Osmanlı Toplumunun Sınıflandırılması ve
Reâyâdan Alınan Vergiler
• Osmanlı toplumu hukuki olarak askerî sınıf (berâyâ) ve reâyâ olmak üzere iki sınıftan oluşmaktaydı. Osmanlı devletinde en üst dereceden en alt dereceye kadar her kesimden bütün devlet görevlileri ve askerler askeri sınıf içinde yer alırdı. Yönetim ve askerlikle ilgili devlet görevlerini, hizmet ve yükümlülüklerini yerine getirdikleri için başta avarız-ı divaniye olmak üzere bir takım vergilerden muaf tutulan bu sınıf tüketici konumundaydı. Ehl-i örf veya ehl-i seyf (örfiye veya seyfiye), ehl-i ilim (ilmiye) ve ehl-i kalem (kalemiye) sınıflarına mensup bütün devlet görevlileri ve askerler askerî sınıf içinde yer alırlardı. Örfiye sınıfı yürütme ve askerlik, ilmiye sınıfı kaza (yargı), tedris (öğretim) ve iftâ (fetva), kalemiye sınıfı ise bürokrasi ve maliye ile ilgili işleri yürütürlerdi. Bu üç grup
içerisinde yer alan bütün devlet görevlileri ve askerler askeri statüye sahiplerdi
ve vergi muafiyetine sahiplerdi.
• Osmanlı toplumunun büyük çoğunluğunu oluşturan reâyâ ise üretici konumunda olan ve yaptıkları işlerden ve ürettiklerinden dolayı devlete bir takım vergileri ödemekle mükellef tutulan Müslim ve Gayrimüslim yönetilen geniş halk kesimine denirdi. Şehir ve kasabalarda oturan reâyâ yaşam tarzlarına uygun olarak ticaret, esnaflık, el zenaatları, hizmet sektörü gibi tarım ve hayvancılık dışındaki işleri yaparak geçimlerini sağlarlar ve bunlara dayalı vergileri devlete öderlerdi. Yerleşik hayata geçmiş olan ve köylerde ikamet eden köylüler, yaşam
tarzlarına uygun olarak tarımla uğraşırlar, esas itibariyle çiftçilik yaparlardı ve yaptıkları işe uygun olarak daha çok devlete tarımla ilgili vergileri öderlerdi. Köylüler esas itibariyle tarım ve ziraatle uğraşırlar, ancak küçük çapta hayvancılık da yaparlardı. Osmanlı toplumunun büyük bir kesimini yerleşik hayata geçmiş ve tarımla
uğraşan köylüler oluştururdu. Reâyâ sınıfı içerisinde yer alan üçüncü grubu ise henüz yerleşik hayata geçmemiş konar-göçerler oluşturmaktaydı. Yaylak ve kışlakları arasında sürekli hareket halinde olan konar- göçer cemaat ve aşiretler yaşam tarzlarına uygun olarak daha ziyade hayvancılık yaparak geçimlerini sağlarlar ve devlete hayvancılığa dayalı olarak başta âdet-i agnâm vergisi olmak üzere bir takım vergileri öderlerdi. Bunların geçimlerini karşılamak için yaptıkları esas işleri hayvancılık olmakla birlikte kendi ihtiyaçlarını karşılamak için küçük çapta basit tarım da yaparlardı. Devlet konar-göçer cemaatleri denetim ve kontrol altında tutabilmek ve bunlardan en az kaçak ve en üst seviyede vergi toplayabilmek için muhtelif tarihlerde gerek sürgün ve icbâr gerekse teşvik ve vergi muafiyetleri sağlamak suretiyle özendirme yoluyla konar-göçerleri yerleşik hayata geçirmek için çaba sarfetmiş ve politikalar üretmiştir.
• Osmanlı Devleti’nde Vergi Sistemi ve Reayadan Alınan Vergiler
• Osmanlı Devleti’nde vergi, devletin devamlılığını sağlamak için, devletin
ihtiyaçlarına paralel olarak veya olağanüstü durumlar için padişah tarafından konulan yükümlülüklerdir. Osmanlı Devleti’nde ekonominin temeli zirai
üretime dayanmaktaydı ve devlet harcamalarının ana finansman kaynağı olan vergiler ağırlıklı olarak zirai üretimden elde ediliyordu. Osmanlı Devleti’nin
mali ve denetim teşkilatı merkez maliyesi, tımar sistemi ve vakıflar şeklinde
oluşturulmuştu. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan Tanzimat’ın ilan edildiği
zamana kadar geçen yaklaşık beş buçuk asırlık dönemde mali teşkilatın gelir
kısmının ana unsurunu teşkil eden vergilendirmeyle ilgili iki önemli ayrım söz
konusu olmuştur. Bunlar şer’i ve örfi vergilerdir.
• Şer’i Vergiler (Rüsûm-ı Şer’iye)
• Osmanlı İmparatorluğu’nda şer’i vergilerin temelini oluşturan vergilerin konması, toplanması ve nerelere harcanacağı gibi konular fıkıh kaynaklarında ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Uygulamada da buna uyulduğu söylenebilir. Yine de yönetim sınırları içinde farklı din, dil ve milliyetlere mensup halkları barındıran Osmanlı toplumunda, tekalif-i şer’iye bölümüne dahil vergilerin isim ve çeşitleri de farklılıklar gösterebilmiştir. Bu bakımdan zekat, öşür, cizye ve haraç gibi temel vergilerden başka bunların bölümleri olarak seksen kadar vergi kalemi sayılabilmektedir.
• Osmanlı devletinin ilk dönemlerinde şer’i vergiler, devlet hazinesine önemli oranda gelir sağlayan temel bir vergidir. Anadolu fethedilmiş memleket olduğundan bütün topraklar miri olarak kabul edilmekteydi. Toprağın gerçek sahibi devletti ve toprağı elinde bulunduran ve bizzat kendisi ekip biçen çiftçi halk ise, ister Müslüman olsun, isterse Hıristiyan olsun kiracı konumundaydı. Diğer bir ifadeyle toprağın tasarruf hakkına sahipti. Dolayısıyla kiracı olan reaya ektiği topraktan elde ettiği geliri sahibine yani devlete ödemek zorundaydı.,
• 1) Zekat
• İslam hukukuna göre zekat, bir ihsan veya basit bir sadaka değildir. O, devlet ve toplumun birey üzerindeki hakkıdır.
Bununla beraber devlet, zekat verip vermeme konusunda mükellefi serbest bırakmaz. Onun gereklerine göre toplanıp harcanmasını sağlamak zorundadır. Yeterli mal varlığına sahip bulunan ve belli şartları taşıyan her
Müslüman’ın vermekle mükellef olduğu zekat, Osmanlı İmparatorluğu’nda da diğer Müslüman devletlerde olduğu gibi uygulanıyordu.
• Zekata tabi malların 1/40’ı Müslüman fakirlere verilir. Verilen miktarın zekat niyeti ile verilmesi zorunludur. Vergi olarak zekat, zekata tabi mallardan ayni olarak verilebildiği gibi, değeri belirlenerek nakdi olarak da verilebilirdi.
•
• 2) Haraç
• Haraç, işgal edilen ülkelerde Müslüman olmayanlara bırakılan topraklardan alınan devlet hissesidir. İslam vergi hukukunda olduğu gibi Osmanlılarda da haraç iki kısma ayrılmaktadır. Bunlar haraç-ı muvazzaf ve haraç-ı mukasem olarak adlandırılmaktadır.
• Harac-ı Muvazzaf: Fethedilen yerlerdeki ahaliye bırakılan arazi üzerine arazi büyüklüğüne göre maktu bir şekilde konmuş bulunan bir vergi olup zaman ve bölgelere göre farklı isimler alabiliyordu. Bunların bir kısmı adeta toprağın ücreti olarak alınmaktaydı.
• Harac-ı Mukasem: Harac-ı muvazzaf gibi maktu bir şekilde alınmayıp ekilen arazi üzerinden elde edilen ürünün belli bir oranında (1/10 ile 1/2 arasında) ve yerin verimi esasına göre alınmak üzere belirlenen bir vergidir. Diğer bir ifadeyle, haracın mukasem kısmı öşürdür. Harac-ı mukasem ürün üzerinden alındığı zaman, yılda kaç defa ürün alınırsa o kadar da harac-ı mukasem alınırdı. Tarımsal arazi boş kaldığı zaman vergi alınmazdı. Harac-ı muvazzaf ise, arazi üzerinden ve yılda sadece bir defa alınırdı. Tarıma elverişli olan arazi işlenmemiş olsa bile vergi alınırdı.
• Harac-ı muvazzaf grubuna giren vergiler;
• - Resm-i Çift
• - Resm-i Zemin
• - Resm-i Asiyab
• - Resm-i Tapu
• - Resm-i Arus
• - Resm-i Bennak ve Resm-i Mücerred
• - Resm-i İspenç
• - Resm-i Dühan,
• Resm-i Çift
• İmparatorluğun pek çok bölgesinde, özellikle de daha önceden feodal üretim ilişkilerinin yaygın olduğu Rumeli’de çift resmi, devlet
mülkiyetindeki toprağın kullanım hakkı karşılığında reayanın sipahiye sunmakla yükümlü olduğu emek hizmetlerinin bir bölümüyle, döğen hizmeti, boyunduruk resmi, ot, odun gibi yükümlülüklerin paraya çevrilmiş biçimi olarak ortaya çıkmıştı.
• Bu vergi Osmanlı İmparatorluğu’nun tahrir defterlerinde, raiyyet kaydedilmiş bulunan Müslüman reayadan tam veya nîm (yarım) çiftlik yer karşılığı olarak alınmaktadır. Raiyyete ait yerleri ekip biçen, toprağa bağlı olmayan göçebe yörük bile olsa, o sancağın tahrir defterinde yazılı bulunan miktarı vermek zorundadır.
• Resm-i Zemin (Resm-i Dönüm)
• Resm-i zemin, kendisine tımar tahsis edilen sipahinin, sahib-i arz statüsünde olduğu durumlarda alınan bir vergidir. Sahib-i arz statüsündeki sipahiye ait bir toprak parçasına yerleşik reayanın işlemediği boş toprağın başka yerden gelen hariç reaya tarafından işlenmesi halinde, bunlardan bu toprakları işlemeleri hakkı karşılığında alınan bir vergidir.
• Resm-i Asiyab
• Değirmen resmi olarak da adlandırılan bu vergi, su veya rüzgar ile çalışan un değirmenleri ile zeytinyağı imalathanelerinden alınırdı. Bu vergi, su veya rüzgar ile çalışan un değirmenleri ile zeytinyağı imalathanelerinden alınmaktaydı.
• Resm-i Tapu
• Bu vergi, üzerine bina yapılan veya koru, harman yeri, oyun yeri, ticaret yeri yapmak suretiyle arazinin tarımsal faaliyetten alıkonması
karşılığı alınmaktaydı. Bu verginin miktarı, tarımsal faaliyetten alıkonan yerin içinde bulunduğu arazinin verimliliğine göre belirlenmekteydi.
Eğer bu yer tarıma elverişli ve verimliliği yüksek (âlâ) ise bu durumda 50 akçe, orta verimli (evsat) ise 30 veya 40 akçe, daha düşük bir verimliliğe sahipse (ednâ) resm-i tapu 20 akçe olarak alınırdı.
• Resm-i Arus (Resm-i Düğün veya Resm-i Gerdek)
• Tımarında bulunan kadınların evlenmeleri esnasında kocalarından alınan resm-i arus vergisi, sipahi adına alınan maktu bir vergidir. Bu vergiyi sadece tımar sahibi alabilir. Subaşı ve sancakbeyi bu
vergiyi alamaz. Osmanlı İmparatorluğu miri arazi sisteminde yüzyıllar boyunca alınan bu vergiyi sadece reaya ödememektedir. Kendisine resm-i arus geliri kaydedilen sipahi ile zaimler, avcılar ve kale erleri de bu vergiyi ödüyorlardı.
• Resm-i Bennak ve Resm-i Mücerred
• Resm-i bennak vergisinin ödenme şartı evliliktir. Evlenen erkek vergi mükellefi olur. Bennak, yarım çiftten (nim-çift) az toprağa sahip olan köylüdür. Eğer yarım çiftten az toprak tasarruf ediyorsa ekinlü bennak, hiç toprağı yoksa caba bennak adını alırdı. Caba bennaklar, tapu ile tasarruf edilmiş toprağı bulunmayan ve başkasının tapulu toprağında işçi olarak çalışan evli reaya idi.
• Mücerred ise, babasının yanında yaşayan bekar yetişkin çocuktur. Mücerred resminin miktarı 6 akçe olup babasının yanında yaşayan, gelir elde etmeye gücü yeten (kisbe kâdir) yani sakatlığı, hastalığı olmayan erkeklerden alınan bir vergidir.
• Resm-i İspenç
• Osmanlı İmparatorluğunun Müslüman olmayan reayadan topraklı, topraksız, evli veya bekar olup olmadıklarına bakılmaksızın alınan bu vergi, Müslümanlardan alınan çift resminin bir karşılığıdır. Bu vergiyi veren gayrimüslimlerden çift resmi ve bennak gibi vergiler alınmıyordu.
• Resm-i Dühan
• Bu vergiyi vermekle yükümlü olanlar, sipahinin toprağına geçici bir süre için, genellikle kışı geçirmek amacıyla yerleşen ve tarımla uğraşmayan, haric raiyyet olarak adlandırılan kimselerdir. Bunlar, genellikle geçimlerini sağlayabilmek amacıyla durmadan gezen ve belirli bir yerde sürekli olarak ikamet etmeyen kimselerdir. Bu vergiyi ödemekle yükümlü tutulanlar, geçici bir süre için oturdukları köyde üç yıl veya daha fazla ikamet ederlerse, resm-i dühan yerine bennak vergisi öderlerdi. Bunlar ayrıca arazi tasarruf edip elde ettikleri ürünün öşrünü verirlerse o zaman da resm-i dühan vergisini ödemezlerdi.,
• Resm-i Çift Bozan
• Çok geniş topraklara sahip olan Osmanlı İmparatorluğu’nda, tarımla uğraşmak, öncelikli olarak köylünün hakkı olarak kabul edilmektedir. Bu durum ekonomik hayatın bir gereğiydi. Bu nedenle, devlet tarafından kendisine arazi tahsis edilen kişilerin bu araziyi herhangi bir neden olmadan terk etmesi belirli bir para cezasını gerektirmekteydi. Bu ceza, resm-i çift bozan adıyla anılan bir vergi olarak literatürde yer almıştır. Bu vergi, ekilip ürün elde edilebilecek bir yerin, boş bırakılarak ekilip biçilmemesi nedeniyle uğranılacak zararın karşılığı olarak kabul edilmektedir. Arazinin ekilmeyerek boş bırakılması, aynı zamanda devletin askeri anlamda zaafa uğramasına da neden olmaktaydı.
• Resm-i Cürm ü Cinayet
• Bu vergi, devlet tarafından tımara verilmiş bulunan topraklarda işlenen bir takım tarımsal suçlardan dolayı alınıyordu. Çok az yerde uygulanan ve niyabet olarak da adlandırılan bu ceza, her yerin teamülüne göre farklı miktarlarda alınmaktaydı. Bu konuda işlenen suçlardan dolayı vergi
alma/ceza kesme yetkisi, tımarın serbest olup olmamasına bağlıydı.
•
• Örfi Vergiler ( Rüsûm-ı Örfiye)
• Padişahın vergilendirme yetkisini kullanması sonucu konulan yani hükümdarın iradesi ile tarh olunan çok sayıda Örfî vergilerin (tekalif-i örfiye) başlıcaları ise yapılan idare ve yargı hizmetleri karşılığı bu hizmetlerden yararlananlardan alınan Rüsum-ı Örfiye ve devletin savaş gibi ani masraf gerektiren veya sonraları acil ihtiyaç duyulan hallerde imdadiye-i seferiye ve imdadiye-i hazariye gibi adlarla hane reislerine tarh ettiği
Tekalif-i Divaniye (avârız-ı divaniye, ya da avârız vergileri) adlarını taşıyan vergiler idi.
• İmdadiye
• a) İ m d a d i y y e – i s e f e r i y y e : Sefer ve harplere bağlı olarak tarh ve cibayet
edilen bu vergi kalemi, muharebe masraflarını karşılamak maksadıyla tebaadan alınan
bir vergidir. Bu vergi, Osmanlı devletinin sürekli savaş halinde olması sebebiyle mali
külfeti kaldıramaması yüzünden koyulmuştur.
• b) İmdadiye-i hazariyye:
• Bu vergi de, isminden de anlaşılacağı (harp yardımı) üzere, harpler yüzünden devletin düştüğü masraflan azaltmak ve harp giderlerine az da olsa tebaayı ortak etmek gibi bir gayeye matuf olarak, her yerin mali imkanları göz önüne alınarak tevzi edilen bir mükellefiyettir. Bu vergi kaleminin miktarı zaman ve duruma göre değişiklik
göstermektedir.
• İâne-i Cihadiyye
• Bu vergi de, isminden de anlaşılacağı (harp yardımı) üzere, harpler yüzünden devletin düştüğü masraflan azaltmak ve harp giderlerine az da olsa tebaayı ortak etmek gibi bir gayeye matuf olarak, her yerin mali imkanları göz önüne alınarak tevz' edilen bir mükellefiyettir. Bu vergi kaleminin miktarı zaman ve duruma göre değişiklik
göstermektedir.
• Avarız
• Osmanlı devletinde, olağanüstü zamanlarda tebaaya yüklenen bedeni, mali ve ayni bir vergidir. Avarız-ı divaniye adı ile de anılan bu vergi, devlet masraflarının memleket nüfusuna tevzi ve taksimi neticesi ortaya çıkmıştır. Çok eski bir vergi olmakla beraber, ne zaman ihdas olunduğu kesin olarak bilinmemektedir. Bununla beraber, bu verginin, Osmanlılardan önce Anadolu beyliklerindeki mevcudiyetinden bazı vesikalar sayesinde haberdar olmaktayız.