• Sonuç bulunamadı

Eski İstanbulda Kağıthane bülbülleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eski İstanbulda Kağıthane bülbülleri"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

29 Nisan

1 T

-i t-

S O N

i

« O »

ZAMAN/

R K I

s e

£^AT/ ÂS7V1/V£ £//,£>A

Kâğıthane bülbülleri

Çolak Ali Bey ve işgüzarlıkları - Sarhoş dervişten neden

korkulurdu - Şirinlik muskası satan Hafız - Udî Mesrop

nasıl çalar, nasıl söyler, ve kendisini ne sanırdı

Y azan t S e m e d M u h ta r JLlus

G

eçen yazım- - s da Kâğıtha­ ne mevsiminin . Icsa ömürlü — olduğunu,, rumî Nisan iptida-1 smdan, yani şimdi­ ki Nisan ortasından başlayıp Hıdırel'ea de tam kemalini bul duğunu, çayırlar bi­ çilince tavsadığım, civcivliğinin dört beş Cuma ve Pa­ zara münhasır k.ak dîğım yazmıştım.

Şimdi de oranı» gediklisi, aradan hiç eksik olmayan, ade­ tâ - Kâğıthane bülbü lü kesilen birkaç simayı anlatacağım.ı

En başta Çolak Ali Bey gelildi, ka­ lasında kenarı bir parmak yağlı, cücük püsküllü, rengi atmış bir fes, dalga dal ga lekeli suratında çatık kaşlar; o za­ manki tabirle (bir yanı kalk gidelim, öbür yanı haltetme otur aşağı) diyen, bir ucu düşük, öteki ucu kalkık bıyık­ lar; mosmor dudahlı ağzında küf tut - muş tek tük diş; çenesinde bir parmak traş; boynunda kirden kahve rengiieş- mış kolalı yakauk, altında şirden gibi kravat; sırtında giyile giyile sakilleş - mlş, kolları, etekleri Özbek hırkaları kadar upuzun, lumbilir kimden kavan- ça, siyah redingot. Pantalonun paçaları diz kapaklarında; sivri burunlu sarı iskarpinlerinin patlak yerlerinde ayak parmakları görünmede.

/ Bir kolu çolak, bir ayağı sakattı. Kı­ şın ikindiden hava kararmcaya kadar Beyoğlu Caddeikebiri&de. Haçopulu çar şısile Yani birahanesi arasındaki yaya i kaldırımında dolaşır, Nisan ayı girince her Cuma ve Pazar mutlaka Kâğıthane ye uzanır, akşam olup herkes dağılır­ ken, bayırlara tırmanarak Tepeye se­ ğirtip orada mola veren araba piyasa­ cılarının yine arasına katılır, Kâğıtha - ne zamanı geçti m; ekseriya Fenerbah- çeyi, bazan da Bariyerin Sularım boy­ lardı.

Mesire müdavimleri içinde onu bil- miyen yoktu. Bütün keriı ferli paşalar, V eyler, bunların oğulları, damadları; kanlan, kızları, gelinleri. O da bunlann hepsini adlarile, sanlarile, içyüzlerde tanırdı.

Ona Bey denilmesine seoeb gayet na­ zik, terbiyeli, edeb ve erkân güder olu­ şu; kâtipçe, lügat para’.aya paralaya konuşmaya yeltenişi.

Gözleri fıldır fıldır, cin gibiydi. Kar­ şıdan bir araba görür görmez sarsak sarsak yanma damlar; kandilli temen­ nalarını çakıp Arapkirüye çalan dilde çene işletmeğe koyuluverirdi:

•— Vay hanfendiciğim, âfiyeti âliniz berkemaldir inşallah!... Velinimet paşa fendimiz hazretlerini dün müşahede ey leflinı, iltifatı ülya! arına nail pldum. (Yarın Kâğıthaneyi teşrif edecek misi­ niz) diye çakirinize suali şerifte bulun­ dular...

Ve girişir:

— Gelininiz Esman Hanımefendi haz­ retleri nezdi âlinizde, fakat kerimei if­ feti vesimeniz Melâhat Hanımefendi hazretleri buyurmamışlar. Narrpzaçlar mı yoksa? Cenabıiıakkm avnü keremde günü hulûl etsin, sultanımın velime ce­ miyetinde kalburla su taşıyacağım!.

Gelin hanfendiye de hitap eder: -— Mahdumu seniyeniz Tayyar Beyi­ mizi demin rüyet ettim Maşallah ma­ şallah koca aslan oldu. Yüzbaşı urubası sırma kordon, altın madalyalar beyime ne yaraşıyor; esbini. şehzadeler gibi saltanatlı saltanatlı ne de koşturuyor... Yaşım bilmez miyim efendim? îki yd evvel sünnet düğünlerinde plâv zerde­ sini tenavül etmişim. Şimdi ya on üçün­ de, ya da on dördündeler.

Erkekler, kadınlar herkes onu sever, yarenliklerini yadırgamaz, çeyreği, iki çeyreği avueuua toka ederlerdi.

Çolak Ali Beyin işküzarlığı da vardı. Dalaveresi olanların emirlerine, hizmet 1 erin e âmade: Arabadan arabaya giz­ lice haberler taşıyıp durur; çiçekd, ko­ kulu, miniminicik nameleri götürüp getirir; kıskanç beylerin kanları, kıs­ kanç hanımların kocalan haşkalarile aşna fişnadâlar mı diye kolculuk ta e­ dip sıcağı sıcağına gelip yetiştirir, be­ yaz mecidiyeleri haklardı.

K

âğıthane bülbülleri arasındaki namlılardan biri de sarhoş Der­ vişti.

Başında arakiye, sırtında aba, takke- ci kalıbı gibi enseli, kıpkızıl gözlü, kı­ vırcık bıyıklı, boru gibi sesli, nefesi daima buram buram rakı kokulu bir izbandud. *

Tekkede dervişliği, mervişliği yok; bil­ mem kimin hafiyesi derlerdi.

C da ortalığa mu­ sallat;

— Beyler, hanım­ lar, dervişin gönlünü hoş edin bakalım! di­ yerek, âdeta zorbam­ sa biı tararla araba­ nın yanma dikilir; ne verilse bakmaz, boy­ nundaki keseye atar. Dedik a, "asıl zana­ atı etrafı kollamak Avmpaya kapağı at­

mışlarla akrabalığı olan, sürgünde ve menkûp kimseler - ! ie bulunanlardan tamdık bir kim i se, geçerken temennah ediverirse gözü rtelâşlı telâşlı etrafta: Acaba sarhoş

derviş gördü mü?

Herif, saray mensuplarile senli ben­ liydi. Meselâ hünkâr yaveri bir mah­ dum beyin veya damad beyin yanma paldır güldür yanaşır; dobra dobra bal­ ta:

j — Bana bir kalıp sigarası ver!. ' Sokulup çıtlatır:

Kokozum, dem parasım uçlan to­ sun!.

Zırt zırt, kuytuca bir tarafa çekilip abasının a itfada, omuzdaş kuşağına so­ kulu rakı şişesini dikip dururdu.

Q ulu, sırnaşık softa da meşhurlar dandı. Başında beyaz sank, kaş­ larının kılları gözlerine sarkık, kapkara

(2)

. v

Eski Istanbulda

Kâğıthane bülbülleri

(Baş tarafı S inci sayfada)

çember sakallı, karanlık ağızlı, önüne doğru fırlak çeneli, yusyuvarlak bir yo­ baz.

— On paacık, on paacık!. Bugün Cu ma, mübarek gün, abdestti, oruçluyum; edeceğim dua makbul olur! diyerek çamsakızı gibi yapışır.

On para ver, gitmez; yirmi para, kıı-k para alsa yine çekilmez­

— Allah cümleninkini bağışlasın, tam yedi tane yetimim var!

Biraz yüz buldu mu daha sokulup o da senli benli; ı

— Bii' ıııecid sun, şirinlik muskası ve reyim. Yavuklun seni gılman gibi (ya- hud huri gibi) görsün!.

Pişmiş kelle gibi sırıta sınta,

— Kesene bin bereket, Rabbını ka­ bul etsin! diye yanından ayrıldıkları - nın herhalde bu muskalardan aldıkları muhakkaktı.

Rivayete göre toplamadığı çeyrekle­ rin, mecidiyelerin hiçbiri avucunda kal­ mazmış. Sayısı hesap edilmiyecek ka­ dar çvlenmiş, karılan boşamış boşamış; hâlâ da nikâhında dört kadın varmış. Boşadıklarının Şebislftm kapısından ke­ silen nafakasına, nikâhın dakllerin ge­ çimine para yetiştiremezmiş...

U

di Meaıop asıl Kuşdili ve Yoğurt çu çayırlarının, kalabalık günle­ rinde Fenerbohçeuln bülbülü idi amma Kâğıthaneyi de kaçırmazdı.

Göğdeli, iri kemikli, alkolik yüzünde damar damar kan, sesi kısık, plaspare- lere bürünmüş biı ermenicağızdı. Elin­ de kaç yerinden yamalı, bakkal kâğıt­ ları yapıştırdı, tellerinin yarısı kopuk j

bir ut; sapında penbe kurdele fiyango- lu, kaz tüyünden ıııızrab.

Kenara çekilip bir ağaç altına bağ­ daş kurar, çatır çutur taksimi, öğürür gibi şada ile gazeli geçtikten sonra hep aynı, başkaiarmı hiç karıştırmadan, meriyülhatır kişilerin şarkılarını tuttu­ rur. •

Teşrifat ta kollamada. Önce vezir Mahmud Delâlettin Paşamnki:

«Mir’atı ole al da l»ak Allahı sever­ sen

Sinen ne kadar olmuş o benlerle mü­ zeyyen» Ardından, Roji komiseri Nuri Beyin­ le!:

«Bak şu güzel köylüye, işte bu kız­ dır peri «Toprak ile oynamış, belli güzel el­ leri Daha ardınoan Nabi zade Nazımın ki;

«Gel elâ gözlüm efendim yanıma «Hasretin' kâr etti aı-tık canıma» /

Ah al, morcu mor, kan ter içinde ça­ lar, söyler, bitirince eti aftan parsa top lardı. O »kadar da azametli, kendisini dev aynasında görüşlü ki Istanbulun en büyük musiki üstadı sanki o.

KüUıanlbeyler sataşırlar, rahat bırak mazlardı. Udunu kapıp kaçarlar, yalva­ rır yakarırken kahkahaları atarlar, kı­ zıp ağzına geleni veıiştirmiye başlayın­ ca bu sefer udu yere vurarak, parça­ layıp, tellerinin hepsini koparıp herif- cağızı çocuk gibi ağiatırlardı.

Hemen Belyer, hanımlar mrehamete gelir, çağırıp kuruşu, ikiliği ve - rır, zavalıcığm yüzü gülerek keyifli ke­ yifli gider, udunu ekletip pükletip yine ortaya çıkardı.

---

o---Kişisel Arşivlerde İstanbu, Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

aynı adımı kullandı, başka figürü yokmuş gibi geldi bana. O figür tango gibidir, bir öne bir ar­ kaya adımdır. Onun yanı sıra baston ve zil ilave etti, çok iyi bir

Edebiyatçılarımızı kısa bir za­ manda yıpratan ve yeni nesiller tarafından anlaşılmaz, bu se­ beple de daha sağlıklarında unu­ tulmuş hale getiren Türk

Yaygın din eğitimi, örgün eğitim kurumlarında verilen din eğitimi ve öğretiminin dışında, halkı din konusunda aydınlatmak, toplum bireylerine ortak dinî ve millî değerleri

Eğer ik­ tidar hükümeti Helsinki me­ selesini Halk Partisine hü­ cum işi gibi ele alsaydı, bey­ hude enerji sarfı yerine mem­ lekete hiç değilse şeref

akşam kendisini ziyarete gittik­ leri vakit bu kara haberle karşı­ laşmışlar, ailesini teselli etmiş­ lerdir. Reisicümhur

Sinema filmlerini diğer sanat eserlerinden ayıran en önemli özelliklerden biri olan kurgu, içinde bulunduğumuz dünyayı benzer ama farklı olarak bir gösterir çünkü

Akif gibi düşünmesek bile, dü­ şüncelerine bağlı bir eylem adamı olduğu için her zaman saygı duyarız.. Akif’in sadece siyasette değil, edebiyatta da hakkı

Yönetim Muhasebesi uygulamalarında yeni bir yaklaşım modeli olan ve orjinal adı "Five Dimensions of Management Accounting", "Yönetim Muhasebesinin Beş Temel Boyutu" muhasebe