İsti’zan, 1 ; Müslim, Birr, H.No:2622 ; Cennet, H.No:2841 Mûsnedu Ahmed b. Hanbel, 11245.Hadis, Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1985, Öztürk, Yaşar Nuri, Hallâc-ı Mansur ve Eseri, İstanbul, 1997 Sahihü’l-Buharî, Buharî, Ebu Abdillah Muhammed İbn İsmail (256/810) El-Camîus Sahih, Enbiyâ 19/Menâkıb 125, Leiden, 1862 Sübhânî, Tevfik H., Fihrist-i Nüshahâ-yi Hattî-yi Farsî, Kitabhânehâ-yi Türkiye (22 Kitabhâne), Merkez-i Neşr-i Danişgâhî, Tahran, 1373 Sübhânî, Tevfik Haşimpur, Aksu, Hüsameddin, Fihrist-i Nüshaha-yi Hatti-yi Farsî, Kitabhâne-i Danişgâh-ı İstanbul, Tahran, 1374 Süreyya, Mehmed, Sicill-i Osmanî, I-V c., Eski Yazıdan Aktaran: Seyit Ali Kahraman, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1996 VI.

(9) Şebusteri, Gülşen-i Râz, çvr. Abdülbaki Gölpınarlı, Şark-İslâm Klasikleri, İstanbul, 1993 Şimşekler, Nuri, “Mevlâna’nın Eserleri ve Eserlerinden Seçmeler”, Konya’dan Dünya’ya Mevlâna ve Mevlevîlik, Konya, 2002, 50-52 Temizel, Ali, Mevlâna ve Mevlevilikle İlgili Eski Harfli Türkçe Eserler ve Müellifleri, YayınlanmamışYüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 1996 Tuman, Mehmet Nâil, Tuhfe-i Nâilî, II, nr. 2536. Türkiye Diyanet Vakfı, İslâm Ansiklopedisi, c.I-XXX, İstanbul, 1988-2005 Türkiye Gazetesi, İslâm Âlimleri Ansiklopedisi, c. IX, Tarihsiz. Uludağ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1999 Uysal, Muhittin, Tasavvuf Kültüründe Hadis, Konya, 2001 www.EVLIYALARIMIZ.com adresinden Hasan Zarîfî Efendi, Erişme Tarihi: Mayıs, 2006 www.kultur.gov. adresinden. Kâşifü’l-Esrâr. ve. Matlau’l-Envâr:. Erişilme. Tarihi:Temmuz 2006 www.muslumanlar.com adresinden Cemâleddin Mahmûd Hulvî, Erişilme Tarihi: Temmuz 2006 www.trkcblg.com adresinden Ömer Ruşenî, Erişme Tarihi: Mayıs, 2006. VII.

(10) KISALTMALAR a.g.b.. : adı geçen bölüm. a.g.e.. : adı geçen eser. a.g.m.. : adı geçen makale. b.. : oğlu. bkz.. : bakınız. c.. : cilt. çvr.. : çeviren. H. veya hk.. : hicrî kamerî. hş. : hicri şemsî. M.. : Milâdî. No. veya nr. : numara. ö.. : ölümü. s.. : sayfa. TDV İA. : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. trs.. : tarihsiz. vrk.. : varak. VIII.

(11) GİRİŞ XVI. YÜZYILDA MESNEVÎ TERCÜME VE ŞERHLERİ XIII. asırda Konya’da yaşayan ve yine Konya’da vefat eden Mevlâna Celâleddin Rumî yüzyıllara damgasını vuran büyük eseri Mesnevî için “Bizden sonra Mesnevî şeyhlik edecek ve arayanlara doğru yolu gösterecek; onları yönetecek ve onlara önderlik edecektir.” sözüyle Mevlevîlerin kaynak kitabı olacağını belirtmiştir. Mevlevîlerin XVI. yüzyılda çoğalması ile Mevlevîhânelerin de sayısı artmıştır. Mevlevî derviş ve muhiplerinin Farsça yazılmış olan Mesnevî’yi tam olarak anlayamamalarından ve bundan dolayı da faydalanamamalarından ötürü Mesnevî’nin Türkçe’ye tercüme edilmesi gereği doğmuştur. Bu çerçeve içerisinde Farsça –Türkçe sözlüklerin yazılması çalışmaları yapılmıştır. Hatta eserin tam olarak anlaşılabilmesi için Farsça’dan Türkçe’ye tercümesi yanında Mesnevî hakkında çok sayıda Türkçe, Arapça ve Farsça şerhler de yazılarak dil ve anlatım bakımından zor beyitlerin anlaşılması da kolaylaşmıştır .1 Öncesi ve sonrasıyla XVI. yüzyılda yapılan şerhler, bizlere Mesnevî şerhlerini kıyaslama imkânı da vermiştir. Bu bölümde öncelikle XVI. yüzyılda Mesnevî üzerine yapılan Farsça şerhler, daha sonra Mesnevî’nin Türkçe’ye çevrilerek yapılan şerhleri hakkında kronolojik olarak bilgi verilmeye çalışılacaktır. Anılan dönemde Mesnevî’nin tercüme ve şerhleri, altı cildinin tercüme ve şerhi ya da birkaç cildinin veya çoğunlukla birinci cildinin tercüme ve şerhi şeklindedir. Kübreviyye tarikatı mensuplarından Kemâleddin-i Hârizmî (ö. 840/1436), İran kültürü tarzında ilk kapsamlı Mesnevî şerhini oluşturmuştur. Müellifin mensur Cevâhirü’l-esrâr. ve. Zevâhirü’l-envâr. ile. manzum. Künûzü’l-hakâ’ik. fi. Rumûzi’ddekâ’ik adlı Farsça şerhleri bulunmaktadır.2 1. Şimşekler, Nuri, “Mevlâna’nın Eserleri ve Eserlerinden Seçmeler”, Konya’dan Dünya’ya Mevlâna ve Mevlevîlik, Konya, 2002, s. 50 2 Ceyhan, Semih, “Mesnevî”, TDV İA, XXIX, 332. 1.

(12) Bu şerhlerin yanında Anadolu safhasında tasavvufî açıdan zayıf sadece beyitlerin gramer tahlilleri ve hikâyelerin açıklanması ile yapılan tercüme ve şerhler de vardır. Buna örnek olarak Mesnevî’nin her cildinden 100’er beyit seçerek her bir beyiti 5 beyitle Farsça manzum olarak şerh etmiş olan XVI.yüzyıl Mevlevî şârihlerinden Muğlalı Şâhidi Dede’nin şerhi (1530) Türkiye’de (İstanbul, 1880) ve İran’da (Meşhed, 1372 hş./1993) birer defa basılmıştır.3 Ayrıca aynı dönemde Gelibolulu Surûrî Muslihiddin Mustafa Efendi (ö. 1561-62) tarafından Farsça olarak yapılmış olan Şerh-i Mesnevî (I.-VI.c.) de tanınmış şerhler arasındadır.4 Yine aynı dönemde Mevlevî şârihlerinden Yusuf Sineçâk’ın Mesnevî’ den 366 beyit seçerek oluşturmuş olduğu Cezîre-i Mesnevî’si de bu tarza örnek teşkil eder. Yusuf Sineçak’ın bu eseri de oldukça ilgi görmüş ve 1571 yılında İlmi Dede tarafından Şerh-i Cezîre-i Mesnevî adıyla tercüme ve şerh edilmiştir.5 İlmi Dede, eserinin amacını Farsça’yı âşina olmayanların Mesnevî’den habersiz olmamaları için Türkçe şerh ettiğini yönünde açıklar.6 Yazması Veled Çelebi İzbudak’ta olan Dal Mehmed Paşa’nın da “Ceziret-ül Mesnevî” adlı bir antolojisi vardır. Ayrıca bunlardan başka Zarîfî Hasan-ı Çelebi, Alâeddin Musannifek, Şeyh Huseyn Vaiz ve Câmi’nin bazı beyitlere şerhleri vardır.7 1577-78’de Ebû’s-Su‘ûd b. Sa‘dullah b. Lütfullah b. İbrahim el-Hüseynî elKayserî tarafından yazılan Mesnevî şerhi, Mesnevî’nin birinci cildinin ilk tam tercüme ve şerhidir.8 Mesnevî’nin altı cildinin tam olarak ilk tercüme ve şerhi, XVI.yüzyılın sonlarında Şem‘i Şem‘ullah (ö.1600’den sonra) tarafından yapılan Şerh-i Mesnevî’dir. Lafzî yorum düzeyini geçemeden tercüme ve şerh yapan Şem’i’nin yanında yaptığı Mesnevî şerhiyle Hz. Şârih ünvanı alan İsmail Rusûhî Dede (Ankaravî) (ö.1631) (Fatih-al Ebyat) 3. Şimşekler, Nuri, a.g.e .s.50 Ceyhan, Semih, “Mesnevî”, TDV İA, XXIX, 331 5 Temizel, Ali, “Mevlâna ve Mevlevîlikle İlgili Eski Harfli Türkçe Eserler ve Müellifleri, Konya, 1996, s.10 6 Temizel, Ali, a.g.e., s.81 7 Mevlâna, Mesnevî, çvr. Veled İzbudak, Özsöz, K 8 Temizel, Ali, a.g.e., s.8 4. 2.

(13) bu konuda hak ettiği şöhrete kavuşmuştur. Bu değerli eser önce Mısır’da (1836) ikinci defa da İstanbul’da (1872) basılmıştır.9 Ankaravî’nin şerhi İran’da ve Batı dünyasında da etkili olmuştur.10 Yine Mesnevî’nin, başkaları tarafından veya bizzat şârihlerin kendileri tarafından yapılan müntehapların tercüme ve şerhleri de bulunmaktadır. Sûdî-i Bosnevî tarafından Mesnevî’nin altıncı cildinin bir bölümü Şerh-i Mesnevî adıyla XVI. yüzyılın ikinci yarısında, Hacı Pîrî Efendi tarafından Mesnevî’nin birinci cildinden müntehap olarak İntihâb-ı Şerh-i Mesnevî adıyla 1582’de basılmıştır. Sûdi-i Bosnevî’nin Risâle-i Müşkilât ve Istılâhât- Mesnevî adlı eserleri de vardır.11. 9. Şimşekler, Nuri, a.g.e. s.50 Ceyhan, Semih, a.g.m., s.331 11 Temizel, Ali, a.g.e., s.9 10. 3.

(14) I.BÖLÜM HASAN-I ZARÎFÎ’NİN HAYATI VE ESERLERİ Şeyh Hasan-ı Zarîfî Efendi, Gülşenî târikatının büyük velilerindendir. Rumeli Hisarı’nda Durmuş Dede Nam-ı diğer Ali Baba veya Ali Paşa tekkesi şeyhidir.12 882/1477 yılında13 Rumeli’de Siroz şehrinde doğdu. Hasan-ı Zarîfî, Kanunî Sultan Süleyman (1520-1566) ile oğlu Sultan Murad Han (1574-1595) devrinde yaşamıştır. Hasan-ı Zarîfî, Osmanlı’nın büyük âlimlerinden biri olan Kemalpaşazâde’nin talebesi olmakla şereflenerek tahsilini İstanbul’da yaptı. Tasavvuf. yolunda ilmini. devam ettirmek isteyen Zarîfî, Halvetî büyüklerinden Zeynûddîn-i Hâfî hazretlerinin yolunu devam ettiren Pîr İbrahim Gülşenî’nin sohbetlerine katıldı. Tasavvuf yolunda çok mücâhede ve riyâzetlerde bulundu. Nefsini terbiye etmek amacıyla nefsinin istediklerini yapmayıp istemediklerini yaptı. Diploma alıp Bursa’ya gönderilen Hasan-ı Zarîfî, burada. insanlara hak yolunun bilgilerini öğretmeye başladı. Yine Bursa’da. sevdiği kişiler tarafından yaptırılan dergâhta ilim ve edeb öğretme çalışmalarına devam etti. Hacca gitmek için yola çıkıp Mısır’a gelen Hasan-ı Zarîfî, Mısır’da bulunan Camî-i Müeyyed’de Gülşenî hazretleriyle görüşüp birlikte hac ettiler. Dünya malına mülküne hiç kıymet vermeyen Hasan-ı Zarîfî, zûhd sahibi bir âlimdi. Çoğu zaman bir yere oturur, tefekkür üzere olurdu. Tayy-ı mekân sahibi olup, bir anda birçok yerler dolaşıp gelirdi. Talebelerinin haberleri olmadan da gidip geldiği çok olmuştur. Pîr Gülşenî hazretleri, Hasan-ı Zarîfî Efendiyle İstanbul’a vardıklarında, Sultan Süleyman Han ona; “İstanbul’da kalsanız iyi olmaz mı?” diye arzusunu bildirdiğinde; “İhtiyarız, tahammülümüz yoktur.” dedi. Bunun üzerine Süleyman Han; “Bir sevdiğinizi bıraksanız da istifâde etsek,” dediğinde, Pîr Gülşenî hazretleri Hasan-ı Zarîfî Efendiyi bu hizmete lâyık görüp oradan ayrıldı.14 957/1550’de arkadaşı Şeyh Hamza-i Karamanî şerî’ata muhalif hareketle kahrolunduğunda Nakşibendî Mahmud Efendi’den irâdet getirip gizlendi.15 12. Tuman, Mehmet Nâil, Tuhfe-i Nâilî, II, 597. www. EVLIYALARIMIZ.com adresinden Hasan Zarîfî Efendi 14 www.EVLIYALARIMIZ.com a.g.b. 15 Süreyya, Mehmed, Sicill-i Osmanî, V, 1706 13. 4.

(15) Hasan-ı Zarîfî, Kumkapı yakınında, kiliseden çevrilme bir mahalle mescidi edinip orada hizmete başladı. Bu mescid daha sonra yıkılınca, Hasan-ı Zarîfî’nin hizmetine vermek için maktul İbrahim Paşa’nın hanımı Muhsine Hâtun yeniden bir câmi ve dergâh yaptırdı. Burada Hasan-ı Zarîfî Efendi’ye yardım amaçlı hizmetliler tâyin ettirdi. Bu dergâhta yapmış olduğu sohbetlerle birçok talebe yetiştirdi. Yüz seneyi geçkin ömründe her zaman ibâdet etmenin yanısıra insanlara doğru yolu anlatmakla meşgul oldu. Boğazkesen Hisarına yerleşen Hasan-ı Zarîfî‘nin orada verdiği vaazlara da çok gelen olurdu. Ömrünü Boğazkesen Hisarı’nda tamamlayan büyük âlim hisardaki kayalıklara defnedildi. Hasan-ı Zarîfî‘nin vefâtından sonra kerâmetleri görüldü. Bir iş için taşa ihtiyaç olmuş bu nedenle de hisar kayalıklarından aşağıya taş yuvarlayıp bunları alıp götürüyorlardı. Bu taşlar yuvarlanırken aslâ Hasan-ı Zarîfî’nin kabri üzerine gelmez, sağından ve solundan aşağıya inerledi. Bu işle uğraşan hıristiyan mimar hayretler içinde kaldı. Evliyâ bir zât olduğunu anlayıp, onun bereketiyle müslüman oldu. Daha sonra kabrinin etrafını çevirip belirli bir hâle getirdiler.. 16. Hasan-ı Zarîfî’nin 980/157217 veya 984/1576’da İstanbul Boğazkesen Hisarında vefât ettiği kaydedilmekle birlikte “derîğa giddi rûhî” mısrası da vefatına tarih olarak gösterilir. “Rûhî” kelimesinin anlamı mecme‘ı adedi olan 223 çıkarılacaktır. Sicill’in vefât tarihini 980 göstermesi yanlıştır18. Ölüm tarihinin H.977 tarihinde vûk‘u bulduğu da söylenir.19 Hasan-ı Zarîfî hadis, tefsir ve Mesnevî okuturdu. Üç dilde şairdir. Yüksek Lisans Tezi olarak hazırladığımız bu çalışmamızda Hasan-ı Zarîfî’nin rubâ‘i yazmış olduğunu da görmekteyiz. Beyt20 : ./01‫ د‬23+45 ‫ن‬+45 67‫ ا‬85. ‫ را‬+, ./01‫ د‬23+9, ‫دوس‬0: ‫ و‬.ّ<5 85 Bize bu dünyadan gayrı başka bir dünya var Cennet ve Firdevs’ten başka bir mekân var.. 16. www.EVLIYALARIMIZ.com a.g.b. Süreyya, Mehmed, Sicill-i Osmânî, V, 1706 18 Tuman, Mehmet Nâil, Tuhfe-i Nâilî, II, 597. 19 Atâî, Nev’izâde, Şakaik-i Nu’maniye ve Zeyilleri, s.23 20 Kâşif al-Esrâr ve Matla‘ al-Envâr vrk.23b-24a 17. 5.

(16) Ayrıca Mısır’da ikâmet ettiğini eserinde yer verdiği cümleden anlayabiliriz. Metin21 :. ...‫د‬D@ 6ّ9EF, 0G,‫ء‬A/‫و‬0C, ‫ در‬AB3+,‫ در ن ز‬8=3 >‫ر‬+?=@ 67‫و ا‬ Ve bu biçâre de (Hasan-ı Zarîfî) korunmuş Mısır’da ikâmet ederken,... İstanbul’da yetişen meşhur velîlerden Cemâleddin Mahmûd Hulvî Efendi de Hasan-ı Zarîfî Efendi’nin sohbetlerini dinleyerek tasavvuf yolunun kıymetini anlayıp lezzetini tadanlardandı.22 Hasan-ı Zarîfî Efendi’den etkilenen, sohbetlerine katılan, Zarîfî Efendi’nin de ona tasavvufta talebe yetiştirmesi için icâzet verdiği, şiirlerinde “Hulvî” mahlasını kullanan Cemâleddin Mahmûd Hulvî arasında geçen şu menkıbe anlatılır: Bir gün Mevlâna Celâleddin-i Rûmî hazretlerinin dîvânını hocası Hasan-ı Zarîfî Efendiye götürüp hediye eder. Hocası; “Gel Helvacızâde, sana Mevlâna hazretlerinden bir mahlas rica edelim.” diyerek üç İhlâs bir Fâtiha okuyup Divân’ı açınca, yüksekliklere mensub olan tatlı olur.” manasında şu rubâ‘î çıkar; “Men kâne ulviyyen kad câe hulviyyen” Bu rubâ‘î işaret sayılarak Mahmûd Efendi, bu olaydan sonra “Hulvî” mahlasını kullandı. Bu menkıbeden yine Zarîfî’nin rubâ‘i ile ilgilendiğini anlayabiliriz. 23. 21. Kâşif al-Esrâr ve Matla‘ al-Envâr vrk.24a 22 www.muslumanlar.com adresinden Cemâleddin Mahmûd Hulvî 23 www.EVLIYALARIMIZ.com adresinden Hasan Zarîfî. 6.

(17) II. BÖLÜM KÂŞİF AL-ESRÂR VE MATLA‘AL-ENVÂR ‫ار‬D3J‫ ا‬KLM, ‫ار‬0/J‫ ا‬HI+1 II. I. Adı, Müellifi, Yazılış Tarihi ve Amacı Yazarı hakkında nüshada hiçbir kayıt bulunmayan Kâşif al-Esrâr’ın, Sirozlu 24. Rumelihisarı’nda oturmuş ve (977/1569-1570)’de. burada ölmüş bulunan Şeyh Hasan-ı. Zarîfî’nin eseri olabileceği yönünde kayıt mevcuttur.25 Farsça kaleme alınmış olan bu şerh Mesnevî’nin yalnız 143. beyitine kadar şerh edilmiştir. 143.beyit:  ‫رو 

(18) م ا 

(19)  

(20) ز‬. ‫ا ارد  از 

(21) ز ى‬. Üniversite kütüphânesi FY 1139 (= Halis Ef. 3436) Yarı meşin kâğıt kaplı bir cilt içinde 128 yaprak, 10,6 x 17,1 (5,5 x 12,8)cm. ebadında, 16 satırlı, muntazam nesih yazı, başlarda mavi ve yaldız cetvel içinde; söz başları kırmızı. Son yaprak düşmüş, sonradan tamamlanmıştır.26 İstinsah kaydı yoktur, XI / XVI. Yüzyıl. Baş : ...‫م‬N/N‫ ﻝ‬+3‫ ا‬P‫ وه‬+<=LQ RS3‫ ا‬TّU‫> اﻝ‬JPEC‫اﻝ‬ Eserin yazılış amacı konusunda, eser ve yazarı hakkında yeterli kayıt olmadığı için tam olarak birşey söyleyemeyiz. Buna rağmen eserimizin 1b – 2a varaklarına bakacak olursak yaşadığı dönemin en önemli hadis, tefsir, ve Mevlevî şeyhi olan Hasan-ı Zarîfî’nin bu eseri yazmasındaki amacını anlayabiliriz. Mevlâna’nın Mesnevî’sinin sırlarla dolu ayetler, hadisler ve irşâd edici atasözleri ve rüya anlatımları ile donatıldığını gördüğünü, bölümleri ve beyitleri arasında çok yararlı bilgilerin ve değerli incilerin gizlenmiş olduğuna şahit olduğunu ve arzu 24. Ateş, Ahmed, İstanbul Kütüphanelerinde Farsça Manzum Eserler I, s.151 İstanbul 1968 Süreyya, Mehmed, Sicill-i Osmanî II,121 26 Ateş, Ahmed, a.g.e, s.151 25. 7.

(22) edenin istifade edebilmesi için bunları ayrıntılı bir şekilde açıklamak istediğini belirtmektedir. Eserini, “Sultanların efendisi, büyük sultan ve yüce hakan, milletlerin egemenliğini elinde bulunduran, fazilet ve kerem kaynağı, Arap ve acem sultanlarının gözlerinin nuru, dünya krallarının sığınağı ve barınağı, Âli Osman gururu, Sultan oğlu Sultan Süleyman Han” diyerek övgülerde bulunduğu Kanunî Sultan Sülayman’a atfettiği anlaşılmaktadır. II.II. Nüshaları: Hasan-ı Zarîfî’ye ait olduğu düşünülen Kâşif al-Esrâr ve Matla‘al-Envâr’ın elimize geçen kaynaklar ışığında altı adet nüshası olduğu ortaya çıkmıştır. Bu nüshaların bazılarının dili sehven Türkçe olarak kayıtlara girmiştir. Bu nüshalar, İstanbul Üniversitesi kütüphanesi, Kayseri Raşid Efendi Eski Eserler kütüphanesi, İstanbul Beyazıd Umûmî kütüphanesi, BosnaHersek Gazi Hüsrev kütüphanesi, Manisa İl Halk kütüphanesi ve Almanya Millî kütüphanesi’nde bulunmaktadır. 1 - İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi IÜK. FY. 991 Eser, 198 x 115 / 137 x 65 mm. ebadında , 158 varak, her sayfa 15 ve 25 satırdır. Nesih hatla, Rebi‘ül’evvel 1090 h. Yılında Derviş Mehmed b. el Hac Receb el-Hatib el-Bevlevî tarafından istinsah edilmiştir. Aharlı kalın varaklı, siyah parçalı cildli, siyah meşin kısımları tamir görmüş, baştan 107’ye kadar yaldızlı keşideli, baş kısımları eşdeğerde tutulmuş tezhipli, 1. ve 2. varak çerçeveli ve tezhiplidir. Eser, 1b – 107b varaktır.27 2 - Kayseri Raşid Efendi Eski Eserler Kütüphanesi, Râşid Efendi 1081 no. Eser, nesih hatla, 205 x 130 / 135 x 70 mm. ebadında, 134 varak, her sayfa 15 satırdır. 945/1538 tarihinde istinsah edilmiş olup, müstensih belli değildir. Aharlı kalın varaklı, beyitleri zincifreli, meşinle çevrili mukavva cildli, menteşeli ve çerçevelidir.28. 27. Sübhânî, Tevfik Haşimpur, Aksu, Hüsameddin, Fihrist-i Nüshahâ-yi Hattî-yi Farsî Kitabhâne-i Dânişgâh-ı İstanbul, s.435, Tahran 1374 28 Sübhânî, Tevfik H., Fihrist-i Nüshahâ-yi Hattî-yi Farsî, Kitabhânehâ-yi Türkiye (22 kitabhâne), s.185 Tahran, 1373. 8.

(23) 3 – İstanbul Beyazıd Umûmî Kütüphanesi Eser, 138 x 206 mm ebadında, 13 varak her sayfa 17 satırdır. Nesih hatla, 1226 hk. yılında Seyid Abdulhak Pîşgadem-i Hângâh-ı Aşık Koca Mustafa Paşa tarafından istinsah edilmiştir. Deriyle çevrilmiş mukavva cildli, mesnevî beyitlerinin altı kırmızı , düz çizgilidir.29 4 – Bosna-Hersek Gazi Hüsrev Kütüphanesi Türkçe Yazmaları 2758/2 no. Eser, talik hatla, 210 x 150 mm. ebadında 41-88 varak, her sayfadaki satır adedi, müstensih adı ve tarihi belli olmayıp Türkçe olarak yazılmıştır. 5 – Manisa İl Halk Kütüphanesi 45 Hk 2653 / 1 no’lu kayıtlı nüsha; Eser, nesih hatla, 212 x 150 / 130 x 81 mm. ebadında, 1b-28a varak, her sayfada 17 satır ve arma filigranlı kâğıda yazılmış olup, istinsah tarihi ve müstensihi belli değildir. Mıklebi, deffeler desenli kâğıt kaplı, sırtı, sertabı uzun kenarı vişne renkli meşin cilt, söz başları ve keşideler kırmızıdır. Ateş. 151 45 Hk 2653 / 2 no’lu kayıtlı nüsha; Eser, talik hatla, 212 x 150 / 131 x 81 mm. ebadında, 28b-80b +VI arası varak, her sayfada 17 satır, şapka filigranlı kâğıda, Mustafa b. İbrahim tarafından yazılmış olup, istinsah tarihi belli değildir. Mıklebli, deffeleri desenli kâğıt kaplı, uzun kenarı, sırtı, sertabı vişne renkli meşin ciltli, söz başları kırmızıdır. Ateş. II. Bölüm 6 – Almanya Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları Ms.or.oct.2925 Eser, nesih hatla, 205 x 135 / 130 x 80 mm. ebadında, 99 varak, her sayfada 9 satır bulunmaktadır. Türkçe yazılmış olup, müstensihi ve istinsah tarihi belli değildir.30. 29 30. Sübhânî, Tevfik H., a.g.e., s.360 www.kultur.gov. adresinden Kâşifü’l-Esrâr ve Matlau’l-Envâr. 9.

(24) II.III. Dili: Eserin dili Farsçadır. Yukarıda da belirtildiği gibi bazı nüshaları kayıtlara Türkçe olarak geçse de bunun sehven veya bilgi eksikliğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Eserin genelinde Farsça bir dil kullanılmasına rağmen Arapça cümleler ve açıklamalar da fazlaca yer almaktadır. Yine eserde bazen“yani...” diyerek Farsça ibarelerin Arapça mealleri de yer almaktadır. Biz bunları dipnot olarak “(...) kadar Arapça” şeklinde gösterdik. II.IV. İmlâ özellikleri: Eserde bazı yazmalarda da sıkça rastlanabilen farklı yazılım usulleri ve yanlış yazılımlar mevcuttur. Bu tarzdaki yazılımların müstensih tercihi veya hatası olarak değerlendirmekteyiz. Bu tarzdaki imlâ özellikleri, imlâ yanlışlıkları ve imlâ eksiklikleri, yer aldığı varak No’ları sırasıyla satırları da belirtilerek örnek olmak üzere aşağıda belirtilmiştir: Harflerin farklı şekilde yazılımı a)D‫ ﺕ‬A@ kelimesi ayrı olarak değil de DF@ bitişik yazılmış. (5b sekizinci satır) b) Bazen ‫ون‬0=@ kelimesindeki gibi ‫ ب‬ve T harfleri ‫ پ‬şeklinde yazılmıştır. (9a üçüncü satır) c) A3 olumsuzluk ekini fiilden ayrı olarak yazmış( 20b dokuzuncu satır). Bazen de ; A3 olumsuzluk ekini aynı cümle içerisinde de olsa fiilden hem ayrı hem bitişik olarak kullanmış. (22a onuncu satır) d) ...‫ان‬P<, ‫ش‬D‫ از ه‬878Q T‫ ا‬cümlesinde ‫ان‬P<, ‫ش‬D‫ ه‬kelimesi ayrı yazılmış. (33a üçüncü satır) Kelime içerisindeki harflerin yerine yanlışlıkla başka, eksik veya yanlış harf kullanımı a) P7+W@ kelimesi P7+=@ olarak yazılmış. (12a altıncı satır) b)X‫ اﺹ‬kelimesindeki ‫ ص‬harfi noktalı olarak kullanılmış. (14a yedinci satır) c)2WZ kelimesindeki ‫ ب‬harfi ‫ پ‬olarak kullanılmış. (16a sekizinci satır). 10.

(25) d)TD[=Q kelimesindeki ‫ و‬harfi unutulmuş. (24a sekizinci satır) e)\3+@ kelimesindeki ‫ ن‬harfi yazılmamış ve ‫ گ‬harfi yerine ] harfi kullanılmış.(26a üçüncü satır) f).WC, ^70_ ^70_ 670FL‫… و واﺹ‬cümlesinde ./‫ ا‬kelimesini hasfetmiş. (32b beşinci satır) Noktalı harflerin noktasız kullanımı a) PI+@ kelimesinde ‫ ب‬harfi noktasız yazılmış. (5b yedinci satır) b) R<1 kelimesindeki ‫ ن‬harfinin noktası kullanılmamış. (12a onikinci satır) c) .IU1 kelimesindeki ‫ ذ‬harfi noktasız yazılmış. (34a altıncı satır) II.V. Üslub özellikleri: Hasan-ı Zarîfî’nin başka eserlerinin varlığı hakkında bilgilere ulaşamadığımız için, genel üslubu konusunda kıyas imkânımız olmamıştır. Ancak üzerinde çalıştığımız eserin hakkında aşağıdaki değerlendirmeleri yapmak mümkündür. Zarîfî, eserini Farsça yazmasına rağmen Farsça cümleler içinde Arapça kelimelere de zaman zaman yer veriyor (meselâ bkz. 10b ikinci satır, 17b ikinci satır). Eserinin genelinde okuyucusunu âdeta karşısında oturan biri gibi muhatap kabul edip mânâyı tam yansıtabilmek ve vermek istediği mesajların tamamını iletebilmek için ayrıntılı olarak açıklamalarda bulunurken, her iki dile de vâkıf olmayanları düşünmeden bazen Farsça, bazen de Arapça kullanmaktan çekinmiyor. Zarîfî, eserinin tamamında önce Mesnevî beytini yazıyor ve devamında yaptığı açıklamalarla beytin daha iyi anlaşılmasını sağlıyor. Bazen de beytin anlamına hiç değinmeden direk şerhe başlıyor. Bu açıklamaları yaparken de yer verdiği tasavvufî terimleri yine açıklama gereği duyuyor. Bununla birlikte şerhe başlarken başta âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler olmak üzere Mevlâna’nın ve diğer şâirlerin şiirlerinden ve atasözlerinden de 11.

(26) istifade ediyor. Âyet ve hadisleri bazen Farsça meâlen veriyor (meselâ bkz. 8b beşinci satır), bazen de Arapça zikrettiği âyet-i kerimelerin Farsça karşılığını vermeden yine Arapça olarak meâlen veriyor (meselâ bkz. 14b dokuzuncu satır, 16b altıncı satır, 19a on ikinci satır, 20b üçüncü satır, 28a on birinci satır). Bazen de cümleye “Yani” diyerek başlayıp Farsça cümleden sonra Arapça meâle yer veriyor (meselâ bkz. 16b sekizinci satır). Yine alıntı yaptığı şâirlerin şiirlerini de genel olarak tamamını değil birkaç beytini zikrediyor (4b dokuzuncu satır, 9a birinci satır, 23b ikinci satır, 28b onüçüncü satır). Şârih, genelde akıcı bir dil kullanmaya çalıştığı eserinde okunuşu daha da güzelleştirmek veya tekrara düşmemek için bazı cümlelerin fiillerini hasfedip, cümleleri yarım bırakıyor ve anlatımına başka bir konu ile devam ediyor (meselâ bkz. 9a birinci satır). Zarîfî eserinin bir yerinde de kendi hayatından bahsederek Mısır’da bulunduğunu belirtiyor. 24a. ‫د‬D@ 6ّ9EF, 0G,‫ء‬A/DC, ‫ در‬A93+,‫ در ن ز‬8=3 >‫ر‬+?=@ 67‫و ا‬. (Ve bu biçâre de korunmuş Mısır’da ikâmet ederken…) Zarîfî eserinin bir yerinde de kendi gazeline yer veriyor: 24b ilk beyit (onuncu satır): ‫د دم‬+F/‫ ا‬R<: ‫ در‬PI 21‫د‬+/ RFS<‫ﺹ‬. ‫م‬PI ‫ ذاد‬AE‫ّ^ ه‬LS‫ ﺕ‬P=` ‫\ ر> از‬7. 25a son beyit: ‫م‬PI ‫د‬+a<, >P<@ 6[‫ ﺡ‬.cd eW/ ‫ل ز ان‬DW` ‫د‬01 ‫ن‬+5 ‫ دل و‬+@ ‫ا‬Pf ‫ ز‬P,‫ ا‬A‫ چ‬0‫ه‬ (Bütün ilgi ve alâkamı kestiğim bir yolda özgür oldum. Fennimde ustalaşınca sanatım sade oldu. Allah’tan her ne gelirse can u gönülden kabul etti(m) olduğundan dolayı Hasan (şiir) söyledi.). 12. Dolayısıyla itaatli bir kul.

(27) III. BÖLÜM Eserin Tercümesi 1b. Hamd bize nimetler veren, İslâm’a yönlendiren habîbî Muhammed aleyhisselama (en. üstün salat ve selam ona ve âline olsun) ümmet kılan Allah’adır. Yüce Allah bana velî kullarının eserlerini okuma imkânı ve yol göstericilerin gayreti, apaçık Hakk’ın inayeti ile onların ilimlerini anlama gücü verdiğinde… Bâtın’ın esasından söz eden kitapları okuyup gözden geçirdim. Bunlar arasında Mevlevî Mesnevî’sinin sırlarla dolu âyetler , hadisler ve irşâd edici atasözleri ve sâdık rüya anlatımları donatılmış olduğunu gördüm. 2a. Bölümleri ve beyitleri arasında ulaşılması güç çok yararlı bilgilerin ve değerli incilerin. gizlenmiş olduğuna şahit oldum. Arzu edenin istifade edebilmesi için bunları ayrıntılı bir şekilde açıkladım ve onu Sultanların efendisi, büyük sultan ve yüce hakan, milletlerin egemenliğini elinde bulunduran, fazilet ve kerem kaynağı, Arap. ve acem sultanların. gözlerinin nuru, dünya krallarının sığınağı ve barınağı, Âl-i Osman gururu, Sultan oğlu Sultan Süleyman Han (Allah mülkünü daim, kıyamete kadar saltanatını sonsuz kılsın)’a bir hatıra olarak hazırladım. İlmiyle amel eden değerli üstâd ve âlim, evliyâ ve sâlihlerin direği âriflerin ve sûfilerin gururu31… 2b. Μevlâna Celalu’l-milleti ve’d-din Beyit :   

(28) ‫  א   א‬  ‫א א

(29) א א כ‬ Bişnev ez ney çün şikayet mi kuned Ez cüdayiha hikâyet mi küned. Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor; ayrılıkları nasıl anlatıyor.*. 31. 1b’den (Hamd ... sûfîlerin gururu) 2a’nın son satırına kadar olan kısım Arapça’dır. *18 beyitin Farsça okunuşu ve Türkçe çevirisi tarafımızdan eklenmiştir.. 13.

(30) İyi bil ey âziz ve ulu kâmil ve ey himmet sahibi ârif ve âlim kişi, Ney insân-ı kâmilden ve insan bedeninden kinâye ve müste’ardır. Ama insan-ı kâmil ve ney arasındaki alâkanın ve onlar arasındaki benzerlik yönünün neler olduğu bilinmelidir. Kulak ver ey âziz! Bunlar arasındaki benzerlik şudur: Ney tamamen gönlün temizlenmesidir ve onun içinde hiçbir şey yoktur. O halde ney’den gelen her ses onun dostundan (neyzen) gelir, dostun dudağından uzaklaştığı zaman ney’in sesi kesilir ve yok olur. 3a. Bu durumda bil ey ilâhî sırların tâlibî ve ey sonsuz makâm ve mertebelerin müridi,. hakîkî sâlik kılıcı ile riyâzet ettiğinde nefsinin hevâ ve düşmanlarını vurur ve tam bir mücâhedeyle kendisine, rûhânî çerağın mumunu kudret eliyle yakarlar, karanlık perdeden kurtulur, nefsânî kötülüklerinden arındığı ve temizlenip beşeriyet elbisesi sıyrılınca ilâhî tecellînin eserlerinden başka içinde bir şey kalmaz. Ondan sonra her ne söylerse Allah tarafından söyler, kendi tarafından değil. Azze ve Celle’nin Kitâb-ı Kerîm ve Kur’ânü’l-azîm’de dediği gibi “O arzusuna göre de konuşmaz. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir”32.Yani Allah(c.c.), onun söylediği şeyin kendisinin söylediği, onun işinin de kendisinin işi olduğuna şahitlik etsin diye bu âyet-i kerimeyi gönderdi. 3b. Bir başka âyette Allah(c.c.)’ın işaret ettiği gibi “fakat Allah öldürdü onları; attığın. zaman da sen atmadın, fakat Allah attı (onu)”33 ve bir başka yerde buyurmuştur ki “Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler”34 Bu açıklamadan sonra ona (Resul’e) itâ’at etmenin Allah(c.c.)’a itâ’at etmek olduğu anlaşıldı. “Kim Resûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur”35 âyeti de aynı manâdadır. Evliyâ da onun tecellîsi ve aynasıdır. Öyleyse onların aynalarındaki resmedilmiş ve nakşedilmiş olan her şey, Muhammed(a.s.)’in nurunun ışığından yansımasıdır. Artık onlardan duyduğunuz her şey Mustafa (a.s.)’dandır. Ey azîz kişi, şunu da dinle de ney’in sırrı sana keşfedilsin, açıklansın. Ney kelimesi iki harften oluşur, birincisi nun (‫ )ن‬ikincisi ya (‫’)ئ‬dır. Nun’un hesapta (ebced) değeri ellidir, ya’nın da on ve ikisinin toplamı altmıştır. Altmış, sin (‫’)س‬dir. 32 Necm suresi 3.-4. âyet ‫َى‬Dَ4ْ‫ اﻝ‬6 ِ َQ ^ ُ ِM<َ7 +َ,‫ َو‬-‫ﺡَﻯ‬Dُ7 ٌoْ‫ َوﺡ‬+p‫ ِإﻝ‬Dَ ُ‫ِإنْ ه‬ 33 Enfâl suresi.17.âyet. ...َ‫ َرم‬Aَ ّL‫ اﻝ‬6 p ِB‫ َوﻝَـ‬. َ ْ=َ,‫ ِإذْ َر‬. َ ْ=َ,‫ َر‬+َ,‫ َو‬... 34 Fetih suresi 10.âyet ... َApL‫ن اﻝ‬ َ DُSِ7+َWُ7 +َEp3‫ ِإ‬q َ َ3DُSِ7+َWُ7 6 َ 7ِUp‫ن اﻝ‬ p ‫ِا‬ 35 Nisa suresi 80.âyet ... َAّL‫ع اﻝ‬ َ +َ_‫ْ َأ‬Pَaَ: ‫ َل‬Dُ/0p ‫ اﻝ‬Kِ ِMُ7 ْ6p,. 14.

(31) 4a. Ve Sin’de Muhammed(a.s.)’i sembolize eder. Allah’u Tealâ’nın buyurduğu gibi “Yâsîn.. Hikmet dolu Kur’an hakkı için. Sen şüphesiz peygambersin. Doğru yol üzeresin”. 36. Velîler. ancak Mustafa (a.s.)’nın nurundan kendilerine bir nûr ulaştığı zaman kendi veliliklerinde kâmil olurlar. Artık velîde ortaya çıkan nûr kendi nuru değil, Muhammed(a.s)’in nûrunun ta kendisidir. Böyle olduğu için insan-ı kâmilden talep edenlere ulaşan her şey onun aracılığıyla Muhammed(a.s.)’den gelir. Mesela ikinci mumu, birinci mumdan yakıp kendi mumuyla üçüncü mumu yakan bir kişi (düşün) bu nûr her ikisinden de değil ancak ilk mumun ışığıdır. Fâzıl’ın(Mevlânâ) dediği gibi:  ‫א א

(32) א כא

(33)  כ‬ “ayrılıklardan hikâyeler anlatıyor”. Eğer sana Evliyâullah, Allah(c.c.)’dan ayrı değildir manâsı zor geliyorsa (şunu bil ki) onlar beşerî varlıklarından sıyrılıp kendi benliklerinden uzaklaştıklarında 4b. velîler, insanî ve tabiî sıfatlarından sıyrılıp, kavmî düşüncelerinden soyutlandığı, ruhânî. sıfatlar ve onun modelleriyle başbaşa kaldığı zaman, nefsinin karanlık yüzü aydınlık bir ruha dönüşür ve sembolik nurânî bir sûrete girer37. Bu durumda oldukları için kutsî ve ilâhî olaylara gark olur, aşk şarabının etkisinden kendilerinden geçerler. İbn-i Fâriz38 bu şarap hakkında şöyle demiştir. Sevgilinin zikri ile sürekli içtik üzüm yaratılmadan önce sarhoş olduk39 Şiir: Hayallerimden kurtuldum40. İnsanı kendinden geçiren şarabı içtiğimde İki âlemde de vasıflarımdan ayrıldım. İyiyi ve kötüyü bilemedim41.. 36. Yâsîn suresi 1-4.âyet %ٍ &ِ*َ1ْ23‫َِاطٍ ﻡ‬6 7َ+َ - َ &ِ+َ,ُْْ)‫ ا‬ َ َِ) َ .‫ِإ‬-%&َِ'ْ)‫ن ا‬ ِ ُْ*ْ)‫ وَا‬$ b 4 ’nin başı (velîler … girer) Arapçadır. 38 Resûlullahın âşıklarından ve tasavvuf büyüklerindendir. İsmi, Ömer bin Ali bin Mürşid’dir. (576/1180636/1238) yıllarında yaşamış Mısır’da Karafe denilen yere gömülmüştür. Şafiî fıkhı ile meşgul olmuş, İbn-i Asâkir’den hadis-i şerif ilmini almıştır.Türkiye Gazetesi, İslâm Âlimleri Ansiklopedisi, VIII., 340 trs. 39 ‫م‬8)‫ ا‬9+: ‫

(34) >

(35) =<; ان‬8, ?1‫ ﻡ@اﻡ‬A&'‫ی ذک ا‬+

(36) EF 40 ‫ت د‬H

(37) & ‫ره

(38) کدم‬ ‫دا‬:& ‫اب‬F ‫ ردم ﻡ‬K 41 ‫ و @ا‬L& ‫ دک‬%12‫ @ا‬%)

(39) ‫ ا@ر دو‬M6 ‫د‬:N ‫@م‬F 37. 15.

(40) 5a. Bu sarhoşluk ve yokluk durumunda kendilerini ortada görmezler. Artık onlarda bir. mestlik hali meydana gelir ve vahdet sırrından haberler verirler. İçlerinden biri, “beni bilen seni de bilir, ben bilmezsem sen de bilmezsin”42 der. Ve bir diğeri şöyle der: Beyt: “ona seslenmem ve ismini zikretmem, benim zikrim ve çağrım ey kendim!dir.”43 der. Bazıları da şöyle der: “Hırkamın altında Allah’tan başkası yoktur.”44 Yani bedeni elbisemin içinde Allah sevgisinden başka bir şey yok45. Bazıları da şöyle der: Beyt: Mümkün olduğu zaman güç saçar Gerekli olandan başka bir şey kalmaz46. Bir başkası da şöyle der beyt: Yüzlerce nişanları vardır ve mutlakta (Allah) yok olmuşlardır. Emâreye ne hacet bizatihi kendileri hakkın gözbebeğidirler47. Yani onlardan her biri tevhidden haberler verir. Şu beyitte denildiği gibi; “Çeşit çeşit ibareler bir tek güzelliğine işaret eder”48. 5b. Öyleyse bu kutsî güzel sözlerden ve insanlık kokan esintilerden anlaşıldı ki, veliler. Allah(c.c.)’dan uzak değillerdir ki şöyle demişlerdir: Beyit Allah adamları Allah değillerdir ancak Allah’tan da ayrı değillerdir.49 O halde bu hiç kimseye muhtaç olmayan mutlak varlığa bağlanmış insan-ı kâmilin subhânî tecellîlerden ve rahmânî feyizlerden ayrılması nasıl olur? Cevap:Ey azîz! Akıl kulağını aç ve dinle de sana ney’in ayrılığının nasıl olduğunu ayrıntılarıyla açıklayayım. Bilinmelidir ki lezzetlerin en lezzetlisi istiğraktır. Hâllerin en iyisi istiğrak halidir. Onları istiğrak âleminden akıl âlemine ulaştırırlar (ve bu da) tâliblerin terbiyesi için, ve sâliklerin irşâdı içindir. O halde dünyanın yaratılışı onların varlığındandır. (Onlar) dünyevî ve uhrevî menfaatler elde ederler. 42. ‫ف‬Q H ‫ ف و ا‬H

(41) 

(42) P LP ‫ی‬EP ‫“ ﻡ ی‬Beni bilen … bilmezsin.” kısmına kadar Arapçadır.

(43) ‫ن ذکی و @اءی 

(44) ا‬ ّ ‫ ا‬T‫ اذک‬H ‫ ا

(45) د? و‬H “ona seslenmem … ey kendim’dir” kısmına kadar Arapçadır. 44 TU)‫ ا‬V, ‫ی‬1<ّ< ‫ی‬P $&) “hırkamın … yoktur” kısmına kadar Arapçadır. 45 “ Bedeni … yoktur” kısmına kadar Arapçadır. 46 @

(46)  VW&K ‫ دک‬AX‫ وا‬WY @

(47) ZP +8‫ کد اﻡ‬8‫ ﻡ‬K Şebusteri, Gülşen-i Râz, 469 47 @E* ‫

(48) ن ; & د@ار‬F‫? ذ‬K @E*+[‫

(49) ن دار@ و ﻡ' ﻡ‬Z @6 48 &\ ‫

(50) ل‬Y)‫; ا)ی ذا^ ا‬ ّ ‫ وا@ و ک‬LE2‫ّی و‬1F

(51) E‫ <

(52) ر‬ 49 @EF

(53) < ‫@ا‬X ‫ ز @ا‬8&) @EF

(54) < ‫ﻡدان @ا @ا‬. 43. 16.

(55) 6a. Himmetlerinden dolayı da nefislerinin esâretinden kurtulurlar. Bunun. içindir ki,. Mustafa (a.s) şöyle buyurmuştur:“Muhakkak ki Allah insanları kendisine ibâdet etmemiz için yaratmıştır.”. 50. Ney’in şikâyeti istiğrak halinden uzak olmaktandır. Her ne kadar akıl. dairesinde de pek çok lezzetlerden boş değilse de, istiğrak lezzeti bütün lezzetlerin en büyüğü, en güçlüsüdür. Diğer bir cevap da şudur: Kişiliğinden uzaklaştığında ve kendi benliğinden hiçbir eser kalmadığında ilâhî ahlâka bağlanır. Nefsin temizlenmesi ve kalbin arındırılması meydana gelir. Öyle ki kutsî bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:“Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanınız.”51 Gönül tam olarak arınınca ilâhî tecellîlerin aynası ve ilâhî feyizlerin yeri olur. Artık bu kutsal kazanımlardan dolayı gönül güçlenmiş olur ve Allah(c.c.)’ın cemâlinin temâşası onu daha da yükseklere çıkarır. 6b. Bu hâl içerisinde kendini ilâhî tecellînin lezzetine gark olmuş, çeşitli îlahî bilgilerle. donatılmış ve gönlünde varoluş keşiflerinin zâhir olduğunu gördü. İşte o zaman emsalsiz ruhânî halleri ve rahmânî lezzetler içinde geçen yıllarını, onun her nefesinin yüz madde aleminden. daha iyi olduğu nazlı ömrünü, bu kadar büyük mutluluğu yakalayıp ve ulvi. mertebelere yakınlaşmışken niçin birleşmenin gerçekleşmediğini ve bunlardan ayrı düştüğünü hatırladıkça üzülür ve mahzun olur. Ney’in şikâyeti sadece bu ayrılıktan ötürü değildir. Son cevap olarak: Ney’in şikâyetinin bir diğer sebebi de şudur ki o, insan-ı kâmil ve ilâhî yolun önderi ve yol göstericisi olunca ilâhî olgunluk ve marifete ve temiz sıfatların tecellîsinin etkileriyle süslenmiş ve vasıflanmış oldu. 7a. Bir tâlib, temiz cevher ve Kevser suyuyla yoğrulabilir insan arasın ki onun bedenindeki. latif bedeninde cilasız kalbinin aynasını İsa nefesiyle terbiye etsin, kendisini cilalayıp temizlesin de aynasını âlemi gösterir hale getirsin. Ve kendi cemâlini bu aynada izleyebilsin ki kendinin aşığı olduğunu bilsin. Beyt: Âşık kendi güzel yüzünün aynası oldu. Kalplerin takvâsı ile can cilalandı52. 50. Hiçbir hadis kaynağında rastlanmadı. Sûfîler hadis olarak nitendirmekte fakat hiçbir hadis kitabında rastlanmadı. 52 ‫ب‬+*)‫ ا‬V* ‫

(56) ن ﻡ@ و‬X ;*&6 ‫ ب‬V‫@ رو‬F

(57)  ?E& 9F

(58) Mesnevî I-3156 51. 17.

(59) Eğer soru soran kişi, insanın kendisine bakıp kendini gördüğünü, böylece kendi zâtını ve sıfatlarını tanıdığını, bu durumda aynanın ne yararı olduğunu ve ayna ile neyin kastedildiğini soracak olursa kulak ver ey azîz sorunun cevabını dinle! Senin de bildiğin Arapçayla bu aynadan amacın ne olduğunu anlatayım. 7b. Bir şeyin bizzat kendisinin görülmesi, ona ayna olan başka bir işte kendisinin (suretinin). görülmesi gibi değildir. Nefsi ona, bakılan mahallin kendisine verdiği suret içinde, bu mahallin bulunmaması halinde görünmemesinden farklı olarak, mukâbele etmeden görünebilir. Bu, aynanın bir şeyin aslını gösterme özelliği olmasındandır. Bu özellik ne bu ayna olmadan meydana gelir, ne de insanın hayal etmekle elde edemediği aynada güzel yüzünü seyretmesi esnasında nefsin titreyip coşması ve lezzet duyması gibi yine köşeli yüzün, yuvarlak aynada yuvarlak, yuvarlak yüzün köşeli aynada köşeli görünmesi gibi bir şeklin bir çok aynalarda birden fazla görünmesi gibi ve 8a. bunun gibi buna tekâbül eden bir şey olmadan meydana gelir. Bu açıklamadan sonra,. Allah (c.c.)’ın kudsî hadiste peygamberinin (a.s) dilinden şu sözünün sırrı ortaya çıkmıştır53. “Âlemi sizin için yarattım, sizi kendim için”54 Ve burada denir ki; Beyt: Güzellerin yüzü güzel aynada tam görünür. İhsan da dilenci ile karşılaşınca ortaya çıkar55. Mürşîd-i kâmil işte böyle temiz cevherli tâlibi arar ve onu elde etmek için büyük bir çaba gösterir. Fakat tâlipler arasında bu tür yetenekli talipler çok az bulunur. Denildiği gibi; “herkes kabiliyetli değildir, her kabiliyetli de isteyen değildir. Her isteyen sabredici değildir. Her sabreden bulan değildir”56. Ney’in şikâyeti, bu tür yetenekli tâliplerden ayrı ve uzak olmaktandır. Gerçekten de bu tür yetenekli tâlipler bulmak çok güçtür. İşte bundan dolayıdır ki 53. 7b’nin başından (bir şeyin …ortaya çıkmıştır.) 8a’nın başına kadar olan kısım Arapçadır. Hiçbir hadis kaynağında rastlanmamıştır. 55 ‫د‬F ‫&@ا‬N ‫

(60) ن از ک@ا‬2‫ ا‬V‫د رو‬F

(61) <‫? ز‬E ‫ 

(62) ن ز‬V‫ رو‬Mesnevî I-b. 2746 56 “Herkes…değildir” kısmına kadar olan kısım Arapçadır. 54. 18.

(63) 8b. Şems-i Tebrizî. 57. kaddise sırrahu buyurmuştur ki: “Altı yıl âlemi dolaştım durdum.. Mevlânâ Celâleddin-i Rumî’den başka ilgili ve yetenekli talip bulamadım.” Nitekim her ikisi birbirinin aynası olmuşlardır. Tâlip, insan-ı kâmil’in aynasında tecellî-yi ilâhîyi gördü ve o da 58. kâbiliyetli tâlibin gönlünde kendi cemâlini izledi. “mü’min mü’minin aynasıdır” hadis-i şerif de aynı manâdadır. İnsan-ı kâmil’in varlığı âlemin yaratılış sebebidir. Ey azîz çünkü her şeyi yaratmaktaki amacı onun mübarek varlığıdır ve insanın varlığından amaç da Allah(c.c.)’ın zât ve sıfatlarını bilmektir ve bu da ilâhî yansıması (aynanın) ve temiz tecellîlerin bilinmesidir. Bir kutsi hadiste, Allah(c.c.)’ın işaret ettiği gibi “Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim ve canlıları yarattım.”59 İşte böylece Rabbânî aynayı tanımış oldu ve O’nun tecellîsini görebilme yeteneğine sahip oldu. Bu aslında Küll’ün bir kopyasıdır ve Hazret-i Allah’ın tecellîsinin yansıdığı aynasında, yüzünü göstermesinden başka bir şey değildir. 9a. Şiir: Ey Rabbimin mektubunun nüshası olan sen, Ey Rabbimin Cemâlinin aynası olan sen60 Âlemde her ne varsa ayrı değildir senden Her ne istiyorsan kendinden dışarda isteme sen61 Şayet bu anlatım sana anlaşılmadıysa şu hadis bilinecektir ki Mustafa (a.s.) şöyle. buyurmuştur:“Allah, Hz. Adem’i, kendi suretinde yarattı”62 yani zâtının aynası, sıfatlarını 57. Evliyânın büyüklerindendir. İsmi, Mevlâna Muhammed bin Ali olup, Tebrizlidir. “Şemseddin=dînin güneşi” lâkabıyla meşhurdur. 645/1247 senesinde Konya’da şehid edildi. Zâhirî ve Bâtınî ilimlerde yüksek derecelerin sahibi idi. (bkz.Türkiye Gazetesi, İslâm Âlimleri Ansiklopedisi, IX,283 trs.) 58 Ebu Davud, Sünen Hadis, 4272, trs. 59 Küntü nebiyyen ve Ademu beyne’r-rûhi ve’l-cesed (Adem ruh ve cesed arasındayken ben peygamberdim). Birbirine yakın lafızlarla, Ahmed b. Hanbel, Buhârî (Tarih’inde), Beğavî, İbn-s-Seken, Ebu Nu‘aym (Hilye’sinde) tahric etmiş, Hakîm, bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir. “Küntü nebiyyen velâ Âdemevelâ mâe, velâ tîne” (Ben peygamber olduğumda ne Âdem, ne su, ne de toprak vardı) şeklindeki varyantı, İbn Hâcere göre zayıf, Suyûtî’ye göre “lâ asle leh”tir. Aliyu’l- Kârî, bunun mebnası açısından olduğunu, anlamı açısından ise doğru olduğunu söylemektedir. (A.y. II.129), Küçük, Hülya, Tasavvuf Tarihine Giriş, s. 57 Konya 2004 60 ‫

(64) هی ^ ی‬F ‫

(65) ل‬X ‫?ء‬E V‫هی ک? =ی و‬H‫?ء 

(66) ﻡ?ء ا‬:2 V‫ا‬ 61 ‫ ه _? اهی ک? ی‬A+[ ‫ در د‬2‫ ه‬%)

(67) ‫? در‬K ‫ ه‬2&  ‫ون ز‬N. 19.

(68) izhâr eden, fiillerini tecellî ettiren bir insan türü suretinde.”. 63. Allah (c.c)’ın da işaret. buyurduğu gibi; “Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi.”. 64. Mevlâna şöyle demiştir. Beyt: ‫כ!  א א א 

(69) א‬ ‫  א"א‬# $ %& '$ Kez neyistân tâ mera bübrîdeend, Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend. Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan erkek kadın herkes inlemektedir. 9b. Ey büyük kâmil kişi, ey himmet sahibi akıllı ve ârif kişi! Ney’in şerhini dinledin, şimdi. de sana neyistân’ın şerhini yapayım da can kulağıyla dinle. Bunu anlatırken “Beni, şeytanın kendisine galip gelemediği kullarından eyledi, muhakkak ki o, her şeye kadirdir” hadisi mucibince,beni hatalardan koruması için Allah’(c.c.)’ın yardımını talep ediyorum. İyi bil! Âşık tâlib ve sâdık sâlik! Neyistan da ruhlar âleminden müste’âr ve kinâyedir ki Küll Makâmı65 hakîkât-i Muhammediyyedir66 ve onun zâtı önceden oraya tayin edilmiştir, bütün esma’ul hüsna ve ism-i azîm orda yazılıdır.” ve ona nûr-u Muhammedî67 derler.. 62. Ma’mer b. Raşid Cami’ (Abdürrezzak’ın Musannef’i içinde X/384); Buhari, Enbiyâ, 1; İsti’zan, 1; Müslim, Birr, H.No: 2622; Cennet H. No:2841 63 “Zatının aynası … türü suretinde” kısmına kadar olan kısım Arapça mealdir. Hiçbir hadis kaynağında rastlanmadı. 64 ًaَM&ِ+َ ‫ض‬ ِ ْ‫ر‬c َ ‫ ا‬dِP ٌ;ِ

(70) َX df‫ِ ِإ‬aَِgU َ َْ+ِ) َ 3‫ل َر‬ َ

(71) َ= ْ‫ َوِإذ‬Bakara suresi 30.âyet 65 Eserde Cemü’l –Cem olarak geçen Küll Makâmı; Sâlik’in ne kendini, ne de halkı görmemesi, sadece hakikat sultanını görmesidir. Tefrika mâsivâyı görmek, cem mâsivâyı Allah’a kaim olarak görme, cemu’l-cem ise Hak’tan başka hiçbirşeyi görmeme halidir. (bkz. Uludağ, Süleyman., Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1999) 66 Bu mertebe bütün hakikatleri kuşatan ve küllînin cüzlerine sirâyet etmesi gibi küllîliği sayesinde bütün cüzlerine sirâyet eden hakikattir. Bunun nedeni, hakikatü’l Muhammediyye’nin orta-berzah ve itidal alanında sâbit olmasıdır. Hiçbir isim veya sıfat kendisine baskın gelmez.Bu küllî hakikat, rubûbiyet mertebesine izâfe edilen ilâhî isimlerin hakikatidir. Muhammedî olmasının anlamı, şudur; Hz. Muhammed’in bedeni bir mânânın sûreti; o mânânın hakîkat ise hakîkatlerin hakîkati anlamında hakikatü’l-hakaiktir. (bkz. Kâşânî, Abdürezzak, Tasavvuf Sözlüğü, s. 217) 67 Hz Peygamber’in “Allah’ın yarattığı ilk şey benim nûrumdur” hadisinde işaret edilen Ahmedî nurdur. Burada yaratmanın anlamı, sözlük anlamına göre takdir etti demektir. Şu halde o nûr Allah’ın yarattığı ilk şeydir. Bu yorumla Nûr-i Muhammedî, nûrların nûru (nûru’l-envâr), ruhların babası (ebû’l-ervah) diye isimlendirilmiştir. (bkz. Kâşânî, Abdürrezzak., Tasavvuf Sözlüğü, s. 218). 20.

(72) Beyt: Gönlü ferahlatan makâm Küll makâmıdır 68. Cana can katan (Allah’ın cemâli) Küll’den bir ışıktır . 10a Ey azîz bilinmelidir ki: Nûr-u Muhammedî büyük denizler ve sonsuz okyanuslar gibidir. Bütün velîlerin ruhları, Muhammedî ruhtan yardım talep ederler ve hepsinin nurları onun nurundan taksim edilir. O halde Mustafa(a.s.)’nın nûru kendisine ulaşmayan hiçbir mürşid de bir kimseyi irşâd edemez. Yani Mustafa (a.s.)’ın nûru bütün velîlerin nûrlarının aslının aslıdır. Peygamber (a.s.)’in dediği gibi “Allah önce nûrunu yaratmıştır.” ve diğer bir yerde de şöyle demiştir:“Ben. Allah’ın. nûrundanım,. nebîler. benim. nûrumdan,. evliyâlarda. benim. nûrumdandır”69. Artık bu açıklamalardan sonra, ney’in ne olduğunu, neyistândan ne kastedildiğini öğrendin. Mısra: Feryadımdan kadın erkek herkes inler. Bil ki, feryad’dan kasıt, hoş esintilerle tâliplerin kalplerine ve sâliklerin gönüllerine ulaşan, mürşîd-i kâmilin sesi, kelâmı ve ihsanlarıdır. 10b Yani kadın erkek herkesin gönlüne, bu Rabbâni feyizler ve ilâhî cezbeler insan-ı kâmil’in vasıtasıyla ulaşır. Onların gönüllerinde infi’âl meydana gelir, tesir eder. Bundan dolayı her ikisinden de çeşit çeşit inlemeler çıkar. Gerçek şudur ki, sâdık mürid, mürşîd-i kâmil’in terbiyesi ilâhî makâma yaklaşır ve onun irşâdıyla zengin bir hâle gelir. Sonra ilâhî aşkın tesirinden bir şey kalmayacak şekilde hâl ve keyfiyet hâsıl olur. Zirâ gerçek aşk ona galib gelir, nefsi karanlık perdenin bağlarından kurtulur, işte bu hâl içerisinde tam bir itâ’at gösterir ve baş eğer ve her ikisi de yalvarma yakarış arzusundan geri durmazlar. Mevlâna şöyle demiştir. Beyt: 11a (‫ * * א )א‬+,‫א‬- * . 68 69. &QX hF i‫ا‬P ‫

(73) ن‬X ‫

(74) ل‬X 2&X hX i

(75) Z8)‫ ﻡ*

(76) م د‬Şebusterî, Gülşen-i Râz Hiçbir hadis kaynaklarında rastlanmamıştır.. 21.

(77) (‫ אא‬$'$ / +

(78) 0 ‫א‬ Sine hâhem şerha şerha ez firâk Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk Ayrılıktan parça parça olmuş bir gönül istiyorum ki, iştiyak derdini anlatayım. Kalbi, hiçbir zaman Allah(c.c.) ızdırabından yoksun olmayan yani Hakk (c.c.)’dan uzak olmaktan sürekli üzülen kişi artık bu dünya lezzetlerinden lezzet almaz, dünyevî süslere aldanmaz. Bize nasihat ve vaaz eden şu âyet-i kerîme’nin ki Yüce Allah(c.c.)’nun “Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın.”70 buyurduğu gibi nasihatım onu etkilesin ve bu kelimelerin manâsı nakış nakış kalbine işlensin. Bazıları yaptığım beyanları ve şerhleri dinlemeyebilir ve öğütlerime itiraz edip kabul etmeyebilirler, bu tür kişilere tasavvuf yolunu açıklamanın ve şerh etmenin hiçbir faydası yoktur. 11b Bu sebepten dolayı muhatabımız, ona lâyık olan ve onu talep eden gönüllerdir. Ey azîz kulağını aç ki, “firâkından parça parça olmuş bir sine istiyorum” beytinin sırrını anlatayım. Sîne’nin Arapça’daki karşılığı sadr’dır. Sadr nedir? Ne zaman parça parça olur? Bil ey azîz! Sine inşirâh bulduğu zaman parça parça olur. Allah(c.c.)’ın buyurduğu gibi “Allah kimin gönlünü İslâm'a açmışsa o, Rabbinden bir nûr üzerinde değil midir?”71 İnşirâh’ın pek çok mertebesi vardır, birincisi; kalbi dünyevî ve nefsânî bağlardan arındırarak, Rabbânî feyzleri ve Subhân’ın isimlerinin etkilerinin cezbelerini kabul edebilme kâbiliyetine açık hale getirmek. Bu sebepten dolayı, Nebî (a.s.)’ye tâbi olanlar ve yolunu izleyenlere göre mirâca çıkmak gerçek ve kesin bir ruhânî mertebelerdendir. 12a Azze ve Celle’nin Kelâmu’l Kadîm ve’l Kur’anu’l Azîm’de buyurduğu gibi: “Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz”72 Sînesinin açılması hususunu Mustafa(a.s.) şöyle haber veriyor. “Ben Mekke’deyken evimin tavanı açıldı, Cebrail(a.s) indi, göğsümü yardı, sonra zemzem suyu ile yıkadı, sonra imân ve hikmetle dolu altın bir tas. 70. ‫َُو ُر‬jْ)‫?ِ ا‬.+)

(79) ِ %ُ.. ُjَ

(80) َ)‫@ْ&َ

(81) َو‬3 )‫ ا)ْ'َ&َ

(82) ُة ا‬%ُ ُ.. ُjَ

(83) َ+َP Fatır suresi 5.âyet ِ?f‫ر‬. f‫ ُ ٍر ﻡ‬7َ+َ َ ُ>َP ‫َ

(84) ِم‬+ْ,lِْ+ِ) Tُ ‫َ@ْ َر‬6 ُ?.+)‫ح ا‬ َ َ َF ََP‫ َأ‬Zümer suresi, 22. âyet. 72 ْ%ُ>.Eَ@ِ ْ>َEَ)

(85) َE&ِP ‫َ

(86) هَ@ُوا‬X  َ ِo.)‫ وَا‬Ankebut suresi 69. âyet. 71. 22.

(87) getirdi.”. 73. Dolayısıyla bilinmelidir her bir Sâlik’in hazır olma dileği ve kabiliyet isteği kendi. mirâcının göstermesidir. Onun kalbinin tavırları. 74. yedi tabakayı fethettiği zaman,. Sâlik’in. mirâcı tamam olur. Artık bu ruhânî fetihlerden sonra Allah (c.c.) ile birlikte yola koyulurlar ve birlikte vakit geçirirler, göğsünde açılma meydana gelir. Ey azîz bu kelimeleri can kulağıyla dinle sana anlatayım ve yorumlayayım, sevenlerden bunları esirgemem, Mustafa (a.s.) buyurmuştur ki: 12b “İnsanlar, altın ve gümüş madeni gibi madendirler.”. 75. Bilinmelidir ki, kalbin tavırları. yedi çeşittir. Allah (c.c.)’ın buyurduğu gibi: “Size ne oluyor ki, Allah’a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz. Oysa sizi türlü merhalelerden geçirerek O yaratmıştır.”76 Onlardan her biri bir cevherin madenidir. İlk hâl göğsün giriş kısmıdır ve İslâm cevherinin madenidir. İşte bu âyet-i kerime’nin de işaret buyurduğu gibi; “Allah kimin gönlünü İslâm'a açmışsa o, 77. Rabbinden bir nûr üzerinde değil midir?”. İslâm cevherinden yoksun bir kalp, şirk, küfür ve şeytanın kötülüklerinin yeri olur. Yüce Allah’ın âyet-i kerimede buyurduğu gibi; “O ki, insanların göğüslerine kötü düşünceler fısıldar.”78 İkinci hâl kalbin ikinci kısmıdır ki kalp iman cevherinin madeni ve akıl nurunun makâmıdır. Yüce Allah(c.c.)ın buyurduğu gibi; “onların kalbine Allah, iman yazmış ”79 13a Üçüncü kısım olan şefkât, aşk ve muhabbet madeninin ocağı üçüncü hâl’e şegâf denir, bu makamda kişi yaratılmışlara aşk ve muhabbet duyma erdemine sahip olur. Şu ayette de işaret edildiği gibi; “Yusufun sevdası onun kalbine işlemiş!80 Güzel yüzlü Yusuf(a.s.)’un aşkıyla ve mecnunun aşk anlatımında. kadınların tâcı olan. Zeliha’ya, âşıkların önderi ve sâdıkların övünç kaynağı demişlerdir. Beyit: 73. Buhari, Sahihü’l-Buhari, tahkik, Ahmed Şakir, salat, 336 ‫ار‬p‫( ا‬etvâr):Tasavvufda duaların kabul olduğu makam. 75 Ufak tefek lafız farklılıklarıyla Sahihü’l-Buharî, Buhâri, Ebu Abdillah Muhammed İbn İsmail (256/810) elCamî-us sahih, Enbiyâ 19/ Menâkıb 125; Sahihü’l Müslim, Müslim, İbn. Haccâc Ebu’l Husayn el Kuşeyrî (261/875, al-Camî’u’s-sahih, Fezâilüssehaba, 199; Keşf’ül Hafâ, el-Aclunî, İsmail b. Muhammed II. cilt 1351h. 76 ‫َْارًا‬p‫ْ َأ‬%َُ*َ+َ ْ@َ=‫ َو‬- ‫?ِ َو=َ

(88) رًا‬.+ِ) ‫ن‬ َ ُXَْ

(89) َ) ْ%ُ‫ ﻡَّ

(90) َآ‬Nuh suresi 13-14.âyetler 77 ِ?f‫ر‬. f‫ ُ ٍر ﻡ‬7َ+َ َ ُ>َP ‫َ

(91) ِم‬+ْ,lِْ+ِ) Tُ ‫َ@ْ َر‬6 ُ?.+)‫ح ا‬ َ َ َF ََP Zümer suresi 22.âyet 78 ‫س‬ ِ

(92) .E)‫ُ@ُو ِر ا‬6 dِP ‫س‬ ُ ِ ْ,َ ُ ‫ِي‬o.)‫ ا‬Nâs suresi 5. âyet 79 …

(93) َ َِlْ)‫ ا‬%ُ ِ>ُِ+ُ= dِP A َ َ1َ‫…آ‬Mücadile suresi 22. âyet. 80 …

(94) s<ُ

(95) َ>َMَjَF ْ@َ= …Yûsuf suresi 30. âyet. 74. 23.

Referanslar

Benzer Belgeler

Âsafî Dal Mehmed Çelebî‟nin bir diğer eseri Mevlânâ‟nın Mesnevî‟sinden seçtiği beyitleri tercüme etmek suretiyle oluĢturduğu Cezîre-i Mesnevî

Tercüme ve şerh-i Mesnevî-i Şerîf kadar önemli bir diğer eseri Tercüme ve Şerh-i Kasîde-i Bürde dir. Tıpkı Mesnevi Şerhinde olduğu gibi İmam-ı Busiri’nin yüz

lar ABÖS için risk faktörleri olarak, bebekleri çok yumuşak yatakta (özellikle yumuşak yastık- ta) yatırma, bebeklerin üzerini fazla örtme, aşırı sıcak ortamda uyuma,

Bu çalışmada, davranış öncesi ipucu ve sınamayla öğretimle, hafif düzeyde zihinsel yetersizlik tanısı almış üç öğrenciye 9 İngilizce yer isminin (Shop, Cafe,

In this paper, we propose a hybrid color image compression approachbased on PCA and DTT algorithms (PCADTT), which integrates the benefits of both PCA and DTT

Ayrıca üretilen jeopolimer malzemelerin 7 gün sonunda oluşan basınç dayanımları ölçülmüştür.Elde edilen sonuçlar alunit mineralinin kullanımıyla yeni bir

Güvenlik kültürü faktörlerinden sadece GK açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulgusuna ulaşılmış (p&lt;0,05); buna göre tam süreli iş sözleşmesi

İslam düşüncesinin genel çerçevesi içinde ahlâk disiplininin oldukça geniş ve o ölçüde önemli bir yeri vardır. İslam düşüncesinde ahlâkı bir disiplin olarak