11. HAFTA
Birinci Meşrutiyet’in İlanı ve İkinci Abdülhamid Dönemi
• Çerkes Hasan Vakası Midhat Paşa’nın bir an önce parlamentolu sisteme geçilmesi gerektiği yönündeki fikrinin uygulamasına elverişi bir ortam yaratmış olmakla birlikte vaka sonrası Sultan V. Murad’ın yönetme kabiliyeti konusunda şüphe doğuracak tarzda rahatsızlanması süreci yine geciktireceğe benziyordu.
• V. Murad’ın sağlık durumunun meşruti bir sistem içerisinde kendisi için öngörülen görece sınırlı sorumlulukla donatılmış konuma uygun olmadığına kesin kanaat getiren Midhat Paşa şehzade Abdülhamid ile görüşmelere başlamış ve kendisinden parlamentolu bir rejimin hükümdarı olmaya uygun şekilde hareket edeceğine dair söz aldıktan sonra hazırlıklara girişmiştir.
• İstanbul’da bu gelişmeler yaşanırken Balkanlardaki kriz de sürmekteydi. “Andrassy Notası”ndaki önerileri yetersiz bulan Sırbistan ile Karadağ’ın Osmanlı İmparatorluğu’na savaş açması durumu daha da kritik hale getirmiş bulunmaktaydı.
Bu durum karşısında Rusya’nın bölgede nüfuzunun artacağından endişe duyan İngiltere, iç kamuoyundaki Türk karşıtı iklime rağmen, krizin uluslar arası arenada etraflıca görüşülmesi için Osmanlı başkentinde bir konferans toplanması çağrısında bulunmuştur. Tarihimizde Tersane Konferansı (1876) olarak bilinen bu toplantı sırasında Midhat Paşa Meşrutiyeti ilan ederek bu fait accompli aracılığıyla konferansın meşruiyetinin kalmadığını ve dağılması gerektiğini ileri sürmeyi planlamıştır.
Müzakereler sırasında top atışları duyulmaya başlayınca Osmanlı konferans delegesi Saffet Paşa söz alarak Meşruiyet’in ilan edildiğini duyurmuş, bir anayasanın ve parlamentonun uygulanmasına başlanacağı için konferansın dertlerini görüşmekte olduğu sorunlu bölgenin mensupları da seçimler yoluyla parlamentoya temsilcilerini gönderip sorunlarını dile getirme fırsatı bulacaklarından Doğu krizini görüşmek için toplanmış bu konferansa artık gerek kalmadığını ve dağılması gerektiğini ilan etmiştir.
• Bu oldu bittiyi kabul etmeyen büyük devlet temsilcisi delegeler konferans görüşmelerine devam etmişler ve Bosna-Hersek ve Bulgaristan valilerinin atanmasında Avrupalı güçlere danışılması; Karadağ’a bir miktar toprak verilmesi; Bulgaristan’ın valisinin Hıristiyan olması; bölgedeki asker sayısının nüfusa oranla belirlenmesi; yapılacak ıslahatların gözlenmesi adına Avrupalı bir komisyon oluşturulması şeklindeki talepleri içeren sonuç bildirgesini imzalamışlardır. Bu ültimatomun kabullü ya da reddi için Osmanlı devletine bir hafta süre tanındığı belirtilmiş, İngiltere, Osmanlı’ya bu taleplerin kabulü yönünde baskı yaparak aksi durumda Rusya’nın Osmanlı’ya savaş açması ihtimalinin yüksek olduğunu ve bu ihtimalin gerçekleşmesi halinde bir süreden beri Türk aleyhtarlığının yükselişe geçtiği İngiliz kamuoyunun Kırım Savaşı’nda (1853-56) olduğu gibi Osmanlı’nın yardımına gelinmesine sıcak bakmayacağını ve mevcut hükümetin de kamuoyu desteğini kaybetme pahasına böyle bir yardımda bulunmayacağını anımsatmıştır.
• Tersane Konferansı ültimatomu Osmanlı devleti tarafından reddedilmiştir. Ardından Midhat Paşa Sultan İkinci Abdülhamid tarafından azledilmiş ve kendisi İtalya’ya sürgüne gönderilmiştir. Bu azl kararının verilmesinde Sultan Hamid’in Midhat Paşa’nın Avrupalıların gözündeki değeri ve prestiji konusunda yanıldığına karar vermesi ve aynı zamanda Midhat Paşa’ya darbeci olduğu için güvenmemesi ve Midhat Paşa dahil olmak üzere meşrutiyetçi devlet adamlarının padişahlık konumunun sembolik gücünü mobilize etmeyi ancak pratikte onu bir tür onay mercii olmaya indirgeyerek asıl iktidarı kendi ellerinde tutmayı planladıklarını düşünmesi etkili olmuştur.
• Osmanlı İmparatorluğu Tersane Konferansı taleplerini reddedince Rusya, beklendiği üzere bu durumu savaş gerekçesi saymıştır. Rusya’nın savaşa girmekte bu denli acele etmesinin ardında iki temel sebep yer almaktadır. İlki, önceki haftalarda da değinildiği üzere, Rusya’nın Ortodoksluk ve Slavlık bağları üzerinden Balkanlar’da kendisine bağlı uydu devletler oluşturmak istemesidir. Hazır Balkanlar’da Rusya’nın da başından beri destek verdiği, Osmanlı devletinin bastırmakta başarısızı olduğu üstelik de Avrupa kamuoyunda Osmanlı aleyhine sansasyon yaratmış, ulus-devlete dönüşme potansiyeli yüksek ayrılıkçı hareketler varken bu ortamı zaman kaybetmeden değerlendirmek için acele etmesidir.
• İkinci sebep ise, Rusya’nın Osmanlı’daki Meşrutiyet deneyiminin savaştaki kayıplar nedeniyle henüz yolun başında başarısızlıkla sonuçlanmasını arzu etmesidir. Çünkü bu deneyim işleyip amacına ulaşırsa, Rusya’daki Meşruiyet yanlılarını siyaseten güçlendirecek bir noktaya evrilebilirdi. Zaten Tersane Konferansı’ndaki ültimatomun ve reddedilmesi halinde bunun savaş ilanı sayılacağının ima edilmesinin sebebi de buydu ve Osmanlı devletinin egemenlik haklarına bu düzeyde aykırı ve müzakereye kapalı bir talepler bildirgesinin reddedileceği baştan hesaplanmıştı. Bu çerçevede Osmanlı devleti için “93 Harbi”
olarak (Hicrî takvime göre 1293 yılında gerçekleştiği için) bilinen, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı kaçınılmaz hale gelmiş oluyordu.