• Sonuç bulunamadı

COUNCIL OF EUROPE AVRUPA KONSEYĐ AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ ĐKĐNCĐ DAĐRE BÖKE VE KANDEMĐR TÜRKĐYE. (Başvuru no /01, 26968/02 ve 36397/03)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "COUNCIL OF EUROPE AVRUPA KONSEYĐ AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ ĐKĐNCĐ DAĐRE BÖKE VE KANDEMĐR TÜRKĐYE. (Başvuru no /01, 26968/02 ve 36397/03)"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ

ĐKĐNCĐ DAĐRE

BÖKE VE KANDEMĐR – TÜRKĐYE (Başvuru no. 71912/01, 26968/02 ve 36397/03)

KARARIN ÖZET ÇEVĐRĐSĐ

STRAZBURG 10 Mart 2009

Đşbu karar AĐHS’nin 44/2 maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde kesinleşecektir.

Şekli düzeltmelere tabi olabilir.

AVRUPA KONSEYĐ COUNCIL

OF EUROPE

______________________________________________________________________________________

© T.C. Dışişleri Bakanlığı, 2009. Bu gayrıresmi özet çeviri Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Genel Müdür Yardımcılığı tarafından yapılmış olup, Mahkeme’yi bağlamamaktadır. Bu çeviri, davanın adının tam olarak belirtilmiş olması ve yukarıdaki telif hakkı bilgisiyle beraber olması koşulu ile

(2)

USUL

Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine açılan 71912/01, 26968/02 ve 36397/03 no’lu davaların nedeni T.C. vatandaşları Rıfat Böke ve Halil Kandemir’in (“başvuranlar”) Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi’ne (“AĐHM”) 15 Haziran 2001, 7 Mayıs 2002 ve 28 Ekim 2003 tarihlerinde Đnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına Đlişkin Sözleşme’nin (“AĐHS”) 34. maddesi uyarınca yapmış oldukları üç başvurudur.

Başvuranlar Đzmir Barosu avukatlarından M.N. Terzi tarafından temsil edilmektedir.

OLAYLAR

DAVANIN KOŞULLARI

1969 ve 1979 doğumlu başvuranlar Đzmir’de ikamet etmektedirler.

A. Başvuranların yakalanıp tutuklanmaları

Đki kişi 14 Şubat 2001 tarihinde bir otobüste vurulup yaralanmış, vuran kişi daha sonra otobüsten inmiştir.

Aynı gün, vuran şüphelinin kırmızı bir arabada olduğuna ilişkin bilginin alınması üzerine, Aydın Emniyet Müdürlüğü’nden polis memurları başvuranları Aydın otoyolunda başlattıkları trafik kontrolünde yakalamışlardır. Güvenlik güçleri ayrıca içlerinde Rıfat Böke’nin başka bir araç içerisinde bulunan erkek kardeşi de olmak üzere dört kişi daha yakalamışlardır. Polis memurları başvuranların cep telefonlarıyla beraber içlerinde 5 silah bulunan her iki arabaya el koymuştur. Aynı gün başvuranlar gözaltına alınmışlardır.

Üç polis memuru 15 Şubat 2001 tarihinde, Rıfat Böke’nin, erkek kardeşinin ve diğer şüphelinin cep telefonlarından aranan ve bu telefonları arayan numaraları içeren bir rapor düzenlemişlerdir.

Aydın Sulh Ceza Mahkemesi’nde görevli tek hakim 19 Şubat 2001 tarihinde başvuranların gözaltı sürelerini üç gün daha uzatmıştır

Aynı gün Aydın Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şubesi’nde görevli polis memurları başvuranların ifadelerini almışlardır. Başvuranların ifadelerini içeren belgeye göre, başvuranlar, 4422 no’lu yasanın 1. maddesinde yasaklanan çıkar amaçlı suç örgütü kurmak şüphesiyle gözaltına alınmışlardır. Belgeye göre, her iki başvuran suç örgütüne karıştıklarını itiraf etmişlerdir.

Başvuranlar 15, 16 ve 21 Şubat 2001 tarihlerinde Aydın Devlet Hastanesi doktorları tarafından muayene edilmişlerdir. Doktorlar raporlarında başvuranların vücutlarında darp ve cebir izi bulunmadığını kaydetmişlerdir.

Başvuranlar 21 Şubat 2001 tarihinde Aydın Sulh Ceza Mahkemesi’nde görevli tek hakim huzuruna çıkarılmışlardır, hakim tutuklanmalarına karar vermiştir. Başvuranlar, hakim huzurunda, polisin aldığı ifadelerini içeren belgelerin doğruluğunu inkar etmişlerdir.

(3)

Arabalarda bulunan silahlar 22 Mart 2001 tarihinde balistik muayeneye gönderilmiştir.

Uzmanlar Rıfat Böke’nin erkek kardeşinin arabasında bulunan silahlardan birinin 14 Şubat 2001 tarihinde meydana gelen yaralama olayında kullanıldığını tespit etmişlerdir.

Başvuranlar ve diğer şüphelilerin ellerindeki barut izlerini tespit etmek için belirlenemeyen bir tarihte bir test uygulanmış, test sonucunda başvuranların ellerinde barut izine rastlanmıştır.

B. Đzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde görülen dava

Đzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcısı 19 Nisan 2001 tarihinde bir iddianame sunmuş, başvuranlarla beraber diğer on bir kişiyi çıkar amaçlı suç örgütü kurmakla suçlamıştır.

Başvuranlar 5 Haziran 2001 tarihinde Aydın Ağır Ceza Mahkemesi’nde ifade vermiş, polis tarafından alınan ifadelerinin doğruluğunu reddetmiştir. Ardından ifadelerini içeren tutanaklar Đzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne gönderilmiştir.

Đzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi 13 Haziran 2001 tarihinde davanın esasına ilişkin ilk duruşmayı görmüş, sanıklardan bazılarını dinlemiştir. Duruşmada dava dosyasındaki deliller okunmuştur. Aynı gün, başvuranların temsilcisi, mahkemede, başvuranların, aleyhlerindeki delillerin doğruluğuna ve gözaltına alınmalarının ardından hazırlanan ve vücutlarında darp ve cebir izi bulunmadığını belirten doktor raporlarına itiraz ettiklerini ifade etmiştir.

Mahkeme 2 Ağustos 2001 ile 11 Eylül 2001 tarihlerinde ikinci ve üçüncü duruşmaları görmüş, diğer sanıklardan bazılarının ifadelerini almıştır.

Devlet Güvenlik Mahkemesi 13 Haziran 2001, 26 Temmuz 2001, 2 Ağustos 2001 ve 11 Eylül 2001 tarihlerinde, suçların ciddiyetiyle dava dosyasındaki delilleri gerekçe göstererek, başvuranların serbest bırakılmamalarına karar vermiştir.

Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde 1 Kasım 2001 tarihinde görülen dördüncü duruşmada, başvuran Rıfat Böke, gözaltında tutulurken işkenceye uğradığından ve bunun sonucunda boynunun zedelendiğinden şikayetçi olmuştur. Gözaltında kendisinden alınan ifadelerin geçersiz olduğunu belirtmiş ve kendisiyle ilgili hazırlanan doktor raporlarının doğruluğuna itiraz etmiştir. Duruşmanın sonunda mahkeme, işlenen suçun niteliği ile kanıtların durumunu göz önünde bulundurarak başvuranların serbest bırakılmamalarına karar vermiştir. Mahkeme bir sonraki duruşmanın 27 Aralık 2001 tarihinde görülmesine karar vermiştir.

Başvuranlar, haklarında verilen, tutukluluk hallerinin devam etmesi yönündeki karara itiraz etmiştir.

20 Kasım 2001 tarihinde Đzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin başka bir dairesi, tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesinin haklı olduğuna karar vererek başvuranların itirazını reddetmiştir.

Đzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde 27 Aralık 2001 ile 14 Mayıs 2002 tarihleri arasında dört duruşma daha yapılmıştır.

(4)

Đzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi 14 Mayıs 2002 tarihinde başvuranları çıkar amaçlı suç örgütü kurmaktan suçlu bulmuş, üç yıl dört ay hapis cezasına çarptırmıştır. Mahkeme, kararında, yakalama tutanağını, silahların başvuranların arabasında bulunduğunu belirten tutanağı, gözaltı süreleri bittiğinde hazırlanan tıbbi raporları, Rıfat Böke’nin yaptığı telefon görüşmelerinin ayrıntılarını içeren tutanakları, başvuranların ellerindeki barut izlerini gösteren test sonuçlarıyla balistik raporu sonuçlarını delil olarak göz önünde bulundurmuştur.

Mahkeme ayrıca başvuranlarla diğer sanıkların geçmişte birbirleriyle olan ilişkileri ile, aralarındaki ve 14 Şubat 2001 tarihinde vurulan kişilerden biri arasındaki düşmanlığı da kaydetmiştir. Devlet Güvenlik Mahkemesi, dava dosyasındaki deliller ışığında, başvuranların çıkar amaçlı suç örgütü kurdukları ve iki kişinin 14 Şubat 2001 tarihinde vurulmalarının da örgütün işi olduğunun tespit edildiği kararına varmıştır. Mahkeme başvuranların yargılama öncesi tutuklu bulunduruldukları toplam süreyi göz önünde bulundurarak serbest bırakılmalarına karar vermiştir.

Yargıtay 5 Mayıs 2003 tarihinde Đzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararını onamıştır.

C. Aydın Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen dava

Aydın Cumhuriyet Savcısı 14 Haziran 2001 tarihinde Aydın Asliye Ceza Mahkemesi’ne bir iddianame sunmuş, başvuranları üçüncü kişilere karşı ağır müessir fiil işlemekle suçlamıştır.

Aydın Asliye Ceza Mahkemesi 4 Aralık 2006 tarihinde başvuranların beraatine karar vermiştir. Mahkeme, vurulan kişilerin, başvuranları vurma eyleminin failleri olarak teşhis edemediklerini kaydetmiştir. Dava dosyasında başvuranların vurma olayına karıştıkları sonucuna varmak için yeterli delil bulunmadığına karar vermiştir.

D. Rıfat Böke’nin kötü muamele iddiaları ve ilgili davalar

Başvuran 26 Şubat 2001 tarihinde Aydın Cezaevi’nde temsilcisiyle görüşmüştür.

Başvuran gözaltında kötü muameleye uğradığını iddia edip, şikayetçi olmuştur.

Temsilcisinden tıbbi muayeneden geçmesini sağlamasını istemiştir.

Başvuranın temsilcisi 2 Mart 2001 tarihinde Đzmir Cumhuriyet Savcılığına dilekçe sunmuş, her iki başvuranın da muayeneden geçmesini emretmesini talep etmiştir.

Başvuranların gözaltındayken, kollarından asılmak da dahil olmak üzere çeşitli kötü muamelelere maruz kaldıklarını, bunun hala kendilerine acı verdiğini ve vücutlarında izler bıraktığını iddia etmiştir. Ayrıca başvuranların daha önce bu izleri görmezden gelen ve doğru raporlar düzenlemeyen doktorlar tarafından muayene edildiklerini ifade etmiştir. Đvedi bir tıbbi muayenenin, kötü muamele izlerinin kaybolma tehlikesi olması nedeniyle gerekli olduğu konusuna dikkat çekmiştir.

Aynı gün, Aydın Cumhuriyet Savcısı, Aydın Cezaevi yönetimine bir yazı göndererek, başvuranların tıbbi muayeneden geçirilmek üzere Aydın Devlet Hastanesi’ne gönderilmelerini ve kötü muameleye maruz kalıp kalmadıklarını tespit etmek için başvuranların vücutlarındaki bulgulara ilişkin doktor raporlarının kendisine gönderilmesini talep etmiştir.

Rıfat Böke 29 Mart 2001 tarihinde Aydın Valiliği’ne bağlı bir polikliniğe gönderilmiştir.

Burada bir doktor başvuranı muayene etmiş ve kötü muamele emaresi olmadığını kaydeden

(5)

bir rapor düzenlemiştir. Başvuranın bir nörolog tarafından muayene edilmesini tavsiye etmiştir.

Aydın Devlet Hastanesi’nde görevli bir doktor 30 Mart 2001 tarihinde Rıfat Böke’nin nörolojik muayenesine ilişkin bir rapor hazırlamıştır. Başvuranla ilgili patolojik bulgu bulunmadığını kaydetmiştir.

Rıfat Böke’nin görüşlerine göre, aynı gün, hastanedeki başka bir doktor boynunun röntgenini çekmiştir. Başvuran ayrıca, doktorun, raporunda, başvuranda boyun fıtığı bulunduğunu kaydettiğini belirtmiştir. Doktor başvuranın röntgenini Aydın Cezaevi’ne göndermiştir.

Aydın Devlet Hastanesi’nde görevli bir doktor 4 Nisan 2001 tarihinde Rıfat Böke için sert boyunluk yazmıştır. 26 Temmuz 2001 tarihinde Aydın Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmanın tutanaklarına göre başvuran mahkemeye boyunluğu takarak çıkmıştır.

Başvuran 10 Mayıs 2001 tarihinde Aydın Cumhuriyet Savcılığı’na, kendisine kötü muamelede bulunduklarını iddia ettiği polis memurları ve muayenesi için hastaneye götürülmesini sağlamayan cezaevi yönetimi hakkında şikayette bulunmuştur. Ayrıca kendisini yönetmeliğe göre muayene etmeyen ve raporlarında yaralarını kaydetmeyen doktorlardan da şikayetçi olmuştur.

Bir doktor, 23 Mayıs 2001 tarihinde başvuran için reçeteye ateş düşürücü ilaç (Tilcotil) yazmıştır.

Başvuran 5 Haziran 2001 tarihinde Aydın Ağır Ceza Mahkemesi’nde, Đzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde hakkında açılan davaya ilişkin savunması çerçevesinde, işkenceye maruz kaldığını ve sonuç olarak boynunun zedelendiğini belirtmiştir. Ayrıca tutuklu yargılandığından, kendisine uygun tıbbi müdahalede bulunulmadığını ileri sürmüştür.

Aydın Cumhuriyet Savcısı 23 Ekim 2001 tarihinde, başvuranın vücudunda kötü muamele emaresine rastlanmadığından, polis memurları hakkındaki davanın düşmesine karar vermiştir.

Cumhuriyet Savcısı, kararında, yalnızca başvuranla ilgili 15, 16 ve 21 Şubat 2001 tarihlerinde hazırlanan doktor raporlarıyla soruşturma sırasında hazırlanan doktor raporuna dayanmıştır.

Rıfat Böke 9 Ocak 2002 tarihinde Nazilli Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurarak karara itiraz etmiştir. Üç hafta boyunca boyunluk taktığını öne sürmüştür. Ayrıca boyun röntgeninin, boynuyla ilgili şikayetleri olduğunu kaydeden doktor raporunun ve reçetenin kendisine verilmediğini iddia etmiştir. Ayrıca bunlar soruşturma dosyasına da eklenmemiştir.

Nazilli Ağır Ceza Mahkemesi 5 Şubat 2002 tarihinde başvuranın itirazını reddetmiştir.

Mahkeme, başvuranın kötü muamele iddialarını kanıtlayacak yeterli delil olmaması nedeniyle davanın düşürülmesinin haklı olduğu kanısına varmıştır.

HUKUK

I. BAŞVURULARIN BĐRLEŞTĐRĐLMESĐ

Başvuruların benzer olması karşısında, AĐHM birleştirilmelerinin uygun olduğu kanısına varır.

(6)

II. RIFAT BÖKE’YE ĐLĐŞKĐN OLARAK 3. MADDENĐN ĐHLAL EDĐLDĐĞĐ ĐDDĐASI 26968/02 no’lu başvuruda Rıfat Böke, gözaltında tutulduğu sırada AĐHS’nin 3. maddesi ihlal edilerek işkenceye uğradığından şikayetçi olmuştur. Ayrıca AĐHS’nin 6. ve 13.

maddeleri kapsamında, ulusal makamların, iddialarına ilişkin etkili soruşturma yapmadıklarından şikayetçi olmuştur.

AĐHM bu şikayetlerin yalnız AĐHS’nin 3. maddesi çerçevesinde incelenmelerinin uygun olduğu kanısındadır.

A. Kabuledilebilirlik

AĐHS’nin 35. maddesinin 3. fıkrası çerçevesinde bu şikayetin dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AĐHM, ayrıca başka bir gerekçe altında da kabuledilemezlik unsuru bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle başvuru kabuledilebilir niteliktedir.

B. Esas

1. AĐHS’nin 3. maddesinin esası açısından Savunmacı Devlet’in yükümlülüğü

Başvuran gözaltındayken işkenceye maruz kaldığını belirtmiştir. Özellikle “Filistin askısına” alınmış, başı ve boynu geriye çekilmiş, bu da daha sonra boynunun zedelenmesine sebebiyet vermiştir. Başvuran ayrıca gözaltına alınmadan önce böyle bir rahatsızlığının olmadığını, doktorun kendisine boyunluk ve ateş düşürücü ilaç yazmasının iddialarını doğrulayıcı bir kanıt olduğunu belirtmiştir. Vücudunda darp ve cebir izi bulunmadığı yönündeki doktor raporunun gerçeği yansıtmadığını iddia etmiştir. Son olarak başvuran, AĐHM’nin istemesine karşın, Hükümet’in, başvuranın hastane kayıtları ve röntgenlerini sunmadığını belirtmiştir.

Hükümet başvuranın kendisinde bulunduğunu iddia ettiği boyun zedelenmesinin gözaltında meydana geldiğini gösteren bir delil bulunmadığını iddia etmiştir.

AĐHM kötü muamele iddialarının uygun delillerle desteklenmeleri gerektiğini yineler (özellikle bkz. Tanrıkulu ve Diğerleri - Türkiye, 45907/99). Bu delili değerlendirmek için, AĐHM, ‘her türlü makul şüphenin ötesinde’ delil kıstasını kabul eder, ancak, böylesi bir delilin itirazı kabil olmayan yeterince ciddi, belirgin ve tutarlı birtakım emare ya da karinelerden doğabileceğini ekler (diğerlerinin yanı sıra bkz. Labita - Đtalya [BD], 26772/95;

Süleyman Erkan - Türkiye, 26803/02).

Mevcut davada, AĐHM, başlangıçta, Rıfat Böke’nin kötü muamele iddialarını, yalnızca ulusal makamlara şikayette bulunurken değil, AĐHM’ye başvurduğunda da devamlı olarak sürdürdüğünü kaydeder. Ancak kendisiyle ilgili düzenlenen ve AĐHM’ye sunulan doktor raporlarından hiçbiri, başvuranın vücudunda kötü muamele emaresi bulunduğuna işaret etmemektedir.

Bununla beraber, AĐHM, AĐHM’ye sunulan doktor raporlarının ayrıntı belirtmekten uzak olduğunu ve hem AĐHM tarafından kötü muameleyle ilgili davaları (diğer hususlar meyanında bkz. Akkoç - Türkiye, 22947/93) incelerken düzenli olarak göz önünde tutulan Avrupa Đşkencenin ve Đnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele ve Cezanın Önlenmesi Komitesi’nin (AĐÖK) tavsiye ettiği standartları hem Birleşmiş Milletler Đnsan Hakları Yüksek

(7)

Komiserliği’ne sunulan Đşkence ve Diğer Zalimane, Đnsanlık dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezanın Etkili Bir Şekilde Soruşturulması ve Belgelenmesi Đçin El Kılavuzu’nda,

“Đstanbul Protokolü”, belirtilen prensipleri büyük ölçüde karşılayamadığını kaydeder (bkz.

Mahmut Eren - Türkiye, 32347/02 ve Gülbahar ve Diğerleri - Türkiye, 5264/03)1.

AĐHM ayrıca, kötü muamelenin delili olarak, reçeteleri yapıldığı iddia edilen kötü muameleyle ilişkilendiren hiçbir tıbbi görüşle desteklenmedikleri için, Rıfat Böke’nin AĐHM’ye sunduğu, ateş düşürücü ilaç ve boyunluğun yazıldığı reçeteler gibi diğer belgelere önem addedilemeyeceği kanısındadır. AĐHM ayrıca, bu bağlamda, başvuranın işaret ettiği üzere, Hükümet’in, başvuranın hastane kayıtlarıyla röntgenlerini sunmadığını gözlemler. Yine de, bu delilin gerçekten var olduğu varsayılsa bile, AĐHM’ye göre, teşhisi içeren bir doktor raporu ve başvuranın sahip olduğunu iddia ettiği hastalık ile meydana geldiği iddia edilen kötü muamele arasında olası bir bağlantı olmadan, hastane kayıtlarıyla röntgenlere belirleyici bir önem addedilemez.

Yukarıdaki etmenler ışığında, Rıfat Böke’nin iddialarını destekleyici, belirleyici bir delil olmaksızın, AĐHM, “şüpheye yer bırakmayacak” bir biçimde başvuranın kötü muameleye uğradığı kanısına varamaz. Bu nedenle AĐHM AĐHS’nin 3. maddesinin esası yönünden ihlal edilmediği sonucuna varmıştır.

2. AĐHS’nin 3. maddesinin usulü açısından Savunmacı Devlet’in yükümlülüğü

Başvuran kötü muamele iddialarına ilişkin etkili bir soruşturma yapılmadığını iddia etmiştir. Özellikle, Aydın Cumhuriyet Savcısı gözaltında bulunan diğer şüphelilerin veyahut sözkonusu tarihlerde görev başında olan polis memurlarının ifadelerini almamıştır.

Hükümet ulusal makamların başvuranın iddialarına ilişkin etkili soruşturma yükümlülüklerini yerine getirdiklerini belirtmiştir. Aydın Cumhuriyet Savcısı doktor raporlarından hiçbirinin başvuranın vücudunda herhangi bir yaralanma emaresine işaret etmemesi üzerine soruşturmayı sona erdirmeye karar vermiştir.

AĐHM, AĐHS’nin 3. maddesinin yetkililerin, kötü muamele iddialarını, “savunulabilir”

olmaları “makul şüphe ortaya çıkarmaları” halinde soruşturmalarını gerektirdiğini hatırlatır (bkz. özellikle Ay – Türkiye, no. 30951/96). AĐHM içtihadında tanımlanan asgari etkililik standartlarından biri yetkili makamların örnek bir titizlik ve ivedilikle hareket etmesidir (bkz.

örneğin Çelik ve Đmret – Türkiye, no. 44093/98).

Somut davada AĐHM, delil yetersizliği nedeniyle Rıfat Böke’ye kötü muamele yapıldığının kanıtlandığını tespit etmemiştir. Ne var ki bu durum, daha önceki davalarda da hükmedildiği gibi sözkonusu başvuranın şikâyetini soruşturma pozitif yükümlülüğü kapsamında 3. madde ile ilgili “savunulabilir” bir iddia olmaktan çıkarmaz (bkz. mutatis mutandis, Yaşa – Türkiye, Raporlar 1998-VI). AĐHM bu sonuca varırken hem ulusal makamlara başvurduğunda hem AĐHM’ye verdiği ifadesinde birinci başvuranın iddialarının tutarlılığını özellikle dikkate almıştır. Bu nedenle etkili bir soruşturmanın yapılması gerekmekteydi.

1 Bu kararlar henüz nihai değildirler.

(8)

AĐHM öncelikle gerçekten de Aydın Cumhuriyet Savcısı tarafından bir ön soruşturma yürütüldüğünü gözlemler. Ancak bu soruşturmanın titizlikle ya da etkili bir şekilde yürütüldüğü konusunda ikna olmamıştır.

Bu bağlamda AĐHM, başvuranın muayene edilme isteğini temsilcisine 26 Şubat 2001 tarihinde iletmiş, temsilcisinin de bu taleple 2 Mart 2001 tarihinde savcılığa başvurmuş olduğunu kaydeder. Ancak Aydın Cumhuriyet Savcısı’nın başvuranın aynı gün muayene için devlet hastanesine gönderilmesini cezaevi yetkililerinden talep etmiş olmasına karşın, başvuranın muayenesi 29 Mart 2001 tarihine kadar yapılmamış, cezaevi yetkilileri savcının talimatını 27 gün sonra yerine getirebilmişlerdir. AĐHM, yetkililerin bu tür şikâyetleri soruştururken ivedilikle harekete geçmelerinin halkın hukukun üstünlüğüne duyduğu güvenin korunması ve kanun dışı fiillere bulaşıldığı ya da bunlara müsamaha edildiği izleniminin oluşmasını önlemek bakımından zaruri olarak değerlendirilmesi nedeniyle (bkz. Abdülsamet Yaman – Türkiye, no. 32446/96), işkence ya da kötü muamele iddialarını içeren olaylarda yetkililerin suç duyurusu yapılmasıyla birlikte en kısa zamanda harekete geçmeleri gerektiğine daha önce hükmetmiştir (bkz. Batı vd., yukarıda anılan). AĐHM, başvuranın doktor muayenesi için cezaevi yetkililerinin neredeyse dört hafta sonra harekete geçmelerinin, özellikle iddia konusu kötü muamelenin izlerinin kaybolması gibi muhtemel sonuçları dikkate alındığında “ivedilik” şartına uymadığını tespit etmiştir.

AĐHM ayrıca, Aydın Cumhuriyet Savcısı’nın sadece 15, 16 ve 21 Şubat 2001 tarihli doktor raporları ve soruşturma sırasında hazırlanan raporu dikkate aldığını gözlemler. Savcı başvuranın Aydın Emniyet Müdürlüğü’ndeki gözaltı sırasında görevde olan polis memurları, diğer tutuklular ya da başvuranın kendisini sorgulamamıştır. Savcı ateş düşürücü ilaç ve boyunluk reçetesi gibi başvuranın sunduğu delilleri de dikkate almamış ve 30 Mart 2001 tarihli raporla 4 Nisan 2001 tarihli reçete arasındaki çelişkiyi ele almamıştır.

Yukarıda belirtilenler ışığında AĐHM, başvuranın kötü muamele iddialarının ulusal makamlarca, AĐHS’nin 3. maddesinin gerektirdiği üzere etkili bir şekilde soruşturulmadığına karar vermiştir.

Bu nedenle AĐHS’nin 3. maddesi usul açısından ihlal edilmiştir.

III. AĐHS’NĐN 5/3 MADDESĐNĐN ĐHLAL EDĐLDĐĞĐ ĐDDĐASI

Başvuranlar, 71912/01 no’lu başvuruda bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılmadan 7 gün gözaltında tutulmalarından şikâyetçi olmuşlardır. Aynı başvuruya dair 13 Aralık 2001 tarihli ifadelerinde başvuranlar ayrıca aynı başlık altında tutukluluk sürelerinin haddinden fazla olduğunu savunmuşlardır.

A. Başvuranların gözaltında tutulmalarına ilişkin olarak

Hükümet başvuranların AĐHS’nin 5. maddesini ulusal makamlar nezdinde dile getirmediklerini ya da gözaltı süresinin uzatılması kararına itiraz etmediklerini ifade etmiştir.

AĐHM benzer davalarda Hükümetin ön itirazını inceleyip reddetmiştir (bkz. örneğin Öcalan – Türkiye [BD], no. 46221/99). Somut davada da bu içtihadından ayrılmasını gerektirecek özel koşul görmemektedir. Bu nedenle başvurunun bu kısmı kabuledilebilir olarak ilan edilmelidir.

Sözkonusu şikâyetin esasına ilişkin olarak ise AĐHM, başvuranların 7 gün süreyle gözaltında tutulduklarını gözlemler. AĐHM, Brogan vd. – Đngiltere (A Serisi no. 145 B)

(9)

davasında yargı denetimine tâbi olmadan 4 gün 6 saat süren gözaltının AĐHS’nin 5/3 maddesinin titiz süre kısıtlamasını aştığını tespit etmiştir. Brogan davasında belirtilen ilkeler ışığında AĐHM başvuranların, suçlandıkları eylemler ciddi nitelikte olsa bile yargının müdahalesi olmadan 7 gün gözaltında tutulmalarının gerekli olduğunu kabul etmemektedir.

Bu nedenle AĐHS’nin 5/3 maddesi ihlal edilmiştir.

B. Başvuranların tutukluluğuna ilişkin olarak

Hükümet sözkonusu şikâyetin AĐHS’nin 35/1 maddesinin gerektirdiği iç hukuk yollarının tüketilmesi şartına uyulmaması nedeniyle reddedilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Başvuranların eski TCK’nın 128. maddesine göre gözaltı sürelerine itiraz edebileceklerini savunmuştur. Başvuranların ayrıca Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesine Dair 466 sayılı kanun uyarınca tazminat talep edebileceklerini savunmuştur.

AĐHM benzer davalarda Hükümet’in ön itirazlarını inceleyip reddetmiş olduğunu hatırlatır (bkz. örneğin Karatay vd. – Türkiye, no. 11468/02; Bayam – Türkiye, no. 26896/02). Somut davada da bu içtihadından ayrılmasını gerektirecek özel koşul görmemektedir. Sonuç olarak Hükümetin ön itirazlarını reddeder.

Ancak AĐHM başvurunun bu kısmını aşağıdaki nedenlerle kabuledilemez olarak değerlendirmektedir:

AĐHM, başvuranların tutukluluğunun yakalandıkları 14 Şubat 2001 tarihinde başlayıp birinci derece mahkemesinin mahkûmiyet kararı verip tutuklu bulundukları toplam süreyi dikkate alarak başvuranların serbest bırakılması talimatını verdiği 14 Mayıs 2002 tarihinde sona erdiğini kaydeder. Buna göre dikkate alınması gereken süre 15 aydır.

AĐHM bu bağlamda Đzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin her duruşma sonunda, kendi gerek görmesi ya da başvuranların talebi ile tutukluluk halini yeniden değerlendirdiğini gözlemler. AĐHM ayrıca başvuranlar ve diğer 11 sanığın bir suç örgütü kurmak gibi ciddi nitelikte bir suçlama ile karşı karşıya olduklarını gözlemler. AĐHM, davanın karmaşıklığı ve başvuranlara isnat edilen ve daha sonra mahkûm edilmelerine neden olan suçun ciddiyetini dikkate alarak ulusal mahkemelerin tutukluluğun kaldırılmaması için ortaya koyduğu gerekçelerin, özellikle dava dosyasındaki deliller dikkate alındığında başvuranların 15 ay süren tutukluluklarını haklı çıkarmaya yeterli olduğunu tespit etmiştir. Buna göre tutukluluk süresinin gayrimakul olmadığına karar verir.

AĐHM, başvurunun bu kısmının AĐHS’nin 35. maddesinin 3. ve 4. fıkraları çerçevesinde dayanaktan yoksun olduğu ve reddedilmesi gerektiği kanaatindedir.

IV. AĐHS’NĐN 6/3 (c) MADDESĐNĐN ĐHLAL EDĐLDĐĞĐ ĐDDĐASI

Başvuranlar, 36397/03 no’lu başvuruda, gözaltında avukat yardımından yararlanamamaları nedeniyle savunma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişler, iddialarını AĐHS’nin 6/3 (c) maddesine dayandırmışlardır.

(10)

AĐHS’nin 35. maddesinin 3. fıkrası çerçevesinde sözkonusu şikâyetin dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AĐHM, ayrıca başka bir gerekçe altında da kabuledilemezlik unsuru bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle şikâyet kabuledilebilir niteliktedir.

Esasa ilişkin olarak AĐHM, aynı mağduriyeti Salduz – Türkiye davasında inceleyip AĐHS’nin 6/3 (c) maddesinin 6/1 maddesi ile bağlantılı olarak ihlal edildiğini tespit ettiğini hatırlatır. AĐHM mevcut davayı incelemiş ve yukarıda anılan Salduz kararındaki tespitlerinden ayrılmasını gerektirecek özel koşul bulamamıştır. Bu nedenle mevcut davada AĐHS’nin 6/3 (c) maddesi, 6/1 maddesi ile bağlantılı olarak ihlal edilmiştir.

V. AĐHS’NĐN DĐĞER MADDELERĐNĐN ĐHLAL EDĐLDĐĞĐ ĐDDĐASI A. AĐHS’nin 5. ve 6. maddelerinin ihlal edildiği iddiası

Başvuranlar AĐHS’nin 5/5 maddesine dayanarak gözaltı ve tutukluluk sürelerine ilişkin olarak tazminat hakkına sahip olmamalarından şikâyetçi olmuştur. Ayrıca AĐHS’nin 6/1 ve 6/2 maddelerine dayanarak Đzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin, savcı tarafından dava dosyalarına eklenen, kanun dışı telefon dinleme kayıtları ve kendilerinden baskı altında alınmış ifadeler gibi kanunsuz delillere dayanmış ve Aydın Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararını beklemeden kendilerini mahkûm etmiş olması nedeniyle bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığını öne sürmüşlerdir. AĐHS’nin 6/3 (b) ve (d) maddelerine dayanarak Aydın Cezaevi’ndeki tutukluluklarının kendilerini avukatlarıyla kolay bir şekilde temas kurmaktan mahrum bıraktığını ve Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kendilerine, iddia makamınca sunulan kanun dışı telefon kayıtları hakkında yorum yapma imkânı tanımadığını ifade etmişlerdir. Başvuranlar ayrıca AĐHS’nin 7. maddesine dayanarak, yetersiz delillere dayalı olması nedeniyle mahkûmiyet kararının kanunsuz olduğunu öne sürmüşlerdir.

AĐHM, dava olayları, tarafların ifadeleri ve yukarıda belirtildiği üzere AĐHS’nin 5/3 ve 6/3 (c) maddelerinin ihlalinin tespitini dikkate alarak somut davada 5. ve 6. maddelere dayalı olarak dile getirilen temel hukuki sorunu incelediği kanaatindedir. Bu nedenle başvuranların sözkonusu hükümlere dayalı diğer şikâyetlerine dair ayrı bir hüküm verilmesini gerekli görmemektedir (bkz. Yalçın Küçük – Türkiye (no. 3), no. 71353/01; Kamil Uzun – Türkiye, no. 37410/97 ve Getiren – Türkiye, no. 10301/03).

B. AĐHS’nin 8. ve 1 no’lu Protokolün 1. maddesinin ihlal edildiği iddiası

Başvuranlar AĐHS’nin 8. maddesine dayanarak telefon konuşmaları ve gözaltındaki konuşmalarının kanun dışı olarak kaydedildiğini savunmuşlardır. Son olarak AĐHS’ye Ek 1 No’lu Protokolün 1. maddesine dayanarak otomobil ve cep telefonlarına ulusal makamlarca el konulmasından şikâyetçi olmuşlardır.

Elindeki tüm deliller ışığında AĐHM, başvuranların yukarıda kaydedilen görüşlerinin AĐHS ya da Protokollerinde korunan hak ve özgürlüklerin herhangi bir ihlalini ortaya çıkarmamaktadır. Dolayısıyla sözkonusu şikâyetlerin, açıkça dayanaktan yoksun olmaları nedeniyle AĐHS’nin 35. maddesinin 3. ve 4. fıkraları çerçevesinde kabuledilemez olarak ilan edilmesi gerekmektedir.

(11)

VI. AĐHS’NĐN 41. MADDESĐNĐN UYGULANMASI

AĐHS’nin 41. maddesine göre:

“Mahkeme işbu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek

Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun surette, zarar gören tarafın tatminine hükmeder.”

A. Tazminat

Rıfat Böke başvuran 25,000 Euro, Halil Kandemir 15,000 Euro manevi tazminat ödenmesini talep etmiş, Hükümet taleplere itiraz etmiştir.

AĐHM, başvuran Rıfat Böke’ye ilişkin olarak AĐHS’nin 3, 5/3 ve 6/3 (c) maddelerinin ihlalinin tespit edildiğini hatırlatır. Başvuran Halil Kandemir’e ilişkin olarak ise AĐHS’nin 5/3 ve 6/3 (c) maddelerinin ihlal edildiği tespit edilmiştir. AĐHM başvuranların AĐHS’nin 6/3 (c) maddesinin ihlali bağlamında uğranmış olabilecek tüm zararlara ilişkin olarak ihlal tespitinin tek başına yeterli adil tatmin sağladığı görüşündedir. Öte yandan AĐHS’nin 3. ve 5/3 maddelerinin ihlali nedeniyle uğranan manevi zararların sadece ihlal tespiti ile tazmin edilemeyeceğini kabul etmektedir. Hakkaniyete dayalı bir değerlendirme ile AĐHM, Rıfat Böke’ye 6,500 Euro, Halil Kandemir’e ise 1,500 Euro ödenmesini uygun bulmaktadır.

AĐHM ayrıca başvuranların talep etmesi halinde yargılamanın AĐHS’nin 6/1 maddesi gereklerine uygun olarak yeniden yapılmasının ihlalin düzeltilmesi için en uygun yol olduğu görüşündedir (bkz. Salduz, yukarıda anılan).

B. Yargılama masraf ve giderleri

Başvuranlar ulusal mahkemeler ve AĐHM önündeki masraf ve giderler için 6,000 Euro talep etmişler, Hükümet talebe karşı çıkmıştır.

AĐHM’nin içtihadına göre bir başvuran, ancak masrafların gerçekten ve gerektiği için yapıldığı ve miktarın makul olduğu kanıtlanmış ise bunları geri almaya hak kazanmaktadır.

Sözkonusu davada başvuranlar talep ettikleri masrafları yaptıklarını kanıtlayamamışlardır.

Dolayısıyla AĐHM bu başlık altında ödeme yapılmasına hükmetmez.

C. Gecikme faizi

AĐHM, gecikme faizi olarak Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi faizlerine uyguladığı orana üç puan eklemek suretiyle elde edilecek oranın uygun olduğuna karar vermiştir.

(12)

BU GEREKÇELERE DAYANARAK AĐHM OYBĐRLĐĞĐYLE,

1. Başvuruların birleştirilmesine;

2. Birinci başvuranın kötü muameleye uğradığı ve ilgili soruşturmanın etkisiz olduğu iddialarına dayanan ve her iki başvuranın gözaltı süreleri ve gözaltındayken avukata erişimlerinin olmayışına dayanan şikâyetlerinin kabuledilebilir olduğuna;

3. Başvuruların kalan kısmının kabuledilemez olduğuna;

4. Rıfat Böke açısından AĐHS’nin 3. maddesinin esastan ihlal edilmediğine;

5. Rıfat Böke açısından AĐHS’nin 3. maddesinin usulden ihlal edildiğine;

6. Başvuranların gözaltı sürelerine ilişkin olarak AĐHS’nin 5/3 maddesinin ihlal edildiğine;

7. Başvuranların gözaltındayken avukata erişimleri bulunmayışı nedeniyle AĐHS’nin 6/3 (c) maddesinin ihlal edildiğine;

8. Başvuranların AĐHS’nin 5. ve 6. maddelerine dayalı diğer şikâyetlerinin ayrıca incelenmesine gerek bulunmadığına;

9. (a) Savunmacı Devlet’in, AĐHS’nin 44/2 maddesi uyarınca kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, ödeme tarihinde geçerli olan kur üzerinden Savunmacı Devlet’in ulusal para birimine çevrilmek üzere:

(i) Rıfat Böke’ye 6,500 Euro (altı bin beş yüz Euro) manevi tazminat;

(ii) Halil Kandemir’e 1,500 Euro (bin beş yüz Euro) manevi tazminat;

(iii) bu miktarlara uygulanabilecek her tür vergiyi ödemesine;

(b) Sözkonusu sürenin bittiği tarihten ödemenin yapılmasına kadar geçen süre için Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredilere uyguladığı faiz oranına üç puan eklemek suretiyle elde edilecek oranın gecikme faizi olarak uygulanmasına;

10. Adil tatmine ilişkin diğer taleplerin reddine

KARAR VERMĐŞTĐR.

Đşbu karar Đngilizce olarak hazırlanmış ve AĐHM Đç Tüzüğü’nün 77. maddesinin 2. ve 3.

paragrafları uyarınca 10 Mart 2009 tarihinde yazılı olarak tebliğ edilmiştir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Mahkeme, iç hukuk hükümlerinin yorumlanmasının öncelikle yerel makamların, özellikle de mahkemelerin ve yüksek yargı organlarının görevi olduğunu ve

Yukarıda belirtilenler ışığında Mahkeme, başvuranların yakınının kaybolduğu koşulların spekülasyon ve varsayımlara neden olduğunu ve bu yüzden Hakkı Kaya’nın

Bu olay sonrası başvuranlar, hayal kırıklığına uğramış, sıkıntı ve kaygı duymuşlar; dolayısıyla AĐHS’nin ihlalinin tespitinin yeterli olamayacağı

25 Kasım 1996 tarihinde, Đstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcısı, başvuranın 27 Ağustos ve 3 Eylül 1996 tarihleri arasındaki gözaltı süresinde

35. Hükümet, iç hukuk yollarının tüketilmediğini öne sürmektedir. maddeleri bakımından öngörülen itiraz yoluyla geçici tutukluluğun devamına itiraz etmek

14.22 Mayıs 1997 tarihinde, Đstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı, başvuran ve E.Y.’nin kötü muamele iddialarını inceleme yetkisine sahip olmadığını

AĐHM, başvuranların güvenlik güçleri tarafından işkence ve cinsel tecavüze maruz kaldıkları yönündeki şikayetlerini müteakip, Diyarbakır Cumhuriyet

Kayseri İdare Mahkemesi 25 Ocak 1994, 25 Ocak 1995 ve 16 Ocak 1996 tarihinde verdiği üç ayrı kararda, Rektörlüğün adı geçen mahkemenin başvuran lehine vermiş