• Sonuç bulunamadı

KREDİ PİYASALARINDA ASİMETRİK BİLGİ VE BANKACILIK SİSTEMİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ ÖZET

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KREDİ PİYASALARINDA ASİMETRİK BİLGİ VE BANKACILIK SİSTEMİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ ÖZET"

Copied!
13
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KREDİ PİYASALARINDA ASİMETRİK BİLGİ VE BANKACILIK SİSTEMİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Doç. Dr. Güler ARAS

*

Yıldız Teknik Üniversitesi İ.İ.B.F. İşletme Bölümü

Doç. Dr. Alövsat MÜSLÜMOV**

Doğuş Üniversitesi İ.İ.B.F. İşletme Bölümü

ÖZET

Mali piyasalarda karar almaya temel oluşturacak bilginin her zaman tam ve doğru olarak elde edilememesi ve tarafların farklı bilgiye sahip olmaları piyasaların işleyişinde sorunlara ve aksaklıklara yol açmaktadır. Asimetrik bilgi piyasaların etkinlik düzeyini azaltmakta, kredi piyasasında yanlış kredi kararları nedeniyle ekonomik etkinliğin azalmasına ve kredi tayınlamasına neden olabilmektedir. Bu durum ekonomide yatırımlara aktarılacak fonların ve verimli projelerin hayata geçirilmesini engelleyerek ekonomik gelişme üzerinde de olumsuz bir etki yaratmaktadır. Bu çalışmada asimetrik bilgi, ve bunun yol açtığı ters seçim ve ahlaki tehlike konuları açıklanmış ve bunun kredi piyasalarının işleyişine ve bankacılık sisteminin finansal yapısına etkisi araştırılmıştır.

Yapılan ampirik araştırmada Türk Bankacılık sektörüne ait zaman serisi verileri kullanılarak takipteki krediler oranı ile toplam krediler oranı arasında nedensellik ilişkisi analiz edilmiştir ve kredi tayınlaması hipotezini destekleyici bulgular bulunmuştur. Araştırma kredi piyasasında asimetrik bilginin varlığı ve etkilerini ortaya koymak açısından önem taşımakta ve bunun getirdiği problemlerin ve aksaklıkların çözümü için önerileri tartışmaktadır.

SUMMARY

ASYMMETRIC INFORMATION IN CREDIT MARKETS AND ITS IMPACT ON BANKING SYSTEM

The informational differences between actors of financial markets lead to the problems in the smooth- functioning of markets. Asymmetric information causes declining market and economic efficiency level, and leads to the credit-rationing problem. This study analyzes the impact of asymmetric information on the functioning of Turkish banking system. The empirical study investigates the causality relationship between bad credits and total credit volume in the Turkish banking system. The results of Granger causality study suggest that there is statistically significant unidirectional negative causality relationship between bad credits and total credit volume which is explained by the existence of credit rationing problem in the market.

(*) İletişim için e-mail: aras@yildiz.edu.tr (**)İletişim için e-mail amuslumov@dogus.edu.tr

Müslümov, A. ve G. Aras (2003) “Kredi Piyasalarında Asimetrik Bilgi Sorunu”, 2. Ulusal Bilgi ve Ekonomi Kongresi, Derbent.

(2)

I. GİRİŞ

Finans piyasalarında yaşanan gelişmeler ekonominin geneli üzerinde önemli etkilere neden olmaktadır. Bu nedenle piyasaların sağlıklı işleyişi istikrarlı bir ekonomik sistem için büyük önem taşımaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu piyasalarda sürekli istikrarın sağlanması ve korunması her zaman olanaklı değildir. Piyasalarda bilginin her zaman herkese eşit şekilde ulaşmaması nedeniyle piyasaların işleyişi zaman zaman aksamaktadır. Asimetrik bilgi mali piyasaların etkinlik düzeyini azaltmakta, para ve sermaye piyasalarında çeşitli sorunlara yol açmaktadır.

Bu çalışmada asimetrik bilginin kredi piyasalarının işleyişi üzerine etkisi araştırılmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde bu konudaki teorik ve pratik çalışmalar ve sonuçları ve piyasalarda bilgi farklılaşmasının türleri ve asimetrik bilginin ekonomik etkinlik üzerindeki rolü ortaya konulmaya çalışılmıştır. Üçüncü bölümde kredi piyasalarında asimetrik bilgi konusu incelenerek, kredi piyasalarında asimetrik bilginin ne şeklide ortaya çıktığı ortaya konulmuştur. Dördüncü bölümde, kredi tayınlaması sorunu ile asimetrik bilgi arasında ile teorik bağlantıları kurulmuştur. Dördüncü bölümde Türk bankacılık sisteminin gelişimi ve sorunları analiz edilmiştir. Beşinci bölümde ampirik model ve çözümü verilmiştir. Sonuç bölümünde asimetrik bilgi sorunun çözümü için öneriler tartışılmıştır. Araştırma bulguları, kredi piyasalarında asimetrik bilginin varlığı ve etkilerini ortaya koymak açısından önem taşımaktadır.

II. ASİMETRİK BİLGİ VE FİNANSAL SİSTEMİN İŞLEYİŞİ ÜZERİNDE ETKİSİ

Geleneksel Arrow-Debreu kaynak dağılımı modelinde işletmeler ve hane halkı pazarlar aracılığıyla bir araya geldiği için finansal aracılar bu süreçte hiçbir rol oynamamaktadır. Pazarların mükemmel ve etkin olduğu durumlarda, kaynak dağıtımı Pareto etkin olduğu için genel refah düzeyini arttırmak için finansal aracılara ihtiyaç yoktur1. Bu kapsamda Modigliani-Miller teoremi, finansal yapının fark etmediği, diğer bir ifadeyle, hane halkının portföyler oluşturarak finansal aracıların aldıkları herhangi pozisyondan etkilenmeyeceğinden dolayı, finansal aracılığın değer yaratmadığını ifade etmektedir2. Fakat, pazarların mükemmel ve etkin olmadığı günümüzde, finansal aracılar ekonomide kaynak dağıtımı etkinliğini artırmakta ve genel refah düzeyini yükseltmektedir. Finansal pazarlar ve kurumların yerine getirdiği işlevler aşağıda sıralanmıştır3:

(i) Malların, hizmetlerin ve varlıkların el değiştirmesine aracılık edilmesi,

(ii) Büyük ölçekli projelerin finansmanını kolaylaştırmak amacıyla tasarruf birikimi ve risk dağıtım sistemi oluşturarak mülkiyetin tabana yayılmasının sağlanması,

(iii) Ekonomik kaynakların zaman içerisinde, coğrafi bölgeler ve sektörler arasında transferinin sağlanması,

(iv) Risk yönetimi ve kontrolü yöntemlerinin geliştirilmesi, (v) Fiyat bilgisinin sağlanması,

(vi) Asimetrik bilgi sorununun çözümünün kolaylaştırılması.

Mikroekonomi teorisi, bireylerin, elde ettikleri ürün ve hizmetlerin bütün özelliklerinin farkında olduğu ve bir işlem yaptırmaları gerektiğinde, temsilcilerinin faaliyetlerini her zaman

1 Allen, F. and A.M. Santomero (1998) The Theory of Financial Intermediation, Journal of Banking and Finance, Vol. 21. pp. 14621

2 Fama, E. (1980) Banking in the Theory of Finance. Journal of Monetary Economics, Vol. 6, pp. 39-58.

3 Merton, R.C. and Z. Bodie (1995), A Conceptual Framework for Analysing the Financial Environment‟, In D.B. Crane et al. (eds), The Global Financial System, a Functional Perspective, Harvard Business School Press, Boston, pp. 3-32.

(3)

denetleyebildiklerini öngörmektedir. Fakat finansal pazarlarda katılımcıların bilgi düzeyinin farklı olması ile sözleşmelerin kontrol ve uygulanma süreçlerinin maliyetli olması, asimetrik bilgi sorununu ortaya çıkarmakta ve finansal pazar ve kurumların işlevlerini yerine getirmesini engellemektedir.

Asimetrik bilgi sorunu, tersi seçim, ahlâkî çöküş ve temsilcilik sorunu şeklinde kendini göstermektedir.

Tersi seçim (adverse selection) sorunu bir sözleşmeden önce oluşan, en istekli kredi müşterisinin potansiyel “kötü“ borçlu (ödünç aldığı borçları zamanında ve tüm yükümlülükleri ile beraber geri ödeyemeyecek durumda olan güvensiz kredi sahipleri) olduğu asimetrik bilgi sorunudur. Dolayısıyla, tersi seçim sorunu söz konusu ise finansal piyasalarda tersi (arzu edilmeyen) sonuçlar verecek (örneğin, krediyi geri ödemeyecek) müşteri seçimi yapılması pek muhtemeldir. Bu durum, klasik Akerlof (1970) limon problemi olarak bilinmektedir4. Finansal sistem içerisinde tersi seçim sorunu örneği olarak, alacağı krediyi geri ödeme olasılığının çok düşük olduğu bilen bir banka müşterisinin, bu sebeple alacağı krediye karşılık bankaya çok yüksek faiz oranı ödemeyi kabul etmesi ve dolayısıyla, krediyi ilk sırada alabilmesi gösterilebilir. Bu durumda, asimetrik bilgi sorunu sebebiyle, kredinin bu müşteriye verilmesi tersi seçim durumunu oluşturmaktadır.

Ahlâkî tehlike (moral hazard) sorunu ise bir sözleşmeden sonra oluşan, kredi alanın kredi verenin bakış açısına göre ahlâkî olmayan (arzu edilmeyen) faaliyetlerde bulunarak, kredi verenin çıkarını zedeleme tehlikesine neden olan asimetrik bilgi sorunudur. Bu arzu edilemeyen faaliyetler veya davranışlar, kredinin geri ödenmeme riskini önemli ölçüde artırmaktadır. Ahlâkî tehlike durumu söz konusu ise kredi alan yüksek riskli projelere yatırım yapmakta, yüksek getiri kazanırsa bundan kazançlı çıkmakta, sermayeyi kaybeder ise kaybın önemli kısmı kredi verene yüklenmektedir. Ahlaki tehlike durumunda, finansal sistem ödünç vereceği kaynağı kaybetmektense, çok az sayıda güvenilir müşteriye kredi açmayı tercih etmekte, bu durum ise finansal sistemin etkin çalışmasını engellemekte ve pazar dengesinin birinci en iyi dengesinden sapmasına yol açmaktadır.

Temsilcilik sorunu (agency problem) ise, bir sözleşme tarafının işlerini görmek için bir temsilci kullandığında, o temsilcinin faaliyetlerini tam olarak kontrol edemediği veya kontrol sürecinin maliyetli olduğu durum olarak tanımlanmaktadır5.

Asimetrik bilgi sorunu, finansal istikrarsızlığın temel nedenlerinden birisidir. Finansal istikrar iki temel koşula bağlıdır:

(i) Finansal sistemde anahtar kurumların istikrarlı oluşu, yani, dış yardım veya müdahale olmadan sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini yerine getirmelerine imkan verecek yüksek derecede güvenin söz konusu olması,

(ii) Anahtar piyasaların istikrarlı oluşu, yani, piyasa katılımcılarının piyasadaki arz-talep dengesini yansıtan fiyatlar üzerinden güvenle işlem yapması ve temel göstergelerde köklü bir değişiklik olmadığı durumlarda, kısa dönem içerisinde, fiyatlarda önemli dalgalanmaların olmaması.

Finansal şoklar, finansal sistemin bilgi akış mekanizmasını engelleyerek, kaynakların verimli yatırım fırsatlarına aktarılmasının önünü kestiği ve finansal piyasalarda asimetrik bilgi sorununun ortaya çıktığı durumlarda finansal istikrarsızlığa ve bankacılık krizlerine yol açabilmektedir.

4 Akerlof‟un klasik “limon” problemi ikinci el araba piyasası örneğinde geliştirilmiştir. Bu örnekte, Akerlof, iyi ve kötü (limon) kullanılmış arabaların satışının yapıldığı ikinci al araba piyasasında, satıcının arabaların iyi kullanılmış ya da kötü kullanılmış olduğunu bildiği halde, alıcının arabanın iyi olup olmadığını bilmediğini, yani alıcı ve satıcı arasındaki ilişkide asimetrik bilgi sorunun bulunduğunu ifade etmektedir. Bu durum ise nihai olarak, ikinci el araba piyasasının çökmesine neden olabilmektedir.

5 Jensen, M.J., W. H. Meckling (1976), „The Theory of the Firm: Managerial Behavior, Agency Cost and Ownership Structure‟, Journal of Financial Economics, Vol.3, No.4, October, s. 41.

(4)

Asimetrik bilgi kredi ve sermaye piyasalarında önemli etkiye sahiptir. Piyasalardaki eksik bilgiden kaynaklanan farklı uygulamalar nedeniyle ekonomideki başarısızlıkların ve krizlerin önemli açıklayıcısı durumundadır. Bilindiği gibi neoklasik teori açık, kesin ve sınanabilir bir öngörüye sahiptir. Pozitif bir fiyatı olan tüm faktörler tamamen kullanılabilir. Son yıllarda, neoklasik teorinin öngörüleri ile gerçekte gözlemlenen durumlar arasındaki belirgin tutarsızlıklara karşı birçok açıklama getirilmiştir. Ampirik gözlemlerin yanlışlığını ortaya koyma amacını taşıyan cevaplardan birisi geleneksel neoklasik teorinin „normal zamanlarda‟ işlemediğidir. Büyük bunalımda gözlemlenen piyasa başarısızlıklarının ekonomilerde sürekli bulunduğu fakat saptanamadığı görüşü daha makul gözükmektedir Bu durumun saptanması ancak dönemsel olarak göz ardı edilemeyecek düzeye ulaştığı durumlarda mümkündür. Temel teoriyi geliştirmeye yönelik diğer yaklaşım, ücretlerin ve fiyatların sabit olduğunu kabul etmektedir. Bu yaklaşım tutarsızlığı açısından eleştirilmektedir ve karını maksimize etmeyi amaçlayan rasyonel firmaların niçin fiyatlarını düşürmesi gerektiği sorulmaktadır6. Asimetrik bilginin borçlanma piyasasında ve özkaynak piyasasında ortaya çıktığı görülmektedir. Bu piyasadaki yatırımcılar ve borç verenler birbirleri ile ilgili tüm bilgilere sahip değildir. Bu nedenle tercihleri yön değiştirmekte ve birileri bu durumdan çıkar sağlamaktadır.

III. KREDİ PİYASALARINDA ASİMETRİK BİLGİ SORUNU

Bankaların karşı karşıya kaldığı temel bilgi problemi, kredi olarak verdikleri paranın nasıl kullanıldığını bilmemeleridir. Stiglitz ve Weiss, ödünç alanlara yüklenen faiz oranlarındaki bir artışın genellikle bunların finanse ettiği projelerin ortalama riskini arttırdığını göstermişlerdir. Bu, ödünç alanların daha riskli projeleri tercih etmesinden yada risksiz projelerin daha az çekici hale gelmesinden ve böylece bu projeleri gerçekleştirmeyi düşünen yatırımcıların kredi için başvurmamalarından kaynaklanabilir. Kredilerin riskleri üzerindeki etki bankanın faiz oranlarını arttırmak suretiyle uygun bir kazanç elde etmesini sağlayabilir. Böylece; borç verilebilir fonlar için aşırı bir talebin olduğu faiz oranında banka karını maksimize edebilir7. Öte yandan ise, kredi piyasasının mükemmel olarak ve tam bilgi ile çalışması halinde, kredilerin etkin bir şekilde kullanıcılara aktarılması beklenecektir. Bu özelliklere sahip bir kredi piyasasında denge faiz oranı vasıtasıyla sağlanacaktır. Ancak, bu ideal durum asimetrik bilgi sorunu yüzünden pek çok zaman geçerli değildir.

Gelişmekte olan ülke piyasalarında bu ortamın yaratılması olanağı daha düşüktür. Bu tür piyasalarda bilgiye ilişkin iki tür sorun vardır. İlki, kredi sözleşmesinin yapılması öncesinde, ödünç verenlerin ödünç alanların gerekli tüm özelliklerini görememesi dolayısıyla ortaya çıkan tersi seçim sorunudur.

Girişimci projesinin beklenen getirisini bilmekte, fakat banka projenin beklenen getirisi hakkında herhangi bir bilgiye sahip olmamaktadır. Diğer bir ifadeyle, banka iyi ve kötü kredi risklerini birbirinden ayıramamaktadır. İkincisi, kredi verildikten sonra ödünç verenin ödünç alanın faaliyetlerini gözlemleyememesi (hidden action) ile ilgili olan ahlâki tehlike sorunudur. Bu sorunun kaynağı ise, ödünç alanların kredileri riskli ama getirisi yüksek projelerde kullanma eğiliminde olabilmeleridir.

Kredi piyasasında fon sağlayanlar fon kullanan kesimi kolayca izleyemez ve verdikleri kredinin yerinde kullanılıp kullanılmadığı hakkında bilgi sahibi değildir. Aynı durum fon talep edenler için de geçerlidir. Onlarda aldıkları kredinin beklenen getirisini fon sağlayandan daha iyi bilmekte ve fon sağlayan da kredi değerliliği konusunda finans kuruluşunu izleyememektedir. Kredi piyasasındaki bu bilgi asimetrisi piyasa katılımcılarını -fon sağlayanları, sahipler, fon talep edenler, mevduat sahipleri, diğer fon sağlayanlar, banka denetçileri- etkilemektedir. Bu durumda çoğu zaman likit olmayan ve

6 Greenwald, B., J.E. Stiglitz, A. Weiss (1984), „Informational Imperfections In the Capital Market and Macroeconomic Fluctuations‟, American Economic Review, Vol.74, No.2, May , s.194.

7 Greenwald, Stiglitz, Weiss (1984), s.195

(5)

farklı piyasalarda kolayca el değiştiremeyen bank kredileri piyasada dengenin oluşmasını olumsuz olarak engellemekte ve ekonomik ve finansal kırılganlığını artırmaktadır8.

Diğer bir bakış açısıyla kredi piyasalarında ahlaki risk ve ters seçim gibi asimetrik bilgi sorunlarının büyümesi finansal piyasaların verimli yatırımların finansmanı için gereken aracılık işlevini yerine getiremez hale gelmesine yol açmakta bu da finansal krizlerin ve ekonomik dalgalanmaların başlıca sebepleri arasında yer almaktadır9. Bu tip bir durum, ekonomik dalgalanmaların açıklanmasına üç yolla katkıda bulunur. Öncelikle ve belirgin olarak; piyasa dengesizliğiyle(arz-talep eşitsizliğiyle) ilgili olarak bir açıklama sağlamaktadır. İkinci olarak; şirketin sermaye maliyetinde faiz oranlarından bağımsız olarak meydana gelen değişimlerin nedenini açıklayabilir. Faiz oranlarında bir değişiklik olmasa da, durgunluk döneminde kredi sınırlamasının olasılığı ve şiddeti artabilir. Kredi sınırlamasındaki artış hem firmaların beklentilerindeki belirsizliğin artması hem de iflaslar nedeniyle ortaya çıkan zararların artması nedeniyle beklenebilir. Üçüncü olarak; tayınlama (sınırlama) modellerine dayalı bilgiler, istikrar politikalarının nasıl çalıştığı açıklayabilir. Örnek olarak; faiz oranlarını düşürmek yoluyla yatırımları arttırmayı amaçlayan para politikaları arzulanan etkiye sahip olmayacaktır; ancak borçlanılabilir fonların varlığını politikalar yatırımları arttırmalarına rağmen faiz oranlarının düzeyini etkilemeyebilirler10.

Yatırımlardaki dönemsel dalgalanmaları açıklayan kredi 0tayınlaması teorisine karşı iki itiraz söz konusudur. Birincisi, bankalar tarafından uygulanan bir kredi tayınlaması karşılaşan firmalar sermayelerini arttıracak diğer girişimleri örneğin hisse senedi ihracını niçin denememektedirler ve ikinci olarak; kredi sınırlamasıyla karşılaşmayan birçok firma da yatırımlarını azaltma eğilimindedir.

Böylece; kredi tayınlaması teorisini, sermaye piyasalarında bilgi eksikliği (informational imperfections) teorisi tamamlamaktadır.

IV. KREDİ TAYINLAMASI

Finansal sistemde asimetrik bilgi sorunun temel ana kaynaklarından birisi, kredilerin nasıl kullanıldığı konusunda bilgi eksikliğidir. Bankalar bu asimetrik bilgi sorunu karşısında kredi tayınlamasına gitmektedir. Kredi tayınlaması (credit rationing) durumu, ödünç verilen fonların faiz oranının ex- ante olarak kredi arz ve talebini eşitleyememesi durumu olarak tanımlanmaktadır. Kredi tayınlamasının; (i) geçici (denge dışı) ve (ii) sürekli (denge) durumu olmak üzere iki şekli vardır.

Denge dışı kredi tayınlaması durumunda, kredi faiz oranının, piyasadaki arz-talep dengesini eşitleyecek faiz oranından farklı olmasına yol açan geçici engeller söz konusudur. Denge kredi tayınlaması durumunda ise kredi talebi fazlalığı ile karşılaşan finansal aracıların, bu fazla talebi karşılamak için faiz oranlarını yükseltmek istememeleridir. Bu durumun temel sebeplerinden birisi, fon ödünç verenlerin, fon ödünç alanlar hakkında mükemmel bilgiye sahip olmaması, dolayısıyla asimetrik bilginin varlığıdır (Jaffe ve Russel, 1976; Keton, 1976; Stiglitz ve Weiss, 1981).

Kredi tayınlamasında görülen, faiz oranının ex-ante denge faiz oranlarından düşük olması, tersi seçim ve ahlâkî tehlike sorunundan kaynaklanmaktadır. Stiglitz ve Weiss (1981), ödünç alanlara yüklenen faiz oranlarındaki bir artışın, genellikle, bu yatımcıların finanse ettiği projelerin ortalama riskini arttırdığını göstermiştir. Bu durum, ortalama sermaye maliyetinin yükselmesi sonucu ödünç alanların daha riskli projeleri tercih etmesinden veya riski düşük, dolayısıyla, getirisi düşük projelerin daha az çekici hale gelmesi sebebiyle, bu projeleri gerçekleştirmeyi düşünen yatırımcıların kredi için müracaat etmemelerinden ileri gelir. Böyle durumlarda, kredi ödünç almaya istekli olanların riski en yüksek yatırımcılar olacağı (tersi seçim sorunu) veya kredi alan yatırımcıların, kredi veren açısından kabul edilemeyecek yüksek riskli projelere yatırım yapması (ahlâkî tehlike sorunu) pek muhtemeldir. Bu

8 Caprio, G. (1998), „Banking on Crisis: Expensive Lessons From Recent Financial Crisis‟, The World Bank Working Paper, June.

9 Mishkin, F.S. (2000) „Economics and Policies and The Prevention of Financial Crises in Emerging Market Countries‟ National Bureau of Economic Research Conference, Vermont December.

10 Greenwald, Stiglitz, Weiss (1984), s.195

(6)

durum ise, genel itibariyle, kredilerin geri ödenmeme riskini aşırı yükseltecek ve nihai olarak, finansal istikrarsızlığa yol açacaktır.

Bu tartışmalardan görüldüğü gibi, kredi tayınlaması, kredi verenin faizleri yükseltip, tersi seçim ve ahlâkî tehlike sorununa yol vermek istememesinden kaynaklanmaktadır. Fakat, kredi tayınlaması süreci; fon ödünç verme, yatırım yapma ve reel ekonomik aktivitelerin azalmasına yol açmaktadır. Bu sorunun çözüm yollarından birisi ipotek kullanımıdır. Bester (1985), Chan ve Kanatas (1985), Besanko ve Thakor (1987) sınırsız ipoteğe sahip yatırımcılar için kredi tayınlaması yapılmayacağını iddia etmektedir. Yüksek riskli yatırımcılar, kendilerinin yüksek riske sahip olduklarını bildikleri için, aldıkları kredilere karşın ipotek göstermeyecek ve bu nedenle, kredilerin ortalama risk düzeyi düşecektir.

Kredi verilmesinde, ipoteğe benzer rol oynayan araçlardan birisi de net işletme değeridir. Bir işletme, hisse sahiplerinin satınalma opsiyonu (call option) olarak tanımlanabilir. Şirket hissedarları, eğer net işletme değeri, işletmenin toplam net borç değerinden daha düşükse, opsiyonu kullanmamakta ve işletmenin tüm varlıkları alacaklılara geçmektedir. Fakat, tersi bir durum söz konusu ise, hissedarlar alacaklıların payını ödeyerek işletmeye sahip çıkmaktadır. Bu nedenle, işletmenin net değeri ipoteğe benzer bir rol üstlenmekte, işletme hissedarları net işletme değerine göre borçlarına sahip çıkma veya cayma haklarını kullanmaktadır. Net işletme değerinin düşmesi, işletme sahiplerinin ve yöneticilerin aşırı yüksek risk alınarak, durumu nasıl kurtarabiliriz yaklaşımı içerisine girmesine neden olmaktadır.

Bu durum ahlâkî tehlike sorununa yol açmaktadır.

Net işletme değerinin düşmesi, piyasada “kötü” borçluların oluşmasına yol açtığı için, bankalar, bu asimetrik bilgi sorunu nedeniyle, piyasaya kredi vermeye isteksiz davranmakta, bu ise tersi seçim sorununu doğurmaktadır. Bu ise finansal istikrarı tehdit etmekte ve bankacılık krizlerinin oluşumuna yol açmaktadır (Bernanke ve Gertler, 1989; Calomiris ve Hubbard, 1990). Uygulamada da, sermaye piyasalarının çöküşü ile bankacılık krizlerinin birbirini takip ettiği görülmektedir.

Helmann et al. (2000), kurdukları teorik model çerçevesinde, bankacılık sektöründe istikrarın sağlanabilmesi için sermaye yeterliliği uygulamalarının banka sermayesini risk altında koyduğu için ahlâkî tehlike sorununu azaltacağını, fakat bankaların imtiyaz değerlerini düşürdüğü için Pareto-etkin olmayan sonuçlar vereceğini göstermektedir. Pareto-etkin sonuçların mevduat faiz oranı kontrolleri ile sağlanabileceği söz konusu araştırmanın bulguları arasındadır.

V. TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN GELİŞİMİ VE SORUNLARI

Türk bankacılık sektörü 1980 yılından itibaren hızlı gelişme göstermiştir. Bankacılık sektörü toplam aktif büyüklüğünün GSYİH‟ya oranı 1980 yılında %28,6‟dan, 1990 yılında %38,2‟ye, 2000 yılında ise

%76,9‟ya yükselmiştir. Aynı zamanda, 1980 yılında 4,3 milyar dolar olan toplam mevduat hacmi, 2000 yılında 64,4 milyar dolara varmıştır. Bankacılık sektöründeki genişleme süreci banka sayısına da yansımış, banka sayısı 1980 yılında 43‟den, 1990 yılında 64‟e, 1999 yılında ise 81‟e ulaşmıştır.

(BDDK, 2002). Bu dönem içerisinde bankacılık sektörü dinamik yapıya bürünmüş ve Türkiye ekonomisinin gelişimine önemli katkılarda bulunmuştur.

1990‟lı yıllarda Türk bankacılık sektörünün gelişmesini önemli ölçüde etkileyen bazı faktörlerin olumsuz etkisinin bankacılık sektörünün gelişmesini sınırlandırdığı görülmüştür. Bu faktörler ve etkileri aşağıda sıralanmıştır:

(i) Makroekonomik Dengesizlikler: Türkiye‟deki kronik enflasyon durumu, TL‟ye olan güveni sarsmakta ve ülke vatandaşlarını, enflasyon vergisinden kaçınmak için varlık ikamesine girişmesine ve yabancı ülke para cinsinden finansal varlıkları değer saklama aracı olarak tutmasına sevk etmektedir. Bu ise TL tasarruf mevduatların vadesini kısaltıcı etki yapmakta ve döviz mevduatlarının payını yükseltmektedir.Bu ise olası bir devalüasyon durumunda, bankacılık sektörü yükümlülüklerini şişirmekte ve bankacılık

(7)

sektöründe istikrarsızlığa neden olmaktadır. Diğer taraftan, ekonomik büyüme hızındaki aşırı dalgalanmalar, gelecekle ilgili stratejilerin geliştirilmesini engellemekte ve kredi portföyünün kalitesinin düşmesine neden olabilmektedir. Makroekonomik dengesizlikler ile bankacılık sektörü istikrarsızlığı arasında ilişki çift yönlüdür. Bir taraftan, yukarıda belirttiğimiz dinamikler çerçevesinde, makroekonomik dengesizlikler bankacılık sektörünün istikrarsızlığına yol açmaktadır. Bankacılık sektörü istikrarsızlığı ise negatif gelir ve servet etkisi yaratarak, reel sektör yatırımlarını engellemekte ve kamu kesiminin pahalı transferler yapmasını gerektirmektedir.

(ii) Yüksek Kamu Kesimi Borçlanma İhtiyacı: Kamu kesiminin yüksek boyutlara erişen açıklarını finanse edebilmek için yüksek reel faiz oranı ile borçlanılması11 ve kamu borçlanmasını özel kesim borçlanmasına göre daha cazip hale getirebilmek için geniş vergi muafiyetleri ve istisnaları uygulanması, banka kaynaklarını özel kesim finansmanına değil, kamu kesimi açıklarının finansmanına yönlendirmiştir12. Yüksek kamu kesimi borçlanma ihtiyacının doğal sonucu olan yüksek reel faiz oranları, Türkiye finansal piyasalarında dengesizlikler ve Türkiye‟de son dönemde uygulanan sürünen çapa kur rejimi ile birleştiğinde, Ertuna‟nın (2001a) risk ve getiri asimetrisi olarak tanımladığı durumun oluşumuna yol açmaktadır. Bu hipoteze göre, yurtiçi yatırımcılar enflasyon riskine, yabancı yatırımcılar ise devalüasyon riskine maruz kalmaktadır. Türkiye‟nin uyguladığı çapa kur rejiminde, kurlar önceden duyurulduğu için yabancı yatırımcılar için dalgalı kur rejimlerinde görülen belirsizlikle karşılaşmamakta ve uluslararası piyasalarda benzeri nadir olan, yüksek reel faiz oranlarından yararlanmaktadır. Fakat kura dayalı istikrar programları ile ilgili bölümde de ayrıntılı olarak tartıştığımız gibi, enflasyon oranının nominal kurlarda olduğu gibi hızlı düşüş göstermemesi, yerli yatırımcıların getirisini azaltmakta13, bu ise yerli ve yabancı yatırımcıların getirisi arasında asimetrik durum yaratmaktadır.

Bankacılık sektörü, sistem içerisinde devletin aşırı borçlanma ihtiyacı ve makroekonomik dengesizlik sonucu oluşan bu asimetrik durumdan faydalanmak için sürünen çapa kur rejimi altında, döviz sepetinin hedeflenen enflasyona göre belirlenerek önceden açıklanmış olması nedeniyle, yurtdışından borçlandıkları fonları yüksek reel faiz oranları sağlayan kamu iç borçlanma senetlerine yatırmakta ve yüksek getiriler elde etmekteydi.

Fakat, alınan kur riski, Şubat devalüasyonundan sonra Türk bankacılık sektörü için bir felakete dönüşmüştür.

(iii) Kamu bankalarının sisteme olumsuz etkisi: BDDK (2002), kamu bankalarının mali bünyelerinin bozulmasının esas nedenleri arasında, kamu bankalarına, kamu kesiminin ekonomik etkinliğe ters düşen sürekli müdahaleleri, yönetim zaafiyeti, asli fonksiyonları dışında verilen görevler, görev zararlarının zamanında ödenmemesi gibi faktörleri saymıştır. Kamu bankalarının mali bünyelerinin bozulması, bir bütün olarak bankacılık sisteminin etkin çalışmasını engellemiş ve ekonomi üzerinde ağır mali yük oluşturmuştur.

2000 yılı sonu itibariyle, kamu bankalarının görev zararı Türkiye GSYİH‟sının %9,5‟ine, 2001 yılında oluşan görev zararı artışı GSYİH‟nın %4,3‟üne, 2001 yılında sağlanan sermaye desteği ise GSYİH‟nın %2,0‟na eşit olmuştur (Pazarbaşıoğlu, 2002). Dolayısıyla,

11 Gözlemlenen enflasyona göre ayarlanmış reel faiz oranının 1990-2000 dönemi ortalaması yaklaşık %32 civarındadır. Bu rakam T.C. Devlet Planlama Teşkilatı (www.dpt.gov.tr) verileri kullanılarak tarafımızdan hesaplanmıştır.

12 Yüksek kamu kesimi borçlanma ihtiyacı sadece, Türk bankacılık sektörünü değil, aynı zamanda finansal piyasaların diğer önemli oyuncuların gelişimini de olumsuz yönde engellemektedir. Örneğin, Aras ve Müslümov (2003), Türkiye‟de kurumsal yatırımcıların (yatırım fonları ve hayat sigorta şirketleri) portföyünün %68‟inin (2001) devlet iç borçlanma senetlerine yatırıldığını göstermektedir. Bu durum kurumsal yatırımcıların sermaye piyasası için çok önemli işlevler üstlenme potansiyellerine rağmen, yüksek reel faiz oranları cazibesi nedeniyle, fonlarını kamu kesimi açıklarını finanse etmek için değerlendirdiklerinin bir göstergesidir.

13 Kura dayalı istikrar programının uygulandığı 2000 yılında, yerli yatırımcıların enflasyona göre ayarlanmış getirisi negatif, yabancı yatırımcıların kurdaki devalüasyona göre ayarlanmış getirisi ise % 12 civarında idi.

(8)

kamu bankalarının yeniden yapılandırılması için aktarılan kaynaklar, toplam olarak ülke GSYİH‟sının %11,9‟na ulaşmıştır.

(iv) Mevduat sigorta sistemi: Mevduat sigortası ile ilgili Türkiye‟de ilk düzenlemeler 1930 yıllarında yapılmış, kurumsallaşmış sigorta uygulamasına 1960 yılında geçilmiş ve bu konuda son temel düzenleme ise 1983 yılında yapılmıştır (Mesutoğlu, 1997). Fakat 1994 yılına kadar Türkiye‟de uygulanan mevduat sigorta sistemi, mevduatlara %100 güvence getirmiyordu. %100 güvenceli mevduat sigorta sistemine geçilmesinde 1994 yılında gerçekleşen ekonomik krizin yüksek payı vardır. Başlangıçta, Türkiye‟de %100 mevduat sigortasına geçilmesi, bankalardan mevduat kaçışını engellemek için uygun bir yöntem olarak düşünülmüştür. Fakat 1994 yılından sonra gelişen olaylar, bu sistemin para piyasalarında başlayan ahlâkî tehlike sorununa yol açtığını göstermektedir.

Yukarıda bahsettiğimiz faktörlerin olumsuz etkileşimi, 1990‟lı yılların sonlarına doğru Türk bankacılık sektörünün istikrarını olumsuz yönde etkilemeye başlamıştı. Önce, Uzakdoğu ve Rusya krizleri, arkasından deprem felaketi nedeniyle milli gelirde ciddi daralma, bankacılık sektöründeki istikrarsızlığı tetiklemeye başladı. Bankacılık sektörünün aldığı aşırı risk durumu gerçekleşmiş, işlevlerini yerine getiremediği gerekçesi ile 2002 yılı sonlarına kadar, 20 banka Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu bünyesine alınmıştır (Tablo 1). TMSF bünyesine alınan bankaların doğurduğu mali yük, ülke GSYİH‟sının %11,9‟una ulaşmıştır (Pazarbaşıoğlu, 2002). Üstelik ülkedeki bankacılık krizinin etkileri bankacılık sektörünün sınırlarını aşmıştır. Bankacılık sistemine olan güvenin azalması diğer ulusal finansal kurum ve pazarlara olan güveni sarsmış, sonuçta yabancı sermaye Türkiye‟yi kısa süre içerisinde terk etmiş ve ekonomi finansal krizle yüzleşmiştir.

TABLO 1: TMSF BÜNYESİNE ALINAN BANKALAR VE BU BANKALARDA YENİDEN YAPILANDIRMA SÜRECİ

1997 1998 1999 2000 2001

2002 (Kasım Ayı

İtibariyle) Toplam

Devralınan Banka Sayısı 1 1 6 3 8 1 20

Birleştirilen Banka Sayısı - - - - 7 5 12

Satılan Banka Sayısı - - - - 3 2 5

Lisansı İptal Edilen Banka Sayısı - - - 1 1

Fon Bünyesindeki Banka

Sayısı* 1 2 8 11 9 3 2

* Kasım 2002 tarihi itibariyle, TMSF bünyesindeki bankalar Bayındırbank ve Pamukbank‟tır.

Kaynak: Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Üst Kurulu (BDDK)

V. TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE KREDİ TAYINLAMASI

Kredi tayınlaması yüksek kredi faizleri karşısında piyasada kötü müşterilerin bollaşacağını bu durumun ise tersi seçim sorunu yaratarak bankaların bir kredi sınırlaması içerisine gireceğini öngörmektedir. Bu sonuçları, bu bölümde uygulamakta olduğumuz ampirik model değişkenleri aracılığıyla ifade edersek, bankaların şüpheli kredilerinin oranının yükselmesi bankacılık sektörünün toplam kredi hacmini azaltacaktır. Bu durum, şüpheli krediler ile toplam krediler oranı arasında negatif nedensellik ilişkisi bulunduğunu göstermektedir.

Bu hipotezi test etmek için bu bölümdeki analizlerimizde Granger nedensellik testi uygulanmıştır.

Araştırmamızın iki temel değişkeni vardır: Bunlar

1. Bankacılık sektörü toplam takipteki krediler/toplam krediler oranı (TAKIP) 2. Bankacılık sektörü toplam krediler/toplam aktifler oranı (KREDI)

(9)

Araştırma hipotezlerinde ifade ettiğimiz nedensellik ilişkisini test etmek için araştırmamızda Granger (1969) nedensellik tanımına dayalı Sims (1972) testi kullanılmıştır. Sims yaklaşımında Granger nedensellik ilişkisi bağımlı ve bağımsız değişkenlerin yer değiştirmesinden oluşan iki çift regresyon denkleminde ifade edilmiştir.

 

n

j

t j t j m

i t i

t a X bY U

X

1 1

1 (1)

 

'

1 '

1

n

j

t j t j m

i i t i

t cY d X V

Y (2)

t m

i t i

t a X W

X

1

1 (3)

t m

i i t i

t cY Z

Y

'

1

(4)

Burada (Ut, Vt, Xt, Zt,)‟ ortalaması sıfıra ve sonlu kovaryans matrisine sahip olan dizin olarak bağımsız random vektördür. Denklem (1) ve (2) tam, (3) ve (4) ise kısıtlı denklem olarak tanımlanmaktadır.

Granger nedensellik tanımına göre:

(A1) [H0: dj=0, j=1, 2, . . ., n] hipotezi reddedilebilirse; X, Y‟nin nedenidir (X→Y).

(A2) [H0: bj=0, j=1, 2, . . ., n] hipotezi reddedilebilirse; Y, X‟nin nedenidir (Y→X)

(A3) (A1) ve (A2) koşulları aynı anda gerçekleşiyorsa, geri besleme ilişkisi (X↔Y) mevcuttur.

(A4) (A1) ve (A2) koşullarının hiç birisi gerçekleşmiyorsa, X ve Y değişkenleri birbirinden bağımsızdır.

Sims (1972) yukarıda belirtilen koşulları F-testi ile test etmiştir. Bunun için denklem 1-4 esasında aşağıda belirtilen F-test istatistiği hesaplanmıştır.

 

2 2 /

/

 

1 2

/

2 1

 

R R m R n m

F UR R UR (5)

Burada:

R2UR = tam denklemin açıklama gücü R2R = kısıtlı denklemin açıklama gücü n = kullanılabilir gözlem sayısı m = gecikme dönemi sayısı

Biz bu çalışmamızda takipteki krediler oranı (TAKIP) ile toplam krediler oranı (KREDI) değişkenleri arasındaki nedensellik testi uygulamaktayız. Bu testin uygulanması için gerekli veriler Türkiye Bankalar Birliği elektronik veri dağıtım sisteminden elde edilmiştir. Elde edilen veriler 1992:4 ile 2001:4 çeyrek yılları arasındaki dönemi kapsamakta ve üç aylık veriler analizde kullanılmaktadır.

Türk Bankacılık sektörüne ait takipteki krediler/toplam krediler oranı arasındaki ilişki grafik 1‟de verilmiştir. Bu grafikten görülebileceği gibi takipteki krediler ile toplam krediler arasında negatif ilişki

(10)

söz konusudur. Takipteki krediler oranı arttığında toplam kredi oranı azalmaktadır. Basit regresyon denkleminin açıklama gücü (R2=%82) oldukça yüksektir.

Grafik 1: Takipteki Krediler ve Toplam Krediler Oranı

Bu grafikte 1992-2001 dönemine ait üç aylık veriler kullanılarak takipteki krediler/toplam krediler ile toplam krediler /toplam aktifler oranı arasındaki ilişki doğrusal çizgi üzerinde gösterilmiştir. Bu grafikteki noktalar üç aylık dönem verilerini temsil etmektedir.

y = -0,9823x + 43,659 R2 = 0,8169

- 5,00 10,00 15,00 20,00 25,00 30,00 35,00 40,00 45,00 50,00

- 5,00 10,00 15,00 20,00 25,00

Takipteki Krediler/Toplam Krediler Oranı

Toplam Krediler / Toplam Aktifler Ora

Kaynak: Tüm veriler Türkiye Bankalar Birliği web sitesinden temin edilmiştir.

Bu iki değişken arasında yapılan Granger nedensellik testi de, bu iki değişken arasında bir nedensellik ilişkisinin söz konusu olduğunu göstermektedir (Tablo 2). Nedensellik ilişkisi takipteki krediler oranından toplam krediler oranına tek yönlü olup, %1 düzeyinde istatistiksel anlamlılığa sahiptir.

Tablo 2: Granger Nedensellik Testi Sonuçları

Bu tabloda 1992-2001 dönemine ait üç aylık veriler kullanılarak takipteki krediler/toplam krediler ile toplam krediler /toplam aktifler oranı arasında nedensellik ilişkisi test sonuçları (3 gecikme dönemi için) verilmiştir.

İlişkinin Yönü Gecikme

Dönemi R2UR R2R F İstatistiği

Takip F Kredi 3 Dönem 0,947 0,918 4,742 *

Kredi F Takip 3 Dönem 0,978 0,972 2,364

* %1 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlıdır.

Bu araştırma bulguları Türkiye‟de kredi tayınlaması mekanizmasının geçerli olduğunu ve tersi seçim durumu karşısında kalan bankaların kayıplarını azaltmak için kredi sınırlamasına gittiğini göstermektedir.

(11)

VI. SONUÇ

Piyasalarda asimetrik bilginin varlığı tam rekabet koşullarını bozarak hem piyasadaki aktörleri hem de piyasanın işleyişini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu çalışmanı ağırlıklı konusunu oluşturan kredi piyasalarında asimetrik bilgi, bankaların mali bünyelerini etkilediği gibi etkin fon transferine engel kaynakların yatırımlara yönlendirilmesini engellemektedir. Kredi piyasasında krediler için en iyi ve doğru fiyatın belirlenmesi kredilendirilecek firma ile ilgili bilgilerin kredi kuruluşları tarafından tam ve doğru olarak bilinmesi ile olanaklıdır. Yanlış kredi kararlarının ve ahlaki tehlike kredi tayınlamasına yol açmaktadır. Kredi tayınlaması sonucunda verimli projeler veya mali bünyesi güçlü işletmeler için dahi finansman imkanları azalmakta, bunun sonucunda toplam ekonomik büyüme de olumsuz etkilenmektedir.

Kredi piyasalarında asimetrik bilgi sorununun tek bir çözümü yoktur. Bunun piyasa etkisini ve sakıncalarını ortadan kaldırmak için çeşitli öneriler geliştirilebilir. Bunların başında piyasa düzenlemeleri ile asimetrik bilginin oluşmasının ve kullanımının engellenmesi gelmektedir. Ancak çok katı düzenlemeler piyasanın işleyişi açısından her zaman olumlu sonuçlar vermeyecektir.

Yapılacak düzenlemeler bilgiyi artırma ve herkese eşit dağılımının sağlanmasına yönelik olmalıdır.

Firmaların düzenleyecekleri mali tabloların ve buradaki bilgilerin belirli standardı taşıması ve tam ve doğru olarak zamanında açıklanması sağlanmalıdır. Firmaların mali bilgilerinin doğruluğunun denetimi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

Yasal düzenlemeler ve denetim ile birlikte kredi piyasalarında bilgi farklılaşmasını ortadan kaldıracak diğer bir yol, bankaların kendi aralarında veri bankaları oluşturmaları ya da profesyonel kurumlar tarafından enformasyon üretimin gerçekleştirilmesi için bir sistem oluşturulması ve bilginin iyi denetlenen bu sistem üzerinden satış yoluyla sağlanmasıdır. Bunun da bazı sakıncalar taşıdığı bilinmektedir. Bilginin maliyetinin krediler yansıtılması ya da bilgiyi ücretsiz sağlayabilen (free rider) kesimlerin avantaj sağlayarak piyasa dengelerini bozmaları sözkonusu olabilecektir.

Kredi kurumunun asimetrik bilgiden kaynaklanan zarardan korunabilmesi için bir diğer yol teminatlar sözleşme bağlayıcılığı ile kredinin geri dönüşünün güvence altına alınmasıdır. Teminatlar saklı bilgiye karşı güvence oluştururken, sözleşme bağlayıcılığı ise saklı faaliyete karşı bankanın riskini azaltacaktır. Burada kredinin geri dönüşü ile ilgili sinyallerde asimetrik bilginin yol açacağı sorunları azaltabilir. Firmanın yüksek özsermayeye sahip olması da güçlü bir mali bünyenin „işareti‟ olarak görülür. Zira özsermayesi güçlü olan firmaların iflası durumunda ortakların zararları daha yüksek olacaktır. Bu nedenle yüksek özsermayeye sahip işletmelerde ahlaki riziko da çok daha düşük düzeyde olamamaktadır. Öte yandan kredilerden alınacak risk ve maliyete göre belirlenmiş teminatların ve sözleşmede yer alan kısıtların kredinin firma için yükümlülüğünü aşırı ölçüde arttırması ve kredi temininin olanaksız hale getirmesine de yol açmamak gerekir.

KAYNAKLAR

Abody, D, B.Lev (2000), „Information Asymmetry, R&D, Insider Gains‟ The Journal of Finance, Vol.LV, No. 8, December.

Akerlof, G. A(1970) “The Market For Lemons, The Quaterly Journal of Economics”, 84 ss. 488-500.

Allen F. (2001), „Do Financial Institution Matter?‟ Journal of Finance, Vol. 56, No.4 ss. 1165-1175.

Allen, F. and A.M. Santomero (1998) The Theory of Financial Intermediation, Journal of Banking and Finance, Vol. 21. pp. 1461-85.

(12)

Aras, G.; "Asimetrik Bilginin Sermaye Piyasaları Üzerindeki Etkisi" 1.Ulusal Bilgi ve Ekonomi Kongresi, 207-220, Kocaeli Üniversitesi, Hereke, 2002.

Atiyas, İ, H. Ersel ve E. Ertürk (1993), “Türk Bankalarında Müşteri Deseni ve Kredi Tayınlaması”, T.C.M.B. Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 2, Toplu Sayı, s. 1-32.

Bernanke, B.S. and M. Gertler (1989) Agency Costs, Collateral, and Business Fluctuations, American Economic Review, Vol. 79, pp. 14-31.

Besanko, D. and A. Thakor (1987) Collateral and Rationing: Sorting Equilibria in monopolistic and Competitive Credit Markets, International Economic Review, Vol. 28, pp. 671-89.

Bester, H. (1985) Screening vs. Rationing in Credit Markets with Imperfect Information, American Economic Review, Vol. 58, pp. 850-55

Boatright, J.R. (1999), Ethics in Finance, Blackwell Publishers, USA,

Calomiris, C.W. and R.G. Hubbard (1990) Firm Heterogeneity, Internal Finance, and „Credit Rationing‟, Economic Journal, Vol. 100, pp. 90-104.

Caprio, G. (1998), „Banking on Crisis: Expensive Lessons From Recent Financial Crisis‟, The World bank Working Paper, June.

Chan, Y. and A. Kantas (1985) Asymmetric Valuation and the Role of Collateral in Loan Agreements, Journal of Money, Credit and Banking, pp. 85-95.

Eisenhardt, K.M. (1989), „Agency Theory: An Asssesment and Review‟, Academy of Management Review, Vol.14, No.1, ss.57-74.

Fama, E. (1980) Banking in the Theory of Finance. Journal of Monetary Economics, Vol. 6, pp. 39-58.

Greenwald, B., J.E. Stiglitz, A. Weiss (1984), „Informational Imperfections in the Capital Market and Macroeconomic Fluctuations‟, American Economic Review, Vol.74, No.2, May , 194-199

Jaffe, D.M. and T. Russel (1976) Imperfect Information, Uncertainity and Credit Rationing, Quarterly Journal of Economics, pp.650-65.

Jensen, M.J (1989), Organization Theory and Methodology‟, The Accounting Review, Vol. LVIII, No.2, April, s.334-335

Jensen, M.J., W. H. Meckling (1976), „The Theory of the Firm: Managerial Behavior, Agency Cost and Ownership Structure‟, Journal of Financial Economics, Vol.3, No.4, October, s. 41.

Levın, J.(2001) “Information and Market for Lemons”, Stanford University, March Keeton, W. (1969) Equilibrium Credit Rationing, Galand Press, New York.

Mandel, M.J.(2001) „Why Markets Misbehave‟, Business Week; New York, October 22

Mattesini, F.(1993), Financial Markets, Asymmetric Information and Macroeconomic Equlibrium, Dartmouht Publishing Company, USA

Merton, R.C. and Z. Bodie (1995), A Conceptual Framework for Analysing the Financial Environment‟, In D.B. Crane et al. (eds), The Global Financial System, a Functional Perspective, Harvard Business School Press, Boston, pp. 3-32.

Mishkin, F.S. (2000) “Economics and Policies and The Prevention of Financial Crises in Emerging Market Countries” National Bureau of Economic Research Conference, Vermont December

(13)

Mishkin F.(1990) “Asymmetric Information and Financial Crises: A Historical Perspective”, National Bureau Economic Research, July

Miskhin F.S. “Understanding Financial Crises: A developing Country Perpective”, National Bureau Economic Research, 1996

Mishkin, F.S.(1998) “The Economics of Money, Banking and Financal Markets”, 5. Edition, New York.

Mishkin F.S. Eaton J.(1999) “Readings to Accompany The Economics of Money, Banking and Financal Markets”, 5.,Edition, Longman.

Miskhin, F; Hahm (2000), “Causes of the Korean Financial Crisis: Lessons For Policy”,January.

Morse, D. (1980), „Asymmetrical Information ın Security markets and Trading Volume‟, Journal of Financial and Quantitative Analysis Vol.XV, No. 5, December.

Myers, S. C. ve N. S. Majluf (1984), “Corporate Financing and Investment Decisions When Firms Have Information that Investors Do Not Have”, Journal of Financial Economics, 13, s. 187-221.

Pauly, M.(1968), „The Economics of Moral Hazard: Comment‟ American Economic Review, Vol. 58, pp. 531-37.

Ross, S.A. (1977), “The Determination of Financial Structure: The Incentive-Signalling Approach”, Bell Journal of Economics, 8, No. 1, s. 23-40.

Rothschild, M and Stiglitz, J.E. (1976) „Equilibrium in Competitive Insurance markets with Imperfect Competiton,‟ Quarterly Journal of Economics 90, November, pp. 628-649.

Spence, M. (1973) „Job Market Signalling,‟ Quarterly Journal of Economics 87, August, pp. 355-374.

Stenberg, E.(1996), „In Defense of Finance: Understanding Fiduciary Responsibility and Conflicts of Interest‟, The Ethics of Accounting and Finance, Edited By. W. Micheal Hoffman ve Diğerleri Quorum Books USA

Stiglitz, J. E. ve A. Weiss (1981), “Credit Rationing in Markets with Imperfect Information”, American Economic Review, 71, No. 3, s. 393-410.

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

İhraç edilecek borçlanma araçları Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF)’ye tabi bir ürün olmayıp TMSF’nin herhangi bir ödeme garantisi yoktur. finansman sağlamak

MÜŞTERİ, bu koşullara ve ödeme planına uygun olarak her türlü faiz, vergi, fon, tahsis ücreti, üçüncü kişilere ödenen ücretler ve ilgili diğer giderleri ALJ

arasındaki bu Kredi Sözleşmesi’nin kefaletin niteliğine aykırı olmayan maddelerinin özellikle işbu Sözleşme’nin geri ödeme noktasına ilişkin hükmünün kendi hakkında

Banka dilerse, tahsis edilecek krediyi, müşterinin gerekli teminatları tesisi ve bu kredi sözleşmesini imzalaması sonrasında doğrudan müşteri nam ve hesabına satıcıya

Bunun yanında öğretmenler ders imecesinin olumsuz yönleri ile ilgili zaman alıcı olması, kameranın oluşu, başka öğretmenlerin önünde veya başka sınıfta ders

Hafta: Konu Alanı Ders Kitabı İnceleme dersinin amacı, kapsamı, ders kitabının özellikleri, ders kitabında aranan yeterlilikler ile Coğrafya müfredat programı ve ders

 a) Ticari Krediler: Ticaretle uğraşan kişilere verilen kredilerdir.  b) Sanayici Kredileri: Sanayi sektöründe faaliyet gösteren firmalara verilen kredilerdir.  c)