• Sonuç bulunamadı

Kapitalizm ve elbette onun var olduğu modern dünya her şeyden önce insanın toplumsal bedeni olan emeğin parçalanmasının hikayesidir

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kapitalizm ve elbette onun var olduğu modern dünya her şeyden önce insanın toplumsal bedeni olan emeğin parçalanmasının hikayesidir"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YENİ HARMAN: Dünya Bu noktaya nasıl geldi?

FEVZİ ÖZLÜER (EKOLOJİ KOLEKTİFİ): Şu anda yaşadığımız kapitalist sistemin var oluş süreçlerine bakmak gerekiyor. Bunun içinde elbette kalkınmaya dayalı sanayileşmenin doğuşunu iyi analiz etmek gerekiyor. Kapitalizm ve elbette onun var olduğu modern dünya her şeyden önce insanın toplumsal bedeni olan emeğin parçalanmasının

hikayesidir. İnsanı bir türsel varlığa dönüştüren modern kapitalist uygarlık, insanın toplumsal bedeni olan emeğine ve dolayısıyla da onun yaşam alanına yabancılaşmasına neden oldu. Sağlık, canlılık ve dirimle ilgili bir kavram,

toplumsal bedenin var olma alanını anlamlandıran bir kavramken, daha sonraları sag-sağlık bedenden kovuldu. İşte Burjuva kültürü bir yandan atık, artık ve çöp üreten bir kültür haline gelirken diğer yandan da bunlardan nefret eden ve toplumsalın dışına öteleyen ve beklide sorunu geleceğe havale ederek, kendini yeniden üretmenin olanağını sağladı. Modern kapitalist toplum topraktan koparken onu aşırı gübre ve azotla doldurdu. O gübreler ise insanların kendi pislikleriyle yeniden ürettikleri toprağın hammaddesinin yerine ikame edildi. Kırla kent arasındaki yarılma kentleri çöp ve atık üreten bir uygarlık tasarımı haline getirdi. Bu tasarımda bir tür modernleşme modeli olarak tüm dünyada kutsandı ve bu tasarım tüm dünyayı kuşattı. Uygarlığımız kapitalizmin değişik veçhelerine mahkûm oldu.

İşte bugünlere gelişimizin arka planı budur. çöp ve atık uygarlığı kendi "pisliğine yabancılaştı" ve bu pislik geri döndürülemez şekilde uygarlığımızı tehdit etmeye başladı. İşte bir süre sora da pislik imgesi, yoksulları,

"azgelişmişleri", üçüncü dünyayı sarmaladı. Kapitalizm kendini bir hijyen ideoloji ekseninde inşa ederken diğer yandan uygarlığın pisliği olarak adlandırdığı yoksulların ülkesine çöplerini, atıklarını, yaşam formlarını ve en önemlisi yaşamı algılama biçimini gönderdiler. İşte emeğin parçalanması bir yandan doğa ile insanı birbirinden kopartıp, toplumsal serveti paraya endekslerken diğer yandan da yarattıkları hijyen kültürü üzerinden yoksulların yaşam haklarını çaldılar. İklim değişikliği de işte bu hijyen kültürü ve projesinin çıktısıdır. Bugüne kadar ötelenen sorunların sonucudur. Sorun basitçe enerjinin hangi kaynaklardan üretileceği, hangi kaynakların kullanılacağı sorunu değildir. Öncelikle dünyayı hammadde deposu haline getiren pratikle hesaplaşmak sonra da neyin nasıl ve kimin için üretildiği ve nasıl toplumsallaştığı meselesini ortaya koymak gerekir. Mesele atık uygarlığıyla bir üretim tarzı

ekseninde hesaplaşma meselesidir. çünkü, İklim değişikliği ve küresel ısınma sorunu işte bu atık uygarlığının eseridir.

YENİ HARMAN: Kyoto Küresel Isınma'ya çare midir/engelleyici midir, Neden?

FEVZİ ÖZLÜER (EKOLOJİ KOLEKTİFİ): Soruna yukarda çizdiğimiz eksenden yaklaştığımız zaman "nasıl bir dünya istiyoruz"un ötesinde istediğimiz dünyaya ulaşacağımız araçların ne olduğunu da ortaya koymak gerekir.

Ancak her araç da ideolojik bir formasyon tarafından kuşatılmıştır. Bu araçlar basit ikilikler üzerinden inşa

edilmemelidir. Liberal bir dünya istiyorsanız şudur, ekolojik bir dünya istiyorsanız budur demek meseleyi fazlasıyla indirgemeci kılar. Ancak kyoto protokolü bir siyasal propaganda malzemesi olarak görüyorsanız durum değişir. Yani Kyoto Protokolü bir adımdır ve daha büyük adımlar için başlangıçtır diyorsanız, her şeyden önce egemen paradigma üzerinden düşünüyorsunuz demektir. Yaşamın çizgisel olarak ilerlediğini ve dünyayı böyle değiştirilebileceğinizi düşünüyorsunuz demektir. Böylece yaşamın dayattığı bu nesnelliği-ekolojik krizi- aşamalı olarak dönüştüreceğinizi ve kitleleri bilinçlendireceğinizi, daha önemlisi, kendi aklınızı kitlelerin aklına ikame edebileceğinizi ima ediyorsunuz demektir. Ama durum bunun tam tersidir. Bugün Kyoto neoliberal karakteriyle bir orta sınıf ideoloji dayatmaktadır.

Toplum ekolojik krizden çıkmak için nesnel olarak devrimci olanaklara sahiptir. Bu olanak da bedenin tüm alanlarına hakimdir. Yaşamı tüm alanları devrimcileşmiştir. Bu noktaları harekete geçirmek gerekir. "Hava bedava, su bedava"

şiiri eğer ki bir romantik mısra değil de politik programımızın üst başlığıysa bunun için neo liberal özelleştirmeci ve gökyüzünü ticarete açan reçeteleri gündemimizden düşürmek gerekir. Ha ne olur Hülya Avşar'dan, bilmem ne

örgütüne kadar herkes kyotoyu bilir ama hiçbir şey değişmez. Hiçbir şey değişmesin diye de bir şeylerin değişmesi istenmez. Politika bir öngörü meselesidir. Ütopyası olmayanın politikası da olmaz. Popüler gündem üzerinden siyaset yapmaya kalkışırsanız, genişlediğinizle birlikte ama ona benzeyerek değişirsiniz. Belki de kitleselleşirsiniz. Ama bu kitleselleşme neo liberal bir kitleselleşmedir. Orta sınıf ideolojisinin kitleselleşmesidir. Yoksulların yaşamlarını ve doğanın var olmasının gerekliliklerini görmeyen bir kitleselleşmedir.

YENİ HARMAN: Küresel Isınmaya karşı ne tür (alternatif) hareketler var?

FEVZİ ÖZLÜER (EKOLOJİ KOLEKTİFİ): Küresel ısınmaya karşı hareketler daha çok yeni toplumsal hareketlerdir.

(2)

Ancak burada uzun uzadıya tartışmayacağım da yeni toplumsal hareketlerin dışında toplumsal emeğin mücadele eksenini sahiplenen örgütlenmelerde var. İşte biz ikincisinin olanağına birikim yapıyoruz. Burada yeni toplumsal hareketçilikle hesaplaşmak konuyu dağıtır, o nedenle bunu şimdilik geçelim.

Biz toplumsal taban hareketlerinin emek ekseninde açığa çıkması için mücadele ediyoruz. Bayrağımızı gerdik ve herkes onun arkasında yürüsün çağı kapandı. Önemli olan ideolojik ve politik birliktir. Maraş Pazarcık Ovası'nda çimento fabrikalarına karşı direnenlere, Fındıklı'da Hidro elektrik santrale karşı direnenlere, Taş Ocağı'na karşı Antalya'da bedenlerini dozerlerin altına sunanları maddi pratiklerle beslemek, desteklemek, büyütmek ve onların siyasal özneler olarak açığa çıkmasını sağlamaktır bizim işimiz. Asla ve asla sorunu yaşayanların yerine ikame etmeyiz kendimizi. Sadece bu siyasal öznelerin birbirine bakışımını sağlayacak ve bunların bir mücadele pratiğini inşalarında küçük bir katkıdan başka bir şey değildir yaptığımız. Bunu içinde tohumun patentlenmesinden, enerji politikalarına kadar pek çok alanda ortaya çıkan sorunları toplumsallaştırmak da ilke hedeflerimizdendir. Bu işin özneleri açığa çıktıkça bizim gibi gruplarında varlık koşulları ortadan kalkacaktır. O nedenle biz kendi pimini çekmiş bir el bombasıyız. Siyasal özneyi açığa çıkartmak için her şeyden önce kendi varlığını her an ortadan kaldırmayı göze almak gerekir. Yoksa kitlelerin akla ihtiyacı olduğunu sanır durursunuz. O beğenmediğiniz insanlarda bir şey var o da gerçeğin kendisi. O gerçeği toplumsal pratiklerle açığa çıkartmak zorundayız. İşte bizim varlık nedenimiz bu:

Ekolojik krizin öznelerini mücadelenin öznesi kılmak. Küresel iklim değişikliğine karşı işte bu hareketlerin enternasyonal mücadelesi sorunu aşacaktır. Bu nedenle gündelik hayatımızdaki maddi pratikleri kutsayarak bu sorunlara çözüm bulamayız. Orta sınıf ideolojisi kyoto da bu soruna çözüm değildir. çözüm toplumsal ekolojik

devrimci bir mücadelede yatmaktadır. Bu mücadele kendi toplumsallığını ve dünyasını kuracaktır. Bunun için de verili önermelerle şunu yaparsak sorun çözülür denilemez. Ancak atık uygarlığının atıklarını, tarihin öznesi kılarsak ve doğayla toplumun birliğini sağlayacak eşitlikçi bir ekolojik toplum inşa etme girişimini başlatabilirsek sorunu çözmek için adım atmış sayılırız.

YENİ HARMAN: "Türkiye Kyoto'yu hemen imzala"malı mı?

FEVZİ ÖZLÜER (EKOLOJİ KOLEKTİFİ): Şimdi bu soru belli bir alternatifsizliği işaret ediyor. Ama dediğim gibi bu ikiliğe mahkûm değiliz. Ama diyelim ki dedik, Türkiye Kyoto'yu imzalayacaksa hemen imzalamalıdır. Ancak bununla birlikte dış borçlarını da silmelidir. Şimdi ikisini yapamazsa ne olacak diyeceğiz. Olacağı şudur bu sorunun hiçbir politik karşılığı kalmaz. çünkü ekonomi bir tür finans kapital denklemi olarak görülürse bu soruya verilen yanıt en fazla retorik olur. Türkiye'nin Kyoto'yu imzalaması ekonomisini etkiler mi diye soruyorsanız eğer etkilemez diyorum.

çünkü bu hukuk metinlerinin yaptırım güçleri yoktur. Yani piyasa kısa sürede bu protokolün gereklerine göre yapılandırır. Peki o halde neden hemen imzalanmalıdır diyorum. çünkü Türkiye hemen imzalasın ki bu protokolün çözüm olmadığını kyotocu akıl hocaları anlasın. Yoksa DPT raporlarında geçtiği gibi ekonomiye etkisi şu olur bu olur hesapları tutmaz. Türkiye Ortadoğu'nun enerji üssüdür. Bu ülke Amerika'nın üsleriyle doludur. Bu nedenle de Türkiye üzerine yapılan hesaplar iki bilinmeyenli denklemlerle çözülemez. Ortadoğu'daki stratejik ortağımız ABD ne zaman onaylarsa bu protokolü Türkiye'de o zaman uygular. Uluslararası hukuktan medet ummak sorunu geçiştirmek demektir.

Sorun açıktır. Emperyalist talana karşı halkların birleşik mücadelesi de bu nedenle önemlidir.

YENİ HARMAN: Tasarruflu ampul kullanmak, televizyonu bekleme konumunda bırakmamak gibi çözümler ne kadar etkili? Nasıl bir çözüm öneriyorsunuz?

FEVZİ ÖZLÜER (EKOLOJİ KOLEKTİFİ): Gündelik hayatımızı değiştirmeye yönelik pratiklerin etkisiz olduğun düşünmüyorum. Ama bunlar siyasal bir güç yaratacak pratikler değildir. Mesela araba kullanmayı reddetmek de öyledir ama otomobil yerine toplu taşımı önermek sorunu ikame etmek demektir. Teknik bir toplumsal yaşamın tüm yaşam kültürünü barındırır. Tekniği bu üretim tarzından bağımsız bir şekilde daha doğru kullanalım demek tekniğe kendinde bir anlam yüklemek demektir. Bu nedenle alternatif enerji kaynaklarına yönelmek önemlidir. Ama Savaş ekonomisine dayalı bir dünyada temel üretim tarzını değiştirmediğiniz sürece, sömürgecilerin eneriyle dolan

midelerinde ki açlığı nasıl bastırabilirsiniz ki..Küresel iklim değişikliğinin çözümü alternatif enerji kaynakları değil, ekolojik bir toplumdur.

Alternatif enerji kaynakları dünyayı hızlıca yağmalayanların yaptıklarını meşrulaştırma girişimi haline gelebilir.

Madem sınırsız enerji kaynağı var sınırsızca sömürebilirize dönüşebilir. Yaşamlarımızda köklü dönüşüme zorunluyuz ve buna hazırlanmak zorundayız.

(3)

YENİ HARMAN: Türkiye'nin bu konuda yapması gerekenler nelerdir?

FEVZİ ÖZLÜER (EKOLOJİ KOLEKTİFİ): Her şeyden önce Türkiye başta enerji olmak üzere emperyalizmin taşeronluğundan sıyrılacak bir siyasallaşmayı deneyimlemelidir. Enerji kamucu ve planlama ekseninde yeniden yönetilebilir kılınmalıdır. Türkiye halkın ve doğanın birlikte yaşamını mümkün kılacak bir seçeneği; enerjinin toplumsallaşmasını sağlamalıdır. Enerji deki özelleştirme politikaları derhal durdurulmalıdır. Enerjinin etkin ve verimli kullanımına yönelik olarak bütçe yaratılmalı ve bu politikalar hayata geçirilmelidir. Türkiye, Ortadoğu'da ki savaş stratejilerinin değil barış planlarının ortağı olmalıdır. Bunun içinde her şeyden önce suyunu, enerjisini ve toprağını tüm sınırlılık ve olanakları ile tanımalı ve geleceğini planlamalıdır.

YENİ HARMAN: Son olarak(biraz konu dışı olacak); "Nükleersiz Ortadoğu" söylemini nasıl buluyor sunuz?

FEVZİ ÖZLÜER (EKOLOJİ KOLEKTİFİ): Güce karşı güç savaşa karşı savaş dünyasının sonudur bunlar. Nükleer silahlar karşılıklılık temelinde imha edilmelidir. ABD ve İsrail'de bu sürece önderlik etmelidir. Tabi

yerseniz..Yemezseniz "İran nükleer silahlarını sınırlandır" demek ABD'nin taşeronluğunu yapmak demektir. Tüm ülkelerin silahlarını ve nükleer silahlarını imha etmesini istiyorum. Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren emperyal

saldırganlığın parçası haline gelmemek için bu saldırganlığı durdurmak gerekiyor. Buradan şöyle bir teori çıkartmak ise tam bir aymazlıktır, Türkiye'nin nükleer silah elde etmesini o halde kimse engelleyemez. Elbette kimse

engelleyemez. Ama bu süreci böyle bir strateji üzerinden kurmaya başladık mı, her savaş meşru ve her ölüm

vicdansızlıkla maluldür. Oysa Ortadoğu'da ki silahlanma yarışının parçası olmamalıyız. Bunun içinde İran'da nükleer silaha hayır derken ivedilikle ABD Ortadoğu'dan defol demek gerekiyor.

Ekoloji Kolektifi'nden Fevzi ÖZLÜER ile yapılan röportaj YENİ HARMAN DERGİSİ'NİN MAYIS 2007 SAYISINDA "KÜRESEL ISINMA YALANI" DOSYA KONUSU İÇERİSİNDE YAYINLANMIŞTIR.

Referanslar

Benzer Belgeler

Hafta: 2008 Sonrası Toplumsal Hareketler Video ve Tartışma: The Square (Meydan) 3.Hafta: Toplumsal Hareket ve Devrim 4.. Hafta: Toplumsal Hareket

Toplumsal gruplar çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir ve nitelendirilebilir. Toplumsal grupların sınıflandırılmasında ölçütlerden biri, karşılıklı ilişki

ya da “orta sınıf”a dayanan hareketlilik, hiyerarşik olmayan örgütsel yapılar, geleneksel olmayan yeni araçlar ve kısmi parçalı hedeflerdir. Bu çerçeve içerisinde

Yeni toplumsal hareketler, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de toplumun sistem yıkıp sistem kurucu ideolojilere olan güven ve inancının sarsılması, böylelikle

Yersizyurdsuzlaşma Üzerine, Toplumbilim, V(Gilles Deleuze Özel Sayısı), 19-21. The coming of post-industrial society. New York: Basic Books. Tunç Çev.). İstanbul: Dergah

Dünya Sosyal Forumu süreci boyunca, Toplumsal Hareketler Asamblesi, farklılıklarımızla birlikte kapitalizme, patriyarkaya, ırkçılığa ve ayrımcılığın her türlüsüne

Fakat aynı tutumla uyumsuz olarak komünist söylemcilerine karşı ‘demokrasiyi sınırlandırma’ olarak değerlendirecek teşebbüsleri de olmuştur (Kırkpınar, 2018: 355;

Aberle (1966) toplumsal hareketleri, hareketin değiştirmeye çalıştığı şey ve ne kadarlık bir değişikliğin savunulduğu gibi özelliklerinden hareketle alternatif,