Dün gece geç vakitlere kadar telefonlarla ve yazışmalarla aramızda oluşturduğumuz “ortak davranma” ve “ortak açıklama yapma” kararımız doğrultusunda, Kazdağı Koruma Girişimi Grubu, GÜMÇED-Edremit Şubesi, Güzel Edremit Körfezinin Bekçileri, İdaçev, çanakkale çevre Platformu, Balıkesir Barosu çevre Komisyonu, Balıkesir
Demokratik Halk İnsiyatifi, TMMOB Balıkesir İl Koor.Kur, Kimya Mühendisleri Odası Ege Şb., Ege çevre Platformu (EGEÇEP) olarak bu sabah değişik saatlerde, değişik yerlerden ve yönlerden Balya’ya doğru hareket ettik.
Küçükkuyu’dan 6 kişiyle başlayan grubumuz, Altınoluk, Güre, Zeytinli, Akçay, Edremit, Burhaniye, Ayvalık ve Erdek’ten de arkadaşlarımızın da katılmasıyla 50’ye ulaştı.
Balıkesir’den kalkan araçta ise 20’ye yakın arkadaşımız vardı. İzmir’den de değerli hocalarımız Prof. Dr. Gürel Nişli, Prof. Dr. Ali Osman Karababa ve Ertuğrul Barka ve Hayat Tv. muhabiri arkadaşımız Özer Akdemir yola çıktı.
Balıkesir yolundan Balya ayrımına döndüğümüzde bizi karşılayan ilk dere üzerindeki Güngörmez Köprüsü iki aracın yanyana geçmesine izin vemediğinden karşıdan geçen aracı beklemek durumunda kaldık…Yani bir zamanlar bu kadar önemli olan Balya’nın yolunun girişindeki köprü bile hala tek şeritli…Yaklaşık 20 km. sonra ulaştığımız Balya girişinde tahmin ettiğimiz gibi bizi bir polis otosu bekliyordu. Yanlarından geçip öncelikle eski maden atıklarını görmek üzere maden sahasına gittik. Bu arada içinden geçtiğimiz Balya’da olağanüstü bir durum görünmüyordu. Eski maden sahasına ulaştığımızda, her ne kadar “Zehir Kent- Balya” belgeselinde, ve fotoğraflarda görmüş olsak da karşılaştığımız atıklar, pasa dağları bizi çok şaşırttı. Hemen dere kenarında bulunan ve oldukça ilginç renkler almış olan atıkların üzerinde gerçekten bir ot bile bitmemişti. Araçtan inip atık alanına girdik ve pankartlarımızı açarak hep birlikte “Maden Yasası’na Hayır” dedik. Daha sonra, güvenliğimizi sağlamak üzere bizi izleyen polis ve
jandarmamızla merhabalaştıktan sonra Balya’ya geri döndük. Meğer polislere demişler ki; “Bir grup çevreci gelecek, Sivas Katliamında öldürülen ve mezarı Balya’da bulunan …’nın mezarına gidecek ve eylem yapacak !” Bu eylemi de yapabilirdik tabi ama bugün değil, Sivas Katliamının yıl dönümünde..
Fazla vaktimiz kalmadığından, bir zamanlar 30 bin nüfusu olan ancak şimdi 2 bine düşen Balya’nın içini dolaşamadan toplantının yapılacağı Öğretmen Evi’ne gittik. Gördüğümüz manzara karşısında çok şaşırdık. Salon denen yer
öğretmen evi’nin lobisi idi. Yaklaşık 20-25 kişinin etrafında oturacağı iki masa ve sandalyeler dışında bir hazırlık görünmüyordu. Yani bilgilendirme sunumu için ne bir bilgisayar, ne bir barkovizyon, ne ses düzeni, ne de
katılımcıların oturabileceği yeterli sayıda sandalye…Mevcut sandalyelere de bize dik dik bakan bir grup Balyalı oturuyordu. Bilgilendirmeyi yapacağını anladığımız proje tanıtım dosyasını hazırlayan firma temsilcisinin yanına gidip düzenlemenin yetersiz olduğunu, önlem alınması gerektiğini söylediğimizde, “toplantı düzenini sağlamak firma olarak bizim görevimiz değil, toplantıyı Kamu kurumları düzenliyor, biz de konuşmacıyız” yanıtını aldık. Kamu görevlileri salona geldiğinde gördükleri kalabalık karşıs ında şaşırdılar. Anlaşılan o ki bizleri beklemiyorlardı.
İtirazlarımızı ve bu düzende sağlıklı bir toplantı yapılamayacağını söylediğimizde alternatif salon arama girişiminde bulundularsa da çözüm bulamayınca toplantının mevcut salonda yapılacağını duyurdular. Ses düzeni olmayan, kalabalık bir salonda ve yeterli sandalyenin bulunmadığı ve büyük bir kesimin ayakta izlediği toplantı, çevre İl Müdürlüğü temsilcisinin açışıyla gergin bir şekilde başladı.
Dedeman Madencilik A.Ş. adına Proje tanıtım dosyasını hazırlayan Patomer Ltd. Şti. temsilcisi adeta Dedeman personeliyimişcesine sözlü olarak tanıtımı yaptı. Bizim planımıza göre tanıtımın ardından biz söz alacak, ortak açıklamamızı okuyacak ve itiraz dilekçemizi verecektik. Ancak benim önümdeki dosyayı-açıklamayı ve dilekçeleri gören toplantı yöneticisi, biraz da bana toplantı düzeniyle ilgili itirazlarımdan kızgın olsa gerek, “Size daha sonra söz vereceğim, önce kısa soruları alalım.” dedi ve bana söz vermedi. M. Akif’in söz alması ile ve toplantı yöneticisinin “Siz Balyalımısınız ?” sorusuyla başlayan gerginleşme, madenci firmanın ikna (!) etmiş olduğu belli olan
Balya’lıların sataşmasıyla giderek arttı. Toplantı yöneticisinin ikazlar ve bizim çabamızla ortamın biraz
sakinleşmesinden sonra arkadaşlarımız sorularını sormaya başladılar. Firma temsilcisi de açıklamaları yapmaya çalıştı. Bu arada proje tanıtım dosyasında “bölgedeki mevcut atıkların da işleneceği” belirtilmekteidiyse de , bu konudaki sorulan sorulara Dedeman madencilik Genel Müdürü, “Biz yalnızca bizim çıkaracağımız cevherle ilgiliyiz, diğer atıklarla ilgili bir şey yapamayız, o atıkların mülkiyeti bize ait dğil, özel idarenindir.” Dedi. Buradan da şunu anladık ki, Tahir Hoca’nın öngörüleri doğrultusunda, firma mevcut atıklara ellemeyecektir: Bu firmanın açıklaması ile resmen tescillenmiş oldu.
vermeyeceğini söyledi. Bu duruma itiraz ettiysek de sözümüzü dinletemedik, soruları yazılı almaya devam etti ve soruları kendi okudu. Ancak konular açıklığa kavuşmayınca soru sahipleri sözlü olarak da müdahale ettiler. Bu arada toplantı yöneticisi, bana söz vermeyeceğini, açıklamamızı ve talebimizi yazılı kabul edeceğini, hocalara da en
sonunda söz vereceğini söyledi. İsmail’de Dedeman Madencilik Genel Müdürüne yaptığı çağrı ile Bölgede madencilik yerine hayvancılık ve tarımın gelişmesine destek olmalarını istedi. Sen kimsin sorusu üzerine de “çobanım” diye verdiği yanıt Balyalıları şaşırttı. Madencilik faaliyeti sırasında kullanılacak suya ilişkin de epeyi sayıda soru soruldu. Balıkesir’den avukat bir kadın arkadaşımızın yönelttiği risk ile ilgili sorular da projenin denetimi konusundaki açıkları ortaya çıkardı. Ali Osman Hoca yazılı verdiği sorularla proje mühendisini oldukça terletti. Zaman zaman devreye giren Dedeman Genel Müdürü’nün ve genç maden mühendisinin sinirli ve saldırgan tavırları ortamı gerginleştirdiyse de sevgili Ertuğrul Barka’nın Balya’lılara dönerek “Ben sizin paranızla okudum, mühendis oldum, sizin paralarınızla evlendim. Benim size borcum var ve bu borcumun karşılığı olarak sizin çıkarlarınız için size hizmet etmek
zorundayım ve onun için buradayım, bu proje risklidir, atık barajı konusunda yeterli bilgi yoktur, kirleten cezasını çeker yaklaşımı da yanlıştır.” diyerek ülkemizden ve Dünya’dan örnekler vererer atık barajlarının % 98’inin patlayıp çatladığını söyledi. Ertuğrul Barka’nın tavrı ve konuşması Balyalıları oldukça etkiledi. Ben de bu yumuşayan
ortamdan faydalanarak kendi kendime söz aldım ve Kazdağı Koruma Girişimi Grubu, GÜMÇED-Edremit Şubesi, Güzel Edremit Körfezinin Bekçileri, İdaçev, Çanakkale çevre Platformu, Balıkesir Barosu çevre Komisyonu, Balıkesir Demokratik Halk İnsiyatifi, TMMOB Balıkesir İl Koor.Kur, Kimya Mühendisleri Odası Ege Şb., Ege Çevre
Platformu (EGEÇEP) adına ortak açıklamamızın projeyle ilgili somut görüşler ve eleştiriler bölümünü okumaya başladım. Toplantı başkanı bana söz vemediğini, açıklamayı yazılı vermemi istediyse de sözlü yapmamızın
gerektiğini ve açıklamamızın Balyalılar ve toplantıda bulunan herkes tarafından da duyulmasını istediğimizi ve buna hakkımız olduğunu söyleyerek ortak açıklamamızı okumaya devam etttim. Proje tanıtım dosyasının;
1. Balya’nın mevcut durumunun yeterince incelenmediğinin,
2. Yapılacak işlemlerin ve bunların uygulanacağı yerlerin ayrıntılı biçimde anlatılmadığının, 3. Mevcut sorunların yer almadığı, çevre duyarlılığını ortaya konmadığının,
4. Mevcut attıklarla yeni cevherin birlikte aynı tesiste aynı süreçte nasıl işleneceğinin açıklanmadığının, 5. Mevcut atıklar içinde yer alan kanser yapıcı kadmiumla ilgili nasıl bir tedbir alınacağının belirtilmediğinin, 6. Yeni oluşacak cevher atıkları ile ilgili alınması gereken önlemlere yeterince yer verilmediğinin,
7. İklim, nüfus hareketi gibi olguların Balya yerine Bal ıkesir için anlatıldığı, Balya ile ilgili bilgilerin araştırılmadığının,
8. Tesiste kullanılacak suyun nereden alınacağının belirtilmediği, dereden alacaklarsa suyun bilinen kötü kalitesinin göz önünde bulundurmadığının,
görüldüğünü, bu nedenlerle;
• Bölge’de gerekli inceleme ve araştırma yapılmadan,
• Bölgedeki eski maden faaliyeti atıkları yeniden ele alınmadan,
• Mevcut çevre sorunları gözönünde bulundurulmadan ve bunlara çözüm aranmadan,
• Bölge’nin gelişmesine dönük bütünlüklü bir “Toplumsal Yeniden Kalkınma Planı”nın bir parçası olmaksızın ve tarım ve hayvancılık üzerine olası etkileri incelenmeksizin,
bölgede yeni bir madencilik faaliyetine başlanmasının Bölgeye yeni felaketler getireceğini ve bu nedenle bu projeye karşı olduğumuzu, projeye format verilmemesini istediğimizi, bunun için bir itiraz dilekçemizin olduğunu söyleyerek açıklama ve dilekçemizi toplantı tutanaklarına geçrimek üzere ve kamu görevlilere verdim.
Toplantı yöneticisi en nihayet sevgili Hocamız Gürel Nişli’ye söz verdi. Gürel hoca’da projede gördüğü eksikleri belirtti ve cevher içinde bulunan oldukça tehlikeli olan cadmiumla ilgili ne gibi önlemler alınacağını sordu. Proje sahibi, Gürel Hoca’ya teşekkür ederek bundan sonra hazırlayacağı dosyalarda bu görüşlerden çok yararlanacağını ifade etti. Toplantı Gürel Hoca’nın konuşmasından sonra son buldu.
Toplantıya gergin başlasak da, toplantının sonuna doğru bizim lehimize dönen ortamdan dolayı oldukça rahatladık. Arkadaşlarla vedalaşarak dönüşe geçtik. Dönüşte uzun uzun toplantayı değerlendirdik, ortak davranmamızın çok önemli ve güzel olduğunu ve önümüzdeki günler için neler yapabileceğimizi konuştuk. Balya’da veya Balıkesir’de bir
panel, yerel seçimler öncesi “kazdağı vizyonu” gibi bir sempozyum gibi öneriler çıktı…M. Akif’in ısmarladığı çaylarla da keyfimiz iyice yerine geldi.
Süheyla Doğan