T T -
T©
KURTULUŞ SAVAŞINDA VALÎLER SORUNU 1 IV
' A - ,
\d "S
\3
Diyarbakır Valiliği
1919 yılı başında Diyarbakır’ın durumu : Diyarbakır, yol kavşakları üzerinde bulun ması dolayısıyla, tarihin her döneminde önemli olmuş bir ilimizdir. Bugün de bir ticaret mer
kezi olarak önemini korumaktadır. 1937 yılına
kadar «Dıyarbekir» olan ilin adı, bu tarihte «Di
yarbakır* olarak değiştirilmiştir. 1919 yılında
Diyarbakır’a bağlı üç sancak va rd ır: Ergani, Mardin, Siverek.
Diyarbakır, Mustafa Kemal’in kumandanı
olduğu' III üncü Ordu Müfettişliğinin yetki çev resi dışındaydı. Ancak civar il olması dolayısıy la, valisi ve kumandanı, Mustafa Kemal Paşanın doğrudan doğruya verdiği emirleri dikkate al mak zorundaydılar.
Diyarbakır’ın kaderini diğer doğu illerinden ayırmak, elbette mümkün değildir. Emperyalist güçler, I inci Dünya Savaşından sonra, Diyar bakır’ı Türk egemenliğinden ayırmak için büyük entrikalara giriştiler. Amerikalılar, Diyarbakır’ı kurulması kararlaştırılan Ermenistan Devletine,
îngilizler ise, kurulması düşünülen bağımsız
Kürt Devletine vermek istiyorlardı. Bunu öğre nen Dıyarbakırlı aydınlar, diğer doğu illeri ay dınlarını da yanlarına alarak, İstanbul’da «Vila- yat’ı Şarkiyye MUdafaa’i Hukuku Milliye» der neğini kurdular. (Nitekim bu dernek, hemen Er zurum’da şube açacak, bu şubede, kurtuluşumu zun başlangıcı olan Erzurum Kongresinin toplan masını sağlayacaktır.) Ingilizlerin oyuncağı olan bir takım kürtler ise, Kürt Teali Cemiyeti’ni kur muşlar ’ve Diyarbakır’da yoğun bir faaliyete gi rişmişlerdi. Fakat kısa bir süre sonra Diyarba kIrlI aydınlar, Kürtlük davası gütmekle bir şey
kazanâmıyacaklarını, üstelik emperyalistlerin
egemenliği altında her bakımdan yok olacaklarını anlamakta gecikmediler. Türk-Kürt ayrımım bir yâna bırakıp, Kurtuluş Savaşına dört elle yar dımcı oldular.
21 Aralık 1918 de feshedilen Meclis-i Mebu- san’da Diyarbakır Milletvekili olan Fevzi Bey, 1918 yılı aralık ayı başında Diyarbakır hakkında şu bilgiyi veriyordu :
«Diyarbakır 620 000 nüfusu havidir ve bu nun ancak 45 000 i Ermeni, 42 000 i ise Süryanî,
Gelendi ve Rum unsurundan ibarettir. Geri ka lan Türk, Kürt olup, bu miktardan yüzde otuz nisbetinde nüfusa geçmemiş vardır. Ermeniler, en ziyade Diyarbakır, Silvan, Palu kazalarıyla
Çönköş bucağında ve müteferrik kasabalarda
yaşamaktadırlar, ötedenberi Ermenilerle ara
mızda hiçbir hadise zuhur etmemiştir. Hatta
yüzyıllardanberi en ıssız yerlerde bulunan kilise lerine bile taarruz edilmediği müsbet bir vakıa dır. Ancak, son devirlerde Ermeni komitelerinin teşebbüs ve faaliyette bulunmaları üzerine ara ya ihtilâflar girmişti. Mamafih, bunda Ermeni milletinin hepsi dahil değildir. En ziyada komite ler araya nifak sokmuşlar ve böylece bir Ermeni meselesinin çıkmasına sebep olmuşlardır.»
Diyarbakır, XHI üncü kolordunun merkezi idi. Doğrudan doğruya İstanbul’a bağlı olan bu kolordunun iki tümeninden biri Siirt’de, diğeri Mardin’de idi. Kolordu kumandanı albay Ahmet Cevdet Bey, kolordu kurmay başkanı ise Halit
Bey idi. (Bu Halit beyi, sonradan «Deli Halit
Paşa» olarak ün yapacak olan Halit Bey ile
kanştırmamalıdır).
VALİ VEKİLİ MUSTAFA NADİR BEY Mustafa Nadir Bey, 17 Ocak 1918 tarihin den beri Diyarbakır valiliğini vekâleten yöneti
yordu. Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktığı
zaman da vali vekili Mustafa Bey idi. Mustafa Kemal Paşanın: «Vilâyâtı Şarkiye Müdafaal Hu kuk Cemiyetinin il merkezinizle sancaklarınızda ve bunlara bağlı, olan yerlerde örgütü var mıdır? Belli başlı kurucu ve temsilcileri kimlerdir? Ci var illerdeki örgütleri ile bağlantı ve haberleş me durumunda mıdır? Başka dernekler var mı
dır? Soruşturularak sonucunun bildirilmesine
yardımlarını rica ederim.» yolundaki 1 Haziran 1919 tarihli telgrafı Dıyarbakıra da ulaşmıştı. Mustafa Bey bu telgrafı aşağıdaki şekilde ve 8 Haziran 1919 tarihinde cevaplandırdı :
«Burada Vilâyâtı Şarkiye Müdafaal Hukuk Cemiyeti kurulmamıştır. Ancak bu yakınlarda Erzurum ve Trabzondan vilâyet belediyesine çe kilen Kürdistan hakkındaki heyecan verici telg raf yazılarından telâşa düşen hristiyan ahalinin bu yönde bazı girişimlerde bulunduklarına tanık
olunmuştur. Bununla beraber bu hususta valilik çe aydınlatıcı ve yol gösterici yazı yazılmıştır. Dıyarbakırda bazı gençlerden oluşan Kürt Cemi yeti İngiliz himayesinde bir Kürdistan bağımsız lığını izleyen propaganda yapması üzerine bura
ya gelen Süleymaniye siyasal hakimi Mister
NowiIl’in fikirlerine kapılarak ahali arasında bu nun şiddetle reddi ve bu girişimlerin dernekler kanununa uymaması nedeniyle sözü edilen cemi
yet kapatılmış ve valilikçe yasal kovuşturma
yapılmakta bulunmuştur. Şu anda Dıyarbakırda İtilâf ve Hürriyet Partisi mevcut olup bundan başka demek yoktur Efendim.
Vali Vekili Mustafa
Bugün bize pek basit gelen zararlı bir der
neği kapatma ve Mustafa Kemal’in telgrafına
hemen cevap verme işlemi, o günkü koşullar için de cesaret isteyen pek önemli işlerdi. Mustafa Kemal de bu cevaba çok sevindi. Bu işlemi çok
uygun gördüğünü ve Dıyarbakırda Müdafaai
Hukuk Cemiyetinin kurulmasını salık verdiğini bildiren yeni bir tel yazısı düzenledi. Bu tel ya zışım 15 Haziran 1919 tarihinde Amasya’dan Di yarbakır Valiliğine yolladı :
«Diyarbakır Yüksek Vali Vekilliğine;
Bütün ulusun varlığını ve bağımsızlığını
kurtarmak için birleştiği şu tarihi günlerde bir yabancı devletin himayesine sığınarak aşağılık ve tutsak yaşamağı yeğ tutan her türlü görüş lerin, memleketi ayrılıklara düşürecek her türlü
derneklerin dağıtılması pek vatani ve gerekli
bir görev olmakla Kürt Kulübü haklımdaki ha reket tarzınız acizlerince de pek uygun görül
müştür. Şu kadar ki, İtilâf Devletlerinin hak
zedeleyici tutumları sonucu îzmirin Yunanlılara
işgal ettirilmesi etkisiyle memleketin en ıssız
köşesinde bile doğan büyük pişmanlık her türlü siyasal ihtiraslar ve çıkarcı amaçlardan temiz olmak üzere «Müdafaai Hukuku Milliye ve Ked- di İlhak» Cemiyetlerini doğurmuş ve bu cemiyet lere hangi siyasal zümreye bağlı olursa olsun, her Türk, her müslüman katılmış ve ulusal vic danın eylemli olarak gösterilmesi bütün cihana bu suretle duyurulmakta bulunmuştur. Bu ne denle Diyarbakır ve bağlı yerlerinde Müdafaai
Hukuku Milliye ve Reddi İlhak Cemiyetlerinin
oluşmasına ve kurulmasına delâlet buyrulmasını önemle salık veririm. Ve özellikle Kürt Kulü
bünün üreleriyle bugünkü âciz telgraf yazım
çerçevesinde görüşerek uzlaşmak uygundur
Efendim.
Üçüncü Ordu Müfettişi Fahri Yaveri Hazreti Şehriyari
Mustafa KEMAL»
| Bu tel yazısı üzerine DiyarbakIrlIların ne
yaptıklarını aşağıda göreceğiz. Bu arada, İstan
bul Hükümetince Dıyanbakıra vali olarak ata
nan Faik Ali Beyin Dıyarbakıra gelmesiyle,
Mustafa Nadir Beyin vali vekilliği son bulacak tır. (5 Temmuz 1919)
VALİ FAİK ALI BEY
Faik Âli (Ozansoy) Beyin sanatçı kişiliği
yanında, yönetmi adamı olarak kişiliği çok arka
plânda kalmaktadır. Adı geçen Dıyambakır’ın
sanatçı ve yazar yetiştiren ünlü bir ailesinden- dir. Babası Sait Paşa yazardı. Ağabeyi Süleyman Nazif de ünlü bir yazar ve şairimizdir. Oğlu Mu nis Faik Ozansoy da edebi kişiliği ile tanınmış tır.
...
Vali Faik Âli Bey
Faik Âli Bey, 1876 yılında Diyarbakır’da
doğdu. 1901 yılında Mektebi Mülkiye’i Şahane’yi bitirdi. Çeşitli idarecilik görevlerinde bulundu. Beyoğlu Mutasarrıfı iken, Haziran 1919 tarihin de Diyarbakır Valiliğine atandı. Merhum, 1949 yılında Sayın Ali Çankaya’ya gönderdiği mek tupta, bu atama işlemi ile ilgili olarak şu bil giyi vermektedir. «Doğduğum bir yerin Valiliği
ne tayinim mühim sebeplere mübtenidir (bina
edilmiştir.) O zaman mütarekeden henüz sulh
haline intikal edilmemişti. Birinci Dünya Harbi nin birtakım pürüzlü ve dikenli meseleleri kar şısında memleket çok huzursuzdu. Ermeni mese lesi, Kürt meselesi, Amerikan mandası v.s. gibi.
Dıyarbakır’e gittiğimden altıbuçuk ay sonra o
havalide, o meseleler artık kalmamış olduğun dan, vazifemin tamam olduğuna kanaatla istifa edip İstanbul’a geldim.»
Gönül isterdi ki, MUli Mücadelenin en buna lımlı günlerinde yapılan bu görev için, eli pek
mükemmel kalem tutan Faik Ali Bey, geniş
açıklamalar yapsın ve bugün dahi karanlıkta
kalmış bir takım noktaları aydınlatsın. Bu ar tık mümkün olmadığına göre, yapılacak şey, el deki belgelere dayanarak, konuya ışık tutmak tır.
Diyarbakır ve çevresinde, Birinci Dünya sa
vaşı sonunda yaşayan Türk ve Kürt nüfusun
yanında, Ermeni nüfusunun çok azınlıkta
tlığını yukarıda belirtmiştik. O halde, emperya list güçler ne kadar zalimce davranırlarsa dav
ransınlar, Diyarbakır ve çevresini Ermenilere
kolayca veremezlerdi. Verirlerse, kamu oyunu
kandıramazlardı. Ingiliz Diplomasisi, bu gerçeği görmüştü. Fakat zengin doğal kaynaklara sa
hip bu bölge Türk egemenliğinde de bırakıla-
'mazdı. Ne yapmak gerekiyordu? Bunun için
hazırlanmış Ingiliz plânı söyle özetlenebilirdi :
Bu çevrede, görünürde bağımsız, gerçekte Ingil tere’nin oyuncağı olacak bir Kürt Devleti kur mak ve böylece Bölgenin doğal kaynaklarını sö mürmek. Bölgede Kürt nüfusu da çok yoğun ol duğundan, Kürtlerin bağımsızlık peşinde koşma larını dünya kamu oyu yadırgamaz.
Bu plânın gerekleştirilmesi şöyle olacaktı : 1. Bölgeye yerli ve yabancı (Ingiliz) ajanla rı sokmak, bu ajanlar eliyle Bağımsız Kürt Dev letinin probagandasım yapmak, birkaç önemli Kürt aşiretinin ayaklanması sağlanabildiği tak dirde, :bu ayaklanmayı Bölgenin Güney kesimin
de bekliyen Ingiliz askerleri ile desteklemek.
(Kürt ayaklanmasını sağlamak için çalışan Ingi
liz casuslarının en büyüğü, Binbaşı NowiU’dir.
Daha fazla bilgi için 22. sayıda yayımlanmış olan Elazığ Valiliği’ne bakılabilir.)
2. İstanbul Hükümetini sıkıştırarak, Güney- Doğu Anadolu bölgesindeki tek askeri birlik olan XIII. üncü Kolordunun lağvını sağlamak, böyle ce Kürt ayaklanması için en belirgin engeli or tadan kaldırmak.
Ingilizler, 1919 yılı başlarında bu plânı ba şarıyla uygulamaya çalıştılar. Ingiliz ajanlarıyla yerli işbirlikçileri köylere, ovalara kadar yayı
larak Bağımsız Kürdistan için yoğun şekilde
probaganda yapmaya başladılar. Bunun sonucu, bölgede göze batacak şekilde asayişsizlik olay ları artmağa başladı örneğin, Kiliküyan Bucağı
köylerinde dolaşan bir Ingiliz ajanı, bu türlü
sözlere tepki göstereen aşiretler tarafından kat ledildi.
idare amirleri, bu asayişsizlik durumundan İstanbul Hükümetini haberli kıldılar ve çeşitli tedbirler önerdiler. Oysa, bu bölge, o günkü ko şullar altında, asayişi düzgün bir bölge olarak görülüyordu.
Mondros Ateşkes Anlaşmasının 24 cü mad desi ise açıktı. Bir karışıklık ortaya çıkarsa, di ğer doğu illeri ile birlikte Diyarbakır da itilâf Devletlerince işgal edilecekti.
Bu konular 9 ve 18 Haziran 1919 tarihli
Meclis’i Vükelâ (Bakanlar Kurulu) toplantıla rında görüşüldü ve şu kararlara varıldı :
1. Güney - Doğu Anadolu illerimizde (Van,
Bitlis, Diyarbakır, Musul) kargaşalık çıkarılması önlenecek. Bunun için oraya, «oralarca iyi şöh retle tanınan, sözü geçer ve faziletli, karakteri
memurların özellikle «iktidar ve liyakat sahibi kişiler» olması kararlaştırıldı.
2. XIII. üncü Kolordunun lağvedilmemesi
için de, Ingiliz Siyasi Temsilcileri yanında ge rekli girişimlerde bulunulacaktı.
İstanbul Hükümetinin resmi görüşü, bu idi. Güney-Doğu illerimizdeki mevcut kuvvetler ko runacak, fakat gerek bütçe olanakları, gerekse Emperyalistleri gücendirmek korkusu dolayısıy la bunlara ekleme yapılmayacak. Kürt aşiretleri nin ayaklanmaları, aşiret başkanları İnandırıla rak, onlara bazı unvanlar, nişanlar ve rütbeler verilerek önlenecekti.
Yukarıda da değindiğimiz gibi, Diyarbakır,
Güney-Doğu illerimizin kalbi idi. Oysa burada
vali yoktu. Oraya, Hükümetin düşündüğü şekil
de bir vali bulup atamak zorunluydu. Dahiliye
Nezareti Teftiş Kurulu Müdürlüğü ve o anda
Beyoğlu Mutasarrıflığı yapan Faik Ali Bey, iste nilen nitelikte bir insandı. Birincisi, DiyarbakIr
lIydı, oranın tanınmış bir ailesinden İdi, kürtlere çok yakındı. İkincisi, Saltanat yönetimine sıkı sıkıya bağlı, Hükümetin emir ve görüşlerinden dışarıya çıkmayacak bir insandı.
işte bu nitelikleri olan Faik Ali Bey, Birin
ci Sınıf Diyarbakır Valiliğine atandı ve Kürt
aşiret başk,anlarına Hükümetçe yazılmış bir ta kım özel mektupları yanına alarak Diyarbakır’a geldi, 5 Temmuz 1910 tarihinde Diyarbakır Va liliği görevine başladr
9 Temmuz 1919 tarihinde, İstanbul Hükü meti, Mustafa Kemal Paşanın isteklerini yerine getirilmemesi İçin Faik Âli Beye emir verdi.
Faik Ali Bey, Valiliğe başladığı sıralarda. Diyarbakır’da Milli Mücedele çabalan şu aşa
mada idi. İzmir’in işgali üzerine, İzmir Reddi
ilhak Cemiyetinin, İşgale karşı çıkılması için
bütün illerimizde yardım ve destek isteyen tel
yazısı Diyarbakır’a gelmişti. Diyarbakır ileri
gelenleri, Belediye Başkanı Dellâlzade Abdurah-
man Efendi Başkanlığında Belediye binasında
toplandılar. Bu sırada, Doğu illerinde hür bir
Ermenistan kurulmasından söz eden Sadrazam
Damat Ferit Paşanın ajanslar aracılığıyla ya
yımlanan bildirisi duyuldu. Buna iyice içerleyen Diyarbakır ileri gelenleri, İzmir’in İşgalini pro testo eden telgraflar çektikleri gibi. Damat Fe rit Paşa’ya: »Doğu tileri, Arnavut babanızdan
miras kalmış mülkünüz değildir ki Ermenilere
peşkeş çekiyorsunuz.» İbareli bir telyazısı ha zırladılar. Bu yolda gelişen Milli Mücadele ça balarını düzenlemek için bir «Milli Heyet» seçti
ler. Bu Kurul, Haziran /1919 ayı sonlarında.
Mustafa Kemal’in Sivas Kongresi açış nutkunda sözünü ettiği (Nutuk, Vesika 54.) «Müdafaa’i Vatan» derneğini kurdu. Bu sıralarda Erzurum
Kongresi hazırlık çalışmaları hayli İlerlemişti.
Diyarbakır’dan da delege isteniyordu. Erzurum Kongresine gönderilmek üzere dört delege seçil
bey, bu delegelerin Erzurum Kongresine katıl masını önledi.
İdareci, mesleğinden doğan büyük bir güç
lükle karşı karşıyadır: koşullarını tam olarak
bilmediği olaylar hakkında da doğru karar ver mek. Onun için, «ben bilmiyordum, doğru tah
min edememiştim» özrü geçerli olmaz. Doğru
karar veremediği zaman, mesleki kader çizgisi düşer ve mesleğinde silinir. Faik Ali Bey de Er zurum Kongresini doğru değerlendirmemiş, se
çilmiş olan Diyarbakır delegelerini Kongreye
yollamamakla «Milli Mücadeleye karşı vali» dam gasını yemiş, bu da onun artık mesleğinde uzun süre tutunma ve yükselme şansını elinden almış tır. Büyük Nutuk’da kendisinden bu şekilde söz edildiği gibi, 1967 yılma ait Dıyarbak r Î1 yıllı- ğı’nda da (sayfa, 210) «Milli Mücadele aleyhta rı» vali olarak nitelendirilmektedir. Bu konuya ilerde tekrar değeneceğiz.
Milli Mücadelenin başlangıçtaki kaderini, o yerdeki kumandan ile valinin belirlediği, bu yazı dizisinin giriş kısmında (Bakanız: sayı, 20.) be
lirtmiştir. Dıyarbakırdaki XXII üncü Kolordu
Kumandanı Albay Ahmet Cevdet Bey, Milli Mü cadeleye kesin olarak karşı çıkmamakla birlik te, diğer kolordu kumandanları gibi bu eylemi canla başla da desteklemiyordu. Yani milli mü cadelecilerin karşısında değil, fakat yanlarında da değil idi. Vali ise, Erzurum Kongresi dolayı sıyla gösterdiği tutum üzerine milli mücadele ciler gözünde, şüpheli bir kimseydi. Kumanda nın ve valinin bu tutumu, Dıyarfbakın milli mü
cadele yarışında gerilerde bırakmıştı. Ancak
milli mücadeleciler, Diyarbakır’ı tam karşıla
rına almamak için bu duruma razı olmuş görünü
yorlardı. Kumandan ve vali ile milli mücadele
liderleri arasındaki bu karşılıklı ilgisizlik, Eylül 1919 ayına kadar sürdü. Fakat Ali Galip Olayı, birdenbire Dıyarbakıra önem kazandırdı ve milli
mücadeleci olarak bilinen Kolordu Kurmay
Başkanı Halit Beyin kişiliğini ön plâna geçirdi. Ali Galip Olayı’ndan, Elazığ Valiliği’ni ince lerken ayrıntılarıyla söz etmiştik (Sayı,26). Ela zığ Valisi Ali Galip, Sivas Kongresini dağıtmak,
Mustafa Kemal ve arkadaşlarını tutuklamak
için 6 Eylül 1919 tarihinde Malatya'ya gelmişti. Ayni gün, İngiliz Casusu Binbaşı Novvill, yanın da Kürt aşiretlerinin ileri gelenlerinden birtakım kimselerle birlikte, gene Malatya’ya gelmişlerdi. Malatya Mutasarrıfı Halil Rami de, kürt ayak lanmasının öncülüğünü yapanlardandı. Böylece, Malatya Mutasarrıfı ile Elazığ Valisi bu nok
tada ters düşmüşlerdi. Ali Galib’in bir kürt
ayaklanmasına önayak olmak gibi bir amacı
yoktu, bunu istemiyordu. Taraflar kendi amaç
larını gerçekleştirmek için Malatya’da yoğun
bir çalışmaya girdikleri sırada, Mustafa Kemal Paşa da durumdan bilgi sahibi olmuş, hainleri yakalamak için çareler düşünmüştü. Ancak ge rek Malatya, gerekse Elazığ’daki askeri birlik ler - ki bunlar çok az mevcutlu topçu ve süvari alayları idi - Diyarbakır’daki On Üçüncü Kolor dunun emrinde İdiler, önce Elazığ’daki Alay Ku mandanına, Sivas’taki Üçüncü Kolordu Ku
mandanının imzasıyla, yanma yeter derecede
kuvvet alarak en geç 9 Eylül’de Malatya’ya ha
reket etmesi emredildi. Gerçi Üçüncü Kolordu
Kumandanının böyle bir emir verme yetkisi
yoktu. Fakat, Atatürk’ün deyimiyle, «Dıyarba- kırdaki, On Üçüncü Kolordu Kumandanının tu tumu kuşku verici görüldüğünden» bu yola zo runlu olarak gidilmişti. 7 Eylül 1919 günü, gene Üçüncü Kolordu Kumandanının imzasıyla, Dı- yarbakırdaki On üçüncü Kolordu Kurmay Baş kanı Halit Beye yazılan kişiye özel kapalı tel yazıda, bu durum anlatılıyor, Ilyas Beye verilen emrin yerine getirilmesinin sağlanması isteni yordu. Halit Bey, 7/8 Eylül gecesi bu tel yazı sını şöyle cevaplandırdı;
«Yakalama ile ilgili isteği öğrendim. Bu
konuda komutan beyin buyruk vereceğini hiç
sanmıyorum. Çünkü askeri niteliklerim çok iyi biliyorum. Benim göndereceğim buyruğu ise, tü müyle yerine getirmekten çekinirler. Bu konu da İstanbulla yazışma yapmaktayız. Bu durum karşısında gerekenin yapılması yüksek kararı nıza bağlıdır.»
Elazığdaki Alay Komutanı Ilyas Beyden
Üçüncü Kolordu Komutanının buyruğuna karşı lık olarak gelen 8 Eylül günlü telde de: «Kolor dudan aldığı buyruk üzerine yola çıkmam geri bırakıldı. Kolordunun izni olmadan buradan ay rılmam uygun olmayacağından yola çıkma buy ruğunun kolordudan verilmesini sağlayınız.» de nilmekteydi.
Mustafa Kemal, Halit Beye hemen şu kar şılığı verdi :
«Bilinen kişilerin kötülükleri bel’i olmuştur
İstanbul Hükümeti.... bu kötülükte ortaktır.
Oradan buyruk beklemek, düşmana elverişli du rum sağlamaktır. Bu konudaki bildirimleri, hiç kimseyi duraksatmayacak biçimde yapmak, he men buyruk vermek, vakit geçirmemek gere kir. Komutanı duraksayacak gibi görüyorsanız siz, bizim Elazığ ve Malatyadaki alay komutan larına gönderdiğimiz buyrukların yerine getiril mesini ilgililere bildiriniz. Gerçekten gerekiyor sa, komutayı uygun gördüğünüz tümen komu
tanlarından birisi ele alsın. Yavaşlık zamanı
geçmiştir, işin yapıldığını bildiren karşılık teli nizi bekliyoruz kardeşim »
Halit Bey, Mustafa Kemal’e gönderdiği 8
Eylül 1919 tarihli karşılıkta, Elazığ Alay Komu
tanı Ilyas Beye Emir verildiğini ve bu emrin
bir örneğini bildiriyordu.
Dıyarbakırdaki Kolordu Kumandanı Cevdet Bey de, Ilyas Beyin katıra bindirilmiş 52 er ve
iki ağır makineli tüfekle 9 Eylül sabahı yola
çıktığını ve 10 Eylül akşamı Malatyada buluna cağını bildirdi. Eylül 1919 günlü olan bu kapalı
telinde «karşı akımlarla dolu olan bir çevrede
daha çok iş yapmamakta kendisini özürlü saya cağını» da bildiriyordu. Böylece, biraz gaçikme ile de olsa, Mustafa Kemal’in isteği yerine gel miş oldu.
Ali Galip Oiayı’m, bütün ayrıntılarıyla, Kâ zım Karabekir Paşa 10/11 Eylül gecesi öğrendi. Kurmaylarını topladı ve bir durum değerlendir mesi yaptı. Şu anda durumu en kritikolan iller den biri de Diyarbakır’dı. Karabekir Paga Diyar bakır Valisi Faik Ali Beyi tanımıyor, onu pek
güvenilir bir kigi olarak görmüyordu. Kolordu
Kumandanı Cevdet Bey hakkında ise düşüncesi şöyleydi : «Diyarbakır kolordu kumandanı na muslu bir zat olmakla beraber, Musullu ve Arap- tır. Metaneti yoktur.» Karabekir’in düşüncesine göre, bu durumda yapüacak şey, Birinci Dünya Savaşında yanında çalışmış olan Kolordu Kur may Başkanı Halit Beyle bağlantı kurmak, ge
rekirse Kolordu Kumandanını değiştirmek ve
kolorduyu kendi emrine bağlamak.
Karabekir Paşa, o sıralarda hem Ombeşinci Kolordu Kumandanı, hem de Üçüncü Ordu Mü fettiş vekili idi. Bu nedenle Halit Beyi makine başına çağırdı ve şunları yazdı :
«Durum gelecekte daha nazik ve had bir
şekil alması halinde Kolordunuzun doğrudan
doğruya bana bağlı olması düşünülmektedir.
Böyle bir hal gerçekleşirse Kumandan Vekili Ceıvdet Beyin durumu ve doğuracağı sonuçlan doğru olarak değerlendirip değerlendiremiyece-
ğini bilmek isterim. Değerlendiremezse yann
maddi ve vicdani ağır sorumluluklar altında kal maması için adıgeçenin kendiliğinden çekilerek hemen kumandayı vekâleten Kenan Beyin (Tü men Kumandanı) üzerine almasını uygun görü yorum. Düşüncenizi şimdi yazınız.
1. Padişaha bütün kolorduların ortak imza sıyla çekilecek olantelıgraf yazısının müsvedde
sini şimdi oraya çektireceğim. Diğer Kolordu
kumandanları da makina başındadır. Onlar da
okuyorlar. Bunun da üzerinde durarak cevap
veriniz.
2. Durum hakkında Diyarbakır Valisi Be yefendi ile gayet açık ve kesin olarak görüşünüz. ZİRA VALİNİN İTTİHAZ EDECEĞİ EN ZA
YIF VE TEREDDÜDÜ MUCİP HAREKETİ
BÜTÜN VATANIN EMELLERİ VE AKIBETİ
Tt.f, İLGİLİDİR. Her tarafta bütün valilerden
kesin uygunluk cevabı alınmıştır».
Kurmay Başkanı Halit Bey, bu tel yazısına şöyle cevap verdi :
«Cihan Savaşındaki kahraman kumandanı mın emrine girmek, şahsım için şeref ve cana minnettir. Cevdet Bey temiz kalpli, dürüst, fa kat bu makamın ehli değildir. Kumanda hakkın da zaten Kenan Beyle haberleşmedeyim. Şimdiye kadar olan başarılarda sizden ders alan Halit'- inizin onda dokuzu oranında sağlanmış olan baş- şanda etken olduğuna emin olunuz. Zaman na zik olmasa idi Cevdet Beyi idare ederdim. Fakat
bazan anında yapılacak bir işte duraksaması,
son olay gibi, fırsatın kaçmasını gerektiriyor.
Vali, Erzurum Kongresi kararlarına alkış lamıştır. Sivas Kongresine de hale zadesini seç miştir. Sıkı temastayım O alil) Beyin ihanetine çok cam sıkıldı Efendim.»
Karabekir Paşa, bu bilgilere teşekkür et
tikten sonra, vali ile ilgili olarak şunları yaz
dırdı :
«Vali Faik Beyefendiye ihtiramatımı (say gılarımı) arz eylerim. Müşarünileyh (adı geçen) hakkında yazdığım fıkraları kendilerine arz et mekte hiç bir beis yoktur.»
Diyarbakır, doğuda yeşeren milli mücadele çabalarında yaya kalmıştı. Yukarıdaki satırlar da da açıklandığı gibi, bu geri kalışta kumanda
nın ve valinin tereddütlü tutumları büyük rol
oynamıştı. Fakat şimdi gerçekler su yüzüne çık mağa başlamıştı, özellikle Ali Galip Olayı, ki
min haklı, kimin haksız olduğunu, tarafların
gerçek niyetlerinin ne olduğunu ortaya çıkar mıştı. Bu durum Dıyarbakırlı aydınlan yeniden eyleme geçirdi. Ihsan Hamit Bey, Sivas Kongre sine delege olarak seçildi ve durumun Kurmay Başkanı Halit Bey aracılığıyla Mustafa Kemal’e duyurulmasına karar verildi. Halit Beyin, 13 Ey
lül 1919 tarihinde Sıvastaki Üçüncü Kolordu
Kumandanlığına çeektiği telgraf şöyledir :
«1 —■ Elazığ, Malatya, Siverek, Mardin,
Siirt, Silvan, Bitlis de Kongre kararlanm aldı
lar. Peyderpey yayımlıyorlar. Burada herkes
okudu fakat henüz hiç bir yerde istenen şekilde Müdafaai Hukuk Cemiyeti kurulamamıştır. Bu örgütleri yapmak için görev ve memurluk sıfa
tı elverişli birisinin ciddi çalışması gereklidir.
Aksi durumda, herkes gibi bilgi edinmekle kala caktır, Silvan’da Sadık Bey örgüt kurma arzu sundadır. Bitlis delegeleri dönmüş ve milli müca
dele amacını yaymaya başlamışlardır. En geri
durumda Elazığ ilidir.
2 — Hasta olan Vali ile iki gün önce görüş
tüm. Kongrenin karalarını uygun görüyor ve
takdir ediyor. Kendisinin ö z Kürt olduğunu ve
fakat Cemiyeti îstanbula karşı savunacağını,
gerekirse istifa ederek bu maksat için çalışa
cağını söylüyor. Kendisi tamamen Kürtçülük’ün karşısındadır.
3 — Dıyarbakınn en gayretli gençlerinden Vali Faik Beyin halazadesi İhsan Bey Sivas kongresine delege seçilmiştir. Bunu Vali uygun görmüştür. İki üç güne kadar binek otomobili ile kişiliğini gizleyerek Sıvasa gönderecek.»
Bilindiği giıbi, Sivas Kongresi 10 Eylül 1919 da kapanmıştır. 12 Eylülde İse İstanbul Hükü
meti İle ilişkilerin kesilmesine karar verilmiş
tir. Oysa Diyarbakır, 13 Eylül tarihinde henüz daha seçtiği delegenin ismini bildirmektedir. Bu durum Diyarbakıra bildirilse, Kongre kapandığı için delege göndermenize lüzum kalmadı dense Dıyarbakırda yeşermeye başlayan milli mücadele
Sivas Kongresini bir diaha toplamak da olamaz. İşte Mustafa Kemal’in dahası bunun da çaresini buldu ve İhsan Hamit Bey, Heyeti Temsiliye da
nışman üyeliğine seçildi. Bu durum, Mustafa
Kemal Paşa tarafından 15 Eylülde aşağıdaki
tel yazılarıyla Diyarbakır Kolordu Kumandan
lığına ve Diyarbakır Valiliğine duyuruldu:
«Diyarbakır On Üçüncü Kolordu Kurmay
Başkanlığına
Vali Beyefendi Hazretlerinin milli duygula rına teşekkür olunur, Halazadeleri Ihsan Bey Heyeti Temsiliye üyeliğine seçildiğinden, bir an önce Sıvasta bulunması gereklidir. Gönderilme sine aracı olmaları doğruca kendilerine yazıl mıştır.»
Diyarbakır Valisine çekilen ikinci telgraf
ise şöyleydi :
«Diyarbakır Valisi Faik Ali Beyefendiye Diyarbakır adına Sivas Kongresine seçilen Ihsan Beyin Heyeti Temsiliye üyesi olarak seçil miş olması ciheti ile bir an önce Sıvasa yetişmek
üzere yola çıkarılmasında yüksek yardımları
istirham olunur.
Heyeti Temsiliye adına M. Kemal»
Bu tel yazıları üzerinde Ihsan Hamit Bey, 16 Eylülde yola çıkarıldı.
İHSAN HAMİT (TİĞREL) BEY, Diyarba- kında Zülfüzadeler diye anılan tanınmış bir aile ye mensuptur. Bu aile kız alıp-verme dolayısıy la, Vali Faik Âli Beyin ailesiyle yakın akraba durumunda idi. Ihsan Hamit Bey, 1890 yılında
Diyarbakırda doğmuş, 1912 yılında Mekteb-i
Mülkiye’yi bitirdikten sonra Diyarbakıra yerleş miştir. Ihsan Hamit Bey, Heyeti Temsiliye da nışman üyeliğine katılma olayım, Mahmut Gol- oğlu’na şöyle anlatmıştır : «Merkezi tstanbulda olan ve hem halazadem, hem eniştem (Vali Faik Âli Beyin ağabeyi) Süleyman Nazif’le arkadaş ları tarafından kurulmuş bulunan Vilâyâtı Şarki ye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyetinin, Cemil- paşazade Mustafa Bey başkanlığındaki Diyarba
kır şubesi de atıl bir vaziyette idi. Erzurum
Kongresine gidecek delegeler seçilmiş olduğu
halde gönderilememlştl. Şimdi de Sivas Kongre
sine katılmakta tereddüt edildiğini ve delege
seçiminde zorlukla karşılaşıldığını görüyordum. Bu vaziyet karşısında millî heyecanıma daha fazla mani olamadım ve bu vatan vazifesini üze rime almaya karar verdim. Düşüne^ ve kararımı
DiyarbakIrlI yurtsever genç arkadaşlarım da
desteklediler. Halazadem olan Diyarbakır Valisi Ali Faik Bey de uygun buldu. Hemen Vilâyâtı Şarkiye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti Di yarbakır şubesinin tasvibini aldım ve durumdan sıkı temas halinde bulunduğum, Kolordunun milli mücadeleci Kurmay Başkanı Halit Beyi haber dar ettim. Halit Bey de Mustafa Kemal Paşaya
haber verdi. Mustafa Kemal Paşa benim Heyeti Temsiliyeye üye seçildiğimi bildirerek hemen ha reket etmemi istedi, ben de hemen yola çıktım. Sıvasa vardığımda Kongre bitmişti (!). Heyeti Temsiliye yüklü bir çalışma İçinde idi. Mustafa Kemal Paşa beni çok İyi karşıladı ve Heyeti Temsiliye çalışmalarına kattı. Bir kaç gün gece- gündüz Heyeti Temsiliye çalışmalarına katıldım. Bu arada Mustafa Kemal Paşanın makine başın da İstanbul’daki Abdülkerim Paşa ile yaptığı ko nuşma sırasında ben de telgrafhanede yanında idim. Mustafa Kemal Paşa beni Diyarbakır ve havalisinin temsilcisi olarak Heyeti Temsiliyeye
almıştı, İstanbul’a da böyle takdim etti. (Nu
tuk, Vesika, 112.) Bütün bunlar mevcut vesika
larla sabittir. Sıvasta bir kaç gün kaldıktan
sonra Diyarbakıra döndüm. Yolda Ergani müs
takil (!) Mutasarrıflığına uğradım ve Anadolu
ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetinin şubesini kurdum. Diyarbakıra gelince durumu genç arka daşlarıma anlattım. Mevcut idare Heyetini de
ğiştirip elimize almaya karar verdik. Nitekim
eski idare Heyeti biraz sonra istifa etmek zorun da kaldı ve Müdafaai Hukuk Cemiyetinin yeni idare Heyetini Şevki Ekinci’nin başkanlığında kurduk, bizler de idare Heyeti âzası olduk.»
12 Eylül 1919 da başlayan İstanbul - Ana dolu çatışması sonucunda Anadolu kazanmış ola rak çıkmış, 3 Ekimde Ali Rıza Paşa başkanlığın da yeni hükümet kurulmuştu. Bu Hükümet de ilk iş olarak Anadolu ile bağlantı kurmak iste miş, bunun içinde İstanbul Hükümetinin temsil cileri ile Anadolu’nun temsilcilerinin Amasya’da görüşmeleri sağlanmıştı. Anadolu adına bu gö rüşmelere katılacak olan Mustafa Kemal Paşa, görüşmelere esas olacak konular hakkında Ko
lordu kumandanlarının düşüncelerini sormuştu.
Yukandanberi kişiliği hakkında çeşitli belgeler yayımladığımız Diyarbakır’daki Kolordu Ku mandam Cevdet Bey, Mustafa Kemal’in öğren mek istediği konularda çeşitli bilgiler verdikten sonra, Diyaılbakır Valiliği ile ilgili olarak şu il
ginç görüşü ileri sürmüştü (Nutuk, Vesika,
156 c.):
«... Malatya Mutasarrıfı Halil Rami Beyin Kürt cemiyetinin ve Ermeni patrikhanesinin yar
dım ve etkisiyle Malatya’ya atandığını açıkça
söylemiş ve Kürdistan bağımsızlığını hazırlama ğa çalışmıştır. Kürtlerle beraber Ingiliz Binbaşı sının (Mlster Novvill) Malatya’ya geleceğini üç aydan beri söylemekte imiş. Bu örnekten ibret dersi alınarak atamada hiç bir etkiye kapılma mak ve salt vatanın esenliği düşünülerek seçim
yapılmalıdır. Kürdistana sulhün aktine kadar
yerli büyük memur gönderilmemelidir.
Faik Ali Bey, kendilerini burada Ingilizle- rln tayin ettirdiğini iftiharla söylüyor. Bu fikir
de olan valinin ne iş göreceği açıktır. Devlet
işlerine alt sorunlarda düşmanların düşünceleri ne başvurma çöküp gitmemizi gerektirir.»
Faik Âli Bey, 14 Ocak 1920 tarihinde, göre vinin tamam olduğu kanısına vararak, İstifa etti
ve İstanbul’a döndü. Bu sırada Kabinede gene
değişiklik olmuş, Ebubekir Hazım (Tepeyran)
Bey Dahiliye Nazırlığına getirilmişti. (8 Şubat 1920. Ebubekir Hazım Bey hakkında Bursa Va liliği incelenirken gerekli bilgi verilecektir. 2 Ni san 1920 tarihine kadar Dahiliye Nazırlığı yap mıştır.) Ebubekir Hazım Bey, Dahiliye Nezareti Müsteşarlığına, Diyarbakır’dan yeni gelmiş olan Faik Âli Beyi atadı. Faik Âli Bey, yukarıda sözü edilen mektubunda bu görevi ile ilgili olarak şu bilgiyi vermiştir: «Bir ayı vazife başındı, ve on- beş günü za tür reden yatakta geçen bu memuri yet son memuriyetimdir.» Fakat idare mesleğin deki bu son görevi de ona uğurlu gelmedi. Mus tafa Kemal, 20 Şubat 1920 tarihinde, bütün ordu kumandanlarına gönderdiği genelgesinde İstan bul Hükümetinin: «... harekâtı milliyeye muha lefetinden dolayı Diyarbakırdan kaldırılan Faik Ali Beyi de Dahiliye Müsteşarı tayin ettiğini» duyuruyor (Nutuk, Vesika, 237.); İstanbul’da da Rauf (Orbay) Beye verdiği 21 Şubat 1921 tarihli
cevapta, Hükümetin: «... Harekâtı Milliyeye
muhalefetinden dolayı azledilen Faik Âli Beyi
Müsteşarlığa» atamasını, «açıktan açığa Kuvayı Milliye aleyhine hareket edildiğinin bir örneği» olarak gösteriyordu.
Faik Âli Bey, hakkında, İstanbul Hüküme tinin kaldırılmasından sonra, «cevâz-ı istihdam - çalıştırılabilir» kararı verildiğinden, açık maaşı bağlandı. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra, 1930 yılında emekliye ayrıldı, 1950 yılında vefat etti.
Bu konuyu bitirirken, zihinlere yer etmiş
olan bir soruyu cevaplandırmak yerinde olacak tır: Faik Âli Bey, çeşitli belgelerde ileri sürül
düğü şekilde, Millî Mücadeleye karşı mı idi?
Bizim bu soruya cevabımız kesinlikle «hayır» dır. Yukarıda sözünü ettiğimiz bir çok belgelerden,
bu açıkça anlaşılmaktadır. Fakat bu noktada
söylenecek en önemli şey şudur: Eğer Faik Âli Bey, millî mücadeleye karşı olsaydı, hele bağım sız bir Kürt Devletine taraftar bulunsaydı, örne ğin sonradan Yüzelliltkler listesinde yeralan bir Malatya Mutasarrıfı Halil Rami Bey gibi düşün- seyü'i, Doğu Anadoluda millî mücadele çabaları
çok büyük tehlikelerle karşı karşıya kalırdı,
özellikle Ali Galip Olayı sırasında Kürt aşiret lerinin Osmanlı Devletine bağlı kalmasında çaba gösterenlerin hizmetleri şükranla anılmağa de ğer. Zaten Faik Âli Beyin Kurtuluş Savaşı so nunda «cevâz-i İstihdam» kararı alması, onun Milli Mücadeleye karşı olmadığının en büyük ka
nıtıdır. Bu açıklamamızdan sonra, ortaya bir
soru daha çıkmaktadır: madem ki Faik Âli bey millî mücadeleye karşı değildi, o halde Mus tafa Kemal 20 Şubat 1920 tarihli genelgesinde onu niçin Millî Mücadeleye karşı olarak göster miştir? Bu soruya şöyle cevap verebiliriz. Genel genin tarihine dikkatle bakılmalıdır. Şubat/1920 ayı, İstanbul Hükümeti ile Mustafa Kemal ara
sındaki çatışmanın çok şiddetlendiği bir aydır.
Üstelik bu çatışmada İstanbul Hükümeti hukuk
ça çok kuvvetlidir. Zira İstanbul’da seçimle iş başına gelmiş bir Meclis vg Hükümet vardır. Millî iradeyi temsil eden bu Meclis ve Hükümet, memleket hakkında tek söz sahibi olmalıdır. Bu
nedenle Heyet-i Temadiye ve Kuvayı Milliye
lağvedilmelidir. Evet, hukuk işin böyle olmasını emrediyordu. Şimdiye kadar İstanbul Hüküme
tinin milleti temsil etmediği yolunda Mustafa
Kemal tarafından ileri sürülen görüş dayanaksız kalmıştı. Gelgeldim, İstanbul’da toplanan Mec- lis-i Mebusan’m bir iş göremiyeceğini Mustafa
Kemal o eşsiz dehasıyla sezmişti. Fakat bunu
en yakın arkadaşlarına bile anlatamıyordu. Şu
halde yapılacak iş, İstanbul Hükümetinin icraatı nı kötülemekti. Zira Heyet-i Temsiliye ve Kuvayı Milliye lağvedildrse, bu, Millet için felâket ola caktı. İşte çaresizlik içinde başvurulan bu kötü leme yolunda, kurunun yanında yaş da yanıyor du, Faik Âli Bey gibi. Yoksa Faik Âli Beyi ata yan Dahiliye Nazın Ebubekir Hazım Beyin ken disi de millî mücadeleciydi.
Bu, şüphesiz, madalyonun bir yüzüdür. Ma dalyonun diğer yüzü ise, Faik Âli Bey ile Mus tafa Kemal arasında bir dialoğun fcurulamaması- dır. Faik Âli Bey, Mustafa Kemal’in aradığı vali
değildi. Faik Âli Bey, Devletini, Milletini çok
sevmekle birlikte, yetiştiği çevre, karakteri, onu, Mustafa Kemal’in eylemlerine ayak uydurmasını engellemişti. Onun bu tutuculuğu, edebi eserle
rindeki kullandığı dilde de görülür. Güçlü bir
sanatçı kişiliği olmasına rağmen, dildeki bu tu
tuculuğu, bir süre daha payandalarla ayakta
dursa büe, pek sevdiği dostu Abdülhak Hâmit
gibi, onu unutulmuşluğun uçurumuna iteceği
söylenebilir. (Faik Âli Beyin edebi kişiliği hak
kında bilgi edinmek isteyenler, Muzaffer Uy-
ğumer’in Mülkiyeliler Birliği Dergisinin 21 inci
sayısında yayımlanan değerli incelemesine ba
kabilirler.)
SORUNUN ÇÖZÜMLENMESİ :
Faik Âli Bey, Diyarbakır’dan ayrılırken, vali
vekilliğini, bu yazının başında kendisinden söz
ettiğimiz, Mustafa Nadir Beye bıraktı. Bir süre sonra da Hüseyin Mazhar Bey Diyarbakır Vali liğine atandı.
Diyarbakır Valiliğinin, Millî Mücadele açı
sından önemi, ayrılıkçı güçlerin bu bölgede yo
ğun çabalarda bulunması dolayısıyladır. Vali
Faik Âli Bey zamanında bu güçler, büyük çapta kırılmıştır. Bu nedenle Diyarbakır Valiliği, 1920 yılında eski büyük önemini yitirmişti. Bununla birlikte, zaman zaman Diyarbakırda Millî Müca deleye karşı çatlak seslerin çıktığı duyulmuştur, örneğin, ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi seçim lerine karşı koyan illerden biri de Diyarbakırdır. Bunda Kolordu Kumandam Cevdet Beyin pasif ve ürkek tutumunun büyük etkisi vardır. Ancak ana sorunun çözümlenmiş olmasının yanında, bu olaylar, bu yazı dizisinin çerçevesinde, üzerinde daha fazla durmayı gerektirmemektedir.
Hazırlayan : Kâmil ERDEHA
Ta h a To ro s Arşivi