• Sonuç bulunamadı

HER YÖNÜYLE İPSALA

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "HER YÖNÜYLE İPSALA "

Copied!
110
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

HER YÖNÜYL E

İp s a l a

FEN MLERİ

LT 2

(3)

Trakya Üniversitesi Yayın No: 232 İpsala Meslek Yüksekokulu Yayın No: 1

HER YÖNÜYLE İPSALA

(Cilt 2-Fen Bilimleri) Editör

Aydın GÜLLÜ Kapak Tasarım Berk Mehmet ÖZEL

Baskı-Cilt

Trakya Üniversitesi Matbaası Sarayiçi Yerleşkesi-EDİRNE e-posta: matbaa@trakya.edu.tr

1. Baskı: Nisan 2020

TAKIM NUMARASI: 978-975-374-263-4 ISBN: 978-975-374-265-8

Bütün yayın hakları “Trakya Üniversitesi”ne aittir. Kaynak gösterilerek tanıtım amacıyla ve araştırma için yapılacak kısa alıntılar dışında, yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir

(4)

Edirne’nin güneyinde, Meriç nehri kıyısında bulunan İpsala konumu ve coğrafi özellikleri ile birçok çeşitlilik sunmaktadır. İpsala, ülkemizin Yunanistan’a açılan sınır kapısı olarak uluslararası bir geçiş noktasıdır. Tarihi, kültürü sosyolojik özellikleri ile İpsala için araştırma yapmış, gönül vermiş akademisyenlerin eserleri

“Her Yönüyle İpsala” kitabının birinci cildinde sunulmuştur.

İkinci cilt olarak İpsala’nın fen ve mühendislik bilimlerinde yapılan çalışmalara yer verilmiştir. İpsala sınır kenti olması sebebi ile sanayileşme ve endüstriyel gelişme hızı yavaş kalmıştır. Ancak coğrafi olarak konumu alabildiğine düz ve geniş ovaları, verimli toprakları, tarımsal anlamda çok önemli bir yere sahip olmasını sağlamıştır. Verimli tarım arazileri ek olarak Meriç gibi temiz ve yeterli su kaynağı ile ülkemizde sınırlı bir yerde yetişen çeltik (pirinç) bitkisine ev sahipliği yapmasına sebep olmuştur. Çeltik diğer tarım ürünlerine göre özel bir yetişme süreci istemektedir. Bölgenin önemli geçim kaynakları, çeltik yetiştiriciliği çevresinde şekillenmiştir. Bu sayede ilgili alanlarda üretilen yeni teknoloji tarımsal ekipmanlar, teknolojik tarımsal işleme tesisleri bu bölgede geliştirilmekte ve test edilmektedir.

Kitabın bu kısmında çeltik bitkisi, yerli tohum üretim süreçleri, çeltik işleme teknolojileri, su kaynaklarının kalitesi, küresel ısınmanın bölgeye etkileri, bölge insanının yerel bitki kültürü ve alternatif ekonomik üretim olan kerevit ile ilgili çalışmalar ele alınacaktır.

Değerli çalışmaları ile katkı sağlayan tüm bilim insanlarına, bu çalışmaların toplanması, yayınlanması ve tartışmaya açılmasında öncülük eden İpsala Kaymakamı Sayın Enis ASLANTATAR, İpsala Belediye Başkanı Sayın Abdullah Naci ÜNSAL, İpsala Meslek Yüksekokulu Müdürü Dr. Hayati ARDA ve koordinatör arkadaşımız Haluk KAYICI’ya teşekkürlerimi sunarım.

İpsala ve ÜLKEMİZİN kalkınması için daha nice çalışmalar yapmak ümidi ile….

Dr. Aydın GÜLLÜ

(5)
(6)

Ülkemizde Çeltik Çeşit Geliştirme Çalışmalarında Elde Edilen Son Gelişmeler ... 1 Halil Sürek, Dr.

Küresel Isınma ve İklim Değişikliğinin Çeltik Tarımına Etkileri ... 13 Temel Gençtan, Prof. Dr.

İpsala Bölgesinde Çeltik Üretimi ve İşlenmesinin Teknolojik Altyapı Bakımından Değerlendirilmesi ... 29 Aydın Güllü, Dr. Öğr. Üyesi

Hidrojen Ekonomisi ve Pirinç Ziraatında Kullanılabilirliği ... 37 Erhan Atay, Doç. Dr.

İpsala İlçe Merkezinde ve Köylerinde Halk Tarafından Çeşitli Amaçlarla Kullanılan Yabani Bitkiler ... 47 Fatma Güneş, Prof. Dr.

İpsala İlçesi Su Kirliliği ... 73 Utku Güner, Doç. Dr.

İpsala İçme Suyu Kalitesi ve Bölgede Kullanılan Evsel Su Arıtma Sistemlerinin Performansı Üzerine Bir Araştırma ... 81 Cem Tokatlı, Doç. Dr.

Ahmet Miraç Titiz-Y. Lisans Öğr.

Çeltik-Kerevit Polikültürü Amacıyla, Yetiştiricilik Periyodunda Suyun Fiziksel ve Kimyasal Özelliklerinin Belirlenmesi ... 91 Ali Çukurlu, Uzman.

Selçuk Berber, Doç. Dr.

(7)
(8)

1

ÜLKEMİZDE ÇELTİK ÇEŞİT GELİŞTİRME ÇALIŞMALARINDA ELDE EDİLEN SON

GELİŞMELER

Halil Sürek* Çeşit Geliştirmedeki Gelişmeler

Çeltik Geliştirme Çalışmalarının Tarihçesi

Ülkemizde çeltik çeşit geliştirme çalışmaları, 1960’lı yıllarda, Tarsus Sulu Ziraat Araştırma Enstitüsünde ve Yeşilköy Zirai Araştırma Enstitüsü tarafından başlatılmıştır.

1962 yılında, Tarsus Sulu Ziraat Araştırma Enstitüsü tarafından yürütülen çeşit verim denemelerinde, Derviş, Arkose, Asokimoki, Chicar- senben, Koganamaru, Amberbu, Naguraho, Norin ve Shiga Asabi çeşitlerinin, verim ve kalite bakımından, Mısır çeşidinden daha düşük değerlere sahip olduğu görülmüştür. Blue Rose’nin ise bölgeye adapte olabileceği, kahverengi yaprak lekesine (Helmintosporiumoryzae) mukavim ve kalitesinin daha iyi olduğu gözlenmiştir. Aynı zamanda, uzakdoğu çeşitleri üzerinde de çalışılmış ve IR-8 çeşidi bölge için ümit var bulunup, bölgede 1968 yılında 12 ton ve 1969’da 20 ton tohumu dağıtılmıştır(Güneş, 1971).

Yeşilköy Zirai Araştırma enstitüsünde, çeltik araştırma çalışmalarına 1965 yılında başlanmıştır. Bu enstitü tarafından gerçekleştirilen çalışmalar, Edirne'de bulunan Deneme İstasyonu arazisinde yürütülmüştür. Yürütülen çalışmalar; çeltik ıslah projesi ve çeşit safiyet projesi olmak üzere, iki proje çerçevesinde gerçekleştirilmiştir (Sürek, 2002).

1965 yılında, ilk önce çoğu Uzakdoğu kaynaklı olmak üzere, İtalya dâhil yurt dışından sağlanan çeşitlerle üç verim denemesi kurulmuştur.

Bunun yanında, çeşitlerin safiyetini muhafaza etmek için elit ve orijinal tohum üretim programı da başlatılmıştır. Bu çerçevede, bölgede yaygın ekimi yapılan R. Bersani, Maratelli ve Sezia çeşitlerinin elit ve orijinal tohumlukları üretilmiştir.

1969 yılından itibaren, İtalya'dan ithal edilen Rialto, Roma, Arborio ve Baldo çeşitlerinin tohumlarının üretimine de başlanmıştır.

Yeşilköy Zirai Araştırma Enstitüsünde yürütülen çeltik çeşit geliştirme çalışmaları, 1970 yılında Edirne Zirai Araştırma Enstitüsüne devredilmiştir.

1982 yılına kadar çeltik çeşit geliştirme çalışmalarına, bu kuruluşta bölgesel

* Dr., Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü.

(9)

2 proje olarak devam edilmiştir. 1982 yılında çeltik araştırmalarına hız kazandırmak amacıyla, bir Ülkesel Çeltik Araştırma Projesi oluşturulmuş ve çeltik çeşit geliştirme çalışmalarına bu proje çerçevesinde devam edilmiştir.

Edirne Zirai Araştırma Enstitüsü proje merkezi olmuş ve bu kuruluşun yanı sıra, Samsun, İzmir, Adana, Antalya, Diyarbakır ve Ankara’da bulunan araştırma enstitüleri ile birlikte 10 araştırma kuruluşu da projede yer almıştır.

Islah çalışmalarında, yüksek tane verimi, yatmaya dayanıklılık ve makineli hasada uygunluk, düşük başakçıksterilitesi, hastalıklara dayanıklılık, farklı yetişme dönemlerinde düşük sıcaklılıklara tolerans, erkenci veya orta erkenci, uzun ve camsı dane yapısı, yüksek pirinç randımanı, düşük veya yüksek jelatinleşme sıcaklığı ve düşük veya orta amiloz içeriğine sahip ve azotlu gübreye reaksiyonu iyi çeşitlerin ıslahı üzerinde durulmuştur. Ayrıca, introdüksiyon yoluyla yurt dışından getirilen veya geliştirilen yerli çeşitlerin elit ve orijinal tohumluk üretim çalışmaları gerçekleştirilmiştir.

Seleksiyonda üzerinde durulan bitki tipi; 85-90 cm arasında ve kuvvetli bir yapıda boya, birkaç kardeşe (3-5 adet/bitki) sahip, dik, dar ve koyu yeşil yapraklı, fazla seyrek ve sık yapıda olmayan, dik veya dike yakın salkım yapısındaki bitkilerdir.

Çeşit geliştirme çalışmalarında, ilk yıllarda yurt dışından materyaller getirilmiş ve farklı bölgelerdeki enstitülerde denenmiştir. Bunlardan ülkemiz koşullarına iyi uyum sağlayan 5 İtalyan (Rocca, Veneria, CRM-9 ARGO, Titanio ve Sirelle), 3 Bulgar (Plovdiv, Rodina ve Ranballi), bir Rus (Krasnodarsky-424) ve 2 Amerikan (Menemen ve M-9) çeşitleri farklı bölgeler için tescil edilmiştir (Çizelge-1).

Çizelge 1. İntrodüksiyon yoluyla tescil ettirilen çeşitler Tescil ettiren Enstitü Origini Tescil Edilen

Çeşitler

Tescil Edildiği Yıl Trakya Tarımsal

Araştırma Enstitüsü

Bulgaristan Plovdiv, Rodina, Ranballi

1983

İtalya Rocca, 1983

Rusya Krasnodarsky-424 1983

Italya Veneria 1986

IRRI Aromatik-1 2007

IRRI Siyah-1 2015

Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü

İtalya CRM-9 ARGO 1987

(10)

3 Tescil ettiren Enstitü Origini Tescil Edilen

Çeşitler

Tescil Edildiği Yıl Ege Tarımsal Araştırma

Enstitüsü

ABD Menemen 1988

İtalya Titanio 1989

ABD M-9 1992

Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsü

İtalya Sirelle 1992

Ülkemizde, çeltik ıslahında, introdüksiyon yanında, diğer ıslah metotları da kullanılmıştır. Islah metotlarına göre geliştirilen çeşit sayıları, çizelge-2’da verilmiştir.

Çizelge 2. Ülkemizde geliştirilen çeltik çeşidi sayısı ve ıslah metotları

Islah Metodu Çeşit Sayısı

Introdüksiyon 13

Melezleme seleksiyon 60

Mutation 3

Total 76

Ülkesel proje oluşturulmasından sonra, Trakya, Ege, Çukurova, Karadeniz, Güneydoğu Tarımsal Araştırma Enstitüleri ile Tarla Bitkileri Merkez Araştırma ve Mısır Araştırma Enstitülerinde çeşit adaptasyon denemeleri yürütülmüştür. Ancak, zamanla bu kuruluşlardan çoğu çeltik çalışmalarından çekilmişler ve bugün sadece Trakya ve Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü kuruluşları çeltik araştırma çalışmaları yürütmektedirler.

1992’de Serhat-92, 1995’de Sürek-95, 1997’de, Osmancık-97, 2000’de Kıral, Yavuz ve Demir, 2002’de Neğiş, Gönen ve Kargı, 2003’de Karadeniz, 2000’de Kızılırmak, 2004’de Halilbey, Ece, Edirne ve Kırkpınar, 2006’da Beşer ve Şumnu, 2007’de Durağan, Kızıltan ve Aromatik-1, 2009’da Gala ve Tunca, 2011’de Efe, Çakmak, Paşalı, Hamzadere ve Bafrayıldızı, 2014’de Mevlütbey, 2013'de Sürek M711, Kale, Küplü, Yatkın, Mis-2013, Manyazyıldızı, Bigaincisi ve Tosya Güneşi, 2015’de Balaban, Ülfet, Sarhan ve Siyah-1, 2017’de Gemici, Boyabatkalesi, Sur Cl, Özgür Cl, Köprü Cl, IMI 2521 Cl ve IMI 2554 Cl, 2018’ne Güneş Cl, Rekor Cl, Bereket, Aslı, Zeybek, Yıldız ve İnci, 2019’da Turbo Cl, Degirmen Cl, Efsane Cl, Aga, Haziran ve Hasat tesil edilmiştir.

(11)

4 Ayrıca, Güneydoğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü köy popülasyonundan seçtiği Karacadağ’ı 1992’de tescil ettirmiştir. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri bölümü tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda ikinci ürün koşullarında yetiştirilmek üzere geliştirilen, TOAĞ-92 çeşidi 1992 yılında tecil edilmiştir.

IMI Çeltik Çeşidi Geliştirme Çalışmaları

Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsünde, kırmızı çeltiklerin kontrolünde kullanılmak amacıyla, IMI gurubu yabancı ot ilaçlarına dayanıklı çeltik çeşidi geliştirme çalışmaları, 2007 yılında başlatılmıştır (Sürek, 2014).

Çizelge 3. 2007 Yılında Gerçekleştirilen Melez Kombinasyonu Sayısı Cross No. Pedigre Melez kombinasyonları

1 2007020-TR2500 Osmancık-97 x IMI Çeşit 2 2007041-TR2521 IMI Çeşit x Durağan 3 2007043-TR2523 IMI Çeşit x Halilbey

4 2007044-TR2524 IMI Çeşit x Ece

5 2007045-TR2525 IMI Çeşit x Kıral

6 2007046-TR2526 IMI Çeşit x Neğiş

7 2007047-TR2527 IMI Çeşit x Osmancık-92 8 2007048-TR2528 IMI Çeşit x Krasnodarky-424 9 2007049-TR2529 IMI Çeşit x Kızıltan 10 2007050-TR2530 IMI Çeşit x Edirne 11 2007051-TR2531 IMI Çeşit x Şumnu 12 2007074-TR2554 Halilbey x IMI Çeşit 13 2007134-TR2614 Gönen x IMI Çeşit

Çizelge 4. 2008 Yılında Başlatılan Geri Melez Kombinasyonları

Cross No Pedigree Cross Combination

1 2007020-TR2500 Osmancık-97 x IMI Çeşit

2 2007043-TR2523 IMI Çeşit x Halilbey

3 2007044-TR2524 IMI Çeşit x Ece

4 2007046-TR2526 IMI Çeşit x Neğiş

5 2007047-TR2527 IMI Çeşit x Osmancık-97 6 2007049-TR2529 IMI Çeşit x Kızıltan

7 2007074-TR2554 Halilbey x IMI Çeşit

8 2007041-TR2521 IMI Çeşit x Durağan

(12)

5 Bunun için, yurt dışından sağlanan ve IMI gurubu yabancı ot ilaçlarına dayanıklı bir çeşit, dayanıklılık kaynağı olarak kullanılmıştır. Bu çeşit, 2007 yılında ülkemizdeki bazı ticari çeşitler ile melezlenmişlerdir. Çizelge 3’de yapılan bu melez kombinasyonları görülmektedir. Bu melezlerden Çizelge 4’de verilen 8 adedi 2008 yılında geri melez çalışmasında kullanılmıştır.

Melez popülasyonlarında yapılan seleksiyon ve geri melez çalışmaları sonucunda, 2019 yılına kadar, 10 adet IMI çeltik çeşidi geliştirilip tescil ettirilmiştir (çizelge-5). Ayrıca, IMI çeşit tescil denemelerinde 9 adet çeşit adayı hat yer almaktadır.

Çizelge 5. Ülkemizde geliştirilen ve tescil edilen IMI çeşitleri Pedigri Kombinasyon Tescil Yılı Çeşit İsmi 2007041-TR2521-1-2-1 IMI Çeşit x Durağan 2017 IMI 2521 CL 2007041-TR2521-5-3-1 IMI Çeşit x Durağan 2017 SUR CL 2007044-TR2524-4-1-1 IMI Çeşit x Ece 2017 KÖPRÜ CL 2007050-TR2530-4-1-1 IMI Çeşit x EDİRNE 2017 ÖZGÜR CL 2007074-TR2554-2-2-1 Halilbey x IMI Çeşit 2017 IMI 2554 CL 2011154-TR3093-1 HalilbeyxIMI Çeşit 2018 REKOR CL 2007050-TR2530-2-1-3 IMI ÇeşitxEdirne 2018 GÜNEŞ CL 2011153-TR3092-1 IMI ÇeşitxKızıltan 2019 TURBO CL 2007020-TR2500-4-2-1 Osmancık-97xIMI çeşit 2019 DEGİRMEN 2011150-TR3089-3 IMI ÇeşitxEce 2019 EFSANE CL

Ülkemizde, geliştirilen çeşitlerden en popüler, Osmancık-97 çeşididir, bu çeşit, pirinç sektörü ile ilgili çiftçi, fabrikacı, pazarlamacı ve mutfakçı gibi, sektörün, bütün kesimlerin beğenisini kazanmıştır. 2005 yılından sonra, ülkemim toplam çeltik ekim alanının %80’ninden fazlasında üretimde kullanılmıştır (Sürek, 2007).

Osmancık-97 Çeşidinin Önemli Özellikleri

Bitki boyu 95-100 cm arasındadır. Sağlam saplı ve yatmaya dayanıklıdır. Dane sarı renkte ve uzundur. Çeltik bin dane ağırlığı 33-34

(13)

6 gr’dır. Orta erkenci ve olgunlaşma süresi 130-135 gündür. Kırıksız pirinç randımanı %65’in üzerindedir. Pirinç bin dane ağırlığı 24-26 gr arasında değişmektedir. Pirinç dane görünüşü camsı ve mattır. Pirince işlendiğinde net camsı görünüşe sahip pirinç mahsulü vermektedir. Piştiğinde, lezzetli ve Türk mutfağına uygun bir pilav ortaya çıkmaktadır. Pilavı tüketicilerimiz tarafından beğenilmektedir. Dekara 800-1000 kg arasında bir verim potansiyeline sahiptir. Bazı çiftçilerimiz, 1000 kg’ın üzerinde verimler alabilmektedirler. Salkım yanıklık hastalığına orta derecede toleranslı ve kök boğaz çürüklüğüne ise dayanıklıdır. Serin hava ve soğuk sulama suyu koşullarından fazla etkilenmez. Ülkemizde çeltik ekimi yapılan, Marmara- Trakya, Karadeniz, Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde ekilmesi tavsiye edilmektedir.

Osmancık-97 Çeşidinin Ekonomiye Katkısı

Osmancık-97 çeşidi, daha önce ekilen çeltik çeşitlerinden dekara 150 kg daha fazla verim vermektedir. 2012 yılı verilerine göre bir değerlendirme yapacak olursak, ülkemizde 120 bin hektarlık sahada çeltik ekimi yapılmış ve bunun %75’inde Osmancık-97 çeşidi üretilmiştir. Buda 90 bin ha’lık sahaya tekabül etmektedir. Bu alanda, 2012 yılında Osmancık-97 çeşidi üretimi yapılmasıyla, 135 bin ton daha fazla ürün elde edilmiştir. Bunun parasal değeri ise 160 milyon Türk Lirasıdır.

Sonuç olarak, Osmancık-97 çeşidinin sektöre katkılarını şu şekilde özetleyebiliriz;

 Ülkemizde çeltik veriminde önemli artış artış sağlamıştır.

 Çiftçilerin gelirini arttırmıştır.

 Pirinç ithalatını azaltmıştır.

 Pirinç piyasasında yerli bir marka olmuştur.

 Dünya pirinç piyasasında, aynı isim altında tanınmaktadır.

Çeşit Geliştirme Çalışmalarından Elde Edilen Gelişmeler Yeni Geliştirilen Çeşitler Verim Artışı Sağlamıştır.

Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsünde eski yerli ve yurt dışından getirilen yabancı çeşitler ile yeni geliştirilen yerli yüksek verimli çeşitleri karşılaştırmak üzere, Sürek vd., (2011) tarafından bir araştırma yürütülmüştür. Bu araştırmada elde edilen bazı sonuçlar çizelge-6'da verilmiştir.

(14)

7 Çizelge-6'da görüldüğü gibi, 1960'lı yılların başında Akçeltik ve Sarıçeltik gibi yerli çeşitlerin yetiştirilmesinden sonra, 1964'de Ribe olmak üzere, daha sonraki yıllarda Maratelli, Baldo ve Rocca gibi çeşitlerin İtalya'dan introdüksiyon yoluyla getirilmesi sonucu, çeltik verimi bir miktar artmıştır. Daha sonra, yüksek verimli çeşitlerin geliştirilip 1990'lı yıllardan sonra, üretimde yer almasıyla, çeltik veriminde elde edilen artış devam etmiştir (Grafik-1).

Çizelge 6. Eski yerli, introdüksiyon ve yeni geliştirilen çeltik çeşitlerinin, bazı özellikler yönünden karşılaştırılması (Sürek vd., 2011)

Çeşitler Biyolojik Verim (kg/da)

Tane Verimi (kg/da)

Hasat İndeksi (%)

Bitki Boyu (cm)

Eski Yerli Çeşitler

AKÇELTİK 1382.2 516.3 37.1 105.5

SARIÇELTİK 1361.6 514.4 37.7 99.5

Ortalama 1371.9 515.3 37.4 102.5

İntrodüksiyon Çeşitleri

RİBE 1458.8 565.8 38.6 92.4

MARATELLİ 1588.4 626.0 39.3 99.0

BALDO 1561.0 605.7 38.6 95.9

ROCCA 1618.2 646.4 39.8 94.5

Ortalama 1556.6 611.0 39.1 95.5

Yeni Geliştirilen Çeşitler

SÜREK-95 1535.0 742.4 48.2 88.5

OSMANCIK-97 1537 698.8 45.2 81.8

KIRAL 1482.3 693.8 46.3 80.4

DEMİR 1527.6 733.0 48.0 76.5

Ortalama 1520.5 717.0 47.0 81.8

(15)

8 Grafik 1. Çeşit guruplarının çeltik tane verimleri (Sürek vd., 2011).

Çizelge-7'de görüldüğü gibi introdüksiyon çeşitleri, yerli çeşitlerden

%18,6 ve yeni geliştirilen çeşitler ise %39,1 daha yüksek verim verdiği tespit edilmiştir. Yeni geliştirilen çeşitler, introdüksiyon çeşitlerinden %17,3 daha yüksek verim vermiştir.

Eski çeşitler baz alınarak yapılan bir hesaplamada, yüksek verimli yeni çeşitlerin geliştirilmesi ile 1960 ve 2000 yılları arasında, yıllık verim artışı dekara 5 kg olarak bulunmuştur. Bu yıllık %0,9 artışı ifade etmektedir.

Introdüksiyon çeşitleri baz alındığında ise bu artış 1980-2000 yılları arasında dekara 4,5 kg olmuştur. Bu da yıllık yüzdesel olarak %0,9'dur.

Çizelge 7. Yeni geliştirilen çeşitlerin Eski Yerli ve İntrodüksiyon Çeşitleri ile karşılaştırılması. (Sürek vd., 2011)

Çeşit Grupları Ortalama Tane Verimi (kg/da)

Eski Yerli Çeşitlere

Göre Verim

Farkı (kg/da)

Eski Yerli Çeşitlere

Göre Artış

%

İntrodüksiyon Çeşitlerine Göre Verim

FArkı

%

İntrodüksiyon Çeşitlerine Göre Artış

%

Eski yerli çeşitler

515.3 -- -- -- --

İntrodüksiyon çeşitleri

611.0 95.7 18.6 - --

(16)

9 Yenigeliştirilen

çeşitler

717.0 201.7 39.1 106.0 17.3

Çeltik Çeşit Geliştirmede Elde Edilen Başarılar

Ülkemizde, 1979 yılında başlatılan melezleme ıslahı sonucunda, bugüne kadar 70 civarında, çeltik çeşidi geliştirilip tescil ettirilmiştir.

Bunlardan en popüler olanı Osmancık-97’dir. 2010 yılında, ülkemizdeki toplam çeltik ekim alanının % 80’inden fazlasında yetiştirilmiştir. Ülkemizde, 1997 yılında tescil edilmiştir. O zamanlar, ülkemizde ortalama çeltik verimi dekara 500 kg civarındaydı. Osmancık-97 çeşidinin üretimde yer almasından sonra, çeltik üretimi ve veriminde artış sağlanmıştır, bunun sonucu çeltik üretimimiz 900 bin tonun üzerine çıkmış ve verim ise 800 kg’a ulaşmıştır. Bu da bize son yirmi yılda ortama çeltik veriminin dekara 300 kg arttığını göstermektedir (Çizelge-8 ve Grafik-2). Bu artış da yüksek verimli çeşitlerin üretimde kullanılmasının önemli katkısı olmuştur.

1995 yılına kadar ülkemizde yetiştirilen çeşitlerin tamamına yakını, yurt dışından getirilen çeşitlerdi. Fakat günümüzde ülkemizde yetiştirilen çeşitlerin önemli kısmı, ülkemizde geliştirilen yerli çeşitlerdir.

Çizelge 8. Ülkemizde, 1928 yılından bu yana çeltik veriminde görülen artış (TÜİK)

Yıllar Çeltik Verimi (kg/da)

1928-1930 250

1931-1940 330

1941-1950 350

1951-1960 350

1961-1970 410

1971-1980 450

1981-1990 480

1991-1995 500

1996-2000 530

2001-2005 640

2006-2010 760

2011-2015 820

2016-2018 799

(17)

10 Grafik 2. Son yıllarda ülkemizde çeltikte görülen verim artışı.

Projenin başlangıç yıllarında, çalışma materyali, çeşit veya hat olarak yabancı ülkelerden getirilmiştir. Günümüzde, çalışma materyalinin tamamı ülkemizde geliştirilen yerli materyaldir ve bunların bir kısmı diğer enstitü ve ülkelere gönderilmektedir. Geliştirilen yerli materyalin önemli bir miktarı, Genetik Materyal Değerlendirme Programı çerçevesinde, Filipinlerde bulunan Uluslararası Çeltik Araştırma Enstitüsüne gönderilmiştir. Ayrıca, geliştirilen genetik materyalin önemeli bir kısmı, Trakya Tarımsal Araştırma Gen Bankasında muhafaza edilmektedir. Aynı zamanda, geliştirilen yeni çeşitlerin tohumları Ulusal Gen Bankalarımıza muhafaza amacıyla gönderilmiştir.

Osmancık-97 çeşidi Bulgaristan’da 2004 yılında, aynı isim altında tescil edilmiştir. Ayrıca, Osmancık-97 çeşidi Yunanistan, Rusya ve Ukrayna gibi ülkelerde de üretimde kullanılmaktadır. Diğer taraftan Halilbey, Gala, Kırkpınar ve Durağan çeşitlerimiz Bulgaristan’da tescil edilmiştir. Halilbey, Gönen ve Gala çeltik çeşitleri 2016 yılında Makedonya’da tescil edilmiştir.

2019 yılında, Osmancık-97, Edirne, Paşalı, Efe, Gala ve Durağan çeşitleri Ukrayna’da tescil edilmiştir.

1980 yılı başına kadar ülkemizin çeltik tohumluk ihtiyacı, yurt dışından İtalya’dan ithal edilen tohumlarla karşılanıyordu, 1980’li yılların başında Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsünde başlatılan bir çeltik

250

330 350 350

410 450 480 500 530 640

760 820 799

0 100 200 300 400 500 600 700 800 900

Çeltik Verimi (Kg/da)

(18)

11 tohumluk üretim programı sonucunda, elde edilen gelişmeler ile bugün ülkemizin çeltik tohumluk ihtiyacının tamamı yerli üretimle karşılanır duruma gelinmiştir. Üretilen yerli tohumlar, kalite bakımından çiftçilerimizin beğenisini ve güvenini kazanmıştır.

15-20 yıl önce yerli pirinç üretiminin iç tüketimi karşılama oranı %40 civarındayken, Son yıllarda %80’e ulaşmıştır.

Osmancık-97 gibi bir çeşidin ıslah edilip çiftçilerin hizmetine sunulması, çiftçilerin gerilirini önemli ölçüde arttırmış ve ucuz maliyetli ithal pirinç ile rekabet etmelerini kolaylaştırmıştır. Eğer, Osmancık-7 çeltik çeşidi geliştirilmemiş olsaydı, bugün çok sayıdaki küçük ölçekli çeltik çiftçisi, çeltik üretimi yapamaz duruma gelirdi.

Sonuç

Son kırk yılda ülkemizde, kamu araştırma kuruluşlarında, 70’in üzerinde çeltik çeşidi geliştirilip tescil edilmiştir. Aynı zamanda, son yıllarda, bazı özel sektör kuruluşları, yurt dışından sağladıkları çeşitlerden, ülkemiz koşullarına uyum sağlayanları, tescil ettirip, tohumlarını ülkemizde pazarlamaktadırlar.

İlk Türk Çeltik Çeşitleri, 1990 yılında tescil edilmiştir. Daha sonraları, yıllar itibariyle, diğer çeşitlerin tescili onları izlemişti. İlk tescil edilen çeşitlerde, verim ve kalite ön plana çıkarılmıştır. Ancak, son yıllarda, verim ve kalite yanında, kısa boyluluk, hastalığa dayanıklılık, erkencilik gibi özelikler üzerinde de durulmuştur. Son geliştirilen çeşitler, bu özellikleri taşımaktadır.

Kırmızı çeltik kontrolünde, IMI çeşitlerin kullanılması, son 5 yılda önem kazanmıştır. Buna bağlı olarak, IMI çeşitlerin kullanımı yaygınlaşmıştır. Ülkemizde, IMI çeşit geliştirme konusunda, önemli gelişmeler sağlanmış ve 10 adet IMI çeşit geliştirilip tescil edilmiştir. Ayrıca, 9 adet IMI çeşit adayı hat, şu anda tecil denemelerinde yer almaktadır.

Ülkemizde çeşit geliştirmede, üzerinde durulması gereken husus, geliştirilen çeşitler, ülkemiz tüketicilerinin tercihine uygun pirinç kalitesine sahip olmalıdır. Ancak, özellikle yurt dışından getirilip, ülkemizde tescil ettirilerek tohumu pazarlanan, bazı çeşitler, bu özelliğe sahip değildir. Bu da pirinç pazarında ürün kalitesini düşürmektedir.

KAYNAKÇA

Güneş, T., 1971. Türkiye Çeltik Ekonomisi. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Yayın No: 509. 71-81.

(19)

12 Sürek, H. 2002. Çeltik Tarımı. Hasad Yayıncılık. İstanbul.

Sürek, H. 2004 Çeltik sektöründe son yıllarda elde edilen gelişmeler.

Hasad, 230: 50-54

Sürek, H., 2007. Osmancık çeltik çeşidinin geliştirilme süreci ve sektöre katkıları. Bizim Market. Yıl :6 sayfa: 88-89.

Sürek, H., N. Beşer, R. Kaya., 2011 1980-2000 yılları arasında, çeltik verimindeki gelişmeler ve bazı agronomik karakterlerde gözlenen değişiklikler.

IX. Tarla Bitkileri Kongresi, 12-15 Eylül 2011, Bursa Cilt-1 sayfa: 345-350.

Sürek, H. N. Beşer, R. Kaya, R. Ünan, 2014. rice breeding for herbicide resistance In Turkey. Turkish Journal of Agri. and Natur. Science. Vol. 1 (1258- 1263).

(20)

13

KÜRESEL ISINMA VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ÇELTİK TARIMINA ETKİLERİ

Temel GENÇTAN* Küresel Isınma ve İklim Değişikliği

NASA tarafından Kanada'da yapılan bir araştırmada, dünyanın yaşının 4,6 milyar yıl olduğu belirtilmiştir. Nüfus bilimcileri ise; insanlık tarihinin 2 milyon yıllık bir geçmişe sahip olduğunu, “Homo sapiens” yani günümüz insanının 100 bin yıldan beri dünya üzerinde var olduğunu kabul etmektedir. Bilindiği gibi tüm canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için içinde yaşadığı çevreden, mutlaka enerji ve madde alışverişi yapmak zorundadır.

En akıllı canlı olan “İnsan” ne yazık ki bu gerçeği unuttuğu için, dünyamızda doğal dengeler bozulmuş, artan çevre felaketleri nedeniyle dünyamız yaşanmaz hale gelmiştir.

Şekil 1. Prof. Dr. Stephen Hawking

2018 yılında yitirdiğimiz ünlü İngiliz bilim adamı Prof. Dr. Stephen Hawking (Şekil 1), ölümünden kısa bir süre önce; “Nüfusun katlanarak arttığı, doğal kaynakların aşırı tüketildiği dünyamızda, gelecek 100 yıl içerisinde büyük felaketlerin ortaya çıkacağını, insanoğlunun hayatını sürdürebilmesinin tek yolunun dünyada kalmamak ve yeni gezegenlerde yaşamak olduğunu” açıklamıştır.

Dünyamızda insanın neden olduğu ve yaşamı tehdit eden başlıca felaketler;

 Atmosferdeki sera gazı miktarlarındaki artışların neden olduğu küresel ısınma ve iklim değişikliği,

 Atmosferdeki ozon tabakasının incelmesi ve kutuplar üzerinde büyük deliklerin oluşması,

 Dünyamızda yaşayan canlı türlerinin hızla yok olması,

* Prof. Dr., Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü.

(21)

14

 Erozyon ile toprakların yitirilmesi ve çölleşmeye doğru hızlı gidiş, şekilde sıralanabilir.

Küresel ısınma-iklim değişikliği: İnsanın dünyamızda yarattığı felaketlerin en önemlisi, küresel ısınma-iklim değişikliğidir. Ekonomik faaliyetler sonucu atmosfere salınan gazların, doğal sera etkisi sonucu dünyanın ortalama sıcaklığı artmakta ve iklim özellikleri değişmektedir.

Doğal süreçler dışında sera gazları, değişik sektörlerden kaynaklanmakta olup, küresel ısınmaya yol açan sera gazlarının artmasında başta fosil yakıtların yakılması (enerji ve çevrim) olmak üzere, sanayi, ulaştırma vb.

diğer beşeri etkinlikler önemli rol oynamaktadır. Şekil 2'de görüldüğü gibi enerji ilişkili faaliyetlerin küresel ısınmadaki payının yüksekliği, dikkatlerin fosil yakıtlar üzerinde toplanmasına gerekçe oluşturmaktadır (Papur ve Sohtaoğlu, 2011).

Şekil 2. Aşırı fosil yakıtların kullanımı atmosferdeki sera gazı miktarlarını artırmaktadır

Küresel ısınmaya neden olan başlıca sera gazları; CO2-Karbondioksit, CH4-Metan, N2O-Azot oksit, O3-Ozon, H2O-Su buharı ve CFCs- Kloroflorokarbonlar’dır. Dünyamızı saran atmosfer çeşitli gazların bileşiminden oluşmaktadır. Atmosfer içerisinde normal düzeylerde bulunan sera gazları dünyamızın yaşanacak düzeyde ısınmasını sağlamaktadır.

Yirminci yüzyılın başına kadar atmosferde bulunan sera gazları, güneşten gelen ışınlar ile ısınan dünyamızdan yansıyan ısı ışınlarının bir bölümünün

(22)

15 atmosfer içerisinde kalmasını sağlamakta, bir bölümünü de uzaya göndererek dünyamızın sıcaklığının yaşanabilir düzeyde olmasını sağlamıştır. Son dönemde ise atmosferdeki sera gazlarındaki artışlar, seraların üzerindeki cam veya naylon örtü gibi görev yaparak yeryüzünden yansıyan ısı ışınlarının büyük bölümünün atmosfer içerisinde kalmasını sağlamakta “Sera etkisi” olarak adlandırılan bu olay sonucu dünyamız daha fazla ısınmaktadır (Şekil 3).

Yüksek Karbondioksit, Metan ve diğer sera gazları

içeren atmosfer tabakası

9

Güneş Işığı Yansıma

Şekil 3. Atmosferin sera etkisi ve küresel ısınma

Atmosferde bulunan sera gazları ve özelliklerinin açıklanması küresel ısınma ve iklim değişikliği felaketinin boyutlarının daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.

CO2-Karbondioksit: Atmosfer içerisinde hacim olarak küçük bir paya sahip olmasına karşın, yeşil bitkiler tarafından yapılan yaşamın devamını sağlayan “Fotosentez” olayının ana unsuru olması nedeniyle büyük öneme sahiptir. Dünya’nın ısınmasında önemli bir rolü olan CO2, güneşten gelen ısı ışını adını verdiğimiz uzun dalga boylu ışınların atmosferden geçerek yeryüzüne ulaşmasını sağlamakta, yeryüzünden yansıyan ısı ışınlarının bir bölümünü atmosfer içerisinde tutmakta, bir bölümünü ise, uzaya göndermektedir. Bu şekilde dünyamızın yaşamın devamını sağlayacak şekilde ısınmasını sağlamaktadır. Atmosferdeki CO2 miktarı 20. yüzyılın başlarında 300 ppm dolayında iken, özellikle fosil yakıtların aşırı şekilde kullanılması sonucu atmosferdeki CO2 miktarı, 15 Mayıs 2019 tarihinde 415,70 ppm ile en yüksek düzeyine ulaşmıştır. 23 Kasım 2019 tarihinde ise atmosferdeki miktarı CO2 410.15 ppm olarak ölçülmüştür. Dünyamızda sanayileşme öncesi atmosferde bulunan toplam karbondioksit miktarı 600 milyar ton iken, günümüzde 800 milyar tona yaklaşmıştır. Fosil yakıtların

(23)

16 kullanımındaki artış ve başta “Tropik ormanlar” olmak üzere bitki örtüsünün hızla azalması sonucu, atmosferdeki karbondioksit miktarı son 160 bin yılın en yüksek düzeyine ulaşmıştır.

CH4-Metan: Atmosfer içerisindeki oranı binlerce yıldan beri değişmemiş olan metan gazı, son birkaç yüzyılda iki katına çıkmıştır.

Bataklık gazı olarak da adlandırılan metan, organik artıkların anaerobik koşullarda ayrışması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Atmosferdeki metanın büyük bölümü; bataklıklardan, geviş getiren hayvanların sindirim sistemlerinden, çiftlik gübrelerinin fermantasyonu sırasında ve çeltik tarlalarından salınmaktadır. Son 250 yılda; atmosferdeki metan miktarı ise % 148 oranında artmıştır. Metan gazının atmosfer içerindeki ömrünün CO2’den 21 kat daha uzun olması nedeniyle, küresel ısınmaya katkısı en az CO2 kadar önemlidir. Yurdumuzda atmosfere verilen CH4 emisyonlarının %62’si tarımsal faaliyetlerden kaynaklanmaktadır (TÜİK, 2019).

NO2-Azot oksit: Azot ve oksijen 250ºC sıcaklıkta kimyasal reaksiyona girerek azot oksitleri meydana getirmektedir. Azot oksit, tarımsal ve endüstriyel etkinlikler ve katı atıklar ile fosil yakıtların yanması sırasında oluşmaktadır (Şekil 2).

H2O-Su buharı: Sera etkisine yol açan gazlardan en önemlilerinden birisi de, su buharıdır. Su buharının troposferdeki yoğunluğunda etkili olan insan kaynaklı olmayıp, iklimden kaynaklanan hidrolojik döngü ile ilişkilidir. Gelecekte dünyamızda küresel ısınmayla birlikte aşırı buharlaşma sonucu, atmosferdeki su buharının artması, yağışlar ve hava hareketlerinde ortaya çıkan farklılıklar iklim değişikliklerine yol açacaktır.

CFCs-Kloroflorokarbonlar: Klor, florun, karbon ve çoğunlukla da hidrojenin karışımından oluşan gazlardır. Bu gazların büyük bölümü 1950’lerin ürünü olup günümüzde buzdolaplarında, klimalarda, spreylerde, yangın söndürücülerde ve plastik üretiminde kullanılmaktadır. Bilim adamları bu gazlardan oluşan atmosferin yerden yaklaşık 25 km yüksekliğinde bulunan üç oksijen atomundan oluşmuş ozon tabakasının güneşten gelen kısa dalga boylu ışınları (ultraviyole) süzme gibi çok önemli bir görevi olduğunu açıklamaktadır. Son yüzyılda kullanılan kloroflorokarbon gazlarının ozon tabakasına büyük oranda zarar vererek incelttiğini ve kutup bölgelerinde büyük deliklerin oluşmasına yol açtığını ve iklim değişikliklerine yol açtığını kanıtlamışlardır.

(24)

17 Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nde (IPCC); 2017 yılında dünyamızın ortalama sıcaklığının, 20. yüzyılın başına oranla 1oC daha yüksek olduğu, önlem alınmazsa en olumlu senaryoya göre bile, sıcaklığın 2100 yılında 4,0 oC daha artacağı belirtilmiştir. Bu durumun gerçekleşme olasılığının yüksek olduğu, Şekil 4'ün incelenmesinden anlaşılmaktadır.

Şekil 4'de dünyamızın 1961-2010 yılları arasındaki 50 yıllık dönemde günlük ortalama en yüksek ve ortalama en düşük sıcaklıklar verilmiştir.

Şeklin incelenmesinden de anlaşıldığı gibi, 1961-2010 yılları arasındaki 50 yıllık dönemde küresel ısınma sonucu dünyamızda günlük en yüksek sıcaklık değerleri sürekli olarak artmıştır.

Şekil 4. 1961-2010 yılları arasında dünyanın en yüksek ve en düşük sıcaklıkları (WMO 2103)

Özellikle son devre olan 2001-2010 yıllarında günlük en yüksek sıcaklıklardaki artış 1961-1970 devresine göre 3,5 kat daha yüksek olmuştur.

1961-2010 yılları arasındaki 50 yıllık dönemde küresel ısınma sonucu dünyamızda günlük en düşük sıcaklık değerlerinde ise sürekli olarak azalmıştır. Son devre olan 2001-2010 devresinde en düşük günlük sıcaklık değerinin ise ilk devre olan 1961-1970 yıllarına göre 2 kat daha az olduğu dikkati çekmektedir. Bu durum, dünyamızın her geçen gün daha fazla ısındığını ve daha az soğuduğunu göstermektedir.

Atmosfere en fazla CO2 bırakan, başka bir deyişle dünyanın ısınmasına en fazla katkıda bulunan ülkeler Çizelge 1’de verilmiştir.

(25)

18 Çizelge 1. Küresel ısınmaya yol açan başlıca ülkeler ve

bıraktıkları CO2 miktarları (İklim Haber, 2018) Sıra

No

Ülkeler CO2 miktarı (milyon ton)

Atmosferdeki oranı (%)

1 Çin 9.838 27,2

2 A.B.D. 5.269 14,6

3 Hindistan 2.467 6,8

4 Rusya 1.693 4,7

5 Japonya 1.205 3,3

6 Almanya 799 2,2

7 İran 672 1,9

8 S. Arabistan 635 1,8

9 Güney Kore 616 1,7

10 Kanada 573 1,6

11 Meksika 490 1,4

12 Endonezya 487 1,3

13 Brezilya 476 1,3

14 Güney Afrika 456 1,3

15 TÜRKİYE 448 1,2

15 ülke toplamı 26.125 72,2

Dünyadaki karbondioksit emisyonunu takip eden uluslararası bir platform olan Küresel Karbon Atlası'nın (Global Carbon Atlas) 2017 yılı verilerine göre; dünyadaki karbondioksit emisyonunun %27,2’sinden sorumlu olan Çin ilk sırada yer almakta, Çin’i %14,6 ile ABD, %6,8 ile Hindistan, %4,7 ile Rusya ve %3,3 ile Japonya izlemektedir. Türkiye 448 milyon ton CO2 emisyon miktarı ile 15. sırada yer almakta ve atmosferdeki CO2'in %1,2’sinden sorumlu olmaktadır. Çizelge 1'de sıralanan 15 ülkenin havaya bıraktığı CO2 miktarı atmosferdeki CO2'in %72,2'sini oluşturmaktadır.

Nisan 2019'da açıklanan Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, Türkiye'nin 2017 yılındaki sera gazı emisyonu miktarı 526,3 milyon ton olarak hesaplanmıştır. Yurdumuzun sera gazı emisyonundaki artış 1990 yılı ile karşılaştırıldığında %140,1 artmış olduğu ve dünyadaki toplam sera gazı emisyonunun %1,4’ünden sorumlu olduğu belirtilmiştir. Türkiye'nin 1990

(26)

19 yılında kişi başı CO2 eşdeğer emisyon miktarı 4 tondan, 2017 yılında 6,6 tona çıkmıştır (TÜİK, 2019).

2017 yılında Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nde (IPCC) Türkiye'nin küresel ısınmadaki artışın 1,5 dereceye çekilmesi hedefi doğrultusunda atmosfere bırakılan sera gazlarının azaltılması doğrultusunda adımlar atmadığı vurgulanmıştır. Türkiye'nin; OECD ülkesi olarak 2030'a kadar kömür kaynaklı enerji üretimini durdurmayı planlamak yerine, 2023 enerji vizyonunda kömürlü termik santrallerini ciddi oranda artırmayı planlamasının da bunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Dünya ve başlıca ülkelerdeki 2030 yılında kişi başına düşen tahmini sera gazı emisyon miktarları Şekil 5'de gösterilmiştir.

Şekil 5. Dünya ve başlıca ülkelerdeki 2030 yılında kişi başına tahmini sera gazı emisyon miktarları (İklim Haber, 2018)

Şekil 5’de de görüldüğü gibi, dünyada 2030 yılında kişi başına düşen sera gazı miktarının 6,5 ton olacağı tahmin edilmekte olup, Hindistan'ın 3,1 ton, Avrupa Birliği ülkelerinin 6,8 ton, Çin'in 9,5 ton, A.B.D.'nin 11 ton ve Türkiye'nin 10,5 ton olacağı beklenmektedir (İklim Haber, 2018). Türkiye'nin 2030 yılında kişi başına düşen sera gazı miktarı yönünden A.B.D. ile başa baş duruma gelmesi, yakın gelecekte yurdumuzda küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının azaltılması yönünde olumlu adımların atılmayacağının göstermektedir.

Önümüzdeki yirmi yıllık süreçte, yüksek nüfus artışı, kentleşme, ekonomik büyüme, sanayileşme, çağdaş enerji kaynaklarının geleneksel yakıtların yerini alması vb. diğer etmenlerin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ayrımında önemli değişikliklere yol açması, enerji ile ilişkili karbondioksit salınımlarının büyüme dinamikleri üzerinde, fosil tabanlı

0 2 4 6 8 10 12

(27)

20 yakıt kullanımında gerçekleşecek artışların doğrudan belirleyicilik üstlenmesi beklenmektedir (Papur ve Sohtaoğlu, 2011).

Yurdumuzda küresel ısınma ve iklim değişikliği nedeniyle son yıllarda meteorolojik felaketler olarak adlandırılan, can ve mal kaybına yol açan çok sayıda afetler ile daha sık karşılaşılmaktadır. Şekil 6’da 2018 yılında yurdumuzda görülen meteorolojik felaketler gösterilmiştir.

Şekil 6. 2018 yılında yurdumuzda görülen meteorolojik afetler (Anonim, 2019)’dan Şekil 6’da da görüldüğü gibi, 2018 yılında yurdumuzda görülen meteorolojik afetlerin başında % 39 ile şiddetli yağışlar ve seller gelmekte, bunu % 28 ile fırtınalar ve % 16 ile tarımsal üretime büyük zararlar veren dolu şeklindeki yağışlar gelmektedir.

Küresel ısınmaya yol açan atmosferdeki CO2 miktarındaki artış, bir düzeye kadar bitkilerin fotosentez kapasitelerine olumlu katkı sağlamaktadır. Sera ve büyüme odası gibi kontrollü koşullarda bitkilerin su ve besin madde gereksinimi tam olarak karşılandığında, havadaki CO2

miktarı 800 ppm düzeyine çıkarıldığında bitkilerin, fotosentez kapasiteleri yaklaşık 2 katına çıkmaktadır (Katkat, 1986). Bu durum küresel ısınmaya neden olan atmosferdeki CO2 oranındaki artış, kökler tarafından su ve bitki besin maddesi alımında bir kısıtlama olmadığı koşullarda bitkilerin fotosentez kapasitelerini artırıcı bir etkide bulunmaktadır. Hayman ve Sadras (2010); atmosferdeki CO2 oranındaki artışların çeltik gibi C-3 tipi bitkilerinin fotosentez kapasitelerini % 58 oranında artırabildiklerini açıklamışlardır. Genel olarak CO2 konsantrasyonu 2 katına çıkartıldığında C- 3 bitkilerinde biyomas (biyolojik kütle) %40 oranında artarken, bu artış C-4 bitkilerinde %11 düzeyinde kalmaktadır (Kimbal, 1983). Çizelge 2'de başlıca C-3 ve C-4 bitkilerinde atmosferdeki CO2 oranı 2 katına çıktığında bitkilerin toplam biyolojik kütle artış oranları gösterilmiştir.

(28)

21 Çizelge 2. Atmosferdeki CO2 oranı 2 katına çıktığında bazı kültür bitkilerinde

biyolojik kütle artışı (Cure ve Accok, 1986) Çizelge 2. Atmosferdeki CO2 oranı 2 katına çıktığında bazı kültür bitkilerinde biyolojik kütle artışı (Cure ve Accok, 1986) Kültür bitkileri Bitki tipi Artış (%)

Buğday C-3 31

Arpa C-3 30

Çeltik C-3 27

Soya C-3 39

Yonca C-3 57

Mısır C-4 9

Sorghum C-4 9

Çizelge 2'de görüldüğü gibi atmosferdeki CO2 oranı 2 katına çıktığında tanelerinden yararlandığımız C-3 bitkilerinde biyolojik kütle artışı %27-39 arasında, yem bitkisi olarak yararlandığımız yoncada %57 oranında olurken, C-4 bitkilerindeki artış oranı %9 düzeyinde kalmıştır.

Küresel ısınmanın atmosferdeki sıcaklık ve CO2 artışının belli sınıra kadar bitkiler üzerindeki olumlu etkisi, yağış miktarındaki azalma ve yağış rejimindeki düzensizliklerin neden olduğu kuraklık sonucu, büyüme ve gelişmeyi olumsuz yönde etkilemektedir. İklim bilimciler; yurdumuzun içinde bulunduğu enlem derecelerinde yakın gelecekte sıcaklık artışları ile beraber, yağışların düşeceği, zaten yetersiz olan su kaynakların daha da azalacağını açıklamaktadır (Kapluhan, 2010).

Araştırıcılar; küresel ısınma ile ilgili olarak gelecekte tarımsal üretimde ciddi sorunlara yol açacak başka bir konuya dikkati çekmektedir. Yabancı otların büyük bölümünün C-3 bitki özelliğinde olması nedeniyle atmosferdeki CO2 artışlar sonucu daha iyi gelişme olanağı bulacaklarından, kültür bitkilerin verimlerini azaltma ve ürün kalitesini düşürme şeklindeki baskıları daha da artacaktır. Ayrıca hastalık etmenleri ve zararlıların küresel ısınma sonucu ortaya çıkan koşullara kolay adapte olabildikleri için, yakın gelecekte tarımsal savaşımın günümüze göre çok daha zor olacağı beklenmektedir (Fuhrer, 2003).

2014 yılında Uluslararası İklim Değişikliği Panelinde sunulan senaryoların gerçekleşmesi durumunda; 2100 yılında atmosferdeki CO2

(29)

22 miktarındaki artış bu şekilde devam ederse, Türkiye genelinde ortalama sıcaklık artışının 2,5-4,5°C aralığında olması beklenmektedir (Papur ve Sohtaoğlu, 2011).

TÜİK'in 2019 verilerine göre; 2017 yılında Türkiye'nin atmosfere verdiği sera gazı emisyonlarında CO2 eşdeğeri olarak en büyük payı %72,2 ile enerji kaynaklı emisyonlar alırken, bunu sırasıyla %12,6 ile endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı, %11,9 ile tarımsal faaliyetler ve %3,3 ile atıklardan kaynaklanan emisyonlar izlemiştir.

Yurdumuza yağış olarak düşen ortalama 509.109 m3 suyun % 38’i (186.5109 m3) akarsularda akış haline geçmektedir. Günümüzde teknik ve ekonomik koşullar çerçevesinde, tüketilebilecek yerüstü su potansiyeli yurt içindeki akarsulardan 95 milyar m3, komşu ülkelerden yurdumuza gelen akarsulardan 3 milyar m3 olmak üzere, ortalama yıllık toplam 98 milyar m3 kadardır. 14 milyar m3 olarak belirlenen yeraltı suyu potansiyeli ile birlikte ülkemizin tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yıllık toplam 112 milyar m3 kadardır (Kadıoğlu, 2017). Yurdumuzda yakın gelecekte su kullanımında büyük değişikliklerin olacağı, büyük oranda sulama suyu sıkıntısı çekileceği beklenmektedir. Şekil 7'de yurdumuzda sektörlere göre 2012 yılında gerçekleşen ve 2023 yılında beklenen su tüketimi miktarları ve yüzdeleri verilmiştir.

Şekil 7. Yurdumuzun sektörlere göre 2012 ve 2023 teki su tüketimleri (Kadıoğlu, 2017)

Şekil 7’de görüldüğü gibi 2012 yılında yurdumuzda tüketilen suyun

%73’ü tarımsal sulamalarda, %16’sı içme suyu olarak, %11’i sanayide olmak üzere sadece 44 milyar m3’u kullanılmaktadır. 2023 yılında ise; toplam tüketilecek suyun %84’ü tarımsal sulamalarda, %16’sı içme suyu olarak,

%20’si sanayide olmak üzere toplam tüketilecek su miktarının 112 milyar m3 olacağı beklenmektedir. Bu da, 2023 yılında yurdumuzda şu andaki mevcut

(30)

23 yerüstü ve yeraltı su potansiyelimizin tamamının kullanılacağı anlamına gelmektedir. Mevcut suyun tamamının kullanılamayacağı gibi, küresel ısınma sonucu yağışlarda ortaya çıkacak azalma nedeniyle gelecekte yurdumuzda tüketilebilir su potansiyelinde önemli oranda azalmaların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu durum yakın gelecekte en fazla suyun kullanıldığı tarımsal sulamaların kısıtlanmasını zorunlu hale getirecektir (Kadıoğlu, 2017).

Küresel Isınmanın Çeltik Üzerine Etkisi

Çeltik, sıcağı seven tipik bir kısa gün bitkisidir. Yetişme sezonu boyunca sıcaklığın dağılımı ve süresi tane verimi açısından büyük önem taşımaktadır. Çeltikte ilk gelişme devresi olan çimlenme ve fide çıkış dönemindeki düşük sıcaklıklar, çimlenmeyi geciktirmekte ve sağlıklı fide oluşumunu aksatmaktadır. Kardeşlenme dönemindeki düşük sıcaklıklar ise, kardeş sayısında azalmalara yol açmaktadır. 19 ºC’nin altındaki sıcaklıklarda ise, çeltik bitkisinde kardeşlenme tamamen durmaktadır.

Çeltikte yüksek sıcaklıklar, büyüme ve gelişmeyi aksatarak önemli verim düşüklüklerine yol açmaktadır (Vaghefi ve ark., 2011). Salkım çıkışından yaklaşık bir hafta önce ve çiçeklenme devresinde 35 oC’nin üzerindeki yüksek sıcaklıklar, çeltikte çiçeklerin zarar görmesine yola açmakta, döllenmenin aksaması sonucu sterilitenin artmasına neden olmaktadır (Shah ve ark., 2011).

Çeltik, güneş ışığını seven ve fotosentezde etkin kullanabilen bir bitkidir. Küresel ısınma sonucu ortaya çıkacak iklim değişiklikleri nedeniyle güneşlenmede görülecek azalmalar, yakın gelecekte çeltik verimlerinde ve ürün kalitesinde önemli düşüşler yol açabilecektir. İklim değişikliklerine bağlı olarak çeltik tarlalarındaki oransal nemin yükselmesi, özellikle mantari hastalıkların yayılmasını hızlandırarak tane veriminde önemli düşüşlere neden olmaktadır (Monus, 2008).

Gece-Gündüz sıcaklık farklarının yüksek olduğu koşullar, çeltikte büyüme ve gelişmeyi aksatmaktadır. Küresel ısınma nedeniyle ortaya çıkacak bu olumsuz durum yakın gelecekte çeltik verimlerinde ve ürün kalitesinde önemli düşüşlere yol açacağı beklenmektedir (Kanno ve Makino, 2010).

Kuraklığa karşı son derece hassas olan çeltik bitkileri üzerine kuraklığın doğrudan etkisi; büyümeyi yavaşlatmak, kardeş sayısını azaltmak ve çiçeklenmeyi geciktirmek şeklinde olmakta, dolaylı etkisi ise kuru madde

(31)

24 birikiminde azalma ve yabancı otlarla yeterince rekabet edememesi şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Son yıllarda çeltik yetiştirilen bölgelerimizde küresel iklim değişikliği sonucu, Mayıs ve Haziran aylarının serin ve yağışlı geçmesi tarla hazırlıklarının yapılmasını engellediği gibi, çimlenme ve fide gelişmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca son yıllarda Temmuz ve Ağustos aylarının çok yağışlı ve sıcak geçmesi nedeniyle çeltik yanıklık hastalığı başta olmak üzere, mantarı hastalık zararlarında da önemli artışlar görülmektedir.

Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin azaltılması ve sürdürülebilir çeltik tarımı için, Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü’nde yapılan çeşit geliştirme çalışmalarında; erkencilik, kısa boyluluk ve dik yapraklılık, soğuğa toleranslı olmak ve hastalıklara dayanıklılık ön planda tutulan özellikler olmaktadır.

Erkencilik: Çeltik veriminde azalmaya yol açmadan, Haziran ayı ortaların kadar ekim yapılmasına olanak sağlayan erkenci çeşitler ile iklim değişikliğinin olumsuz etkileri önemli oranda azaltılabilecektir.

Kısa boylu ve dik yapraklılık: Çeltikte makineli hasada uygun ve erken gelen sonbahar yağışları nedeniyle yatmayan kısa boylu çeşitlerin geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Ayrıca çeşitlerin kısa, geniş ve dik yapraklı olmaları da bulutlu ve yağışlı hava koşullarında azalan güneş ışığından bitkilerin daha iyi yararlanmasını sağlayarak tane verimini artırmaktadır.

Soğuğa toleranslı olmak: Özellikle düşük sıcaklıkta çimlenme ve fide gelişmesini tamamlayabilen, salkım oluşum devresinde gece ortaya çıkan düşük sıcaklıklara toleranslı çeşitlerin geliştirilmesi, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini büyük oranda azaltacaktır.

Hastalıklara dayanıklılık: Küresel ısınma sonucu ortaya çıkan sıcak ve nemli hava koşulları, başta yanıklık hastalığı olmak üzere mantari hastalıkların zararlarını artırmaktadır. Bu nedenle hastalıklara dayanıklı çeltik çeşitlerinin geliştirilmesi çeltik verimini artırmanın yanı sıra ve ürün kalitesini iyileştirecektir (Sürek, 2016).

2030 Yılına kadar çeltik tarımımızın durumu

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası tarafından düzenlenen IX. Ziraat Mühendisliği Teknik Kongresi için hazırladığım bildiride, çeltikte 2000-2018 yılları arasındaki istatistiklerden yararlanarak, ARIMA durağan zaman serilerinin modellemesinde kullanılan bir yöntemle, yurdumuzun 2030 yılına

(32)

25 kadar çeltik ekiliş, üretim ve birim alan verimlerinin tahmin edilmesine çalışılmıştır.

Çizelge 3. Yurdumuzda 2020-2030 yılları çeltik ekiliş, üretimi ve verim tahminleri Yıllar Ekiliş

(bin ha)

Üretim (bin ton)

Verim (kg/da)

2020 123 956 849

2022 124 963 858

2024 125 960 864

2026 125 948 868

2028 125 926 868

2030 123 894 866

Ekiliş Üretim Verim

Şekil. 8. Yurdumuzun 2019-2030 dönemi çeltik ekiliş, üretim ve verim tahminlerine ilişkin grafikler

Yurdumuzda 2000-2018 yıllarını kapsayan dönemden farklı olarak, çeltik ekim alanlarının genişletilmesi ve üretimde artışlar sağlayacak iyileştirmelerin yapılmaması durumunda; Çizelge 3 ve Şekil 8'de görüldüğü gibi; çeltik ekim alanları 2000-2018 döneminde olduğu gibi 2020-2030 döneminde de yıllara göre farklılıklar göstermektedir. Çeltik ekilişleri 2022 yılında 124 bin hektar iken, 2026 ve 2028 yıllarında 125 bin hektar, 2030 yılında ise 123 bin hektar olacağı tahmin edilmektedir. Çeltik üretiminde de yıllara göre dalgalanmalar beklenmekte olup, 2022 yılında 963 bin ton olacak üretimin, 2026 yılında 948 bin tona, 2028 yılında 926 bin tona ve 2030 yılında 894 bin tona ineceği beklenmektedir. Yakın gelecekte çeltik verimlerinde çok büyük değişikliklerin olmayacağı beklenmekte olup, 2022 yılında 858 kg/da olan verimlerin, 2026 ve 2028 yıllarında 868 kg/da düzeyine çıkacağı, 2030 yılında ise veriminin 866 kg/da olacağı tahmin edilmektedir.

Son yıllarda çeşitli çevreler tarafından su sıkıntısı nedeniyle çeltik yetiştiriciliğinin azaltılması yönünden baskılar giderek artmaktadır. Küresel ısınma sonucu yurdumuzda yağışlardaki düşüşler sonucu, su kaynaklarını

40 60 80 100 120 140 160 180

2000 2005 2010 2015 2020 2025 2030

forecastalan 95 percent interval

300 400 500 600 700 800 900 1000 1100 1200 1300

2000 2005 2010 2015 2020 2025 2030

uretim forecast 95 percent interval

400 500 600 700 800 900 1000 1100 1200 1300 1400

2000 2005 2010 2015 2020 2025 2030

verim forecast 95 percent interval

(33)

26 giderek azalması çeltikte kısıtlı sulama koşullarında yetişebilecek kuraklığa toleranslı çeşitlerin yetiştirilmesini ve su tasarrufu sağlayan sulama yöntemlerine geçilmesini zorunlu hale getirmektedir.

Yurdumuzda çeltik yetiştiriciliği genel olarak tavalar içerisinde sürekli su bulunacak şekilde yapılmaktadır. Bu yöntemde çok fazla sulama suyuna gerek duyulmasının yanı sıra aneorobik koşullar nedeniyle oldukça fazla metan gazı oluşmaktadır. Bu durum nedeniyle son yıllarda çeltik yetiştiriciliğinden vazgeçilmesi görüşü, giderek daha fazla destek bulmaktadır.

Yurdumuzda sürdürülebilir çeltik yetiştiriciliği için kurağa toleranslı çeşitlerin yetiştirilmesinin yanı sıra geleneksel tava sulamasına alternatif olabilecek sulama yöntemlerine geçilmesi düşünülmelidir.

2018 yılında Kırklareli’deki Atatürk Toprak Su ve tarımsal Meteoroloji Araştırma Enstitüsü’nde Osmancık 97 çeşidi ile yapılan 3 yıl süren bir doktora çalışmasında; çeltikte geleneksel tava yöntemine alternatif olabilecek sulama yöntemleri araştırılmıştır. Bu amaçla denemede geleneksel tava sulama yöntemi, alternatif tava sulama yöntemi (tava içerisinde su biriktirmeden toprak ıslak tutulmuş), damla sulama yöntemi ve yağmurlama olmak üzere 4 farklı sulama yöntemi kullanılmıştır.

Araştırma sonucunda;

 Geleneksel tava sulamasında 1899 mm sulama suyu kullanılarak ortalama 795 kg/da çeltik verimi alınmıştır.

 Tavaların ıslak tutulduğu alternatif tava yönteminde % 32 su tasarrufu sağlanmış, 760 kg/da çeltik verimi elde edilmiştir.

 Damla sulama yönteminde % 36 su tasarrufu sağlanmış, 639 kg/da çeltik verim alınmıştır.

 Yağmurlama sulama yönteminde ise, % 35 su tasarrufu sağlanmış 532 kg/da verim elde edilmiştir.

Yapılan ekonomik analizde geleneksel tava yöntemine göre, tavaların ıslak tutulduğu alternatif tava sulama yöntemi % 5 daha karlı bulunmuştur.

Bu alternatif sulama yönteminde geleneksel tava yöntemine göre çok daha az metan gazı çıkışı olduğu için, karlılık dışında çeltik tarımının sürdürülebilirliği açısından da değerlendirilmelidir (Özer 2018).

Araştırma sonucunda önerilen alternatif tava yönteminin, kuraklığa toleranslı çeşitler ile denenmesi durumunda çok daha yüksek verimleri elde edilebilecektir.

(34)

27 Sonuç

Yurdumuzda küresel ısınmanın olumsuz etkilerini bölgeler arasında büyük farklılıklara yol açacak şekilde yaşamaktayız. Bir bölgemizde aşırı yağışların neden olduğu seller can ve mal kaybına yol açarken, diğer bölgelerimizde kuraklık nedeniyle tarımsal ürünler verim kalitelerinde çok büyük düşüşler görülmektedir. Dolu zararları ve fırtınalar da çok sık olarak ortaya çıkmakta, büyük ürün kayıplarına yol açmaktadır.

Yakın gelecekte küresel ısınma sonucu yurdumuza düşen yağış miktarının azalması ve yağışın dağılışındaki değişikliklerin çeltik tarımı üzerindeki en belirgin etkisi, sulama suyun kısıtlanması şeklinde ortaya çıkacaktır.

Bu sorunu aşabilmek için;

 Kurağa toleranslı çeşitlerin geliştirilmesi ve üretime alınması,

 Su tasarrufu sağlayan sulama, yöntemlerine en kısa zamanda geçilmesi,

 Çeltik yetiştiriciliği için uygun olmayan marjinal alanlarda, daha az su tüketen bitkilerin ekiminin özendirilmesi, yurdumuzda çeltik tarımının sürdürülebilirliğini sağlayacaktır.

KAYNAKÇA

Anonim 2019. “Meteorolojik Afetler 2018”, T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Araştırma Dairesi Başkanlığı, s. 161 https://www.mgm.gov.tr/FILES/genel/kitaplar/2018MeteorolojikAfetlerDegerle ndirilmesi.pdf (15.10.2019)

Cure J. D. and Acock, B. 1986. “Crop responses to carbon dioxide doubling”: A literature survey. Agric. For. Meteorol., 38:127-145.

Fuhrer, J. 2003. “Agroecosystem responses to combinations of elevated CO2, ozone and global climate change”. Agriculture, Ecosystems and Environment 97, 1-2.

Hayman, P. and Sadras, V. 2010. “Climate change and weed management in Australian farming systems”. Fifteenth Autralian Weeds Conference.

http://www.caws.org.au/awc/awc/2006/awc200610221.pdf. 20.11.2019)

İklim Haber, 2018. https://www.iklimhaber.org/turkiye-sera-gazi-emisyon- istatistiklerine-yakin-bakis/ (10.10.20119)

Kadıoğlu, M. 2017. “Türkiyede iklim değişikliği ve tarımda sürdürülebilirlik”.

https://www.tgdf.org.tr/wp-content/uploads/2017/ 10/iklim-degisikligi-rapor elma.compressed.pdf (11.10.2019).

Kanno, K. and Makino, A. 2010. “Increased grain yield and biomass allocation in rice under cool night temperature”. Japanase Society of Soil Science and Plant Nutrition. Vol. 56 (3): 412-417.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bugüne değin yurtiçinde ve yurtdışında pek çok sergiye katılan Fethi Arda, Ankara’da kendi açtığı Arda Sanat Galerisi’nde çalışmalannı sürdürüyordu. İstanbul

İşe gidiş ve dönüş, iş-yaşam dengesi ve işten ayrılma niyeti arasındaki ilişkilerin analizi başlıklı ikinci bölümde; genel olarak personel seçim süreci (işverenlerin

Bafra ovası çeltik tarımı yapılan topraklarının, üreaz enzim aktivitesi ile organik madde, ekstrakte edilebilir Mn, değişebilir K ve toplam P arasında pozitif bir ilişki

Bu çalışma, Tekirdağ koşullarında toprak altı damla sulama yöntemiyle sulanan serin ve sıcak iklim çim türlerinde, sulama zamanının planlanması amacıyla,

Bu çal ış mada, insan beslenmesinde önemli bir besin kayna ğı olan marul bitkisinde sulama suyu tuzlulu ğ u ve sodyumlulu ğ unun, toprak nem içerikleri ile iliş kili

Var olan bölümlere ek olarak yeni bölüm açtırmak için İpsala Kaymakamlığı ve Belediye Başkanlığı’nın Trakya Üniversitesi Rektörlüğü nezdinde

TMO, çeşitli illerdeki satış birimleri aracılığıyla halka, kilogramı 1.80 YTL'den pirinç satarken, firmaların TMO’ya 2.10 YTL’den pirinci geri iade edecek olmas ı, yeni

Altmış beş ile yetmiş yaşları arasında ciddi kas kaybı sıklığı yaklaşık %13-24, 80 yaşın üstünde ise yaklaşık %50’dir.[34,35] Sekonder sarkopeni ise organ