• Sonuç bulunamadı

Kurtuluş Savaşında valiler sorunu:IV:Diyarbakır valiliği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kurtuluş Savaşında valiler sorunu:IV:Diyarbakır valiliği"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T T -

KURTULUŞ SAVAŞINDA VALÎLER SORUNU 1 IV

' A - ,

\d "S

\3

Diyarbakır Valiliği

1919 yılı başında Diyarbakır’ın durumu : Diyarbakır, yol kavşakları üzerinde bulun­ ması dolayısıyla, tarihin her döneminde önemli olmuş bir ilimizdir. Bugün de bir ticaret mer­

kezi olarak önemini korumaktadır. 1937 yılına

kadar «Dıyarbekir» olan ilin adı, bu tarihte «Di­

yarbakır* olarak değiştirilmiştir. 1919 yılında

Diyarbakır’a bağlı üç sancak va rd ır: Ergani, Mardin, Siverek.

Diyarbakır, Mustafa Kemal’in kumandanı

olduğu' III üncü Ordu Müfettişliğinin yetki çev­ resi dışındaydı. Ancak civar il olması dolayısıy­ la, valisi ve kumandanı, Mustafa Kemal Paşanın doğrudan doğruya verdiği emirleri dikkate al­ mak zorundaydılar.

Diyarbakır’ın kaderini diğer doğu illerinden ayırmak, elbette mümkün değildir. Emperyalist güçler, I inci Dünya Savaşından sonra, Diyar­ bakır’ı Türk egemenliğinden ayırmak için büyük entrikalara giriştiler. Amerikalılar, Diyarbakır’ı kurulması kararlaştırılan Ermenistan Devletine,

îngilizler ise, kurulması düşünülen bağımsız

Kürt Devletine vermek istiyorlardı. Bunu öğre­ nen Dıyarbakırlı aydınlar, diğer doğu illeri ay­ dınlarını da yanlarına alarak, İstanbul’da «Vila- yat’ı Şarkiyye MUdafaa’i Hukuku Milliye» der­ neğini kurdular. (Nitekim bu dernek, hemen Er­ zurum’da şube açacak, bu şubede, kurtuluşumu­ zun başlangıcı olan Erzurum Kongresinin toplan­ masını sağlayacaktır.) Ingilizlerin oyuncağı olan bir takım kürtler ise, Kürt Teali Cemiyeti’ni kur­ muşlar ’ve Diyarbakır’da yoğun bir faaliyete gi­ rişmişlerdi. Fakat kısa bir süre sonra Diyarba­ kIrlI aydınlar, Kürtlük davası gütmekle bir şey

kazanâmıyacaklarını, üstelik emperyalistlerin

egemenliği altında her bakımdan yok olacaklarını anlamakta gecikmediler. Türk-Kürt ayrımım bir yâna bırakıp, Kurtuluş Savaşına dört elle yar­ dımcı oldular.

21 Aralık 1918 de feshedilen Meclis-i Mebu- san’da Diyarbakır Milletvekili olan Fevzi Bey, 1918 yılı aralık ayı başında Diyarbakır hakkında şu bilgiyi veriyordu :

«Diyarbakır 620 000 nüfusu havidir ve bu­ nun ancak 45 000 i Ermeni, 42 000 i ise Süryanî,

Gelendi ve Rum unsurundan ibarettir. Geri ka­ lan Türk, Kürt olup, bu miktardan yüzde otuz nisbetinde nüfusa geçmemiş vardır. Ermeniler, en ziyade Diyarbakır, Silvan, Palu kazalarıyla

Çönköş bucağında ve müteferrik kasabalarda

yaşamaktadırlar, ötedenberi Ermenilerle ara­

mızda hiçbir hadise zuhur etmemiştir. Hatta

yüzyıllardanberi en ıssız yerlerde bulunan kilise­ lerine bile taarruz edilmediği müsbet bir vakıa­ dır. Ancak, son devirlerde Ermeni komitelerinin teşebbüs ve faaliyette bulunmaları üzerine ara­ ya ihtilâflar girmişti. Mamafih, bunda Ermeni milletinin hepsi dahil değildir. En ziyada komite­ ler araya nifak sokmuşlar ve böylece bir Ermeni meselesinin çıkmasına sebep olmuşlardır.»

Diyarbakır, XHI üncü kolordunun merkezi idi. Doğrudan doğruya İstanbul’a bağlı olan bu kolordunun iki tümeninden biri Siirt’de, diğeri Mardin’de idi. Kolordu kumandanı albay Ahmet Cevdet Bey, kolordu kurmay başkanı ise Halit

Bey idi. (Bu Halit beyi, sonradan «Deli Halit

Paşa» olarak ün yapacak olan Halit Bey ile

kanştırmamalıdır).

VALİ VEKİLİ MUSTAFA NADİR BEY Mustafa Nadir Bey, 17 Ocak 1918 tarihin­ den beri Diyarbakır valiliğini vekâleten yöneti­

yordu. Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktığı

zaman da vali vekili Mustafa Bey idi. Mustafa Kemal Paşanın: «Vilâyâtı Şarkiye Müdafaal Hu­ kuk Cemiyetinin il merkezinizle sancaklarınızda ve bunlara bağlı, olan yerlerde örgütü var mıdır? Belli başlı kurucu ve temsilcileri kimlerdir? Ci­ var illerdeki örgütleri ile bağlantı ve haberleş­ me durumunda mıdır? Başka dernekler var mı­

dır? Soruşturularak sonucunun bildirilmesine

yardımlarını rica ederim.» yolundaki 1 Haziran 1919 tarihli telgrafı Dıyarbakıra da ulaşmıştı. Mustafa Bey bu telgrafı aşağıdaki şekilde ve 8 Haziran 1919 tarihinde cevaplandırdı :

«Burada Vilâyâtı Şarkiye Müdafaal Hukuk Cemiyeti kurulmamıştır. Ancak bu yakınlarda Erzurum ve Trabzondan vilâyet belediyesine çe­ kilen Kürdistan hakkındaki heyecan verici telg­ raf yazılarından telâşa düşen hristiyan ahalinin bu yönde bazı girişimlerde bulunduklarına tanık

(2)

olunmuştur. Bununla beraber bu hususta valilik­ çe aydınlatıcı ve yol gösterici yazı yazılmıştır. Dıyarbakırda bazı gençlerden oluşan Kürt Cemi­ yeti İngiliz himayesinde bir Kürdistan bağımsız­ lığını izleyen propaganda yapması üzerine bura­

ya gelen Süleymaniye siyasal hakimi Mister

NowiIl’in fikirlerine kapılarak ahali arasında bu­ nun şiddetle reddi ve bu girişimlerin dernekler kanununa uymaması nedeniyle sözü edilen cemi­

yet kapatılmış ve valilikçe yasal kovuşturma

yapılmakta bulunmuştur. Şu anda Dıyarbakırda İtilâf ve Hürriyet Partisi mevcut olup bundan başka demek yoktur Efendim.

Vali Vekili Mustafa

Bugün bize pek basit gelen zararlı bir der­

neği kapatma ve Mustafa Kemal’in telgrafına

hemen cevap verme işlemi, o günkü koşullar için­ de cesaret isteyen pek önemli işlerdi. Mustafa Kemal de bu cevaba çok sevindi. Bu işlemi çok

uygun gördüğünü ve Dıyarbakırda Müdafaai

Hukuk Cemiyetinin kurulmasını salık verdiğini bildiren yeni bir tel yazısı düzenledi. Bu tel ya­ zışım 15 Haziran 1919 tarihinde Amasya’dan Di­ yarbakır Valiliğine yolladı :

«Diyarbakır Yüksek Vali Vekilliğine;

Bütün ulusun varlığını ve bağımsızlığını

kurtarmak için birleştiği şu tarihi günlerde bir yabancı devletin himayesine sığınarak aşağılık ve tutsak yaşamağı yeğ tutan her türlü görüş­ lerin, memleketi ayrılıklara düşürecek her türlü

derneklerin dağıtılması pek vatani ve gerekli

bir görev olmakla Kürt Kulübü haklımdaki ha­ reket tarzınız acizlerince de pek uygun görül­

müştür. Şu kadar ki, İtilâf Devletlerinin hak

zedeleyici tutumları sonucu îzmirin Yunanlılara

işgal ettirilmesi etkisiyle memleketin en ıssız

köşesinde bile doğan büyük pişmanlık her türlü siyasal ihtiraslar ve çıkarcı amaçlardan temiz olmak üzere «Müdafaai Hukuku Milliye ve Ked- di İlhak» Cemiyetlerini doğurmuş ve bu cemiyet­ lere hangi siyasal zümreye bağlı olursa olsun, her Türk, her müslüman katılmış ve ulusal vic­ danın eylemli olarak gösterilmesi bütün cihana bu suretle duyurulmakta bulunmuştur. Bu ne­ denle Diyarbakır ve bağlı yerlerinde Müdafaai

Hukuku Milliye ve Reddi İlhak Cemiyetlerinin

oluşmasına ve kurulmasına delâlet buyrulmasını önemle salık veririm. Ve özellikle Kürt Kulü­

bünün üreleriyle bugünkü âciz telgraf yazım

çerçevesinde görüşerek uzlaşmak uygundur

Efendim.

Üçüncü Ordu Müfettişi Fahri Yaveri Hazreti Şehriyari

Mustafa KEMAL»

| Bu tel yazısı üzerine DiyarbakIrlIların ne

yaptıklarını aşağıda göreceğiz. Bu arada, İstan­

bul Hükümetince Dıyanbakıra vali olarak ata­

nan Faik Ali Beyin Dıyarbakıra gelmesiyle,

Mustafa Nadir Beyin vali vekilliği son bulacak­ tır. (5 Temmuz 1919)

VALİ FAİK ALI BEY

Faik Âli (Ozansoy) Beyin sanatçı kişiliği

yanında, yönetmi adamı olarak kişiliği çok arka

plânda kalmaktadır. Adı geçen Dıyambakır’ın

sanatçı ve yazar yetiştiren ünlü bir ailesinden- dir. Babası Sait Paşa yazardı. Ağabeyi Süleyman Nazif de ünlü bir yazar ve şairimizdir. Oğlu Mu­ nis Faik Ozansoy da edebi kişiliği ile tanınmış­ tır.

...

Vali Faik Âli Bey

Faik Âli Bey, 1876 yılında Diyarbakır’da

doğdu. 1901 yılında Mektebi Mülkiye’i Şahane’yi bitirdi. Çeşitli idarecilik görevlerinde bulundu. Beyoğlu Mutasarrıfı iken, Haziran 1919 tarihin­ de Diyarbakır Valiliğine atandı. Merhum, 1949 yılında Sayın Ali Çankaya’ya gönderdiği mek­ tupta, bu atama işlemi ile ilgili olarak şu bil­ giyi vermektedir. «Doğduğum bir yerin Valiliği­

ne tayinim mühim sebeplere mübtenidir (bina

edilmiştir.) O zaman mütarekeden henüz sulh

haline intikal edilmemişti. Birinci Dünya Harbi­ nin birtakım pürüzlü ve dikenli meseleleri kar­ şısında memleket çok huzursuzdu. Ermeni mese­ lesi, Kürt meselesi, Amerikan mandası v.s. gibi.

Dıyarbakır’e gittiğimden altıbuçuk ay sonra o

havalide, o meseleler artık kalmamış olduğun­ dan, vazifemin tamam olduğuna kanaatla istifa edip İstanbul’a geldim.»

Gönül isterdi ki, MUli Mücadelenin en buna­ lımlı günlerinde yapılan bu görev için, eli pek

mükemmel kalem tutan Faik Ali Bey, geniş

açıklamalar yapsın ve bugün dahi karanlıkta

kalmış bir takım noktaları aydınlatsın. Bu ar­ tık mümkün olmadığına göre, yapılacak şey, el­ deki belgelere dayanarak, konuya ışık tutmak­ tır.

Diyarbakır ve çevresinde, Birinci Dünya sa­

vaşı sonunda yaşayan Türk ve Kürt nüfusun

yanında, Ermeni nüfusunun çok azınlıkta

(3)

tlığını yukarıda belirtmiştik. O halde, emperya­ list güçler ne kadar zalimce davranırlarsa dav­

ransınlar, Diyarbakır ve çevresini Ermenilere

kolayca veremezlerdi. Verirlerse, kamu oyunu

kandıramazlardı. Ingiliz Diplomasisi, bu gerçeği görmüştü. Fakat zengin doğal kaynaklara sa­

hip bu bölge Türk egemenliğinde de bırakıla-

'mazdı. Ne yapmak gerekiyordu? Bunun için

hazırlanmış Ingiliz plânı söyle özetlenebilirdi :

Bu çevrede, görünürde bağımsız, gerçekte Ingil­ tere’nin oyuncağı olacak bir Kürt Devleti kur­ mak ve böylece Bölgenin doğal kaynaklarını sö­ mürmek. Bölgede Kürt nüfusu da çok yoğun ol­ duğundan, Kürtlerin bağımsızlık peşinde koşma­ larını dünya kamu oyu yadırgamaz.

Bu plânın gerekleştirilmesi şöyle olacaktı : 1. Bölgeye yerli ve yabancı (Ingiliz) ajanla­ rı sokmak, bu ajanlar eliyle Bağımsız Kürt Dev­ letinin probagandasım yapmak, birkaç önemli Kürt aşiretinin ayaklanması sağlanabildiği tak­ dirde, :bu ayaklanmayı Bölgenin Güney kesimin­

de bekliyen Ingiliz askerleri ile desteklemek.

(Kürt ayaklanmasını sağlamak için çalışan Ingi­

liz casuslarının en büyüğü, Binbaşı NowiU’dir.

Daha fazla bilgi için 22. sayıda yayımlanmış olan Elazığ Valiliği’ne bakılabilir.)

2. İstanbul Hükümetini sıkıştırarak, Güney- Doğu Anadolu bölgesindeki tek askeri birlik olan XIII. üncü Kolordunun lağvını sağlamak, böyle­ ce Kürt ayaklanması için en belirgin engeli or­ tadan kaldırmak.

Ingilizler, 1919 yılı başlarında bu plânı ba­ şarıyla uygulamaya çalıştılar. Ingiliz ajanlarıyla yerli işbirlikçileri köylere, ovalara kadar yayı­

larak Bağımsız Kürdistan için yoğun şekilde

probaganda yapmaya başladılar. Bunun sonucu, bölgede göze batacak şekilde asayişsizlik olay­ ları artmağa başladı örneğin, Kiliküyan Bucağı

köylerinde dolaşan bir Ingiliz ajanı, bu türlü

sözlere tepki göstereen aşiretler tarafından kat­ ledildi.

idare amirleri, bu asayişsizlik durumundan İstanbul Hükümetini haberli kıldılar ve çeşitli tedbirler önerdiler. Oysa, bu bölge, o günkü ko­ şullar altında, asayişi düzgün bir bölge olarak görülüyordu.

Mondros Ateşkes Anlaşmasının 24 cü mad­ desi ise açıktı. Bir karışıklık ortaya çıkarsa, di­ ğer doğu illeri ile birlikte Diyarbakır da itilâf Devletlerince işgal edilecekti.

Bu konular 9 ve 18 Haziran 1919 tarihli

Meclis’i Vükelâ (Bakanlar Kurulu) toplantıla­ rında görüşüldü ve şu kararlara varıldı :

1. Güney - Doğu Anadolu illerimizde (Van,

Bitlis, Diyarbakır, Musul) kargaşalık çıkarılması önlenecek. Bunun için oraya, «oralarca iyi şöh­ retle tanınan, sözü geçer ve faziletli, karakteri

memurların özellikle «iktidar ve liyakat sahibi kişiler» olması kararlaştırıldı.

2. XIII. üncü Kolordunun lağvedilmemesi

için de, Ingiliz Siyasi Temsilcileri yanında ge­ rekli girişimlerde bulunulacaktı.

İstanbul Hükümetinin resmi görüşü, bu idi. Güney-Doğu illerimizdeki mevcut kuvvetler ko­ runacak, fakat gerek bütçe olanakları, gerekse Emperyalistleri gücendirmek korkusu dolayısıy­ la bunlara ekleme yapılmayacak. Kürt aşiretleri­ nin ayaklanmaları, aşiret başkanları İnandırıla­ rak, onlara bazı unvanlar, nişanlar ve rütbeler verilerek önlenecekti.

Yukarıda da değindiğimiz gibi, Diyarbakır,

Güney-Doğu illerimizin kalbi idi. Oysa burada

vali yoktu. Oraya, Hükümetin düşündüğü şekil­

de bir vali bulup atamak zorunluydu. Dahiliye

Nezareti Teftiş Kurulu Müdürlüğü ve o anda

Beyoğlu Mutasarrıflığı yapan Faik Ali Bey, iste­ nilen nitelikte bir insandı. Birincisi, DiyarbakIr­

lIydı, oranın tanınmış bir ailesinden İdi, kürtlere çok yakındı. İkincisi, Saltanat yönetimine sıkı sıkıya bağlı, Hükümetin emir ve görüşlerinden dışarıya çıkmayacak bir insandı.

işte bu nitelikleri olan Faik Ali Bey, Birin­

ci Sınıf Diyarbakır Valiliğine atandı ve Kürt

aşiret başk,anlarına Hükümetçe yazılmış bir ta­ kım özel mektupları yanına alarak Diyarbakır’a geldi, 5 Temmuz 1910 tarihinde Diyarbakır Va­ liliği görevine başladr

9 Temmuz 1919 tarihinde, İstanbul Hükü­ meti, Mustafa Kemal Paşanın isteklerini yerine getirilmemesi İçin Faik Âli Beye emir verdi.

Faik Ali Bey, Valiliğe başladığı sıralarda. Diyarbakır’da Milli Mücedele çabalan şu aşa­

mada idi. İzmir’in işgali üzerine, İzmir Reddi

ilhak Cemiyetinin, İşgale karşı çıkılması için

bütün illerimizde yardım ve destek isteyen tel­

yazısı Diyarbakır’a gelmişti. Diyarbakır ileri

gelenleri, Belediye Başkanı Dellâlzade Abdurah-

man Efendi Başkanlığında Belediye binasında

toplandılar. Bu sırada, Doğu illerinde hür bir

Ermenistan kurulmasından söz eden Sadrazam

Damat Ferit Paşanın ajanslar aracılığıyla ya­

yımlanan bildirisi duyuldu. Buna iyice içerleyen Diyarbakır ileri gelenleri, İzmir’in İşgalini pro­ testo eden telgraflar çektikleri gibi. Damat Fe­ rit Paşa’ya: »Doğu tileri, Arnavut babanızdan

miras kalmış mülkünüz değildir ki Ermenilere

peşkeş çekiyorsunuz.» İbareli bir telyazısı ha­ zırladılar. Bu yolda gelişen Milli Mücadele ça­ balarını düzenlemek için bir «Milli Heyet» seçti­

ler. Bu Kurul, Haziran /1919 ayı sonlarında.

Mustafa Kemal’in Sivas Kongresi açış nutkunda sözünü ettiği (Nutuk, Vesika 54.) «Müdafaa’i Vatan» derneğini kurdu. Bu sıralarda Erzurum

Kongresi hazırlık çalışmaları hayli İlerlemişti.

Diyarbakır’dan da delege isteniyordu. Erzurum Kongresine gönderilmek üzere dört delege seçil­

(4)

bey, bu delegelerin Erzurum Kongresine katıl­ masını önledi.

İdareci, mesleğinden doğan büyük bir güç­

lükle karşı karşıyadır: koşullarını tam olarak

bilmediği olaylar hakkında da doğru karar ver­ mek. Onun için, «ben bilmiyordum, doğru tah­

min edememiştim» özrü geçerli olmaz. Doğru

karar veremediği zaman, mesleki kader çizgisi düşer ve mesleğinde silinir. Faik Ali Bey de Er­ zurum Kongresini doğru değerlendirmemiş, se­

çilmiş olan Diyarbakır delegelerini Kongreye

yollamamakla «Milli Mücadeleye karşı vali» dam­ gasını yemiş, bu da onun artık mesleğinde uzun süre tutunma ve yükselme şansını elinden almış­ tır. Büyük Nutuk’da kendisinden bu şekilde söz edildiği gibi, 1967 yılma ait Dıyarbak r Î1 yıllı- ğı’nda da (sayfa, 210) «Milli Mücadele aleyhta­ rı» vali olarak nitelendirilmektedir. Bu konuya ilerde tekrar değeneceğiz.

Milli Mücadelenin başlangıçtaki kaderini, o yerdeki kumandan ile valinin belirlediği, bu yazı dizisinin giriş kısmında (Bakanız: sayı, 20.) be­

lirtmiştir. Dıyarbakırdaki XXII üncü Kolordu

Kumandanı Albay Ahmet Cevdet Bey, Milli Mü­ cadeleye kesin olarak karşı çıkmamakla birlik­ te, diğer kolordu kumandanları gibi bu eylemi canla başla da desteklemiyordu. Yani milli mü­ cadelecilerin karşısında değil, fakat yanlarında da değil idi. Vali ise, Erzurum Kongresi dolayı­ sıyla gösterdiği tutum üzerine milli mücadele­ ciler gözünde, şüpheli bir kimseydi. Kumanda­ nın ve valinin bu tutumu, Dıyarfbakın milli mü­

cadele yarışında gerilerde bırakmıştı. Ancak

milli mücadeleciler, Diyarbakır’ı tam karşıla­

rına almamak için bu duruma razı olmuş görünü­

yorlardı. Kumandan ve vali ile milli mücadele

liderleri arasındaki bu karşılıklı ilgisizlik, Eylül 1919 ayına kadar sürdü. Fakat Ali Galip Olayı, birdenbire Dıyarbakıra önem kazandırdı ve milli

mücadeleci olarak bilinen Kolordu Kurmay

Başkanı Halit Beyin kişiliğini ön plâna geçirdi. Ali Galip Olayı’ndan, Elazığ Valiliği’ni ince­ lerken ayrıntılarıyla söz etmiştik (Sayı,26). Ela­ zığ Valisi Ali Galip, Sivas Kongresini dağıtmak,

Mustafa Kemal ve arkadaşlarını tutuklamak

için 6 Eylül 1919 tarihinde Malatya'ya gelmişti. Ayni gün, İngiliz Casusu Binbaşı Novvill, yanın­ da Kürt aşiretlerinin ileri gelenlerinden birtakım kimselerle birlikte, gene Malatya’ya gelmişlerdi. Malatya Mutasarrıfı Halil Rami de, kürt ayak­ lanmasının öncülüğünü yapanlardandı. Böylece, Malatya Mutasarrıfı ile Elazığ Valisi bu nok­

tada ters düşmüşlerdi. Ali Galib’in bir kürt

ayaklanmasına önayak olmak gibi bir amacı

yoktu, bunu istemiyordu. Taraflar kendi amaç­

larını gerçekleştirmek için Malatya’da yoğun

bir çalışmaya girdikleri sırada, Mustafa Kemal Paşa da durumdan bilgi sahibi olmuş, hainleri yakalamak için çareler düşünmüştü. Ancak ge­ rek Malatya, gerekse Elazığ’daki askeri birlik­ ler - ki bunlar çok az mevcutlu topçu ve süvari alayları idi - Diyarbakır’daki On Üçüncü Kolor­ dunun emrinde İdiler, önce Elazığ’daki Alay Ku­ mandanına, Sivas’taki Üçüncü Kolordu Ku­

mandanının imzasıyla, yanma yeter derecede

kuvvet alarak en geç 9 Eylül’de Malatya’ya ha­

reket etmesi emredildi. Gerçi Üçüncü Kolordu

Kumandanının böyle bir emir verme yetkisi

yoktu. Fakat, Atatürk’ün deyimiyle, «Dıyarba- kırdaki, On Üçüncü Kolordu Kumandanının tu­ tumu kuşku verici görüldüğünden» bu yola zo­ runlu olarak gidilmişti. 7 Eylül 1919 günü, gene Üçüncü Kolordu Kumandanının imzasıyla, Dı- yarbakırdaki On üçüncü Kolordu Kurmay Baş­ kanı Halit Beye yazılan kişiye özel kapalı tel yazıda, bu durum anlatılıyor, Ilyas Beye verilen emrin yerine getirilmesinin sağlanması isteni­ yordu. Halit Bey, 7/8 Eylül gecesi bu tel yazı­ sını şöyle cevaplandırdı;

«Yakalama ile ilgili isteği öğrendim. Bu

konuda komutan beyin buyruk vereceğini hiç

sanmıyorum. Çünkü askeri niteliklerim çok iyi biliyorum. Benim göndereceğim buyruğu ise, tü­ müyle yerine getirmekten çekinirler. Bu konu­ da İstanbulla yazışma yapmaktayız. Bu durum karşısında gerekenin yapılması yüksek kararı­ nıza bağlıdır.»

Elazığdaki Alay Komutanı Ilyas Beyden

Üçüncü Kolordu Komutanının buyruğuna karşı­ lık olarak gelen 8 Eylül günlü telde de: «Kolor­ dudan aldığı buyruk üzerine yola çıkmam geri bırakıldı. Kolordunun izni olmadan buradan ay­ rılmam uygun olmayacağından yola çıkma buy­ ruğunun kolordudan verilmesini sağlayınız.» de­ nilmekteydi.

Mustafa Kemal, Halit Beye hemen şu kar­ şılığı verdi :

«Bilinen kişilerin kötülükleri bel’i olmuştur

İstanbul Hükümeti.... bu kötülükte ortaktır.

Oradan buyruk beklemek, düşmana elverişli du­ rum sağlamaktır. Bu konudaki bildirimleri, hiç kimseyi duraksatmayacak biçimde yapmak, he­ men buyruk vermek, vakit geçirmemek gere­ kir. Komutanı duraksayacak gibi görüyorsanız siz, bizim Elazığ ve Malatyadaki alay komutan­ larına gönderdiğimiz buyrukların yerine getiril­ mesini ilgililere bildiriniz. Gerçekten gerekiyor­ sa, komutayı uygun gördüğünüz tümen komu­

tanlarından birisi ele alsın. Yavaşlık zamanı

geçmiştir, işin yapıldığını bildiren karşılık teli­ nizi bekliyoruz kardeşim »

Halit Bey, Mustafa Kemal’e gönderdiği 8

Eylül 1919 tarihli karşılıkta, Elazığ Alay Komu­

tanı Ilyas Beye Emir verildiğini ve bu emrin

bir örneğini bildiriyordu.

Dıyarbakırdaki Kolordu Kumandanı Cevdet Bey de, Ilyas Beyin katıra bindirilmiş 52 er ve

iki ağır makineli tüfekle 9 Eylül sabahı yola

çıktığını ve 10 Eylül akşamı Malatyada buluna­ cağını bildirdi. Eylül 1919 günlü olan bu kapalı

telinde «karşı akımlarla dolu olan bir çevrede

daha çok iş yapmamakta kendisini özürlü saya­ cağını» da bildiriyordu. Böylece, biraz gaçikme ile de olsa, Mustafa Kemal’in isteği yerine gel­ miş oldu.

(5)

Ali Galip Oiayı’m, bütün ayrıntılarıyla, Kâ­ zım Karabekir Paşa 10/11 Eylül gecesi öğrendi. Kurmaylarını topladı ve bir durum değerlendir­ mesi yaptı. Şu anda durumu en kritikolan iller­ den biri de Diyarbakır’dı. Karabekir Paga Diyar­ bakır Valisi Faik Ali Beyi tanımıyor, onu pek

güvenilir bir kigi olarak görmüyordu. Kolordu

Kumandanı Cevdet Bey hakkında ise düşüncesi şöyleydi : «Diyarbakır kolordu kumandanı na­ muslu bir zat olmakla beraber, Musullu ve Arap- tır. Metaneti yoktur.» Karabekir’in düşüncesine göre, bu durumda yapüacak şey, Birinci Dünya Savaşında yanında çalışmış olan Kolordu Kur­ may Başkanı Halit Beyle bağlantı kurmak, ge­

rekirse Kolordu Kumandanını değiştirmek ve

kolorduyu kendi emrine bağlamak.

Karabekir Paşa, o sıralarda hem Ombeşinci Kolordu Kumandanı, hem de Üçüncü Ordu Mü­ fettiş vekili idi. Bu nedenle Halit Beyi makine başına çağırdı ve şunları yazdı :

«Durum gelecekte daha nazik ve had bir

şekil alması halinde Kolordunuzun doğrudan

doğruya bana bağlı olması düşünülmektedir.

Böyle bir hal gerçekleşirse Kumandan Vekili Ceıvdet Beyin durumu ve doğuracağı sonuçlan doğru olarak değerlendirip değerlendiremiyece-

ğini bilmek isterim. Değerlendiremezse yann

maddi ve vicdani ağır sorumluluklar altında kal­ maması için adıgeçenin kendiliğinden çekilerek hemen kumandayı vekâleten Kenan Beyin (Tü­ men Kumandanı) üzerine almasını uygun görü­ yorum. Düşüncenizi şimdi yazınız.

1. Padişaha bütün kolorduların ortak imza­ sıyla çekilecek olantelıgraf yazısının müsvedde­

sini şimdi oraya çektireceğim. Diğer Kolordu

kumandanları da makina başındadır. Onlar da

okuyorlar. Bunun da üzerinde durarak cevap

veriniz.

2. Durum hakkında Diyarbakır Valisi Be­ yefendi ile gayet açık ve kesin olarak görüşünüz. ZİRA VALİNİN İTTİHAZ EDECEĞİ EN ZA­

YIF VE TEREDDÜDÜ MUCİP HAREKETİ

BÜTÜN VATANIN EMELLERİ VE AKIBETİ

Tt.f, İLGİLİDİR. Her tarafta bütün valilerden

kesin uygunluk cevabı alınmıştır».

Kurmay Başkanı Halit Bey, bu tel yazısına şöyle cevap verdi :

«Cihan Savaşındaki kahraman kumandanı­ mın emrine girmek, şahsım için şeref ve cana minnettir. Cevdet Bey temiz kalpli, dürüst, fa­ kat bu makamın ehli değildir. Kumanda hakkın­ da zaten Kenan Beyle haberleşmedeyim. Şimdiye kadar olan başarılarda sizden ders alan Halit'- inizin onda dokuzu oranında sağlanmış olan baş- şanda etken olduğuna emin olunuz. Zaman na­ zik olmasa idi Cevdet Beyi idare ederdim. Fakat

bazan anında yapılacak bir işte duraksaması,

son olay gibi, fırsatın kaçmasını gerektiriyor.

Vali, Erzurum Kongresi kararlarına alkış­ lamıştır. Sivas Kongresine de hale zadesini seç­ miştir. Sıkı temastayım O alil) Beyin ihanetine çok cam sıkıldı Efendim.»

Karabekir Paşa, bu bilgilere teşekkür et­

tikten sonra, vali ile ilgili olarak şunları yaz­

dırdı :

«Vali Faik Beyefendiye ihtiramatımı (say­ gılarımı) arz eylerim. Müşarünileyh (adı geçen) hakkında yazdığım fıkraları kendilerine arz et­ mekte hiç bir beis yoktur.»

Diyarbakır, doğuda yeşeren milli mücadele çabalarında yaya kalmıştı. Yukarıdaki satırlar­ da da açıklandığı gibi, bu geri kalışta kumanda­

nın ve valinin tereddütlü tutumları büyük rol

oynamıştı. Fakat şimdi gerçekler su yüzüne çık­ mağa başlamıştı, özellikle Ali Galip Olayı, ki­

min haklı, kimin haksız olduğunu, tarafların

gerçek niyetlerinin ne olduğunu ortaya çıkar­ mıştı. Bu durum Dıyarbakırlı aydınlan yeniden eyleme geçirdi. Ihsan Hamit Bey, Sivas Kongre­ sine delege olarak seçildi ve durumun Kurmay Başkanı Halit Bey aracılığıyla Mustafa Kemal’e duyurulmasına karar verildi. Halit Beyin, 13 Ey­

lül 1919 tarihinde Sıvastaki Üçüncü Kolordu

Kumandanlığına çeektiği telgraf şöyledir :

«1 —■ Elazığ, Malatya, Siverek, Mardin,

Siirt, Silvan, Bitlis de Kongre kararlanm aldı­

lar. Peyderpey yayımlıyorlar. Burada herkes

okudu fakat henüz hiç bir yerde istenen şekilde Müdafaai Hukuk Cemiyeti kurulamamıştır. Bu örgütleri yapmak için görev ve memurluk sıfa­

tı elverişli birisinin ciddi çalışması gereklidir.

Aksi durumda, herkes gibi bilgi edinmekle kala­ caktır, Silvan’da Sadık Bey örgüt kurma arzu­ sundadır. Bitlis delegeleri dönmüş ve milli müca­

dele amacını yaymaya başlamışlardır. En geri

durumda Elazığ ilidir.

2 — Hasta olan Vali ile iki gün önce görüş­

tüm. Kongrenin karalarını uygun görüyor ve

takdir ediyor. Kendisinin ö z Kürt olduğunu ve

fakat Cemiyeti îstanbula karşı savunacağını,

gerekirse istifa ederek bu maksat için çalışa­

cağını söylüyor. Kendisi tamamen Kürtçülük’ün karşısındadır.

3 — Dıyarbakınn en gayretli gençlerinden Vali Faik Beyin halazadesi İhsan Bey Sivas kongresine delege seçilmiştir. Bunu Vali uygun görmüştür. İki üç güne kadar binek otomobili ile kişiliğini gizleyerek Sıvasa gönderecek.»

Bilindiği giıbi, Sivas Kongresi 10 Eylül 1919 da kapanmıştır. 12 Eylülde İse İstanbul Hükü­

meti İle ilişkilerin kesilmesine karar verilmiş­

tir. Oysa Diyarbakır, 13 Eylül tarihinde henüz daha seçtiği delegenin ismini bildirmektedir. Bu durum Diyarbakıra bildirilse, Kongre kapandığı için delege göndermenize lüzum kalmadı dense Dıyarbakırda yeşermeye başlayan milli mücadele

(6)

Sivas Kongresini bir diaha toplamak da olamaz. İşte Mustafa Kemal’in dahası bunun da çaresini buldu ve İhsan Hamit Bey, Heyeti Temsiliye da­

nışman üyeliğine seçildi. Bu durum, Mustafa

Kemal Paşa tarafından 15 Eylülde aşağıdaki

tel yazılarıyla Diyarbakır Kolordu Kumandan­

lığına ve Diyarbakır Valiliğine duyuruldu:

«Diyarbakır On Üçüncü Kolordu Kurmay

Başkanlığına

Vali Beyefendi Hazretlerinin milli duygula­ rına teşekkür olunur, Halazadeleri Ihsan Bey Heyeti Temsiliye üyeliğine seçildiğinden, bir an önce Sıvasta bulunması gereklidir. Gönderilme­ sine aracı olmaları doğruca kendilerine yazıl­ mıştır.»

Diyarbakır Valisine çekilen ikinci telgraf

ise şöyleydi :

«Diyarbakır Valisi Faik Ali Beyefendiye Diyarbakır adına Sivas Kongresine seçilen Ihsan Beyin Heyeti Temsiliye üyesi olarak seçil­ miş olması ciheti ile bir an önce Sıvasa yetişmek

üzere yola çıkarılmasında yüksek yardımları

istirham olunur.

Heyeti Temsiliye adına M. Kemal»

Bu tel yazıları üzerinde Ihsan Hamit Bey, 16 Eylülde yola çıkarıldı.

İHSAN HAMİT (TİĞREL) BEY, Diyarba- kında Zülfüzadeler diye anılan tanınmış bir aile­ ye mensuptur. Bu aile kız alıp-verme dolayısıy­ la, Vali Faik Âli Beyin ailesiyle yakın akraba durumunda idi. Ihsan Hamit Bey, 1890 yılında

Diyarbakırda doğmuş, 1912 yılında Mekteb-i

Mülkiye’yi bitirdikten sonra Diyarbakıra yerleş­ miştir. Ihsan Hamit Bey, Heyeti Temsiliye da­ nışman üyeliğine katılma olayım, Mahmut Gol- oğlu’na şöyle anlatmıştır : «Merkezi tstanbulda olan ve hem halazadem, hem eniştem (Vali Faik Âli Beyin ağabeyi) Süleyman Nazif’le arkadaş­ ları tarafından kurulmuş bulunan Vilâyâtı Şarki­ ye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyetinin, Cemil- paşazade Mustafa Bey başkanlığındaki Diyarba­

kır şubesi de atıl bir vaziyette idi. Erzurum

Kongresine gidecek delegeler seçilmiş olduğu

halde gönderilememlştl. Şimdi de Sivas Kongre­

sine katılmakta tereddüt edildiğini ve delege

seçiminde zorlukla karşılaşıldığını görüyordum. Bu vaziyet karşısında millî heyecanıma daha fazla mani olamadım ve bu vatan vazifesini üze­ rime almaya karar verdim. Düşüne^ ve kararımı

DiyarbakIrlI yurtsever genç arkadaşlarım da

desteklediler. Halazadem olan Diyarbakır Valisi Ali Faik Bey de uygun buldu. Hemen Vilâyâtı Şarkiye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti Di­ yarbakır şubesinin tasvibini aldım ve durumdan sıkı temas halinde bulunduğum, Kolordunun milli mücadeleci Kurmay Başkanı Halit Beyi haber­ dar ettim. Halit Bey de Mustafa Kemal Paşaya

haber verdi. Mustafa Kemal Paşa benim Heyeti Temsiliyeye üye seçildiğimi bildirerek hemen ha­ reket etmemi istedi, ben de hemen yola çıktım. Sıvasa vardığımda Kongre bitmişti (!). Heyeti Temsiliye yüklü bir çalışma İçinde idi. Mustafa Kemal Paşa beni çok İyi karşıladı ve Heyeti Temsiliye çalışmalarına kattı. Bir kaç gün gece- gündüz Heyeti Temsiliye çalışmalarına katıldım. Bu arada Mustafa Kemal Paşanın makine başın­ da İstanbul’daki Abdülkerim Paşa ile yaptığı ko­ nuşma sırasında ben de telgrafhanede yanında idim. Mustafa Kemal Paşa beni Diyarbakır ve havalisinin temsilcisi olarak Heyeti Temsiliyeye

almıştı, İstanbul’a da böyle takdim etti. (Nu­

tuk, Vesika, 112.) Bütün bunlar mevcut vesika­

larla sabittir. Sıvasta bir kaç gün kaldıktan

sonra Diyarbakıra döndüm. Yolda Ergani müs­

takil (!) Mutasarrıflığına uğradım ve Anadolu

ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetinin şubesini kurdum. Diyarbakıra gelince durumu genç arka­ daşlarıma anlattım. Mevcut idare Heyetini de­

ğiştirip elimize almaya karar verdik. Nitekim

eski idare Heyeti biraz sonra istifa etmek zorun­ da kaldı ve Müdafaai Hukuk Cemiyetinin yeni idare Heyetini Şevki Ekinci’nin başkanlığında kurduk, bizler de idare Heyeti âzası olduk.»

12 Eylül 1919 da başlayan İstanbul - Ana­ dolu çatışması sonucunda Anadolu kazanmış ola­ rak çıkmış, 3 Ekimde Ali Rıza Paşa başkanlığın­ da yeni hükümet kurulmuştu. Bu Hükümet de ilk iş olarak Anadolu ile bağlantı kurmak iste­ miş, bunun içinde İstanbul Hükümetinin temsil­ cileri ile Anadolu’nun temsilcilerinin Amasya’da görüşmeleri sağlanmıştı. Anadolu adına bu gö­ rüşmelere katılacak olan Mustafa Kemal Paşa, görüşmelere esas olacak konular hakkında Ko­

lordu kumandanlarının düşüncelerini sormuştu.

Yukandanberi kişiliği hakkında çeşitli belgeler yayımladığımız Diyarbakır’daki Kolordu Ku­ mandam Cevdet Bey, Mustafa Kemal’in öğren­ mek istediği konularda çeşitli bilgiler verdikten sonra, Diyaılbakır Valiliği ile ilgili olarak şu il­

ginç görüşü ileri sürmüştü (Nutuk, Vesika,

156 c.):

«... Malatya Mutasarrıfı Halil Rami Beyin Kürt cemiyetinin ve Ermeni patrikhanesinin yar­

dım ve etkisiyle Malatya’ya atandığını açıkça

söylemiş ve Kürdistan bağımsızlığını hazırlama­ ğa çalışmıştır. Kürtlerle beraber Ingiliz Binbaşı­ sının (Mlster Novvill) Malatya’ya geleceğini üç aydan beri söylemekte imiş. Bu örnekten ibret dersi alınarak atamada hiç bir etkiye kapılma­ mak ve salt vatanın esenliği düşünülerek seçim

yapılmalıdır. Kürdistana sulhün aktine kadar

yerli büyük memur gönderilmemelidir.

Faik Ali Bey, kendilerini burada Ingilizle- rln tayin ettirdiğini iftiharla söylüyor. Bu fikir­

de olan valinin ne iş göreceği açıktır. Devlet

işlerine alt sorunlarda düşmanların düşünceleri­ ne başvurma çöküp gitmemizi gerektirir.»

Faik Âli Bey, 14 Ocak 1920 tarihinde, göre­ vinin tamam olduğu kanısına vararak, İstifa etti

(7)

ve İstanbul’a döndü. Bu sırada Kabinede gene

değişiklik olmuş, Ebubekir Hazım (Tepeyran)

Bey Dahiliye Nazırlığına getirilmişti. (8 Şubat 1920. Ebubekir Hazım Bey hakkında Bursa Va­ liliği incelenirken gerekli bilgi verilecektir. 2 Ni­ san 1920 tarihine kadar Dahiliye Nazırlığı yap­ mıştır.) Ebubekir Hazım Bey, Dahiliye Nezareti Müsteşarlığına, Diyarbakır’dan yeni gelmiş olan Faik Âli Beyi atadı. Faik Âli Bey, yukarıda sözü edilen mektubunda bu görevi ile ilgili olarak şu bilgiyi vermiştir: «Bir ayı vazife başındı, ve on- beş günü za tür reden yatakta geçen bu memuri­ yet son memuriyetimdir.» Fakat idare mesleğin­ deki bu son görevi de ona uğurlu gelmedi. Mus­ tafa Kemal, 20 Şubat 1920 tarihinde, bütün ordu kumandanlarına gönderdiği genelgesinde İstan­ bul Hükümetinin: «... harekâtı milliyeye muha­ lefetinden dolayı Diyarbakırdan kaldırılan Faik Ali Beyi de Dahiliye Müsteşarı tayin ettiğini» duyuruyor (Nutuk, Vesika, 237.); İstanbul’da da Rauf (Orbay) Beye verdiği 21 Şubat 1921 tarihli

cevapta, Hükümetin: «... Harekâtı Milliyeye

muhalefetinden dolayı azledilen Faik Âli Beyi

Müsteşarlığa» atamasını, «açıktan açığa Kuvayı Milliye aleyhine hareket edildiğinin bir örneği» olarak gösteriyordu.

Faik Âli Bey, hakkında, İstanbul Hüküme­ tinin kaldırılmasından sonra, «cevâz-ı istihdam - çalıştırılabilir» kararı verildiğinden, açık maaşı bağlandı. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra, 1930 yılında emekliye ayrıldı, 1950 yılında vefat etti.

Bu konuyu bitirirken, zihinlere yer etmiş

olan bir soruyu cevaplandırmak yerinde olacak­ tır: Faik Âli Bey, çeşitli belgelerde ileri sürül­

düğü şekilde, Millî Mücadeleye karşı mı idi?

Bizim bu soruya cevabımız kesinlikle «hayır» dır. Yukarıda sözünü ettiğimiz bir çok belgelerden,

bu açıkça anlaşılmaktadır. Fakat bu noktada

söylenecek en önemli şey şudur: Eğer Faik Âli Bey, millî mücadeleye karşı olsaydı, hele bağım­ sız bir Kürt Devletine taraftar bulunsaydı, örne­ ğin sonradan Yüzelliltkler listesinde yeralan bir Malatya Mutasarrıfı Halil Rami Bey gibi düşün- seyü'i, Doğu Anadoluda millî mücadele çabaları

çok büyük tehlikelerle karşı karşıya kalırdı,

özellikle Ali Galip Olayı sırasında Kürt aşiret­ lerinin Osmanlı Devletine bağlı kalmasında çaba gösterenlerin hizmetleri şükranla anılmağa de­ ğer. Zaten Faik Âli Beyin Kurtuluş Savaşı so­ nunda «cevâz-i İstihdam» kararı alması, onun Milli Mücadeleye karşı olmadığının en büyük ka­

nıtıdır. Bu açıklamamızdan sonra, ortaya bir

soru daha çıkmaktadır: madem ki Faik Âli bey millî mücadeleye karşı değildi, o halde Mus­ tafa Kemal 20 Şubat 1920 tarihli genelgesinde onu niçin Millî Mücadeleye karşı olarak göster­ miştir? Bu soruya şöyle cevap verebiliriz. Genel­ genin tarihine dikkatle bakılmalıdır. Şubat/1920 ayı, İstanbul Hükümeti ile Mustafa Kemal ara­

sındaki çatışmanın çok şiddetlendiği bir aydır.

Üstelik bu çatışmada İstanbul Hükümeti hukuk­

ça çok kuvvetlidir. Zira İstanbul’da seçimle iş başına gelmiş bir Meclis vg Hükümet vardır. Millî iradeyi temsil eden bu Meclis ve Hükümet, memleket hakkında tek söz sahibi olmalıdır. Bu

nedenle Heyet-i Temadiye ve Kuvayı Milliye

lağvedilmelidir. Evet, hukuk işin böyle olmasını emrediyordu. Şimdiye kadar İstanbul Hüküme­

tinin milleti temsil etmediği yolunda Mustafa

Kemal tarafından ileri sürülen görüş dayanaksız kalmıştı. Gelgeldim, İstanbul’da toplanan Mec- lis-i Mebusan’m bir iş göremiyeceğini Mustafa

Kemal o eşsiz dehasıyla sezmişti. Fakat bunu

en yakın arkadaşlarına bile anlatamıyordu. Şu

halde yapılacak iş, İstanbul Hükümetinin icraatı­ nı kötülemekti. Zira Heyet-i Temsiliye ve Kuvayı Milliye lağvedildrse, bu, Millet için felâket ola­ caktı. İşte çaresizlik içinde başvurulan bu kötü­ leme yolunda, kurunun yanında yaş da yanıyor­ du, Faik Âli Bey gibi. Yoksa Faik Âli Beyi ata­ yan Dahiliye Nazın Ebubekir Hazım Beyin ken­ disi de millî mücadeleciydi.

Bu, şüphesiz, madalyonun bir yüzüdür. Ma­ dalyonun diğer yüzü ise, Faik Âli Bey ile Mus­ tafa Kemal arasında bir dialoğun fcurulamaması- dır. Faik Âli Bey, Mustafa Kemal’in aradığı vali

değildi. Faik Âli Bey, Devletini, Milletini çok

sevmekle birlikte, yetiştiği çevre, karakteri, onu, Mustafa Kemal’in eylemlerine ayak uydurmasını engellemişti. Onun bu tutuculuğu, edebi eserle­

rindeki kullandığı dilde de görülür. Güçlü bir

sanatçı kişiliği olmasına rağmen, dildeki bu tu­

tuculuğu, bir süre daha payandalarla ayakta

dursa büe, pek sevdiği dostu Abdülhak Hâmit

gibi, onu unutulmuşluğun uçurumuna iteceği

söylenebilir. (Faik Âli Beyin edebi kişiliği hak­

kında bilgi edinmek isteyenler, Muzaffer Uy-

ğumer’in Mülkiyeliler Birliği Dergisinin 21 inci

sayısında yayımlanan değerli incelemesine ba­

kabilirler.)

SORUNUN ÇÖZÜMLENMESİ :

Faik Âli Bey, Diyarbakır’dan ayrılırken, vali

vekilliğini, bu yazının başında kendisinden söz

ettiğimiz, Mustafa Nadir Beye bıraktı. Bir süre sonra da Hüseyin Mazhar Bey Diyarbakır Vali­ liğine atandı.

Diyarbakır Valiliğinin, Millî Mücadele açı­

sından önemi, ayrılıkçı güçlerin bu bölgede yo­

ğun çabalarda bulunması dolayısıyladır. Vali

Faik Âli Bey zamanında bu güçler, büyük çapta kırılmıştır. Bu nedenle Diyarbakır Valiliği, 1920 yılında eski büyük önemini yitirmişti. Bununla birlikte, zaman zaman Diyarbakırda Millî Müca­ deleye karşı çatlak seslerin çıktığı duyulmuştur, örneğin, ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi seçim­ lerine karşı koyan illerden biri de Diyarbakırdır. Bunda Kolordu Kumandam Cevdet Beyin pasif ve ürkek tutumunun büyük etkisi vardır. Ancak ana sorunun çözümlenmiş olmasının yanında, bu olaylar, bu yazı dizisinin çerçevesinde, üzerinde daha fazla durmayı gerektirmemektedir.

Hazırlayan : Kâmil ERDEHA

Ta h a To ro s Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Önerme’de, mükemmel sayı dediğimiz, kendin- den küçük bölenlerinin toplamı- na eşit olan sayılar için verdiği for- matı hiç cebir ve sembol kullanma- dan, yalnızca

Anahtar Kelimeler: Cari Açığın Sürdürülebilirliği, Fourier Birim Kök Testi, Fourier Eşbütünleşme Testi, Gelişmiş ve Gelişmekte Olan

The third research question was “What is the predictiveness of teachers’ attitudes towards change related to teachers’ perceptions towards instructional leadership behaviors of

Örgütsel politika algısının alt boyutları ile örgütsel kıdem arasındaki farklılık incelendiğinde; eğitim fakültelerinde 10 yıldan daha az çalışan

Bireyler bilgileri nasıl öğrenirse ileriki hayatlarında da öyle kullanacaklarından bilginin kazandırılma Ģekli ve bu süreçte öğrenen bireylerin yaĢadıkları

In the first regiments, chlorella (0%,1%, 5% and 10%) was added to the high fat and high cholesterol diet at the same time for feeding normal rats, and prevention of hyperlipidemia

Çünkü zayıf takım- ların sayısının çok olduğu durumda, bu takımlardan biraz daha güçlü olan biri diğer zayıf takımların hepsinden pu- an alabilir ve

İçten yanmalı motor kullanılan araçlar çok sayıda karma- şık sisteme ihtiyaç duyulduğu için elektrikli araçlara göre da- ha ağırdır. İçten yanmalı motorlu