• Sonuç bulunamadı

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi nin Kıbrıs la İlgili 789 Sayılı Kararı ve Buna Bağlı Toprak Hukuku

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi nin Kıbrıs la İlgili 789 Sayılı Kararı ve Buna Bağlı Toprak Hukuku"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

III. Uluslararası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi, 13 – 17 Kasım 2000, Cilt 3, Cyprus Issue and Tourism, Eastern Mediterranean University Center for Cyprus Studies Publications, Magusa, 2000, s. 391-418.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’la İlgili 789 Sayılı Kararı ve Buna Bağlı Toprak Hukuku

Soyalp Tamçelik

Gazi Üniversite Sosyal Bilimler Enstitüsü Araştırma Görevlisi, Ankara - TÜRKİYE

Özet

Tebliğin adından da anlaşılacağı üzere Birleşmiş Milletler’in, Kıbrıs’ta kurmak istediği iki toplumlu ve iki bölgeli bir federasyonda, Kıbrıslı Türklerin yeri ve rolünün ne olacağı belirtilmeye çalışılmıştır. Zirâ buna benzer bir araştırma, şimdiye kadar yapılmamıştır.

Bildiride, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 789 (1992) sayılı kararının, Kıbrıs Türkleri’ne etkilerinin ne olacağı, B. M. Eski Genel Sekreteri Butros Gali’nin “Bütünlüklü Bir Anlaşma Çerçevesine İlişkin Fikirler Demeti” olarak hazırladığı raporun, Kıbrıs meselesine etkilerinin ne olacağı, buna karşın soruna müdahil devletlerin, bundan nasıl etkileneceği konu edinilmiştir. Ele alınan konu, her şeyden önce K.K.T.C. ve Türkiye’nin dış politikasını yakından ilgilendirmektedir. Tebliğin başlıca amacı, B. M. Güvenlik Konseyi ve eski Genel Sekreteri Butros Gali’nin, Kıbrıs meselesinde yanlı davrandığını, gerek Türkiye gerekse Kıbrıs Türkleri’nin siyasî manevra sahasını azaltıp, onları anlaşmaya zorlamaya çalıştığını göstermektir. Bununla birlikte sınırlarının yeniden ele alınması, garantörler, güvenlik konusu, federal yetkiler, yasama veya yargı erki gibi hususların belirlenmesi ve bunların taraflara etkisinin ne olacağı ifade edilmiştir. Böylece Kıbrıslı Rumlarla Türklerin, kurulmak istenen federasyonun temel özelliklerinin neler olması gerektiği ortaya çıkacaktır. Bundan hareketle taraflar arasındaki içtimaî, siyasî, iktisadî ve hukukî çatışmaların neler olacağı veya uzlaşmanın hangi konularda olabileceği görülecektir.

Araştırılacak konunun kapsamı, B. M. Güvenlik Konseyi’nin 789 sayılı kararıdır. Bu kapsam sınırlılığı her ne kadar 789 sayılı karar ise de bu kararın daha önce ve daha sonra ki B. M. kararları ile de ilgisine bakılacaktır.

Giriş

Türkiye’nin batı ve güney batı kıyıları, Ege ve Akdeniz’deki adalarla çevrili durumdadır. Bu sebeple batı kıyılarına karşı muhtemel bir taarruzî harekâtta, bu adaların birer üs ve lojistik destek olarak kullanılması ihtimal dahilindedir. Yunanistan, Kıbrıs adasını ele geçirdiği takdirde, batı kıyılarında sahip olduğu avantaja, güney kıyılarında da sahip olacak ve Türkiye, Akdeniz’den kuşatılarak, Yunan çemberine girmiş olacaktır.

(2)

Türkiye’nin güney kıyılarından 70 km. ötesinde yer alan bir Yunan kuvvet üssünün kurulması, Türkiye Cumhuriyet Devleti’ni ne denli tehlikeli bir duruma sokacağını ifade etmek gereksizdir. Türkiye, adada üslenen savaş uçaklarının, yarım saat içinde Ankara semalarının üzerinde uçabileceğini, hesaplamak durumdadır1.

Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK, Kıbrıs’ın jeopolitik ve jeostratejik önemini bilen ve bunu yakından takip eden bir devlet adamı olarak bilinmektedir. Aslında bu hususla ilgili olarak tespit edilen üç hadiseyi ele almak yerinde olacaktır.

Kıbrıs’ın yetiştirdiği mümtaz insanlardan birisi olan Saffet Engin (Arın Engin), ATATÜRK’ün hizmetinde bulunmuş ender insanlardan birisidir. Saffet Engin’den nakledildiğine göre, Hatay’ın Anavatan’a katılmasının mevzu bahis olduğu günlerde, kendisi, ATATÜRK’e, Kıbrıs’ın geleceğinin ne olacağını sorar. Saffet Engin’in omuzuna parmak uçları ile dokunarak:

“Onun da sırası gelecek Saffet Bey, onun da sırası gelecek…”2 demiştir.

Kıbrıs’ın güçlü bir devletin kontrolü altında olması, Türkiye’nin güney kıyıları ile limanlarının, tehdit altında olmasını kaçınılmaz kılacaktır. Bu gerçeği göz önünde bulunduran ATATÜRK, etrafında bulunan subaylara :

“Türkiye’nin yeniden işgal edildiğini ve Türk kuvvetlerinin sadece bu bölgede mukavemet ettiğini farzedelim. İkmâl yollarımız ve imkânlarımız nelerdir?” sorusunu sorar. Subaylar, birçok görüş ve fikir ileri sürerler. ATATÜRK, hepsini büyük bir sabır ve metanetle dinleyerek, elini haritaya uzatmış ve Kıbrıs’ı işaret ederek:

“Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu müddetçe, bu bölgenin ikmâl yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için önemlidir”3 şeklindeki sözleri, ATATÜRK’ün vefatından kısa bir süre önce, onun, Hatay ve dolayısıyla İskenderun Körfezi’ni kurtararak Türkiye’ye kazandırmasının, ne kadar uzak görüşlü bir politikanın eseri olduğunu, II. Dünya Savaşı ve son günlerde meydana gelen olaylarla ispat etmiştir.

Her halükârda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin savunma sisteminde, Kıbrıs’ın da yer aldığı, asla unutulmamalıdır.

Bu hususla ilgili olarak verilecek bir başka örnek ise oldukça ilginçtir. Zirâ, bu örneğin, ilk defa ortaya konuluyor olması, ATATÜRK’ün Kıbrıs’a ve Kıbrıslı Türklere karşı bakış açısının ne kadar gerçekçi ve bir o kadar hissî olduğu görülecektir.

ATATÜRK, Şükrü Kaya4 ile Ege ve Akdeniz’de yaptığı bir yat gezisi sırasında, dürbünle müşahede ettiklerini belirtirken :

“…Ben, elimde belki yüzlerce pafta ve harita eskitmiş bir askerim. Öyle sanırım ki harita üzerinde dünyayı gözümle görmüş gibi tanırım. Fakat haklıymışsın, insan görmedikçe hüküm vermemeli. Hakikaten Oniki Adalara yazık olmuş…ne Oniki Adaları ne de…Türk Kıbrıs’ı yabancı ellere kaptırtmamalıymışız…Bu güzel adalar, dış manzaralarıyla bile, bak buram buram Türk kokuyorlar”5 şeklinde ifadesi, dikkate şayandır.

(3)

1. Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs’la İlgili Misyonu:

Kıbrıs meselesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gerek kamuoyunu, gerekse dış politikasını yakînen etkileyen hadiselerden biridir.

Her zamankinden çok farklı bir boyut kazanan Kıbrıs meselesi, K.K.T.C.’ni olduğu kadar, Türkiye Cumhuriyeti’ni de tehdit eder bir durum arzetmektedir.

Kıbrıs meselesi, B. M. Güvenlik Konseyi’nin 789 (1992) sayılı kararıyla, 1974 sonrasının en karışık dönemine girmiştir.

K.K.T.C. Meclis eski Başkanı Hakkı Atun’un ifade ettiği gibi, Türk tarafı, Kıbrıs sorununda “tam bir çıkmaz sokağa girmiştir”6. Çünkü Güvenlik Konseyi’nin 789 sayılı kararı, Türk tarafının siyasî manevra sahasını tamamen kısıtlamıştır. B. M. eski Genel Sekreteri Butros Gali’nin hazırlayıp Güvenlik Konseyi'ne sunduğu ve diplomatik dilde

“Bütünlüklü Bir Anlaşma Çerçevesine İlişkin Fikirler Demeti”7 olarak adlandırılan “B. M.

Çözüm Plânı’na” ilâve edilen harita, esas itibarıyla iki federe devletin sahip olacağı alanı belirtmektedir.

2. Birleşmiş Milletler’de Harita Savaşı:

“Fikirler Demeti’ne” Gali Haritası olarak geçen ve 1981 yılında ilk şekli hazırlanmış olan bu harita, özellikleri itibarıyla üzerinde durulması gereken bir mevzudur. Zirâ B. M.

eski Genel Sekreteri Butros Gali, toprak konusunda, Gobi Haritası’nı esas aldığını ifade etmiştir.

1981 yılında, zamanın B. M. Genel Sekreteri Kurt Waldheim’in Kıbrıs Özel Temsilcisi Arjantinli Hugo Gobi’nin, sadece Rıımlarla istişare ederek hazırladığı ve kendi adını verdiği harita, şu anda K.K.T.C. sınırları içinde mevcut olan 47 yerleşim biriminin, Rumlara bırakılmasını öngörmektedir. Bu haritaya göre bırakılacak bölge, 172 bin dönüm araziyi kapsamaktadır. Bu bakımdan New York Zirvesi, “Toprak Tavizi” hususunda Türk tarafı için en sıkıntılı konu olmuştur. K.K.T.C. Cumhurbaşkanı Denktaş, 1981’de hazırlan ve Türk kesimine, Ada’nın toplam yüzölçümünün yüzde 27.5’ini bırakan Gobi Haritası’nı, anlaşma zemini olarak kabul edemeyeceğini8, çeşitli defalar ifade etmiştir.

Rum basınından takip edildiği şekliyle, Gobi Haritası’nın yeniden işlevliğinin kazanması, Rum Dışişleri eski Bakanı Nikos Rolandis ve Arjantin’in Kıbrıs eski Büyükelçisi Gobi’nin hususî demeçleriyle yeni bir boyut kazanmıştır.

Türkler için yüzde 27.5 oranında toprak öngördüğü ve Güzelyurt bölgesinin Rumlara bırakıldığı haritanın, Rum Toplumu için özel bir önem taşıdığı belirtilmektedir.

Aslında Gobi Haritası, Rum Yönetimi’ne gayrı resmî yollarla verilmiştir. Zamanın Dışişleri Bakanı Rolandis’in, A.B.D.’ne yaptığı bir ziyaret (2 Ekim 1981) esnasında, Hugo Gobi ile görüşmüş ve her ikisi adı geçen harita üzerinde bazı değişiklikler yapmışlardır.

Harita üzerinde “Kıbrıs Federal Cumhuriyeti” ibaresi yazılmakla beraber, Lefkoşa’nın küçük bir kesiminin “Federal Devlet Toprağı” olarak ifade edilmesi, dikkat çekici bir husustur.

(4)

Rum Yönetimi 3 Kasım 1981’de, Gobi Haritası’dan zamanın Yunan Başbakanı Andreas Papandreu’yu haberdar etmiştir. Lâkin o sıralarda Yunan Hükûmeti’nin, Türklerle görüşme yapmak için Türk askerlerinin Ada’dan çekilmesini şart koştuğundan, Gobi Haritası ister istemez rafa kalkmıştır.

Daha sonra B. M. Genel Sekreterliği’nde görev değişikliği olmuş ve Waldeim’in yerine, Perez de Cuellar getirilmiştir. Bu sıralarda Türk tezinin biraz daha kuvvet kazanması ile toprak oranının yüzde 29-30 olarak gündeme gelmesi, Dışişleri eski Bakanı Rolandis’i harekete geçirmiştir. Rum Yönetimi eski başkanı Vasiliu’yu ziyaret eden Rolandis, gayrı resmî olsa da, Türklere yüzde 27.5 toprak öngören bir haritanın var olduğunu hatırlatmıştır. 2 Mayıs 1990 tarihinde Rolandis, Atina’ya giderek, bu haritanın tekrar gündeme gelmesine imkân sağlamıştır. Bunun üzerine Yunan Başbakanı, Kıbrıs Rum Yönetimi ile temasa geçerek, haritanın esas alınması için gereken girişimlerin yapılmasını istemiştir.

Bunun yanı sıra Hugo Gobi, Periodiko dergisine, verdiği bir demeçte, “bir değil on bir, hatta daha fazla harita hazırlandığından”9 (!) söz etmektedir. Bu haritanın hazırlanmasında, Barış Gücü’nün İngiliz kontenjanından bir subayın kendisine yardımcı olduğunu da açıklayan Gobi, 85 bin göçmenin geriye dönmesini mümkün kılacak şekilde toprak ayarlaması yapıldığını belirtmiştir. Bundan dolayı sosyal ve ekonomik nedenlerle, bazı küçük değişikliklere açık bırakılan bir harita hazırlandığı ifade edilmiştir. Böylece hazırlanan harita, zamanın Rum Dışişleri Bakanı Rolandis’in bilgisine sunularak, nihaî şeklini almıştır10.

Nikos Rolandis ise, Periodiko dergisine verdiği demeçte, son zamanlarda gazetelerde çeşitli vesilelerle Gobi Haritası diye yayımlanan haritanın, aslıda Gobi’nin hazırladığı harita olmadığını, bizzat kendisinin yaptığı bazı değişikliklerle oluşan hattı gösteren bir harita olduğunu belirtmiştir11.

2.1. Adadaki Toprağın Yüzdelik Durumu:

Haritayı kimin hazırlayıp, görüşme masasına sunulduğu, aslında o kadar da önemli bir şey değildir. Önemli olan haritanın hazırlanırken, Rum tarafı ile, resmî veya gayrı resmî yollarla istişare edilmesi, onların fikirlerinin alınmasıdır.

Bununla birlikte Kıbrıs’ta, toprak hususunda mevcut durum şu şekildedir:

Türk Kesimi: % 35.84 Rum Kesimi: % 59.56 İngiliz Üs Bölgeleri: % 2.76

Tampon Bölge: % 2.44 (B. M.’nin denetimindedir)12.

Yukarıda ifade edilen bu rakamlar, Gobi Haritası ile Türklerin aleyhine değiştirilmek istenmektedir.

(5)

3. 789 Sayılı B. M. Güvenlik Konseyi Kararı:

B. M. Güvenlik Konseyi, Kıbrıs hususunda 25 Kasım 1992 tarihinde 789 sayılı kararı almıştır.

Çok ayrıntılı unsurlar içeren bu karara bir göz atmakta büyük yarar vardır. Zirâ

“toprak” konusunda, Türk tarafını zor durumda bırakacak bazı argümanlar taşımaktadır.

Raporda da belirtildiği gibi B. M. Güvenlik Konseyi, iki liderin Fikirler Demeti’nin bütün maddelerini görüştüklerini ve bazı konularda anlaşma sağlandıklarını ve bunun tatmin edici bir biçimde not edildiğini, kabul edilen Fikirler Demeti üzerindeki çalışmaları tamamlamak üzere her iki tarafın, Genel Sekreter’le birlikte Mart 1993’te bir araya gelmek konusunda, anlaşmaya varmasını memnunlukla karşıladığını belirtmiştir.

Bundan hareketle rapor üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, kapsamlı çerçeve anlaşmasına ve fikirler dizisinin hazırlanmasına yönelik çabalar anlatılmaktadır.

İkinci bölüm, üzerinde tartışılan fikirlere vakfedilmiş olup, üçüncü ve son bölümde ise B.

M. eski Genel Sekreteri Butros Gali’nin bizzat kendisinin vardığı sonuçları ve tavsiyeleri içermektedir.

B. M. Çözüm Plânı’nın tam metni ise 24 sayfadan ve 8 ana başlıktan oluşmaktadır.

Başlıklar itibarıyla;

1. Bütünlüklü Hedefler 2. Yönlendirici İlkeler

3. Federasyonun Anayasal Yönleri

a) Federal Hükûmetin Yetki ve Fonksiyonları b) Federal Hükûmetin Yapısı, Oluşumu ve İşleyişi

c) Özgürlükler, Siyasal, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Dahil, Temel Haklar

4. Güvenlik ve Garantiler

5. TOPRAK AYARLAMALARI 6. Yer Değiştirmiş Kişiler

7. Ekonomik Gelişme (Kalkınma) ve Güvenceler 8. Geçici Düzenlemeler, şeklindedir13.

B. M. Genel Sekreteri tarafından her iki toplum liderine sunulan ve “Bütünlüklü Bir Genel Çerçeve Anlaşmasına” temel olması öngörülen “Çözüm Plânı”, 1989 yılında Rum Yönetimi tarafından ortaya konan, “Rum Ulusal Konseyi’nin” önerileri ile büyük bir benzerlik arz etmektedir.

3.1. 789 Sayılı Karara Göre Toprak Ayarlamaları:

Çözüm Plânı’nın her konusu, detayına inilerek incelenmesi gerektiği için sadece

“Toprak Meselesi” ve onunla direkt alâkası olan, “Yer Değiştirmiş Kişiler” hususu üzerinde durulacaktır.

(6)

Bütünlüklü Çerçeve Anlaşması bir bütün olup, her iki toplum tarafından ayrı ayrı referandumlarla onaylanıp, “Geçici Düzenlemeler” adı altında yer alan ve bu hükümlerin yerine getirilmesinden sonra, iki toplumun ilişkilerine hükmedecek, anayasal açıdan iki toplumlu, “toprak yönünden” iki kesimli, federal bir temele dayalı, yeni bir ortaklık ve yeni bir anayasa ile sonuçlanacaktır.

Güvenlik Konseyi, “iyi niyet misyonuyla” (S/24830) ilgili olarak, Genel Sekreterin Kasım 1992’deki raporunu dikkate almakla birlikte, tüm gayretlerinden ötürü, Genel Sekreter Butros Gali’yi takdir etmiştir. Aslında Butros Gali’nin, K.K.T.C.

Cumhurbaşkanı Denktaş’a yaptığı baskının, “iyi niyet misyonerliğiyle” bağdaşmadığı bilinmektedir. Zirâ Genel Sekreteri, New York görüşmelerinde “iyi niyet misyonuyla”

değil, “arabulucu” unvanını taşıyan, mevzu ile alâkalı müzakereci rolünü üstlenmiştir.

Bununla birlikte Güvenlik Konseyi, 21 Aralık 1992 tarihinde Genel Sekreterin sunduğu rapora (S/24472) ekte haritada gösterilen toprak ayarlamaları dahil, her şeyi onayladığını teyit etmiştir.

Son yapılan müşterek toplantılarda, amaçlanan hedeflerin elde edilemediğini, buna da Kıbrıs Türk tarafının takındığı bazı tavırların, Fikirler Dizisi’yle temelden farklı olmasından ileri geldiğini kaydederek, Kıbrıs Türkleri’nin suçlanmasına, Rum tarafının ise aklanmasına neden olmuştur.

Tüm bunları göz önünde bulundurup, karar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Kıbrıs Türkleri için müzakere şansını azaltmıştır.

Rum Yönetimi eski Başkanı Vasiliu’ya yakınlığıyla tanınan Fileleftheros Gazetesi, B. M. Genel Sekreteri’nin raporunun bugüne kadar hazırlanan raporlar arasında en ayrıntılısı14 olduğunu, bu nedenle toprak hususunda çözüm önerilerinin ayrıntılarıyla yer verileceğini ifade etmiştir.

Bütünlüklü Çerçeve Anlaşması’na dayalı Fikirler Demeti’nde “Toprak Ayarlamaları” ana başlığı ile kaleme alınan bu bölümde, şunlar ifade edilmektedir:

“…Metne ilâve edilen harita, iki federe devletin topraklarını belirtmektedir. Toprak anlaşmasına saygı gösterilecek ve federal anayasaya dahil edilecektir”15.

Bunun yanı sıra “Güven Artırıcı” tedbirler bazında ele alınan konular arasında:

550 (1984) sayılı karar suretinin uygulanması amacıyla, hâli hazırdaki UNFICYP16 kontrolü altındaki bölgenin, Maraş17 da dahil olmak üzere genişletilmesini istemiştir.

Buna göre hâlihazırda K.K.T.C. Devleti’nin tartışılmaz egemenliğinde bulunan ve B. M. Genel Sekreterliği’nce hazırlanan raporda, taviz kriterleri sırasında en önemli sırayı işgal eden “Yerleşim Birimleri’nin” isimleri, aynen şöyledir:

3.1.1. Doğu Bölgesi:

Maraş (Varosha), Derinya (Derinia), Güvercinlik (Akhyritou), Çayönü (Kalopsidha), Düzce (Ahna), İncirli (Makasyka), Türkmenköy (Kondea), Akdoğan

(7)

(Lysil), Vadili (Vatili), Paşaköy (Asha), Gaziköy (Apheria), Kırklar (Tymbou), Gaziler (Pyroi).

3.1.2. Batı Bölgesi:

Serhatköy (Philia), Şahinler (Mesari), Mevlevi (Kyra), Gayretköy (Avlona), Zümrütköy (Kata Kopia), Akçay (Argaki), Yuvacık (Khrysiliou), Güzelyurt (Morphou), Aşağı-Yukarı Bostancı (Kato Zodhia-Pano Zodhia), Güneşköy (Nikitas), Aydınköy (Prastio), Taşköy (Petra), Çamlıköy’ün Güney Bölgesi (Ayios Yeorgios, Ayios Nikalaos), Yedidalga (Patamous tou Kampou), Ömerli (Galini), Şirinköy (Vansha), Bademliköy (Loutros), Kurutepe (Xerevounos), Süleymaniye (Selemani), Yeşilırmak (Limnitis), Günebakan (Amadhies), Erenköy (Kokkina).

Bunun yanı sıra Gali Haritası’nda Rum Yönetimi’ne verilmesi istenen yerleşim bölgeleri yanında, biri Karpaz’da diğeri de K.K.T.C.’nin güneydoğusunda (Lefkoşa), iki kanton oluşturulması öngörülmektedir.

3.1.3. Karpaz Kantonu:

Zafer Burnu’ndan başlayarak Sipahi, Adaçay, Dipkarpaz, Yeni Erenköy’ü içine alan 30 millik bir alanı kapsamaktadır.

3.1.4. Lefkoşa Kantonu:

İkinci kanton bölgesi olarak ifade edilen bu bölge, K.K.T.C.’nin güneybatısında Yiğitler, Dilekkaya, Köprü, Akıncılar, Erdemli ve Beyarmudu köylerinden oluşmaktadır18.

New York’ta ikinci tur görüşmelerinin yapılmasına bir hafta kala, A.B.D. Dışişleri eski Bakanı James BAKER, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri eski Bakanı Hikmet ÇETİN’e, 1964 tarihli “Johnson Mektubu’nu” anımsatacak mahiyette, sürpriz bir mektup gönderir.

Mektubun giriş kısmı aynen şöyledir:

“Bildiğiniz gibi Kıbrıs konusu, nihaî aşamadadır. Görüşmelerin en son ve en önemli safhası olan New York, çözüme yönelik bir adımdır.

Türk tarafının siyasî eşitliğe, güvenliğe, icraya katılma, kendi yönetimine sahip olma hakları vardır. Buna karşılık Türk tarafının toprak ayarlamasını () kabul etmesi gerekir”19.

Aslında A.B.D., Denktaş’a şu net cevabı vermek istemiştir:

“Toprak meselesini, anayasal meselelerin görüşülmesine başlamasını engelleyecek bir şey hâline getirmeyin”, demektedir. Yapılan baskılar neticesinde, ilk başta “non-map”, yani harita olmayan harita, pazarlık masasına getirilmesi ile Türk tarafının pazarlık şansını tamamen bertaraf etmiştir.

Vasiliu’nun çizdiği siyaset gereği, Rum tarafı “bekle ve gör” taktiğini uygulamış, Gali Haritası’nda yer alan yerleşim bölgelerini, cebinde farzetmesini sağlamıştır. Böylece uzlaşmaz taraf imajından kurtulmakla birlikte, daha fazlasını nasıl elde edebilirim

(8)

düşüncesinin doğmasına neden olmuştur. Lâkin K.K.T.C. Cumhurbaşkanı Denktaş bu politikaya karşı, şunları demiştir:

“Biz buraya âdil ve kalıcı bir çözüm sağlamak üzere geldik...

Ancak, Kıbrıs Türk halkını temin ederim ki, New York’a Kıbrıs’ı satmak için gelmedik. 28 yıldır korunmuş haklarımızı şunun bunun baskısıyla heba etmek için değil, onurlu bir barış sağlamak için buradayız”20.

A.B.D. Dışişleri Bakanlığı’nın bir sözcüsü, Anadolu Ajansı muhabirinin sorusunu cevaplandırırken, baskının artarak devam edeceğini şöyle ifade etmiştir:

“Kurulması düşünülen 2 kesimli federasyondaki bölge sınırlarının sonunda resmî bir haritaya geçirileceği kaçınılmazdır. Genel Sekreter’in,

“harita olmayan haritası”, bu sınırların nereden geçeceği konusunda anlaşmaya varılması için bir araçtır ve “Düşünceler Dizisi’nin” bir parçasıdır”21.

Bundan anlaşılacağı üzere Kıbrıs Türkleri, her halükârda, toprak tavizine maruz bırakacak bir harita ile karşı karşıya kalacaktır. Buna karşın K.K.T.C. Cumhurbaşkanı Denktaş ise “aklıma yatmazsa, kimse bana “imzala” diye baskı yapamaz”22 diyerek, baskılara karşı tepki göstermiştir.

Aslında toprak tavizi, 1992 New York görüşmelerinde ortaya çıkmış bir konu değildir. Bu husus, 1981 yılında, Rum Dışişleri Bakanı Rolandis’in, Londra’da yayımlanmakta olan Arapça “El Arap” gazetesine verdiği mülâkattan anlaşılmaktadır.

Toprak konusunda yüzde 20 oranındaki bir bölümün, Türklere verilmesi için anlaşma olmayacağını, federal bir sistem içinde seyahat ve yerleşme özgürlüğü olması kaydıyla, toprağın yüzde 20’sinin Türklere bırakılmasının Makarios tarafından Denktaş’a önerildiğini belirtmiştir23.

Aynı tarihlerde A.B.D. Kıbrıs eski Büyükelçisi Galen Stone, Rum basın mensuplarıyla yaptığı bir sohbet toplantısında, Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunabilmesi için her iki tarafın da taviz vermesi gerektiğini, “Kıbrıs Türk tarafı toprak konusunda, Rum tarafı ise anayasa konusunda taviz vermesini”24 veya Rum Toplumu müzakerecilerinden Yuannides’in New York’ta yayımlanan “Proyni” gazetesine verdiği bir mülâkatta, toprak sorununun çözümü sağlanmadan, anayasa konusunun hâlledilmesinin olanaksız olduğunu bildirmiş25.

Aynı görüşler, bugün de geçerlidir. Hatta Kıbrıs meselesinde, karmaşık bir döneme girildiği bu günlerde, Türk tarafının yapacağı en küçük bir siyasî hata, Kıbrıs Türkleri’nin Ada’daki hayatîyetini idâme ettirmesini tehlikeye sokacaktır.

Tıpkı Başpiskopos Makarios’un haleflerine dediği gibi: “Mücadelenizi uzun vadeli tutun. Uygun zamana kadar beklemesini bilin”. Bu itibarla Kıbrıs Rum eski lideri Vasiliu, bir Türk gazeteciyle New York’ta yaptığı mülâkatta, “toprak konusundaki değerlendirmeniz nedir?” sorusuna karşılık:

“-Biz rasyonel bir çözüm üzerinde duruyoruz. Rasyonel demek çizgilerin işgal (!) altında durumla değil, nüfusa oranla düzenlenmesidir.

(9)

Bizim yaklaşımımız Türk tarafının bölgesinin yüzde 25’ten fazla olamayacağıydı. Bu arada Gobi Haritası ortaya kondu. Biz bu temelde pazarlığa oturmayı kabullendik... Türk tarafı, kendi yönetimleri altında mümkün olduğunca az Rum olmasını arzuluyor. Bunu başarabilmenin bir yolu da Rum Yönetimi altındaki bölgenin mümkün olduğunca büyük olmasıdır”26.

Bundan şu sonuç çıkartılabilir: Rum tezine göre Ada’nın demografik yapısı göz önüne alındığı zaman, Türklere yüzde 18’lik bir toprak kesiti bırakılmalıdır. Kurulması hedeflenen Federal Devlet’in yüzde 82’sinin, Türklerin azınlıkta olması nedeniyle Rumlara verilmesidir.

Dolayısıyla Denktaş’ın toprak hususunda vereceği tavizin “yüzde 29+” olarak belirtmiş olması, onun ne kadar uzlaşmaz birisi olarak dünyaya takdim edilmesine sebebiyet vermiştir. Böylece Vasiliu, bir taşla iki kuş vurmuş oldu. Hem uzlaşmaz kesimin karşı taraf olduğunu, hem de kendilerinin Türklere bırakılması öngörülen alanın, yüzde 18’den yüzde 27.5’e razı olabilecek kadar taviz verdikleri (!) imajını elde etmiştir.

Halbuki dünyanın en eski ve Avrupa’nın en sağlam demokrasilerinden birisini teşkil eden İsviçre’nin, konfederasyon çatısı altındaki 3 bin bucağın (gemeinde) yüzölçümleri birbirinden çok farklıdır. Bagnes’in yüzölçümü 285 km² olup Rivaz’ın 0.3 km²’dir27.

Bu konuya verilebilecek bir başka örnek de Almanya’dır. Almanya’da Aşağı- Saksonya’nın yüzölçümü, Kuzey-Ren Westphalia’sından 38 kere daha büyüktür; ancak nüfusu, onun yüzde 66’sı kadardır28. Bu örnekler, bütün federal devletlere teşmil edilebilir. Yüzölçümlerine ve nüfuslarına bakılmaksızın, Aşağı-Saksonya ile Kuzey-Ren Westphalia’sı birbirine eşit federe devlettir. Bu özellik, bütün federasyonlarda geneldir.

Bu da göstermektedir ki, Türk tarafının yüzölçümü, nüfus oranına bakılarak saptanamaz.

Zirâ nüfus oranıyla toprak parçası arasında uzaktan veya yakından herhangi bir bağıntı, federasyonlar için geçerli bir kavram değildir. Eğer Rum tezine dayandırılacak bir federasyon çatısı kurulacak olursa, Kıbrıs Türkleri için tehlikeli sonuçlar doğuracaktır.

Çünkü bir kilometre karelik Mesarya Ovası ile yine bir kilometre karelik Güzelyurt Ovası’ın eşit ekonomik değerde olmadığı, herkesçe bilinen bir gerçektir.

Aslında sorulması gereken soru şudur. Fikirler Demeti içinde yer alan ve Gali Haritası’nda öngörüldüğü gibi, taviz olarak verilecek bölgeler, K.K.T.C. Devleti’ni ne ölçüde etkileyecektir ?

New York görüşmelerinde, Türk tarafından istenen Güzelyurt bölgesi, “taviz”

olarak verildiği takdirde, K.K.T.C.’nin ekonomisine, büyük ölçüde darbe vuracağı kesindir. Bu yüzden Türk tarafı, Lefkoşa’nın güneydoğusunda yer alan ve ekonomik değer taşımayan topraklar üzerinde hudut ayarlaması yapabileceğini ifade etmiştir.

Yukarıda ifade edilenlerden sonra Güzelyurt bölgesinin K.K.T.C. açısından önemi üzerinde durmakta büyük fayda vardır. Bu husus, üç ana başlık altında incelenecektir.

3.2. Toprak Ayarlamalarının İktisadî Açısından Önemi:

Güzelyurt Ovası tabanı, birikinti topraklarla kaplıdır. Ova, kabaca Serhatköy (Philia) - Paleokastru Irmağı - Gemi Konağı (Karavostasi) üçgeni içine yerleşmiştir.

(10)

Güzelyurt Ovası’nın batı ucu, Karlı Dağ’dan (Trodos) inen akarsuların taşıdıkları alüvyonlarla sonradan doldurulmuştur. Ovanın doğusuna düşen kumlu topraklardan, Kıbrıs’ta patates ürününün önemli bir kısmı elde edilir. İhtiyaç fazlası patates, Avrupa’ya ihraç edilir. Güzelyurt kasabası civarında yeraltı su rezervlerinden istifade etmek suretiyle, geniş narenciye sahaları tesis edilmiştir. Güzelyurt bölgesi, son yıllardaki gelişmesini K.K.T.C.’nin narenciye deposu olmasına borçludur29.

Buna göre K.K.T.C., yılda 52.5 milyon doları bulan ihracat gelirlerinin yüzde 41’ini narenciye ihracatından sağlamaktadır. K.K.T.C.’nin bir yıllık narenciye ihracatı 21.5 milyon dolardır. Bu gelirin Güzelyurt’tan yapılan bölümü 18.2 milyon dolardır. Yani narenciye ihracatının yüzde 85’inin taviz verilecek topraklardan, yani Güzelyurt’tan yapılması istenmektedir30.

K.K.T.C. Devlet Plânlama Örgütü (D.P.Ö.) yetkilileri, yeraltı su kaynakları bakımından en verimli Güzelyurt Ovası olması nedeniyle, K.K.T.C.’nin tarımsal potansiyelinin en yüksek bölgesi olduğunu belirtmektedirler. K.K.T.C.’nin yaklaşık 11 bin 300 hektarlık tarım alanının 9 bin 482 hektarında sulu tarım yapılmaktadır. Sulu tarım alanının yüzde 80’i Güzelyurt Ovası’ndan karşılanmaktadır. Bu alanda üretilen ekonomik ürünlerin yüzde 90’ı narenciyedir. Bunun yanında bölgede patates, bostan ürünleri, bağ, sebze, seracılık, meyve ve muz üretimi de yapılmaktadır31.

Bilindiği gibi Ada’daki ormanların yüzde 22.6’sı Rum tarafında, yüzde 7.4’ü Türk bölgesindedir.

Adada mevcut, tek petrol rafinerisi, ekonomik değer taşıyan maden ve taş ocakları, tümüyle Rumların elindedir32.

3.3. Toprak Ayarlamalarının Tabiî Kaynaklar (Su) Açısından Önemi:

Güzelyurt bölgesi aynı zamanda, K.K.T.C. nüfusunun üçte ikisinin yaşadığı Lefkoşa, Gazi Mağusa ve bu bölgelere bağlı köylerin su ihtiyacını karşılamaktadır. Bir başka deyişle K.K.T.C.’de en zengin yeraltı su kaynakları, Güzelyurt’ta bulunmaktadır.

Adada mevcut 40 kadar akarsuyun yalnızca dörtte biri Türk bölgesindedir. Lâkin Türk bölgesindeki su kaynakları, tükenmek üzeredir.

Rum tarafının, Güzelyurt’un tamamını istemelerinin ardında, büyük su rezervlerine sahip olma amacı yatmaktadır.

Türklerin elinde bulunan Mesarya Ovası, verimliliğini kaybetmiştir. Ancak iki yılda bir ürün vermektedir. Bu durum, bırakınız iki toplumun anayasal eşitlik haklarını, federasyon koşullarını, eşit başkanlık sistemini, Kıbrıs Türk Toplumu’nu etkileyen büyük tehlike, hâlihazırda mevcut tabiî şartlardır. Özellikle su kaynaklarının ve narenciye bahçelerinin bulunduğu Güzelyurt’un elden çıkarılması, Türk Toplumu’nu büyük bir gelirden mahrum edecektir.

(11)

3.4. Toprak Ayarlamalarının Yer Değiştirenler Açısından Önemi:

Bütünlüklü Çerçeve Anlaşması’na ilişkin Fikirler Demeti’nde, öncelik arzeden

“toprak” meselesi ile direkt bağlantılı bir ikinci husus, göçmenler meselesidir. Bu konu, başlı başına bir sorun olma hüviyetindedir. Dolayısıyla, toprak tavizi hususundan ayrı düşünülmesi büyük bir hatadır. Çünkü Güzelyurt bölgesinin toprak tavizi olarak verilmesi durumunda, geçimlerini narenciye, meyve veya seracılıktan sağlayan en az 30-35 bin Türk’ün, Ada’nın Türk egemenliğinde kalan diğer bölgelerine göç etmeleri gerekecektir.

Bir de Gobi Haritası’nda önerilen sınır düzeltmeleriyle 85 bin göçmenin evlerine döneceği göz önüne alınırsa, bu hususla alâkalı olarak en az 110-130 bin kişi etkilenecektir. İnsanî cepheden düşünülürse, bunun mümkün olamayacağı açıktır. Meselenin bir diğer yönüne bakıldığında Bütünlüklü Çerçeve Anlaşması’na dayalı Fikirler Demeti’nde, bu konu ile ilgili olarak şöyle denmektedir:

Toprak ayarlamalarından etkilenen kişilerin, yeniden yerleşimine ilişkin tüm gerekli düzenlemeler, yeni iskânların yerine getirilmesinden önce, tatmin edici bir şekilde uygulanacaktır. Yer değiştirmiş kişilerle ilgili olarak oluşturulacak fon, bu amaç için kullanılacaktır33. Öte yandan Fikirler Demeti’nde bu konuyla alâkalı Gali’nin, kendi şahsına ait yorum ve tavsiyeleri şu şekildedir:

Üzerinde çözüm arayışlarının sürmesi gereken birtakım sorunların var olduğunu ve bunların başlıcalarının, toprak ayarlamaları ve yer değiştirmiş kişiler olduğu vurgulanmıştır. Bu konulardan kaynaklanan başlıca pürüzler, Kıbrıs Rum Yönetimi altına girecek bölge ve toplumlardan birine mensup olup da, öteki toplum tarafından yönetilecek bölgede ikâmet edecek yer değiştirmiş kişilerdir. Mart 1993’te, toprak ayarlamaları ve yer değiştirmiş kişilerle ilgili konularda ilerleme kaydedilmesi hâlinde, bir anlaşmaya ulaşılabileceğine inanılmaktadır34.

Bütün bunlara karşın K.K.T.C. Cumhurbaşkanı Denktaş, çok haklı bir konuya parmak basmıştır:

“Bahsi geçen bölgeler boş arazi değil. İnsan haklarından söz ediliyor burada, yüzdelerle boş arazi konuşulur. Toprak ise ilkelerle konuşulur”35.

Buralara yerleşen Kıbrıslı Türklerin birçoğu, Baf göçmenidirler. Mevcut durumda Rum kesiminde bulunan bu bölgedeki ilk göç, 1958 tarihinde, ikincisi 1963, üçüncüsü de 1974’de olmuştur. Muhacirlerin büyük bir kısmı, en azından iki kez göç etmişlerdir ki, şimdi de böyle bir tehlike ile karşı karşıyadırlar. Maddî kayıpların yanı sıra, manevî kayıplarını nasıl telâfi edilecektir ?

Buna karşın Butros Gali, Gobi Haritası’nı baz alarak bir dizi hudut düzenlemesi yapmak istediğini açıklamıştır. Hemen ardından B. M. temsilcileri, Denktaş’la yaptıkları temaslarda, Güzelyurt kasabasının Rum Yönetimi’ne verilmesini, bunun yanı sıra kasabanın doğusundaki bahçelerin Türk Yönetimi’ne bırakılmasını önermişlerdir36. Bu arada Agon gazetesinin verdiği bir habere göre, “Omorfo (Güzelyurt) Bölgesi Koordinasyon Komitesi”, yayınladığı bir bildiride “ata yadigârı ocaklardan”37 söz etmiş ve bunların, asla pazarlık konusu yapılamayacağını öne sürmüştür.

(12)

Agon gazetesinin bu açıklaması dikkat çekicidir. Zirâ ata yadigârı addettikleri topraklarını, pazarlık konusu dahi edilemeyeceğini ifade ederken, yüzlerce yıllık vakıf arazilerinin, taviz telâkki ederek Türkler’den istemeleri, Rumların ne denli ince bir siyaset takip ettiklerinin önemli bir kanıtıdır.

K.K.T.C. Cumhurbaşkanı Denktaş’ın, New York temaslarında, toprak konusu ile ilgili herhangi bir taahhüt altına girmekten kaçındığı görülmüştür. Denktaş, 1977 yılında Makarios ile birlikte imzaladıkları, Doruk Anlaşması’nın “yaşayabilirlilik kriterlerine”

uygun olarak Rum tarafından şunları talep etmiştir:

1. Sınır olarak düz bir hattın değil de girintili çıkıntılı bir hattın çizilmesi (ve böylelikle Akıncılar (Luricina) gibi Türk köyleri, Türk kesimi içine alınmış olacaktır).

2. Büyük Türk köyleri -Akıncılar, Lefke, Beyarmudu- Kıbrıs Türk Yönetimi’ne bağlı olması.

3. Kıbrıs Türk Yönetimi altına girecek kesimin yüzölçümü, şimdiki hudutlar, ufak tefek değişikliklerle korunması.

4. Güzelyurt Bölgesi’nin su kaynakları, Kıbrıs Türk Yönetimi’ne ait olması.

5. Verilecek toprakların yüzölçümü ne olursa olsun, Kıbrıs Türk kesiminin şimdiki kıyı şeridi olduğu gibi kalmalı, kısaltılmaması.

6. Rum Bölgesi’nden, Türk Bölgesi’ne gelip yerleşen Kıbrıslı Türkler, göçmen durumuna düşürülmemesi.

7. İki “eşit” kesime ayıracak hattın, Dikelya ve Aynikola İngiliz Üs Bölgesi ile direkt teması olmalıdır38.

Denktaş’ın bu şekilde sıraladığı kriterler oldukça önemlidir. Bu hususu biraz daha irdelendiği zaman, Kıbrıslı Türkler için gerekli olan yaşamsal kriterlerin mevcut olduğu görülür. Böylece Denktaş, bunların birlikte çizilmesi gerektiği üzerinde ısrarla durmuştur.

Böylelikle hattın kıvrımlı bir şekilde çizilmesi suretiyle, Türk kesimine kalacak toprak oranı yüzde 29’a yükselmiş olacaktır.

Fikirler Demeti’nde tesis edilmesi hususunda ilke birliğine varılan kantonların, tamamıyla kara sınırları içine bırakılması, denizle münasebetlerinin olmaması, Kıbrıslı Türkler için tartışılmaz bir diğer şarttır: Çünkü 1974’ten önceki her devirde, EOKA çetelerine silâh ve mühimmat ikmâlinin deniz yolu ile yapıldığı bilinmektedir. Aynı gerçeğin yeniden meydana gelmesini önlemek, ihtiyatlı bir davranış olsa gerektir. Bundan dolayı, ada kıyılarının en az yüzde 50’sinin Türk kontrolünde olması gerekmektedir.

Türk kesiminin “Dikelya” ve “Aynikola” İngiliz Üs Bölgeleri ile temasının olması hakkında, Türk tarafının öne sürdüğü talep, Rum tarafını özellikle endişelendirmektedir.

Türk tarafının bu talebi, herhangi bir Rum tecavüzüne karşı, İngiliz üslerinden istifade etmek ve Rumlara karşı bir ölçüde emniyet sübabı oluşturulacağı inancından dolayıdır.

(13)

Aslında toprak konusu ile göçmenler konusu, aynı madalyonun iki yüzü gibidir.

Ne kadar çok yerleşim bölgesi geri verilirse, o kadar çok oranda göçmenin Türk topraklarına geri dönmesi mümkün olacaktır. Zirâ Gali Haritası ile yaklaşık 82 bin39 göçmenin dönüşü öngörülmüştür.

Vasiliu, Rum göçmenlerin geri dönmelerini haklı gösterebilmek için De Standaard adlı Belçika gazetesine verdiği ve adı geçen gazetenin, 24 Eylül 1992 tarihli sayısında yayımlanan bir demeciyle ortaya konulmuştur:

“- Bosna-Hersek’te Müslümanların, evlerine veya yerlerine dönmesini destekleyenler, aynı hakkı Kıbrıslılara inkâr edemezler. Bosna- Hersek’te üç toplumun birlikte yaşamasını destekleyenler, Kıbrıs’ta iki toplumun birlikte yaşamasını reddedemezler. Bosna-Hersek’te Sırplar’ın kullandığı şiddeti kınayanlar Türk istilâsına ve işgaline onay veremezler”40.

Lâkin Kosova ve Bosna-Hersek’teki durumla, Kıbrıs’taki durum aynı değildir.

Sadece birisi dışında... Kosova ve Bosna-Hersek’teki Müslümanlara saldıran Sırplarla, Kıbrıs’taki Müslüman Türklere saldıran Rumlar’ın, şiddeti hayat tarzı addeden topluluklar olmasıdır.

Bunu yanı sıra Genel Sekreter Butros Gali, yapılacak coğrafî ayarlamaların, mümkün olduğu kadar çok sayıda Rum göçmenin, Rum yönetimi altında rehabilite edilmeleri amacına yönelik olması üzerinde durmaktadır. Bu itibarla K.K.T.C.

yönetiminin dağıtmış olduğu “tapuları”, tanımadığını ve asla da tanımayacağını açıkça belirtmiştir.

Rum Yönetimi eski Başkanı Vasiliu, Rio Konferansı’na giderken, Atina’dan geçişi sırasında Mega Channel adlı bir T.V. kanalına verdiği demeçte, “toprak konusunda yüzde 25, 26 veya 27 üzerinde bir uzlaşma olabileceğini, ancak göçmenlerin evlerine dönebilme gibi ilke konuları üzerinde, uzlaşma yapılamayacağını” sözlerine eklemiştir41.

Vasiliu’nun bu görüşü, B. M. tarafından desteklenmekle beraber, göçmenlerin evlerine dönme hakkını, bir insanlık hakkı olarak değerlendirmektedir. Hatta Fileleftheros gazetesinin New York özel muhabirine istinaden verdiği haberde, göçmenlerin evlerine dönmeleri hususunda, B. M.’in ilk kez bu kadar açık ve kesin bir tavır takındığını belirtmektedir42.

Toprak ve göçmenler hususunda, tarafların, derin görüş ayrılıklarının bulunduğu bir sırada, Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi devreye girmiş ve şu sözleri sarfetmiştir:

2 Temmuz 1992 tarihli “Eleftherotipia” ve “Simerini” gazetelerinin bildirdiğine göre, Sen Sinod toplantısından çıkarken, Girne Metropoliti Grigorios, Vasiliu’ya bir ihtarda bulunup, “Girne elden giderse vay halimize” diyerek şunları ilâve etmiştir:

“Sakın geri gelirken Girne’siz gelmeyin. Ben bundan sonra sizi Girne’de karşılamak isterim”.

Vasiliu, Grigorios’a dönerek tek kelimeyle cevap verdi:

(14)

“TAMAM”43.

Bu diyalogdan anlaşılacağı üzere, Kıbrıslı Rumlar, Ada’nın yüzde 27.5’ini Türklere bırakmak bir yana, Türklerin tamamını adadan sürmek istemektedirler. Bu görüş, 15 Temmuz 1992 tarihli Simerini gazetesi, New York’ta başlayan ikinci tur görüşmeleri vesilesiyle Rum gençleri arasında yaptığı bir kamuoyu araştırmasının sonuçları ile teyit etmektedir.

Gazetenin sorularına muhatap olanların, “Kıbrıs sorununa çözüm, hem Türklerin44, hem de Kıbrıslı Türkler’in Ada’dan gitmesiyle mümkündür. Kıbrıs’a bulunacak çözüm, 1974 öncesi duruma dönüşle mümkün olur”45 diyerek, büyük bir ittifakla cevap vermişlerdir.

4. 789 Sayılı Karara Göre Yer Değiştiren Kişiler:

Bütün bunlar birlikte toprak ve göçmenler hususunda çetin mücadeleleri müteakip, 789 sayılı B. M. Güvenlik Konseyi kararı yayımlanmıştır. “Yer Değiştirmiş Kişiler” ana başlığı altında ele alınan bu husus, metne geçirilirken, hangi kriterler esas alındığı bir diğer tartışma konusudur.

Kıbrıs Rum ve Türk kesiminde, yer değiştirmiş kişilerin, mülk iddiaları mahfuz kalmakla birlikte, bu hususla ilgili olarak adil davranılacağı teyit edilmiştir. Bu şekildeki giriş ifadesinden sonra, “Yer Değiştiren Kişiler Konusu”, iki ana başlık altında ele alınmıştır. İlki “Kıbrıs Rum Yönetimi Altına Geçecek Bölgeler” olup, ikincisi “Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk Yönetimleri Altındaki Öteki Bölgeler” ve “Kıbrıs Rum Yönetimleri Altına Geçecek Bölgeler” şeklindedir. Şimdi sırası ile bunları ele alalım:

4.1. Kıbrıs Rum Yönetimi Altına Geçecek Bölgeler:

Bu husus, “Fikirler Dizisi’ne” göre yerlerinden edilecek Kıbrıslı Türklerle, doğrudan alâkalı olduğu için büyük bir önem taşır.

İlk öncelik, Kıbrıs Rum Yönetimi altına geçecek bölgede yaşayan Kıbrıslı Türklerin tatmin edici bir şekilde yeniden yerleşimine ve desteklenmesine ve bu bölgeye dönecek yer değiştirmiş kişilere verilecektir.

Kıbrıs Rum Yönetimi altına geçecek bölgede, ikâmet etmiş Kıbrıslı Türkler, mülklerinde kalmak veya Kıbrıs Türk Yönetimi altına geçecek bölgede benzer bir ikâmetgâh isteme hakkına sahip olacaklardır. Hâlen, Kıbrıs Rum Yönetimi altına geçecek olan bölgede yaşayan Kıbrıslı Türkler, o bölgede benzer bir ikâmetgâh almak, önceki ikâmetgâhına dönmek veya Kıbrıs Türk Yönetimi’ne geçecek bölgede benzer bir ikâmetgâh alma seçeneğine sahiptirler.

Referandum sonucu, Kapsamlı Çerçeve Anlaşması’nın onaylanmasını müteakip, toprak ayarlamalarından etkilenen kişiler için uygun konut düzenlemek üzere iki toplumlu bir komitenin oluşturulması kararlaştırılmıştır46.

(15)

4.2. Kıbrıs Rum Ve Kıbrıs Türk Yönetimleri Altındaki Öteki Bölgeler:

Her toplum, yer değiştirmiş kişilerin meseleleriyle ilgilenecek bir daire oluşturacaktır.

Yer değiştirmiş kişilerin mülk edinmesi47 hâlinde, eski mülkü bulunduğu topluma devredecektir. Bu amaç doğrultusunda, mülklerin tüm tapuları her iki daire arasında, global toplumsal bir temele göre, 1974 değeri artı enflasyon kriterinden takas (mübadele) edilecektir. Yer değiştirmiş kişiler, kendi toplumlarının dairesi tarafından, daireye devredilen mülklerin satışından elde edilen fonlardan veya mülk takası vasıtasıyla tazmin edileceklerdir. Tazminat için gerekli fonların eksilen kısımları, hükûmetlere ve uluslararası örgütlere, tazminat fonuna katkıda bulunmaları için çağrıda bulunulacaktır.

Aralık 1963’te yer değiştirmiş Kıbrıs Türk Toplumu’na mensup kişiler de tazminat iddiasında bulunabileceklerdir. Yer değiştirme anında, öteki toplum tarafından yönetilen federe devlette, kendi daimi ikâmetgâhlarına sahip olmuş ve o yerde yeniden daimi olarak ikâmet etmek isteyen “Kıbrıs’ın mevcut daimi sakinleri”48 geri dönme seçeneğini de seçip olacaklardır.

Yer değiştirme anında, öteki toplum tarafından yönetilen federe devlette, daimi olarak ikâmetgâhlarını kiralamış ve o yerde daimi olarak ikâmet etmek isteyen, Kıbrıs’ın mevcut daimi sakinlerine, “Yerleşme Özgürlüğü Düzenlemeleri” sathında öncelik verilecektir. Yani Türk Federe Devleti’nde, Rumların yerleşme özgürlüğünden istifade ederek ikâmet etme şansı olacaktır ki, bu zamanla Kıbrıs Türkleri’ni kendi bölgelerine azınlık durumuna düşebilme tehlikesi ile karşı karşıya bırakabilecektir.

Önceki daimi ikâmetgâhına dönmeye karar veren, yer değiştirmiş bir kişi, her yıl ve yıl boyunca, ilgili federe devlet tarafından işleme tâbi tutulacaktır.

Dönmeyi seçenlerin yerleşimi, etkilenecek kişilerin tatmin edici bir şekilde yeniden iskânından sonra yer alacaktır49.

Kapsamlı Çerçeve Anlaşması’nda, yer değiştirenler hususundaki detaylı bilgilerin, insan hakları bahane edilerek hazırlandığı, hemen göze çarpmaktadır. Yüzeysel olarak değerlendirildiği zaman, insanî nitelikleri oldukça ağır basan bu açıklamaların, daha dikkat çekici bir tablo oluşturması için, Vasiliu tarafından, Kıbrıs Türklere bir dizi vaatlerde bulunulmuştur.

21 Ekim 1992 tarihli Simerini gazetesenin yayınladığı habere göre, Vasiliu, Kıbrıs Rum Yayın Kurumu’nun (PIK) düzenlediği “Aktüalite” adlı programında, bu husus hakkında bazı plânları olduğunu açıklamıştır. Söz konusu plânda, göç etme durumunda kalacak Türklere, Güzelyurt yakınlarında iki kent inşa edilmesi, tazminat verilmesi, meslekî bakımdan rehabilite edilmeleri kararlaştırılmıştır50.

Konuyla alâkalı bir diğer örnek ise, Vasiliu, Alithia ve Fileleftheros gazetesi muhabirleriyle yaptığı bir söyleşide, Kıbrıs Türkleri’ne karşı vaatlerde bulunmaya devam etmiştir.

Alithia gazetesine göre verilen haberde, Vasiliu şöyle demiştir:

(16)

“Verdiğimiz cevaplar inandırıcı ve tatmin ediciydi. Hiçbir Kıbrıslı Türk’ün kurban edilmeyeceğini, tam aksine, yapılacak toprak ayarlamaları dolayısıyla, yer değiştirecek Kıbrıslı Türklerin daha iyi çalışma ve yaşam koşullarına kavuşacakları için kârlı çıkacaklarını söyledik. Türklerin geneli için, özellikle bugün Omorfo (Güzelyurt) bölgesinde kalanlar için konuştuk”51.

Bununla birlikte 23 Eylül 1992 tarihli Rum gazetelerinin tümü, Yorgo Vasiliu’nun B. M. Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmayı, ana haber olarak vermiştir.

Haravgi gazetesine göre Vasiliu konuşmasında:

“Kıbrıslı Rumlarla, Türklerin, daha iyi bir gelecek kurmak için geçmişi unutmak istediklerini”52 iddia etmiştir. Fileleftheros gazetesi ise, Vasiliu’nun:

“Savunma harcamalarından tasarruf edilecek kaynakların, Kıbrıs Türkleri’nin hayat düzeyini doğrudan etkileyecek programlar için harcamayı taahhüt ettik”53 şeklindeki sözlerini, okuyucularına duyurmaya çalışmıştır.

Hatta daha da ileri giderek, Maraş için çağdaş bir şehircilik plânı dahi hazırlatmıştır. Bilindiği gibi, Fikirler Demeti’nde, hâlihazırda UNFICYP kontrolü altındaki bölgenin, Maraş da dahil olacak şekilde genişletilmesini öngörmektedir: Simerini gazetesi, “Maraş (sözde) Belediye Başkanı” Andreas Puyuros ile bir söyleşi yayınlamış ve bu söyleşisinde, Maraş’ın “kurtuluşundan(!) hemen sonra kalkındırılması çalışmalarının başlayacağını” söylemiş ve bununla ilgili olarak şehircilik plânının hazırlanmış olduğunu da açıklamıştır54.

Hadiseyi daha da dramatize etmek için Rum Bakanlar Kurulu, 24 Nisan 1992 tarihinde yaptığı toplantıda, Yunan film şirketi Periplus Ebe tarafından yapımına başlanan bir filme, Rum Yönetimi’nin katkıda bulunmasına karar verdiğini belirtmiştir.

Fileleftheros gazetesine göre, “Bölücü Hat - Bin Aile - Bir Azınlık” isimli filmde, Lefkoşa’nın bölünmüşlüğü içerisinde “Kıbrıs Halkının” sözde dramı dile getirilmektedir55.

Vasiliu’nun dış dünyaya karşı göstermeye çalıştığı iyi niyet misyonerliği, Rum Yönetimi’nin diğer liderleri arasındaki cereyan eden demeç teatileri sayesinde, hadiseye gerçek yönüyle bakılmasına yardımcı olmaktadır.

Rum gazetelerinin bildirdiklerine göre, EDEK Lideri Dr. Vasos Lissarides’in, New York temasları ile ilgili olarak parti merkez komitesine sunduğu bir raporda:

“Rakip taraf Kıbrıs Türk tarafı değil, Türkiye’dir ve Türkiye, sürekli olarak suçlu sandalyesinde bulundurulmalıdır”56, şeklindeki ifadesi, Rum liderliğinin, gerçek düşüncelerini ortaya koymaktadır.

(17)

Daha önceki yıllarda olduğu gibi Ortodoks Kilise’nin dinî-etnik temele dayanan fundemantalizmi, şimdi de Ada’da adil ve nihaî bir çözümün bulunması önündeki en büyük engeli oluşturmaktadır.

Rum siyasî parti liderlerinin yanı sıra, Başpiskopos Hrisostomos da Gali Haritası hakkında demeç vermiş ve yayınlanan haritadan rahatsız olduğunu söyleyerek şunları öne sürmüştür:

“Bir Elen olarak, bir Kıbrıslı olarak ve en önemlisi bu Ada’nın başpiskoposu olarak bu haritadan rahatsız oldum. Ulusal topraklarımızı Türklere bırakmamız, vatanı inkâr demektir. Çünkü Kıbrıs’ın Türkleşmesinin temelini atmış oluyoruz. Kıbrıs’ın “Rum Kesimi” ve

“Türk Kesimi” diye ikiye ayrılması, en hafif deyimi ile “Taksim”dir. En kötü anlamıyla da Türkiye’nin bütün Ada’ya yayılmak için kullanabileceği bir köprü başının yaratılmasıdır”57.

Kıbrıs Rum Toplumu’nun siyasî yaşamında, ruhanî liderler, daima büyük rolü bulunmuş olup, siyaseti yönlendirici bir tutum takınmışlardır.

28 Eylül 1992 tarihli Eleftherotipia gazetesinin bildirdiğine göre, Başpiskopos Hrisostomos, Politiko köyünde Ayos İraklidios Manastırı’nda yaptığı konuşmada, Gali Fikirler Dizisi’nin uygulanması hâlinde, Kıbrıs’ın Elenizm’in elinden gideceğini söylemiştir.

Gali Fikirler Dizisi’nin, Kıbrıs Rumları’nı hem millî, hem de dinî bakımdan zehirlemek amacı güttüğünü öne süren Başpiskopos, tek devlet, tek egemenlik ve tek uluslararası kimlik hakkındaki sözleri, zehirli hapı tatlılaştırmak maksadıyla söylendiğini iddia etmiş ve konuşmasını şöyle sürdürmüştür:

“Devlet üniter olacak diyorlar. Bu nasıl üniterliktir ki biz kendi imzamızla, ulusal topraklarımızın yüzde 29’unu Türkiye’ye vermiş olacağız. Düşünün bir kere, kilisenin kurucusu Apostol Barnabas’ın Manastırı, Türklere verilmiş olacak. İçinizde ayaklanmanın kıvılcımlarını hissetmiyor musunuz?

....Mukaddesatımızı başka bir dine mensup olan barbar(!) Türk istilâcılarına teslim etmeye kimsenin hakkı olmadığını açıkça belirtelim”58.

Başpiskopos Hrisostomos’un verdiği bir başka demeci de Agon gazetesi, manşet olarak yayınlamıştır.

Demecinde Rum lider Vasiliu’yu şiddetle eleştiren Başpiskopos, şunları söylemiştir:

“…Bizim problemimiz Kıbrıs sorununa sadece birkaç yıl sürecek herhangi bir çözüm bulmak değildir. Problemimiz, Kıbrıs Rumluğu’nun ve Ortodoksluğun, bu Ada’da ilelebet yaşamasını teminat altına alacak bir çözüm bulmaktır”59.

(18)

5. Sonuç

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, Rum tarafının toprak ve yer değiştiren kişiler hususundaki diretmeleri, uzun vadeli plânlarının bir gereğidir. Çünkü Kıbrıs Rum Yönetimi, kalkınma düzeyi kriterlerini aşmış60 bulunmasından ötürü, bu bölgeleri sadece iktisadî kalkınma veya insan haklarının bir gereği olarak talep ettiklerini düşünmek, gülünç bir iddiadan öteye geçmez.

Yukarıda izaha çalışılan bilgiler ışığında, kurulması tasarlanan bir federasyonun(!), zamanla Rumların siyasal, iktisadî ve askerî denetimleri altına girmesine yol açacaktır.

Daha önce belirtildiği gibi, Rumlar kalkınmışlık düzeyleri ile Ada’nın tümünü kontrol etmeye başlayacaklardır. Bu suretle siyasî yönetimde etkinlikleri artarak, hakimiyetleri yavaş yavaş yaygınlaşacaktır. Sonuçta askerî üstünlük sağlayarak, Ada’nın 1974 öncesi durumuna getirilmesi gerçekleştirilecektir. Bu hususu hayata geçirmek için, Rum Yönetimi eski Başkanı Vasiliu şöyle diyor:

“- Bizim görüşmelerden korkacak bir şeyimiz yoktur.

Kazanacağımız çok şeyler vardır”61. Buna istinaden Denktaş’ın belirttiği:

“1974 öncesine dönüşü engelleyecek önlemleri masaya getiremezsiniz; bu nedenle adı geçen belge ve haritayı, kabul etmemiz mümkün değildir. Bu çerçevede yapılacak bir anlaşma, Kıbrıs’ta, Bosna-Hersek’te olduğundan daha kötü bir kıyıma “evet” demek anlamına gelir ki, Kıbrıs Türkü bunu asla kabul edemez”62 diyor ve ilâve olarak:

“Ne Gobi, ne de Gali Haritası’nı kabul ederim. Ben haritacı değilim. B. M.’in de harita hazırlama yetkisi yoktur. 18 yıl sonra oluşan yeni şartlara göre toprak tavizi değil, hudut düzenlemesi yaparız”63 demiştir.

Denktaş’ın bu tür demeçlerinin, Rum liderliğini rahatsız ettiği görülmektedir.

Özellikle 1993 Şubat’ında, Rum Yönetimi Başkanlık Seçimleri’nde, Vasiliu’nun aleyhinde Denktaş’ın bu demeçleri, propaganda malzemesi olarak kullanılmıştır. Sonuç olarak Vasiliu seçimleri kaybetmiş ve onun yerine, yılların ENOSİS savunucusu, mahir bir siyasetçi olan 78 yaşındaki DİSİ (Demokratik Birliği Partisi) lideri Glafkos Klerides geçmiştir. Rum Yönetimi olarak Klerides’in, toprak ve göçmenler hususunda, eski başkandan pek farklı bir siyaset gütmediği ortadadır. Çünkü Glafkos Klerides, New York görüşmelerinin genel bir değerlendirmesini almak için mülâkat yapan Alithia gazetesi, yayınladığı habere istinaden, toprak konusunda tatmin edici bir taviz ile göçmenlerin dönüş hakkını içermeyen bir çözümün, Rumlar tarafından kabul edilemeyeceğini64 vurgulamıştır.

Eğer Kuzey Kıbrıs’ın, yarın Bosna-Hersek, Kosova veya Batı Trakya’nın durumuna düşmesi istenmiyorsa, dış baskılara karşı direnç göstererek Kıbrıs Türkleri’nin ve Türkiye’nin çıkarları şimdiden korunması gerekir. Kısa vadeli ve geçici ara çözümlere

(19)

güvenilmemeli, Ada’nın ve bölgenin, yarın daha büyük sorunlarla karşılaşması şimdiden önlenmelidir.

Lâkin bazı kişiler Kıbrıs’ı bir kambur olarak değerlendirmekte ve “bu kamburdan mutlaka kurtulmalıyız” gerekliliği üzerinde durmaktadırlar. Zirâ bu görüşe göre, “Kıbrıs meselesi çözülmedikçe, uluslararası ilişkilerimiz rayına oturtulamayacaktır”. Şu asla unutulmamalıdır ki, bu tür çözümlerin kabul edilmesi halinde, işte o zaman K.K.T.C., Türkiye’nin sırtında kambur olacaktır.

Notlar

1. Soyalp Tamçelik: “Kıbrıs Adası’nın Jeopolitik ve Jeostratejik Önemi”, Türk Kültürü Dergisi, XXXIII(Haziran 1995) 386, s. 327.

2. Doğumunun 100. Yıldönümünde Atatürk, Kıbrıs Türk Tarih Kurumu Yayınları, Lefkoşa, 1981, s.11.

3. Doğumunun 100. Yıldönümünde Atatürk, s.11.

4. Atatürk’ün hizmetinde bulunan Kıbrıslı Türklerden biridir.

5. “Kıbrıs için Atatürk ne dedi?”, Halkın Sesi Gazetesi Özel Arşivi, Lefkoşa, 8 Mayıs 1958, s.1.

6. Sedat Ergin: “Dörtlü Zirve ve Özeleştiri”, Hürriyet Gazetesi, 10 Aralık 1992, s. l4.

7. Mehmet Ali Akpınar: “B. M. Çözüm Plânı’nın Tam Metnini Açıklıyoruz”, K.K.T.C.

Başbakanlık Enformasyon Müdürlüğü Arşivi, 1992, s. 1; “789 Sayılı Taslak Metninin Türkçe Tercümesi”, K.K.T.C. Başbakanlık Enformasyon Müdürlüğü Arşivi, 1992, s.

1; “B. M. Güvenlik Konseyi’nin 789 Sayılı Kararı’nın Tam Metni”, K.K.T.C. Dışişleri ve Savunma Bakanlığı Arşivi, 27 Kasım 1992, s. 1; “Güvenlik Konseyi, Gali Raporu’nu Ele Alıyor”, K.K.T.C. Başbakanlık Enformasyon Müdürlüğü Arşivi, 10 Nisan 1992, s. 1; “Report of The Secretary-General on His Mission of Good Offices in Cyprus, Başbakanlık Enformasyon Müdürlüğü Arşivi, Kasım 1992, s.1; “Security Council”, K.K.T.C. Dışişleri ve Savunma Bakanlığı Arşivi, 25 Mayıs 1992, s. 4.

8. “Denktaş’ı Kızdıran Yazı”, Sabah Gazetesi, 30 Mayıs 1992, s. 4.

9. “Gobi ve Rolandis’in Demeçleri”, Türk Ajansı Kıbrıs (T.A.K.) Rum Basını, 30 Mayıs 1992, s. 2-3

10. 23 Nisan 1992 tarihinde Astra Radyosu, B. M. Genel Sekreteri’nin Kıbrıs eski Özel Temsilcisi Hugo Gobi ile bir söyleşi yaparak bu bilgileri doğrulamıştır. Gobi, kendisinin Ada’daki demokrafik incelemele sonuçlarından istifade ederek, “Gobi Haritası” veya “Gobi Hattı” olarak bilinen bir haritanın oluşturulduğunu söylemiştir…Bkz…“Gobi’nin Söyleşisi”, T.A.K., Rum Basını, 24 Nisan 1992, s. 2.

11. “Gobi ve Rolandis'in Demeçleri”, a.g.e., s. 2-3.

12. Özer Hatay, Hürriyet Gazetesi, 30 Mayıs 1992, s. 18.

13. Mehmet Ali Akpınar: “B. M. Çözüm Plânı’nın Tam Metnini Açıklıyoruz”, a.g.e., s. 1;

“Güvenlik Konseyi, Gali Raporu’nu Ele Alıyor”, a.g.e., s. l; “Report of The Secretary-General on His Mission of Good Offices in Cyprus”, a.g.e., s. 1. v.d.

14. “Butros Gali’nin Raporu”, T.A.K., Rum Basını, 4 Nisan 1992, s. 1.

15. “B. M. Çözüm Plânının Tam Metnini Açıklıyoruz”, s. 1 16. Kıbrıs’ta mevcut bulunan Barış Gücü Birliği.

17. “789 Sayılı Taslak Metnin Türkçe Tercümesi”, a.g.e., s. 3.

18. “Millî Tehlike”, Kıbrıs Gazetesi, 30 Haziran 1992, s. 1 ve 3.

19. “A.B.D.’den Zehir Gibi Uyarı Mektubu”, Hürriyet Gazetesi, 10 Temmuz 1992, s. 1.

(20)

20. Doğan Uluç: “New York’ta Harita Pazarlığı”, Hürriyet Gazetesi, 21 Haziran 1992, s. 12.

21. Doğan Uluç: “New York’ta Harita Pazarlığı”, s. 12.

22. Denktaş: “Elimize Pranga Vurdurtmayız”, Hürriyet Gazetesi, 11 Temmuz 1992, s. 22.

23. “Makarios ile Denktaş Toprak İçin Yüzde 20’de Anlaşmıştı”, K.K.T.C. Milli Eğitim, Kültür ve Spor Bakanlığı Millî Arşivi, Rum Basının Özetleri, 8 Mayıs 1981, Sayı:

103, s. 3.

24. “A.B.D. Karşılıklı Tavizlerle Çözüme Gidilmesini Öngörüyor”, T.C. Lefkoşa Büyükelçiliği Basın Müşavirliği Arşivi, Rum Basın Özetleri, Sayı: 106, s. 1.

25. “Yuannides: Toprak Sorununu Çözümlemeden Anayasa Konusunu Hâlledemeyiz”, T.C. Lefkoşa Büyükelçiliği Basın Müşavirliği Arşivi, Rum Basın Özetleri, 21 Mart 1981, Sayı: 66, s. 1.

26. Şebnem Şenyener: “Vasiliu: Kıbrıs’ta Türklere Yüzde 27 Toprak Kalmalı”, Sabah Gazetesi, 18 Temmuz 1992, s. 10.

27. “İsviçe”, Anabritannica, C. XII., s.111.

28. Raif Rauf Denktaş, Ot Gibi Yaşamadık Diye, Derleyen: Burhan Mahmutoğlu, Lefkoşa, 5 Haziran 1986, s. 50-51.

29. Ahmet Erdel - Tâlip Yücel: “Balkan Yarımadası-Suriye - Irak - Kıbrıs”, Türk Dünyası El Kitabı, T.K.A.E. Yayınları, Ankara, 1976, s. 108-109.

30. Tamer Çerçi: “Kıbrıs’ta Güzelyurt’a Dikkat”, Hürriyet Gazetesi, 5 Temmuz 1992, s. 5.

31. Tamer Çerçi: “Kıbrıs’ta Güzelyurt’a Dikkat”, s. 5.

32. Aydın Olgun: “Güzelyurt Verilemez”, Milliyet Gazetesi, 16 Ekim 1992, s. 17.

33. Akpınar, a.g.e., s. 4.

34. “Güvenlik Konseyi, Gali Raporu’nu Ele Alıyor”, Kıbrıs Gazetesi, 10 Nisan 1992, s.

8; “Güvenlik Konseyi’nin 789 Kararının Tam Metni”, K.K.T.C. Dışişleri ve Savunma Bakanlığı Arşivi, 27 Temmuz 1992, s. 1; “789 Sayılı Taslak Metnin Türkçe Tercümüsi”, a.g.e., s. 2.

35. Şebnem Şenyener: “Güzelyurt Türk Tarafında Kalsın”, Sabah Gazetesi, 19 Haziran 1992, s. 9.

36. “Simerini Gazetesi: Toprak Konusu”, T.A.K., Rum Basını, 14 Mayıs 1992, s. 2.

37. “Simerini Gazetesi: Toprak Konusu”, s. 2.

38. “Fileleftheros: Toprak Konusu ile İlgili Kriterler”, T.A.K., Rum Basını, 29 Haziran 1992, s. 1; “Yüzde 29’un Üstünde Toprak”, T.A.K., Rum Basını, 21 Haziran 1992, s. 2; “Agon Gazetesi: Denktaş’ın İstekleri”, T.A.K., Rum Basını, 5 Haziran 1992, s. 3.

39. “Vasiliu’nun 8. Haritası”, T.A.K., Rum Basını, 27 Eylül 1992, s. 3.

40. “Fileleftheros Gazetesi’nin Demeci”, T.A.K., Rum Basını, 5 Ekim 1992, s. 1.

41. “Vasiliu “Harita Var” Diyor”, T.A.K., Rum Basını, 15 Haziran 1992, s. 1.

42. “Fileleftheros: Göçmenlerin Dönüşü”, T.A.K., Rum Basını, 23 Haziran 1992, s. 2.

43. “Vasiliu, Kilise Liderlerini Yatıştıramadı”, T.A.K., Rum Basını, 3 Temmuz 1992, s. 2.

44. Türkiye Cumhuriyeti’nden gelip yerleşenlerden bahsediyor.

45. “Rum Gençleri, Federasyon İstemiyorlar”, T.A.K., Rum Basını, 16 Temmuz 1992, s. 4.

46. Akpınar, a.g.e., s. 4-5; “789 Sayılı Taslak Metnin Türkçe Tercümesi”, K.K.T.C.

Başbakanlık Enformasyon Müdürlüğü Arşivi, s. 3.

47. Buna göre bu kişi tazminat talep edebilecektir.

48. Türkiye’den yerleşmek için gelip K.K.T.C. vatandaşı olanları kabul etmiyorlar.

49. Akpınar, a.g.e., s. 4-5; “789 Sayılı Taslak Metnin Türkçe Tercümesi”, K.K.T.C.

Başbakanlık Enformasyon Müdürlüğü Arşivi, s. 3.

50. “Vasiliu’nun Türklere Vaadi”, T.A.K., Rum Basını, 22 Ekim 1992, s. 2.

51. “Vasiliu ile Söyleşi”, T.A.K., Rum Basını, 5 Ağustos 1992, s.5.

(21)

52. “Vasiliu’nun Konuşması”, T. A. K., Rum Basını, 23 Eylül 1992, s. l.

53. “Vasiliu’nun Konuşması”, a.g.e., s. 1.

54. “Maraş İçin Hazır Şehircilik Plânı”, T. A. K., Rum Basını, 20 Eylül 1992, s. 4.

55. “Kıbrıs Konusunda Film”, T. A. K., Rum Basını, 29 Nisan 1992, s. 6.

56. “Lissarides’in Görüşü”, T. A. K., Rum Basını, 22 Ağustos 1992, s. 8.

57. “Papaz Yine Devrede”, T. A. K., Rum Basını, 3 Temmuz 1992, s. 3.

58. “Başpiskopos: “Kıbrıs Elden Gidiyor” Diyor”, T. A. K., Rum Basını, 28 Eylül 1992, s. 3-4.

59. “Başpiskopos’tan Vasiliu’ya Sert Eleştiri”, T. A. K., Rum Basını, 22 Kasım 1992, s. 2.

60. 30 Eylül 1992 tarihli Fileleftheros gazetesinin verdiği habere göre, Dünya Bankası’nın Güney Kıbrıs’a vermekte olduğu kredileri, öngörülen kalkınma düzeyi kriterlerini, bu ülkenin aştığı için durdurulduğu bildirilmektedir…Bkz… “Dünya Bankası Kredileri Durdurdu”, T. A. K., Rum Basını, 30 Eylül 1992, s. 7… Bunun yanı sıra ayni tarihli bir başka Rum gazetesi Apoyevmatini’nin ifadesine göre, Ulaştırma eski Bakanı Renos Stavrakis, Rum Ticaret Filosu’nun, bugün 2.300 gemi ve 22 milyon ton yük kapasitesi ile dünyada 7’nci sırayı aldıklarını söylemiştir… Bkz… “Rum Ticaret Filosu”, T. A. K., Rum Basını, 30 Eylül 1992, s. 8.

61. “Vasiliu’nun Basın Toplantısı”, T. A. K., Rum Basını, 29 Ağustos 1992, s. 1.

62. Rauf Denktaş: “Türkiyesiz Yapamayız”, Hürriyet Gazetesi, 10 Aralık 1992, s. 9.

63. Aziz Utkan: “Ne Erenköy’ü, Ne de Güzelyurt’u Veririz”, Hürriyet Gazetesi, 16 Haziran, 1992, s. 16.

64. “Klerides’in Söyleşisi”, T. A. K., Rum Basını, 8 Kasım 1992, s. 3.

Kaynaklar

- “789 Sayılı Taslak Metnin Türkçe Tercümesi” (1992). K. K. T. C. Başbakanlık Enformasyon Müdürlüğü Arşivi, Lefkoşa.

- “A.B.D.’den Zehir Gibi Uyarı Mektubu” (1992). Hürriyet Gazetesi, 10 Temmuz.

- “Agon Gazetesi: Toprak ve Göçmen Konuları” (1992). Türk Ajansı Kıbrıs (T.A.K.), Rum Basını, 5 Haziran.

- Akpınar, Mehmet Ali (1992). “B. M. Çözüm Plânının Tam Metnini Açıklıyoruz”, K. K.

T. C. Başbakanlık Enformasyon Müdürlüğü Arşivi, Lefkoşa.

- “B. M. Güvenlik Konseyi’nin 789 Sayılı Kararının Tam Metni” (1992). K. K. T. C.

Dışişleri ve Savunma Bakanlığı Arşivi, Lefkoşa, 27 Kasım.

- “Başpiskopos: “Kıbrıs Elden Gidecek” Diyor” (1992). Türk Ajansı Kıbrıs (T.A.K.), Rum Basını, 28 Eylül.

- “Başpiskopos’tan Vasiliu’ya Sert Eleştiri” (1992). Türk Ajansı Kıbrıs (T.A.K.), Rum Basını, 22 Kasım.

- “Butros Gali’nin Raporu”, (1992). Türk Ajansı Kıbrıs (T.A.K.), Rum Basını, 4 Nisan.

- Çerçi, Tamer (1992). “Kıbrıs’ta Güzelyurt’a Dikkat”, Hürriyet Gazetesi, 5 Temmuz.

- Denktaş, Raif Rauf (1986). Ot Gibi Yaşamadık Diye, Derleyen: Burhan Mahmutoğlu, Lefkoşa.

- “Denktaş: Elimize Pranga Vurdutmayız” (1992). Hürriyet Gazetesi, 31 Temmuz.

- “Denktaş: Pazarlık Yapamam” (1992). Sabah Gazetesi, 17 Haziran.

- “Denktaş’ı Kızdıran Yazı” (1992). Sabah Gazetesi, 30 Mayıs.

- “Detaylı Gali Haritası” (1992). K. K. T. C. Başbakanlık Enformasyon Müdürlüğü Arşivi, Lefkoşa, 10 Nisan.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu makalede, Konya iline bağlı Sarayönü ilçesinin Ladik kasabasında yaşamış olan, halk arasında La- dikli Ahmet Ağa olarak da bilinen Ahmet Elma’nın hayatı etrafında

Bu anlamda Hayat Bilgisi, Sosyal Bilgiler ve Vatandaşlık ve İnsan Hakları gibi sosyal olay ve kavramları daha fazla ön plana çıkaran derslerde empati becerisini

Turan, örneğin Tuz Gölü kadar bir alana kurulacak güneş panelleriyle, enerjiyi depolama imkânının olması koşuluyla, Türkiye için gerekli enerjinin tamamı- nın

Türk basma kitapçılığı Avrupa milletlerinin- kine bakarak çok geç başlamasına rağmen iyi bir gelişme göstermiş ve ileri çizgiye ulaşmıştır. halkın

Kıbrıs’ta Dün, Bugün, Yarın, İstanbul: Kıbrıs Türk Kültür Derneği İstanbul Bölgesi Yayınları, 1975.. 

The students were reminded that “if the measure is 3/4, it consists of 3 quarter notes, whereas it consists of 3 half notes if the measure is 3/2.” Afterwards, the students were

Şekil 29: 19 no’lu olgunun supratentorial yapılar çıkarıldıktan sonra superiorden alına kesitte sağda medial bölgede, solda lateral bölgede tentorial sinüs

Yaşar Nabi beyle çalışmak benim için yeniden üniversiteye gitmek yada bu dalda bir «master» yapmak kadar anlamlı oldu, kendisine çok şey borçluyum;