• Sonuç bulunamadı

Ete Kemiğe Büründüm Sözü Hakkında Açıklama!

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Ete Kemiğe Büründüm Sözü Hakkında Açıklama!"

Copied!
72
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ete Kemiğe Büründüm… Sözü Hakkında Açıklama !

ETE KEMİĞE BÜRÜNDÜM MAHMUT DİYE GÖZÜKTÜM SÖZÜ HAKKINDA AÇIKLAMA

Selefı görüşü üzere olduğunu iddia edenlere veya bu sözü söyliyeni tekfir edenlere su soruyu soralım.

Bir şeyh efendi şöyle dese: “Rabbimi gördüm” veya “Rabb’imi bir delikanlı sûretinde gördüm.” Veya “Rabb’imi rüyada bir delikanlı suretinde gördüm.

Bu sözü söyliyenin hükmü nedir Siz ne dersiniz bu sözü söyliyen için Bu sözü söyliyen için bir çoğunuzun bu şirktir dediğinizi duyar gibiyiz..

Yaptıgımız munazaralarda bu soruyu sordugumuz tekfırcılerın hemen hemen tümü bu sözü söyliyen için müşriktir dediler. Cübbeli hocaya müşrik diyenler benzer sözlerı söylıyen Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bilmeden müşrik olmakla itham ettiler nasılmı?

Yukardakı sözlerı yani “Rabbimi gördüm” veya “Rabb’imi bir delikanlı

sûretinde gördüm.” Veya “Rabb’imi rüyada bir delikanlı suretinde gördüm.” Bu sözleri bir şeyh yada bir velı söylemedi bu sözler Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) söylediği sözlerdir. Evet Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bilmeden müşrik olmakla itham ettiniz.

Ne olucak şimdi

Evet önce bu sozun ilk anlaşıldığı mana zahırı kufur sozudur. Fakat “Ete kemiğe büründüm Mahmud Diye göründüm” bu sözü Mahmud Efendi Hazretlerimiz hiçbir zaman kullanmamış, zahir yani ilk anlaşılan manada söylenmemiştir.

.Olayın aslı zuhuratı gören rüyasinda havada ucan bir nur görüyor..O nur icinden gaipten bir ses ete kemige büründü mahmut diye göründü diye bir ses duyuyor. Bir ses görunen bir şey yok yanlızca ses duyuyor.

Aynı Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in su sözü gibi:

{ ٍّبﺎَ ﺷ ِةَرﻮُﺻ ﻲِﻓ ِمﺎَﻨَﻤْﻟا ﻲِﻓ ﻲِّﺑَر ُﺖْﻳَأَر } “Rabb’imi rüyada bir delikanlı suretinde gördüm.”

Bazı câhil, Evliyâullah’a/Allah dostlarına tasavvufa düşmanlık yapayım

derlerken, ilim yanıyla tam ma’nâsıyla ecvef/boş olduklarını da ele verir ve sergilerler, maskara olurlar. Kur’ân, Sünnet, Fıkıh, Akîde, Lisân, Mantık ve muhâkeme noktalarındaki cehâlet ve yayalıklarını teşhîr ederler.

.Cübbeli hocada o konuşmasında şöyle demişti:bir kişi rüyasinda ete kemige büründü mahmut diye göründüm diye bir ses duyuyor. Yanı dostlar Allahın aynasıdır. mevla tecelli ediyor tecelligahtır dedi.

(2)

.Cübbeli daha sonra bu sözü izah ederken Allah cc bır ınsana HULUL ETMEZ kım eder derse ŞİRK işlemiştir deyip bu sözün insanların anladığı şekılde

olmadıgını bır ruya olduğunu söylemiştir. ortada insan şeklinde görünen bir şey yok. anlaşılan manada mahmut şeklinde görünme yok. Yanlızca ruyada gorulen nurdan gelen bir ses var.

Tekfirciler bu sese söze şirk, bu rüyayı anlatan cübbeli hocayada müşrik diyorlar. Halbuki Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : “Rabbimi gördüm”

veya “Rabb’imi bir delikanlı sûretinde gördüm.” Veya “Rabb’imi rüyada bir delikanlı suretinde gördüm diyor. O sese o sesteki sözü anlatana şirk müşrik diyenler Resulullahın sözüne ve Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ne derler ne demiş oluyorlar düşünün. Ve tövbe edin.

Bilip bilmeden eksik bilginizle cubbelı hocaya müşrik demekle Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) da müşrik dedınız. ayrıca Allah cc rüyada

görüleceğinii söyliyen sahabe tabiin ve İmamı Azam Ebu Hanife gibi alimlerede müşrik olmakla itham etmiş oldunuz.

Tekfirciye uyar onun peşinden giderseniz böyle olur işte onun için güzel bir tövbe edin kardeşlerim.

…Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şunları söylemiştı:

1-{ ﻰِّﺑَر ُﺖْﻳَأَر } “Rabbimi gördüm”

(Ahmed (I, 285), İbn Abbâs’dan. Heysemî, “Râvileri sağlamdır” dedi (Mecma’:

I, 78).

2-{ ٍةَرﻮُﺻ ِﻦَﺴْ ﺣَأ ﻰِﻓ ﻰِّﺑَﺮِﺑ ﺎَﻧَأ اَذِﺈَﻓ } “Bir de ne göreyim!

Rabb’imle en güzel bir şekilde olduğu halde beraberim!”

(Ahmed (5/243), Tirmizî (3235),(Tirmizî “Bu hadîs hasen-sahîhdir” dedi.) Taberânî, e-Mu’cemü’l-Kebîr, XX, 109 ve b.)

3-{ ٍةَرﻮُﺻ ِﻦَﺴْ ﺣَأ ﻲِﻓ َﺔَﻠْﻴﻠَّﻟا ﻲِّﺑَر ُﺖْﻳَأَر ْﺪَ ﻗَو } “Bu gece Rabb’imi en güzel bir şûrette surette gördüm.” Tirmizî (3287)

4- { ٍّبﺎَ ﺷ ِةَرﻮُﺻ ﻲِﻓ ﻲِّﺑَر ُﺖْﻳَأَر } “Rabb’imi bir delikanlı sûretinde gördüm.”

(Taberânî, es-Sünne) Ebû Zür’a’dan bunun sahîh bir hadîs olduğunu söylediği nakledilmiştir.

5-{ ٍّبﺎَ ﺷ ِةَرﻮُﺻ ﻲِﻓ ِمﺎَﻨَﻤْﻟا ﻲِﻓ ﻲِّﺑَر ُﺖْﻳَأَر } “Rabb’imi rüyada bir delikanlı suretinde gördüm.” Taberânî, es-Sünne, Ummu’t-Tufeyl’den.

6- { ٍّبﺎَ ﺷ ِةَرﻮُﺻ ﻲِﻓ ِسْوَدْﺮِﻔْﻟا َﻦِﻣ ٍةَﺮﻴِ ﻈَ ﺣ ﻲِﻓ ﻲِّﺑَر ُﺖْﻳَأَر }

“Rabb’imi Firdevs (Cennetin)den bir avluda bir delikanlı suretinde gördüm.”

( Taberânî, es-Sünne, Muâz b. Afrâ’dan. )

7- { ٍةَرﻮُﺻ ِﻦَﺴْ ﺣَأ ﻰِﻓ ﻰِّﺑَر َﺔَﻠْﻴﻠَّﻟا ﻰِﻧﺎَﺗَأ } “Bu gece (rüyamda) Rabb’im bana en güzel bir sûrette geldi.”

(Ahmed (1/368), Abd b. Humeyd (H. 682), Tirmizî (3234) (Tirmizî, bu hasen garîbdir, dedi. ve başkaları)

(3)

Allâme Münâvî, İmâm İbnü’l-Hümâm’dan şöyle bir rivâyet nakletti:

İbnü’l-Hümâm’a Darekutnî ve diğerlerince Enes radıyallâhu anhu’dan rivâyet edilen, Rabbimi en güzel şekilde gördüm, hadîsinin uyanık iken görme

takdîrinde nasıl anlaşılacağı sorulduğunda, bu, sûret perdesidir, diye cevâb verdi. Bu, da sûfilerde yaygın olan Tecellî-i Sûrî’dir. (Alûsi, Rûh-ul Meânî:

9/52)

Ya’nî, Allah’ın dağa sûret perdesi vb… bir takım perdeler ardından tecellî/zuhûr etmiş olması mümkindir. Demek ki, Allah celle celâlühû, yarattıklarına tecellî eder…insanlarda yarattıkları deyimli

Notlar:

1- Demek ki bu hadislere göre, Allah (Celle Celalühü) rüyada bir şekilde görülebiliyormuş.

2- Bu şekil asla Allah’a âid olamaz; Çünkü onun misli bir hiçbir şey yoktur.

Şekiller ve suretler ancak onun zâtına bir perdesi olabilir.

3- Bunları rivâyet eden hadis ulemasına, Mü’minlerden kim, ne diye¬bilir?

4- Bu hadisleri gördükten sonra, Allah’ı bir rüya çeşidi olan zuhûratta başka bir şekilde gördüğünü söyleyene, kim itiraz edebilir?

5- İmâm Rabbânî’nin gördüğü de bu çeşit bir tecellîdir. O başka mektûplarında

“Allah hakkında kullar tarafından ne görüldüyse, Allah on¬dan başka ve ötedir.” buyurmaktadır.

İmâm Münâvî Şemâil-i Tirmizî şerhinde,(1) Ahmed İbn-i Hanbel’in Müsned’ini (mevzû’lara göre) tertîb edip şerheden Allâme Ahmed Abdurrahmân el-Bennâ da el-Fethu’r-Rebbânî’de,( 2)

Resûlullah’ın, Allah’ı rü’yâda, bir sûrette görmesi onun bir şekil ve sûret sâhibi olduğunu göstermeyeceğini, zîrâ, nihâyet bunun bir rü’yâ olduğunu, rü’yâda ise şekil ve sûretli varlıkların şekilsiz, şekil ve sûret sâhibi olmayan varlıkların ise şekil ve sûretli olarak görünebileceğini, söylüyor.

Benzer ifâdeleri, Aliyyu’l-Kârî de serdetmiştir. (3)

Mâtürîdiye akâidi imâmlarından es-Sâbûnî,(4) Allah’ın, rü’yâda görülüp görülmeyeceğinde âlimlerce ihtilâf edildiğini, kimilerinin, bunun câiz olmayacağını söylediğini ve Hz. Ömer (radıyallâhu anhu)’in kal¬bim Allah’ı gördü dediğini, ifâde etmektedir.

Cemu’l-Vesâil Kenarı: 1/208 1.

2.El-Fethu’r-Rebbânî: 17/223El-Fethu’r-Rebbânî: 17/223 El-Kevkebu’d-Dürrî: 2/261

2.

Es-Sâbûnî, el Bidaye fi Usûlüddîn’de: 43 (Muâsır Sâbûnî, değil.) 3.

Evet bu sözü zuhuratı gören kişi nakletmiş cübbelide onun sözünü nakletmiş.

Zuhurat, Allah’ı zikreden bir insanın elinde olmadığı halde uyuduğu esnada gördüğü veya işittiği şeydir. Genel kaide şudur ki, zuhurat, gören kişiyi ve görülen kişiyi bağlar. Yani görülen zuhurattan ne itikadi ve ne de fıkhi bir hüküm çıkmaz, çıkarılamaz. Hata üçüncü şahısları bile ilgilendirmez.

Mesela geçmişte bazı veliler, gördüğü zuhurat üzerine Mehdi Aleyhisselam’ın geleceği zaman için tarih vermişler ancak verilen tarih gelip geçmiş, Mehdi Aleyhisselamın da çıkmadığı görülmüştür. Dolayısıyla zuhuratta göre hüküm

(4)

verilmez.

“Ete kemiğe büründüm Mahmud Diye göründüm” sozunun anlasıldıgı mamnada

soylenmesı buna ınanılmasını şirk olarak görüyoruz. Fakat gerek o sesi duyan gerek bunu cemaata anlatan cübbeli ahmet hoca bu sozu her kesın anladıgı manada olmadıgını zaten sohbetınde soylemıs oldugundan bız cübbelı hoca ve

“Rabb’imi bir delikanlı sûretinde gördüm.” Diyen Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tekfır etmeyız .

Cübbeli ahmet efendi sohbet zamanı gerek tabiatı gereği ve bu kısıtlı zamanda insanlara bir çok bilgiyi vermek için hızlı konuşuyor. Bu esnada bu tür bir söz söyledimi onu uzun uzun izahat etme vakti olmuyor. Cübbeli hocamızın bu ve buna benzer insanların ilk etapta anlamadığı izah gerektiren sözleri sohbetinde izahat etmeden açıklamasını hatalı buluyoruz.

Selefı göruşu üzere olduğunu iddia edenler ilmi munazarlardan yeniliyorlar.

Kendi cemaatlarına yaptıkları sohbetleri videodan izlediğimiz kadarıyla eskiden şirk dediklerine bidat, bidat dediklerine caiz dediklerine şahit oluyoruz. Durum böyle olunca Bu sefer cübbeli hoca bu tip sözlerine sarılarak ilmi az olan insanları kafasını karıştırıp tasavvufu kotü gösterek adam

kazanmaya çalışıyorlar.

..RÜYADA GÖRÜLMESİ MESELESİ GELİNCE

Allah Teala’nın rüyada görüleceği konusu, alimler arasında ihtilaflı bir konudur.

İmamı Azam Ebu Hanife’nin rüyada Allah’ın görülebileceği, İmam Maturidi Hazretlerinin de görülemeyeceği şeklinde izahatı vardır. Peygamber Efendimizin (asm) de Allah Teala’yı rüyasında gördüğü hadislerde

belirtilmektedir. (Akaid, Ömer Nesefi; Taftâzânî,Şerhu’l-Akaid, s, 134) Alimlerin çoğuna göre rüyada Allah’ı görmek mümkündür. Tabii Allah kendi zatıyla değil sıfatlarının ve isimlerinin tecellisiyle görünür.

“Allah rüyada görülür” demek küfür değildir. Çünkü müminler Allah (c.c)’ı ve nebileri rüyada görebilirler. Bunun olması mümkündür. Fakat müminler

rüyalarında Allah’ı görürlerse, gördükleri Allah (c.c) değildir.. Kişi, rüyasında Allah’ı gördüğünü hissedebilir. Allah’ın sesi olduğunu zannettiği bir ses de duyabilir.

Şeytan da rüyada, kendisinin Allah olduğunu söyler ve rüya gören kişiyi kandırmaya çalışır.

Nevevi, Şerh-i Müslim’de Kadı İyad hakkında şöyle bir rivayet naklediyor:

Kadı İyad şöyle dedi: “Âlimler, Allah’ı rüyada görmenin caiz olduğuna dair ve bunun sahih bir rüya olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.

Hz.Ömer,( r. a.) kalbim Allah’ı gördü demiştir.

…MİRAÇTA GÖRME MESELESİNE GELİNCE

Hz. Muhammed (a.s.)’ın miraçta Allah’ı görüp görmediği alimler arasında

(5)

tartışılmıştır. Görmedi diyenlerin başında Hz. Aişe annemiz ve sahabeden bir cemaat vardır.

Mesruk (ra)’dan nakledilmiştir: “Hz. Aişe’ye sordum: – Muhammed Rabbini gördü mü? Hz. Aişe: – Senin bu sözünün dehşetinden tüylerim ürperdi. Ey Mesruk üç şey vardır ki onu sana kim söylerse yalan söylemiştir. Birincisi budur: Bir kimse Muhammed Rabbini gördü derse yalan söylemiştir. Zira “La tudrikühül ebsar ( gözler onu görmez)” buyrulmuştur…

Bu meselede Hz. Aişe, Şura suresinden bir ayeti delil getirir: “Allah bir insanla ancak vahiy suretiyle veya perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderir. İzniyle dilediğini vahyeder.”

Hz. Peygamberin miraç gecesinde Allah’ı gördüğüne kail olanların başında İbn- i Abbas, Hasan-ı Basri, Urvet-ü ibni Zübeyr, Ka’bul Ahbar, Zühri, gibi sahabe ve tabiinden büyük bir cemaat gelir.

.Ebu’l-Hasan’il-Eşârî ve tabiileri de bu görüştedir.

Bunlar da kendi aralarında görmenin kalp gözüyle mi yoksa baştaki göz ile mi görüldüğü hakkında tartışmışlardır.

İbn-i Abbas Necm Suresinde geçen “Muhammed’in gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı” ayetlerini yani Rabbini kalbiyle iki kere gördü diye tefsir etmiştir .

Hz. Aişe’nin “gözler onu görmez ” ayeti ile gösterdiği delile “bu ayet

görmenin imkansızlığını değil, ihatanın mümkün olmadığını ifade eder” diyerek itiraz edilmiştir.

İkrime (r.a)’dan rivayet edilmiştir ki: “İbn-i Abbas, Rasulullah baş gözü ile Rabbini gördü diye iddia ettiği bir zaman ben “gözler onu görmez” ayetini okudum. İbn-i Abbas bana cevaben Amma da yaptın, bu görme işi, Cenâb-ı Hakk kendi nuru ile tecelli ettiği zaman bunu göremez demektir.

Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ise Rabbini iki sefer görmüştür dedi.

Hz. Aişe’nin Şura suresi 51. ayetini bu konuda delil olarak göstermesine itiraz edilmiş ve denilmiştir ki “perdesiz konuşmanın olmaması perdesiz görüşmenin de olmamasını gerektirmez. Çünkü konuşmadan görüşmüş olmak mümkündür” denilmiştir.

Bu konuda Ebu Zer -el Gifari den farklı rivayetler nakledilmiştir : “

Rasul’den sordum:- Ya Rasulallah Rabbini gördün mü? Hz. Peygamber; O nurdur, ben Onu nasıl görürüm buyurdular.”

. Aynı şekilde Ebu Zer-el Gifari den farklı olarak şöyede demiştir:

Ebü Zerr (Radıyallahu Anh) a, “Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) i bir görseydim, ona (bir şey) sorardım.” dediğinde,

Ebû Zerr (Radıyallahu Anh): “Neyi sorardın?” dedi. O:

“Ona, Rabbini gördün mü diye sorardım?” deyince, Ebû Zerr (r.a.) cevaben şöyle dedi: “Ben sordum, o,’Nur gördüm.’ buyurdu.” (Müslim,İman:78, No:l 78/292,1/161)

(6)

Ebu Zer: “Allah’ın Resulü Rabbini gönül gözü ile gördü. Baştaki göz ile değil” diye açıklama getirmiştir.

iki rivayet zıt gıbı görünür ise de aslında zıt deyıldir. çünkü

birinci rivayette: kastedilen dünya gözüyle görmekten aciz kalacağı baskın nurdur. resulullah bunu görmediğini ifade buyurmaktadadır.

ikinci nur, birinci perde olan görülebilecek bir nurdur. Resulullah bu perde nuru gormüştür. gece karanlığında bize ısık tutulsa ışığı görüruz ancak ışığın gerisini görmeyiz.

Bu ve buna benzer zahirde küfür gibi gözüken bir sözü ibadet zikir ehli olan bir alimden duyduğumuzda . biz ilk önce tevil yoluna gideriz. Çünkü

ehlisunnet böyle kufur içerıklı bır soylendıgınde o kısıyı hemen tekfır etmez sorgular tevıl yoluna gider . Selefılık adı altındakı goruse sahıp olan

kısıler ıse adam kazanak cematı kötulemek için hemen tekfır yoluna gider . Ete kemige büründüm denirken orda insanların Allah ın esmasını görebilecegi kastedilmiş yani insana bakarak Rabbimizin sıfatlarını görebilir

denilebileneceği gibi .

.TEVİL İLE İLGİLİ SAHABE ARASINDA GEÇEN BİR OLAY:

Hz. Ömer (ra) Huzeyfe’ye (ra)sorar nasıl oldun? Hz. Ömer (ra): Ya Huzeyfe nasıl oldun? Diye sorar. Huzeyfe (ra): Ey müminlerin emiri! Fitneyi sever hakkı kötü görür, namazı abdestsiz kılar oldum. Yeryüzünde ben bir şeye sahibim ama Allah u Teala göklerde ona sahib değildir.

Bunun üzerine Ömer (ra) sinirlendi, elindeki bir şeyle ona vurmak isterken tam o an Hz Ali (r.a) içeri girdi ve Hz Ömer’i (ra) sinirli halde gördü.

Dedi ki: Ey müminlerin emiri hayırdır seni sinirli görüyorum? Huzeyfe’nin söylediklerini anlattı. Hz Ali (r.a): Evet ey müminlerin emiri o fitneyi seviyor; çünkü Allah u Teala: ”Mallarınız, evlatlarınız, sizin için sadece bir fitnedir. ” buyuruyor. Ve hakkı kötü görüyor; yani ölümü kötü görüyor, ölüm haktır fakat biz onu kötü görüyoruz. Ve Nebiyullah’a (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) abdestsiz salavat getiriyor, onun yeryüzünde çocuğu ve eşi var Allah u Teala’nın göklerde böyle bir şeyi yoktur.

Ve Hz Ömer (r.a) o meşhur sözünü söyledi: ”yeryüzünde Ebul Hasan’ın olmadığı yer ne kötü bir yerdir… (Muhammad Mutevelli Sa’ravi/Ankebut süresi 48. Ayet i celilenin tefsiri ( Ruh ul Beyan tefsiri 9.cild . 94.sayfa)

Selefi görüşü üzere olduğunu idda edenler selefin izinden gittiklerini söylüyorlardı. Burada görüleceği üzere Hz. Ali (ra) tekfir deyil tevil

ediyor. Sizden de adam kazanmak bir cemaatı kötü göstermek için tekfir yerine Selef’in yaptığı gibi tevil etmenizi beklerdik. Ehl-i Sünnet itikadı gereği, aşağıda İmam-ı Âzam Hazretleri’nin yaptığı gibi, tekfir etmeden önce o sözü tevil etmek lazımdı.

. İmam Âzam’ın Tevil’deki Pratik Zekâsı

(7)

İmam-ı Âzam Hazretleri’ne bir kişi, onu aciz bırakmak için bazı sorular ayarlayıp sormak için, huzuruna geldi. Dedi ki:

— Ya imam, bir kişi şöyle diyor:

“Cenneti ümit etmiyorum, cehennemden korkmuyorum, Allah’tan korkmuyorum, ölü eti yiyorum, rükû ve secdesiz namaz kılıyorum, hakka buğz ediyorum, fitneyi seviyorum, Yahudi ve Hristiyanları tasdik ediyorum, görmeden şahitlik

yapıyorum.”

— Bu adam hakkında ne dersiniz? İmam-ı Âzam Hazretleri, adamın kendisine:

Senin, bu hususta şahsî bilgin nedir? diye sordu. Adam: Ben bir şey bilmiyorum, deyince talebelerine sordu. Onlar: Bu sayılan şeyler küfür alâmeti olduğu için, bu sözleri söyleyen adamın felâketine delalet eder, dediler.

.İmam-ı Âzam Hazretleri ise:

— Aksine, bu sözleri söyleyen adam Allah dostlarındandır. Bakın bun¬ların manalarını açıklayayım, diyerek şu açıklamayı yaptı:

— Cenneti ümit etmiyor, yani Cennetin Rabbini ümit ediyor. Cehennemden korkmuyor, cehennemin Rabb’inden korkuyor.

Allah’tan korkmuyor, çünkü Allah’ın rahmetle muamele edeceğini ümit ediyor.

Ölü eti yiyor, yani balıketi yiyor. Rükûsuz, secdesiz namaz kılıyor, yani cenaze namazı kılıyor. Hakk’a buğzediyor, ölüm haktır, ona buğzediyor, yani daha fazla yaşayarak daha fazla ibadet etmek istiyor.

.Fitneyi seviyor, çünkü Kur’ân-ı Kerîm’de (meâlen): “Evlatlarınız sizin için birer fitnedir (imtihân vesilesidir). buyuruluyor. O şahıs çocuklarını

seviyor. Yahudi ve Hristiyanları tasdik ediyor, yani onların birbirleri hakkında söylediklerini tasdik ediyor. Görmeden şahitlik yapıyor ki, onun da manası şudur: Allah’ı görmediği halde Allah’ın varlığı hakkında şahitlik yapıyor.

(Rava’i’min al-adab al-‘arabi yazari Ahmed Nasib el Mahamid baski yeri dimesk darul feth yayinevi 1993 )

Ehli sünnet itikadının imamlarından İmam-ı Azam Ebu Hanife, zahirdeki bu küfür sözlerini zahirine göre tekfir etmeyip tevil ettiği için bizde tevil ediyoruz.

Osmanlı Sultanı Yavuz Selim Han Şam’a geldiğinde;

Muhyiddin-i Arabi’nin vefatından önce ayağını yere vurarak, “Sizin

taptığınız, benim ayağımın altındadır” buyurduğu yeri tespit ettirip orayı kazdırdı. Orada küp içinde altın çıktı. Bundan, “Siz, Allahu Teâlâ’ya değil de paraya tapıyorsunuz.” demek istediği, anlaşılmış oldu.

.Ehli sünnet vel cemaat mezhebi mensupları olarak o küfür sözlerinden dolayı, o sözleri söyleyenleri tekfir etmeyiz.Tekfir etmememiz, o sözlerin küfür sözleri olmadığını gerektirmez. O sözler haddi zatında küfür içerikli

sözlerdir. Fakat biz, itikadımız gereği tekfirden uzak dururuz. Bunun için o sözleri tevil etmeye çalışırız.

(8)

.”Biz bir kimsenin küfre girdiğini söylediğimiz zaman, onun, kişiyi dinden çıkaran bir söz söylediğini anlatmak isteriz. Onu söyleyenin kafir olduğuna kesin bir şekilde hükmetmeyiz. Çünkü söz konusu kişinin tevbe etmesi ve amel defterinin hayırla mühürlenmesi ihtimali bahis konusudur. (Makâlat-ı Kevserî, s. 400)

.Şimdi ne olacak?

Yukarda anlattıklarımızdan habersiz yüzlerce Müslüman Selefi görüşü üzere olduğunu iddia edenlerin adam kazanmak bir cemaatı kötü göstermek için

bilerek veya bilmeden hatasından dönmüş bir Müslüman olarak ölmüş olan Bayram Hoca’yı gerek internet ortamında ve diğer ortamlarda hala tekfir ediyorlar.

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

“Herhangi bir kimse, din kardeşine “Ey kâfir!” derse, bu tekfir sebebiyle ikisinden biri muhakkak küfre döner. Eğer o kimse dediği gibi ise ne âlâ.

Aksi takdirde sözü kendi aleyhine döner.” buyurdular.

Tekfir sebebiyle ikisinden biri muhakkak küfre döner, ifadesinin manası, tekfiri kendine döner, kendisi kâfir olur, demektir. Zira eğer kâfir diyen sözünde sadıksa (doğruysa), muhatabı kâfir olur.

Din kardeşine kâfir demenin akibeti kendini küfre götürebilir. Çünkü

“Günahlar küfrün postasıdır.” derler. Bu sözü diline dolayanın akıbeti küfür olacağından korkulur. Bu nedenle hiçbir mümine kâfir dememek gerekir.

..İbn-i Teymiyye Levh-i Mahfuz’daki Yazıdan Haberdarmış

..İbnü’l-Kayyim el-Cevziyye, hocası İbn Teymiyye’nin çok feraset sahibi olduğunu anlatıyor ve buna iki misal getiriyor.

Birincisinde, Tatarların Şam’a saldıracaklarını önceden haber veriyor. Ve dediği gibi oluyor.

Ama en önemlisi ikinci misal. Burada İbn Teymiyye Tatarların kesinlikle mağlup olacaklarını, Müslümanların muzaffer olacaklarını anlatıyor. Ve bu konuda 70’ten fazla yemin ediyor. Ona diyorlar ki: “İnşaallâh de! “O da cevap veriyor: “Tahkik için inşaallâh diyeyim, ama buna bağlamıyorum, yani kesin olacağını biliyorum.

Ve öğrencisi diyor ki: Sonra şöyle dedi:

.“Beni zorladıklarında dedim ki: Çok konuşmayın! Allah Levh-i Mahfuz’da onların bu toprakta mağlup olacaklarını yazdı!” Ve dediği gibi oluyor.

İbnü’l-Kayyim bu tür ferasetlerin, hocasında yağmur kadar çok olduğunu anlatıyor.

ﺔﺒﻴﺠﻋ ارﻮﻣأ ﻪﻠﻟا ﻪﻤﺣر ﺔﻴﻤﻴﺗ ﻦﺑا مﻼﺳﻹا ﺦﻴﺷ ﺔﺳاﺮﻓ ﻦﻣ تﺪﻫﺎﺷ ﺪﻘﻟو) :ﻢﻴﻘﻟا ﻦﺑا لﺎﻗ ﻪﺑﺎﺤﺻأ ﺮﺒﺧأ .ًﺎﻤﺨﺿ ًاﺮﻔِ ﺳ ﻲﻋﺪﺘﺴﺗ ﻪﺘﺳاﺮﻓ ﻊﺋﺎﻗوو ﻢﻈﻋأو ﻢﻈﻋأ ﺎﻬﻨﻣ هﺪﻫﺎﺷأ ﻢﻟ ﺎﻣو ﻞﺘﻗ ﺎﻬﺑ نﻮﻜﻳ ﻻ ﻖﺸﻣد نأو,ﺮﺴﻜﺗ ﻦﻴﻤﻠﺴﻤﻟا شﻮﻴﺟ نأو (699) ﺔﻨﺳ مﺎﺸﻟا رﺎﺘﺘﻟا لﻮﺧﺪﺑ .ﺔﻛﺮﺤﻟﺎﺑ رﺎﺘﺘﻟا ﻢﻬﻳ نأ ﻞﺒﻗ اﺬﻫو: لاﻮﻣﻷا ﻲﻓ ﻪﺗﺪﺣو ﺶﻴﺠﻟا ﺐَﻠﻛ نأو,مﺎﻋ ﻲﺒﺳﻻو مﺎﻋ ةﺮﺋاﺪﻟا نأ: مﺎﺸﻟا اوﺪﺼﻗو رﺎﺘﺘﻟا كﺮﺤﺗ ﺎﻤﻟ (702ﺔﻨﺳ) ءاﺮﻣﻷاو سﺎﻨﻟا ﺮﺒﺧأ ﻢﺛ

.ﺎﻨﻴﻤﻳ ﻦﻴﻌﺒﺳ ﻦﻣ ﺮﺜﻛأ ﻚﻟذ ﻰﻠﻋ ﻢﺴﻗأو .ﻦﻴﻤﻠﺴﻤﻠﻟ ﺮﺼﻨﻟاو ﺮﻔﻈﻟا نأو,ﻢﻬﻴﻠﻋ ﺔﻤﻳﺰﻬﻟاو ﻚﻟذ لﻮﻘﻳ ﻪﺘﻌﻤﺳو (ﺎﻘﻴﻠﻌﺗ ﻻ ﺎﻘﻴﻘﺤﺗ ﻪﻠﻟا ءﺎﺷ نإ) لﻮﻘﻴﻓ ،ﻪﻠﻟا ءﺎﺷ نإ ﻞﻗ :ﻪﻟ لﺎﻘﻴﻓ ﻢﻬﻧأ :ظﻮﻔﺤﻤﻟا حﻮﻠﻟا ﻲﻓ ﻰﻟﺎﻌﺗ ﻪﻠﻟا ﺐﺘﻛ .اوﺮﺜﻜﺗ ﻻ :ﺖﻠﻗ .ﻲﻠﻋ اوﺮﺜﻛأ ﺎﻤﻠﻓ :لﺎﻗ ،

(9)

ةوﻼﺣ ءاﺮﻣﻷا ﺾﻌﺑ ﺖﻤﻌﻃأو :لﺎﻗ .مﻼﺳﻹا شﻮﻴﺠﻟ ﺮﺼﻨﻟا نأو .ةﺮﻜﻟا هﺬﻫ ﻲﻓ نﻮﻣوﺰﻬﻣ ﻦﻴﺘﻌﻗاﻮﻟا ﻦﻴﺗﺎﻫ لﻼﺧ ﻲﻓ ﺔﻴﺋﺰﺠﻟا ﻪﺘﺳاﺮﻓ ﺖﻧﺎﻛو .وﺪﻌﻟا ءﺎﻘﻟ ﻰﻟإ ﻢﻬﺟوﺮﺧ ﻞﺒﻗ ﺮﺼﻨﻟا 489ص2ج ﻦﻴﻜﻟﺎﺴﻟا جراﺪﻣ) (.ﺮﻄﻤﻟا ﻞﺜﻣ)

.Bu sözü bir sûfî dese, ne derlerdi? Elbette tekfir ederek kâfir müşrik derlerdi.

Evet, Selefi görüşü üzere olduğunu iddia edenler görüşlerinizin kaynağı olan İbn Teymiyye böyle diyor. Ne diyeceksiniz? Ne diyeceğinizi bilmiyoruz, ama biz İbn Teymiyye’nin bu sözünden dolayı onu tekfir etmeyiz. O sözünü tevil etmeye çalışırız.

Belki İbn Teymiyye’nin eline, bu yönde bir hadis geçmiş, o hadise göre bunu söylemiş olabilir. O olayı Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)

bildirdiği için.

İbn-i Teymiyye Levh-i Mahfuz’da yazılı demiş olabilir, diyerek bu sözünü tevil etmek gerekir.Biz de Selefi görüşü üzere olduğunu iddia edenlerin ümmetin birliği adına âlimlerden sadır olan zahirdeki o sözleri, böyle tevil yoluna gitmelerini beklerdik.

Seyyid Ali Hoşafçı El Haseni

“İBN TEYMİYYE UYDURMA HADİSLERLE AMEL EDİYOR” MU? -Ali Hoşafçı

YAZIYI İNDİRMEK İÇİN:

https://skydrive.live.com/redir?resid=9CE202391A3078D9!168&authkey=!ALbERlD9d WcSu_8&ithint=file%2c.docx

Tavsiye Edilen Kitap: Seyyid Ali Hoşafçı,Selefilik Adı Altındaki Görüşlere Selefice Cevaplar,Yasin Yayınevi, IIstanbul

Ölüler işitir mi, Ölülere Kur’an Okumak, Tevessül, İstiğase, Teberrük, Şefaat, Rabıta, Tazim, Şirk, Bidat, Allah Allah diye zikir, Tesbihte Taş Kullanmak, Cihad ve bunlara benzer konularda bilgi sahibi olmak isteyenlere değerli Seyyid Ali Hoşafçı kardeşimizin Ehl-i Sünnet’e aykırı görüşler ileri süren Vehhabilere ve Selefi geçinenlere cevaplarla dolu bu kitabını tavsiye ederiz.

(10)

***

Yasin Yayınevi Sipariş Hattı: 0212 534 04 34 – www.yasinyayinevi.com – www.kitapkalbi.com Kargo ile eve Teslim.

Elbani İbn Teymiyye’nin Uydurma Hadislerle Amel Ettiğini Söylüyor

Utbe b. Gazvân (Radıyallahu anh)’dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

ﻢﻛﺪﺣأ ﻞﺿأ اذإ :لﺎﻗ ﻢﻠﺳو ﻪﻴﻠﻋ ﻪﻠﻟا ﻰﻠﺻ ﻰﺒﻨﻟا ﻦﻋ ﻪﻨﻋ ﻪﻠﻟا ﻰﺿر ناوﺰﻏ ﻦﺑ ﺔﺒﺘﻋ ﻦﻋ ﺎﻳ ،ﻲﻧﻮﺜﻴﻏأ ﻪﻠﻟا دﺎﺒﻋ ﺎﻳ :ﻞﻘﻴﻠﻓ ﺲﻴﻧأ ﺎﻬﺑ ﺲﻴﻟ ضرﺎﺑ ﻮﻫو ﺎﻧﻮﻋ ﻢﻛﺪﺣأ دارأ وأ ﺎﺌﻴﺷ ﻢﻫاﺮﻧ ﻻ ادﺎﺒﻋ ﻪﻠﻟ نﺈﻓ ﻰﻧﻮﺜﻴﻏا ﻪﻠﻟا دﺎﺒﻋ.

“Sizin biriniz bir şey kaybederse yahut yanında arkadaşı bulunmadığı bir yerde yardım dilerse;

“Ey Allah’ın kulları bana yardım edin! Ey Allah’ın kulları bana imdat edin!”

desin. Çünkü Allah’ın bizim görmediğimiz kulları vardır.”

İbn Teymiyye (istigâse) kabul etmezken bu hadisteki “Ey Allâh’ın kulları!”

diye seslenerek yardım istemeyi sünnete uygun görüp nerede nasıl sünnete uygun dua edileceğini öğretmek için yazdığı el-Kelimu’t Tayyib “Sünnete Uygun

(11)

Duâ” adlı eserine aldığını biz önceki kitapta yazınca bize Medine de rediye yazanlar İbn Teymiyye’nin bu sözüne karşı savunma yapım derken büyük bir açıklarını ortaya koyup şöyle itiraz ediyorlar.

İTİRAZCI

Elbani İbn-i Teymiyye’nin adı geçen kitabında zikredip itiraz etmediği tek zayıf hadis de bu olmadığını kitabın tahkikinde, bununla beraber onlarca zayıf hadis olduğunu, dahası birkaç tane mevzu hadis bulunduğunu da ifade etmiştir. (Elbani, el-Kelimu’t-Tayyib, Tahkik, 49-57)

CEVAP

Selefi olduğunu idda edenler zayıf ve uydurma hadislerle amel etmediklerini hadis ehli olduklarını iddia ediyorlardı. Bakalım öylemi?

Selefi görüşü üzere olduğunu iddia edenlerin büyük muhaddis dedikleri Elbani, el-Kelimu’t-Tayyib, Tahkik, 49-57 adlı eserinde görüşlerinin en büyük

kaynaklarından biri olan İbn-i Teymiyyen’nin kitabında zikredip itiraz etmediği onlarca zayıf hadis olduğunu, dahası birkaç tane mevzu hadis bulunduğunu söylüyor.

Ayrıca Elbani İbn-i Teymiyye’nin sahih bir hadise zayıf bir kısmına uydurma dediğini halbuki hadisin sahih olduğunu söylüyor. Elbani kendisinin “Silsietu Hadis sahiha” adli kitabinin 4 ciltinin 344 sayfasinda diyor ki:

“Ben Şeyhülislam İbni Teymiyyenin hadisin (Ben kimin Mevlas’ıysam Ali de onun Mevla’sıdır) birinci kismini zayif ikinci kismini ise yalan ve uydurma

adlandırdığini görünce bu konu üzerine uzun bir yazi yazmak zorunda kaldim.

Benim fikrimce böyle abartisinin (İbni teymiyyenin) arkasindaki sebeb onun (İbni Teymiyyenin) bazi hadisleri uygun şekilde görmeden önce onlarin asilsizliği yönünde aceleci karar vermiş olmasidir” (Silsiletu Hadis sahiha,cilt 4,sayfa 344)

Elbani nin “Silsiletu hadis sahiha” adli kitabinin 4 ciltinin 331-344 sayfasında.:

“Ben kimin Mevlası’ysam Alide onun Mevlasidir.Allah’ım ona dost olana dost ol, ona düşman olana düşman ol…

Bunu Ahmed ibni Hanbel (4/370),Ibni Hibban “Sahihinde (2205)” Ibn Ebu Asim (1367,1368),Taberani (4968)

(Elbani) hadisin senedi hakkinda dedi ki:”Hadisin isnadi Buhari kriterine göre sahihtir”. Heytemi kendi mecmuasinda (9/104) Ahmed (bin Hanbel)

tarafindan bütün raviler sahih, Fatir bin Halife ise sikadir (güvenilirdir)…

Ayni zamanda ben kimin Mevla’sıysam Alide onun Mevla’sıdır Tirmizi tarafindan nakledilmiş (2/298) ve hadis hasen sahihtir demiştir. Elbani sonraki sayfada

“Hadisin isnadi Sahiheyn kriterlerine göre sahihtir” diyor.(Silsiletu Hads Sahiha, cilt 4,sayfa 331-344)

Burada da görüleceği gibi elbani İbn-i Teymiyye’nin zayıf hadislerle uydurma hadislerle amel ettiğini itiraz etmediğini söylemişti şimdi ibn teymiyyenin

(12)

sahih bir hadise zayıf ve uydurma olduğunu söylüyo.

Ayrıca İbn-i Teymiyye’nin talebesi İbnü’l Kayyim el-Cevziyye’nin Kitâbu’r-Ruh adlı eserini tercüme eden Selefi görüşü üzere olduğunu iddia eden hoca dip notlarda Elbani’nin görüşünü ve kitabını refarans göstererek İbnü’l Kayyim el-Cevziyye’nın Kitâbu’r-Ruh adlı eserinde ölülerin işittiğini, ölülere Kur’an okunabileceğini, ruhların yardım edebileceğini, ruhların rüyalarda insanlara yardım ettiği gibi birçok mesele için delil getirdiği hadislerin bir çoğunun Elbani’ye göre zayıf bazılarında uydurma olduğunu söylüyor.

Elbani İbn-i Teymiyye ve İbnü’l Kayyim’ın kitaplarında itiraz etmeyeyip zayıf ve uydurma hadisleri delil getirerek amel ettiklerini ortaya çıkarıyor.

İTİRAZ

Başka bir itirazcı şöyle dedi: İbn Teymiyye, zayıf hadis ile amel edilmesini caiz görmeyen âlimlerden biridir. Mezkûr hadisi delil getirmesi, onun indinde bu hadisin sahih olduğuna kanaat etmesine işaret eder. Lakin o da, her beşer gibi hatadan masun değildir.

CEVAP

İbn Teymiyye, sorulan bir soruya: “Ölünün, (kendisi için arkasından okunan) Kur’ân, zikir ve duâ seslerini işitebildiği doğrudur.” demektedir.

İbn Teymiyye ölü işitir diyor. Siz işitmez diyorsunuz. Bu konuda İbn Teymiyye hata etmiş diyorsunuz. İbn Teymiyye, ölüye telkin vermekle ilgili zayıf hadis ile amel ettiklerini, başkalarının da ettiğini söyleyerek şöyle diyor: Ölüye öldükten sonra telkin verilir, biz ve arkadaşlarımız da bunu kabul ediyoruz diyor İbn Teymiyye. Siz İbn Teymiye için burada da hata etmiş olabilir diyecekmisiniz.

İbn Teymiyye: Vefat etmiş Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’ın veya ümmetine mensup salih bir şahsiyetten bir şey dilemeleri, ümmetinden olan salih bir şahsiyetin bu dilekleri karşılamış olmaları; söz konusu dileklerde bulunmanın mutlaka müstehap olduğunu göstermez. Böyle bir dileğin yerine gelmesi, yani başında dua edilen mezarda yatan ölünün kerameti olarak sayılabilir… diyor İbn Teymiyye. Mezarda yatan ölünün kerameti olarak

sayılabilir diyor, şeytandandır demiyor. Siz ise şeytandandır diyordunuz. İbn Teymiyye’nin bu sözünde de hatalı olduğunu söyliyeceksiniz.

İbnü’l-Kayyim el-Cevziyye, hocası İbn Teymiyye’nin çok feraset sahibi olduğunu anlatıyor.

İbn Teymiyye Tatarların kesinlikle mağlup olacaklarını, Müslümanların

muzaffer olacaklarını anlatıyor. Ve bu konuda 70’ten fazla yemin ediyor. Ona diyorlar ki: “İnşaallâh de! “O da cevap veriyor: “Tahkik için inşaallâh diyeyim, ama buna bağlamıyorum yani kesin olacağını biliyorum.”

Ve öğrencisi diyor ki: İbn Teymiyye sonra şöyle dedi:

“Beni zorladıklarında dedim ki: Çok konuşmayın! Allah Levh-i Mahfuz’da onların bu toprakta mağlup olacaklarını yazdı!” Ve dediği gibi oluyor.

(13)

İbn Teymiyye nin Levh-i Mahfuz’dan haberdar olmasına da hata etmiş olabilir diyormusunuz. Bunun gibi İbn Teymiyye’nin bu tür sözlerinin kitapta bir çok örnekleri var, bir kısmını buraya yazdık. Meğer size göre İbn Teymiyye’nin ne kadar çok hatası varmış, bunu siz itiraf ediyorsunuz. Görüşlerinizin kaynağı İbn Teymiyye, bu kadar çok hata edebiliyorsa, siz de onu takip ettiğiniz için sizin de çok hatanız olabilir. İbn Teymiyye’nin bunun gibi birçok görüşü bu kitapta var. Selefi görüşü üzere olduğunu iddia edenler işte böyle münazarada yenilmemek için “hatası” deyip işin içinden çıkarlar.

Aynı şekilde İbn Kayyım içinde aynı şeyi yaparlar. İbnu’l-Kayyım’ın er-Rûh eserinde ruhların yardım etmesi gibi ruhlarla ilgili konuları açıklamaları ona tabi olanları çok zor duruma düşürüyor.

Kitâbu’r-Ruh’u sayfa 248 de Yüzüncü delil İbnü’l Kayyim el-Cevziyye şöyle diyor: Yeryüzünde yaşayan bütün insanlar, ölülerin ruhlarına

kavuşabileceğine: onlara soru sorabileceğine; ölülerin, kendilerinin

bilmediği birşeyi haber verebileceklerine ve onları görebileceklerine dair bilginin doğru olduğundan birleşmişlerdir. Bununla ilgili misaller o kadar çoktur ki, inkarla bitirilemez.

İbnü’l-Kayyim el-Cevziyye, Kitâbu’r-Ruh sayfa 46’da: Rüyasında tavsiye edilen ilaçları kullanarak şifa bulanların sayısı da gerçekten çoktur. Birçok

insanın bana anlattığına göre, İbni Teymiyye karşıtı birçok kişi, ölümünden sonra onu rüyasında görüp feraiz ve başka konularda sorular sormuşlar. İbn Teymiyye onlara doğru cevaplar vermiştir. Velhasıl, bu gerçeği sadece ruhları hükümlerini ve durumlarını bilmeyen insanlar kabul etmezler. Başarı

Allah’tandır. İbn Kayyim’in sözü bitti.

Selefi görüşü üzere olduğunu iddia edenlerin düştükleri bu zor durumdan kurtulmak için ya İbn Kayyim’in hatası der, ya da İbnü’l-Kayyim el-Cevziyye, Kitâbu’r-Ruhu İbni Teymiyye’nin talebesi olmadan önce tasavvufcu olduğu zaman yazmış derler. Onun için şu bilgiyi burada açıklamak gerekiyor. Buradan da anlaşılacağı üzere, İbnü’l Kayyim el-Cevziyye İbni Teymiyye’nin talebesi olduktan sonra ve İbni Teymiyye’nin vefatından sonra Kitâbu’r-Ruh’u yazmış.

Ayrıca Kitâbu’r-Ruh’u sayfa 172 de hocam İbni Teymiyye demesinden de anlaşılacağı üzere Kitâbu’r-Ruh’u İbni Teymiyye talebesi olduktan sonra yazmıştır.

Bazen dört mezhepten birine yapışır, bazen dört mezhep dışında İbn Teymiyye’nin görüşüne yapışır. Bazen ayetin zahirine, bazende teviline

yapışıp, yorum yaparlar. Bazen sahih hadisten baskasını kabul etmezler. Bazen de zayıf hadisle amel ederler. Bu anlattıklarımızı bu kitabın birçok yerinde kaynaklarıyla görüyosunuz, göreceksiniz. Selefi görüşü üzere olduğunu iddia edenlerin sabit bir duruşları olmadığı için, münazarada haklı çıkmak

maksadıyla bir çok yolu denemelerinden dolayı, onlarla münazara etmek zordur.

Elbanî’nin Çelişkilerinden Bir Tanesi

Elbânî’nin Mâlik ed-Dâr hadisini zayıf göstermeye çalışırken yaptığı tahrif ve Mâlik ed-Dâr hakkında hadis âlimlerinin verdikleri bilgileri eksik ve

(14)

çarpıtarak aktarması, okuyucularına bildirmemesi, Elbânî’nin güvenilmez olduğuna delâlet eden tek olay değildir. Meselâ, Prof. Dr. Zekeriya Güler, başka bir hadisi ele alırken şu tespitleri yapıyor: Ebû’l-Cevza Evs b.

Abdullah (Radıyallahu anh)’tan; “Medine halkı şiddetli bir kıtlığa maruz kalmıştı. Onlar Aişe (Radıyallahu anha)’ye gelerek durumdan yakındılar. Bunun üzerine Aişe radıyallahu anha:

“Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kabrine bakın, ondan semaya doğru bir delik açın. Onunla sema arasında bir engel bulunmasın!” dedi. Onlar da hemen dediğini yaptılar. Bunun üzerine, bize öyle bol yağmur yağdı ki, otlar yeşerdi, develer yağdan çatlarcasına semizleşti. Bundan dolayı o yıla:

“çatlama yılı” denildi.”

Bu hadisi zayıflatmaya çalışırken bakın ne yapıyor: Elbânî (“Râvîlerden Saîd b. Zeyd’de zayıflık vardır” iddiasına delil olarak), Saîd b. Zeyd’in zayıf bir râvî olduğu fikrinde olanları söz konusu ederken, onun sika olduğunu ifade eden (İbn Maîn, İbn Sa’d, Buhârî, İclî, Ebû Ca’fer ed-Dârimî, Ahmed b.

Hanbel ve İbn Hibbân gibi) otoriteleri âdeta görmezlikten gelmektedir.

Elbânî’nin, senedinde Saîd b. Zeyd’in bulunduğu başka bir hadis için şu

değerlendirmeyi yaptığını da görmekteyiz: “Hadisin isnadı hasendir. Râvîlerin hepsi de sikadır. Saîd b. Zeyd hakkında söz söylenmiştir. Ama bu, onun

hadisini hasen derecesinden aşağı düşürmez…

Elbânî Hişam Ibn Saad-El Albani (“silsiletu’l-ehadisi’s-sahiha, 1/325″) kitabinda: Hişam İbn Saad güçlü ravidir diyor,ama (İrvau’l-galil fi tahrici ehadisi Menari’s-sebil, 1/283)-de Elbânî kendisiyle çelişerek diyor ki:”Hişam İbn Saadin zihni zayif idi”

Ali Ibn Said El-Razi-El Albani onu (“İrvau’l-galil fi tahrici ehadisi

Menari’s-sebil, 7/13″) kitabinda zayif,( silsiletu’l-ehadisi’s-sahiha, 4/25)- da ise güçlü ravi saymiştir

Elbani kendinin (“silsiletu’l-ehadisi’s-sahiha, 1/638 no. 365, “) kitabinda Yahya bin Malikin 6 esas hadis alimi tarafindan redd edildiğini ve

tehdib,tekrib veya tehdib kitablarinda kayd edilmediyini söylüyor

Bu Elbânî’nin açik bir hatasıdır. İmam Hacer El Askalani Yahya bin Maliki kendi kitabında,”Ebu Eyyub El Meraaci ” lakabi ile kaydetmişdir. ( Tahdib el- Tahdib 12/19)

Hz. Aişe (r.a): Kim söylese ki, Resulallah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ayak üste abdest bozuyor inanmayin, o oturmadikca abdestini bozmazdi

(Tirmizi,Nesai) Elbani (Mişkat el-Masabih cilt 1/sayfa 117) adli kitabinda bu hadisi zayif saydiği halde (Mişkat el-Masabih ,cilt 1 sayfa 345 no 201) -da kendiyle çelişerek sahih saymişdir.

Bu kitaptaki ikinci hadisin tahriçinde geçen Hz. Osman (radıyellâhu anhu)’a bir ihtiyâcını anlatamayan adama Osman İbnu Huneyf radıyellâhu anhu ama

hadisindeki gibi tevessülü öğrettiği hadisi zayıflatmaya çalışan Elbânî bakın ne yapıyor.

Tenbîh: İbârelerdeki garib kafa karıştıma ve söz makaslamalardan biri de

(15)

Elbânî’nin -Allah bizi de onu da affetsin- Tevessül adlı eserinin (sh:86) da Elbânî nin şöyle yapmasıdır:

Alî İbnu’l-Medînî şöyle dedi: “Ticaret için Mısır’a gider gelirdi….” de Elbânî’nin Ali İbnu’l-Medînî’nin ibaresinden Şebîb İbnu Saîd’in ezberinin zayıf olduğuna delil getirmiştir. Halbuki Elbânî İbnu’l-Medînî’nin sözünden başında söylediği en mühim kelimeyi kesmiştir ki o da Alî İbnu’l-Medînî Şebîb İbnu Saîd’in “sikadır…” sözüdür.

İlmî emanet işte böyle olur(!) Allah’tır kendinden yardım istenen…

Elbânî, (ilimden, doğrudan ve haktan) uzaklaşıp kendinden önce hiçbir kimsenin gitmediği garîb bir yola girdi ve Şebîb’i sika gören hafızların sözlerini ihmal etti, zikretmedi. ( Detaylı bilgi için bu kitaptaki ikinci hadisin tahriçine bakabilirsiniz).

Elbânî’nin Saîd b. Zeyd’ bu çelişkili durumunu Hasan b. Alî es-Sekkâf,

Tenâkuzât-ı Elbânî isimli birkaç ciltlik eserinde, bu ve başka misallerle bu tezatlıkları açıklamıştır. Ayrıca Mahmud Saîd Memduh Naktu’s-Sahih

Haşiyesi’nde, birçok örnekler ortaya koymuştu. Mahmud Said Memduh Albânî’nin İmam Müslim’in sahihi’nde rivayet ettiği bazı hadislere zayıf demesinden dolayı Tenbîhü’l-müslim ilâ te’addi’l-Albânî alâ Sahihi Müslim adlı küçük hacimli kitabını kaleme almış, bilahare Albânî’nin değerlendirmelerini tenkit ettiği et-Ta’rîf bi evhâmi men kassame’s-sünen ilâ sahihin ve zaîf adıyla (İbadât kısmı) altı cilt halinde Dubai’de tabedilmistir.

Elbânî’nin bu yaptığına ne denir?! Bir yerde haklı çıkmak, hadisi zayıflatmak için Saîd b. Zeyd’i zayıf ravi deyip kabul etmiyor. Başka bir yerde aynı raviyi kabul ediyor. Böyle bir hadisçinin sözlerine ne kadar güvenilir. Ciddi hadis çalışmaları olan Elbanî’nin, hadislerden yola çıkarak kadına altını haram etmesi, gibi ehli sünnet dışı bir görüş ortaya atması başka konularda da hatalı olabileceğini gösterir. Elbanî, bazı erkekler nişan yüzüğü adı altında, parmaklarına altın yüzük takarlar. Bu âdet bize Hıristiyanlardan geldiği için, evvelâ onlara benzemek olur. Sonra da, İslâm prensiplerine göre, altın takmak erkeklere zaten harâmdır. İleriki sayfalarda

zikrettiğimiz, altını kadınlara bile yasak eden naslara muhalefet etmektir.

Elbânî, erkeklere altın yüzük takmanın harâm olduğuna dair altı tane hadîs-i şerîf zikrettikten sonra, kadınlara da altın yüzüğün harâm olduğuna dair şu hadis-i şerîfi zikretmektedir:

“Dostuna ateşten bir halka giydirmek isteyen, parmağına altın bir yüzük taksın. Mahbûbunun boynuna ateşten bir tasma takmak isteyen, altından bir gerdanlık taksın. Dostunun koluna ateşten bir çember takmak isteyen, altından bir bilezik taksın.” Kitabın mütercimi Ali Aslan, bu hadîs-i şerîfin altına şöyle bir not ilâve etmiş: “Bu fetva, dört mezhebe muhalif bir fetvadır. Dört mezhebe göre de, altın kadınlara helâldir, bilinsin.” demektedir.

Görüldüğü gibi, Elbanî bilerek veya bilmeden büyük hatalar yapıyor. Böyle hatalar yapan birisinin tahriçlerine güven olur mu? Selefi görüşü üzere olduğunu idda edenler, Elbânî’ye “Asrın Muhaddisi” diyorlardı. Elbanî’nin durumunu gördükten sonra, Elbanî’nin bir hadise zayıf veya uydurma dediği zaman, o hadisin öyle olmayabileceği bilincinde olmaları lazım.

(16)

İTİRAZ

Dost düşman herkesin şehadetiyle konunun uzmanı olan bir âlimin, ulaştığı yeni bilgilerle ictihadını değiştirip hatasından dönmesinin neresinde bir çelişki vardır? İmam Ebu Hanife, “Ey Ebu Yusuf! Benden her duyduğunu yazma!

Çünkü ben bir beşerim. Bugün bir şey söyler, yarın ondan dönebilirim.” Derken size göre “Ben tenakuzları olan çelişkili birisiyim.” mi demek istemiştir?

İmameyn söylendiğine göre mezhebin üçte birinden geri dönerken size göre çelişkiye mi düşmüştür? Elbani’nin çelişki ve tenakuzatına değil, hatadan dönme erdemini göstermiştir.

CEVAP

Evet, bir âlimin, ulaştığı yeni bilgilerle ictihadını değiştirip hatasından dönmesi gayet normaldir. Fakat Elbânî’nin çelişkili ifadeleri hataları birkaç tane değil. Elbanî’nin bir otorite olup olmadığını, Mahmud Saîd Memduhun Ref’u’l-Menare’sini, et-Ta’rîf isimli eserini, ondaki Elbani’nin Kütüb-i Sittedeki bin civarındaki rivayet üzerinde cahilce yaptığı “zayıftır”

damgalamaları ve verdiği yersiz hükümleri, en-Nakdu’s-sahîh’ini, Hasan Sekkaf’ın “Tenakuzatü’l-Elbânî” isimli üç ciltlik kitabında yüzlerce zikrettiği çelişkileri okuyanlar çok güzel anlar. Abdulaziz el-Ğumarî’nin eseri baştan sona onun hatlarını çelişkilerini, Abdullah el-Ğumarî’nin bu kıssa ile alakalı olarak kaleme aldığı risalesinde onun, işine geldiği yerde bir raviyi nasıl güvenilir, gelmeyen yerde ise Buhari’nin ravilerini nasıl yerden yere vurduğunu anlatır.

Onu Selefi görüşü üzere olduğunu iddia edenler, Elbânî’ye “Asrın Muhaddisi”

diyorlar. Elbânî bir hadise zayıf veya uydurma demişse artık o hadis zayıf veya uydurma olarak görürler. Diğer eski meşhur muhaddislerin dedikleri

ikinci planda kalır. Önemli olan bunca hataları olan Elbânî’nin Müslümanların yaptıklarına dair getirdikleri hadislere zayıf veya uydurma demesiyle o

Müslümanların yaptıklarına bidat veya şirk denmesine sebep olmasıdır. Siz madem Elbani’ nin hataları olabileceğini hatasından dönmesini bir erdem

olarak kabul ediyorsunuz o zaman onun bir hadise zayıf dediği zaman o hadisin zayıf olmayabileceğinide düşünmeniz lazım kayıtsız şartsız onun görüşlerine teslim olmamanız lazım. Hadisleri kolayca zayi etmemeniz lazım.

Böyle olunca dört durum ortaya çıkıyor.

1.Elbani nin dediği doğruysa İbn-i Teymiyye ve İbnü’l Kayyim’ın kitaplarında itiraz etmeyip zayıf ve uydurma hadisleri delil getirerek amel ettikleri gibi bir durum ortaya çıkıyor.

2. Biz demiyoruz sizin hadis aliminiz olan Elbani sizin diğer aliminiz olan İbn-i Teymiyye’nin sahih hadise zayıf uydurma dediğini dolayısıyla

Resulullah’ın bir sözünü bilerek veya bilmeden iptal ediyor, yok sayıyor.

Kim bilir böyle kaç hadisi zayi etti . Onun için İbn-i Teymiyye’nin bir hadise zayıf veya uydurma dediğinde ihtiyatlı davranıp hemen kabul etmemek lazım.

(17)

3. İbn-i Teymiyye ve İbnü’l Kayyim’ın bu hadislerin zayıf ve uydurma olduğunu anlıyamadıkları için mi, yoksa zayıf hadislerle amel edileceğini düşündükleri için mi kitaplarına aldılar.

4. Bu kitaptaki ikinci hadisin tahriçinde geçen Hz. Osman (radıyellâhu

anhu)’a bir ihtiyâcını anlatamayan adama Osman İbnu Huneyf (radıyellâhu anhu) âmâ hadisinde olduğu gibi Elbânî, Şebîb’i sika gören hafızların sözlerini ihmal etip, zikretmeyip bahsetmemesi

Elbânî’nin bir raviye bir yerde zayıf başka bir yerde sika demesi, bir hadise bir yerde zayıf aynı hadise başka bir yerde sahih demesi gibi hata ve

çelişkilerini 6 cilt başka bir muhaddis de 2 cilt kitap halinde açıklamıştır.

Aşağıda örneklerle izah edilecektir. Elbani’nin bu durumunu bildikten sonra İbn-i Teymiyye ve İbnü’l Kayyim’ın kitaplarındaki Elbani’nin zayıf ve uydurma dediği o hadislerin zayıf ve uydurma olmayabileceği ihtimalini de düşünmemiz gerekiyor. Onun için Elbani’nin bir hadise zayıf veya uydurma dediğinde ihtiyatlı davranıp hemen kabul etmemek lazım.

Elbânî’ye asrın muhaddisi demelerinin isabetli olmadığı onun tahriçlerine kayıtsız şartsız teslim olmalarının doğru olmadığı ortaya çıkıyor. Her dört durumdan hangisi doğru olursa olsun Selefi görüşü üzere olduğunu iddia

edenler için pek iyi bir durum değildir. Bütün bunlardan sonra selefi görüşü üzere olduğunu iddia edenlerin görüşlerinin kaynaklarından olan ibn

Teymiyye’nin uydurma hadisle amel etmesi sahih hadise uydurma demesi, İbn Kayyım’ın uydurma hadislerle amel etmesi ve muhaddisleri olan Elbânî’nin yukarda anlattığımız çelişkileri ve hatalarından sonra Selefi görüşü üzere olduğunu iddia edenlerin biz hadis ehliyiz demeleri tartışılır bir hal almış oluyor.

PEYGAMBERLER İLE TEVESSÜL-Ali Hoşafçı

PEYGAMBERLER İLE TEVESSÜL DOSYASINI WORD OLARAK İNDİRMEK İCİN:

https://skydrive.live.com/redir?resid=9CE202391A3078D9!158&authkey=!AHw9ERgj4 NUVoO4&ithint=file%2c.docx

Tavsiye Edilen Kitap: Seyyid Ali Hoşafçı,Selefilik Adı Altındaki Görüşlere Selefice Cevaplar,Yasin Yayınevi, IIstanbul

Ölüler işitir mi, Ölülere Kur’an Okumak, Tevessül, İstiğase, Teberrük, Şefaat, Rabıta, Tazim, Şirk, Bidat, Allah Allah diye zikir, Tesbihte Taş Kullanmak, Cihad ve bunlara benzer konularda bilgi sahibi olmak isteyenlere değerli Seyyid Ali Hoşafçı kardeşimizin Ehl-i Sünnet’e aykırı görüşler ileri

(18)

süren Vehhabilere ve Selefi geçinenlere cevaplarla dolu bu kitabını tavsiye ederiz.

***

Yasin Yayınevi Sipariş Hattı: 0212 534 04 34 – www.yasinyayinevi.com – www.kitapkalbi.com Kargo ile eve Teslim.

4. HADİS

RESULULLAH IN GEÇMİŞ ENBİYALAR İLE TEVESSÜL HADİSİ

Enes b. Mâlik (Radıyallahu anh) şöyle demiştir:

“Hazreti Alî’nin annesi Fatma binti Esed vefat ettiğinde, kabrine

defnedilirken, Allah Resûlü (aleyhisselâtü vesselâm) gelir ve içinde yan yatarak şöyle duâ etmeye başlar:

ﻊﺳوو ﺎﻬﺘﺠﺣ ﺎﻬﻨﻘﻟو ﺪﺳأ ﺖﻨﺑ ﺔﻤﻃﺎﻓ ﻲﻣﻷ ﺮﻔﻏا تﻮﻤﻳ ﻻ ﻰﺣ ﻮﻫو ﺖﻴﻤﻳو ﻰﻴﺤﻳ ىﺬﻟا ﻪﻠﻟا ﻦﻴﻤﺣاﺮﻟا ﻢﺣرأ ﻚﻧﺈﻓ ﻰﻠﺒﻗ ﻦﻣ ﻦﻳﺬﻟا ءﺎﻴﺒﻧﻷاو ﻚﻴﺒﻧ ﻖﺤﺑ ﺎﻬﻠﺧﺪﻣ ﺎﻬﻴﻠﻋ.”

“Allah, yaşatan ve öldürendir. O, ölümsüz bir hayata sahiptir. Annem Fatma binti Esed’in günahlarını affet, ufkunu aç! Nebi’nin ve benden önceki

enbiyanın hatırı için kabrini genişlet. Çünkü muhakkak Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.”

Hadise Zayıf Diyenlerin Görüşü:

Elbânî, bu hadis hakkında şöyle diyor: Ebû Nuaym, (v. 430/1039) et-Taberânî yoluyla Hilyetü’l-Evliya’da (III, 121) rivâyet eder, ikisine göre de onun isnadı zayıftır. Zira isnadındaki Ravh b. Salah tek başına bunu rivâyet ettiği için münker hadistir. İbn Adiy’de Ravh’ı zayıf görür.

(19)

Elbânî Ravh b. Salah için Dârâkutnî dedi ki, “hadiste zayıf” olduğunu söyler;

cerh mübhem olduğu takdirde bile, iki sözü arasında tezat söz konusu olunca, ölçü olarak kabul edilemez. Buradaki gibi hadis açıktan cerh olmuşsa hiç kabul edilemez.

İbn Hibbân (v. 354/965) ve Hâkim’in Ravh’ı tevsik ettiklerine bakarak, bazıları bu hadisi takviye etmek istemişlerdir.

Hadise Sahih Diyenlerin Görüşü:

Heysemî hadisin senedi hakkında şöyle demektedir:

Râvîlerden Ravh b. Salah, İbn Hibbân ve Hâkim tarafından sika görülmüştür. Ne var ki, onda zayıflık vardır. Diğer râvîler ise Sahih’in ricalidir.”

Ayrıca o, İbn Hibbân ve Hâkim’in râvî Ravh b. Salah’ı tevsik etmelerini yeterli bulmamakta ve onların bu noktada tesahüllerinin maruf olduğunu da ifâde etmektedir. Ancak biz Elbânî’nin: “Hadisin isnadı Taberânî ve Ebû Nuaym’a göre zayıftır” şeklindeki ifâdesini, pek de objektif bulamamakta ve bunun yanlış anlamaya müsait olduğunu görmekteyiz. Çünkü bu ifâde tarzından, Taberânî ve Ebû Nuaym’ın hadisi zayıf gördükleri manası çıkmaktadır. Hâlbuki her iki hadisçiden de, böyle açık bir beyan mevcut değildir.

Mesela Ebû Nuaym hadisin garip olduğunu ve sadece teferrüdde bulunan Ravh b.

Salah vasıtasıyla hadisi kaydettiğini söylemekte, râvî veya hadisin zayıf olup olmadığı hakkında bir kanaat belirtmemektedir.

Hâfız Ğumârî, şöyle diyor: Hâfız Nûruddîn el-Heysemî, Mecma’u’z-Zevâidde şöyle demektedir: Ravh İbnü Salâh’ın dışındaki râvileri Sahîh’in râvîleridir.

O’nu (Ravh’ı) da İbnü Hibbân ve Hâkim sika/sağlam ve güvenilir bulmuşlardır.

(ﻒﻌﺿ ﻪﻴﻓو)/(Ve fîhi da’fun)/onda bir parça zayıflık da vardır. (Heysemî’nin sözü bitti.)

Ben (Ğumârî) de derim ki; Ravh İbnü Salâh, İbnü Seyyâbe İbnü Amr el- Hârisî’dir. Ebû’l-Hars diye künyelenir. İbnü Yûnus onu Târîhu’l-Ğurebâ’da zikreder ve şöyle der: Mavsıl’dan olup Mısır’a gelmiş ve orada hadîs rivâyet etmiştir. Ondan münker rivâyet edilmiştir. İbn-i Adiy onu el-Kâmil’de

zikretmiş, O’ndan iki hadîs rivâyet etmiş ve “hadîsleri çok olup bazılarında münkerlik vardır”, demiştir.

Dârekutnî, o, hadîsde zayıftır demiştir. İbn-i Hibbân onu es-Sikât(isimli kitâb)da zikretmiştir. Hâkim, sika ve emniyet edilecek birisidir, dedi.

İkiyüz otuz üçte vefât etti.

Şu hâlde hadîs, İbnü Hibbân ve Hâkim’in görüşlerine göre sahîhdir. Çünki onların şartlarına göredir. Dârekutnî ve İbn-i Adiyy’in görüşlerine göre ise zayıftır. Lâkin zayıflığı (sağlamlığa) yakın ve katlanılabilecek bir zayıflık olup şıddetli bir zayıflık değildir. Çünki onlar Ravh’ı, rivâyetini terk etmeyi îcâb ettirecek bir zayıflıkla suçlamadılar. Aksine onu zayıf bulmaktaki ibâreleri, cerh’de hafîf olan ibârelerden kabûl edilirler. Bu dediğimizi, önceden Heysemî’den nakletmiş olduğumuz onda bir parça zayıflık da vardır sözü dahî te’yîd etmektedir. Zîrâ bu ibâre, hadîs ve ricâl

kitâplarından da bilineceği gibi, zayıflığın azlığı ve hafîfliğini ifâde

(20)

eder.

El-hâsıl bu hadîs, zayıflığı hükmüne rağmen (müctehid) imâmların ahkâm husûsunda delîl getirdiği zayıf hadîslerin birçoğundan daha güzel ve daha kuvvetlidir. Nitekim bununla şu hadîsler tartıldığında bu dediğimiz

bilinecektir…

Şaşılacak bir husûstur ki, (zayıftır iddiâsıyla bu hadîsi karalamaya çalışan) şu tâifenin kendisi, murâdlarına uyduğu vakit zayıf hadîsle amel edebiliyor ve onu sahîh hadîsin önüne geçirebiliyor. Nitekim, bid’atları ve sapıklıkları için delîl getirdikleri hadîslere vâkıf olundukta bu (dediğimiz)

bilinecektir. Bu ise, (hadîslerle), gazâbı îcâb ettiren bir oynamadır.

(Ğumârînin sözü bitti.)

Taberânî’nin el-Kebîr’inin muhakkiki(!) ve nâşiri de şöyle söylüyor:

Bu hadîsi Musannif (Taberânî) el-Evsat’ta (356-357, Mecmau’l-Bahreyn) dahî rivâyet etti ve bunu Âsım’dan sâdece Süfyân rivâyet etti. Bu hadîsle Ravh İbn-i Salâh teferrüd etti/tek kaldı. Heysemî el-Mecma (9/257)’de, Onda Ravh İbn Salâh vardır. İbnü Hibbân ve Hâkim onu sağlam bulmuşlardır. Onda bir parça zayıflık da vardır, demiştir. Bunu Musannif yoluyla Ebû Nüaym da el- Hilye(3/121)’de rivâyet etmiştir.

Râvî bazen nisbî bir zayıflık sahibi olur. Yani o, kimi zaman zayıf olur ama bazı isnadlarda zayıf olmaz. Bazen sika olur ama bazı isnadlarda zayıf olur.

Bazen de zayıf bir ravinin bulunduğu bir isnad bu zayıflığı telafi edebilecek başka sebeb veya sebeblerle zayıf olmaktan kurtulabilir

Burada önümüzde birtakım imamların sahih olduğunu söylediği bir rivâyet var.

O bakımdan başka birtakım imamlar tarafından zayıflıkla suçlanan bir ravi yüzünden bunları sözlerinin hemen heder edilemeyeceği ve çizilemeyeceği, o yüzden son derece temkinli davranmak gerektiği size hatırlatılıyor. Yoksa Elbânî açıkça böyle dedi diyen yok

O raviyi zayıf olmakla suçlayan sözü edilen imamların bu metnin zayıf olduğuna dair sözleri yoktur

Hasen rivâyetlerin râvîleri, elbette müfesser/sebebi açıklanmış bir cerh ile Sahih’in râvîsi olmaktan düşerler. Durup dururken düşmezler. Bu müfesser olan cerh sebebiyle, şu hadise hasen denilmiştir. Yoksa mübhem olan cerh belli şartlarla râvînin sağlamlığına zarar vermezdi.

Râvînin sikalığı (güvenirliği) münakaşalı olduğu gibi, zayıflığı da tartılıyosa, böyle bir râvînin rivâyeti hasen olur.

Bilenler bilir ki: Cerh-Ta‘dil usûlünde (sikadır, güvenilirdir demek)

müfesser olma (neden güvenilir olduğunu tefsir edip açıklama ve ispat) şartı olmadığı halde, cerhde (zayıftır demekte) bu şart vardır.

“Cerhin ta’dilden önce gelmesi” yani hakkında hem zayıf, hem de güvenilir denilen râvînin zayıf olmasının öne geçeceği mutlak olmayıp, cerhin müfesser olması şartıyla sınırlıdır.

(21)

Oysa bu râvîdeki cerh müfesser olmayıp (sebebi açıklanıp izah edilmeyip), mübhemdir. Mübhem cerh ise, muteber değildir. Ancak büyük ve meşhur

hafızlarının mübhem cerhi, makbul ise de, bu ihtilaflı olmayan noktalardadır.

Hâlbuki bu râvimizin zayıflığı ve güvenilirliği ihtilaflı ve tartışmalıdır.

Üstelik zayıflık adaletle değil de, zabt (hafızada tutmak ve unutmamak) ile ve az olduğu zaman, hadisin derecesi sadece hasenlik mertebesine düşer.

Elbânî : Silsiletü’d-Daîfe(rakam:23)’de Heysemî’nin el-Mecma’daki diğer râvîleri sahîh’in râvîleridir sözüne, Ahmed İbnü Hammâd her ne kadar sağlam birisiyse de, sahîh sâhipleri ondan rivâyet etmediler, Ondan sâdece Nesâî rivâyet etti diyerek i’tirâz etti.

Ravh İbnü Salâh’a gelince. Her ne kadar İbnü Hibbân ve Hâkim onu sağlam buldularsa da, bu ikisi tesâhül/gevşeklik ile tanınan kimselerdir… Oysa, onu zayıf bulanların cerh’i şu tenkîd imâmlarından müfesser/ açıklanmış bir

cerhdir. O da münkerleri rivâyet etmesidir. Böylesi bir râvî hadîsi rivâyette yalnız kalırsa o rivâyet ile hüccet ileri sürülmez. Şu hâlde hadîs zayıftır.

Deriz ki; Aslında Allâme Ğumârî, derin bir vukûfla söylenilecek olanları söyledi. Lâkin biz ilmi ve idrâki ma’lûm muhâtabların seviyelerini hesaba katarak, sözü fâideli uzatmak manasında olan ıtnâb yoluyla biraz daha uzatıyor ve diyoruz ki;

Şu tenkidçilerin tenkidinin, hafif cerh olduğu ve bunun râvîyi en fazla hasenlik mertebesine düşürebileceği gösterildikten sonra, bu çokbilmişçe uzatmalar hepten lüzumsuz olur.

Mütekaddim muhaddislerin yani, önceki hadisçilerin dilinde “münker” tabirinin râvî tarafından “teferrüd edilen garîp” manasında kullanıldığı erbabınca bilinen bir husustur.

Nitekim Ravh, bunu rivâyet etmekte tek kaldı, ifâdesi de şu dediğimizi teyid etmektedir. Muteahhir muhaddislere/sonraki hadisçilere göre ıstılah edinilen münker, zayıflık sebebi ise de, teferrüd ve ğarabet, mutlak olarak zayıflık sebebi değildir. Dolayısıyla Ravh’ın münker rivâyetleri demek, rivâyette tek kaldığı haberler demek olabilir ki, bu, rivâyetinin her halü kârda

zayıflığını icab ettirmez.

İbn Hibbân ve Hâkim’in, sözü edilen tesâhülü/gevşekliği mutlak olsaydı,

eserleri sahih ismine lâyık görülmezdi. Aksine, tahkik odur ki, onlar, haseni de sahihin mertebelerinden bir mertebe kabûl etmişlerdir ve bu onlara göre bir ıstılâhtır.

Dolayısıyla bu husûsta onlara itirâz edilmez. Hasen, ister sahihin bir kısmı manasında nevi/çeşidi olarak, isterse onun kasîmi/mukâbili ve karşıtı olarak kabûl edilsin, hadis âlimlerinin çoğuna göre makbûl bir delildir.

İbn Adiyy ile Dârekutnî cerh ve ta‘dil imâmıdır da, İbn Hibbân ile Hâkim tenkitçi imâmlardan değil midir? Elbette onlar da cerh ve ta’dilde

ictihâdlarına mürâcaat edilecek nükkâddan/tenkidçilerdendirler. Nitekim bu, cerh ve ta‘dil kitaplarına âşina olanlarca malûmdur. Öyleyse işinize geldiği yerde cerh ve ta’dil imâmlarının bir kısmını silip atmak ve canınız istediği

(22)

kimselerin anlamadığınız ifâdelerine sarılmak da ne oluyor?

Hüccet olmamak, hiçbir işe yaramamak demek değildir. Bazen başka delillerin ve meselenin teyid ve takviyesine yaraması da yeterlidir.

Üstelik bir hadîs, hasen li gayrihî bile olsa, cumhûra göre tek başına delil olmaya yeterlidir. Kaldı ki, bu rivâyet şu kadar da aşağı düşmez. Aksine, bir görüşe göre sahih, başka bir görüşe göre de hasendir.

Sahih’in râvîsi demek, her zaman sahih ismi verilen Buhârî mi veya onun gibi sahih olan belli kitapların bir râvisi mi demekdir? Yoksa bazen sikalığı bir rivâyeti sahih yapmaya yetecek seviyede olana da şâmil midir, değil midir?

Belki Heysemî kendine ait bir ıstılâh olarak geniş yelpazeli bir manayı kastetmiştir? Bütün bunları kesin hatlarıyla bilip zaptetmeden Heysemî’ye itirâz edilmez. Hem, râvî sika/sağlam oldukdan sonra, asıl meseleye nispetle böylesi bir tâli noktadaki itirâz, sadece meseleyle alâkasız faydası olmayan bir malûmâtfuruşluk ve sözü uzatmak olur.

İbn Adiyy (v. 365/975) ile Dârekutni, sadece şu isnatta geçen bir râvî için zayıftır, dediler; râvi bu rivâyette olması bakımında zayıftır demedikleri gibi, bu rivâyet içinde zayıftır demediler. Üstelik râvîdeki zayıflık da birçok yanıyla içtihadi bir husus olduğu gibi, bu zayıflığın, isnadı zayıf yapıp yapmayacağı dahi içtihat ile alakalı bir husustur.

Hem de râvideki zayıflık, tek başına olarak isnadı zayıf yapmaya her zaman yetmeyebilir. Veya şu isnad, başka birtakım telafiler ile zayıf olmaktan kurtulabilir. Dolayısıyla, şu iki imâmın bu isnatla alakalı olmaksızın, üzerinde konuşulan râvî hakkındaki hükümlerinden kalkarak, sadedinde olduğumuz isnada zayıflık damgası vurmak, ehil olmayanlarca yapılan doğru olmayan yeni bir şeydir.

İbn Abdilberr, İbn Abbâs’tan, İbn Ebî Şeybe de Cabir’den bu hadisi nakletmiş, Deylemî ve Ebû Nuaym da ayrı rivâyetlerde bulunmuşlardır. Netice olarak başka başka senetlerle rivâyet edilen bu hadisler, birbirlerini

kuvvetlendirmektedir.

Bir an tenezzül edip, rivâyetin zayıf olduğunu kabûl edelim ve soralım: Bu zayıf hadis, sizin o zayıf aklınızın görebildiği mücerred reyinizden de mi zayıftır? Zayıf hadis, hadisçilere göre, en kuvvetli mücerred/salt görüşten daha kuvvetlidir.

Ahmed b. Hanbel ve Ebû Dâvûd es-Sicistanî’ye izafe edilen görüşe göre; “Başka hadis bulunmadığı takdirde ahkâma ait meselelerde zayıf hadislerle amel

edilir”.

Hâsılı, bu hadis sahih veya en azından hasendir. Bundan aşağı düşmez. Nitekim Allâme Hâfız Abdullah el-Ğumârî böyle demiştir.

Burada dikkat edilmesi gereken bir şey daha vardır. Bu ve diğer rivâyetlerde Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Allah’a tevessül ettiği

peygamberlerin hepsi vefat etmişlerdir.

Bu rivâyetin ortaya koyduğuna göre, “onun hakkı için” ya da “hak ehlinden

(23)

olan kimseler hürmetine” diyerek duâ etmek câizdir. Üstelik bu zatların vefat etmiş olmaları, onlarla tevessül edilmesine engel değildir.

Buraya kadar olan açıklamalar Hüseyin Avni Hoca’dan alınmaydı.

Bu hadis hakkında

Birde Mahmûd Saîd Memdûh’un nakiline bakalım:

Ben (Mahmud Saîd el-Memduh) : derim ki;

Taberânî’nin Şeyhi Ahmed İbnu Hammâd İbni Zuğbe sika bir ravî olup Nesâî’nin şeyhlerindendir ve ondan Sahîh’de rivayet yapılmamıştır.

Ravh İbnu Salâh’a gelince…

Hakkında ihtilaf edilmiştir; onu bazıları sika bazıları da zayıf

görmüşlerdir. O halde onun gibi bir râvînin hâlini açıklamak için ictihada ihtiyaç vardır.

“Suâlâtü’s-Siczî”de yazıldığına göre Hâkim, onun hakkında “Sikadır,

me’mûn’dur” demiş. İbnu Hibbân onu “es-Sikat”ta (8/244) zikretmiştir. Ya’kûb İbnu Süfyân el-Fesevî, “el-Ma’rife ve’t-Târîh”de (3/406) ondan rivâyet

yapmiştır ki bu zat ona göre sikadır. Fesevî, (et-Tehzîb:11/378) “Ben bin küsür şeyh’ten hadîs yazdım hepsi sika zatlardır” dedi.

Onu cerhedene (zayıflıkla suçlayana) gelince…

O, cerhinin sebebini söylememiş ve onu açıklamamıştır.

Dârekutnî, “el-Mü’telif ve’l-Muhtelif”inde (3/1377) “Ravh İbnu Salâh es- Seyyâbe, İbnu Lahî’a’dan, Sevrî’den ve başkalarından rivâyet yapmaktadır;

hadîsde zayıf idi ve Mısır’da otururdu” demiştir. Benzerini İbnu Mâkülâ “el- İkmâl”de (5/15) ve İbnu Adiyy “el-Kâmil”de (3/1005) söylemiştir.

Bu, müphem ve tefsîr edilmeyen bir cerh olup ondan önce zikredilen ta’dîl karşısında reddedilir. Nitekim (Usûl-i Hadîsde) böyle mukarrerdir. Bunun misâli Hâfız’ın “el-Feth”in Mukaddime’sinde (sh:437) Muhammed İbnu Beşşâr İbni Bundâr’ın tercümesindeki şu sözüdür:

“Amr İbnu Alî el-Fellâs zayıf olduğunu söylemiştir; ama bunun sebebini

zikretmemiştir. Bu yüzden (tenkıdçiler) onun cerhine iltifat etmemişlerdir.”

(Hâfız’ın Sözü Bitti.)

Elbânî şu iddialarda bulundu:

1-Ravh İbnu Salah hakkındaki cerh, İbnu Yûnus’un “ondan münker rivâyetler yapıldı” sözü ve İbnu Adiyy’in el-Kâmil’de “Hadîslerinin bazısında münkerlik vardır” kavli ile müfesserdir.

Ben derim ki; Elbânî’nin bu sözü aşağıda gelecek iki vecihde görülecek bir söz kaldırır:

Birincisi: İbnu Yûnus ve İbnu Adiyy’in iki ibâresi cerhe delalet etmez.

(24)

İbnu Dakîk el-Îd, Nasbu’r-Râye (1/179) ve Fethu’l-Muğîs’de (1/347) yazıldığına göre “Şerhu’l-İlmâm”da şöyle dedi:

“Bir râvînin rivâyetlerindeki münker haberler çok olmadıkça ve iş hakkında

‘Münkeru’l-hadîs’ denilmesine varmadıkça onun için onların (cerh ve

ta’dîlcilerin) ‘Revâ menâkîre/birtakım münker haberler rivâyet etti’ sözleri tek başına rivâyetinin terkedilmesini gerektirmez. Çünkü ‘Münkeru’l-Hadîs’

râvîde bir vasıftır ki onunla hadîsi terkedilmeyi hakeder.” (İ. D. El-Îd’in Sözü Son Buldu.)

İkincisi:

Onların (cerh ve ta’dîlcilerin) “Revâ’l-Menâkîre/münker haberleri rivâyet etti” veya “Ruviyet anhu’l-menâkîru/ondan münker haberleri rivâyet edildi”

sözlerinin de cerh ile alakası yoktur. Zîrâ bu münker rivâyetler, onun şeyhlerinden veya ondan rivâyet edenlerden olmuş ve o sadece bunu (münker haberi) taşımakta olan bir şey rivâyet etmiş olabilir.

Hâkim, Dârekutnî’ye (Suâlât:217-218) Süleymân İbnu Şurahbîl’in hakkında sordu; O da “Sikadır” dedi. Ben (Hâkim) de “Yanında münker rivâyetler yok mu?” dedim. O da “Onları zayıf olan râvîlerden rivâyet etmektedir” dedi.

(Hâkim’in Sözü Bitti.)

O halde münker haberleri rivâyet eden her râvî hadîs âlimlerine göre “zayıf”

değildir.

İbnu Adiyy, Kâmil’inde (3/1005-1006) Ravh İbnu Salâh’ın hâl tercemesini yazarken ondan iki hâdîs rivâyet etti ki, bu iki hadîsteki âfet ve haml/yüklenme Ravh İbnu Salâh’dan rivâyet eden râvîdendir.

İbnu Adiyy’in el-Kâmil’indeki âdeti -Hâfız’ın el-Feth Mukaddime’sinde (Sh:429) anlattığı gibi- sikaya veya sika olmayana inkâr edilen hadîsleri rivayet etmesidir. O yüzden şayet İbnu Adiyy, Ravh İbnu Salâh’a inkâr edilen bir şey bulsaydı tercemesinde onu elbette getirirdi. Lâkin o, onun tahdîs ettiğini tahrîc etti ve bu rivâyet münker idi; fakat bu, ondan başkasına yüklenen bir şeydi. Artık iyi düşün…

Fâide:

Elbânî, zikri geçen hadîsin zayıf olduğunu anlatmak istedi ve İbnu Yûnus’un Ravh İbnu Salâh hakkındaki “Rüviyet anhu’l-menâkîru/ondan bair takım münker hadîsler rivâyet edildi” sözünü, kendisiyle râvînin zayıf kabûl edeceği müfesser cerh’den kabûl etti. O, bir yandan böyle derken tenakuza düştü ve cerh ve tadilcilerin bir başka râvî hakkında “Lehû menâkîru” sözlerinin mutlak manada cerh olmadığını itibar/kabûl etti. Bu, onun Şeyh el-Bûtî’ye yaptığı reddiyesidedir. (Sh:66-67) Bundan da fazlası, O, “Münkeru’l-Hadîs”

ifadesini müfesser olmaması gerekçesiyle kabûl edilmeyecek olan bir cerh olarak itibar etti. Es-Sahîha’sinda (1/769) böyle geçmektedir.

Sen görüyorsun ki iki söz arasında hiçbir fark yok; ama Elbânî’nin yaptığı iki iş arasında bir fark var; doğru gördüğünü müdafaa için hadîs usûlü kaidelerinden uzaklaşmakta, görüşüne göre yürümektedir. Fellahu’l-müsteân…

(25)

Fasl:

Elbânî, İbnu Hibbân ve talebesi Hâkim’in Ravh İbnu Salâh’ı sika görmelerini reddederken şu sözleri (Zaîfe’si:1/32) söylemektedir:

“İbnu Hibbân sikadır hükmü vermekte gevşek birisidir. Zîrâ o, meçhûl olan râvîlerden bir çoğunun sika olduğunu söylemektedir… Hâkim de tesâhülde onun gibidir. Nitekim bu teracim ve rical ilminde mutazalli (mütehassis) olana gizli değildir. O halde tearuz anında onların sözünün hiçbir ağırlığı yoktur.

O kadar ki, cerh, sebebi zikredilmeyen mübhem bir cerh bile olsa bu böyledir.” (Elbânî’nin Sözü Bitti.)

Ben (M. S. Memdûh) derim ki;

Bu, -meşğûliyyetine rağmen- İbnu Hibbân’ın tevsikını anlamayan, onun “Es- Sikât”ına iyi bakmayan ve tevsikını reddetmede acele eden bir kimsenin sözüdür. Halbuki en iyi olan, tafsîle gitmektir, işi ayırmaktır. İbnu Hibbân’ın tevsikı iki kısma ayrılır ki bunu O, “Sikât”ının mukaddimesinde (1/13) açıkça ifade etmiştir:

Birincisi: Hakkında cerh ve tadil âlimlerinin ihtilaf ettiği kimse. Şâyet bu kişinin ona göre sika olduğu sübut bulursa onu “Sikât”ına, değilse onu bir başka kitabına koyar.

İkincisi: Ne bir cerh ile ve ne de bir tadil ile tanınmayan, şeyhi ve

kendinden rivâyet eden sika olan ve münker bir hadîs getirmeyen kimse… Bu ona göre sikadır. İbnu Hibbân bu mezhepte tek başına değildir. Lâkin bu çeşit ravîler cumhûra göre “mechûlü’l-hal/hâli bilinmeyen bir râvî”dir.

ona tesahulün (gevşekliğin) nisbet edilmesi sadece ikinci çeşite göredir. O halde İbnu Hibbân’ın sika bulmasını mutlak olarak heder etmek hatadır; ona mutlak olarak/her bakımdan tesâhül nisbet etmek doğru değildir. O ancak râvîlerin belli bir çeşitindedir ki ikinci kısımdır. Birinci kısıma gelince…

Birinci kısım râvîler hakkındaki tevsîkı diğer imamların tevsîkınden aşağı değildir. Bu bilinince… İbnu Hibbân’ın Ravh İbnu Salâh’ı tevsik etmesinin reddedilmesi kesinlikle açık bir söz kaldırır.

Ravh İbnu Salah’tan Hâfız Ya’kûb İbnu Süfyân, Fakîh ve Hâfız Muhammed İbnu İbrâhîm el-Bûşencî, Nesâî’nin arkadaşı sika hadîsçi Ahmed İbnu Hammâd İbnu Zağbe, Ahmed İbnu Rişdîn ile oğlu Abdurrahmân ve müezzin Îsâ İbnu Sâlih rivâyet yapmışlardır. Hakkında cerh ve ta’dîl vardır. İbnu Yûnûs gibi bazıları İbnu Hibbân’dan evvel üzerinde konuşlardır.

Hâkim’in “sikadır” demesine gelince…

Bu tevsîkı tesâhul (gevşeklik) iddiasıyla reddetmek açık bir hatadır. Zîrâ âlimler onun sikadır demesini nakl edegelmişler ve buna itimad etmişlerdir.

Ricâl kitabları bununla doludur ve onlar önümüzdedirler. Hâkim hadîste zamanının insanlarının imamı idi. Cerh, ta’dîl, ilel ve hadîs ilimlerinin hepsinde tam bir marifeti (teferrutlu bilgisi) vardı. Râvîler hakkında söz söylemekte meşayıhına mürâcaat ederdi. Dârekutnî -ki o, Hâkim’in

meşayıhındandı- İbnu Mende’den önde tutardı. Hâfız Ebû Hâzim el-Abdûy(î),

“Şeyhlerimizi şöyle derken işittim” dedi: “Ebû Bekr İbnu İshâk ve Ebû’l-Velîd

Referanslar

Benzer Belgeler

Dil, nahiv, mantık, belagat, tefsir, fıkıh ve kelam alanında kazandığı birikimle İbn Hişam’ın “el-İ‘râb ‘an kavâ‘idi’l-i‘râb” adlı eserine yazılmış

Bu bağlamda Vercelânî’nin iman, büyük günah, velâyet-berâet, sıfatlar, şefaat, ru’yetullah, va‘d- vaîd, halku’l-Kur’ân ve kabir azabı gibi

İlim Talebindeki İnsanlann Durumlan.54 Nebevi Sünnet Hakikatinde Kur'anî Deliller.54 Sahabede ve Sonraki Nesillerde Münazara ve Delil Getirmeler.55 Kur'an ve Sünnet'in

هنیآ ره ،دزاس روکذم لضف لها ناسل رد و دنادرگ روهشم ار دوخ هک دهاوخ نوچ هک اریز .تسا روذعم وا یلب هرذ نوچ هک ینیبن .رود درک ناوتن هوک زا لظ و دیشروخ زا ه ّرذ ،دهد تبسن

Cevziyye Medresesi’nde imamlık, Necmeddin İbn Hallikân’ın yaptırdığı camide 736 (1336) yılından sonra hatiplik yapan İbn Kayyim, İbn Teymiyye

Dedesi ve babası vesilesiyle Kâdiriyye ve Zeyniyye tarikatlarını yakından tanıyan Tosyevî, Nakşibendiyye tarikatının önemli isimlerinden biri olan Molla Câmî

Saʿdî Efendi, kardeşi Dürrî gibi tarih düşürme hususuna önem vermiştir.. Mecmuada Saʿdî’ye ait 8 tarih

Şeyh İshak ibn Abdurrahman Ali Şeyh dedi ki; “ İbn Muflih Şeyh Takiyyuddin’den hikâye ettiği gibi; İslam’ın ve küfrün ahkâmının izhar edildiği beldeye ne