• Sonuç bulunamadı

ÜNİTE FELSEFEYE GİRİŞ İÇİNDEKİLER HEDEFLER VARLIK FELSEFESİ 2

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ÜNİTE FELSEFEYE GİRİŞ İÇİNDEKİLER HEDEFLER VARLIK FELSEFESİ 2"

Copied!
19
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İÇİ NDEKİLE R • Giriş

• Varlık “Madde” Olarak Vardır.

• Varlık hem “Madde” hem de “Tin”

Olarak Vardır

• Varlık “Fenomen” Olarak Vardır.

• Varlık, “Varoluş” Olarak Vardır.

HEDE FL ER

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;

• Materyalizmin ne anlama geldiğini ve türlerini öğrenecek

• İdealizmin ne anlama geldiğini öğrenecek

• Varlığı madde ve idea olarak kabul etmenin ne anlama geldiğini öğrenecek

• Varlığı fenomen olarak kabul etmenin ne anlama geldiğini öğrenecek

• Varlığı “varoluş” olarak kabul etmenin ne anlama geldiğini öğrenecek

ÜNİTE

8

VARLIK FELSEFESİ 2

FELSEFEYE GİRİŞ

(2)

GİRİŞ

Varlık, insan zihninden bağımsız olarak vardır fakat idea cinsinden değil de madde cinsinden vardır, diyen realist görüştür. Varlığın madde cinsinden olduğunu iddia eden tüm görüşler materyalisttir. Materyalizme (maddecilik) göre, gerçekten var olan bir maddî varlık vardır ve bu, insandan bağımsız olarak nesnel gerçeklik şeklinde vardır. Materyalizmin klasik temsilcilerinin görüşlerine göre var olan her şey, bize başka türlü görünse de, maddedir veya maddi bir şeydir. O halde madde değilmiş gibi görünen şeyler de aslında son tahlilde maddeye geri götürülebilir veya ona indirgenebilir. Öte yandan çeşitli materyalist filozofların maddeden anladıkları şey belli ölçüde birbirinden farklıdır. Bununla birlikte onlar maddeden son tahlilde ‘zamanda belli bir anda ve uzayda belli bir noktada ortaya çıktığı gözlemlenebilecek somut, fiziksel cisimi’i anlarlar.

Materyalizm, yalnızca maddenin gerçek olduğunu, madde ve maddenin değişimleri dışında hiçbirşeyin var olmadığını, varlığın madde cinsinden olduğunu öne sürer. Ayrıca, yer kaplayan, yaratılmamış ve yok edilemez, kendinden kaim olan, harekete yetili maddenin, evrenin biricik ya da temel bileşeni olduğunu savunan varlık anlayışı da materyalist bir anlayıştır. Evrendeki tek tözün madde olduğunu, varlığın fiziki bir nitelik taşıdığını ve evrende tinsel (maddi olmayan) ya da manevi bir tözün bulunmadığını öne süren görüş ve indirgemeci bir öğreti olarak materyalizm, yalnızca maddeye varlık yükler. Ayrıca materyalizm, zihin ya da ruha bağımlı bir gerçeklik ya da ikinci dereceden bir varlık verir veya ruhun hiçbir şekilde var olmadığını iddia eder. Gerçek dünyanın, halleri ve ilişkileri itibariyle değişen maddi şeylerden meydana geldiğini savunan materyalizm, maddi bir şey ya da nesneyi ise, sadece mekân ve zaman içinde olma, şekil, büyüklük, kütle, katılık, sıcaklık türünden fiziki özellikler sergileyen bir şey olarak tanımlar.

Materyalizmin de değişik versiyonları vardır. Materyalist varlık anlayışını İlkçağ materalizmi, mekanik materyalizm ve diyalektik materyalizm olmak üzere üç görüş altında toplamak mümkündür.

VARLIK “MADDE” OLARAK VARDIR.

İlkçağ Materyalizmi

İlkçağ materyalistleri doğa felsefecileri olarak da bilinmektedir. Thales’le başlayan doğa felsefecileri evrenin ilk maddesini araştırmışlardır. İlkçağ

materyalistleri iki farklı grupta toplanır: Varlığı değişmeyen madde olarak görenler ve varlığı hareket, değişim ve oluş içinde görenler.

Birinci görüşe giren İlkçağ materyalistleri, evrenin ana maddesini

(3)

ana ilke ile açıklamaya çalışmışlardır. Thales, bu özelliklere sahip varlığın “su”

olduğunu söylemiştir. Varlık, su’dur. Evrenin temel arkhesi (ana maddesi) su’dur.

Çünkü her şey sudan gelmiştir ve sonuçta tekrar suya dönecektir. Her nesne suyun değişik karışımlarıdır. Değişen şeylerin arkasındaki değişmeyen varlığın madde cinsinden olduğunu söyleyen ikinci İlkçağ materyalisti Anaksimenes ise varlığı

“hava” arkhesiyle açıklamıştır. Hava her şeyin ana ilkesi olarak değişmeyen varlıktır ve ilk varlıktır.

İlkçağ materyalizminin ikinci görüşünün temsilcisi olan Herakleitos’a göre varlık, madde cinsinden olan Ateş arkhesinden gelmektedir. Fakat Thales ve Anaksemenes’in dediği gibi değişmez ve kalıcı değil, ateş tüm varlıkları yakarak ve yıkarak, onların değişmesini sağlar. Bu nedenle, varlık, oluştur, akıştır ve

değişimdir. Doğada süreklilik ve değişmezlikten söz edilemez. Doğada var olan ve yaşayan her şey bir başkasının ölümünden ya da yok olmasından dolayı vardır.

Doğada sürekli bir savaş, çekişme ve mücadele vardır. Savaş her şeyin nedenidir, çekişme ise her şeyin adaletidir.

Herakleitos, tüm varlık anlayışını iki ilke üzerine temellendirmiştir: 1. Her şey mücadele ve savaştan gelmektedir. 2. Her şey sürekli bir oluş veya akış içindedir.

Akış ve oluş içindeki varlıklar düzenli bir şekilde var olmakta ve değişmektedirler.

Çünkü ana ilke olan ateş aynı zamanda logos, yani evrensel akıldır. Logosun egemenliğinde her şey yasalı bir şekilde değişmekte ve oluş hâlindedir. Logos, evreni düzenli ve yasalı yapmaktadır.

Mekanik Materyalizm

Evrendeki gerçek varlık maddedir ve maddesel varlığın oluşturduğu evren, mekanik bir biçimde hareket eder. Evreni anlamak için, makinenin parçalarını anlamak gerekir. Mekanik materyalizm hiçbir biçimde manevî tözleri veya varlıkları kabul etmez. Tüm varlıklar, maddenin mekanik hareketleri ve değişimi ile açıklanır.

Mekanik materyalizmi, atomcu mekanik varlık anlayışı, cisimci mekanik varlık anlayışı ve makine mekanik varlık anlayışı olmak üzere üç görüş altında toplamak mümkündür.

Atomcu Mekanik Materyalist (maddeci) Görüş

İlkçağ materyalist filozoflardan Demokritos ve Modern felsefecilerden P.

Gassendi’nin savunduğu bu görüşe göre, her şey atom ve boşluktan oluşmuştur.

Gerçek varlık, bölünemez fiziksel gerçeklik olan atomlardan oluşmuştur. Var olan her şey, sonsuz sayıdaki maddesel atomlara ayrılır. Atomlar, bir sıra ile birleşerek veya ayrılarak varlıkları oluştururlar. Bu atomlar farklı büyüklükte ve biçimdedirler.

Bu nedenle bunların birleşmesinden farklı nesneler meydana gelmektedir.

Atomların ortak özellikleri, bölünemez, parçalanamaz ve içlerine nüfûz edilemez oluşlarıdır. Atomlar, boşlukta yer kaplayan fiziksel varlıklar olarak sürekli hareket

(4)

hâlindedirler. Hareketleri bir dış güçten değil, kendi iç güçlerinden gelmektedir.

Atomlar, zorunlu olarak mekanik bir hareket yaparlar. Evrende hiçbir şey rastlantı sonucu oluşmaz. Her şeyin bir amacı vardır. Zihin, ruh, akıl, duygu gibi soyut varlıklar da aslında daha ince atomlardan yapılmış fiziksel varlıklardır. Zihinsel hiçbir varlık yoktur. Her şey atomların boşluk içinde yaptıkları mekanik zorunlu ve amaçlı hareketlerinin sonucu oluşmuştur.

Cisimci Mekanik Materyalist Görüş

İngiliz düşünür Thomas Hobbes’a (1588-1679) göre, gerçekten var olan, yer kaplayan cisimlerdir. Başka bir söylemle, gerçekten var olan her şey, maddenin şekil almış türü olan cisimlerdir. Hobbes, atomcu mekanik materyalizmi reddeder.

Çünkü atomların hareket ettiği boşluğun olmadığını iddia eder. Eğer boşluk varsa, hareket yoktur, der. Hareketin olabilmesi için evrenin dolu olması gerekir. Mekanik hareket ancak dolu bir evrende gerçekleşebilir.

Atomun ve boşluğun reddedilmesiyle, Hobbes, doluluk içeren maddesel cisimlerin gerçekten var olabileceğini ileri sürer. Var olanın tümü cisimseldir. Cisim ise en, boy ve derinliğe sahip olan yer kaplamadır. Cisimlerin tek özelliği hareket etmeleridir. Hareket özelliğiyle cisimler şekil veya biçim alırlar. Evrendeki her şey cisimsel olduğuna göre, hareket etmektedir. Evrendeki bütün cisimler hareket yasasına göre şekil alırlar. Hareket yasası ise mekanik zorunlu harekettir. Hobbes ruhun, zihnin, aklın hatta Tanrı’nın varlığını reddederek, var olan her şeyi cisimsel yapmıştır.

Makine-İnsan Mekanik Materyalizm

Fransız materyalist La Mettrie (1709-1751) tarafından savunulan makine- insan kuramına göre, evrende her şey cisimsel yani maddeseldir. Onun dışında hiçbir şey yoktur. Kendisi bir hekim olan La Mettrie, insanı bir makine olarak açıklar. Descartes’ın hayvanların ruhu yoktur tezinden etkilenerek, hayvanların fiziksel yapıdaki sinir sistemleriyle algılama ve duyumlama yaptığını kabul eder.

Eğer hayvanlar yalnızca sinir sistemleri ile algılama yapıyorsa, niçin insanlarda aynı şeyi algılamada kullanmasın, diye düşünen La Mettrie, insanlarda da ruh olmadığını ileri sürmüştür. İnsanın ruhu yoksa nasıl hareket etmektedir?

İnsan, evrendeki diğer varlıklardan farklı olamaz. Bu nedenle, o da cisimsel bir varlıktır. Hayvan ve diğer varlıklarla aynı olan insan, bedeninin dışında bir ruha sahip değildir. İnsan ruhsuz bir makinedir. Bir makine olarak mekanik hareket et- mektedir. Fakat insan hayvana göre, daha karmaşık bir makinedir. Hayvana göre daha mükemmel bir makine olan insan, ne gökten gelmiş ne de topraktan olmuştur. İnsan, basit organizmalardan daha karmaşık organizmalara giden evrimsel sürecin bir parçasıdır. İnsan birdenbire ortaya çıkmamıştır. İnsan, derece

(5)

derece basitten daha karmaşığa giden bir yapı göstererek bugünkü konumuna gelmiştir.

Diyalektik Materyalizm:

Diğer materyalizm çeşitleri gibi, diyalektik materyalizm de, gerçekten var olanın maddî cinsten olduğunu iddia eder. Fakat diğerlerinden farklı olarak, bu maddesel varlığın diyalektiğin yasalarına göre ortaya çıkıp, hareket ettiği ve devinim içinde olduğunu kabul eder. Diyalektik materyalizmin en önemli iki temsilcisi Marx ve Engels’tir.

Karl MARX (1818-1883)

Kendi dönemi ve daha sonraki dönemlere en çok etki eden bir filozof olarak Marx, gerçekten var olanın madde ve onun değişimleri olduğunu ileri sürer. Diğer materyalistlerden farklı olarak, maddenin değişiminin ve hareketinin mekanik değil, diyalektik bir biçimde olduğunu söylemektedir. Marx’ın materyalizmdeki özgün yanı, mekanizmin yerine, diyalektiğin hareket ve değişim yasalarını

getirmesidir. Marx’a göre, diyalektik yasalar insan aklını, doğayı ve tarihi yöneten temel itici güçtür. Bu alanda sürekli çatışma ve savaş vardır. Herakleitos’un savaş ve mücadele kavramını ve Hegel’in diyalektik görüşünü yeniden yorumlayan Marx, aklın, doğanın ve tarihin tez, antitez ve sentez adımlarında oluşan bir çelişkiler mücadelesi olduğunu söyler.

Marx’a göre, gerçekten var olan varlık, maddedir. Madde, evrendeki her şeyi değişim ve hareketi sonucu meydana getirir. Madde, diyalektiğin özü gereği çatışma ve çelişme içinde değişerek, gelişir. Biyolojik varlıklarda bu değişim ve gelişime tâbidir. Değişme ve gelişme mekaniğin düzgün doğrusal değişmesi ve gelişmesi biçiminde olmaz. Maddenin diyalektik değişimi ve gelişimi sıçramalı veya devrimsel olur. Diyalektik materyalizme göre, madde sürekli diyalektik olarak devrimsel biçimde değişir ve gelişir.

Maddedeki niceliksel birikimler bir anda ani bir sıçrama ile niteliksel yapıya dönüşür. Bu devrimsel aşama ile kazanılan nitelikler bir önceki niteliklerden özce farklıdır. Nicelikten niteliğe dönüşen değişmelere, diyalektiğin nicelikten niteliğe değişme yasası denir. Bu yasaya uygun olarak kazanılan bir nitelik, daha önceki niteliğe indirgenemez veya ondan çıkartılamaz çünkü varlık artık farklı bir niteliğe sahiptir. Örneğin, cansız madde kitlesi başlangıçta fiziksel ve kimyasal özelliklere sahipken, bu niteliklerin bir araya gelerek belli bir niceliksel seviyeye ulaşması sonucu, diyalektiğin nicelikten niteliğe geçme yasası gereği, yeni bir nitelik olarak o varlıkta farklı bir biçimde ortaya çıkar. Bu değişim sonucu cansız varlık, yaşam niteliğini kazanır. Yaşam niteliği, artık bir önceki cansız madde niteliğinden özce farklıdır ve ona indirgenemez. Marx, aynı durumu, yaşamdan bilinçli varlığa geçiş

(6)

için de uygular. Bilinçli varlık, yaşamdan yani canlı olmanın ötesinde bir niteliktir ve bu nitelik niceliğin niteliğe dönüşmesi yasasıyla olanaklı olmuştur.

Marx’a göre diyalektiğin ikici yasası, çelişme yasasıdır. Çelişme yasası, maddenin en basit kütleden en karmaşığa doğru giden değişim ve gelişim sürecinde hep karşıtlarıyla bir çatışma içinde olduğunu belirtir. Maddenin

değişmesi karşıtların savaşı ile mümkündür. Karşıtlar ve çelişkiler bir arada bulunur ve birbirlerine dönüşür. Çelişme ve karşıtların savaşı, değişme ve gelişmenin temel gücüdür çünkü o olmasa her şey aynı kalırdı. Evrendeki her şey, diyalektiğin yasalarına maruz kalmaktadır. Diyalektik, değişmenin itici gücüdür.

Marx, diyalektik yasaların aynı zamanda varlığın yasaları olduğunu ileri sürmekle kalmaz, düşüncenin yasaları olarak da toplumun ve tarihin itici gücü olduğunu söyler. Tarihsel materyalizmle, toplumların ve tarihin gelişimini, ekonomik güçlerin çatışmasına indirgeyen Marx, üretim araçları, üretim biçimi ve üretim araçlarının sahiplerinin tarihi belirlediğini söylemektedir.

VARLIK HEM MADDE HEM DE TİN OLARAK VARDIR

Varlığın hem madde hem de tinsel olduğunu söyleyen felsefeciler, aynı zamanda realist yani bizden bağımsız bir varlığın olduğunu kabul ederler.

Dolayısıyla bu görüşü savunan filozoflar, ikici (düalist) bir varlık anlayışını

savunurlar. İkiciliğe göre, varlık birbirinden bağımsız ve birbirine indirgenemeyen iki tözden oluşmaktadır. Madde-form varlık anlayışına Aristoteles’i, madde-ruh varlık anlayışına Descartes’ı örnek verebiliriz. Bu düşünürler ne materyalist ne de idealistlerdir. Bunlar, düalist (ikici) varlık anlayışını savunan filozoflardır.

ARİSTOTELES (M.Ö. 384-322)

İlk Çağ filozoflarından Aristoteles, öğretmeni Platon’un varlık görüşlerini eleştirerek, kendi varlık kuramını ortaya koyar. Platon’un idea için söylediklerinin büyük çoğunluğunu kabul etmekle birlikte, fenomenler dünyasından bağımsız bir idealar dünyasını kabul etmez. İdealar vardır, fakat “şu” diye gösterdiğimiz tekil varlıklarla birlikte vardır. Tekil varlıkların içinde vardırlar, onlardan bağımsız olarak bir varlıkları yoktur.

Aristoteles’e göre, gerçek varlık “şu” diye gösterdiğimiz bireysel varlıklardır.

Bireysel varlıklar, madde ve formun (Platon’un deyimiyle idea) bir araya gelerek oluşturduğu gerçek tözlerdir. O hâlde, Aristoteles için madde ve form birer töz veya birbirinden bağımsız iki ayrı varlık değil, varlığın iki temel öğesidir. Onlar bir arada olmadığı sürece varlık da var olamaz. Gerçekten var olan her şey, bu ikisinin birlikteliğiyle var olmaktadır.

(7)

Aristoteles’in madde ve form kuramına Hylemorphik kuram denir. Bu kurama göre, tüm doğal varlıklar, şekilsiz maddenin (hyle) bir form tarafından şekillenmesiyle var olurlar. Varlığı varlık yapan şey ise özdür. Aristoteles için, öz, formdur. Varlığa asıl biçimi veren şey onun özüdür ve bu öz, onu diğer varlıklardan ayıran temel biçimdir. Örneğin, “şu bronz heykel”in özü, bronz denilen şekilsiz maddeye şekil veren heykel formudur. Buna karşılık, gümüş denilen maddeyi, diğer maddelerden ayıran özü ise onun gümüş olma formudur. Varlığın var olması için madde ve form ikilisine etkin ve ereksel nedeni de ekleyen Aristoteles, dört nedenin varlığın var olması için gerekli şart olduğunu söyler. Dört neden şunlardır:

Maddî neden, formel neden, etkin (faal) neden ve ereksel neden. Bu dört neden bir araya gelince varlık var olur.

Bu konuyu biraz daha açmak gerekirse, Aristoteles’e göre, form, maddede saklıdır. Form maddede potansiyel olarak vardır. Bir etkin güç sayesinde açığa çıkar. Örneğin, bronz maddesinde heykel olma gücü potansiyel olarak mevcuttur.

Ne zaman bir sanatçı, bronzu alıp, ona heykel biçimi verirse, “şu bronz heykel”

denilen varlık ortaya çıkar. Aristoteles’in çok sevdiği bir örnek şöyledir: Bir kız, anne olma potansiyelini kendinde barındırmaktadır. Kız madde, anne formdur. Madde, formu saklamaktadır. Kız bir gün şartlar sağlandığında anne olacaktır. Bir çocuk maddedir, konuşma ve düşünme formuyla doğar fakat henüz bebekken bu iki formu aktüel yapamaz yani gerçekleştiremez. Ancak, konuşma ve düşünme po- tansiyel olarak çocukta her zaman vardırlar.

Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi, Aristoteles, varlığın değişimini ve hareketini, potansiyelden aktüele (fiili duruma) geçiş olarak açıklamaktadır. Varlık hareketsiz ve değişmez değildir. Varlık, onun için, oluş hâlindedir. Hem cansız doğa hem de canlı varlıklar sürekli bir oluş hâlindedir ve oluş bir amaca doğrudur.

Aristoteles, mekaniksel bir hareketi ve oluşu değil, ereksel bir oluşu ve değişimi kabul eder. Her şeyin varlığa gelişinin bir amacı ve ereği vardır. Örneğin, erik çekirdeği, kendinde erik olma ereğini (amacını) taşır. Erik çekirdeğinden hiçbir zaman elma yetişmez. Platon’un tersine, Aristoteles oluşa büyük önem verir.

Formu, oluş dünyasındaki değişimleri açıklamak için kullanır. Form ve madde iki karşıt ve bağımsız varlık değil, bir varlığın iki uyumlu nedenidir.

Aristoteles’in form-madde uyumluluğunu insan kuramında da görebiliriz.

İnsan madde ve formdan oluşmuş bir canlı varlıktır. İnsanın maddesi bedeni, formu ise onu canlı tutan ruhudur. Ruhu çeşitli derecelere ayırarak ele alan Aristoteles’e göre, insan ruhu, bitkilerin beslenme ve üreme gücünü, hayvanların hareket etme gücünü ve yalnızca insana ait olan akıl gücünü bir arada bulundurur. O hâlde, insanı diğer cansız ve canlı varlıklardan ayıran en önemli özelliği akıllı olmasıdır.

Akıl, insanın formudur, maddesi ise bedendir. Ruh ve beden, Platon’da olduğu gibi iki çatışan varlık değil, birbirini tamamlayan uyumlu iki varlıktır. Ruh, bedeni canlı tutan öğedir. Ruhun amacı, bedeni canlı tutmaktır. Bedenin amacı da, ruha madde

(8)

sağlamaktır. İnsan, hylemorphik kurama göre, beden (hyle) ve ruhun (morphik) uyumlu birliğidir. Platon’dan farklı olarak, bu öğretiye göre, bedenden sonra ruh ölümsüz değildir. Çünkü ruh form ancak bedenle birlikte olduğu sürece vardır.

Ondan ayrı olduğu sürece bir yerde varlığı bulunmaz. Bedenden sonra, ruh da yoktur.

René DESCARTES (1596-1650)

Descartes’ın varlık felsefesinin ortaya koyduğu yeni anlayış, radikal bir şekilde modern çağı Ortaçağ’dan ayırmıştır. Böylece modern çağla birlikte

felsefenin diğer alanlarında olduğu gibi, varlık yorumu da değişmiştir. Descartes’ın varlık görüşü töz kuramına ve onun temelini oluşturan bilgi kuramına dayanır.

Descartes’ın varlık anlayışı bazen Aristoteles’ten, bazen de Ortaçağ

düşünürlerinden, özellikle Aziz Augustinus, Aziz Thomas ve Suarez’den bazı şeyler alarak kendini oluşturmuştur.

Descartes iki töz ya da cevher kabul eder.

A. Sonlu töz B. Sonsuz töz.

Sonsuz töz Tanrı’dır. Buna karşılık sonlu tözü ikiye ayrılır:

 Madde

 Ruh

Genel bir söylemle, daha önce ikiye ayırdığı tözleri üçe ayırabiliriz:

1- Tanrı 2- Madde 3- Ruh

Bu ayrım Descartes’ın şüphe metoduna, bilgi kuramına, metafizik anlayışına ve fizik kuramına dayanarak oluşmuştur. Kısaca Descartes’ın tüm felsefesi bu üç tözle uygunluk içindedir. Bu tözleri anlamak ya da ortaya koymak için Descartes’ın bilgi ve Varlık sıralamasına bakmamız gerekmektedir. Bilgi sırasına göre, önce cogito’nun yani ruhun bilgisi, sonra Tanrı’nın bilgisi ve son olarak dış dünyanın bilgisi gelmektedir. Varlık sırasına baktığımızda Tanrı bizim kesin bilgimizin ve dış dünyanın garanticisi olarak varlığın ilk sırasındadır. Madde ve ruh sonlu töz

olmalarına karşın sonsuz töz olan Tanrı’dan varlıklarını garanti altına almaktadırlar.

Her ne kadar tözleri bilme sırası ruh, Tanrı ve madde olarak olsa da Varlık sırasında sonsuz töz olan Tanrı diğer ikisine göre önseldir. Tözleri bilme sırasındn kastedilen şudur: Düşünme özelliğine sahip olan ruh, öncelikle kendi kendisinin farkındadır ve kendini bilir. Daha sonra, kendisinin ve maddenin nedeni olan asıl tözü yani Tanrı’yı

(9)

bilir. En sonunda da temel özelliği yer kaplama olan ve madde olarak adlandırılan tözü bilir.

Buradan da anlaşılacağı gibi, öncelikle kesin bilgi temelli töz olan ruhun bilgisini elde ederiz. Yöntemsel şüphe sonucu elde ettiğimiz bu bilgi, kesin ve apaçıktır. Ondan şüphe edemeyiz. O hâlde, en kesin ilk bilgimiz, temel özelliği düşünme (cogito)olan ruh hakkındadır. Maddenin yani dış dünyanın bilgisi bile kesinlik taşımadığı için ve onu garanti edecek diğer bir bilgi türü bulunmadan elde edilemez. Tanrı bilgisi, dış dünyanın hem varlığını hem de bilgisini garanti etmesi nedeniyle varlık ve bilgi çeşidi olarak ortaya konulmuştur. İkinci bilgi türü olarak ortaya konulan Tanrı bilgisi, Ortaçağ’da Tanrı kanıtlaması için kullanılan ontolojik delil (Tanrının varlığının varlıkbilimsel açıdan kanıtlanması) sonucu elde edilmiştir.

Tanrı’nın varlığını ve bilgisini kanıtlayan Descartes, artık dış dünyanın varlığından şüphe edilmemesi gerektiğini ve bilgisinin edinilebileceğini ifade eder. Çünkü Tanrı dış dünyanın hem varlığının, hem de bilgisinin garantisidir.

Töz nedir? Descartes’a göre , “Biz, Töz’den kendi varlığı için diğer hiç bir şeye dayanmadan var olan bir şeyden başka bir şey anlamayız. Ve hiç bir şeye

dayanmadan var olan tek Töz vardır o da Tanrı’dır.” Böylece Tanrı tek, bağımsız ve tam bir varlıktır. Diğer tüm şeyler varlıklarını Tanrı’ya borçlu olarak var olurlar.

Tanrı, hem yaratıcı hem de koruyucu gerekliliktir. Ruh ve madde yalnızca göreceli bir anlamda tözdürler. Bu nedenle, Descartes’ta yalnızca Tanrı, töz tanımına uygun olarak vardır. Ruh ve madde Tanrı’ya bağlı olarak var olan iki sonlu tözdür.

Aristoteles’in varlık kuramında madde ve form iki karşıt töz veya varlık değildir.

Aynı varlığın iki temel öğesidir. Buna karşın, Descartes için, her ikisi de Tanrı’ya dayanmakla birlikte birbirinden bağımsız olarak vardırlar. Çünkü maddenin yer kaplama (yayılım) özelliğine sahip olmasına karşılık, ruh düşünen varlıktır.

Descartes’a göre, sonlu tözler nitelikleri vasıtasıyla bilinebilirler. Maddenin niteliği yer kaplama veya uzaya sahip olmasıdır. Ruhun niteliği ise düşünmesidir.

Yayılımsız yani yer kaplamaksızın var olan bir varlık felsefî anlamda düşünülebilir fakat buna karşılık gelen bir töz yoktur. Yayılım kendisini uzay, boyut ve dolu maddede ortaya çıkartır. Düşünme ve yayılma nitelikleriyle bilinen iki sonlu töz madde ve ruh birbirlerine varlıklarını dayandırmazlar. Niteliklerini bilmeden tözler de açık ve seçik bilinemezler. Ruh, maddeden niteliği bakımından açık ve seçik olarak ayrılmaktadır. Madde de aynı şekilde ruhtan açık ve seçik bir biçimde ayrılmaktadır.

O hâlde, insan nedir? İnsan vücudu madde olarak, yayılımlı, uzamlı, hareket nitelikli bir makine ve mekaniğin nesnesidir. Eğer bu tanım doğru ise insan vücudu olan madde ile ruh nasıl birlikte olmaktadır. Ruh ve madde iki farklı töz ve bunlar birbirinden bağımsız olarak var olmaktadırlar. O hâlde, Descartes’a göre insan nasıl vardır? İki farklı töz nasıl bir araya gelmişlerdir. Descartes felsefesi için bu çok önemli bir problemdir. Her ne kadar Descartes bu problemi fizyolojik açıdan çözse

(10)

bile kendisi de bu çözümün metafizik ve felsefe açıdan olması gerektiğinin farkındadır.

Sonuç olarak Descartes’ın varlık kuramında ortaya çıkan sorunlar şunlardır:

1- Töz tanımına dikkat edersek sonlu iki tözün sonsuz töze göre daha az değerde töz olmaları.

2- Sonlu tözler birbirinden farklı, fakat sonsuz töze bağımlı olmaları veya sonsuz tözden gelmeleri bakımından aynıdırlar. Bu da töz tanımına aykırı düşmektedir.

3- Töz yalnızca nitelikleriyle bilinmektedir. Bizim bilgimiz tözün kendisini değil, niteliklerini vermektedir.

4- İnsanda madde ve ruhun nasıl bir arada olduğu felsefî ve metafizik açıdan cevaplanmamıştır.

VARLIK “FENOMEN” OLARAK VARDIR

Varlığın fenomen olduğunu iddia eden varlık felsefesine göre, insan zihninden tam anlamıyla bağımsız olmayan bir varlık alanı vardır ve bu varlık alanını insan bilebilir. İnsanın yani bilen öznenin bilinci tarafından belirlenen bu varlığa fenomen denilmektedir. Fenomen, bilen öznenin olanak ve bilgi imkânları doğrultusunda var olan bir varlıktır. Kant felsefesinden dayanaklarını alan bu düşünce, kendini en iyi Alman filozof Edmund Husserl’in felsefesinde açığa çıkartır.

Kant’a göre, insan zihni, zaman ve mekân formlarıyla deneyden elde ettiği algıları kendisinde a priori olarak var olan anlama yetisinin kategorileriyle birleştirerek varlığın bilgisini elde eder. Bu varlık bizim bilgimizin oluşturduğu varlıktır. Bize görünen biçimiyle biz varlığı biliriz. Kant, bu varlığa fenomen der. Bu varlığın ötesinde kendinde-şey olarak var olan asıl gerçeklik vardır ki, biz onu bilemeyiz fakat o vardır. Bu varlığa da Kant, numen adını verir. Fenomen, bize görünen varlık, numen ise bize görünmeyen (bilgimize açık olmayan) varlıktır.

Husserl, Kant’ın iki varlık ayırımını reddederek, var olanın yalnızca fenomenler olduğunu söyler. Kurduğu fenomenolojik yöntemle, bu fenomenin bilinebileceğini iddia eder. İnsanın bilinci bu fenomenleri belirler ve onların özünün bilgisini edinebilir. Husserl’e göre varlıklar, bir bilincin bilgi nesneleri olarak

vardırlar. Bilincimizin bilgi nesneleri olarak var olan bu varlık anlayışı, bir tür idealist varlık anlayışıdır. Varlığın bizden bağımsız bir var olma durumu yoktur. Varlık, bizim zihnimizin olanakları çerçevesinde var olur. O hâlde, fenomenler, zihnimizin belirlediği ve var ettikleri varlıklardır.

(11)

VARLIK,”VAROLUŞ” OLARAK VARDIR

19. yy’da Hegel’in varlığı Geist denilen bir kavramın açılımları olarak açıklamasına ve yine aynı yüzyılda pozitivizmin varlığı, bilimsel verilerle açıklamasına bir tepki olarak gelişen varoluşçu akım, ilk başlarda Kierkegaard (1813-1855), daha sonra Nietzsche (1844-1900) tarafından bireyin varoluşunun önemi vurgulanarak, savunuldu. Husserl’in fenomenolojisinin etkisiyle Martin Heidegger (1889-1976) tarafından ilkeleri belirlenen varlığın varoluş olduğu görüşü, Sartre, Camus, Marcel ve birçok çağdaş varoluşçu tarafından geliştirildi.

Varoluşçulara göre, gerçekten bir varlık vardır fakat bu varlık kendi bilincine sahip olan bir varoluştur.

Martin HEIDEGGER (1889-1976)

Martin Heidegger, nesneler ve varlık arasındaki ayırımın üzerine dikkatleri çekerek, klasik felsefenin varlık anlayışının bu iki ayırımı gözden kaçırdığını ileri sürer. Varlık, kendisi ve başkaları hakkında soru sorup, bir varoluş gerçekleştirme potansiyeline sahipken, nesneler dünyada kendiliğinden önümüzde hazır var- lıklardır. Varlık, ontolojik bir yapı sergilerken, varlıklar (nesneler) bilgisel bir yapı sergilerler. Bu nedenle, nesneler epistemoloji ve bilimin konusu olurlar. Varlık ise varoluş olarak ontolojinin çözümleme alanına girer.

Heidegger’e göre, Varlığın kendisini tanıdığı veya sorguladığı yer Dasein denilen insan olma olanağıdır. Dasein, bir öze değil, bir varoluşa sahiptir. Klasik varlık anlayışlarındaki öz ve varlık anlayışının Dasein’ın varlığı için geçerli

olmadığını, fakat nesneler için geçerli olduğunu öne sürer. Nesnelerin özleri yani ne için yapıldıkları onların varlıklarını belirler. Dasein’ın doğuştan getirdiği bir öz yoktur. Onun özü, varoluşudur, diyen Heidegger, Dasein’ı, bu varoluşu

gerçekleştirmek için kendi geleceğinin, olanaklarının ve projelerinin peşinde koşan sonlu ve geçici bir varoluş olarak tanımlar. Dasein, bir varoluş olarak önceden belirlenmiş bir öze veya kadere sahip değildir. Bunun için de o özgür varlıktır. Onun özü, kendi varoluşunu kendisi için gerçekleştirmektir.

Dasein’ın bir özü ve kaderi olmadığı için o, dünyaya atılmış ve terk edilmiş olarak kendini bulur. Atılmış varlık olarak Dasein, dünya içinde diğer Dasein’larla ve nesnelerle karşılaşır. Bu karşılaşma onu tedirgin yapar. Tedirginlik ve kaygı içinde diğer şeylerle ilişkiye girerek, kendisini bu ilişki içinde tanımaya ve var etmeye çalışır. İlgi ve kaygı, Dasein’ın temel varoluş karakteridir. Kendi varoluşunu

gerçekleştirme peşinde koşan Dasein, bir gün yakınlarındaki bir Dasein’ın ölümünü görerek, varoluşunun sonlu olduğunu anlar. Varoluş olmadan varlığın olmadığını hissederek, hiçlikle karşı karşıya kalarak, ölümle yüzleşir, Bir gün sıranın kendisine de geleceğini anlayan Dasein, ölüm kaygısı içinde kendi varoluşunu hatırlar ve onu gerçekleştirmenin yine kendisinde olduğunu anlayarak, kendisini diğer

(12)

Dasein’lardan farklı yapan otantik varoluşunu yaşamak ister. Bazı Dasein’lar ise başka Dasein’ların varoluşunu kendilerine örnek alırlar. Böyle Dasein’lar kendi varoluşlarını değil de, başkalarının varoluşunu gerçekleştirdikleri için otantik olmayan bir varoluşu yaşarlar. Dasein’ın amacı, diğer Dasein’ların önüne

sıçrayarak, kendi varoluşunu yaşamak olmalıdır. Çünkü asıl varlık, kendini kendinde gerçekleştiren varoluş tarzıdır.

Jean Paul SARTRE (1905-1980)

Heidegger’in öğrencisi olan Fransız filozof Jean Paul Sartre, Heidegger’den aldığı etkiyle varoluşçuluğu bir felsefî görüş hâline getirmiştir. Descartes’in yaptığı gibi, özneden hareket eden Sartre, şeyleri yani nesneleri nedensel dünyada, insanı ise özgür bir dünyada açıklamaya çalışır. Bu nedenle, iki tür varlığın var olduğunu kabul eder: 1. Kendinde-varlık. 2. Kendisi-için-varlık.

Sartre göre, insan kendisi-için-varlıktır; çünkü onun özü belirlenmiş değildir, Buna karşılık bir kaya parçası, kendinde varlıktır. Çünkü onun özü vardır, önceden belirlenmiştir ve kendi bilincinde değildir. İnsan, kendisi-için-varlık olarak kendi bilincindedir. Bilinçli varlık kendi özünü belirleyerek bir varoluş gerçekleştirme ola- nağına da sahiptir. Bilinçli varlık olarak insan, bir kaya parçasından, bir masadan farklıdır. O, kendisi-için-varlık olarak özgürdür. O, özgürlüğe mahkûm olarak bu dünyaya terk edilmiştir. O, öncelikle varoluştur çünkü onun varoluşu onun varlığını belirleyecektir.

Sonuç olarak, Sartre varlığı iki ayrı kategoride ele alır. Bilinçli varlık (kendisi- için-varlık) ve bilinçsiz varlık (kendinde-varlık). Kendisi-için-varlık olan insanın gerçek varlık olarak bir varoluş olduğunu ileri sürer. Diğer her şey kendinde-varlık olarak bir bilince sahip olmadığı gibi, varlığı varlık yapan bir varoluşları da yoktur.

(13)

Öz et

•Varlık felsefesi çerçevesinde iki temel görüş her zaman birbirlerinin karşısında yer almışlardır. Bunlardan birisi varlığın idea türünden bir şey olduğunu söyleyen idealizm; diğeri ise varlığın maddi türden bir şey olduğunu söyleyen

materyalizmdir. İlkçağ Yunan felsefesinde varlığın ana maddesi olarak hava, su, ateş, toprak olduğunu söyleyen filozofların görüşleri materyalizm (maddecilik) olarak değerlendirilmektedir. Materyalist varlık anlayışını, İlkçağ materyalizmi, mekanik materyalizm, ve diyalektik materyalizm olmak üzere üç görüş altında toplamak mümkündür.

•İlkçağ materyalistleri doğa felsefecileri olarak da bilinmektedir. Varlığın ana maddesinin su olduğunu söyleyen Thales, hava olduğunu söyleyen Anaximenes ve ateş olduğunu söyleyen Herakleitos materyalist filozoflardır. Herakleitos, tüm varlık anlayışını iki ilke üzerine temellendirmiştir. 1. Herşey mücadele ve savaştan gelmektedir 2. Herşey sürekli bir oluş veya akış içindedir.

•Mekanik materyalizme göre, evrendeki gerçek varlık maddedir ve bu maddi varlığın oluşturduğu evren mekanik bir biçimde hareket etmektedir. Mekanik materyalist görüş; herşeyin atom ve boşluktan oluştuğunu iddia eden atomcu mekanik materyalizm, gerçekten var olanın ancak şekil almış cisimler olduğunu söyleyen cisimci mekanik materyalizm ve evrende herşeyin cisimsel yani maddi olduğunu; insanın da bir makine varlık olduğunu söyleyen makine-insan mekanik materyalizm, gerçekten var olanın madde türünden varlıklar olduğunu ve bu varlıkların diyalektik bir şekilde değiştiğini söyleyen diyalektik materyalizmdir.

•Diyalektik materyalizmin en büyük düşünürü Karl Marx’dır. Marx aklın, doğanın ve tarihin tez, antitez ve sentez adımlarında oluşan bir çelişkiler mücadelesi

olduğunu söyler.

•Varlığın madde değil idea cinsinden bir şey olduğunu söyleyen idealist felsefenin en büyük filozofu Platon’dur. Platon’a göre asıl varlık ideadır. Bu dünya, insan zihninden bağımsız olarak kendi başına var olan idealar yani asıl gerçeklikler dünyasının bir kopyası veya gölgesi durumundadır.

•Varlığın hem madde hem de idea veya ruh cinsinden bir şey olduğunu söyleyen filozof Descartes’tir. Descartes’e göre iki töz ya da cevher vardır: 1. Sonsuz töz yani Tanrı. 2. Sonlu töz yani ruh ve madde.

(14)

Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan

“bölüm sonu testi”

bölümünde etkileşimli olarak

cevaplayabilirsiniz.

DEĞERLENDİRME SORULARI

1. Varlık felsefesinde, gerçek var olanın ne olduğuna ilişkin görüşler ortaya konulmuştur. Bu görüşlerden biri, gerçek varlığı düşünsel olarak kabul eder.

Bu varlıkları insan düşüncesi var eder. Sayılar, üçgen, yedi başlı ejderha bu türden varlıklardır.

Bu görüştekilerin varlık anlayışı aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilebilir?

a) Estetik b) Faydacı c) İdealist d) Metafizik e) Realist

2. Hobbes’a göre dünya, mekanik hareket yasalarınca yönetilen cisimlerin bütünüdür. İnsan ve hayvan bu bütünün bir parçasıdır. Onların fiziksel ve ruhsal yaşantıları da tümüyle mekanik hareket yasalarına bağlıdır. Bu bakımdan dünyada ruhsal bir şey yoktur. Bunlar hayal gücünün ürünüdür.

Parçada, Hobbes’un varlık felsefesinin hangi temel sorusuna verdiği cevaplar yer almaktadır?

a) Var olanların temelini ne oluşturur?

b) Evren sonlu mudur?

c) Sonsuz olan nedir?

d) Varlık var mıdır?

e) Ölüm, varlığın ortak bir yasası var mıdır?

3. Aşağıdakilerden hangisi ontolojinin temel sorunlarından biri değildir?

a) Temel varlık kategorileri nelerdir?

b) Varlık nedir?

c) Varlığı kimler kullanır?

d) Bir nesne ne zaman yok olur, ne zaman değişir?

e) Varoluş nedir?

(15)

4. Bilim, varlığı bir gerçeklik olarak ele alır. Varlık insan zihninin dışında, maddi olarak var olan bir şeydir. Bu anlamda bilim, varlığın madde olduğunu kabul eder. O, gözlemlenebilir ve deney yoluyla bilinebilir.

Bu parçaya dayanarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?

a) Bilimin varlığı ele alışında belli bir ölçü yoktur.

b) Bilim varlığı nesnel olarak ele alır.

c) Varlık sadece bir gerçeklik olarak ele alınamaz.

d) Bilim, varlığı bir bütün olarak değerlendirir.

e) Varlık, nedensellik ilişkisinin etkili olduğu bir alandır.

5. Gerçek varlıklar, zaman içinde var olmuş, var olan ya da olacak olan nesnelerdir. İdeal varlıklar ise, zaman dışı varlıklardır. İdeal varlıkların en çok sözü edilen örnekler sayılar, geometrik şekiller ve bu şekiller arasında geçerli olan ilişkilerdir.

Buna göre gerçek varlıklar ile ideal varlıkların belirlenmesinde aşağıdakilerden hangisi ölçüt alınmıştır?

a) Duyusal alana ait olma durumu b) Bilime uygunluk

c) Evreni açıklamaya yönelik olma d) Aralarındaki ilişki

e) Sorgulamaya uygunluk

6. Epistemolojik realizm, dış dünyadaki şeylerin, nesnelerin insan zihninden bağımsız olarak var olduklarını öne sürer. Bu öğreti felsefede idealizmin karşısında yer alan bir öğretidir. İdealizm, nesnelerin ya da varlıkların yalnızca insan zihninde var olduğunu, onların insan zihninden bağımsız olarak var olamayacağını öne sürer.

Buna göre epistemolojik realizm ile idealizm arasındaki tartışma varlığın hangi yönü ile ilgilidir?

a) Gerçeklik durumu b) İşe yararlılık durumu c) Değişme göstermesi d) Bilime konu olması

e) Sınırlı bir alanda bulunması

(16)

7. Platon’a göre gerçekten var olan varlıklar, idealardır. Buna karşın duyusal dünyadaki varlıklar, idealardan pay alarak var olurlar. Duyusal varlıklar, yalnızca ideaların görünüşleridir.

Bu görüşe göre aşağıdaki yargılardan hangisi doğrudur?

a) Dünyadaki bütün varlıklar idealara göre biçim alırlar.

b) Duyusal varlıkların varoluşu kendindendir.

c) İdealar, zamana ve mekâna bağlıdırlar.

d) Duyusal dünyadaki varlıklar idealardan önce var olur.

e) İdeaların kendi dışındaki varlıklarla ilişkisi yoktur.

8. Bir düşünür, kavramların isimden ibaret olduğunu savunmuştur. Ona göre gerçek olan yalnızca tek tek nesnelerdir. Kavramlar isimden ibaret olup insan zihninin uydurmasıdır. Gerçeklikleri yoktur.

Düşünürün bu yaklaşımının temelinde aşağıdaki görüşlerden hangisi vardır?

a) Bilgi, zıt görüşlerin çatışmasıyla oluşur.

b) Varlık soyut nitellikte olamaz.

c) Varlığın kaynağı düşüncedir.

d) Varlığın bilgisine ulaşılamaz.

e) Varlıkla ilgili birbirleriyle çelişen görüşler olabilir.

9. Doğada, madde ile onun hareketlerinden başka bir şey yoktur. Canlı ve cansız bütün varlıklar, yer kaplayan, hareket gücü ve duyumsama yeteneği olan maddeden oluşmuştur. Bu bakımdan insanla hayvan, bitkiyle maden arasında özde hiçbir fark yoktur.

Aşağıdakilerden hangisi bu görüşe temel oluşturan düşüncelerden biridir?

a) Değişenlerin özünde değişmeden kalan, maddedir.

b) Başında ve sonunla ayn kalan madde yoktur.

c) Değişmeyen tek şey, değişmenin kendisidir.

d) Gerçeğe ulaşma yetisi sezgidir.

e) Varlıkların gerçek yapısı kavranamaz.

(17)

10. “Her şey akar. Aynı ırmağa iki kez giremezsiniz; çünkü her girişinde üzerinde yeni sular geçer.”

Herakleitos bu sözlerinde aşağıda verilenlerden hangisini savunmaktadır?

a) Sürekli oluş ve değişme içinde bazı şeylerin değişmiyor algılandığını b) Görünen gerçeklerin görünmez olabildiği

c) Hiçbir şeyin kendisiyle aynı kalmadığını d) Değişmenin sadece sözde olduğunu e) Her şeyin insana göre olduğunu

Cevaplar: 1.C, 2.A , 3.C , 4.B, 5.A, 6.A, 7.A, 8.B, 9.A, 10.C

(18)

YARARLANILAN KAYNAKLAR

Aristoteles. (1985) Metafizik. (Çev. Ahmet Arslan) İzmir,:Ege Üni. Yayınları Arslan, Ahmet. (1996) Felsefeye Giriş, Ankara: Vadi Yayınları

Aydın, Mehmet, Din Felsefesi, İzmir 1987.

Aziz Augustinus.(1957) Against the Academician. (Trans. by Sister Mary Patrica Garvey) Wisconsin: Marquette Uni. Press

Bolay, Süleyman Hayri.(1993) Aristo Metafiziği ve Gazâli Metafiziğinin Karşılaştırılması. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları

Bumin, Nicholas ve Tsui-James E.P. (Editors) (1998) The Blackwell Companion to Philosophy, Oxford: Blackwell Publ.

Cevizci, Ahmet. (1999) Paradigma Felsefe Sözlüğü, İstanbul: Paradigma Yayınları Cevizci, Ahmet. (2000) İlkçağ Felsefesi Tarihi, Bursa: Asa Kitabevi

Cuvillier, Armand.(1996) Felsefe Yazılarından Seçilmiş Metinler (Çev. M. M.

Yakuboğlu) Ankara: Bilim ve Sanat

BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR

Çüçen, A. Kadir.(2000) Heidegger’de Varlık ve Zaman Bursa: Asa Kitabevi Çüçen, A. Kadir.(2000) Orta Çağ Felsefesi Tarihi. İstanbul: İnkılâp Kitabevi

Edwards, Paul (Editor in Chief),(1972) The Encyclopedia of Philosophy 8.Volume.

New York: Macmillan Publ.

Hegel, G. F. W.(1986) Tinin Görüngübilimi. (Çev. Aziz Yardımlı) İstanbul: İdea Yayınları

Heidegger, Martin.(1962) Being and Time (Trans. by John Macquarie and E.dward Robinson, New York: Harper and Row Press

Heidegger, Martin. (1977) Basic Writings. (Trans. by D. F. Krell) New York: Harper and Row Publ.

Kenny, Anthony.(1998) A Brief History of Western Philosophy Oxford: Blackwell Publ.

Leibniz, G. W.(1999) Metafizik Üzerine Konuşma (Çev. Afşar Timuçin) İstanbul:

Cumhuriyet Kitabevi

Mengüşoğlu, Takiyettin. (1983) Felsefeye Giriş İstanbul: Remzi Kitabevi Plotinos.(1996) Enneadlar (Çev. Zeki Özcan) Bursa: Asa Kitabevi

(19)

Ross, W. D.(1983) Aristoteles (Çev. Ahmet Arslan) İzmir: Ege Üniversitesi Yayınları Stanley, H. M ve Hunt, Thomas C.(1996) Felsefeye Çağrı, (Çev. Hasan Ünder)

Ankara: İmge Kitabevi

Welschedel, Wilhelm. Felsefenin Arka Merdiveni. (Çev. Sedat Umran) İstanbul: İz Yayıncılık

Referanslar

Benzer Belgeler

Akarsuların denizlere ulaştığı yerde deniz suyunun akarsuyu frenleyici ve tuzlu sudaki iyonların ince kil zerrelerini çöktürücü etkileri sonucu biriken, genellikle ince

• Koyu renkli topraklar daha fazla ısı absorblar ve güneş ışınlarının toprak yüzeyine vurma açısı toprağa giren enerji miktarını etkiler. • En sıcak

Uluslar aras ı hukukun yaşam hakkını doğrudan tehdit eden savaşlar konusunda dahi bir takım meşru sınırlar çizme imkânı vardır. Savaşan tarafların sivillere

İnsanların tarihsel olarak ortaya çıkan ihtiyaçları ve bu ihtiyaçları gidermek için geliştirdikleri maddi ve düşünsel araçlar, onların toplumsal kurumlarının,

7 Antik Yunan kültüründe tanrıya benzeme konusu, bir insanın tanrısal kabul edilmesi, adının ölümsüzleşmesi, anne ya da babasından biri tanrı diğeri insan

Ülkemiz kömürlerinden daha temiz ve verimli enerji üretebilmek, yerli kaynaklar ın enerji üretiminde kullan ım oranını artırarak enerji güvenilirliğini sağlamak için

Çağrı kapsamında, ülkemizde yeterli ve kaliteli gıda temini için stratejik öneme sahip başlıca tarla bitkilerinde yerli çe şit ıslah edilmesi ve tohumluk

Devlet Su ‹flleri Genel Müdürlü¤ü’nün görüflü al›nma- dan, akarsu ve derelerin yataklar› içinde iskân yap›lmas› ile daha önce infla edilmifl bulunan