• Sonuç bulunamadı

KOOPERATIFÇILIK KURUMU

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "KOOPERATIFÇILIK KURUMU "

Copied!
60
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRK

KOOPERATIFÇILIK KURUMU

50. YIL

Sayı - Number : 52 Nisan - Mayıs - Haziran

1981

April - May - June

• • • • • •

(2)

THE TURKİSH CO-OPERATIVE ASSOCIATION was founded at Istanbul University in the year 1931, under the name of the Turkish Co-operative Societiy (Türk Koopera- tifçilik Cemiyeti).

Its headquarters was moved to Ankara in late 1933, and at the beginning of 1934 amended its Statutes in conformance with the conditions prevailing at that date.

The Society changed its name into the «Türkish Co-operative Association» in 1948, and modified its Statutes in conformance with the Law No. 3512. on Associations

The General Assembly of the Association convened on 30 th May, 1964 and resol- ved that in the light of its 33 years of experience and in accordance with the require- ments of the planned economy era, the Statutes of the Association should be re-written.

The new Statutes drawn up accordingly were reviewed and adopted by the General Assemly at its meeting on 27th June, 1965.

The Government declared it as an association serving public interest in 1946. The subject with which the Association is concerned, is theoretical and practical co-operative work. Its object is to propagate co-operative ideas in theoretical and practical fields, to promote the co-operative spirit and ideas, and to support activities in this direction.

In order to achieve the objecives outlined in its Statutes, the Association engages in the following activities :

a. Conduct or cause to be conducted research on the subject of co-operative mo- vement, commission its members or other scholars, experts and authors to write articles and books and prepare summaries of articles and books on subjects pertaining to co-ooperative movement and publish them.

b. Prepare or cause to be prepared standard states for the various types of co-operatives.

c. Make contacts nationally or internationally among all types of public and private agencies, organizations, associations and persons on the subjects related to co-operative movement, legislation and applications, and express its opinion on these subjects either directly or on request.

d. Convene academic meetings and arrange co-operative weeks, festivals and general co-operative conventions.

e. Conduct lectures, courses, seminars and general knowledge competitions in dıfferent parts of the country on the sublejct of co-opeatives.

f. Join as member those international organization and associations whose objects are similar to its own.

g. Set up a library in the headquarters of the Association, closely connected with the co-operative movement concept, legislation and application and composed of books, periodicals and brouchures in Turkish and foreign languages.

h. Participate in the conventions of international co-operative organizations, attend conferences to be arranged by such organizations and make the Turkish co-operative movement commonly known.

j. Make endeavours to ensure that the concept and application of the co-opera- tive movement is widely diffused, that it develops and takes root, that it is included in the curricula of vocational schools, that chairs on the co-operative movement are instituted in the universities, academies, schools and that institutes spezializing in the co-operative movement are founded.

k. Support and sustain the activities and enterprises of existing co-operatives ect as guide to them in every respect, and at the request of the member co-operatives in solving their management problems.

pecya

(3)

KOOPERATIFÇILIK

ÜÇ AYLIK KOOPERATIF INCELEMELER DERGISI

Sayı : 52 NISAN - MAYIS • HAZIRAN • 1981

Ellinci Kuruluş Yıldönümümüzü Kutlu-

yoruz ... . Nurettin HAZAR

ATATÜRK'ün Milliyetçilik Anlayışı ... Abdülhadi TOPLU Gerçek Kooperatif Kavramı ... Nurettin HAZAR Türkiye Seracılıgında Kredi Sorunu ... Dr, Cel'Ol AÇIKGÖZ Türk Kooperatifçilik Kurumu'nun 50.

Yılında Kooperatifçilik Dergimiz Nail TAN

Türk Kooperatifçilik Kurumu Tarafından Üç Ayda Bir Yayınlanır.

Sayı : 100,TL.

Yazışma Adresi : Türk Kooperatifçilik Kurumu Mithatpaşa Caddesi 38/A Yenişehir - ANKARA

Türk Kooperatifçilik Kurumu Adına Sahibi : Nurettin HAZAR

Yazı İşleri Sorumlu Müdürü Ayhan İNAL

Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarma aittir.

Dizildiği ve Basıldığı Yer ULUCAN Matbaası - ANKARA

: 17 78 18

pecya

(4)

CO-OPERATION

Number : 52 April • May • June 1981

Celebrating our fiftieth anniversary ... Nurettin HAZAR Atatürk's nationalism concept Abdullah TOPLU The true co-operative concept ... Nurettin HAZAR The credit problems in Turkish green-

house industry . Dr. Celil AÇIKGÖZ

Our monthly review in the fiftieth anniversary of the Turkish Co-operative

Association ... ... Nail TAN

Ouarterly Published by the Turkish Co-operative Association Correspondance Address

Türk Kooperatifçilik Kurumu

Mithatpaşa Caddesi 38/A Yenişehir- ANKARA Proprietor on behalf of the Turkish Co-operative Association

Nurettin HAZAR Responsible Editor

Ayhan İNAL

(The opinions expressed in the articles belong to the authors3

pecya

(5)

Nurettin HAZAR

RUNDAN tam 50 yıl önce 1931 yılının Mayıs ayında İstanbul.

"da kurulup sonradan Ankara'ya taşınan Türk Kooperatifçi- lik KIIMMİLI 50 yaşını tamamlamış bulunuyor. -50 yıllık, başka bir de- yişle yarım asırlık bir ömür!

Gerilere bakdığırnız zaman !kooperatifoilikle ibgili olarak neler ha- tırlıyoruz?

Ülkemizde ilk 'kooperatif, bundan 118 yıl önce Mithat Paşa ta- rafından Niş Vilâyetinin Şehirköyü (Pirot) kaza merkezinde 1863 yılı Kasımında «Memleket Sandığı» adıyla açılmıştır.

ilk Kooperatif 'mevzuat' olan «Memleket Sandıklan Nizamnamesi»;

Dünyada bu ıneViden ilkkanunolan Ingiliz Kooperatifler Kanunundan 15 yıl sonra ve Alman (Purusya) Kooperatifler (Kaniunuyla aynı yılda, 1967 yılında yani 114 yıl önce çıkarılmıştır.

A

TATORıK;Cm görüşlerini yansıttığına şüphe edilmiyen «Koope- ratif Şirketler» kitabı Cumhuriyetin ilânından yedi ay önce Ankara'da yay l'ITI lanmıştır '(1923).

Aynı yıl «İstihsal, Alım ve Satım Ortaklık Kooperatifleri Nizam- namesi» yürürlüğe konulmuştur. Bir yıl sonra da Ticareti Berriye Ka- nununa bir madde eklenerek «Kooperatif Şirketler» kanununun kap- samına alınmıştır (1924).

Bundan sonra sırasıyla itibar' Zirai Birlikleri Kanunu (1924), Zirai Kredi Kooperatifleri Kanunu (1929), Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu (1935), Tarım Kredi Kooperatifleri Kanunu (1935), geniş ölçüde ,kooperatikiliği destekleyen T.,C. Ziraat Bankası Kanunu

pecya

(6)

4 ELLINCI KURULUŞ YILDÖNÜMÜMÜZÜ KUTLUYORUZ

(1937), esnaf ve küçük sanatkârlarm finansman ı için Halk Bankası ve Sandıkları Kanunu (1933) ve konut kooperatiflerinin ihtiyacını karşı- layan T. Emlâk Kredi Bankası (1946) kuruldu. Bunlardan yalnız sonun- cusu Atatürk'ten sonraki döneme raslamaktadır.

Türk Kooperatifçilik Kurumunun 1950 de düzenlediği Ill. Koope- ratifçilik Kongresinde geliştirilen «Kooperatifler Kanunu Tasarısı», 1969 yılında yürürlüğe giren 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun baş- langıcı olmuştur. 12 yıl önceki bu büyük olay, Kooperatifçilik Hareke- tininde önemli bir gelişme ve merhaledir.

K

URUMUMUZUN 50 nci Yıldönümünün Devletimizin Banisi Büyük Atatürk'ün Doğumunun 100. Yıldönümüne raslaması mutlu bir tesadüftür. Esasen Kurum O'nun direktifleriyle kurulmuş ol- duğu için, Atatürkle Türk Kooperatifçiliğinin birbirinden ayrı tutul- masını düşünemiyoruz.

Bu vesileyle Atatürk'ü ve Türk Kooperatifçilik Kurumunun kuru- cuları Ord. Prof. Muammer Reşit Sevgig'i, Prof. Hasan Tahsin Ayni'yi, Ord. Prof. İbrahim Fazıl Pelin'', Prof. Münir Serin'i, Prof. A. Mithat Metya'yı, Prof. M. Zühtü İnhan'ı, Prof. Dr. Muhlis Ete'yi, Yunus Nadi Abalıoğlu'nu ve Alaâttin Cemil Topçubaşı'yı ve gene Tanrının rahme-

tine kavuşan Kurumun eski Başkanları Yusuf Kemal Tengirşenk'i, Dr. Cevdet Nasuihi Savran'ı, Cezmi. Ezçin'i, Mümtaz Ökmen'i, Dr.

Fikret Kanat'ı ve Prof. Dr. Suheyip Derbil'i rahmet, minnet ve şük- ranla anıyoruz. Bugün hayatta olan eski Başkan ve yönetim kurulu üyelerini ve Kurumun öteki organlarında görev almış arkadaşlarımızla emeği ve yardımı geçmiş olanları teşekkür ve saygıyla yad ediyoruz.

«Karınca» nın Mayıs sayısı gibi, üç aylık «Kooperatifçilik» dergi- mizin elimizdeki Nisan - Haziran 1981 sayısını Kurumumuzun 50 nci Yıldönümü Özel Sayısı olarak çıkarıyoruz.

«Kooperatifçilik» dergisinin ilk sayısı Kasım 1931'de, Kurumumu- zun kuruluşunun ilâ n ı nd an altı ay sonra, İ stanbu I 'd a yay ım I a nm ıştı r.

6,7 ve 8 inci sayılar birarada Aralık 1931 - Ağustos 1932'de neşredil- dikten sonra araya sekiz yıllık fasıla girmiştir. Temmuz 1939 tarihinde

«Kooperatifçilik»in 9 uncu ve iki yıl sonra Eylül 1941'de 10 uncu sa-

yısı çıkmıştır. Derginin bundan sonra uzun bir tatile girdiği görül-

mektedir. Tam 29 yıl! «Kooperatifçilik», Aralık 1970'de 11 inci sayı-

sıyla yeniden yayın hayatına dönmüştür. O tarihten beri artık her üç

ayda bir muntazaman yayınlanmaktadır.

pecya

(7)

T

URK Kooperatifçilik Kurumu ile birlikte, aradaki fasıllar dik- alınmazsa, «Kooperatifçilik» dergisi de 50 yaşını dol- durmuş olmaktadır. Dolayısıyla 1981 yılında her ikisinin yıldönümünü kutlamış olacağız.

«Kooperatifçilik» kolleksiyonlarmı karıştıran meraklı kooperatif- çilerin çok dikkat çekici yazılarla karşılaşacaklarını haber verelim.

Özellikle ilk on sayıda, o zamana göre yenilik sayılabilecek yazılar bulmak mümkündür. O sayılarda Türk Kooperatifçilik Kurumunun ku- ruluşu ile ilgili ve tarihi belge mahiyetini taşıyan beyannameler ile Devlet büyüklerine ait başarı telgraflarmdan başka, olay sayılabilecek telif ve tercüme yazılar vardır. Muammer Raşit Sevig'in, Muhlis Ete'nin, Alaaddin Cemil Topçubaşının kooperatifçilik konusundaki ya- zıları ile Ahmet Ağaoğlu'nun «Kadroculara Cevabı»ının ilme düşkün araştırmacıların ilgisini çekeceğinden emirriz. Derginin kolleksiyonu- nun, hazine kadar değerli ve kooperatifçilik literatürüne bir kazanç olduğuna şüphe yoktur.

B

U özel sayı ile, «Karınca»nın Mayıs/1981 özel sayısı, Ata- türk'ün 100. Doğum ve Kurumumuzun 50. Kuruluş yıldönümü kutlamalarıyla ilgili programımızın ilk halkların' teşkil ediyor. Kutla- ma programının öteki maddelerini de peyderpey ilan edip uygulama- ya koyduğumuzda kooperatif severlerimizin sevinçleri daha da arta- caktır.

Türk Kooperatifçilik Kurumurbun 50 nci Kurulu ş Yıldönümü kutlu olsun!

pecya

(8)

ANILARDAN KALANLAR

GEÇMIŞ ZAMAN OLUR Ki...

Türk Kooperatifçilik Kurumu'nun, Ankara - Yenişehir, Mithatpaşa Caddesi, 38/A'daki Koopeartifler Sarayı (binası) 1949 yılında, Mevlevi Şeyhi Velet Çelebi'den satın alınan arsa üzerinde inşaa edilmiştir. Bu arsa üzerinde o tarihlerde küçük bir ev bulunmaktaydı. İşte bu ev ve arsa satın alınıp, üzerinde bugünkü Kooperatifler Sarayı inşaa edilmeden önce, o günkü Türk Kooperatifçilik Kurumu yöneticileri ve sım üyeler bir araya gelerek, yukarıdaki hatıra fotoğrafı çektirrnişlrdir. Yukarıdaki fotoğrafta, önd iki bayanın rasında oturn 'kişiler; (soldan sağa) Kerim Ömer Çağlar ve Prof. Muhlis Ete'dir. Oturanların hemen arkasındaki sırada, sol başta Celâl Uzel, soldan üçüncü Nusret Namık Uzgören, Prof. Dr. Süreyya Aygün, Turgut Akkaş, Prof.

Dr. Fethi Çelikbaş ve Nevzat Tanır görülüyorlar. Onların arkasındaki sırada ise Halit Uras, Cemal Bora, Cemal Bora'nrn hemen arkasında Mustafa Cura, Selâhattin Sözer), Prof. Dr. Reşat Aktan tanınabilen kişiler olarak dikkati oekmektedir. Prof.

Çelikbaşn arkasındaki gözlüklü zât Sami Sayrun; Prof. Çalikbaşla Turgut Akkaş'ın arasında görülen kişi ise Mennan Yiğiter'dir. Bu değerli kişilerden hayatta olanlara uzun ömürler; dünyaya veda etmiş olanlara da Allah'tan rahmet diliyor; Türk Koope- ratifçilik hareketine yaptıkları hizmetlerden dlayı da hepsine minnet şükranlarımı sunuyoruz.

pecya

(9)

Abdülhadi TOPLU (x)

Genellikle Atatürk'ün milliyetçilik anlayışını, ATATÜRK MİLLİYETÇİUĞİ şeklin- de ifade edip gelmekteyiz. Gerçekte bu ifade hem ilmi olmaktan uzaktır, hemde onun arzusuna uygun değildir. Zira; Asrımızın milliyetçilik anlayışı (mensup olu- nan milleti sevmek ve onu yüceltmek) şeklinde tarif ve tavsif olunmaktadır. Bu tarif çerçevesi içinde, Atatürk Milliyetçiliği deyimi (Atatürkü sevmek ve onu yü- celtmek) anlamına gelir ki, elbetteki kast olunmak istenen mana bu değildir. Keza

O'nun arzularına da uygun değildir. Çünkü : Atatürk, (Victoires Napoleoniennes) biçiminde (Atatürk zaferleri) (Atatürk Devrimleri) deyiımlerini iyi karşılamaz, (Türk zaferleri), (Türk Devrimleri) denmesini isterdi. Onun için yazımın başlığın!, Atatürk Mlliyetçiliği değil de, Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı olarak koydum.

Atatürk bir nazariyatçı olmaktan ziyade, bir icracı olduğu için O'nun fikirle- rini, fillerinden ve bu fillerin sonucunda ortaya koyduğu görüşlerinden çıkarıyo- ruz. Bunun içindirki; Kemalizm dediğimiz Atatürkçülüğün nazariyatını,gerçekleş- meden evvel hiç bir kitapta hiç bir doktirinde yerini bulamıyoruz.

Yurdu düşmandan kurtarma, milli bir devlet kurma ve onu yükseltme hamle- 'erinin lideri olarak Mustafa Kemal'in en büyük Türk Milliyetçisi olduğuna şüphe yoktur. Zira, modern anlamda milliyetçilik (milletini sevmek ve onu yüceltmek) olarak tarif ve tavsif edildiğine göre, Atatürk kadar milletini, Türk Milletini, se- ven ve onun uğruna hayatını istiskar edercesine mücadele veren ikinci bir lider gösterilemez. Atatürk'te, Türk Milletini sevme ıbir aşk, bir ihtiras, bir kara sevda halindedir. Daha Selanik'te, Manastır'da okul sıralarında, yurdunun içine sokuldu-

ğu badireden duyduğu ızdırap, Subaylığı sırasında Türk askerlerinin gösterdiği ce-

ladet ve fedâkarlığa rağmen, ecnebi komutanlarının takındığı tavra karşı gösterdiği

(x) Başbakanlık T.T.R. Müsteşarlığı itim Dairesi Başkanı, Eski Kurucu Meclis Üyesi

pecya

(10)

8 ATATÜRK'ÜN MILLIYETÇILIK ANLAYIŞI

infial ve nihayet TÜRKÜ şahsiyetine kavuşturmak için yaptığı mücadeleler ve her başarısını Türk Milleti'ne maletme hususundaki davranışı, bu millet sevgisinin en bariz tezahürleridir. «Ne Mutlu Türküm diyene» derken, hançeresinden çıkan se- sinin, gönlünden taşan sevginin dışa bir in'ikâsı olduğu meydandadır.

Atatürk, Tanzimât hareketleri ile başlayan Osmanlı ıslahatın neticesiz kal- dığı, Avrupa'da doğan milliyet cereyanlarının Osmanlı imparatorluğunun kapılarını

çalıp gayri Türk ve gayri müslim anasırı birer birer koparıp götürdüğü, imparator-

luğun sahibi aslisi Türkün kurtarılması için türlü reçetelerin ortaya atıldığı bir çağda yetişmiş, Türkün maküs talihinin acını nefsinde duymuş, bu talihin dön- dürülmesinin kendine mevdu bulunduğunu genç yaşta hissetmiştir. Bu bakımdan O'nun, genel olarak Milliyetçilik ve Türk Milliyetçiliği hakkındaki anlayışını değer- lendirebilmek için kendisine takaddüm eden, Osmanlı devri Türk Milliyetçilik (TÜRKÇÜLÜK) anlayışına deyinmekte faide mülahaza ediyorum.

.*

Avrupa'da doğan milliyetçilik cereyan', 19. Asrın, milletler asrı olduğunu vurgulamış, milletlerin kendine özgü bir takım tesanüt unsurları bulunduğunu be- lirtmiştir. Almanlarda (IRK), Arap ve Slavlarda (DIL), Avusturyalılarda (DIN), İs- viçrelilerde (VATAN), Amerikalılarda (TABİİYET), Fransızlarda (KÜLTÜR) bu millet varlığının temeli addedilmiştir. Avrupa milletleri bu tesanüt unsurlarını geliştirip, millet varlıkları şahsiyet olarak ortaya koymaya çalışırken, Osmanlı yöneticileri, imparatorluğun yını önlemek •için bir takım ıslahat hareketlerine teşebbüs et- mekte idiler. Evvelce Osmanlılara mensubiyet anlamına gelen Osmanlılık, bu kere ittihadı anasır anlamına alınmış, gayri mütecanis unsurları bu anlam etrafında birleştirilmeye gayret sarfedilmiştir. Oysaki, Avrupa'daki milliyetçilik cereyanı, gayri müslim ve gayri Türk Osmanlı teb'asında tesirini göstermeye başlamıştır.

Hırıstiyanların giriştikleri ayrılık faaliyetlerine, müslüman gayri Türklerde ka- tılmaya başlamış, Mır'da Abdüllah Nedim Arap milliyetini, İstanbulda Naim Bey Fraşeri Arnavut milliyetini diriltmeye çalışıyor, kendi milliyetlerini pekiştirmeye, Türklere karşı kinlerini açığa vurmaya gayret sarf ediyorlardı. Türkün barbar ol- duğu, kaba olduğu, soysuz olduğu efkârı umumiyeye yayılmaya çalışıyordu. Bu telkin ve tesirler altında bizzatihi bir çok Türk, kendini arap, arnavut, boşnak, kütt, laz telakki ediyordu.

Türk kavminden başka kavimler biz varız derken, Türkler Osmanlı İmaparator- luğunu ayakta tutmanın endişesi içinde idiler. Tanzimatçılar milli bir Türk dili'nin olmadığını, unsurlar arası bir Osmanlıcanın bulunduğunu, bütün unsurların kaynaş- masından yeni bir kavim, Osmanlı milletinin doğduğunu ve kendine has bir ta- rihleri bulunduğunu ileri sürüyorlardı.

Tanzimatçıların bu yalanına Türkten başka hiç bir unsur inanmıyordu. Her ka- vim kendi tarihini okutuyor, Kendi dilini konuşuyordu. Yabancı unsurlar tanzimat-

pecya

(11)

çılara (Bizi Türkleştirmek istiyorsunuz) diyor ve Osmanlılığı red ediyorlardı. Oy- saki Osmanlı Devletinin bir Türk Anayasası olmadığı için, siyasi esasça Türkün diğer kavimlerden farkı yoktu.

İşte Osmanlı imparatorluğu içinde gayri Türk ve gayri müslim anasırın siyasi

ve fikri eylemleri devam ederken, Avrupa'da, Özellikle Fransa'da Türkköri (Tur- querie) - Türkiyede yapılan ipekli, yünlü dokumalar, halılar, kilimler, çiniler, şam- danlar, manğallar, teclitler ve resimler vs. toplamak ve teşhir etmek zevki - de- nilen Türkperestlik başlamış, bir çok filozof ve alimler Türklerin ahlaki üstünlük- lerinden bahseder yazılar yazmaya koyulmuşlardır. Macaristan, Rusyada Türk Ta- rihi ve Türk Arkeolojisi üzerinde araştırmalar yapan Türkoloji Enstitütüleri kurul- muş ve eserler meydana getirmeye başlamışlarchr. Bu faaliyetler sonucu olarak hilafet makamından uzak, dış Türkler arasında Türkçülük fikri doğmuştur.

Sultan Abdülaziziıı son devirleri ile, Sultan Abdülhamidin ilk devirlerinde is- tanbulda büyük bir fikir hareketi başlamıştır. Bir Encümani Daniş (Akademi) bir Darülfünün (Üniversite) kurulmuştur. Bu Darülfününde hikmet tarihi dersini Ahmet Vefik Paşa okutuyordu. Bu büyük insan, LEHÇEYİ OSMANİ ismi ile büyük bir KAMUS vucuda getirdi. Böylece Türkçenin kökeni ve lehçeleri hakkında bilgi ver- di. Askeri mekteplerde de Şıpka kahramanı Süleyman Paşa Çin membalarına is- tinaden Türk Tarihi'ni yazdı. Böylece Avrupa ve Rusyada başlamış olan Türkoloji enstitülerinin Türkler hakkındaki tarihi araşrmalarına Süleyman Paşa da İstanbulda bizzat katılmış oldu. Ayrıca, Lehçeyi Osmaniye rnuadil, SARFİ TÜRKİ adlı eserini ortaya koydu. Bu kitapta «Üç lisandan ibaret bir dilin olmayacağı belirtilerek, Os- manlı milleti gibi, Osmanlı lisanı demekte yalnıştır. Çünkü devletimizin adı Os- maniidir. Milletimizin adı ise Türktür. Lisanımız Türk lisanıdır. Edebiyatınnız Türk Edebiyatıdır.» demıiştir. Süleyman paşa ayrıca Askeri Rüştiyesinde okunmak üzere, ESMAİ TÜRKIYE adlı eseri kaleme almıştır. Bu eser Osmanlıcanın tesiri altında Türkçe kelimelerin unutulmaması için yazılmıştır.

Görülüyorki, Türk ,milliyetçiliğinin ilk kıvılcımları Osmanlı yöneticileri dışında.

Hükümet ve devlet yardımından uzak, Türk münevverleri tarafından ele alınmaya başlanmış ve bunun ilk müreviçleri de Ahmet Vefik ve Süleyman Paşalar yolu ile Askeri mektepler olmuştur.

Abdülhamit Askeri okullarda başlayan bu ilmi Türkçülük hareketlerinden kuş- kulanıp, faaliyetleri önlemeye çalışırken, Rusyadan yeni sesler gelmeye başlamış- r. Azarbaycan'da Mirza Fethali Ahundof, Kırımda Tercüman gazetesi sahibi İsmail Gaspırali (Dilde, İşte, fikirde birlik) şiarı ile yola çıkmış, İstanbul şivesini bütün Türk illerine hakim kılmaya çalışmaya başlamışlardır.

Rusyadan Türkiyeye gelen Hüseyin zade Ali bey, Tıbbiyede Türkçülüğün esas- ların' anlatmaya başlamış (Turan) isimli manzumesi ile Panturanizm mefküresini ortaya atıyordu. Şeyh Gemalettini Efgani, Mısırda şey Mehmet Ali'yı, Şimal Türk-

pecya

(12)

10 ATATÜRK'ÜN MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI

lerinde Ziyaaddin :bin, Fahreddin, İstanbulda Mehmet Emin beyi Türkçülük saha- sında yetiştiriyordu. Yunan harbi sırasında Mehmet Emin Beyin;

BEN BİR TÜRKÜM DİNİM CİNSİM ULUDUR.

mısra' ile başlayan ilk şiiri, Türkiye Türklerinin ilk inkilap amentusu idi. Bunu ta- kip eden dönemlerde, Ahmet Cevdet, Necip Asım, Emrullah Efendi, Veled Çelebi, gibi Türkçülüğün ilk fikir ,babalarının gayretleri görülmüştür.

Bu fikri gelişmelerin neticesi Tıbbiyede teşekkül eden gizli bir cemiyette, Pa- nottomanizm, (Osmanlıllk),Panislamizm (İslamcılık), Panturanizm (Turancılık) mefkü- relerinden hangisinin gerçekliğe daha uygun olduğu, üzerinde münazaralar tertip edilmekte idi.

Mısırda çıkan Türk gazetesinde Ali Kemal Osmanlıcılığı, istanbulda çıkan

«Sırratı Müstakim» ve «Sebilü-r-reşad» yazarları da islâmcılığı öneren yazılar yaz- makta idiler. Akçuraoğlu Yusuf beyle Ferit beğde Türk ittihadı tavsiyesinde bulu- nuyorlardı.

Bakü'ye giden Ağaoğlu Ahmet, Hüseyin zade Ali ve Topçubaşıoğlu davalarına burada hizmete gayret etmeye başlamış, Siilik ve sünnilik davasını bertaraf edip, halkı Türklük ve İslamcılık camiası etrafında birleştirmeye çalışıyorlardı.

24 Temmuz inkilabından sonra Türkiyede Osmanlılık galip görünürken, 31 Martta Osmanlılık nufuzunu kaybetmiş, İslamcılık fikri güçlenmeye başlamıştı. Genç Türkler (islamcılar ve İttihadı Osmanlıcılar) olarak cepheleşmişti. Osmanlı- lar kozmopolit, islamcılar ise, Ültramontan idiler. Her iki cereyan mensupları da rıstiyan ve Müslüman gayri Türklerin bu cereyanlar etrafında birleşmediklerini ve Osmanlıdan ayrılma gayretinde olduklarını gördükleri halde, Osmanlı Devletinin sahibi olmak nedeni Ile öz milliyetlerine yani Türklüğe sarılmada sakınca görmeye devam etmişlerdir.

1906 yılında Ziya Gökalp'ın Selaniğe gelmesi ile yeni bir hareketin başladığına şahit oluyoruz. Bu hareket adeta Türklerin fikren derlenme ve toplanma devrinin başlangıcıdır. Selanik'te Alicanip beyin çıkarmakta olduğu (Genç Kalemler) de Ömer Seyfettin DİL'de TÜRKÇÜLÜK yapıyordu. Ziya bey de bunlara katıldı. Bu Mecmua İKDAM gazetesinde, DİLDE TASFİYE hareketini öneren, ve efl<arda an- tipati yaratan FUAT RAUF beyin düşüncesinden ayrı, DİL'de SADELEŞMEYİ öneri- yordu. Ziya Dil'de Türkçülüğü kafi görmedi, TÜRKÇÜLÜĞÜN BÜTÜN MEFKÜRELE-

RİNİ VE PROĞRAMLARINI ORTAYA ATMAYA başladı. Namik Kemalle başlayan,

VATAN anlayışı, Millet ve Milliyet duyguları içtimai bir gözle Gökalp ve arkadaş-

!erince işlenmeye başladı. Ayrı ayrı mefküreler olarak ileri sürülen, İslamlaşmak, Osmanlılaşmak Avrupalılaşmak düşünceleri, TÜRKÇÜLÜK MEFKÜRESİ altında, bir senteze ulaştırılmaya başlanıldı. Bu gayretlerin sonucudurki, Türk münevverleri, Türk Yurdu» denilen bir dergi etrafında ve «Türkocağı» denilen bir kültür merke-

pecya

(13)

zinde ve «ittihad Terakki denilen bir siyasi kuruluş içinde yer alıp, fikirlerinin

gelişmesi çabasına girişmişlerdi. Bu faaliyetlerin yapıldığı sırada Ziya Gökalp,

şöyle diyordu :

«Dünyanın doğusu da batısı da, bize gösteriyor ki, bu yüzyıl (Milliyet) yüz lıdır. Bu yüz yılın vicdanları üzerinde, en müessir kuvvet, milliyet mefküresidir.

içtimai vicdanların idaresi ile mükellef olan bir devlet, bu mühim lçtimai sebebi yok kabul ederse, vazifesini yapamaz. Devlet adamlarında, Parti mensuplarında, bu his bulunmazsa, Osmanlılığı meydana getiren cemaat, ve kavimleri ruhi bir

şekilde idare etmek mümkün olmaz. Dört yıllık bir tecrübe bize gösterdi, sırf

unsurların anlaşması maksadı ile (Ben Türk değilim Osmanlıpm) diyen Türkler, unsurların ne yolda bir uyumaya razı olabileceklerini nihayet çok acı bir şekilde anladılar. Milliyet hissinin hükim olduğu bir memleketi, ancak milliyet zevkini ru- hun da duyanlar idare edebilir. Gittikçe, DİNE DAYANAN BEYNELMİLEL'ler yerine, İLME dayanan gerçek bir BEYNEL MİLLİYET'ler yerleşmektedir. Muasır bir İsMm Türklüğü meydana getirmeliyiz».

Bu sese kulak verenler. Abdülhakhamit'ler, Ahmet Hikmetler, Halide Edipler, Yusuf Ziyalar, Fuat Köprülüler, Hamdullah Suphiler, Yakup Kadriler, Fallh Bitki- ler, Reşat Nuriler, Közım Namiler, Aka Gündüzler, Orhan Seyfiler, Faruk Nafizler, Müfide Feritler vs. Türk münevverleri, Türk nesir ve şiirinde hizmetler verdiler.

Türk mimarisini ortaya çıkarmaya çalıştılar. «Türkçenin sadeleşmesi, Dil bilgimizin yabancı kaidelerden kurtarılması, şiirimizin milli vezinle yazılması, edebiyatımızın Yunan ve Fars masallarmdan ayıklanmasi, milli hikâyeler ve masallarla süslen- mesi, dini bir uyanışın başlaması, bağlı olduğumuz ıbeynelmilliyetin tayini, milli iktisat, milli beden terıbiyesi, milli ahlakın gelişmesi, GENÇLERDE MEFKÜRE UĞ- RUNDA ÖLMEK HİSSİNİN DOĞMASI, her fert tarafından milli bir mesuliyetin hissedilmesi üzerinde» yazılar yazdılar, makaleler yazdılar ve kitaplar ortaya koy- dular.

Kürsü ve edebiyat sahasındaki bütün bu fikri gayretlerin Türk efkârı umumi- yesinde, özellikle Türk ordusunda makesler bulduğu inkâr edilemez. Özellikle ha- reketin başlangıcını veren Askeri okullarda.

Fakat bütün bu gayretler, Osmanlı imparatorluğunun akibetini önleyemedi.

Balkan felaketi, Türk milletinin kaderinin ancak süngünün belirleyeceğini gösterdi.

Türk milletinin maküs talihini yenecek kurtarıcı bekleniyordu.

İşte bu kurtarıcı, daha harbokulunda okurken, Türkün maküs talihinin yenil- mesini, kendine mevdu addeden ve «Milletinin vicdanında ve istikbalinde ihtisas ettiği, büyük tekâmül istidadını bir milli sır gib vicdanında taşıyarak peyder pey bütün heyeti içtimaiyemize tatbik etmek mecburiyetini nefsinde duyan büyük Gazi Mustafa Kemal idi. Bu Kemal için Büyük Türkçü Ziya Gökalp, şöyle diyor :

pecya

(14)

12 ATATÜRK'ÜN MILLIYETÇILIK ANLAYIŞI

«Mamafih Türkçülüğe dair bütün bu hareketler, akim kalacaktı. Eğer Türkleri Türkçülük mefküresi etrafında birleştirerek, Büyük bir inkiraz tehlikesinden kurtar- maya muvaffak olan büyük bir dahi zuhur etmeseydi. Bu büyük dahinin ismini söylemeye hacet yoktur. Bütün cihan bugün Gazi Mustafa Kemal Paşa ismini mu- kaddes bir kelime addederek hemen hürmetle anmaktadır. Evvelce Türkiyede Türk Milletinin hiç bir mevkii yoktu. Bugpn her hak Türkün'dür. Bu topraklardaki ha- kimiyet Türk hakimiyetidir. Siyasette, Harsta, İktisadda, hep Türk halkı hâkimdir.

Bu kadar kat'i ve büyük inkilabı yapan zat Türkçülüğün en büyük adamıdır. Çünkü şünmek ve söylemek kolaydır. Fakat, yapmak ve bilhassa muvaffakiyetle neti- celendirmek çok güçtür.»

***

Büyük Ziya Gökalp'ında işaret ettiği gibi, Türkçülüğün en büyük adamı Mus- tafa Kemal, işte böyle bir devirde, çeşitli fikriyatın ve mefkürelerin pazar haline getirdiği Osmanlı ülkesinde, teceddüt hareketlerinin merkezi olan bir ordu içinde, r_ttihad ve terakki partisinin politik mücadelesi arasında, ve özellikle Mehmetcikler arasında kendi kendini yoğurarak, inandığı, sevdiği, mensubu olmakla daima şe- ref duyduğu büyük milletini bu keşmekeş içinden çekip çıkararak yeni Türk Dev- letinin temellerini Anadolu yaylası üzerinde atmış ve bu asil millete benliğini yeniden kazandırarak, dünya milletleri arasında müstesna şahsiyetini vermiştir.

Büyük ideallerin büyük ızdırap çekenlerin elinde gerçekleşeceğini söyleyenler, id- dialarına mesnet olarak Türkün bu büyük evladım alabilirler.

Atatürk, A.B. Devletleri Büyükelçisi BRISTOL ile yaptığı bir görüşmede bir ara şöyle diyor :

«Bizim milletimiz, milliyetinden teğafül edişinin çok acı cezalarını gördü. Os- manlı Imparatorluğu dahilindeki akvamı muhtelife, hep milli akidelerine sarılarak, milliyet mefküresinin kuvveti ile, kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu, on- lardan ayrı ve onlara yabancr bir millet olduğumuzu sopa ile içeriden kovulunca anladık. Kuvvetimizin zaafa uğradığı anda, bizi tahkir, tezlil ettiler. Anladıkki, kabahatımız bizim kendimizi unutmaklığımızmış».

Bu ifadelerden anlaşılmaktadırki, Her Türkte olduğu gibi Mustafa Kemalde de, Milliyet duygusu ve milliyetçilik fikri bir reaksiyonun sonucudur. Elbetteki onunda içinde bulunduğu cemiyetten ayrı düşünmesi mümkün değildi. Koca imparatorlu- ğun sahibi olan bir milletin mensubu idi. İş başındakiler gafil olsalar bile bu toprakların sahibi onun milleti idi. Bu devletin yılmasına bu toprakların yok ol-

masına razı olamazdı. Bunun için Trablusgarpte idi. Suriyede idi, Aanafartalarda

idi. imparatorluk topraklarını kurtarmak için cansiperane mücadele vermekte idi.

Mehmetciklerle omuz omuza ön safta idi. İlgilIleri ikaz ediyor, Gerçekleri dile ge- tiriyor, Başlardan anlayış değil, vurdum duymazlık görüyordu. Buna rağmen verilen namüsait bütün hizmetleri milleti için omuzlamaktan geri kalrmyordu.

pecya

(15)

Bütün gayretlerine rağmen, asrın arkasından gidemeyen Imparatorluk gittik- çe çökmekte, yürekler sızlatarak topraklar birer birer gitmekte idi. Makadonyanın, Selaniğin gidişi ömrünün sonuna kadar içinde bir acı ukde olarak kalaeaktı. Fakat O, Bir gerçekçiydi. Bir kurmaydı. Meseleleri his çerçevesi içinde değil, mantık içinde mütelea etmekte idi. Bizim vuzuh ve tetbik kabiliyeti gördüğümüz siyasi meslek, MILLI SİYASETTİR. Milli siyaset dediğimiz zaman kastettiğimiz mana şudur : «Milli sınırlarımız içinde her şeyden önce, kendi kuvvetimize dayanarak varlığımızı koruyup, memleketimizin gerçek saadet ve imarında çalışmak, gelişi güzel ve aşı emeller peşinde milleti oyalayıp zarara sokmamak, medeni dün- yadan insani muamele, karşılıklı dostluk beklemek».

Böylece Atatürk, daha işin başlangıcında Panislamizm gibi beynelmilelciliği, panottomanizm gibiittihadı anasırcılığı, panturanizm gibi geniş şumullu bir siyaseti terviç etmemiş, gerçekçi bir milli siyaseti benmsemiştr.» İslamcılık, demişiz fa- kat islâmeılık yapmamışız. Turancılık, demişiz fakat turancılık yapmamışız, fakat bu sözlerin karşısında olanlardan mazarat görmüşüz.» diye de hayalcılığın millete neye mal olduğunu belirtmiştir.

Daha 1919 larda Atatürk şöyle diyordu : «Tarihi vukuat, hadisat ve müşaha- dat hep insanlar ve milletler arasında, milliyetin hakim olduğunu göstermiştir.

Milliyet prensibi aleyhindeki büyük mıkyasta fiili tecrübelere rağmen, yine milli- yet hissinin öldürülemediği kuvvetle yaşadığı 'görülmektedir. Tarih bir milletin kanununu, hakkını varlığını hiç bir zaman inkâr edemez».

1920 lerde ise, Mustafa Kemal «Bize milliyetçi derler. Ama biz öyle milliyet- çfieriz ki, bizimle iş birliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icablarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz her halde hodbince, mağrurca bir milliyetçilik değildir.» diyordu. Bu sözler ile hodbin, mağrur Avrupa milliyetçiliklerine telrrıihte bulunuyordu. ve 1925 lerde •de bu sözlerine şunları ilave ediyordu : «Milletin varlığını devam ettirmek için, fertleri arasında düşün- düğü müşterek bağ, asırlardanberi gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiş, yani millet dini ve mezhebi bağlar yerine, Türk milliyeti bağı ile fertlerini toplarnıştır.

Milli Birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek, milli ülkümüzdür. Yetiştireceğimiz çocuklarımıza ve gençlerimize gii-

recekleri tahsilin hududu ne olursa olsun en evvel ve, her şeyden evvel, Türkiye'- nin istiklidine, kendi benliğine, milli an'anelerine, düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. Milletimiz kuvvetli, karakteri sarsılmaz sistem, ateşli milliyetçilik, iktisadi rnuvaffakiyetlerclen doğup, çoğalacak imkânlarla da kuvvetlendirilmelidir».

Keza 1934 lerde Biz milliyetperveriz ve Türk Milliyetçisiyiz, Cumhuriyetimizin roesnedi, TÜRK CAMİASI'dır. Bu camia= efradı nekadar TÜRK HARSI ile meşbu olursa o camiaya istinat eden Cumhuriyette o kadar kuvvetli olur». buyuruyor.

pecya

(16)

14 ATATÜRK'ÜN MILLIYETÇILIK ANLAYIŞI

1938 senesinde yaptığı Ibir konuşmada Atatürk «Türk Tarih tezi olgunlaştı. Onun üzerinde yürümek, durmadan çalışmak lazımdır. Bazı imansızlar olabilir. Bun- lar yol kesenlere benzeyebilirler, aldırmayız. Türk çocuğu ecdadı tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır». sözleri ile tarihin millet ha- yatı üzerindeki önemini belirtmiştir.

1919 dan 1938 ze kadar, Atatürk'ün muhtelif konuşmaları arasında genel ola- rak kullandığı (Millet), (Milliyet), (Milliyetçilik kavramlarından ne anladığını, bu anlayış içinde Türk Milliyetçii.iğinin hedef aldığı tesanüt unsurların' nasıl belirt- tiğini Prof. Dr. A. Afet İnan Hanımefendinin Yurt Bilgisi ve Tarih derslerine ait takrirlerine yaptığı ilaveler ve Atatürk'ün bizzat el yazısı ile tarihe tevdi ettiği görüşleri ve devrinin inkirep ve tarih profesörlerine verdiği direktifleri, bu hu- sustaki düşüncelerini bize tereddüde meydan vermeyecek derecede açıkça ulaş- rmış olmasına rağmen, O'nun bu husustaki görüşleri zaman zaman ard düşünce- lilerce saptırılmak istenmiştir. Oysaki bu görüşler tereddüt edilmeyecek derecede sarihtir.

Çankaya'da, Devlet, hükümet adamları, askerler, hukukçular, ediplerle yaptığı toplantılarda, yeni Türkiye'nin hedeflerinin belirlenmesi için yapılan •ilmi sohbet, ler, münazaralar ilgilherce kaleme al ınmıştır. Bunlardan mevzuumuzla ilgili olan ve Afet İnan Hanımefendinin elinde bulunan Atatürk'ün el yazılarından istifade ederek, Atatürk'ün, millet, milliyet, milliyetçilik hakkındaki görüşlerini şöylece açık- layabiliriz.

«Türk milletinin teessüsünde müessir olduğu görülen tabii ve tarihi vakıalar şunlardır

1 Siyasi varlıkta birlik.

2 Dil Birliği 3 — Yurt Birliği

4 — Irk ve Menşe birliği

5 Tarihi karabet.» dedikten sonra; «Türk Milleti'nin teşekkülünde mevcut olan bu şartlar, diğer ,milletlerde kâmilen yok gibidir». derken, tarihi bir gbrçekliğe parmak basmıştır. Yukarıda belirttiğimiz gibi, Avrupa devletlerinin milliyet tesanüt- lerinde bunlardan sadece birisi, yani ya toprak, ya dil, ya din, ya ırk tesanüt un- suru olmakta iken, Fransa gibi Türklerde de Kültür (Hars) birliği temel unsuru teşkil etmektedir. Yeni Türklerin tesanüt unsuru, Dille, Tarihle, Dinle, Yurtla, Irkla,

Devletle tayin edilebileceği gibi bu unsurların heyeti urnumiyeslyle tarif ve tavsif edilecek kadar güçlüdür. Bu milliyet bağlarına göre TÜRK MILLETI : Dil, Kültür ve mefküre birliği ile bir birine bağ vatandaşların teşkil ettiği bir heyettir» diyor.

Mustafa Kemal Türk Milletine vucut veren milliyet unsurlarını belirttikten sonra, daha umumi bir tarif yapmaya da gayret eder. «Mü şterek milli fikrin, he- yecanın, hatıra ve an'anelerin millet efradında meydana gelmesini ve kökleşmesini

pecya

(17)

temin eden müşterek mazinin birlikte yapılmış tarihini, vicdanları ve zihinleri doğ- rudan doğruya birleştiren müşterek dilin, milletlerin teşekkülünde en mühm amil- ler olduğunu bir defa daha kaydettikten sonra, Millet hakkında ikinci derece'de unsurlar kale alınmayarak, mümkün olduğu kadar her millete uygulanabilecek bir bir tarifi bizde alalım :

a) Zengin hatıra mirasına sahip bulunan,

b) Beraber yaşama hususunda müşterek arzu ve samimi olan,

c) Sahip bulunulan müşterek mirasın muhafazasına beraber devam hususunda iradeleri müşterek olan, insanların birleşmesinden vucuda gelen cemiyete Millet namı verilir. Bir millet teşekül ettikten sonra (*adının devlet hayatında iktisadi ve fikri hayatta müşterek çalışma sayesinde vucuda gelen milli hars'ta (KÜLTÜR'de) şüp- hesiz 'milletin her ferdinin, çalışma hissesi ve hakkı vardır. Buna nazaran :

MILLET : BİR HARSTAN OLAN INSANLARDAN MÜREKKEP CEMİYETTİR. diye- rek tarif etmek mümkündür».

«Milliyet Prensibi ise; Bir milletin diğer milletlere nisbetle tabii ve muktesep, hususi karakterler sahibi olması, diğer milletlerden farklı bir uzviyet teşkil etmesi, ekseriya onlardan ayrı olarak, onlara muvazi inkişafa sai bulunması keyfiyetine milliyet prensibi denir.

TÜRK MILLIYETÇILIĞI ise; Terakki ve inkişaf yolunda ve beynelmilel temas ve münasebetlerde bütün muassır 'milletlere muvazi ve onlarla bir ahenkte yürü- mekie beraber, TÜRK IÇI-1MM HEYETININ HUSUSİ SECİYELERİNİ VE BAŞLI BA- ŞINA MÜSTAKIL HÜVİYETİNİ MAHFUZ TUTMAKTIR».

Böylece Atatürk'ün Millet, Milliyet, Milliyetçilik hakkındaki tarif ve tavsifle- rini açıkça ortaya koymuş bulunuyoruz. Atatürk bu tarif ve tavsiflerden başka, za- man, zaman Milliyet unsuru olan umdeler üzerinde de durmuştur. Atatürk için :

YURT — .En son Türk nesillerinin kanları ile yoğrulup, misaki milli ile çizilen tecezzi kabul etmez VATANDIR».

Bir yazısında da, bu yurt için Afet Inan Hanımefendiye şunları yazdırmıştır.

•Yurt toprağı, sana her şey feda olsun. Kutlu olan Sensin. Hepimiz senin için fedayız. Fakat sen, Türk Milletini ebedi hayatta yaşatmak için feyizli kalacaksın.

Türk toprağı sen, seni seven Türk Milletinin mezarı değilsin, Türk milleti için yaratıcılığını göster demek sureti ile, yurt toprağın kutsallığını belirtmiştir.

Bu toprakların üzerinde dost ellerinin sıkılacağı, düşman ayağının kılacağını da belirtmiştir.

Gene Atatürk, bir konuşmasında Vatan için; VATANIMIZ, Türk Milletinin eski ve yüksek tarihi ve topraklarının derinliklerinde mevcudiyetlerini muhafaza eden

pecya

Referanslar

Benzer Belgeler

Değerli gündem okurları, 2005 yılının bu ilk günlerinde, kı- saca da olsa 2004 yılını değerlen- dirip, Birliğimizin faaliyetleri ile il- gili gelişmeleri özetlemek

lamalar düzeyinde istatistiksel düzenlilikler gösterir, istatistik, bir ekonomik birimin pazar içerisindeki yaşantısını düzenlemesinde olduğu gibi, daha büyük ölçekte,

Tehlikeli Madde Kavramı ve Sınıflandırmalar; Hiçbir Şekilde Hava Yoluyla Taşınamayacak Tehlikeli Maddeler; Birimler ve Kullanılan Dokümanlar; Tehlikeli Maddelerin

Hargreaves ve Thortwaite yöntemleri ile tahmin edilen su tüketimi değ erleri karşı la ştı rılm ış ve ayl ı k su tüketimi tahminleri için s ı ras ı yla

Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği (TSPAKB), ABD’de sayıları 20 binin üstünde olan yatırım kulüplerini inceleyen araştırmasını yayınladı.. Temel

The field tests done in second cutting of alfaifa have showed that drying rate of conditioned alfalfa ware increased and drying time were decreased with increasing roller revolution

Araştırma sonuçlar ı Adana ilinde Köy Kalk ınma Kooperatifleri'nin yeterli başarı ,gösterememelerinin en önemli nedenlerinin e ğitim ve finansman sorunlar ı nden

Ne var ki saptanm ış bulunan mesleki hedeflere ili ş kin tüm hükümleriyle birlikte kanun daha 12.10.1945 tarihli ve geçici bir mesleki örgüt kurulmas ı n ı öngören