• Sonuç bulunamadı

KEDĐLERĐN YÜKSEKTEN DÜŞME SENDROMU

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KEDĐLERĐN YÜKSEKTEN DÜŞME SENDROMU"

Copied!
63
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KEDĐLERĐN YÜKSEKTEN DÜŞME SENDROMU

Burcu TÜZÜN

CERRAHĐ ANABĐLĐM DALI YÜKSEK LĐSANS TEZĐ

DANIŞMAN

Yrd.Doç.Dr. Mehmet SAĞLAM

2008-ANKARA

(2)

ĐÇĐNDEKĐLER

Kabul ve Onay ii

Đçindekiler iii

Önsöz v

Simgeler ve Kısaltmalar vi

Şekiller vii

Çizelgeler ix

1. GiRiŞ 1

1.1. Tanım 1

1.2. Lezyonlar ve Dağılımı 1

1.2.1. Mandibula ve Maxilla’nın Travmatik Lezyonları 4

1.2.2. Humerus Kırıkları 5

1.2.3. Radius-Ulna Kırıkları 6

1.2.4. Pelvis Kırıkları 7

1.2.5. Coxo-Femoral Lüksasyonlar 8

1.2.6. Femur Kırıkları 8

1.2.7. Tibia Kırıkları 9

1.3. Tezin Amacı 10

2. GEREÇ VE YÖNTEM 11

2.1. Gereç 11

2.1.1. Olgular 11

2.1.2. Operasyon Seti ve Yardımcı Materyal 13

2.2. Yöntem 13

2.2.1. Klinik ve Radyolojik Muayene 13

2.2.2. Olgunun ve Operasyon Setlerinin Hazırlanması 13

2.2.3. Anestezi ve Operasyon Bölgesinin Hazırlığı 14

2.2.4. Operatif Yaklaşım 14

2.2.4.1. Femur’un Diyafizine Operatif Yaklaşım 14

2.2.4.2. Femur’un Distaline Operatif Yaklaşım 15

2.2.4.3. Kalça Eklemine Craniolateral Yaklaşım 16

2.2.4.4. Tibia’nın Diyafizine Operatif Yaklaşım 17

2.2.4.5. Mandibula ve Maxilla’ya Operatif Yaklaşım 19

2.2.5. Operasyon Yöntemleri 19

2.2.5.1. Retrograd Đntramedüller Pin Uygulaması 19

2.2.5.2. Serklaj Teli Uygulaması 20

2.2.5.3. Schanz Pini Uygulaması 20

2.2.5.4. Eksternal Fiksatör Uygulaması 21

2.2.5.5. Đnterfragmental Serklaj Teli ve Interarcade (Arcus Dentalis’ler Arası) Tel Uygulaması 22

2.2.5.6. Plak Uygulaması 22

2.2.5.7. Eksizyon Artroplastisi 22

2.2.6. Postoperatif Bakım 23

(3)

2.2.6.2. Postoperatif Klinik ve Radyolojik Muayene 23

3. BULGULAR 24

3.1. Preoperatif Bulgular 24

3.2. Postoperatif Bulgular 28

4. TARTIŞMA 46

5. SONUÇ VE ÖNERiLER 47

ÖZET 49 SUMMARY 50 KAYNAKLAR 51 ÖZGEÇMĐŞ 56

(4)

ÖNSÖZ

Veteriner Ortopedi ve Travmatoloji alanında, kedilerin yüksekten düşmeleri sonucunda karşılaşılan lezyonlara oldukça sık rastlanmaktadır. Özellikle yüksek binaların çok olduğu şehirlerde daha sık karşılaşılır.

Mevsime bağlı hormonal değişimler nedeniyle, belli dönemlerde yüksekten düşme sendromuna sık rastlanılır. Bu da, kedilerde ciddi travmalara neden olabilmektedir. Zamanında ve eksiksiz uygulanan sağaltım girişimi, özellikle kırıklarda sağlanan tam anatomik redüksiyon ve rijit fiksasyon fonksiyonel işlevlerin yeniden kazanılması için kritik önem taşır.

Yüksekten düşme sonucunda oluşan kırıkların lokalizasyonuna göre uygulanan sağaltım seçenekleri, çalışmayı oluşturan 43 kedide literatür verilerle değerlendirilmiş ve sonuçları aktarılmıştır.

Yüksek lisans tezin konu seçiminde ve hazırlanmasında yardım ve desteklerini esirgemeyen danışmanım Sayın Yrd.Doç.Dr. Mehmet SAĞLAM’a, operasyonlarda ve yazım aşamasında yardımcı olan Sayın Arş.Gör.Uz. M. Alper ÇETĐNKAYA, Uz.Vet.Hek. Deniz ACUN ile Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim üye ve yardımcılarına teşekkür ederim. Ayrıca öğrencilik ve yüksek lisans çalışmam döneminde maddi ve manevi yardımlarını esirgemeyen aileme sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

(5)

SĐMGELER ve KISALTMALAR

Art. Articulatio M. Musculus N. Nervus V. Vena

Lig. Ligamentum IM Intramusculer mm Milimetre ml Mililitre mg Miligram kg Kilogram

♂ Erkek

♀ Dişi

(6)

ŞEKĐLLER

Şekil 1.1. Düşüş yüksekliği ile hasar skoru arasındaki ilişki (Vnuk ve ark., 2004).

Şekil 1.2. Farklı yüksekliklerden düşen kediler ile oluşan bölgesel lezyonlar arasındaki ilişki ( Vnuk ve ark., 2004).

Şekil 2.1. Femur’un diyafizine operatif yaklaşım (Piermattei ve Johnson, 2004).

Şekil 2.2. Femur’un distaline operatif yaklaşım (Piermattei ve Johnson, 2004).

Şekil 2.3. Kalça eklemine craniolateral yaklaşım (Piermattei ve Johnson, 2004).

Şekil 2.4. Tibia’nın diyafizine operatif yaklaşım (Piermattei ve Johnson, 2004).

Şekil 2.5. Đnterfragmental serklaj teli uygulaması (Scott, 1998).

Şekil 3.1. Olgu no. 4’ün preoperatif radyografileri.

Şekil 3.2. Olgu no. 4’ün postoperatif radyografisi.

Şekil 3.3. Olgu no. 4’ün Schanz pini uzaklaştırıldıktan sonraki radyografileri.

Şekil 3.4. Olgu no. 9’un preoperatif radyografileri.

Şekil 3.5. Olgu no. 9’un postoperatif radyografileri.

Şekil 3.6. Olgu no. 9’un suprakondiler tibia kırığının bandaj uygulamasından sonraki radyografisi.

Şekil 3.7. Olgu no. 9’un pinlerin uzaklaştırılmasından sonraki radyografileri.

Şekil 3.8. Olgu no. 12’nin preoperatif radyografisi.

Şekil 3.9. Olgu no. 12’nin postoperatif radyografisi.

Şekil 3.10. Olgu no. 12’nin eksternal fiksatör uzaklaştırıldıktan sonraki radyografisi.

Şekil 3.11. Olgu no. 15’in preoperatif radyografileri.

(7)

Şekil 3.12. Olgu no. 15’in farklı günlerde alınan postoperatif radyografileri.

Şekil 3.13. Olgu no. 15’in pin uzaklaştırıldıktan sonraki radyografisi.

Şekil 3.14. Olgu no. 29’un preoperatif radyografileri.

Şekil 3.15. Olgu no. 29’un postoperatif radyografileri.

Şekil 3.16. Olgu no. 29’un pin uzaklaştırıldıktan sonraki radyografileri.

Şekil 3.17. Olgu no. 32’nin preoperatif radyografisi.

Şekil 3.18. Olgu no. 32’de palatum molle yarığı.

Şekil 3.19. Olgu no. 32’nin postoperatif radyografileri.

Şekil 3.20. Olgu no. 40’ın preoperatif radyografileri.

Şekil 3.21. Olgu no. 40’ın postoperatif radyografileri.

(8)

ÇĐZELGELER

Çizelge 2.1. Olgulara ait bilgiler.

Çizelge 3.1. Olgulara ait klinik veriler.

(9)

1. GĐRĐŞ

1.1. Tanım

Yüksekten düşme sendromu; kedilerde binaların balkon veya pencerelerinden düşmesi sonrasında oluşan travmatik lezyonları tanımlayan bir terimdir. Özellikle yüksek binaların çok olduğu şehirlerde daha sık karşılaşılmaktadır. Bu sendrom, iki veya daha yüksek kattan düşen kediler için söz konusu olup, üç travma bölgesi ile değerlendirilir. Bunlar; baş, thorax ve ekstremitelerdir. Düşmeye neden olan etkenler; genellikle bir kuş veya böceği kovalama sırasında balkon ya da pencereden atlama durumu olup, bazen de pencere ve balkon parmaklığı kenarında yürürken kayıp düşmedir (Şekil 1.1). Yüksekten düşme sendromu, bir veya daha yüksek kattan düşen köpekler için de tanımlanmıştır. Đnsanlarda ise; “yüksekten düşme sendromu”, “yüksekten uçan sendromu” ve “atlayıcı sendromu” gibi tanımlamalar kullanılır (Vnuk ve ark., 2004).

Şekil 1.1. Düşüş yüksekliği ile hasar skoru arasındaki ilişki (Vnuk ve ark., 2004).

(10)

1.2. Lezyonlar ve Dağılımı

Papazoğlu ve ark. (2001)’na göre, yüksekten düşme sendromu sonucu kedilerin %50’sinde (103/207) ekstremitelerde lezyon belirlenmiştir.

Değerlendirilen 103 kedinin %74’ü 1 yaşın altında olup, 16 kedide birden fazla ekstremitede lezyon şekillenmiştir. Bunlardan 11 kedide iki arka ekstremite, 5 kedide bir ön ve bir arka ekstremitede lezyon belirlenmiştir. Sadece bir ekstremitede %82 oranında (84/103) lezyon oluşumu söz konusudur.

Belirlenen 124 lezyonun; % 32’si ön ekstremite, %68’i arka ekstremitede bulunmaktadır (çoklu carpal ve metacarpal lezyonlar, tek lezyon olarak değerlendirilmiştir).

Regio femoralis’de belirlenen 49 lezyonun %84’ü 1 yaş altında olan 38 kedide oluşurken, bunların 18’i diyafiz, 6’sı proksimal ve 17’si distal bölümde yer almıştır. Açık yara şeklindeki lezyonlar; 11 kedide belirlenirken, bunların 8’i tibial, 1’i femoral ve 2’si de metatarsal bölgede bulunmaktadır. Yine aynı çalışmada; kedilerin %15’inde spinal travma ile karşılaşılmış ve bunların

%78’inde değişik lüksasyonlar ve kırıklar (%3 thoracal, %9 thoracolumbal, %8 lumbal ve %1 sacral lezyonlar) belirlenmiştir. Spinal lezyonlu 4 kedide şirurjikal, 13 kedide konservatif sağaltım uygulanmış olup, 10 kedide ise olumsuz prognoz ve ekonomik koşullar nedeniyle zorunlu olarak ötenazi gerçekleştirilmiştir. Spinal lezyon şekillenen 27 kedinin, 20’si 2-5. katlar, 7’si ise 6-8. katlar düzeyinden düştüğü bildirilmiştir (Papazoğlu ve ark., 2001).

Vnuk ve ark. (2004) tarafından yapılan çalışmada; kliniğe getirilen kedilerin %5’inde (6/119) perineal lezyon belirlenmiştir. Ayrıca düzensiz solunum, taşikardi, zayıf solunum sesleri ile karakterize olan ve olası siyanoz şüphesi bulunan kedilerde thoracal radyografi alınmıştır (Şekil 1.2.).

Kedilerin %33,6’sında (40/119) thoracal travma belirlenirken, bu kedilerin

(11)

%60’ında (24/40) pneumothorax, %40’ında (16/40) akciğer travması ve

%10’unda (4/40) hemothorax (radyografilerde gözlenen sıvı varlığı ile 8 kedide torakosentez gerçekleştirilmiş ve 4 kedide hemothorax belirlenmiştir) saptanmıştır.

Şekil 1.2. Farklı yüksekliklerden düşen kediler ile oluşan bölgesel lezyonlar arasındaki ilişki (Vnuk ve ark., 2004).

Epistaxis, %8,4 oranı ile 10 kedide (10/119) gözlenmiştir. Şok ise,

%10,9 oranı ile 13 kedide (13/119) belirlenmiştir. Şok ile ilgili klinik semptomlar; artan kalp atışı, zayıf nabız, solgun mukoz membranlar, uzamış kapillar dolum zamanı, artan solunum yüzdesi ve azalan periferal sıcaklık olarak değerlendirilmiştir. Sağaltımda ise, damar içi sıvılar ve kortikosteroidler uygulanmıştır (Vnuk ve ark., 2004).

(12)

Papazoğlu ve ark. (2001)’na göre, değerlendirilen 207 kediden 26’sında torakal travma (%13) belirlenmiştir. Alınan radyografilerde; 8 kedide pneumothorax ve 14 kedide de akciğer travması saptanmıştır.

Pneumothorax için 3 kedide konservatif sağaltım, 5 kedide ise kelebek iğnesi ile çift taraflı torakosentez ile sağaltım gerçekleştirilmiştir. Bunlardan 3 kedide drenaj için birden fazla torakosentez uygulaması zorunlu olmuştur.

Akciğer lezyonu bulunan kedilerde yüz maskesi, nazal tüp ve oksijen kafesi uygulamaları ile oksijenasyon sağlanmıştır.

Çalışma sonuçlarına göre; kedilerin %92’sinde sağaltım uygulanmıştır.

Toplam 190 kedinin %23’ünde acil sağaltım gerekli olmuş, şok için damar içi kristalloid, kolloid ve kortikosteroid uygulanmıştır. Cerrahi sağaltım 146 kedide uygulanırken, bunlardan 135 kedide ortopedik sağaltım ve 11 kedide de yumuşak doku cerrahisi gerçekleştirilmiştir. Ortalama hospitalizasyon süresi 2.9 gün ve iyileşme oranı %93 (192/207) olmuştur. Hasta kabulden sonra; 12 saat içinde 2 kedide (bir akciğer rupturu ve bir de diyafram fıtığı), 24 saat sonra yine 2 kedide (birinde şok ve idrar kesesi rupturu, diğerinde ise akciğer rupturu) ötenazi gerçekleştirilmiştir. Olgulardan 4 kedide herhangi bir lezyona rastlanmamıştır (bu kediler 2-5. katlardan “ortalama yükseklik 3.2 kat” düşmüştür). Kedilerin %22’si (45/207) 5-8. katlar arasından düşmüş ve hepsi iyileşirken, bunların %20’sinde çoklu lezyon oluşumu saptanmıştır (Papazoğlu ve ark., 2001).

1.2.1. Mandibula ve Maxilla’nın Travmatik Lezyonları

Vnuk ve ark. (2004) 4 kedide belirledikleri symphisis mandibulae kırığı sağaltımını, serklaj teli uygulamasıyla gerçekleştirmişlerdir. Aynı çalışmada

(13)

rastladıkları 6 kedideki palatum durum kırığını ise; buradaki mukoz membrana uygulanan dikiş ile sağaltmışlardır. Ayrıca, yüksekten düşüp 1 ay sonra kliniğe getirilen bir kedide temporomandibular eklem ankilozu ile karşılaşmışlardır.

Kedilerde maxillofacial bölge ve mandibula’nın travmatik lezyonlarına sık olarak rastlanmasa da, bunlar önemli bozukluklara neden olabilir ve hayati tehlike oluşturabilir. Bu lezyonların çoğu trafik kazaları nedeniyle oluşur. Yüksekten düşme, tekmelenme, diğer hayvanlarla kavga etme, ateşli silahlar ile yaralanmalar ve diş ekstraksiyonları sırasındaki iatrojenik travmalar diğer nedenleri oluşturmaktadır (Sağlam ve Çetinkaya, 2003).

Çene kırıkları genellikle trafik kazaları ile oluşurken, diğer travmalar da etken olmaktadır. Klinik görünüm ödem, deformasyon, kırık parçalarının deplasmanı, dişlerin maloklüzyonu ve artan kanlı salya ile karakterizedir.

Bazı olgular dışında, çoğu çene kırıkları açık ve enfekte durumdadır. Bu kırıklar uni veya bilateral, tek veya çok parçalı kırıklar şeklinde olabilir. Bu konuda yapılan çalışmaların değerlendirilmesiyle genel kırık olguları içerisinde, mandibula kırıkları köpeklerde %3, kedilerde ise %15 oranında rastlanmıştır (Piermattei ve ark., 2006).

Symphisis mandibulae kırıkları kedilerde en çok rastlanan kırıklar olup (%73), köpeklerde ise mandibuladaki premolar bölge kırıkları daha yaygındır. Gingivitis ve alveoler hastalıkların bulunduğu küçük ırk köpekler patolojik kırıklara predispozedir. Diş ekstraksiyonları sırasında iatrojenik lezyonları önlemek için ekstra özen gösterilmelidir (Lorinson, 1997).

Genel olarak, iyileşme rostral mandibulada hızlıdır (3-5 hafta), fakat caudal kısımda gecikir (4-17 hafta). Yaşlı küçük ırklarda osteoporozis söz konusu ise, genel iyileşme prensibinde farklılıklar gözlenebilir. Enfeksiyona

(14)

bağlı olarak maloklüzyon en çok görülen komplikasyondur (Brinker ve ark., 1983).

Mandibula kırıklarının çoğu açık kırıklardır (%65-70). Mandibula kırıkları kedilerde diğer kırıklar arasında üçüncü sırada yer alır ve tüm kırıkların %15’ini oluşturur, bunların çoğunluğu da symphisis ayrılmalarıdır (%73). Maxillofacial bölgenin kırıkları ise, tüm kırıkların yaklaşık %1-2’sidir.

Temporomandibular eklem lüksasyonlarına da az rastlanır (Sağlam ve Çetinkaya, 2003).

1.2.2. Humerus Kırıkları

Yüksekten düşme anamnezi ile kliniğe getirilen bir kedinin yapılan klinik muayenesinde; sol art. cubiti’de deformasyon, ağrı ve ulna’da krepitasyon belirlenmiştir. Bölgenin alınan radyografisinde caput radii’nin caudal dislokasyonu, caudal açılanma ile ulnar proksimal diyafizer kırık oluşumu görülmüş ve ll. tip Monteggia lezyonu tanımlanmıştır (Sağlam ve Bilgili, 1997).

Kedilerde omuz eklemi çıkıkları; genellikle şiddetli travmalar, yüksekten düşme ve trafik kazaları sonucunda oluşur. Özellikle ön ekstremite veya sternum üzerine yüksekten düşmeler sonucunda, travmanın etkisiyle caput humeri omuz ekleminden ayrılır ve eklem kapsülasının bütünlüğü bozularak çıkık oluşur. Bu durumda, ekstremite ekstensiyon halinde ve hafifçe dışa dönük olarak askıda tutulur. Palpasyonda bölge şişkin ve çok ağrılıdır.

Alınan iki yönlü omuz radyografilerinde çıkığın yönü kesin olarak belirlenebilir (Olcay ve ark., 1998).

(15)

Kedilerde humerus kırıklarının çoğu orta ve distal 1/3 düzeyinde oluşur.

Değerlendirilen 130 humerus kırığında; %4 proksimal, %47 diyafizer, %13 suprakondiler bölge ve %37 oranında distal eklem içi kırıklar olarak dağılım belirlenmiştir. Bu kemiğin kırıklarında, radial sinirin hasarı sonucu ön ekstremitede parezi veya paralizi birlikte oluşmaktadır. Nervus radialis lezyonu kırık bölgesinde veya plexus brachialis’de oluşabilir ya da spinal sinir kopmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Lezyon geçici veya kalıcı olabilir, ama çoğu olguda geçicidir (Piermattei ve ark., 2006).

Sinire ilişkin fonksiyonel işlevlerin kontrolü, lezyon oluşumundan 7 güne kadar olan sürede güvenilir olmayabilir. Çoğu humerus kırığında, şiddetli ağrı ve ekstensor kasların fonksiyon dışı kalması nedeniyle, ilgili ekstremitede dirseğin kullanılarak veya metacarpusların dorsal yüzü ile vücut ağırlığını taşıdığı gözlenir. Sinir lezyonu sonucu oluşan ilgili ekstremitenin pozisyonundaki anormallik ve pulvinus’un sıkıştırılması sonrasında beklenen tepkinin “toe-pinch refleksi” düşük olması, sinir lezyonlarının erken dönemdeki ayırıcı tanısında zorluk yaratmaktadır (Scott,1998).

1.2.3. Radius-Ulna Kırıkları

Köpek ve kedilerde oluşan kırıkların yaklaşık %18’i radius ve ulna kırıklarıdır. Bölgenin zayıf olan yumuşak doku ile çevrili olması, ekstremitenin proksimalinde yer alan kemiklere göre daha fazla oranda kırık oluşumuna zemin hazırlar. Radius ve ulnanın anatomik yönden ikili pozisyonu yanında her ikisinin bağımsız görünümde olması, uygulanacak fiksasyon teknikleri seçiminde unutulmamalıdır. Ayrıca, ikili kemik pozisyonundan dolayı her iki kemikte de büyüme plağının etkilenmesi, genç hayvanlarda deformitelere yol açabilir (Boudrieau, 2003).

(16)

Kırık sağaltımında uygulanan intrameduller pin, pinin giriş yerinde eklem yüzeyinde lezyon oluşturma riski nedeniyle önerilmemektedir.

Meduller kanalın dar ve oval yapısı uygulanacak pinin boyunu sınırlar, eğilme ve kırılmaya karşı yeterli güç sağlanamamış olur (Bojrab,1993).

Bölgenin sahip olduğu zayıf yumuşak doku desteği, radius kırıklarında eksternal fiksasyon uygulaması için ideal bir yapı oluşturur. Uygulamada radius ve ulnanın anatomik yapısı dikkate alınmalıdır. Radius’un proksimal 1/3’ünün craniocaudal çapının distalden küçük olması nedeniyle, iatrojenik kırıkları önlemek için küçük çaplı fiksasyon pinleri kullanılmalıdır. Ayrıca, proksimal radius’da caput radii ve eksternal rotasyon durumu, bazı fiksatör modeller ile fiksasyon pinlerin hizalanmasında zorluğa neden olabilir (Birchard ve ark., 1994).

Orta ve distal diyafizer radius kırıklarında ise, radiusun cranial yüzüne yerleştirilen plak uygulamaları oldukça fazladır. Pronator ve supinator kasların etkisi, kemiğin küçük yapısı ve redüksiyon güçlüğü nedeniyle proksimal kırıklarda plak uygulanmasında zorluklarla karşılaşılabilir.

Radius’un distal 2/3 kırıklarında, medial yüzde yer alan plak uygulamalarıyla kırık sağaltımı gerçekleştirilebilir (Betts,1993).

Radius ve ulna kırıklarının iyileşmesi, vasküler yapının sınırlı olması nedeniyle yavaştır. Ayrıca bölgedeki zayıf yumuşak doku nedeniyle, özellikle distal bölümde iyileşmenin erken dönemindeki ekstraossöz dolaşımdan olan katkı da azalmıştır. Normal damarsal yapı, minyatür ırklarda büyük ırklara göre daha azdır (Deangelis,1981).

(17)

1.2.4. Pelvis Kırıkları

Vnuk ve ark. (2004) çalışma sonuçlarına göre; kedilerde %9 (11/119) oranında pelvis kırıkları belirlemiş olup, konservatif sağaltım uygulamışlardır. Vertebral kırık-çıkık şekillenen 3 kediden birinde vertebra thoracalis lezyonu, diğer iki kedide spinal kord lezyonu saptanmış ve bu kedilerden birinin öldüğü, diğer ikisinde de ötenazi uygulandığı bildirilmiştir.

Küçük hayvanlarda rastlanan kırıkların yaklaşık %20-30’unu pelvis kırıkları oluşturur. Güçlü ve kalın kas katmanları ile kuşatılan bu kemiksel çatıdaki kırıklar genellikle trafik kazaları, yüksekten düşme, vurma, ateşli silahlarla yaralanmalar gibi yüksek enerjili ve değişik açılardan gelebilecek direkt travmalar sonucunda oluşur. Kırıklar genellikle kapalı kırık özelliğindedir (Brinker ve ark., 1984).

Pelvis bölgesinde oluşan kırıklar; bölge kemiklerinin dikdörtgen konfigürasyonuna, kemiksel yapının kısa kemiklerden oluşmasına, güçlü muskulotendinöz dokularla sarılmasına ve kırıkları oluşturan güçlerin değişik açı ve büyüklükte bölgeyi etkilemesine bağlı olarak farklı özellikler gösterir. Caudalden bölgeye etkiyen travmalar, bazen tek taraflı ala ossis ilium’un deplasmanına ya da bilateral sacroiliac lüksasyona neden olabilir.

Lateralden gelecek herhangi bir darbe ise, caput femoris’i acetabulum içine iterek acetabulum, ilium ve symphysis pelvis’de mediale deplase olmuş kırıklara neden olabilir (Olmstead, 1995).

(18)

1.2.5. Coxo-Femoral Lüksasyonlar

Kedi ve köpeklerde coxo-femoral lüksasyonlara oldukça sık rastlanır. Trafik kazaları ve yüksekten düşme gibi şiddetli küt travmalar, başlıca nedenleri oluşturur. Kalça displazisi bulunan olgular, coxo-femoral lüksasyonlara predispozedir (Brinker ve ark., 1993).

Kedi ve köpeklerde coxo-femoral lüksasyonlar, genellikle bir travma sonucunda oluşur. Çoğu coxo-femoral lüksasyonlar unilateraldir. Yüksek enerjili travmalar lüksasyon oluşturabilir. Lüksasyon olgularının yaklaşık

%50’sinde genellikle göğüs travması gibi şiddetli lezyonlar da eşlik eder.

Yumuşak dokunun lezyonları ise; bütün lüksasyonlarda rastlanan eklem kapsülünün bir bölümünün ve çevresindeki ligamentlerin rupturu olarak gözlenir. Çoğu olguda bir veya daha fazla gluteal kasın parsiyel ya da total yırtığı oluşabilir (Silbersiepe ve ark., 1976).

Caput femoris’in acetabulum veya eklem kıkırdağında oluşturduğu lezyonlar kalıcı olabilir. Bazen acetabulum’un dorsal kenarında veya caput femoris’de parsiyel bir kırık oluşabilir. Bu, genellikle çevre ligamentin insersio yerinde bir avulsiyon kırığı şeklindedir (Yücel ve ark., 1999).

Coxo-femoral lüksasyonlarda sağaltımın amacı; eklem kıkırdağında en az olumsuz etki ile dislokasyonu gidermek ve yumuşak dokuların iyileşmesini sağlayarak eklemi stabilize etmektir. Çoğu olguda kapalı redüksiyon uygulanabilir. Bu olguların bazılarında, redüksiyonu sürdürmek için ilave fiksasyon gerekebilir (De Camp,1992).

(19)

Kedi ve köpeklerdeki tüm lüksasyon olgularının yaklaşık %50’sini coxo-femoral lüksasyonlar oluşturur (Denny, 1993).

1.2.6. Femur Kırıkları

Vnuk ve ark. (2004) çalışma sonuçlarına göre; %21.5 oranında gözlenen femur kırıkları (14/65), tibia kırıklarından sonra ikinci sırada yer almıştır.

Çalışma olgularından 13 kedide bilateral femur kırığı belirlenmiştir. Toplam 14 femur kırığında %78,6 (11/14) oranında immature hayvanlarda rastlanan distal epifizyal kırık oluşumu gözlenmiştir. Femur kırığı belirlenen olguların ortalama yaşı 9,1± 6,3 ay olurken, tibia kırığı oluşan olguların ortalama yaşı 29,2± 30,7 ay olmuştur.

Klinik çalışmalarda gözlenen femur kırıklarının dağılımı ise, bütün kırık olgularının %20-25’ini oluşturur. Genel olarak femur kırıkları uzun kemik kırıklarının %45‘ini oluştururken, bu oran diğer kemiklerde rastlanan kırıkların 2 katıdır. Ayrıca femur, kırık olgularında en fazla kaynama yokluğu ve osteomyelitis ile karşılaşılan kemiktir (Piermattei ve ark., 2006).

Açık redüksiyon ve internal fiksasyon genellikle bütün femur kırıklarında uygulanmaktadır. Vücut ağırlığının dağılımında femur’un farklılık gösteren yüklenmesi nedeniyle, ortopedistin bu kemiğin içindeki korteks gerilimini ve bunların implanta olan etkisini iyi bilmesi gerekir (Aslanbey, 1990).

Femur’un proksimal bölümünün abdominal duvara olan pozisyonu ve hacimli kaslarla çevrili olması, kırıkların redüksiyonunu ve eksternal fiksasyonu sınırlamaktadır. Başarılı sonuç; operasyon öncesi çok yönlü düşünceye, cerrahi anatomi bilgiye ve uygulanacak fiksasyon yönteminin

(20)

biyomekaniksel özelliklerini iyi değerlendirmeye bağlıdır (Simpson ve Lewis, 2003).

1.2.7. Tibia Kırıkları

Tibia ve fibula kırıklarına kedi ve köpeklerde oldukça sık rastlanır, genel kırık olguları içinde %20 oranında bir dağılım gösterir. Anatomik yönden zayıf olan yumuşak doku ile çevrili olması, bu oranın artmasında bir neden oluşturmaktadır. Kemiği çevreleyen kasların zayıf yapıda olması, kemik çevresindeki kan dolaşımını azaltmakta ve erken dönem kemik iyileşmesini geciktirmektedir. Bu da, tibia kırıklarındaki enfeksiyon oranını artırmaktadır (%15 den fazla) (Johnson,1989).

Tibia ve fibula kırıklarının sağaltımında değişik fiksasyon yöntemleri uygulanmaktadır. Genel olarak bunlar; intramedüller pin, eksternal fiksasyon ve plak uygulamalarıdır. Bu uygulamalar çoğunlukla ortopedistin tercihi ve anatomik kısıtlamalar ile ilişkilidir (Egger, 1993).

1.3. Tezin Amacı

Günlük yaşamda giderek artan çok katlı binalar ve bununla birlikte evlerde beslenen kedilerin yüksekten düşme riskinin artmasıyla “Kedilerin yüksekten düşme sendromu” ile daha fazla karşılaşılmaktadır. Bu konudaki çalışmada, oluşan lezyonların dağılımı ve sağaltım olanaklarının değerlendirilmesi ile bundan sonraki çalışmalar ve klinisyenler için katkıda bulunulması amaçlanmıştır.

(21)

2. GEREÇ VE YÖNTEM

2.1. Gereç

2.1.1. Olgular

Çalışma materyalini, Şubat 2005 - Eylül 2007 tarihleri arasında Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Cerrahi Anabilim Dalı Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği’ne yüksekten düşme şikayeti ile getirilen, değişik ırk, yaş ve cinsiyetteki 43 kedi oluşturdu (Çizelge 2.1).

Çizelge 2.1. Olgulara ait bilgiler.

OLGU NO. KAYIT NO. IRK YAŞ CĐNSĐYET

1 204 Tekir 3 yaşlı ♂

2 245 Melez 6 aylık ♂

3 264 Melez 15 aylık ♀

4 270 Melez 1 yaşlı ♂

5 320 Melez 12 yaşlı ♀

6 410 Melez 5 aylık ♂

7 477 Melez 7 aylık ♂

8 503 Tekir 13 yaşlı ♀

9 507 Tekir 6 aylık ♂

(22)

10 525 Đran 3,5 yaşlı ♀

11 569 Melez 8 aylık ♂

12 592 Tekir 1 yaşlı ♀

13 604 Đran 8 aylık ♂

14 610 Melez 2,5 aylık ♀

15 625 Tekir 1 yaşlı ♀

16 701 Melez 8 aylık ♂

17 703 Melez 2 aylık ♂

18 720 Ankara 3,5 aylık ♂

19 733 Melez 1 yaşlı ♂

20 778 Melez 2 yaşlı ♀

21 799 Melez 3 yaşlı ♀

22 810 Melez 10 aylık ♀

23 857 Melez 6 aylık ♂

24 870 Tekir 6 yaşlı ♀

25 901 Tekir 2,5 yaşlı ♀

26 919 Siyam 7 aylık ♂

27 966 Melez 3 aylık ♀

28 970 Melez 1 yaşlı ♂

29 999 Van 9 aylık ♀

30 1014 Melez 1 yaşlı ♂

31 1026 Tekir 4 aylık ♀

32 1038 Melez 2 yaşlı ♂

33 1081 Melez 2 aylık ♀

34 1099 Melez 1 yaşlı ♂

35 1102 Van 1 yaşlı ♀

36 1160 Melez 5 yaşlı ♀

37 1232 Melez 3 aylık ♂

38 1643 Melez 3 yaşlı ♀

39 1895 Melez 1,5 yaşlı ♀

40 2045 Van 6 aylık ♂

(23)

41 2047 Melez 1 yaşlı ♀

42 2243 Tekir 8 aylık ♂

43 2246 Tekir 3 aylık ♀

2.1.2. Operasyon Seti ve Yardımcı Materyal

Çalışmada; rutin yumuşak doku ve ortopedi setlerine ek olarak, değişik çaplarda pinler (Steinmann, Kirschner, Schanz), serklaj telleri ve dikiş materyalleri kullanılmıştır.

Steinmann pinleri 2.5-4.5 mm, Kirschner telleri 0.8-1.5 mm, Schanz pinleri 1.5-3.5 mm ve serklaj telleri 0.4-0.5 mm çapında kullanılmıştır.

Radyolojik muayenelerde Innomed marka, TOP-X HF model, iki tüplü röntgen cihazı ile alınan değişik ebattaki radyografiler değerlendirildi.

2.2. Yöntem

2.2.1. Klinik ve Radyolojik Muayene

Yüksekten düşen kedilerin yapılan klinik muayeneleri sonucunda, Cerrahi Anabilim Dalı Röntgen Ünitesi’nde ilgili bölgelerin en az iki yönlü (A/P ve M/L) radyografileri alınmıştır. Pozisyonlandırılma sırasında zorluk yaratan bazı kedilerde sedasyon sağlamak amacıyla intramusculer (IM) olarak 1-2 mg/kg dozunda xylazine HCL (Alfazyne®, Alfasan, 20 mg/ml) uygulanmıştır.

(24)

Alınan radyografilerin değerlendirilmesiyle, kırığın şekli ve lokalizasyonu belirlendikten sonra, uygulanacak operasyon yöntemi ve kullanılacak implantlar belirlendi.

2.2.2. Olgunun ve Operasyon Setlerinin Hazırlanması

Hasta sahiplerine, operasyondan 1 gün önce kedinin aç bırakılması gerektiği belirtildi.

Operasyon setleri ve kullanılacak materyal, kuru ısı sterilizatörde 150°C’de bir saat süre ile sterilize edildi.

2.2.3. Anestezi ve Operasyon Bölgesinin Hazırlığı

Olgularda, 2-3 mg/kg dozunda xylazine HCL (Alfazyne®, Alfasan, 20 mg/ml) IM olarak uygulanmasıyla sağlanan premedikasyon sonrasında, 10 mg/kg dozunda IM olarak uygulanan ketamin HCL (Alfamine®, Alfasan, 100 mg/ml) ile genel anestezi sağlandı. Gerektiğinde, operasyon sırasında idame doz uygulandı.

Genel anestezi sonrasında operasyon bölgesi tıraş edildi.

Gerçekleştirilecek operasyona uygun pozisyonda, olgular operasyon masasına alındı ve tesbit edildi. Operasyon bölgesinin önce %10’luk benzalkonyum klorür (Zefiran®, Đlsan), sonra da %10’luk iyot solüsyonu (Batticon®, Adeka) ile dezenfeksiyonu sağlandı. Daha sonra bölge steril serviyetlerle sınırlandırıldı.

(25)

2.2.4. Operatif Yaklaşım

2.2.4.1. Femur’un Diyafizine Operatif Yaklaşım

Trochanter major seviyesinden patella düzeyine kadar diyafizin craniolateral kenarı boyunca deri ensizyonu gerçekleştirildi. Derialtı yağ ve bağ dokusu ile superficial fascia’nın aynı düzeydeki ensizyonundan (Şekil 2.1A) sonra, m. biceps femoris’in cranial kenarı boyunca fascia lata’nın superficial tabakası ensize edildi. Bu ensizyon deri ensizyonu boyunca uzatıldı (Şekil 2.1B). M. vastus lateralis’in cranial retraksiyonu (Şekil 2.1C) ve m. biceps femoris’in caudal retraksiyonuyla femur’un diyafizine ulaşıldı (Şekil 2.1D).

Bölgenin kapatılması için; öncelikle m. biceps femoris’in cranial kenarına fascia lata dikildi. Bunu fascia, derialtı bağ ve yağ dokusu ile derinin kapatılması izledi.

(26)

Şekil 2.1. Femur’un diyafizine operatif yaklaşım (Piermattei ve Johnson, 2004).

2.2.4.2. Femur’un Distaline Operatif Yaklaşım

Patella ve lateral trochlea’nın palpasyonundan sonra, parapatellar olarak eğri deri ensizyonu gerçekleştirildi. Derialtı fascia deri ensizyonuyla aynı düzeyde ensize edildi (Şekil 2.2A). Daha sonra m. biceps femoris’in cranial kenarı boyunca yapılan fascia lata ensizyonu, diz ekleminin lateral fasciası için distale doğru uzatıldı. Eklemi kapatmak için gerekli olan dikiş uygulaması için, patellanın lateral kenarında yeterli fascia bırakıldı. M.

biceps femoris ve lateral fascia caudale doğru retrakte edildi (Şekil 2.2B).

(27)

Şekil 2.2. Femur’un distaline operatif yaklaşım (Piermattei ve Johnson, 2004).

Fascia lata ensizyonu emilebilir dikiş materyaliyle kapatıldı, bunu derialtı bağ dokusu ve derinin kapatılması izledi.

2.2.4.3. Kalça Eklemine Craniolateral Yaklaşım

Kalça eklemi ve corpus femoris’in proksimal kenarı üzerinden deri ensizyonu yapıldı (Şekil 2.3A). Subkutan dokuların diseksiyonundan sonra, fascia lata m. biceps femoris’in cranial kenarı boyunca ensize edildi (Şekil 2.3B). M. tensor fascia lata’nın serbest hale getirilmesi için gerekli olan fascia lata’nın derin parçasının ensizyonu amacıyla m. biceps femoris caudale doğru retrakte edildi. Ensizyon m. gluteus superficialis’in cranial kenarı ve m. tensor fascia lata arasındaki intermuskuler septum boyunca proksimale doğru devam ettirildi (Şekil 2.3C). M. tensor fascia lata craniale doğru retrakte edilirken, m. biceps femoris caudale doğru retrakte edildi.

Parmak uçlarıyla collum femoris boyunca yapılan küt diseksiyon ile dorsalde m. gluteus medius ve m. gluteus profundus, lateralde m. vastus lateralis ve medialde m. rectus femoris’in sınırladığı üçgen şeklindeki alanın ortaya

(28)

çıkması sağlandı (Şekil 2.3D). Eklem kapsülü çevresindeki dokular küt diseksiyonla uzaklaştırıldı. Eklem kapsülünün daha iyi görülebilmesi için, m.

gluteus profundus’un parsiyel tenetomisi ile femur’un proksimal kısmının craniolateral kenarından m. vastus lateralis ve intermedius’un orijininin elevasyonu uygulandı. Corpus femoris’in uzun eksenine paralel olarak eklem kapsülünün ensizyonu ile ekleme ulaşıldı.

Eksizyon artroplastisi için; lig. teres kopmamış olduğu durumlarda kesildi ve caput femoris’in yerinden çıkartılması için ekstremiteye 90 derece eksternal yönde rotasyon uygulandı. Osteotomi hattının doğru olarak belirlenebilmesi için, caput ve collum femoris üzerinde bulunabilen osteofitler roungeur ile uzaklaştırıldı.

Şekil 2.3. Kalça eklemine craniolateral yaklaşım (Piermattei ve Johnson, 2004).

(29)

2.2.4.4. Tibia’nın Diyafizine Operatif Yaklaşım

Medial ensizyon tibia’nın medial kondülünün proksimalinden başlayıp, tibia’nın orta hattında craniale doğru ve sonra da medial malleolusun yakınlarında caudale doğru yönlendirildi. Derialtı bağ dokusu da aynı hizada ensize edildi. Ensizyon sırasında v. saphena ve n. saphenus korundu (Şekil 2.4A). Diyafizin medial yüzü üzerindeki fascia cruris’in ensizyonu (Şekil 2.4B) ile m. tibialis cranialis ve m. flexor digitalis medialis kenarları boyunca retrakte edilerek kemikten serbest hale getirildi (Şekil 2.4C). Lateral korteksin görülmesi için, fascia cruris m. tibialis cranialis’in cranial kenarı boyunca kesildi. Ensizyon tuberositas tibia’dan başlayıp, aynı kasın tendinöz parçasına kadar distale doğru uzatıldı (Şekil 2.4D). Diyafizin görülebilmesi için m. tibialis cranialis ve m. extensor digitalis pedis longus caudolaterale retrakte edildi. Bu sırada tibia ve fibula arasından geçen a.

tibialis cranialis’in korunmasına özen gösterildi (Şekil 2.4E).

Şekil 2.4. Tibia’nın diyafizine operatif yaklaşım (Piermattei ve Johnson, 2004).

(30)

Derin fascia cruris, emilebilir dikiş materyali kullanılarak sürekli ya da basit ayrı dikiş uygulamasıyla derialtı bağ dokuları ile birlikte kapatıldı. Bunu derinin basit ayrı dikiş uygulamasıyla kapatılması izledi.

Kas ve tendo dikişlerinde emilebilir dikiş materyali olarak “Vicryl®, Ethicon, poliglactin 910”, derialtı bağ dokusu için krome katgüt, deri dikişlerinde de ipek iplikler kullanıldı.

2.2.4.5. Mandibula ve Maxilla’ya Operatif Yaklaşım

Ventralden gerçekleştirilen yaklaşım ile kırık çizgisine gerekli uzaklıklarda, matkap ile Kirschner teli kullanılarak kırık uçlarında delikler açıldı. Daha sonra buralardan değişik çaplarda serklaj teli geçirilerek, kırık uçlarında yeterli stabilizasyon sağlandı (Şekil 2.5).

Şekil 2.5. Đnterfragmental serklaj teli uygulaması (Scott, 1998).

(31)

2.2.5. Operasyon Yöntemleri

2.2.5.1. Retrograd Đntramedüller Pin Uygulaması

Kırığın oluştuğu yere göre gerçekleştirilen yaklaşım sonrasında, kırık bölgesine ulaşılarak kırık uçları ortaya çıkarıldı. Kırık uçlarında gerekli düzeltmeleri yapılırken, varsa fibröz dokular uzaklaştırıldı.

Meduller kanala uygun çapta seçilen pin, önce bir fragmentin (uygulanan kemiğe göre değişerek proksimal ya da distal fragment) meduller kanalından yönlendirilerek ekleme yakın olarak çıkarılır ve pin ucu derialtında hissedilerek, deride küçük bir ensizyon yapılır. Sonra pin geri çekilir, sivri ucu diğer fragmente gelecek şekilde çevrilerek, kırık uçlarının açılandırılmasıyla redüksiyonu sonrasında ters yönde meduller kanala gönderilir. Pinin deri dışında kalan kısmı pin kesici ile yeterli uzunlukta kesildikten sonra, dikkatli bir şekilde çakılmasıyla fiksasyon sağlanır.

2.2.5.2. Serklaj Teli Uygulaması

Oblik, spiral ve parçalı kırıklarda intrameduller pinin tek başına yetersiz kaldığı durumlarda serklaj telleri uygulandı.

Serklaj teli, altında yumuşak doku kalmayacak şekilde kemiğe yakın olarak kemik etrafından geçirildi ve pin tutucu ile iki ucu burularak düğümlendi. Yeterli destek sağladıktan sonra serklaj telinin düğüm olan ucu kesilerek, yumuşak doku irritasyonu yaratmaması için kemik üzerine yaslandırıldı.

(32)

2.2.5.3. Schanz Pini Uygulaması

Kırığın oluştuğu yere göre gerçekleştirilen yaklaşım sonrasında, kırık bölgesine ulaşılarak kırık uçları ortaya çıkarıldı. Kırık uçlarında gerekli düzeltmeleri yapılırken, varsa fibröz dokular uzaklaştırıldı.

Meduller kanala uygun çapta seçilen ucu yivli Schanz pini, önce proksimal fragmentin meduller kanalından yönlendirilerek ekleme yakın olarak çıkarılır ve pin ucu derialtında hissedilerek, deride küçük bir ensizyon yapılır. Sonra pin geri çekilir, yivli ucu distal fragmente gelecek şekilde çevrilerek, kırık uçlarının açılandırılmasıyla redüksiyonu sonrasında matkapla distal fragmentin meduller kanalına gönderilir. Pinin deri dışında kalan kısmı pin kesici ile yeterli uzunlukta kesilir.

2.2.5.4. Eksternal Fiksatör

Eksternal fiksatörler; unilateral (half pin, yarım pin, tip 1), bilateral (full pin, tam pin, tip 2), trilateral (multi pin, tip 3) ve sirküler (Ilizarov) olmak üzere 4 şekilde uygulanmaktadır.

Bilateral olarak akrilik eksternal fiksatör oluşturmak için, steril entübasyon tüpü (8mm çapında) başlangıçta akışkan olan akriliği tespit edebilmek amacıyla kullanıldı. Bisturi ile iki eşit parçaya bölünen entübasyon tüpü, lateral ve medialde bulunacak şekilde tutuldu. Matkapla ilk olarak medialde bulunan entübasyon tüpünden geçirilen pinler, deriden küt bir şekilde geçirildikten sonra kemiğe dik konumda ilerletildi. Tibia’nın lateralinden çıkan pin uçları lateraldeki entübasyon tüpünden geçirilerek uzun uçları kesildi. Proksimal ve distal fragmentlerde bu şekilde Kirschner telleri uygulandıktan sonra, kırık hattına küçük bir ensizyonla ulaşılarak kırık uçlarının redüksiyonu sağlandı.

(33)

Redüksiyon bozulmadan, entübasyon tüplerinin alt uçları gazlı bez ile tıkandı ve akriliğin hazırlanması işlemine geçildi. Akriliğin sıvı bölümü pistonu çıkartılmış ve ucu tıkanmış 20cc’lik bir enjektöre doldurulduktan sonra, toz bölümü yavaş yavaş enjektördeki sıvıya eklenerek ince bir pin ile karıştırıldı. Bu işlem karışım koyulaşana kadar sürdürüldü. Karışım koyulaştıktan sonra, enjektörün pistonu dikkatli bir şekilde takıldı ve enjektörün tıkalı olan ucu açıldı. Enjektörün ucu entübasyon tüpünün iç cidarına yaslandırılarak, akışkan durumdaki akrilik hava boşluğu kalmayacak şekilde entübasyon tüplerine dolduruldu. Akrilik sertleşmeden kırığın redüksiyonu kontrol edildi ve akrilik polimerize olana kadar pozisyon korundu. Polimerizasyon sırasında açığa çıkan ısının (yaklaşık 90°C) pinler ile kemiğe ulaşarak termal nekroz oluşturmasını engellemek amacıyla, serum fizyolojik ile ıslatılmış gazlı bezlerle pinler soğutuldu. Akrilik polimerize olup sertleştikten sonra, operasyon bölgesi rutin dikiş uygulamasıyla kapatıldı.

2.2.5.5. Đnterfragmental Serklaj Teli ve Interarcade (Arcus Dentalisler Arası) Tel Uygulaması

Đnterfragmental tel, transversal ya da oblik mandibula kırıklarının sağaltımında, özellikle diğer hemimandibula’nın sağlam ve splint gibi görev yapacak olduğu durumlarda kullanıldı.

Interarcade tel uygulaması ile maxilla ve mandibula’dan unilateral veya bilateral olarak geçirilen tel ya da monofilament dikiş materyali kullanılarak çenenin hareketsizliği sağlandı. Ağızlık uygulanamadığı durumlarda dental oklüzyon bu şekilde devam ettirildi. Kemik

(34)

rekonstrüksiyonunun mümkün olmadığı parçalı kırıklarda, özellikle diğer mandibula yarımı sağlam ise, interarcade tel uygulaması tercih edildi.

2.2.5.6. Plak Uygulaması

Bölgeye uygulanan operatif yaklaşım sonrasında, ilium kırığının fiksasyonunda kullanılan mini titanyum plak, levha bükücüsü ile şekillendirildikten sonra kemik yüzüne tamamen adapte olacak şekilde pozisyonlandırıldı. Vida yerleri belirlendi. Vidaların sıkıştırılmasıyla sağlanan fiksasyon sonrasında, operasyon bölgesi rutin olarak kapatıldı.

2.2.5.7. Eksizyon Artroplastisi

Kalça eklemine operatif olarak ulaşıldı, caput femoris’in acetabulumla olan bağlantıları (eklem kapsülü ve lig. capitis femoris) uzaklaştırıldı. Collum femoris düzeyinde osteotom ile tekniğine uygun olarak caput femoris’in eksizyonu gerçekleştirildi. Bölge rutin olarak kapatıldı.

2.2.6. Postoperatif Kontroller

2.2.6.1. Postoperatif Đlaç ve Bandaj Uygulamaları

Olgularda operasyon sonrasında lokal olarak Rifamycin (Rifocin®, Aventis Pharma, 125 mg/1.5 ml amp.) uygulandı. Ayrıca bir hafta süre ile parenteral

(35)

amoksisilin (Alfoxil®, Fako, 125 mg/5 ml oral süspansiyon) kullanıldı.

Postoperatif dönemde bazı olgularda gerekli olan destekli bandaj uygulamasına 21 gün devam edildi.

2.2.6.2. Postoperatif Klinik ve Radyolojik Muayene

Postoperatif dönemde 10. günde deri dikişleri uzaklaştırılırken, destekli bandaj uygulaması yapılan olgularda alınan deri dikişleri sonrasında yenilenen destekli bandajlar 21. günde uzaklaştırıldı. Genel olarak deri dikişlerinin alındığı ve destekli bandajın uzaklaştırıldığı günlerde iki yönlü (A/P ve M/L olarak) radyografiler alındı. Bu şekilde kırıklardaki iyileşme klinik ve radyolojik olarak değerlendirildi. Rutin olarak bu kontroller sürdürülürken, olgularda hareket kısıtlaması önerildi.

(36)

3. BULGULAR

3.1. Preoperatif Bulgular

Kedilerin yaşları ortalama 22.3 aylık (2 aylık-13 yaşlı), cinsiyetleri 21 erkek ve 22 dişi olarak belirlendi. Alınan anamnezlere göre düşüş yüksekliği 2 ila 8. katlar arasında değişirken, lezyon olarak çeşitli kırık ve çıkıkların oluştuğu belirlendi (Çizelge 3.1).

Çizelge 3.1. Olgulara ait klinik veriler.

Olgu No

Lezyonun yeri ve lokalizasyonu

Düşüş yüksekliği

Uygulanan Sağaltım

Sonuç

1 Diyafizer tibia kırığı

4. kat Đntramedüller Steinmann pini

Đyi

2 Suprakondiler femur kırığı

3. kat Destekli bandaj Đyi

3

Diyafizer

tibia kırığı 2. kat

Đntramedüller Steinmann pini ve serklaj

Çok iyi

4 Diyafizer femur kırığı

2. kat Đntramedüller Schanz pini

Çok iyi

5 Ischium kırığı 4. kat Klasik kafes istirahati Çok iyi 6 Ischium kırığı 6. kat Klasik kafes istirahati Đyi 7 Lezyon belirlenmedi 5. kat — —

8 Ilioacetabular kırık 4. kat Serklaj Đyi

9

Supramalleolar tibia ve

metacarpus kırığı

4. kat

Destekli bandaj ve intramedüller Steinmann pini

Çok iyi

10 Sacroiliac ayrılma 5. kat Vida Çok iyi

(37)

11 Distal diyafizer tibia kırığı

3. kat Đntramedüller Schanz pini

Çok iyi

12 Diyafizer oblik tibia kırığı

5. kat Eksternal fiksatör Çok iyi

13 Ischium kırığı 3. kat Klasik kafes istirahati Đyi 14 Tibiada fissur 2. kat Klasik kafes istirahati Çok iyi

15

Diyafizer

radius-ulna kırığı 4. kat

Sadece radius’a intramedüller Steinmann pini

Çok iyi

16 Solunum güçlüğü 8. kat Genel tedavi Öldü

17

Diyafizer

radius-ulna kırığı 5. kat

Đntramedüller Steinmann pini ve serklaj

Çok iyi

18

Diyafizer communitif

femur kırığı 5. kat

Đntramedüller Steinmann pini ve serklaj

Đyi

19

Distal diyafizer tibia kırığı ve sacroiliac ayrılma

8. kat

Đntramedüller

Schanz pini ve vida Đyi

20 Ilium kırığı 5. kat Mini titanyum plak Çok iyi 21 Metacarpus kırığı 2. kat Đntramedüller

Steinmann pini

Çok iyi

22 Diyafizer radius kırığı

4. kat Đntramedüller Steinmann pini

Çok iyi

23 Coxo-femoral lüksasyon

5. kat Eksizyon artroplastisi Đyi

24 Ramus mandibulae kırığı

4. kat Đnterfragmental serklaj

Đyi

25 Sacroiliac ayrılma 5. kat Vida Çok iyi

26 Diyafizer

metacarpus kırığı

6. kat Đntramedüller Steinmann pini

Çok iyi

(38)

27 Diyafizer radius kırığı 3. kat Destekli bandaj Đyi 28 Distal diyafizer

tibia kırığı

5. kat Đntramedüller Schanz pini

Đyi

29 Suprakondiler femur kırığı

2. kat Đntramedüller Steinmann pini

Çok iyi

30 Ilium kırığı 3. kat Klasik kafes istirahati Çok iyi 31 Diyafizer

femur kırığı

3. kat Đntramedüller Steinmann pini

Đyi

32 Diyafizer tibia kırığı ve palatum molle yarığı

5. kat Đntramedüller Steinmann pini

Çok iyi

33 Coxo-femoral lüksasyon

4. kat Eksizyon artroplastisi Çok iyi

34 Ilium’da fissur 7. kat Klasik kafes istirahati Çok iyi 35 Mandibula kırığı 5. kat Đnterfragmental

serklaj

Çok iyi

36 Sacroiliac ayrılma 5. kat Vida Đyi

37 Mandibula kırığı 3. kat Đnterfragmental serklaj

Çok iyi

38 Diyafizer femur kırığı

6. kat Đntramedüller Steinmann pini

Đyi

39 Femur’da fissur 3. kat Klasik kafes istirahati Çok iyi

40

Bilateral

ramus mandibulae kırığı ve

eklem içi kırık

7. kat

Bilateral

interfragmental serklaj ve interarcade tel

Çok iyi

41 Sacroiliac ayrılma 4. kat Vida Çok iyi

42 Distal diyafizer açık tibia kırığı

5. kat Eksternal fiksatör Đyi

43 Collum femoris kırığı 2. kat Eksizyon artroplastisi Çok iyi

(39)

Olguların klinik ve radyolojik muayeneleri sonrasında, kırıkların lokalizasyonu değerlendirildiğinde; 3 olguda (olgu no. 1, 3 ve 32) diyafizer tibia kırığı, 1 olguda (olgu no. 12) diyafizer oblik tibia kırığı, 3 olguda (olgu no. 11, 19 ve 28) distal diyafizer tibia kırığı, 1 olguda (olgu no. 42) distal diyafizer açık tibia kırığı ve 1 olguda (olgu no. 9) da supramalleolar tibia kırığı belirlenmiştir. Bir olguda (olgu no. 14) ise, tibia’da fissur saptanmıştır.

Üç olguda (olgu no. 4, 31 ve 38) diyafizer femur kırığı, 2 olguda (olgu no. 2 ve 29) suprakondiler femur kırığı, 1 olguda (olgu no. 18) diyafizer communitif femur kırığı, 1 olguda (olgu no. 43) collum femoris’de kırık belirlenirken, 1 olguda (olgu no. 39) da femur’da fissur saptanmıştır.

Bazı olgularda pelvis’de lezyonlara rastlanmıştır. Bu olgulardan; olgu no. 5, 6 ve 13’de ischium’da kırık, olgu no. 8’de ilioacetabular kırık, olgu no.

10, 19, 25, 36 ve 41’de sacroiliac ayrılma ve olgu no. 20’de ilium’da kırık saptanmıştır.

Olgu no. 9, 21 ve 26’da metacarpus kırığı belirlenmiştir.

Olgu no. 15 ve 17’de diyafizer radius-ulna kırığı, olgu no. 22 ve 27’de diyafizer radius kırığına rastlanmıştır.

Olgu no. 24’de ramus mandibulae kırığı, olgu no. 32’de palatum molle yarığı, olgu no. 35 ve 37’de mandibula kırığı, olgu no. 40’da bilateral ramus mandibulae kırığı ve eklem içi kırıklar belirlenmiştir.

Bir olguda (olgu no. 7) herhangi bir lezyona rastlanmamıştır.

Solunum güçlüğü gözlenen bir olguda (olgu no. 16), alınan thorax radyografisi sonucunda akciğerlerde kanama saptanmıştır.

(40)

3.2. Postoperatif Bulgular

Olguların postoperatif 10. günde yapılan ilk kontrollerinde; operasyon bölgesindeki deri dikişleri uzaklaştırılırken, genel klinik ve radyolojik değerlendirmeler sonrasında destekli bandaj uygulanmış olanlarda bu bandaj uygulamaları tekrarlandı. Yapılan ilk postoperatif kontrollerde herhangi bir komplikasyona rastlanılmamıştır.

Eksizyon artroplastisi uygulanan olguların (olgu no. 23, 33 ve 43) 10.

gündeki klinik muayenelerinde palpasyonda krepitasyon ve ağrı gibi bulgulara rastlanılmadı. Ayrıca alınan radyografilerde acetabulum ile collum femoris’in de arzulanan pozisyonda olduğu görüldü. Bir hafta sonra tekrar kontrol için çağırılan bu olgularda, sadece klinik muayene yapıldı ve ilgili ekstremitelerin basışa iştirak ederek fonksiyonel olarak kullanıldığı gözlendi.

Gerek femur ve gerekse tibia’nın diyafizer kırıklarının 10. günde yapılan klinik muayenelerinde palpasyonda duyarlılık belirlenirken, alınan radyografilerde ise kırıktaki kaynamanın yeterli olmadığı gözlendi ve destekli bandaj uygulaması tekrarlandı. Postoperatif 21. gündeki klinik muayenede palpasyonda duyarlılık saptanmazken, alınan radyografilerde kırıktaki kaynamanın yeterli olduğu belirlenerek destekli bandaj uygulaması tekrarlanmadı. Daha sonra, değişen zaman aralıklarıyla çağırılan olgularda topallık gözlenmezken, fonksiyonel iyileşmenin sağlandığı belirlendi. Ayrıca bu kontrol dönemlerinde alınan radyografilerde, kırk hattı üzerindeki fibröz doku opasitesinin varlığı görüldü.

Eksternal fiksatör uygulanan olguların (olgu no. 12 ve 42) 10. gündeki klinik muayenelerinde, ilgili ekstremitelerin basışa iştirak ettiği gözlenirken, pin diplerinde enfeksiyona rastlanmadı. Alınan radyografilerde ise, yeterli kırık iyileşmesinin olmadığı belirlendi. Tekrar iki hafta sonra yapılan klinik

(41)

muayenelerde, pin diplerinde herhangi bir akıntıya rastlanmazken, alınan radyografilerde herhangi bir olumsuzluk gözlenmedi. Bu olgularda uygulanan akrilik eksternal fiksatör 55-60. günlerde uzaklaştırıldı.

Đlium, femur ve tibia’da fissur saptanan ve klasik kafes istirahati uygulanan olgularda (olgu no. 14, 34 ve 39) 15 gün sonra yapılan muayenelerde, ilgili ekstremitelerin çok iyi kullanıldığı gözlenirken, alınan radyografilerde fissurun tamamen iyileştiği görüldü ve olgular tekrar kontrole çağırılmadı.

Pelvis’de kırık bulunan ve klasik kafes istirahati uygulanan olgular (olgu no. 5, 6, 13 ve 30) 15 gün sonra kontrole çağırıldı. Yapılan klinik ve radyolojik muayenelerden sonra, olgu no. 6 dışında diğer olgularda fonksiyonel iyileşmenin gerçekleştiği gözlenmiştir. Olgu no. 6’da önerilen klasik kafes istirahatinin sağlanamadığı belirlenirken, gözlenen hafif derecedeki topallığın 15 gün sonraki kontrolde kaybolduğu saptanmıştır.

Destekli bandaj uygulamasıyla sağaltımı gerçekleştirilen olguların (olgu no. 2, 9 ve 27) 21. gündeki kontrollerinde alınan radyografilerde, olgu no. 2 ve 9’da yeterli kırık iyileşmesinin varlığı gözlenirken, olgu no. 27’de arzulanan iyileşmenin olmadığı tespit edilmiş ve 10 gün daha destekli bandaj uygulaması sürdürülmüştür. Bu süre sonunda alınan radyografide yeterli kırık iyileşmesinin belirlenmesiyle bandaj uzaklaştırılmıştır.

Đntramedüller pin uygulanan olgularda, kırıklardaki kaynama sonucunda 45-60 (olgu no. 1, 3, 9, 15, 21, 22, 26, 28, 31, 38) ve 60-70. günler arasında (olgu no. 4, 19, 29,) pinler uzaklaştırıldı. Büyüme döneminde olanlarda ise (olgu no. 11, 17, 18) pinler uzaklaştırılamadı. Olgu no. 32’de uygulanan pin, operasyon sırasında uzaklaştırılacak uzunlukta bırakılmaması nedeniyle yerinde bırakıldı.

(42)

Đnterfragmental serklaj uygulanan olguların (olgu no. 24, 35, 37, 40) 10.

gündeki ilk klinik muayenelerinde herhangi bir olumsuzluk gözlenmedi.

Postoperatif izleme dönemi sonunda da fonksiyonel iyileşmenin tam olduğu belirlendi.

Vida uygulaması yapılan olguların (olgu no. 10, 25, 36, 41) 15. günde postoperatif klinik ve radyolojik kontrolleri yapıldı. Ayrıca defekasyon ve yürüme gibi fonksiyonel işlevlerinin normal olduğu belirlendi.

Şekil 3.1. Olgu no. 4’ün preoperatif radyografileri.

(43)

Şekil 3.2. Olgu no 4’ün postoperatif radyografisi.

Şekil 3.3. Olgu no 4’ün schanz pini uzaklaştırıldıktan sonraki radyografileri.

(44)

Şekil 3.4. Olgu no. 9’un preoperatif radyografileri.

(45)

Şekil 3.5. Olgu no 9’un postoperatif radyografileri.

Şekil 3.6. Olgu no. 9’da supramalleolar tibia kırığının bandajdan sonraki radyografisi.

(46)

Şekil 3.7. Olgu no. 9’un pinler uzaklaştırıldıktan sonraki radyografileri.

Şekil 3.8. Olgu no.12’nin preoperatif radyografisi.

(47)

Şekil 3.9. Olgu no 12’nin postoperatif radyografisi.

Şekil 3.10. Olgu no. 12’nin eksternal fiksatör çıkarıldıktan sonraki radyografisi

Şekil 3.11. Olgu no. 15’in preoperatif radyografileri.

(48)

Şekil 3.12. Olgu no. 15’in postoperatif çeşitli günlerdeki radyografileri.

(49)

Şekil 3.13. Olgu no. 15’in pin uzaklaştırıldıktan sonraki radyografisi.

Şekil 3.14. Olgu no. 29’un preoperatif radyografileri.

(50)

Şekil3.15. Olgu no. 29’un postoperatif radyografileri.

Şekil 3.16. Olgu no. 29’un pin uzaklaştırıldıktan sonraki radyografileri.

(51)

Şekil 3.17. Olgu no. 32’nin preoperatif radyografisi.

Şekil 3.18. Olgu no. 32’de palatum molle yarığı.

(52)

Şekil 3.19. Olgu no. 32’nin postoperatif radyografileri.

(53)

Şekil 3.20. Olgu no. 40’ın preoperatif radyografileri.

Şekil 3.21. Olgu no. 40’ın postoperatif radyografileri.

(54)

4. TARTIŞMA

Vnuk ve ark. (2004) düşüş yüksekliği ile oluşan lezyonun şiddeti arasındaki ilişkiyi açıklayan bir çalışma yapmışlardır. Çalışmada değerlendirilen 119 kedide, düşüş yüksekliğinin artmasıyla oluşan lezyonun şiddetinin de orantılı olarak arttığı belirlenmiştir. Ayrıca, düşüş yüksekliği ile lezyonun yeri ve şiddeti arasındaki ilişki de değerlendirilmiştir. Çalışmada, değişik yükseklikten düşen 43 kedide farklı lezyonların oluştuğu belirlenirken, bu lezyonların düşüş yüksekliği ile doğru orantılı olarak artış göstermediği saptanmıştır.

Bu konuda yapılan çalışmada; 30 kedide operatif sağaltım sonucunda iyileşme sağlanmış, 25 kedide de konservatif sağaltım uygulanmıştır. Konservatif sağaltım uygulamanın gerekçeleri olarak da, uygun olan yaklaşım seçeneği ile birlikte ekonomik oluşu vurgulanmıştır.

Zira, operatif sağaltım seçeneği daha pahalı bir prosedürü gerektirmektedir.

Aynı çalışma olgularında 3 kedide lüksasyon belirlenirken, bunlardan 1 kedide coxo-femoral lüksasyon, 2 kedide de talo-crural lüksasyon şekillenmiştir. Coxo-femoral lüksasyonda kapalı redüksiyon, talo-crural lüksasyonlarda operatif sağaltım uygulanmıştır (Vnuk ve ark., 2004).

Çalışmada 43 kediden 32 olguda operatif sağaltım uygulanmıştır. Operatif sağaltım gerektirmeyen bazı olgularda (olgu no. 2, 9, 27) destekli bandaj uygulaması yapılmış ve yapılan kontroller sonucu tam olarak iyileşmenin sağlandığı belirlenmiştir. Bazı pelvis lezyonu belirlenen olgularda (olgu no.

5, 6, 13, 30, 34) ise, klasik kafes istirahati önerilmiştir. Bu sağaltım şeklinin gerektiği gibi uygulanmasıyla, bu kedilerde de fonksiyonel iyileşmenin sağlandığı gözlenmiştir. Çalışma olgularından 2 kedide (olgu no. 23 ve 33) belirlenen coxo-femoral lüksasyonda kapalı redüksiyon denenmiş, ancak

(55)

başarılı olunamamıştır. Bu nedenle eksizyon artroplastisi gerçekleştirilerek, fonksiyonel iyileşme sağlanmıştır.

Vnuk ve ark. (2004)’na göre, tibia en çok kırık şekillenen kemiktir (%33.8 ve 22/65). Olgularından 20 kedide unilateral, 2 kedide bilateral tibia kırığı belirlenmiştir. Çalışmada; 43 kediden 10 olguda tibia kırığına rastlanmıştır. Bu kırık dağılımının genel değerlendirilmesinde, özellikle bir kemikte sayısal yoğunluğun bulunduğu gözlenmemiştir. Lezyonların çeşitli bölgelere dağılımı gösterdiği belirlenmiştir.

Papazoğlu ve ark. (2001) tarafından yapılan çalışmada; palatum durum kırığı belirlenen 2 kedide şirurjikal girişim uygulanırken, 5 kedide konservatif sağaltım tercih edilerek, antibiyotik uygulaması ve yumuşak diyet önerilmiştir. Kedilerde %9 oranında bir dağılım gösteren baş bölgesi lezyonlarının %3’ünü palatum durum ve mandibulae kırıkları oluşturmuştur.

Bu çalışmada 1 kedide (olgu no. 32) palatum molle yarığı şekillenirken, 4 kedide (olgu no. 24, 35, 37, 40) ramus mandibulae kırığı belirlenmiştir.

Bunlardan 1 olguda (olgu no. 40) kırık oluşumu bilateraldir. Bu olguların hepsinde şirurjikal girişim uygulanmış ve operasyon sonrasında yumuşak diyet önerilmiştir. Postoperatif kontrollerde bir komplikasyonla karşılaşılmadan fonksiyonel iyileşme sağlanmıştır.

Vnuk ve ark. (2004) tarafından yapılan çalışmada; 2 kedide diyafram yırtığı saptanmış, 1 kedide abdominosentez ile üre aspire edilmiş ve yapılan deneysel laparotomi ile idrar kesesi rupturu doğrulanmıştır. Ayrıca 2 kedide travmatik abdominal yırtık belirlenerek, travma sonrası 3 ve 5. günlerde gerekli operatif sağaltım uygulanmıştır. Çalışma olgularından 1 kedi (olgu no. 16) solunum güçlüğü ile kliniğimize getirilmiştir. Yapılan radyolojik muayene ile akciğerlerde kanama saptanmış ve kısa bir süre sonra da kedi ölmüştür.

(56)

5. SONUÇ VE ÖNERĐLER

Farklı yüksekliklerden düşen kedilerde oluşan lezyonların bölgesel dağılımı incelendiğinde; 3 olguda (olgu no. 1, 3, 32) diyafizer tibia kırığı, 1 olguda (olgu no. 12) diyafizer oblik tibia kırığı, 3 olguda (olgu no. 11, 19, 28) distal diyafizer tibia kırığı, 1 olguda (olgu no. 9) supramalleolar tibia kırığı ve 1 olguda (olgu no. 42) da distal diyafizer açık tibia kırığı şekillenmiştir. Ayrıca 1 olguda da (olgu no. 14) tibia’da fissur belirlenmiştir. Femur kırıkları bölgesel olarak incelendiğinde 3 olguda (olgu no. 4, 31, 38) diyafizer femur kırığı, 2 olguda (olgu no. 2, 29) suprakondiler femur kırığı, 1 olguda (olgu no. 18) diyafizer communitif femur kırığı, 1 olguda (olgu no. 43) collum femoris kırığı ve 1 olguda (olgu no. 39) da femur’da fissur saptanmıştır. Üç olguda (olgu no. 5, 6, 13) ischium’da kırık, 1 olguda (olgu no. 8) ilioacetabular kırık, 3 olguda (olgu no. 9, 21, 26) metacarpus’da kırık, 5 olguda (olgu no. 10, 19, 25, 36, 41) sacroiliac ayrılma, 2 olguda (olgu no.

15, 17) diyafizer radius-ulna kırığı, 2 olguda (olgu no. 20, 30) ilium’da kırık, 1 olguda (olgu no. 34) ilium’da fissur, 2 olguda (olgu no. 22, 27) diyafizer radius kırığı, 2 olguda (olgu no. 23, 33) coxo-femoral lüksasyon, 4 olguda (olgu no. 24, 35, 37, 40) ramus mandibulae kırığı ve 1 olguda (olgu no. 32) da palatum molle yarığına rastlanmıştır. Kliniğe getirilen bir kedide (olgu no.

7) lezyona rastlanmamıştır. Solunum güçlüğü belirlenen bir kedi (olgu no.

16) kısa bir süre sonra ölmüştür.

Olguların sağaltımında; 10 olguda (olgu no. 1, 9, 15, 21, 22, 26, 29, 31, 32, 38) intramedüller Steinmann pini, 3 olguda (olgu no. 3, 17, 18) intramedüller Steinmann pini ve serklaj, 4 olguda (olgu no. 4, 11, 19, 28) intramedüller Schanz pini, 1 olguda (olgu no. 8) serklaj, 5 olguda (olgu no.

10, 19, 25, 36, 41) vida uygulaması, 2 olguda (olgu no. 12, 42) eksternal

(57)

no. 20) mini titanyum plak, 7 olguda (olgu no. 5, 6, 13, 14, 30, 34, 39) klasik kafes istirahati, 3 olguda (olgu no. 24, 35, 37) interfragmental serklaj, 1 olguda (olgu no. 40) bilateral interfragmental serklaj ve interarcade düğüm ve 3 olguda (olgu no. 2, 9, 27) da destekli bandaj uygulaması tercih edildi.

Yapılan çalışmada, olguların fonksiyonel iyileşme sonuçlarına göre;

26 olgu (olgu no. 3, 4, 5, 9, 10, 11, 12, 14, 15, 17, 20, 21, 22, 25, 26, 29, 30, 32, 33, 34, 35, 37, 39, 40, 41, 43) çok iyi, 15 olgu (olgu no. 1, 2, 6, 8, 13, 18, 19, 23, 24, 27, 28, 31, 36, 38, 42) iyi olarak değerlendirilirken, 1 olgu (olgu no. 16) da ölmüştür. Olgu no. 7’de ise lezyon belirlenmemiştir.

Klinik ve radyolojik muayenelerin ardından belirlenen kırığın şekli, lokalizasyonu ve deplasman durumu göz önüne alınarak uygulanacak sağaltım yöntemine karar verilmelidir. Deplasman olmayan kırıklarda klasik kafes istirahati veya destekli bandaj uygulamaları yeterli olabilirken, deplasman bulunan olgularda operatif sağaltım yöntemlerinden biri uygulanmalıdır. Ayrıca postoperatif bakımın da prognoz yönünden önemli olduğu da unutulmamalıdır. Ayrıca, operasyon uygulanmayan olgular için de bakım ve kontrol işlemleri rutin olarak sürdürülmelidir.

(58)

ÖZET

Kedilerin Yüksekten Düşme Sendromu

Bu çalışma; Şubat 2005-Haziran 2007 tarihleri arasında Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği’ne yüksekten düşme şikayeti ile getirilen, klinik ve radyolojik muayeneler sonrasında, çeşitli bölgelerinde farklı lezyonlar belirlenen, değişik ırk, yaş ve cinsiyetteki 43 kedide gerçekleştirildi.

Çalışmada, kedilerde oluşan kırıkların şekli ve lokalizasyonuna göre uygulanacak olan operatif ve non-operatif sağaltım yöntemlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Operatif redüksiyon uygulanan 32 kediden 10 olguda intramedüller Steinmann pini, 3 olguda intramedüller Steinmann pini ve serklaj teli, 4 olguda intramedüller Schanz pini, 1 olguda serklaj teli, 5 olguda vida uygulaması, 2 olguda akrilik eksternal fiksatör, 1 olguda mini titanyum plak, 3 olguda interfragmental serklaj, 1 olguda bilateral interfragmental serklaj ve interarcade düğüm uygulamasıyla fiksasyon gerçekleştirildi. Ayrıca 3 olguda eksizyon artroplastisi ile fonksiyonel iyileşme sağlandı. Operatif sağaltım endikasyonu olmayan 7 olguda klasik kafes istirahati, 3 olguda da destekli bandaj uygulaması gerçekleştirildi.

Çalışmada, olguların fonksiyonel iyileşme sonuçlarına göre; 26 olgu (olgu no. 3, 4, 5, 9, 10, 11, 12, 14, 15, 17, 20, 21, 22, 25, 26, 29, 30, 32, 33, 34, 35, 37, 39, 40, 41, 43) çok iyi, 15 olgu (olgu no. 1, 2, 6, 8, 13, 18, 19, 23, 24, 27, 28, 31, 36, 38, 42) iyi olarak değerlendirilirken, 1 olgu (olgu no. 16) da ölmüştür. Olgu no. 7’de ise lezyon belirlenmemiştir.

Anahtar Sözcükler: Kedi, sağaltım, sendrom, travma, yüksekten düşme.

(59)

SUMMARY

Feline High-Rise Syndrome

Forty three cats in different breed, age and sex which were referred to University of Ankara, Faculty of Veterinary Medicine, Clinics of Orthopaedics and Traumatologia between February 2005 and June 2007 with high rise were formed in this study. After clinical and radiographical evaluations, fractures in different localization were determined.

In this study, it was aimed that to evaluate the operative and non- operative fixation methods in according to fractures’ forms and anatomical localizations.

Intramedullar Steinmann pin application in 10 cases, Intramedullar pin and cerclage wire combination in 3 cases, intramedullary Schanz pin application in 4 cases, cerclage wire application in 1 case, screw application in 1 case, acrylic external fixator application in 2 cases, , femoral head and neck ostectomies in 3 cases, titanium plate application in 1 case, interfragmental cerclage in 3 cases, bilateral interfragmental cerclage and interarcade nodal in 1 case were performed in 32 cases. Classical cage rest was suggested in 7 cases and in 3 cases supported bandage was applied.

In study, when the functional recovery had been evaluated; very good result in 26 cases (case no. 3, 4, 5, 9, 10, 11, 12, 14, 15, 17, 20, 21, 22, 25, 26, 29, 30, 32, 33, 34, 35, 37, 39, 40, 41, 43), good result in 15 cases (case no. 1, 2, 6, 8, 13, 18, 19, 23, 24, 27, 28, 31, 36, 38, 42), and one case were dead (case no. 16) were achieved. Any lesion was detemineted in case no.7.

Key Words: Feline, High-Rise, syndrome, trauma, treatment.

Referanslar

Outline

Benzer Belgeler

Geri yayılım algoritmasında, kullanılan Delta kuralı ile bağlantıların ayarlanmasının matematik gösterimi şu şekilde özetlenebilir: Delta kuralı, ilgili

Bn islerin yapılması» yani bbylıe bir müzenin açılma sı kararlaşmadan, evvel herkes­ te» rey istenseyda, (Tanzimat Müzesi) diye ayrıca bir müze vüctıde

Bu hali belirtmek için me­ selâ İstanbulda halk tarafın­ dan yapılan Şişli ve Şehremi­ ni camileriyle, ne inşaları es­ nasında, ne de açılışlarını

Biz bu çalışmada, Innsbruck Üniversitesi Çocuk Cerrahisi Kliniği’nin sünnet onam formunda bulunan sünnet olmamış penis ile sünnet derisinin tam ve kısmi

DETERMINATION OF ANTIMONY ELEMENT IN GUNSHOT RESIDUE HAND SWABS BY GRAPHITE FURNACE ATOMIC ABSORPTION SPECTROMETRY Bayram Yüksel, Aynur FEMALE SUICIDES IN

Rapor sonucuna göre 90 (%30,3) olguda 0 (veriler sonuca ulaş- mada yetersiz), 31 olguda +2 (aynı kişi olması kuvvetle müm- kün) bulunmuş iken 30 olguda gönderilen

Gleno- humeral eklem tutulumu OA için tipik değildir ancak BCP varlığında sık olarak tutulur ve yoğun destruktif bir süreç olarak

LFO’ya bağlı miyelopatide cerrahi tedavi neredeyse tek seçenek olarak kabul edilmekle birlikte konservatif tedavinin etkinliğini gösteren yayınlara rastlanmamıştır.. Biz de