• Sonuç bulunamadı

ULUSLARARASI İBN TÜRK,

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ULUSLARARASI İBN TÜRK,"

Copied!
46
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ATATÜRK KÜLTÜRı DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU

ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZi YAYlNI, SAYI: 42

KONGRE VE SEMPOZYUM BiLDİRİLERi DiziSi, SA YI: 1

ULUSLARARASI İBN TÜRK,

HAREZMİ, F ARABl, BEYRÜNİ,

VE İBN SİNA SEMPOZYUMU

BiLDİRİLERi

(ANKARA, 9:.. 12 EYLÜL 1985)

ANKARA, 1990

(2)

FARABI'NİN MÜSİKİ

YÖNÜ

ETEM RUHİ üNGÖR*

Türk mı1sikisi bilginlerimizin en önde gelenleri İbn-i Sina,Safiyüddin, Utdikli Abdülhamid, Şiikrullah, Abdülkadir Meragi vs. gibi büyüklecin öncüsü Farabi'dir (870-950).

Farabi, sahip olduğu çeşitli ilimlerin yanında mı1siki ilmini de değerli

ve gerekli saymış ve böylece kendisinden sonra gelenlere öncülük etmiş­

tir.

Farabi'nin mı1siki yönü şu 4 bölümde ele alınmalıdır:

I- Mı1siki çalışmalan

a) Öğrenimi ve Mı1siki görüşleri

b) İcrakarlığı ve Çalgı mucitliği

c)Nota mucitliği

II- Farabi'nin Besteleri

lll-Farabi'nin Yazılı eserleri

IV- Farabi'nin hakkında yazılanlar (Kitap ve Makaleler) I-FARABIWİN MOSİKI ÇALIŞMALARI a) Öğrenimi ve Musikf Görüşleri:

Farabi'nin mı1siki yönü üzerine bugüne kadar yapılan çalışmalarda •·

tam'a ulaşıldığı söylenemez. Hatta, Farabi'nin mı1siki yönü üzerine hazır­

lanan bu tebliğin ilk olduğu düşünülürse onun hakkındaki çalışmalann ne kadar gerilerde olduğu kolayca anlaşılır.

Farabi'nin mı1siki öğreninlinin gelişim safhalan bilinmediği gibi hoca- lan da bilinmemektedir. Bilinmeyen hacalarma karşı şu altı talebesine bazı

kayıtlarda rastlamyor: 1 Ebıilfettah, Şamanoğlu, Ebulgaliye, Firuzlu Halit,

* Müzikolog, "Mfısiki Mecmuası" sahibi ve yönetici.

1 Hayri Yenigün, Musiki Mecmuası, Nu. 138, Ağustos 1959.

(3)

62 ETHEM RUHi ÜNGÖR

Abdülmümin, Nişaburlu Salih ve Harzemli Salih. Sadece isimleri bilinen bu seçkin talebelerlu mfısikideki seviyeleri ve eserleri gibi gerekli bilgilere sahip değiliz.

Farabi'nin mfısiki görüşlerine gelince. Bu konuda ilk fikirler XX. yy.

başlannda Alınan etnomüzikologu Kiesewetter ile Rauf Yekta ve H. Sa- dettin Arel'den gelmektedir. H. Sadettin Arel, Kiesewetter'den naklen onun dediklerini şöyle kaydediyor: 2

"Farabi, kendisinden evvelki Arap mfısikicilerinin yanlışlan­

düzeltmek ve Yunanlılann nazariyatını Araplar arasına sok- mak istedi. Eserlerinde Yunan nazariyatçılarının fikirleri, hatta çok defa aynen sözleri görülmektedir. Onun tarif ettiği mfısiki

sistemi Yunanlıların kabul etmiş olduklan 'Systema Perfec- tum' 3dur. Araplann kullandıklan mfısiki sistemi ise ondan bütün-bütün başkadır. Farabi'nin Yunanlılardan aldığı sistem kendisinin ölümünden sonra da kök salamadı. Vakıa, müellitler Farabi'ye hürmetle 'Şeyh' ünvanını vererek onun kitaplanndan

· ilk bilgiler ve tarifler hususunda istifade ettiler; fakat mfısikinin

arneli tarafında yine eski bildikleri yolu takip etmekten geri kal-

madılar. Bu itibarla Farabi'ye Yunan müellitleri veya ş8.rihleri arasında yer vermek mümkündür, lakin Arap mfısikisinin gözü ile bakmak doğru olmaz."

Sonra da kendi fikirlerini şöyle ekliyor:

"Kiesewetter'in bu iddiasını teyid edecek bir misal getirmek isterim: Büyük Farabi ses sistemindeki nağmelere Yunanlılar ta-

rafından verilen isimlerle bu isimler için kendi koyduğu muka- billeri kitabında uzun uzun izah etmektedir. 4

Farabi'nin bu zahmeti tatbikatta hiç bir işe yaramamış ol-

duğu için teknik tafsilat vermeme hacet yoktur. Yalnız Yunan- ca'dan aldığı isimlerle koyduğu mukabilleri buraya yazıyorum:

Proslambanomenos Hypate hypaton

Sakiletü'l-mefrUz.fıt

Sakiletü'r-reisat

2 H. S. Are!, Türk Musikisi Kimindir, İstanbull969.

3 Farabi bu ıstılahi El-cem-ui-Kamil şeklinde tercüme etmiştir. Köprülü Kütüphane- sinin 953 numarısında mukayyet olan Farabi'nin Kitab-ill-medhal-ila sınaat-il-musiki isimli eserinin ud hakkındaki faslma bakınız.

4 Farabi'nin adı geçen kitabında aynı yere bakınız.

(4)

FARABI'NİN MUSiKl YÖNÜ

Parhypate hypaton Lihanos hypaton Hypate meson Parhypate meson Lihanos meson Paramen os

Trite diezeugmenon Paranete diezeugmenon Nete diezeugmenon Trite hyberboleon

V asıtatü'r-reisat

Haddetü'r-reisat Sakiletü'l-evsat

Vasıtatü '1-evsat Had d e tü '1-evsat

Fasılatü'l-vusta

Sakiletü'l munfasılat Vasıtatü'l-munfasılat Haddetü'l-munfasılat

Sakile tü '1 -haddat

63

"Bu isimlerle onlann tarifatma Farabi'den sonra gelen naza-

riyatçılardan ancak birkaçı iktibas etmişler, fakat zannederim ki

iş işten geçtikten sonra onlar da yaptıklanna pişman olmuşlar­

dır. Zira, isimlecin de, tarifierin de kitaplarda tasvir edilen musikiye bir faydası dokunmadıktan başka iktibas eden müellif- lerin onları güzelce anlayamadıkları da meydana çıkmıştır. Nasıl

ki, Meragalı Abdülkadir gibi yüksek bir lliim bile kendi eseri olan Camiu'l-elhan'm gene kendi eliyle yazdığı nüshasmda5 yu-

karıdaki isimleri Farabi'den iktibas ederken onları karmakanşık

bir hale koymuştur. Mesela ta baştaki Proslambanomenos keli-

mesini:ı.:rkt.. J l.:...LI.r. şeklinde gösterdiği gibi Vasıtatü'l-evsafm Yu-

nancası Parhypate meson iken bunu da Hypaton meson diye

işaret etmiştir. Diğer bazı hatalarmı aşağıya kaydediyorum:

Abdü~adir'in yanlış yazışı

Parhypate meson Hypate meson Lihanos hypaton Parhypaton hypaton

Doğru Yunancası Arapçası

Trite diezeugmenon Sakiletü'l-munfasılat

Paranete diezeugmenon Vasıtatü'l-munfasılat

Nete diezeugmenon Haddetü'l-munfasılat

Trite hyperboleon Sakiletü'l-haddat

"Şu zikrettiklerimden başka yanlışlar da vardır. Fazla olarak Abdülkadir bir de cetvel çizip Arapça ve Yunanca ıstılahiarı karşılıklı bir yere toplamak istemiş fakat cetvelde yeni hatalar

yaptığı için asıl metin ile cetvel birbirine uymadığı gibi bunlann da ikisi birden Fan1bi'nin kitabına tevafuk etmemiştir.

s Nuruosmaniye kütüphanesinin 3644 No.'sında mukayyet olan nüsha müellifin el

yazısı iledir.

..

(5)

64 ETHEM RUHi ÜNGÖR

"'Allak-bullak' tabiriyle ifade edilebilecek olan bu kanşıklık­

tan Abdülkadir'e zerre kadar mes'uliyet terettüb etmez. Çünkü kendisi Yunanca bilmiyordu ve yukandaki isimler de, onun mfı­

sikisine mühim bir faydalan dokunacak istidatta olmadıklan

için, ezberinde değildi. Zaten gerek Yunancada gerek Arapçada hep birbirine benzeyen bu tuhaf kılıklı, bol sayılı ıstilahlar bir

şaşırtmaca gibi insanın dilini dolaştırıyordu.

"Anlaşılmamışın anlatılmasındaki imkansızlığa güzel bir örnek!

"Yunan mfısikisinin bu tortulan nazariyat kitaplannın çoğu­

na girmemiş ve bu eksiklik bir tamamlık olmuştur."

Arel aynca, Farabi'deki Yunan mfısiki görüşü etkisinin Meragi'ye kadar uzandığını da Mfısiki Mecmuası'ndaki (Nu.36) bir yazısı içinde

açıklamıştır.

Farabi'nin büyük bilginliğini kabul etmesine rağınen Arel onun mfısi-

ki görüşlerini şöyle değerlendirmekten kendini alamıyor:

"Bizim mfısiki, ömründe bir kerecik Farabi ayarında bir dahinin

alakasına nail ve dfıçar olmakla az kalsın başını derde sokuyor-

muş. Fakat bereket versin ki, Farabi'nin Yunanistan'dan getir- mek istediği aşı tutmadı, yoksa yalnız biz değil, bizim mfısiki ile geçinmekte olan bunca milletlerle beraber hepimiz mfısiki ellie- tinden öksüz kalacaktık"

Rauf Yekta Bey de Farabi'nin mfısiki görüşleri üzerine olan fikirleri- ni şöyle açıklamaktadır: 6

"ve Farabi'nin kendisi de Yunan filozoflannın eserlerinden ikti- haslar yapmıştır. Eğer, tierce majör ve tierce minör daha X.

yy.'da Farabi tarafından Yunan eserlerinin muhtevalanna göre consonante olarak belirtildikleri halde birkaç asır sonra bir an- siklopedi müellifi, diğerleri arasında, niçin bu gerçekten haber- dar olmayabiliyor ve YunanWar beş konsanan kabul ediyorlar-

dı: Oktav (sekizli), Beşli, Onikili (Beşlinin karşılığı), Dörtlü, On- birli (Dörtlünün karşılığı)," diyordu. 7

6 Rauf Yekta, "Türk Musikisi" (La Musique Turque), A. Lavignac Ans., 1922 Pa- ris'den Çev.: O. Nasuhioğlu, Müsiki Mecmuası: Böl.: 7-8.

7 J.J. Rousseau, "Musiki Lugati", Cansonnantes kelimesi.

(6)

F ARABl'NİN MUSİKİ YÖNÜ 65

Daha sonra Rauf Yekta Bey bu eserinde, Farabi'nin benimsediği Pi- tagor sistemi üzerine seslerin aralanndaki nisbetleri cetvel halinde ver- mektedir.

Bestekar Haşim Bey, "Haşim. Bey Mecmuası" adı ile anılan eserin- de8 Farablnin mfısikiyi: 12 Makam, 7 Avaze, 4 Şube ve 24 Terkib ola- rak tasnife tabi tuttuğunu kaydetmektedir. Pitagor'un 4 unsura nisbet et-

tiği Y egalı, Dügah, Segah ve Çargalı makamlarını Farabi: Y egah, Rast, Irak ve Aşiran olarak göstermiştir. Sonra bu makamları 4 unsur ve burç- lara göre bir düzenlemeye uygulayarak:

Yegah'ın ateş unsuru olarak Koç burcuna,

Rast'ın su unsuru olarak Oğlak burcuna,

Irak'ın hava unsuru olarak Terazi burcuna,

Aşiran'ın da toprak unsuru olarak Yengeç burcuna mensubiyetini ileri sürmüştür.

Farabi, makamlarm psikolojik etkilerini de şöyle bir cetvel halinde

göstermiştir:

1 - Rehavi makamı: Subh-i kazip'te (aldatıcı, fecirden önce) etkili, 2 - Hüseyni makamı: Subh-i sadık'ta (tan yeri ağarmasında) etkili, 3 - Rast makamı: Güneşin iki mızrak boyu yükseldiğinde etkili, 4. - Buselik makamı: V akt-ı Duha'da (Kuşluk) etkili,

5 - Zirgüle makamı: Nısf-ı Nehar'da (Öğle) etkili,

6 - Uşşak makamı: Vakt-ı Zuhr'da (Öğle sonrası) etkili,

7 - Hicaz makamı: Beyne's-Salavateyn'de (İki namaz arası) etkili, 8 - Irak makamı: Vakt-ı asır'da (Akşam üstü) etkili,

9 - Isfahan makamı: V akt-ı Gurub'da (Gün batışı) etkili, 10 - Neva makamı: Vakt-ı Leyl'de (Gece) etkili,

ll - Büzürk makamı: Vakt-ı i'şa'da (Yatsı sonrası) etkili,

12 - Zirefkend makamı: Vakt-ı Nevm'de (Uyku zamanı) etkili.

8 Mecmua-i Haşim, İstanbul 1280-1864 ve naklen H. Yenigün, Musiki Mecmuası,

Nu. 140, İstanbul 1959 ve naklen S. Yiğitbaş, uMusiki ile Tedavi", İstanbul 1972.

..

(7)

66 ETHEM RUHİ ÜNGÖR

Farabi, makamlann gezegeniere mensubiyetini de şöyle gösteriyor:

1 - N eva: Zühreye mensubtur, Hüseynl ondan doğar.

2 - Buselik: Müşteriye mensubtur, Geveşt ondan doğar.

3 - Irak: Güneşe mensuptur, Isfahan ondan doğar.

4 - Zirefkend: Hırd'a mensuptur, Nihavend ondan doğar.

5 - Rast: Merih'e mensuptur, Uşşak ondan doğar.

6 - Nigfir: Zühre'ye mensuptur, Zirefkand ve Büzürk ondan doğar.

7 - Rehavi: Kamer' e mensuptur, Bestenigar ondan doğar.

Farabi'nin çeşitli milsiki görüşlerine ait bazı açıklamalanın Prof. Dr.

Süheyl Ünver şöyle nakletmektedir: 9

(Veliyüddin Efendi Kütüphanesi, No. 3191, V. 140)

"Şeyh Ebu Nasrü'l-Farabi'den naklolunuyor. Müşarünileyh demiş ki: Subhukazib vaktinde Rabevi (Rehavi), Subhüsadık

vaktinde Hüseyni, Güneşin iki remih kadar irtifaı vaktinde Rast, Vakti Duhada Buselik, Nısfınnehar vaktinde Zenkille, Vaktizuhurda Uşşak, Beynessalavateynde Hicaz!, Vaktiasırda

Irak, Vaktigurubda Asfahan, Akşam namazı vaktinde Nevayi,

Yatsı namazından sonra Büzürk, Vaktinevmde Zirefkend ma-

kanılanyla okumalıdır.

"Köprülü Kütüphanesinde "Hafız Ahmed Paşa" kısmında

No. 275'de kayıtlı Divan-ı Naili sonunda kütüphane fihristinde maalesef kayıtlı olmayan ve kitaplar birer birer elden geçmeyin- ce bulunması imkarn olmayan milsooden bir risa.Ie vardır. Bir yerinde diyor ki: (Bilkülli Şeyh milsikar bir musannif edvar ve bir müellif otar kirnesne idi ... Pes imdi asıl olan oniki makam yedi avaze ve dört şube ve yirmidört terkibdir. Badehu nasr Farabi ve Kemalüddin ve ebu Ali bin Sina bu Azizler şehri Mı­

sır'da cem olup terkibi 48 eylemişler. Hatta makamatla ezan o kumağı anlar pe yda ittiler. . .. " ıo

9 Prof. Dr. S. Ünver, "Farabi, Musiki ve Makamlan Hakkında", Türk Müsikisi Der- gisi, Nu. 3, 1.1.1948.

ı o Sonda efsanevi gibi yanlış rivayetler var.

(8)

FARABI'NİN MUSİKİ YÖNÜ 67

"Hekiınbaşı Gevrekzade Hasan bin Ahmet (Emraz-ı ruha- niye-i nağamat-ı musikiye ile tedavi) risalesinde l l " ••• üstadan-ı

ilm-i edvar olanlardan hoca Nasır-ı. Tusi ve muallinı-i sam haki- im Farabi ve Hoca Abdülmümin sofi ve hoca Safiyüddin ve sa- ir ulemai' fenııi musiki olanlar nice kitab-ı mutebereler telif ve usulü ve furuğu tahrir ve tasnif eylemişlerdir. Zira ilm-i müsiki- nin ilm-i hikmet ve fenn-i hey'et ve nucum ve ilm-i tıb ile ke- mru münasebeti olduğunu arifan-ı üstadana mahfi ... değildir."

diye ruhi hastalıkların musiki nağmeleriyle tedavisi kısmında Fa- rabl'nin ve kendisinden sonra gelenlerin bu hususta yazdıklan balıisiere temas etmektedir.

"Esad Efendi Kütüphanesinde No. 3672'de kayıtlı eserin

boş bir yerindeki Farisi ibarenin tercemesi budur:

"Ebu Nasr Turhan Farabi felasefenin ünlü hakimi idi. Mu-

allinı-i sam derlerdi. Hükemanm itikadına göre Muallinı-i evvel Aristoteles'dir ki Filonli hakim-i ilahi Eflatun'un talebesinden- dir. Eflatun'un kabri de Rum Karamanı nahiyelerindedir.

"Ebu Nasr Türkistan Farabm müntehasındandır. Şam'da

Hikmet ve Ulum-u Riyazi dersi vermiştir. Ebu Ali Sina onun tasniflerini delil tutmuştur." 12

Farabi eski mfisiki üstadlarının büyüklüğüne miyar gösteril-

miştir. Nitekim "Lehçetü'l Lugat" sahibi Şeyhillislam Efendi de -ki 1090/1679'da doğmuştur-Musikide Farabi misaldir, diye

medholunmuştur.

Ata Tarilıi cilt l'de (s. 134'den sonra) talılil-i ilm-i maarif ve sanata dair usulü musiki kısmında " ... bunca Farabi-i edvar-i rüzgar enva-i aşar-ı sefa bahşa yadiganyle kendi mesleklerince ibka-i nam etmişlerdir" demektedir, ki yine Farabi, Fisagoras gi-

bi en büyük mfısiki üstadlarıyla mukayese için gösterilmiştir.

"Mecmuat'ül-Fevdidi'l-müteferrikatı fi'l-Nücum" adlı eserin- de 13 mfisiki makamlarının mensup oldukları seyyarelen göster-

11 Topkapı Sarayı Müzesi, "Hazine" kütüphanesinde No. 571 'de kayıtlı müellifin 1212/1797'de bizzat yazdığı nüsha.

12 Bu husus bilgi birikimi ile sürekli bir şekilde aydınlatılmaya elverişli bir konudur.

•3 Süleymaniye Umumi Kütüphane. Esat Efendi. Kayıt. No.2002.

..

(9)

68 ETHEM RUHİ ÜNGÖR

mektedir ki bu makamlarm 24 saate taksimini yapan Farabi'nin notunu tamamlamaktadır:

ilm-i mı1siki eseri zühredir. Neva, Zühre mensubdur, Hüseyni andan doğar. Buselik, Müşteriye mensubdur, Güvaşte

andan doğar. Irak, Mitaba mensubdur, Isfahan andan doğar. Zir Üfkend hında, mensubdur, Nihavend andan doğar. Rast, Me- rih'e mensubdur, Perde-i Uşşak andan doğar. Perde-i Nigariye zühreye mensubdur, Zirefkend ve büzürk andan doğar. Rehavi Kamere mensubdur, Bestenigar andan doğar."

Farabi musiki ilmini "İhsa ül-ulı1m" adlı eserinde şöyle açıklamış-

tır: 14

Masikiİ/mi

Mı1siki ilmine gelince, bu ilim bütün olarak, melodilerin (lahn) çeşitlerini, neden, ne için ve nasıl terkip edildiklerini, da- ha tesirli ve dokunaklı olmalan için hangi hallerde bulunmalan icap ettiğini bilrneğe yarar.

Bu ad ile bilinen iki ilimdir.

ı. Arneli mı1siki ilmi, 2. Nazari mı1siki ilmi.

Arneli mfısiki ilmi, duyulan (mahsus) nağmelerin çeşitlerini,

ister tabii, isterse sun'i bir şekilde olsun, kendileri için hazırlan­

mış olan aletlerde bulunmasını temine yarayan ilimdir.

Tabii mfısiki aletleri gırtlak (hançere), küçük dil, bunun ya-

nında bulunan uzuvlar (organ), sonra burundur. Sun'i olanlar, fülüt, udlar ve başkalandır.

Arneli mfısiki ile uğraşan kimse, nağme ve melodileri (lahn) ve onlarda hasıl olan her şeyi, üzerinde onlan çıkarmak ihtiya-

dında olduğu aletlerde bulunması bakımından tasavvur eder.

Nazari mı1siki ilmi ise, bunlann ilmini verir. Bu akıl ile id- rak olunan (makule) bir ilimdir. Bir de melodileri (elhan) mey- dana getiren her şeyin sebeplerini verir. Bunların bir maddeden

_çıkanlması bakımından değil, belki mutlak olarak ve her illet ve her maddeden çıkanlması bakımından bu sebepleri verir. Bun-

14 "Farabi" İlim/erin Sayımı, Çev.: Prof. A. Ateş, Maarif Vek. Yay.: Şark İslam Klasikleri: 34 (s. 10-12), İstanbul 1955.

(10)

FARABI'NİN MUSiKt YÖNÜ 69

lan hangi fUetle ve hangi cisim ile olursa olsun, umumi olarak,

duyulmuş olmalan bakımından ele alır.

Mı1siki ilmi beş büyük bölüme aynlır:

İlk bölüm, bu ilirnde bulunan şeyleri çıkarmak için kullam- lan esas (mebde') ve ilk bilgilerden, bu ilk bilgilerin nasıl kulla-

nıldığından bu sınaatin hangi yol ile çıkarıldığından, kaç şeyden

terkib edilip kemale getirildiğinden, bu ilirnde bulunan bilgileri

araştıran kimselerin nasıl olması icap ettiğinden bahseder.

İkinci bölüm, bu sınaatin usulünden bahseder. Bu da nağ­

melerin çıkanlması, sayılannın kaç olduğunu, nasıl olduklarını, çeşitlerinin ne kadar olduğunu ve birbirlerine nisbetlerini açık­

lar. Bir de bütün bunlar hakkında getirilen deliller üzerinde

araştırmalar yapar; nağmelerin duruşlarındaki ( evza') çeşitleri is- teyen onlardan istediğini alsın ve aldıklarından melodiler mey- dana getirsin diye hazırlanmış bir hale gelmesine yarayan ter- kipler hakkında araştırmalar yapar.

Üçüncüsü, usul bahsinde meydana çıkan şeyler ile nağmeler

için hazırlanmış olan, hepsi çalgı aletleri üzerlerinde çıkan ve

bunların üzerlerindeki yeri usuller bölümünde açıklanan tertipte ve miktar üzerinde bulunan bu sınaata mahsus ruetlerin çeşitleri hakkındaki burhanlar ile sözler arasındaki uygunluğu araştırır.

Dördüncüsü, nağmelerin vezinleri olan tabii ilm'ların sınıfla­

n hakkındaki bölümdür.

Beşincisi, bütün olarak, metodilerin (lalın) meydana getiril- mesi, sonra tam melodilerin meydana getirilmesi hakkındadır ...

Bu bölümde bir tertip ve intizam ile terkib edilmiş şiirler ve ay- n ayn metodilerin gayelerine göre, nasıl ayn ayn yapıldıklan hakkında araştırmalar yapılır. Melodilerin yapılmasına sebep olan gayeye erişmek için onu daha tesirli ve daha dokunaklı bir hale getiren halleri bildirir.

b) İcrakarlığı ve Çalgı Mucitliği:

Çeşitli kaynaklardan edinilen bilgilere göre Farabi'nin başlıca Ud ve sonra da Kanun ile adı ve şekli belirlenemeyen bazı çalgılar çaldığı öğre-

(11)

70 ETHEM RUHi ÜNGÖR

nilınektedir. Hatta bunlardan Ud 15un ve Kanun 16un da (atfen) Fara- bi'nin mucidi olduğu öğrenilmektedir.

Farabi'nin Ud çalınada büyük maharet sahibi olduğuna bazı kayıtlar­

da bir olay anlatılarak rastlanmaktadır. Aynı olayın bazı kaynaklarda17ki

kayıtlannda 'çalgı' adı zikredilmeden olay anlatılmaktadır. Bu olay, 30 yıl

önce Prof. Ahmet Ateş'in çevirisi 18 ile yayınlanmış olan "İlirnlerin Sayı­

mı" adlı eserde aynen şöyle anlatılmaktadır:

"Farabi bir gün tam bir Türk kıyafetinde ve kendisini tamt- madan es-Sahib'in bir toplantısına girmiş. Es-Sahib'in meclisin- de bulunanlar, onu tammayarak, onunla alay etmişler. Bir müddet sonra herkes biraz içki içip başlar dönmeye başlayınca,

Farabi bir çalgı aleti ile, herkesi uyutacak bir parça çalmış; bu- nun üzerine, toplantıda bulunanlar, ölü gibi uykuya dalmışlar;

Farabi çalgının üzerine "Farabi, yammza geldi, onunla alay etti- niz, o da sizi uyuttu, sonra kayboldu." diye yazıp oradan uzak-

laşmış. Bir müddet sonra, es-Sfıhib ve davetiileri uyanınca, bu barikulade şahsın kim olduğunu anlamadıklanna teessüf ederek, onunla bir daha görüşeceklerini temenni etmişler ve onun şere­

fine kadehlerini kaldırmışlar. Başka bir çalgıcı Farabi'nin üzeri- ne yazı yazdığı çalgıyı alınca, yazıyı görüp es-Sahib'e göstermiş;

es-Sfıhib bilinmeyen ziyaretçinin Farabi olduğunu anlayıp, ona

yapılan muameleden son derece muteessir olmuş ve arkasından

adamlar göndermiş ise de, onu bulamamış ve ömrü boyunca bu hadiseye teessüf etmiş.

Bu vak'a, ilk bakışta, mümkün gibi görünüyorsa da maale- sef doğru olması ihtimal dahilinde bile değildir. Evvela bu vak'a Farabi ile seyfü'd-Devle arasında vukua gelmiş gibi de gösteril- mektedir. Sonra es-Sfıhib İbn Abbfıd 323/935'de doğmuştur;

Farabi'nin 339/950 yılında öldüğü muhakkak olduğuna göre, o öldüğü zaman es-Sahib 15-16 yaşında bulunuyordu ki onun

15 Baron Rodolphe D'Erlanger, "La Musique Arabe", cilt ı. 1930; cilt II.: 1935 Pa- ris; Prof Dr. Süheyl Ünver, "Farnbi'nin Udu", MusikiAnsiklopedisi, İstanbul1947

16 Rauf Yekta, "Türk Musikisi", (La Musique Turque) A. Lavignac Ans.'dan çeviri:

Musiki Mecmuası, Nu. 380, s. 20'de: "Bu çalgının mucitliği meşhur Türk nazaıiyecisi

Farabi'ye atfedilir" denilmektedir.

17 Bkz. 5. dipnot.

18 Bkz. 5. dipnot.

(12)

FARABI'NİN MUSİKİ YÖNÜ 71

bu yaşta Farabi ile arasında, yukanda bahsedildiği üzere bir vak'a değil, herhangi bir münasebet bile bahis mevzuu olamaz.

Esas en biraz ileride görüleceği üzre Farabi Suriye ile Mısır ta-

raflarında bulunuyordu."

Prof. Ahmet Ateş'in bu açıklamasına rağmen andari 8 yıl önce Prof.

Dr. Süheyl Ün ver tarafından yayınlanan "Farabi'nin · Ud'u" başlıklı yazı­

da19 İbn-i Ebi Usaybicadan naklen "Tabakatü'l Etıbba" eserinde, icadetti-

ği musiki aletini insanı mestedecek derecede çaldığını kaydediyor. Sonra da aynı olayı şöyle anlatıyor:

"Emir Seyfuddevle-i Hemedani'nin sazendeleri biraz fasıl yaptıkta şeyh Farabi adem-i iltifat ve çendan istimama tekayyüd etmeyip kendi cebinden biraz ağaç parçalan çıkanp birbirine zam ve bir garip saz peyda ve seragazi negamat eyledikte eha- li-i meclise dıhk (gülme)

anz

olup ol kadar güldüler ki bihud olunca ondan ol aleti bozup üslub-i ahar üzere edip çaldıkta cünıle büka edip ağiaştılar ve yine bozup bir tarzı mar üzere

çaldıkta cünılesi baba vanp Farabi dahi illatın alıp bir kimse

· vakıf olmaksızın çıkıp gitti. Habdan kalktıkta Farabi'den nişan bulmadılar. Seyfüddevle buna pek ziyade muhabbet edip ikram eyledi ... " (Tezkeretül-Hükema fi Tab~a-til Ümem, Sütlüce, Mahmud Ağa Camii imam ve hatibi Hasan, ayın nüshadaki no- tundan.)

Böylece, aynı olayın bu iki yayınlanış şekli ile daha önce zikrettiği­

miz Prof. Ateş'in şeklinin birbirinden farklılık arzetmekte olduğu

görülüyor.

Süheyl Ünver bu yazısının son bölümünde de Ud şemalı ve perde

açıklamalı çizimini İsmail Saib. Efendi'nin terekesi içinden elde ettiğini

. ~

kaydederek buna göre Farabi udunun perdeleri hakkında açıklamalar yapmaktadır. Makaleye eklenen resime bakınız.

S. Ünver yazısının bu şemaya ait açıklamasında aynen şöyle yazmak-

tadır:

"Resimde isinileri yazılı nağmeler tam sesler olup müteferri olan nağmeler için muhtelif tellerde karar yeri olmadığından

tafsilat itasından sarfınazar ettik.

ı9 Prof. Dr. Süheyl Ünver, "Farabi'nin Udu", Mıisiki Ansik/opedisi, No. 10, s. 3, İs­

tanbul 1947 (Bu yazı daha sonra 1948'de "Türk Musikisi Dergisi", 1960'da "Musiki Mec-

muası'nda olmak üzere iki ayn dergide daha yayınlanmıştır.).

(13)

72 ETIIEM RUHi ÜNGÖR

"Udun sağındaki izahat:

"Tel üstünde görülen noktalar, Udun sağına çizgilerle adlan

yazılı nağmelerin kararg3.hlandır. Neva'da olduğu gibi. Udun akordu bozulur ve sazende düzen vermekten caiz olursa üzerin- de nokta bulunan makamı ve sonra da teli bu taksimata göre düzeltsin. Neva teline şehadet parmağı basıldığı zaman Dügah, badehu Segah, Çargah ve bu suretle Gerdaniyeye kadar bulu- nur ve her nağme yerine konulmakla akord edilmiş olur. Fakat

Mısırhlar bu suretle tashihat yapmayıp ka'b denilen mahalde düzeltirler.

"Udun kınk kolundaki izahat; makamlardır. Dört yukanda ve dört aşağıdadır.

"Üst sırada: Rast, Aşiran, Segah, Nühüft. Alt sırada: Neva, Dügah, Iraki, Nühüft.

"Udun tellerine ait soldaki izahat: lraki cevza ve balgam ile, Segah zühre ve kanda, Eve'de böyledir; Dügah. Bu Dügah zait- tir. (Basrahi) buna başka isim vermiştir.

"Rast, Balgam ve safra ile Sünbüledir. Aşiran, sevda ve Utarit iledir. Çıhargah, safraya mahsustur. Gerdaniye, kana mahsustur. Sübüle, Udun üzerinde solda yukanda: Makarri mutlak, cevabı kül.

"Udun altında sağda: Teller üzerinde yazılmış olan noktalara göre her karar dördüncü parmak ve her üç baş parmak iledir.

Udun altında solda: Başlangıç dördüncü parmak iledir ve sonu

şehadet parmağı iledir. Ud tellerinin başlandığı eŞik üzerinde 7 makam yazılıdır. Sırası ile sağdan Nühüft, Rast, Neva, Dügah,

Aşiran, Segah, Iraki.

"Musikişinas olmadığım ellietle bu Ud hakkında bir mütalaa- da bulunmayacağım. Bu vesikayı ilim atemine takdim ediyoruz.

Şimdi Farabi'nin terceme-i halinde yazılı olan çalgının Ud oldu-

ğunu bulmuş oluyoruz ve bunun kendi ihtiraı bulunduğunu da

öğreniyoruz. Yoksa bazı kayıtlara istinaden bazı makalelerde Farabi'nin Kanun'un mucidi gösterilmesi yanlıştır. Farabi Ud'un mucididir."

(14)

F AR.ABl'NİN MUSiKl YÖNÜ 73

S. Ünver'in bu yazısının Türk Musikisi Dergisi'nde, ikinci defa ya-

yınlanışından sonra ayın derginin bir sonraki sayısında (Eylül 1948, Nu.ll) A. Kemal Üçok imzalı "Farabi'nin Udu ve Eski ve Yeni Ud

Hakkında Bazı Mütalaalar" başlıklı yazıda yazar kendisinin hanende ve sazende olmadığını ancak Farabi'nin Udu ile bugünkünü mukayesede ne- ticeyi düşünerek bulduğunu kaydederek bir kısım açıklamalarla yeni bir

şema meydana getirmiştir (Makaleye eklenen iki resime bakınız).

A. K. Üçok'un bu incelemesinde görüşleri aynen şöyle açıklanmakta­

dır:

"Arkadaşım Doktor Süheyl Ünver, Farabi'nin Udu resmini ve okuduğu Arapça metinle beraber Profesör Necati tarafından yapılan tercümesini bana verdi. Ben de günlerce bu bahis üze- rinde meşgul oldum. Her ne kadar bu yazdığım bahis Türk Tıb

Tarihini alakadar etmezse de madem ki mevzuu bahis Fara- bi'nin muaddel Ududur, o halde onun aleti ile mukayeseye ya- rayacak bu satırlar o Udun cenahına sığırursa elbette mazur görülür.

"Tanburi Cemil'in "Rehber-i Musiki"sine nazaran hal-i hazır

Ud akordu budur. Kaba dügah teli tek olup diğer teller çift ol- mak üzere 6 telli ve ll burguludur.

"Farabi'nin icad ettiği ud modeli resmine nazaran hepsi de çift olmak üzere 7 telli ve 14 burguludur. Burguları tam göster- mek için bu kısım aslından büyük resmedilmiştir. Farabi'nin Udunu tashih edenler (Ennedim= musahib, meclisara) musik.işi­

nasanından İbrahim ve İbni Mecid ve İshak namında üç zattır ve bu ta'dilat hicretin sekizinci asrında yapılmış olup Irakayn ıs­

lahatına göre tellerin bağlannıış olmasına münhasırdır. Perdele- •·

rin adlan Udun eşiğine yani tellerin bağlandığı malıale yaZJimış­

tır.

"Bu isimler tellere mutlak olarak-yani parmak basılmaksı­

zın-vurulduğu zaman çıkan sesin adıdır. Nühüft; Nevanın ka-

rarı Neva ise Nühüftün cevabıdır. Aşirana gelince Hüseyninin

kararı olup Neva teline parmak basılmakla bulunur.

"Keza resimde noktalarla işaret olunup dillerine adları yazı­

lan sesler (nağmenin tercemesi) ise yine o noktalara parmak

basılarak tel kar'(kazımak) olduğu surette tafsil olunur. Bundan

(15)

74 ETHEM RUHİ ÜNGöR

başka kırmızı noktatarla işaret olunan adetler dahi birden sekize kadar (yani bir oktavlık) ses bulmak içindir. Bu işaretler bulun- mayan negamat ise bir oktavın üst veya altındaki bu'dü zülkülli (oktav'a) ait nağme yani perde ve ses olduğunu gösterir. Yarun ve çeyrek sesler için tellerde karar yerleri olmadığından tatvii- den ihtirazen izahat verilmemiştir.

Alafranga ve alaturka (Hamparsum) notalarmı göz önünde tutarak, anlayışıma göre Arapça metnin Türkçesini inceledim.

Udun muaddel akordu ile halihazır akordunun münakaşası:

Muaddel akordda Nüfüht namı altmda bir tel gösterilmiştir.

Halbuki Nühüft perde yani ses olmayıp terkip yani makamdır.

(Mi-Hüseyniaşiran) perdesinde karar verilir. Bu itibarla bugünkü akord vechile (La= Kabadügah) teli demek muvafık

olur. Belki mazide böyle deniliyar idi. Burası bence meçhuldür.

Alete ikinci tel (Rast) olarak tesbit edilmiş ve üzerinde gösterilen noktalarla dillerine yazılan perde isimlerine nazaran adeta bugünkü Tanbur ahenginin (Re= Yegah) teline tahmil olunan vazife muaddel Ud akorduna (Sol= Rast) teline yükle-

tilmiştir. Çünkü (Sol, Sol= Rast, Gerdaniye) bucd-ü zülkülli (oktav) .üzerinde mevcut seslerin bu telden istihrac edileceği tas- rih olunmuştur. Yeni akordda ise bu tele mutlak olarak darbe- dilirse (Sol= Gerdaniye) ses bulacağından parmak basmak sure- tiyle sol anahtarına göre ikinci oktavdaki (La, Si, Do, Re) per- delerini ifade ve irae etmek mümkündür. Muaddel akorddan zikrolunan ikinci oktavda 4 sesin istihracı mümkün olamaz. Bu itibarla tizleri eksiktir. Buna mukabil pes perdelerce yeni akard- dan zengindir.

Yeni akordun (Re= Yegah) teline mukabil (Si= Segah) teli ve fazla olarak (Fa-Irak) teli ilave edilmiş olmasının sebebini takdirden acizinı. Çünkü ne hanende ve ne de sazendeyim. La- kin düşünerek buldum. Aym zamanda Arapça izahatm son satı­

rındaki (K el' arabat vettikat) ıstılahlarının manasım bilmiyorum.

Yalnız (Vennimat) kelimesini (yarım ses) olarak alıyorum.

Çünkü yarun sesler hakikaten Ud tellerinde parmak basarak bulunur. Böyle iken yani la /ehüm mukerrat denilmiş olmasına

(16)

FARABI'NİN MUSİKİ YÖNÜ 75 rağmen yanın ses olan (Fa- Irak) perdesini göstermek için bir tel ilave edilmiş olmasındaki tenakuza da aklını ermedi.

Yukanda arzolunan izahattan anlaşılacağı:

Muaddelakord

(Resme nazaran) Üstten 1. Tel Ahengi Havi Perdeler

ı Fa (diyez) Fa, Sol, La zuselase

2 Si Si, Do, Re »

3 Mi Mi, Fa, Sol »

4 La La, Si, Do »

5 Re Re, Mi, Fa »

6 Sol Sol, La, Si »

7 Do Do, Re, Mi »

olur ki mebde ile münteha birbirlerini takib ederler. Tabii ok- tavlan değişir. Yani inhitat ve irtifa (tizlik, peslik) farkı bizatihi

hasıl olur. Eğer yedinci telde yazılı (Nühüft) kelimesi eskiden (Kabaçargiih) manasma gelirse bu akordun bir teknik akord ol-

duğuna şüphe yoktur. Bir de yeni akorda bakınız. · Her telin üç perde iraesine tahsis olunmasının sebebi de;

tele bir mutlak, bir şehadet parmağı, birde adsız parmak basıl­

dığı halde düz mızrap vurulması kabil olduğundan ibarettir.

Gerçi altıncı tele tam bir oktavlık vazife verilmiş ise de bu pek az kullanılan tiz sesleri temin içindir ve bir zühül olmak vechile

işbu muaddel akord farkı Irak-ı Arap ve acemde daha ziyade •·

pes perdeler üzerinden icrayı terenmümat olunduğu ellietle ma- halli ihtiyaca göre tanzim edilmiştir.

Muaddel akord resminin sonunda (geçen sayımızdaki Ud resmine bakınız) görülen Sünbüle kelimesi ikinci oktavdaki La diyez'in Türkçe adı olan Sünbüle manasma olmayıp müneccim

ıstılalılarından olan oniki burçtan birinin adıdır. Sebebine gelin- ce, esliif seslerin hangi burçlarla ve alılat-ı erbaadan hangileri ile alakası olduğu hakkında birhayli imiil-i fikir etmişlerdir ki resimde de bu izahatı vermeği lüzumsuz görmemişlerdir.

(17)

76 E1HEM RUHİ ÜNGÖR

Bugünkü akord

Üstten 1. Tel Ahengi Havi Olduğu Perdeler

ı Re Re zil'ehad

2 Mi Mi, Fa, Sol zuselase

3 La La, Si, Do ))

4 Re Re,Mi,Fa ))

5 Sol Sol, La, Si, Do,

Re zülhaıilse

6 La(kaba) La, Si, Do zuselase

haysiyetile taksimatı bozmaz.

Görülüyor ki bugünkü akord teknik bir usul takip etme- mektedir.

Mesela birinci telden bir tek ses çıkardığı halde beşinci tel- den beş ses elde ediliyor. Beşinci tel ile altıncı tel arasında üç perde ikmal edilerek san'atkarm kabiliyetine terkolunmaktadır.

Zaten Yenikapı Mevlevihanesi postinişini merhum Celal Efendi de halihazır akordunun ilmi edvara muvafık olmadığını

biimünasebe söylemişti."

ı974 yılında yayınlanan Ud Metodu20nda Udi Kadri Şençalar, "Fa- rabi'nin Uduna göre Değişik Akort'' başlıklı şu tabioyu yayınlamıştır:

(Üstten Birinci Sol Sesi) ı

-

FA (Diyez)FA SOL- LA Üçlüsü

2- DO - RE Üçlüsü

3 - FA SOL Üçlüsü

4 - LA LA DO Üçlüsü

5- RE RE Mİ. FA ÜçlÜsü

6 - SOL SOL- LA Üçlüsü

7 - DO DO - RE Üçlüsü

c) Nota Mucitliği:

Rauf yekta Bey, ı910 yılında "Şehbal"de21 yayınlanan "Kitabet-i Müsikiyye tarihine Bir Bakış" başlıklı yazısında şöyle yazmaktadır:

2

°

Kadri Şençalar, Ud Öğrenme Metodu, İstanbul 1974.

21 Cilt 1, sayı ll, s. 211.

(18)

FAR.ABl'NiN MUSİKİ YÖNÜ 77

"Şark musikisi nazariyesinden bahis olarak elde mevcut asarm en kadimi Hekim-i şehir Farabi'nin "Kitab-ül Makalfıt"

unvanlı eser-i bi naziridir ki hicretin 330 tarihine müsadiftir. Bu eserde negamat-ı mfısikiyyenin ebcet harfleri ile sebt ve tahrir

edilmiş alınasına bakılınca huruf istimaline hitabet-i mfısikiyye

fikrinin ilk defa Hekim-i müşarileyh tarafından mevki-i tatbike

konulduğuna hükmolunabilir.

Farabi'nin notası şüphesiz iptidai bir derecede idi, me'haza Farabi'den sonra yedinci karn-i hicri esatize-i mfısikiyyesinden

hoca Safiyettin-i Abdülınümin'in telifatı bu hususta Hoca-i

müşarileyh tarafından bir hatve-i terakki atıldığına delalet ede- cek mebaisi havi olduğu gibi Abdülkadir Meragi dahi asarmda hitabet-i mfısiki kavrudinden bahsetmiş ve hatta "Camiü'l- Elhan" ve "Makasidü '/-E/han" narolariyle telif ettiği eseriere bestelerinden birini bu nevinotaile yazarak derceylemiştir."

Rauf Yekta Bey devam eden bu yazısında daha sonra notanın geliş­

mesini anlatmaktadır. 22

II- FARABI'NİN BESTELERİ

Yakın zamanlara kadar bilim çevrelerince Farabi'nin besteleri kabul

edilınemekte idi. Buna rağmen bu red olayından haberdar olınayanlar~an bazılan da zaman zaman bu besteleri hatta devlet radyolannda Farabi

adını da anarak icra etmişlerdir. Neydi bu red olayı?

Yirminci yüzyılın başlarında biri mfısikinin bilim alanında Rauf Yek- ta Bey, diğeri mfısikinin icra yetişticicilik ve bestekarlık alanında Muallim

İsmail Hakkı bey olınak üzere iki büyük kutbu, bir ara anlaşmazlığa

düşmüşlerdi. Bu anlaşmazlığın sebebi; İsmail Hakkı Bey tarafından nota- ,.

lan yayınlanan ve şefliğindeki toplulukca icra edilen eskiye ait bazı eser- lerdi. 23

22 Mı1siki Mecmuası, Nu. 214, İstanbul 1965.

23 İsmail Hakkı

1- "Mahzen-i Esrar-ı Mfısiki Yahut Teganniyat-ı Mfısiki", İstanbul 1313-1897 (Ffı­

ni.bi: Isfahan Peşrevi, s. 89-94, Isfahan Sazsemaisi, s. 95-96. Sultan Il. Bayezid:

Eviç Peşrevi, s. 153, Eviç Sazsemaisi, s. 156).

2-"Hale" Nu. 1, 1325/1909, Sultan ll. Bayezid, Eviç/Düyek Peşrevi, Eviç SS.

3-"Sazende" (Şamlı Selim, tarihsiz: 1928 öncesi) (Farabi: Acemmurassa Peş., s.

lll-113, Acemmurassa SS., s. ll4-115.

(19)

78 ETHEM RUHİ ÜNGÖR

Rauf Yekta Bey "Şehbal" de yayınladığı yazılarda 24 Sultan II. Baye- zid'in bestekar olmadığını, 25 İsmail Hakkı Beyi töhmet altında bırakacak

şekilde yazmış ve Farabi'nin besteleri konusunda da açıklamalar yaparak

muhatabını isbata davet etmesi üzerine Şehbal'in 21. sayısında İsmail

Hakkı Bey'in Rauf Yekta Bey'e ve tekrar Rauf Yekta Bey'in mukabil

cevabı yayınlanmıştır. Hernekadar İsmail Hakkı Bey bu münakaşada

mukni bir cevap verememiş ise de Rauf Yekta Bey da reddiyesini geçerli bir belgeye ve esasa dayandıramamıştır.

Bin yılın ötesinden, aşağı-yukan 40 nesil boyu aktarılıp gelen bir bestede elbette ki tam saflık (orijinallik) beklenemez. Ve bir besteye son- radan bir usul giydirileceğinin mümkün olabileceği düşünülürse o eserin ait olduğu devri kestirrnek hiç bir zaman kesin bir ölçü olamaz. Makam

yönünden tesbit de böyle ....

Buna rağmen Rauf Yekta Bey adının musiki aleminde evvelden ya-

ratmış olduğu büyük güvenilirlik Farabi ve Sultan II. Bayezid'in eserleri- nin geçersizliğini sanat çevrelerine kabul ettirmiştir.

Rauf Yekta bey'in bu etkinliği, icrada olduğu gibi yayınlara da ak-

setmiştir. Ali Galip (Türkkan)'in 1897-1905 yıllan arasında "Nota Mec-

muası" iki türde (87 adetlik sazeseri ve

72

adetlik sözlü-sözsüz eser) iki seri arasında da Farabi'ye ait bir esere yer verilmemiştir. Daha sonra Ra- uf Yekta Bey'in yönetiminde yayınlanan 180 parçalık Darillelhan Külli-

yatı arasında Farabi bestelerine yer verilmemiştir.

5 Nisan 1933'de ilk sayısında; kapağında Farabi resmi (çizim ile) ya-

yınlanan "Nota" isimli dergide "Farabi" başlıklı ve Dr. Selahattin imzalı yazıda : "Farabi'nin olduğu söylenen musiki parçalan varsa da onun ol-

duğuna inanmıyoruz" denmektedir ki bu ilk sayıdan sonra ayın dergide Rauf Yekta Bey'in yazılan yayınlanmaya başlamıştır.

Farabi bestelerinin çok daha öncelere ait ve önemli belge notalan içe-

riğinde bulunduran Ali Ufki (1610-1675) Edvan ile Kantemiroğlu

(1673-1723) Edvan'nda görülıneyişi de calib-i dikkattir. Bu hususta dik-

4-Şamlı Selim Yay, (Büyük boy perakende nota, tarihsiz: 1928 öncesi) Sultan II.

Bayezid, Rahatülervah Peşrevi.

24 "Şehbal", cilt 1, Nu. 10 ve 19, s.376-377, 1325/1907. Rauf Yekta Bey'in açıkla­

ması: Bkz. M us iki Mecmuası, Nu. 217-218.

25 Sultan II. Bayezid (1447-1512), Fatih Sultan Mehmed'in oğlu olup Udikli Abdülhamid (Muhammed bin Abdülhamid el Uziki) ünlü musiki eseri "Fethiyye"yi ona ithaf etmiştir.

(20)

FARABI'NİN MUSİKİ YÖNÜ 79

kati çeken bir cihet de Farabi bestelerinin tamamen sözsüz oluşudur. Bu husus da şüphe kefesine bir malzeme olarak düşünülebilir.

Diğer yandan, tarafuiıdan 1976 yılında kaleme alınan ve Musiki

Mecmuası'nın Nu. 317 sayısında yayınlanan "Farabi Bibliyografyası" adlı

yazımda (s. 18) Farabi adına yayınlanmış bestelerin ona ait olmayıp is- mail Hakkı Bey'in olduğu şeklindeki olumsuz kanaatimin yeni verilerle

şimdi geçersizliğinin, biraz sonraki açıklamamla ortaya çıkmakta olduğu

görülecektir. Aynca; TRT Radyolarında seyrek de olsa defalarca icra

edilmiş olan Farabi besteleri, aynı kururnca 1981'de "Türk Sanat Musiki- si Sözsüz Eserler Repertuarı" kitabında kayıt dışı tutulmuştur. 26

Rauf Yekta Bey'in bu konudaki etkinliği 1935 yılındaki ölümünden sonra da daha 15 yıl geçerliliğini sürdürdü. Vakta ki yüzyılıınızın ortala- nnda "Ali Ufki Edvan"mn ilk defa Musiki Mecmuası'nda tam metninin

yayınlanması sonucu, sultan IL Bayezid'in bestekarlığının anlaşılması

üzerine, Rauf Yekta Bey'in-zaten geçerli bir esasa dayanmayan-Farabi bestelerine karşı bulunuşu da geçerliliğini yitiriyordu. 27

Böylece, nakzedici geçerli bir belge ortaya çıkarılineaya kadar Farabi bestelerinin kabulü gerekmektedir. Bin küsur yıldan beri kulaktan kulağa

naklederek yaşayabilen bu eserler, ilk defa 1313/1897 yılında İsmail Hakkı Bey tarafından yayınlanan "Mahzen-i Esrar-ı Musiki" isimli eser- de, 90 parça (çoğu klasik) eser arasında yayınlanmıştır. İlk yayınlanan bu Farabi eserleri Isfahan/Darbıfetih Peşrevi ile Isfahan Sazsemaisi'dir.

26 "TRT Sazeserleri Repertuan"nda Uşşak/Ç. Düyek Peşrevi'nin bestekan olarak:

"Farlibizade? adlı bir kayıt bulunmaktadır.

27 Miisiki Mecmuası Nu. 254, Neva/Düyek, "Peşrev-i Bayezidn (Böylece Osmanlı ta- rihinde 7 bestekar Padişaha, II. Sultan Bayezid'in de katılmasıyla bestekar Padişah sayısı ..

8'e yükselmiş olmaktadır:

1- II. Bayezid 2- I. Mahmud.

3- III. Selim 4- II. Mahmud 5-Mecid 6-Aziz 7-V. Murad 8- Vahdettin

Sultan II. Bayezid'in bugün elimizde 13'den fazla şu eserleri bulunmaktadır:

(21)

80 ETHEM RUHi ÜNGÖR

Batı notasının bizde uygulanmasının ilk yıllanna 28 rastlayan bu ya-

yından önce daha başka notalarla Farabi bestelerinin notaya geçirilmiş olması da muhtemeldir. Ancak, elde mevcut koleksiyonlann pek çoğu in-

celenmemiş olduğu için olumlu veya olumsuz kesin bir hükme varılama­

maktadır.

Bugün notalan elimizde bulunan Farabi besteleri şunlardır:

I - Acemmurassa/Berefşan Peşrev

*

(Yayınlan:)

ı - Sazende, s. 11ı-ıl3 (Tarihsiz, ı928 öncesi).

2 - Türk Musikisinin Nazariye ve Esasları, s. 562-565, 1981.

ll - Acemmurassa Sazsemaisi

(Yayınlan:)

ı - Sazende, s. 114-115 (Tarihsiz, ı928 öncesi).

III - Bayati/Sakil Peşrev (Ömer Horasani).

1 - Türk Musikisinin Nazariye ve Esasları, s. 537-538, ı981.

Peşrevler:

ı-Neva/Fahte (TRT Repertuar kitabında her üçü de fahte usulünde 3 adet N eva

Peşrevi gösterilmektedir.) 2-Neva/Düyek

3-Rahatülervah/Ç. Düyek (Notası: Şamlı Selim yayınlan a,rasında basılıdır).

4-Eviç/Düyek (Notası: Mahzen-i Esrar-ı Müsiki'de yayınlanmıştır. TRT Repertu- ar kitabında aynı makamdan Devrike bir ve Muhammes (Bezm-i Mülfık) olarak iki Peşrev kaydı verilmektedir.)

5 -Aşiranpuselik 1 A. Düyek 6-Nişabur 1 Sakil

7- Arazbarzemzeme 1 Deveikebir 8 -Dügfıh 1 Devrike bir

Sazsemaileri :

9-Neva (TRT Repertuar kitabında 3 adet Neva Sazsemaisi gösterilmektedir. Ayn- ca bir de "Bağdat" adlı Neva SS. kaydedilmektedir.

ı O- Rahatülervah

ı ı-Eviç (Notası: Mahzen-i Esrar-ı Müsiki'de yayınlanmıştır.) ı 2- Arazbarzemzeme

ı3- Dügfıh

* Örnek müzik olarak teypten dinletilmiştir.

28 Bkz. Etem Ruhi Üngör, "Türk Mıısikisinde N ota Yayımcılığı, Yayımlar- Yayımcılar (N ota Basımında 100. Yıl" (Tebliğ), I. Milli Türkoloji Kongresi, İstanbııl1978.

(22)

FARABI'NİN MUSiKt YÖNÜ

IV - Hicazkankadim/Sakil Peşrev

(Y ayınlan:)

ı - Türk Musikisinin Nazariye ve Esaslan, s. 326-327, ı981.

V - Isfahan/Darbıfetih Peşrev

(Y ayınlan:)

ı - Mahzen-i Esrar-ı Musikf, s. 89-94, ı3ı3/ı897.

VI - Isfahan Sazsemaisi

(Yayınlan:)

ı - Mahzen-i Esrar-:-ı Musiki, s. 95-96, ı3ı3/ı897.

VII - Rast Sazeseri

*

(Notası yayınlanmamıştır)

VIII - Rasthaveran/Hafif Peşrev

(Y ayınlan:)

ı - Türk Musikfsinin N azariye ve Esasları, s. 45ı -452, ı981.

IX - Rehavi Sazsemaisi

*

(Yayınları:)

1 - Musikf ile Tedavi, s. 36, ı972.

Not : Bu eserlerden:

81

I, II, V, VI numaradakiler İsmail Hakkı Bey koleksiyonundan (Koleksiyon şimdi TRT Kütüphanesinde ),

I, III, IV, VIII numaradakiler Abdülkadir Töre koleksiyonundan (Koleksiyon şimdi Süleymaniye Kütüphanesinde ),

VII, IX numaradakiler bilinmeyen koleksiyonlardan meydana çık-

mıştır.

*Örnek müzik olarak teypten dinletilıniştir.

(23)

82 ETHEM RUHi ÜNGÖR

Acemmurassa Peşrevi

f • 1' ,

~~~~~· ~J~C/ ·1 \1\

~ı;;/, 'c r U Cr r rı Cfttı<tE$htttr ır r er er ı

~ r r r cr ı c# ci' r rı Cr Ei r rtrtrr Cf]TfQ1

& ourtrı r uru cr ı~ rvcrr ıcrucrrm

& r c r±c: ra ı c;; lTf·v ı c:r r r cri:lq r e r 1

'e:J cra r r ı r- r 1 ı r E1 r l! ı ro r·~ ı r r r· v ı

~

.

4 rrcrrcırecrrııı r r rıtrgcrctı r·~rr rı

l r rtt~rıl crd·rttltftJtı{Jd i?rtll

r;ı.;

=$ P' Cifj r Ui E r r 1 r r r ftfl r r u u 1 r r r r 1

'r EerEErrı EfE FuGı b Ct u En F eti cc ur t$1

&

d>\IJ!V

t · 2 r r r r ı Gr r:J c:: U ı r r r ı

1 1

c e e! r r ı

1 -,ı: , J'AZEilllF. -

Referanslar

Benzer Belgeler

Tuba auditiva ve cavum tympani birinci yutak kavsinin endoderminden bilateral olarak gelişen evaginasyonlarla meydana gelir.. Birinci yutak kavsi mezenşiminden ise çene

Şebeke borucuklarının geri kalan kısmı ise intra hepatik safra kanallarını, duodenum divertkülünden ayrılan ve borucuklar şebekesinin başlangıcı olan ilk kol da

Cloaca zarının rectum karşısındaki kısmı anüs zarı , sinus ürogenitalis karşısındaki kısmı ürogenital zar (membrana ürogenitalis) olarak isimlendirilir..

• Vena umbilicalis'in vena hepatica ile olan bu bağlantı koluna ductus venosus ismi verilir. • Vena omphalo - mesenterica'nın sinus venosus'a açıldığı yerin

yapar; bu sırada kalp taslağı kıvrılarak S şeklini alır. • Sonraki gelişmelerle, arteriyel ve venöz kutuplar da.. birbirlerine

Pronephros borucukları serbest uçları ile aynı hizada birbirlerine birleşerek hepsi için ortak olan pronephros kanalı adı verilen ilk böbrek kanalını meydana getirirler..

 6.Spor federasyonlarının kurulması ve spor dallarını belirlemek için gerekli usul ve esasları tayin ve tespit etmek.  7.Spor müsabakalarında uluslar arası kuralların

 Merkez TeĢkilatı  Genel Müdürlük  Ana Hizmet Birimleri  Danışma ve Denetim Birimleri  Yardımcı Birimler  TaĢra TeĢkilatı  Gençlik Hizmetleri ve