• Sonuç bulunamadı

birbirlerinin yerine kullanıldığı görülür. Mit, efsane,

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "birbirlerinin yerine kullanıldığı görülür. Mit, efsane, "

Copied!
41
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Mit- Efsane- Destan

(2)

• Çoğu zaman sözlü anlatılarda kavramların

birbirlerinin yerine kullanıldığı görülür. Mit, efsane,

destan, masal gibi kavramlar birbirlerinin yerine

kullanılmıştır. Bunun en büyük sebeplerinden biri

kelimelerin farklı dillerdeki ifadelerinin birlikteliği

olarak ortaya çıkmaktadır. Farklı dillerde zenginleşen

kavramlar yumağı zaman zaman kargaşanın sebebi

durumundadır. Farklı kültür çevreleri de bu algılama

biçimindeki çeşitliliğin sebepleri arasındadır.

(3)

• Kelime olarak mit, Yunancadaki “Mythos”

kelimesinden gelmektedir. Myhtos, söylenen veya duyulan söz, masal, öykü, efsane anlamlarını taşımaktadır. Mythos, tarihi değeri olmayan söylenti, uydurma, boş ve gülünç olarak tanımlanır.

• Diğer taraftan “epos”; ölçülü ve dengeli söz olup

tanrının insana armağanıdır. “Logos” gerçeğin

insan gözüyle görülmesi, doğruların keşfi, bilime

giden yol olarak ifade edilmektedir.

(4)

• Bu durumda, mit söylenen söz; logos ise bilimin keşfi olarak alınınca birbirinden farklı iki teşekkülün birlikteliği söz konusudur. Antik dönemin matematik ve doğa bilimcileri mitin sınırlarının tamamen dışında logosun hakim olduğu prensiplere bağlı kalarak eserler vermişlerdir.

• Mitoloji sözlü kültürün en önemli unsurlarından biridir.

Dolayısıyla mitoloji söylenen sözün kişiden kişiye, nesilden nesile aktarılmasıyla oluştuğu kadar değişime de uğramıştır.

Böylece kelimelerden başlayarak temaya kadar her şey değişmiş ve başka değişik versiyonlara dönüşmüştür.

(5)

Mit Nedir ?

• İnsanların varlıklarını, doğayı, yaşananları, yaşadıklarını ve çevrelerini açıklama ihtiyacı vardır. Din düşüncesinin de buradan doğduğunu savlayan antropoloji, mitlerin de “açıklamak”

işlevinin bu açıdan baskın olduğunu iddia eder.

• Mit, belli bir dönemde olduğu kabul edilen,

insanların sıra dışı geleneklerini (ritüeller, büyü

vb.), tanrılarını, kahramanlarını, dinsel

inançlarını vb. açıklayan hikâyelerdir.

(6)

• Mit, daha çok doğa ve doğaüstü varlıkların yaradılışını konu alır. Yani, bir anlamda mit, yaradılışın öyküsüdür.

Yaradılış ve doğa içindeki mücadele ve insanlığın kazandığı deneyimler olarak görülmektedir.

• Mitlerde genelde doğaüstü varlıklar veya tanrılar görevlendirilmektedir. Bu mitler sayesinde insanın içinde bulunduğu ve onu sınırlayan tabiat ve alemin anlamlandırılmasıyla insanların şüpheleri geçici de olsa manasını bulmuş oluyordu. Böylece şüpheler giderilmiş ve insanı meşgul eden harici unsurlar etkisiz hale getirilmiş oluyordu.

(7)

• Mitler büyük oranda aktarma işlemiyle ortaya çıkmıştır. Aktarımın eyleminin öznesinde insan olduğundan her defasında kendi hafızasından bilgiler eklenmiştir.

• Her aktarımda beraber yeniliklerle kendi içinde hayat

bulmuştur. Aktarma işinde abartılar, eklemeler,

çıkarmalar yapılmak suretiyle değişikliklere imkan

sağlamış oluyordu. Mitleri besleyen önemli

kaynaklardan biri abartı unsuru olmuştur. Bu sayede

mitler daha çekici ve cazibe kaynağı haline gelmiştir.

(8)

• Mitler inanma, anlamlandırma gibi, gerek

insanın doğa karşısındaki etkinlikleri, gerekse

toplumsal kurum ve değerlerin inşasında bir

referans alanı olarak insanlık tarihi boyunca

varlığını devam ettirmektedir. Ancak düşünce

tarihinde bir inanç biçimi olarak mitlerin

egemen ve yaygın olduğu dönem, felsefi, dini

ve bilimsel düşünce öncesi bir aşama olarak

kabul edilir.

(9)

• Teogoni mitleri: Tanrıların nereden geldiklerini ve onlarla ilgili olayları anlatır.

• Kozmogoni mitleri: Evrenin, dünyanın nasıl meydana geldiğini açıklar.

• Antropogoni mitleri: İnsanın nasıl meydana geldiğini

• Eskatoloji mitleri: İnsan ile evrenin geleceğini,

kıyameti, ölüm ve ölüm sonrasını anlatır.

(10)

Max Müller (1823-1900)

• Mitler, doğal süreçlerin metaforlarıdır.

• İngiliz mitolojisinin ve halk ürünlerinin, halkın Aryan geçmişine ait olduğunu;

Sanskritçeyle karşılaştırmalar yapıldığı takdirde bu benzerliklerin ve ortaklıkların keşfedilebileceğini düşünüyordu.

• “Dil hastalığı” : unutma süreçleri ve yanlış çeviriler nedeniyle anlatılar değişir; fakat mitler belleği güçlendiren (mnemonics) metaforik kodlardır.

• Bu kodlar yani mitler, dünyanın geçirdiği değişikliklere dair bilgilerin de izlerini taşıyordu, ona göre özellikle de güneşin hareketleri.

• Mitlerin, insanların soyut düşünceye sahip olmadığı ama bir neden bulma düşüncesinde olduğu bir dönemde ortaya çıktığını düşünüyordu.

• 1. Tematik Dönem: Kökenlerin ve dillerin gramer şekillerinin oluştuğu dönemdir.

• 2. Diyalektik Dönem: Aryan, Türk ve Sami dil aileleri gibi, başlıca dil ailelerinin şekillendiği dönem.

• 3. Mitolojik Dönem: Mitlerin oluşup şekillendiği dönem.

• 4. Popüler Dönem: Ulusal dillerin oluşup şekillendiği dönem.

(11)

James Frazer (1854-1941)

• Yunan ve Roma mitolojilerini yorumlamıştır.

• Yorumları bugün gerek antropoloji gerekse de halkbilimi literatüründe çok geride kalmıştır.

• Onun ardından antropolojide yerleşen alan araştırması geleneğiyle, birçok öteki ile

tanışılmış ve onların da mitleri kayda geçmiştir.

(12)

C. G. Jung (1875-1961)

• Mit, kolektif bilinçdışının ürünüdür. Toplumsal/kolektif bilinçdışı, ona göre toplumu oluşturan herkes tarafından paylaşılmaktadır.

• Bu bilinçdışı düşünce, tüm insanlarda bulunur.

• Mit, rüyalar ve bilinçdışının diğer işlerinde de görülen ortak arketiplere (ilk örnek) sahiptir.

• Jung’u takip eden araştırmacılar arketiplerin tüm dünyada aynı olduğunu iddia ederken, Freud’u takip edenler mitlerde bulunan sembollerin kültürler arasında farklılıklara sahip olmakla beraber çocukların sosyalizasyonunda ve yetiştirilmelerinde bir yansıtma olarak kullanıldığını söylerler.

(13)

Alan Dundes (1934-2005)

• Mitleri, efsaneleri, halk hikâyelerini de halkbilimine dâhil ederek, günümüzdeki halkbilim içeriğine en yakın listeyi oluşturmuştur.

• Evrensel yaklaşımı bir anlamda koruyarak mitlerin, erişkinlerin yansıtma sistemlerinden biri olarak kullanıldığını söylemiştir.

• Mitler, tuvalet terbiyesinden, Oedipus veya

Elektra komplekslerine kadar etkilidir.

(14)

Mircea Eliade (1907-1986)

• Mit, kutsal bir öyküyü anlatır. En eski zamanda, “başlangıçtaki”

masallara özgü zamanda olup bitmiş bir olayı anlatır.

• Mit, Doğaüstü Varlıkların başarıları sayesinde, ister eksiksiz olarak bütün gerçeklik, isterse onun yalnızca bir parçası olsun, bir gerçekliğin nasıl yaşama geçtiğini anlatır. Bu yüzden miti, bir yaradılış hikayesi olarak görür.

– Örneğin Kozmogoni miti gerçektir çünkü dünyanın varlığı bunu gösterir. Ölümün köken miti de “gerçek”tir çünkü insanın ölümlülüğü bunun kanıtıdır.

• Mit sadece “açıklamadan” ibaret bir şey değildir; birçok dinsel sembol gibi, kutsalın din dışı veya seküler dünya içindeki görünüşüdür (hierophany).

(15)

• Eliade, “gerçek öykü” diye nitelendirdiği mitlerin arkaik (eskicil) toplumlarda yaşandığı şekliyle yapısal açıdan genel özelliklerini maddeler halinde şu şekilde sıralamaktadır:

a. Mit, doğaüstü varlıkların eylemlerinin öyküsünü oluşturur.

b. Bu öykü kesinlikle gerçek (çünkü gerçeklerle ilgilidir) ve kutsal (çünkü doğaüstü varlıklar tarafından yaratılmıştır) olarak kabul edilir.

c. Mit, her zaman için bir “yaratılış” ile ilgilidir, bir şeyin yaşama nasıl geçtiğini ya da bir davranışın, bir kurumun, bir çalışma biçiminin nasıl yaratılmış olduğunu anlatır. İşte bu nedenle de mitler, insana özgü her anlamlı eylemin örnek tiplerini oluştururlar.

d. İnsan, miti bilmekle nesnelerin “köken”ini bilir, bu nedenle de, nesnelere egemen

olmayı ve onları istediği gibi yönlendirip kullanmayı başarabilir. Burada “dıştan”, “soyut”

bir bilgi değil de, (mitin ya tören havası içinde anlatılması ya da kanıtını oluşturduğu ritüelin gerçekleştirilmesiyle) rit biçiminde “yaşanan” bir bilgi söz konusudur.

e. Şu ya da bu biçimde, insan, yeniden anımsatılan ve yeniden gerçekleşme aşamasına getirilen olayların kutsal, coşku verici gücünün etkisine girmek anlamında “yaşar”

(Eliade 1993: 23).

(16)

William Bascom (1921-1981)

• Mit bir tür sözlü düz yazıdır.

• Mitlerle yaşayan toplumun bireyleri mitin gerçek olduğuna inanırlar.

• Mitlerin, bugünkünden farklı bir dünyada yaşanmış geçmişteki olaylarla ilgili olduğunu iddia eder.

• Mitler, tamamen ‘kutsal’ kabul edilmeseler bile ‘kutsal’ bir bileşene sahiptirler.

• Mitler inanç bağlamında incelenmelidir.

• Araştırmacılar sadece mite veya sözlü kültüre bakmakla yetinmeyip inancın genel özelliklerini ele almalıdırlar.

• Dışarıdan bir bakış açısıyla mitler hakkında analiz ve karşılaştırma yapmanın doğru olmadığını, insanların (mit sahiplerinin) kendi bakış açılarından yararlanılması gerektiğini belirtir.

(17)

• Bascom’a göre, “mitler dogmanın temelidir. Genellikle kutsal ve çoklukla ayin ve törenlerle ilişkilidirler. Ana karakterleri genel olarak insanoğlu değildir; ama mit içindeki karakterler insan tavır ve davranışlarını sergilerler. Mitler dünyanın, insanın, diğer varlıkların, coğrafi koşulların, vb. oluşumunu, kaynağını, niteliklerini açıklar. Dini törenleri, törensel araçların ayrıntılarını ya da tabuların neden incelenmesi gerektiğini, ama bunun gibi köken açıklayıcı (etiolojik) ögelerin neden mitlerle sınırlı kalmadığının açıklamasını yapmaya yönelebilirler.”

(18)

Bronislaw Malinowski (1884-1941)

• Mitlerin hepsinin “açıklayıcı” ya da “nedenbilimsel”

olmadığını söyler.

• “Mit, felsefi bir ilgi sonucu doğmuş olan ve başlangıçları anlatan bir ilkel spekülasyon değildir.

Aksine doğa hakkındaki düşüncelerin sonucudur”

• Mit, inancın ifadesidir; inancı derinleştirir. Ahlakı korur;

ayinin üretkenliğini sağlar.

• Değersiz bir anlatı değildir; entelektüel bir anlatı ya da

bir sanat çalışması da değildir; “inancın ve ahlaki

bilgeliğin bildirgesidir.”

(19)

• Malinowski’ye göre: “bu bilgi, derin dini ihtiyaçların, ahlaki amaçların, toplumsal tabiliğin karşılanması için haklar, hatta pratik gerekler nedeniyle verilir. Mitin ilkel kültürlerde vazgeçilmez bir işlevi vardır; o, inancın ifadesidir, onu derinleştirir; ahlakı korur ve ona güç verir;

ayinin üretkenliğine kefil olur ve insan için örnek olacak pratik kurallar içerir. Böylece mit, insan uygarlığının temel parçası olur; o, değersiz bir anlatı değil, zor elde edilen aktif bir güçtür. Entelektüel bir açıklama ya da sanatsal bir canlandırma değil, ilkel inancın ve ahlaki bilgeliğin bildirgesidir” (Malinowski 1990: 88).

(20)

Claude Levi Strauss (1908-2009)

Mitleri kendi sosyal varlığımızı temsil eden semboller olarak görmüştür.

• Mit çalışmalarına ilişkin bir “yöntem” önermiştir.

• Onun bu yöntemi, bir dil gibi düşündüğü akrabalık sisteminden başlar.

• Dili, “parçaları” ya da sembolleri düzenlemek için oluşturulmuş, birleşimsel ve dönüşümsel kurallar ya da sözdizimi ya da gramer olarak tanımlar.

• Bu yapıyı, totemizme uyarlar.

• “eğer bir mitolojide belli bir karakter göze çarpıyorsa, diyelim ki kötü bir büyükanne varsa, bir toplumda büyükannelerin aslında kötü olduğu ve mitolojinin de sosyal yapıyı ve sosyal ilişkileri yansıttığı iddia edilebilir.”

• Mitin anlamına yapısı veya bağlamı içinde bakmak yerine tek başına bir ögeyi ele almaktadır.

•Linguistik ve kültürel farka rağmen mitler tüm kültürlerde önemli bir biçimde birbirine benzer ve bunun açık biçimde anlaşılır.

•Bu benzerlik ve anlamanın tek sebebi de tüm insanlarda ortak olan insan aklıdır: Tüm mitler aynı insan düşüncesinin ürünüdür; ortak ve analiz edilebilir bir doğaları vardır.

• Ortak olan bu düşüncenin ikili bir doğası vardır. İnsanlar ikili karşıtlıklar içinde düşünürler. Örneğin erkek/dişi, yaşayan/ölü, doğa/kültür, biz/onlar.

•Akıl, bu zıtlıkları ve çelişkileri, dönüşümsel kurallar ile yönetmeye çalışır.

•Mitlerin çeşitliliği içinde, karşılaştırmalı bir değerlendirme yapıldığında “çelişkileri çözümleme” ya da senteze ulaştırma çabası içine girildiğini görülür.

• İlk olarak mit en küçük parçalarına kadar ayrılmalıdır. Bu parçalara “mitemalar” der.

• Yazılı olarak bir mitteki tüm görüntüleri veya olayı kartlara yazmalı ve masaya yerleştirmeliyiz. Bu mitemaları sütunlar ve satırlar oluşturacak şekilde yerleştirmeliyiz. Satırlar zamanı (soldan sağa) ve sütunlar da benzer olayları ve temaları temsil etmelidir.

• Oedipus mitini incelerken bir sütun, problemli veya enseste dayalı aile ilişkilerini, bir diğeri cinayetler ve diğeri de canavarların öldürülmesi olmalıdır.

• Sonuçta, ortaya mitin “müzikal sonucu” çıkacaktır. Oluşturulan grafikte, melodi, armoni ve uyarlama ortaya çıkar. Bu da mitin “yapısıdır”.

(21)

Efsane

• Efsane kelimesi, Farsça “fesane” ve çoğulu

“efsane” şeklinde geçmiştir. Arapçadaki

“usture” kelimesinin çoğulu “esatir” olarak

kullanılmıştır.

(22)

• Grimm Kardeşler efsaneyi, “Efsane, gerçek veya hayali, muayyen şahıs, hadise veya yer hakkında anlatılan hikayedir” şeklinde

tanımlamışlardır. Onlara göre efsane; kaba, acı ve günahla yüklü gerçekliğe yakındır, kültürle bir uzlaşma sağlamaktadır. Bundan dolayı

masala göre dejenere olmuş ve dolayısıyla

ondan daha geç dönemde ortaya çıkmıştır.

(23)

• Sedat Veyis Örnek, efsaneyi şöyle tanımlamaktadır:

“Tanrıların, insanların, kahramanların yaratılması;

evrenin yaratılışı, tufanlar gibi meseleleri konu

edinmektedir. Hayvanların yaratılması ve avcılığın

toplumların bir parçası halini alışı, ayrıca toplumsal

kurumların ortaya çıkışı gibi konuları doğrudan veya

dolaylı biçimde manzum olarak aktarılan ve

zamanla kutsallaşan bilgilere denilmektedir.”

(24)

• Efsanenin başlıca niteliği inanış konusu olmasıdır. Onun anlattığı şeyler doğru, gerçekten olmuş diye kabul edilir.

Bu niteliği ile efsane masaldan ayrılır, hikaye ve destana yaklaşır. Başka bir niteliği de düz konuşma diliyle ve her türlü üslup kaygısından yoksun, hazır kalıplara yer vermeyen kısa bir anlatı oluşudur. Bir destan parçası karmaşık ve uzun soluklu anlatı bütününden kopup kendine özgü üslup niteliklerini, sanatlık süslemeleri yitirince, sadece olağanüstü yönleriyle bir kişiyi ya da bir olayı bildirme göreviyle sınırlanınca efsane olur.

(25)

• Efsaneler kutsal olduğu kadar seküler unsurları da ihtiva etmektedir. Seküler oluşuyla birlikte sanki gerçek ifadelermiş gibi aktarılır. Tanrı veya yarı tanrıların yanı sıra, beşeri kahramanların da görev aldığı görülmüştür.

Efsanenin seküler oluşunun tabii sonucu

olarak, mekanı da içinde bulunduğumuz

coğrafyadan seçilmiş bulunuyordu.

(26)

• Efsanelerin mitlere göre daha gerçekçi

olabilecekleri kabul edilir. Mitlerdeki fantastik

unsurların miktarı efsanelerde mevcut değildir.

(27)

• Efsane kendine özgü bir üslubu, kalıplaşmış,

kurallı biçimleri olmayan, düz konuşma dili ile

bildirilen bir anlatı türüdür. Halk edebiyatının

herhangi bir türünden ürünlerce (masal,

hikaye, destan, türkü) konu olarak

benimsendiği zaman ya da bir parça halinde

yapı gereci olarak kullanılınca içine girdiği

türün üslup ve biçim niteliğini kazanır.

(28)

• Kısalığı ve nesirle anlatılmış olması sonucu efsane en çok masal anlatı türü ile karıştırılabilir. Ayırdedici en büyük özellik ise efsanelerin sonunun acıklı bitmesi olağandır;

buna karşın masal her zaman sonunu tatlıya

bağlayan bir anlatı türüdür.

(29)

Efsane Çeşitleri

International Society for Folk- Narrative Research (Milletlerarası Halk Anlatısı Araştırmaları Kurumu)

1. Yaradılış efsaneleri – Oluşum ve dönüşüm efsaneleri- Evrenin sorunu (Mahşer ve kıyamet günlerini) anlatan efsaneler: Evrenin ve dünyanın, yerin, göğün, yıldızların, vb. nasıl

yaratıldıklarını anlatan efsanelere “cosmogonie” anlatıları, dünyanın sonu diye inanılan çağ geldiğinde bütün varlıkların nasıl yok olacaklarını haber verenlere de “eschatologie” efsaneleri denir.

2. Tarihlik efsaneler: Bunlar yazılı edebiyatta menkabe adıyla belirtilen anlatıların tümünü kapsar.

3. Olağanüstü kişiler, varlıklar ve güçler üzerine efsaneler: Bu bölümdeki efsaneler milletlerarası katalog tasarısında şu alt bölümlere ayrılmıştır:

a. Alın-yazısı, b. Ölüm ve ötesi,

c. tekin olmayan yerler,

d. Tabiatın bir parçası olan yerler (orman, göl, vb.) ile hayvanların sahipleri (koruyucuları), e. Cinler, Periler, Ejderhalar vb. olağanüstü güçte yaratıklar,

f. Şeytan,

g. Hastalık ve sakatlık getiren varlıklar (Albastı gibi),

h. olağanüstü güçleri olan kişiler (büyücü, üfürükçü, afsuncu, vb.),

i. “mythique” nitelikte hayvan ve bitkiler (adamotu gibi) üzerine anlatılar.

4. Dinlik efsaneler: Dinlik inanış ve işlemlerin ağır bastığı ve niteliklerini bu ögelerden alan efsanelerdir. (Boratav 1995:100).

(30)

Efsanelerin Toplumsal İşlevleri:

Bilge Seyidoğlu efsanelerin toplumsal işlevlerini şu şekilde belirlemiştir:

1. Efsaneler topluma yön verir; insanlara nelerin yapılıp nelerin yapılamayacağını telkin eder.

2. Efsaneler, teşekkül ettikleri yerlerde anlam kazandırır, oralara başka bir gözle bakılmasını sağlar.

3. Mekanla ilgili efsanelerin, hem etrafında

teşekkül etmiş oldukları yerleri hem de onlara

inananları koruyucu işlevleri vardır.

(31)

Bascom’un mit-efsane-masal anlatı türleri arasındaki farkları gösterdiği tablo:

TÜR İNANMA ZAMAN YER KABUL EDİŞ

TAVRI TEMEL KARAKTER

MİT Gerçek Uzak Geçmiş Farklı bir

dünya: Erken veya diğer

Kutsal İnsan Dışı Varlık

EFSANE Gerçek Yakın Geçmiş Günümüz

dünyası Kutsal veya

değil İnsan

MASAL Kurmaca Herhangi bir

zaman dilimi Herhangi bir

yer Kutsal değil İnsan veya diğer

(32)

Destan

• Destan Farsça bir kelime olup milletlerin benliğinde

tesir bırakan savaş, göç gibi toplumsal; yaygın

hastalık, salgın hastalık, sel, deprem gibi doğal

olayların etkisiyle söylenmiş hayali unsurlarla

süslenmiş uzun manzum eserlerdir. Destan derin

geçmişe sahip devletlere ait hikayelerdir. Savaş

yaşamayan, doğal afetlere maruz kalmayan

milletlerde destan unsuru bulunmaz. Destanlar bir

kavmin ya da ulusun yurt edinme ve kimlik kazanma

mücadelesini içerir.

(33)

• Şükrü Elçin’e göre, “Destan (epos), bir boy, ulus (kavim) veya millet hayatında tam estetik hüviyet kazanmamış eser sayılan efsanelerden sonra nazım şeklinde ortaya çıkan en eski halk edebiyatı mahsullerinden biridir. Sözlü geleneğe bağlı bu anonim mahsuller, zaman ve mekan içinde cemiyetin iradesini ellerinde tutan

‘Kahraman-Bilge’ şahsiyetlerin menkabevi ve hakiki hayatları etrafında teşekkül etmiş uzun, didaktik hikayelerdir. Tarihe bağlı olmakla beraber, tarih sayılmayan; ozanların kopuzlarla terennüm ettiği; cemiyetin ortak hayat görüşü ile ülkülerini aksettiren ve bu eserlerin teşekkülü için bir ‘yaratma zemini’ ile savaş, din değiştirme, göç, kuraklık vb. gibi büyük hadiselerin millet vicdanında birtakım sarsıntılara sebep olması lazımdır” (Elçin 1993: 72).

(34)

• Destanlar sade ve ulusal bir dille ifade edilmiştir. Konu repertuarı oldukça uzun tutularak dolaylı anlatımlara fazlasıyla yer verilmiştir.

• Toplumların ortak düşünce ve yaşayışlarının

dışa yansımasıdır. Yani aynı şeylere ağlayan,

aynı şeylere gülen insanların birlikteliğidir.

(35)

• Destanlar iki alt başlıkta ifade edilirler:

1. Doğal Destanlar

2. Yapay Destanlar

(36)

1. Doğal destanlar yazarı belli olmayan, eski çağlarda yaşanmış konuları ele alan sözlü destan türüdür. Türk edebiyatında doğal

destanlar İslamiyet öncesi ve İslami dönem olmak üzere ikiye ayrılır.

2. Yapay destanlar ise, yazarı belli olan, daha çok

günümüze yakın tarihlerde kaleme alınmış ve

olağanüstü durumlara yer vermiştir.

(37)

• a) Doğal Destan: Eski devirlerde, ulus vicdanında derin izler bırakan bir tarih ya da toplum olayının, saz şairleri ve halk tarafından sözlü olarak yaratılmasıyla ve

sonradan bir şair tarafından düzenlenip yazıya geçirilmesiyle oluşur.

• Destanlar, bir gerçeğe dayanmakla birlikte tarih değildir.

Destanlarda bir olayın oluşu ya da bir kahramanın yaşayışı değil, o olay ve kahramanın ulus vicdanında

bıraktığı etkiler anlatılır. Destanlarda gerçek ve doğaüstü kişiler (tanrılar, tanrıçalar, yarı tanrılar...) vardır.

(38)

Dünya edebiyatından örnekler:

• Yunan edebiyatı: İlyada ve Odesa (Derleyicisi: Homeros)

• İran edebiyatı: Şehname (Derleyicisi: Firdevsi)

• Fin edebiyatı: Kalevala (Derleyicisi: Lönnrot)

• Hint edebiyatı: Rmayana (Derleyicisi: Valmiki)

• Ayrıca Japonların (Şinto), Rusların(İgor),

Fransızların(Chanson de Reland), bugün var olmayan Babillerin (Gılgamış) da en eski destan örneklerindendir.

(39)

Destanın oluşumu, gelişimi ve günümüze gelişi hakkında Öcal Oğuz’un yaklaşımı şöyledir:

1. Destan devri 2. Sözlü gelenek 3. Vak’a

4. Ozan

5. Tespit (2000: 51-52).

(40)

• Türk destanlarının anlatımında nazım, nesir ve nazım-nesir olmak üzere üç anlatım tekniğinden yararlanılır.

• Destanın anlatımında kullanılan bu tekniklerden herhangi biri ile sanatçının sazından doğan melodiler birleşerek irticali destan kompozisyonu yaratırlar.

• Türk destanlarının anlatımı, genel olarak bir ‘sorun’la başlar ve bu, geleneksel bir yöntemdir.

Dinleyicinin tüm dikkati bu sorun üzerine çekilir.

• Sorunun çözümünü sağlayacak olay/durum, kahramanın doğuşu veya sahneye çıkışıdır; ki anlatıcı, kahramanın ana rahmine düşüşünden doğumuna kadar, anlatısını birtakım olağanüstülüklerle kompoze eder. Bu anlatımda “mübalağa, benzetme, tezat, mukayese” gibi edebi yöntemler kullanılır.

• Destan anlatıcısı, anlatımını gerçekleştirirken tasvirlerinde orijinal sıfatlara yer verir.

Benzetmelerin ve kullanılan sıfatların bir kısmı kahramanların adlarıyla özdeşleşmiş ve onlar etrafında kalıplaşmışlardır. Bu tür benzetmelere “epitet” denir.

• Destan geleneğinin oluşmasında ve her icrada yeniden yaratılmasında son derece önemli bir yere sahip olan epitetler, bu nedenle Türk destanlarının yaratılış ve icra bağlamları hakkında da yol gösterici niteliktedirler.

• Destan çevre-mekan, olduğu haliyle tabii şekilde verilir.

(41)

• Eski Destanlar: Alp Er Tunga Destanı, Şu Destanı, Oğuz Kağan Destanı, vd.

• Yeni Destanlar

• Arkaik Unsurları Taşıyan Destanlar: Altın Arığ Destanı,

Yaratılış Destanı, Maaday Kara Destanı, Ural Batur Destanı, Alıp Manaş Destanı, vd.

• Kahramanlık Destanları: Manas Destanı, Köroğlu Destanı, Kambar Batır Destanı, Kobılandı Batır Destanı, vd.

• Tarihi Destanlar: Battal Gazi Destanı, Danişmend Gazi

Destanı, Hamzaname Destanı, Timur Destanı, vd. (Çobanoğlu 2001: 110-116).

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu olumsuz yönleriyle doğal kurutma birçok gıda için uygun ve yeterli bir yöntem değildir (Soysal 2004)... Doğal ve

Bu hep bir arada görülen ve resim sanatı çer- çevesi içinde bulunan süsleme sanatı; Cemiyetle- rin, Milletlerin zaman ile aldıkları iktisadî ve Sos- yal yaşayış

Orta Taş Devri insanları, alet yapımındaki ilerlemeye bağlı olarak artık geçimlerini, toplayıcılığın yanı sıra artık avcılıkla sağlıyorlardıC. Yeni

Şinasi, nesrimizi Divan üslûbundan kurtaran bir kalem sahibi, ilk sahne eserini yazmış bir edib, çığır açmış bir gazeteci, şair, atasözleriyle uğraş­

Burhan, akşam evine gi­ dince : «Baba, demiş, ben Konser­ vatuvar Türk Musikisi İcra Heyeti sanatkârlarından bir genç kızla evlenmek istiyorum».. Babası biraz

aparine mücadelesinde yoğun olarak kullanılan ALS inhibitörü herbisitlere karşı etkisizlik durumunun söz konusu olduğuna dair son zamanlarda gelen çiftçi

Adres RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Osmanağa Mahallesi, Mürver Çiçeği Sokak, No:14/8 Kadıköy - İSTANBUL / TÜRKİYE 34714 e-posta: editor@rumelide.com

Dilçin gibi araştırmacılar, destan kelimesi, destanların tasnifi, destan tipleri, destan konuları, İslamiyet öncesi ve sonrası Türk destanları, destanların dili