• Sonuç bulunamadı

POLİKİSTİK OVER SENDROMU OLAN KADINLARDA ARTMIŞ ANKSİYETE SEMPTOMLARI ORANI: SİSTEMATİK DERLEME VE METAANALİZ Amaç:

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "POLİKİSTİK OVER SENDROMU OLAN KADINLARDA ARTMIŞ ANKSİYETE SEMPTOMLARI ORANI: SİSTEMATİK DERLEME VE METAANALİZ Amaç:"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

POLİKİSTİK OVER SENDROMU OLAN KADINLARDA ARTMIŞ ANKSİYETE SEMPTOMLARI ORANI:

SİSTEMATİK DERLEME VE METAANALİZ

Amaç: Polikistik over sendromu (PCOS) olan kadınlar ve kontrol grubundaki kadınlar arasında anksiyete semptomlarının sıklığını karşılaştıran çalışmaların sistematik derlemesi ve metaanalizi oluşturmak

Düzenleme: metaanaliz ve sistematik derleme Ayarlayan: Üniversite çalışması

Hasta(lar): Yaş ve BMI bilgisine sahip olunan PCOS olguları ile bunları coğrafi olarak karşılayan tam olarak tanımlanmış PCOS olmayan kontrol grubu olgularını karşılaştıran kesitsel çalışmalar

Yöntem(ler): Anksiyete tarama testleri

Ana sonuç ölçütü(ölçütleri): İlk analiz anksiyete sıklığına tezat oluşturmuştur.

Olgularda ve kontrol grubunda anksiyete semptomlarının sıklığını karşılaştıran yapıyı kurmak için Cochrane Review Manager 5.0.24 yazılımı kullanılmıştır.

Sonuç(lar): Taranan 613 makaleden dokuzu sistematik derleme için kriterlerimizi karşılamıştır, dördü ise metaanalize dahil edilmiştir. Dört çalışmada generalize anksiyete semptomlarının sıklığı geçerli bulunmuştur ve bu PCOS’lu hastalarda kontrol grubuyla karşılaştırıldığında belirgin olarak daha yüksektir (OR 6.88, %95 CI 2.5-18.9). Geri kalan beş çalışmanın üçünde ortalama anksiyete skoru anlamlı olarak yüksektir. Sosyal fobi, panik atak ve obsesif kompulsif bozukluk gibi diğer anksiyete bozukluklarına daha nadiren rastalanmaktadır.

Çıkarım(lar): Sistematik derlememiz PCOS’lu kadınlarda anksiyete semptomlarının olasılığının arttığını öne sürmektedir, buna bağlı olarak tüm PCOS’lu kadınların anksiyete semptomları açısından taranması gerekliliğinin altını çizmektedir. İzlem içerisinde değerlendirme ve tedavi esastır, çünkü generalize anksiyete bozukluğu kronik bir tablodur. Anksiyete semptomlarının gelişmesine neden olan hirsutizm, obezite ve/veya infertilite gibi diğer olası faktörler PCOS’lu kadınlara has olabilir ancak bu durum daha detaylı incelemeyi gerektirir.

Anahtar sözcükler: PCOS, anksiyete bozukluğu, metaanaliz

Polikistik over sendromu, adolesanlarda ve üreme çağındaki kadınlarda yaygın olarak karşılaşılan bir endokrin bozukluktur. Menstruel düzensizlik, biyokimyasal veya klinik hiperandrojenizm ve ultrasonda polikistik over görünümü ile karakterizedir (1). Bu sendromun metabolik tabloları arasında en belirleyici olan insülin direncidir; insülin direnci, obezite, dislipidemi, glukoz intoleransı ve uzun dönem kardiyovasküler hastalıklar için artmış risk anlamına gelir. Depresyon ve anksiyete de kardiyovasküler hastalıklar için belirlenmiş risk faktörleridir. Yakın dönemde yayınlanan bir derleme ve metaanaliz çalışmasında, PCOS’lu kadınlarda aynı yaş aralığında bulunan kontrol grubundaki kadınlarla karşılaştırıldığında 4 kat fazla depresyon semptomları saptandığı gösterilmiştir (2). İlerleyen dönemde yapılan değerlendirmeler, beden kitle indeksi (BMI) uyumlu kontrol grubundaki kadınlarla karşılaştırılarak yapılmıştır ve bu karşılaştırmada da PCOS’lu kadınlarda depresyon semptomları daha yüksek oranda bulunmuştur. PCOS’ta depresyon riskini daha önceki dönemde

(2)

değerlendirdik ve 12-18 ay sonra bile devam eden yüksek depresyon oranları bulduk (3).

Mood bozuklukları, özellikle generalize anksiyete bozukluğu (GAD) başta olmak üzere anksiyete bozuklukları ile ilişkilidir (4). Birinci basamak sağlık hizmetlerine başvuran kadınlarda anksiyete bozukluklarının oranı %5-8 kadardır. GAD için tanı kriterleri, DSM-IV’e göre, belli bir sayıda olay ve aktiviteye karşı yoğun anksiyete ve endişe, bu durumun 6 aydan uzun sürmeyecek şekilde devam etmesi ve bu endişenin korkulan olayın gerçekleşme ihtimalinden bağımsız olarak sürmesidir. PCOS’lu kadınlarda anksiyete semptomlarının görülme oranı (%14), kontrol grubundaki kadınlardan daha yüksektir (%1) (5).

Anormal veya uygunsuz anksiyete, tanımlanabilen herhangi bir stimulus olmaksızın veya stimulus böyle bir tepkiyi sağlayacak güçte değilken oluşuyorsa ciddi bir problemin varlığına işaret edebilir. Sıklıkla anksiyete diğer koşul ve durumlarda görülecek şekilde yaygınlaşır ve sonra dayanılmaz bir boyuta ulaşıp tüm hayatı genel olarak etkilemeye başlar. Tipik olarak, GAD belli bir zaman diliminde gelişir ve kimi işlevleri etkileyen problemler yaratacak boyuta ulaşana kadar fark edilmeyebilir. (National Comorbidity Survey) Ulusal Eşlik Eden Hastalık İzlemi’nde, GAD olan hastalarda yüksek oranda sosyal fobi, spesifik fobiler, panik bozukluklar ve majör depresyon’un da eşlik ettiği bildirilmiştir (6,7). GAD olan hastaların çoğu, günlük hayatlarında ciddi derecede etkilenme, yüksek oranda tıbbi yardım arayışı ve şikayetlerinin üstesinden gelebilmek için yoğun olarak ilaç kullanımı durumlarıyla karşı karşıya kalırlar. Açıkça tanımlanmış PCOS’u olan kadınları iyi seçilmiş kontrol grubundaki kadınlarla karşılaştırarak PCOS’lu kadınlarda anksiyete semptomlarının oranını gösteren literatürden bir analiz derledik.

Materyel ve Metod:

PCOS’lu kadınlar ve kontrol grubundaki kadınların hepsinin anksiyete semptomları açısından değerlendirildiği, karşılaştırmaları içeren sadece yayınlanmış makaleleri çalışmaya dahil ettik. PCOS açısından çalışmaya kabul etme kriterleri, PCOS’un National Institues of Health (NIH) (Ulusal Sağlık Enstitüleri) (8) ve Rotterdam (9) tarafından belirlenmiş kriterlerini tam olarak karşılaması ve diğer tüm endokrin ve androjenik hastalıkların dışlanmış olmasıdır. Kontrol grubundaki hastalar da aynı özenli elemeye tabi tutulmuştur.

Eğer yaş ve BMI her iki grup için uyumlu değilse, bu çalışmalar dahil edilmemiştir. Anksiyete tanısı koymada geçerli standart tarama yöntemlerini kullanan ve bunları hem PCOS’lu, hem kontrol grubundaki hastalara uygulayan çalışmalar dahil edilmiştir. Derlemeler ve internet üzerindeki çalışmalar alınmamıştır. Yazarların üçü makaleleri (W.F., A.D. ve R.W.) bir araştırma kütüphanecisinin yardımıyla aramışlardır (S.C.). Her makale dahil etme ve dışlama kriterleri açısından birbirinden bağımsız olarak değerlendirilmiştir ve eğer 2/3 oranında anlaşmazlık olursa, makale çalışma dışına itilmiştir. Veriler yazılardan, tablolardan ve grafiklerden elde edilmiştir, bu işlemde el yazılarından yararlanılmıştır. Şayet sonuçlar kağıda basılı olan ile uyumsuz ise yazarlarla iletişime geçilmiştir. Tüm veriler özetlenmiş ve bir sistemik yapılandırıcı aracılığıyla tablo haline getirilmiştir. Metaanalizler için olan Epidemiyolojide Gözlemsel Çalışmaların Metaanalizleri Rehberleri bu çalışmaya uygulanmıştır.

Kaynaklar

(3)

Araştırmalar şu veritabanlarından yapılmıştır: Medline (OvidSP; 1950- Nisan 2011); Medline in-Proces ve diğer endekse katılmamış göndermeler (OvidSP, Nisan 2011), Embase Classic + Embase (OvidSP; 1947-Nisan 2011), PsycInfo (OvidSP; 1806-Nisan 2011); Current Contents-Klinik Tıp, Current Contents-Sosyal ve Davranışsal Bilimler ve Current Contents-Hayat bilimleri (ISI- Web of Knowledge; 1998-Nisan 2011); Web of Science-Science Citation İndex Expended (ISI-Web of Knowledge; 1899-Nisan 2011). İngilizce dışındaki dillerde yapılan yayınlar da çalışmaya dahil edilmiştir. Medline, Embase ve PsycInfo’dan elde edilen yayınlar insan çalışmalarıyla sınırlı tutulmuştur.

Ek Tablo I (www.fertstert.org sitesinden ulaşılabilir) araştırma stratejilerimizi, özellikli durumlar, anahtar sözcükleri ve kullanılan kontrol edilmiş sözcükleri içermektedir. Araştırma sözcükleri şunlardır: polikistik over sendromu, anksiyete, anksiyete bozuklukları, anksiyeteli, panik, fobi, nervöz.

Daha önce yayınlanmış makalelerin güncellenmiş halleri çalışma dışında tutulmuştur.

İstatistik analiz

Yapılan ilk analiz, PCOS’lu kadınlarla kontrol grubundaki kadınlar karşılaştırıldığında ortaya çıkan anormal anksiyete skorlamalarını oranlayan metaanaliz çalışmalarıdır. Bu karşılaştırmalı çalışmayı yürütmede Cochrane Review Manager 5.0.24 yazılımı kullanılmıştır. t2, χ2 ve I2 testleri uygulanmıştır.

Çalışmaya dahil etme kriterlerine uyan ancak ortalama düzeyde depresyon skorları taşıyan çalışmalar derlemeye katılmış ancak metaanaliz içine katılmamıştır. Ortalama değerler Student t test ile, ortanca değerler Wicoxon- Mann-Whitney U test ile karşılaştırılmıştır.

Sonuçlar:

Toplamda 613 makale belirlenmiştir. Şekil 1 makale seçim akışını göstermektedir. 24 makale detaylıca incelenmiş ve toplamda 9 çalışma derlemeye dahil edilmiştir (2004-2010). PCOS tanısında 7 çalışma Rotterdam kriterlerini, 2 çalışma NIH kriterlerini esas almıştır (Tablo 1). Çalışmaların hepsi, klinik popülasyon üzerinde taramayla yapılmıştır, yalnızca bir tanesi daha önce hekim tarafından konmuş PCOS tanısını doğrulamak için telefon yolunu seçmiştir (10). Çalışmaların hepsi, PCOS’lu hastaları eğitim seviyesi, medeni hal, parite de sorgulanarak çalışmaya almıştır; bir çalışma ise sadece adolesanları taramıştır (11). PCOS’lu hastaların ve kontrol grubundaki hastaların çoğu kilolu veya obezdir. Derleme ve metaanalize dahil edilen çalışmaların kalite yönetimi Ek Tablo-2’de gösterilmektedir (www.fertstert.org’dan ulaşılabilir). En yaygın kullanılan tarama yöntemi “State-Trait” Anksiyete Sorgulamasıdır. Geçerli diğer tarama yöntemleri Tablo 2’de listelenmiştir.

Generalize anksiyete semptomlarının oranı dört çalışmada belirtilmiştir ve bu oran PCOS’lu olgularda belirgin derecede yüksektir(Tablo-2) Şekil 2, PCOS’lu kadınlarda ve kontrol grubunda generalize anksiyete semptomlarının toplu oranlarını göstermektedir. (odds ratio [OR] 6.88, %95 güvenlik aralığı [CI]

2.5-18.9; P=0.002) (12) Rastgele etki modelinde, χ2 analizi anlamlı değildir (P=0.27; şekil (2) Çalışmalardan biri yaş ve BMI açısından örtüşmektedir ve

(4)

PCOS’lu kadınlarda anksiyete oranlarını yüksek göstermektedir (OR 13, %95 CI 1.95-552.4; P=0.002) (12). Medeni hal, çalışma durumu ve parite açısından üç çalışmada iki grup arasında fark izlenmemektedir (5, 12, 13) ve diğer bir çalışmada bu parametreler bildirilmemiştir (10). Ortalama anksiyete skorlarını bildiren beş çalışmadan üçünde, PCOS’lu kadınlardaki anksiyete skorları kontrol grubundaki kadınlarla karşılaştırıldığında belirgin derecede yüksek bulunmuştur (Tablo 2) (11, 14, 15). Her üç çalışmada da yaş ve BMI açısından iki grup arasında fark bulunmamaktadır.

Sadece birkaç çalışma, GAD dışında bazı başka anksiyete bozukluğunun da varlığını göstermiştir, bunlar sosyal fobi (12, 13, 16), obsessif kompulsif bozukluk (OCD) (13, 16) ve panik bozukluktur (12, 13) (Tablo 2). Üç çalışmanın ikisi PCOS’lu kadınlarda yüksek sosyal fobi oranı izlendiğini bildirmiştir (12,13). İki çalışmadan biri OCD oranında artış göstermiştir (16). Üç çalışmada da takibin ve ileri dönem değerlendirmenin ilk takipten sonra bir psikiyatrist tarafından yapılması vurgulanmıştır (15, 11, 13).

Tartışma:

Anksiyete bozuklukları genel olarak kadın popülasyonda yaygındır, erken yaşta ortaya çıkar ve depresyon benzeri mood bozuklukları ile beraber seyreder.

Sağlıkla ilişkili hayat kalitesi izlemleri, PCOS’lu kadınların anksiyete semptomları açısından artmış risk altında olduğunu, özgüven kaybının yaygın olarak yaşandığını, beden algılarının zayıflamış olduğunu, infertiliteyi de içeren gelecek sağlık problemlerinin kaygısının yaşandığını ve etkin tedavinin eksik olduğu fikri taşındığını bildirmiştir. PCOS’lu kadınlarda geçerli anksiyete tarama yöntemleri kullanılarak saptanmış anksiyete sıklığı üzerine sınırlı bilgi vardır. Literatürde sistemli bir analiz yaptık ve generalize anksiyete sıklığının artmış olduğunu, bunun yanı sıra PCOS’lu kadınlarda kontrol grubuyla karşılaştırıldığında ortalama anksiyete skorunun yüksek olduğunu bulduk. Çünkü anksiyete bozukluklarının sıklığı Kuzey Amerika ve Batı Avrupa (7) arasında farklılık gösterir, bu çalışmayı coğrafi açıdan birbirini karşılayan kontrol ülkeleri de dahil ederek yürüttük. Anksiyete semptomlarının oranının yüksek olduğunu bildiren çalışmalarda birçok farklı geçerli tarama aracı kullanılmıştır. Bu çalışmaların azı, panik bozukluk, sosyal fobi ve obsessif kompulsif bozukluk gibi diğer anksiyete bozukluklarının da sıklığını değerlendirmiştir. Yayınlanmış çalışma sayısı az olsa da, bu çalışmaların anafikri PCOS’lu kadınlarda anksiyete semptomlarının daha sık görüldüğüdür.

Anksiyete semptomları genellikle adolesan çağda erken başlangıç gösterir ve uzun dönemde yapılan çalışmalar genel popülasyonda anksiyeteyi kronik olarak tekrarlayan bir durum olarak tanımlamaktadır (17). PCOS’lu adolesanlarda anksiyete semptomlarının sıklığı üzerine literatürde sınırlı veri bulunmaktadır. Özel olarak sadece bir çalışma, bu grupta anksiyete ve depresyon skorlarını değerlendirmiştir: Lagari ve ark. (11) State Trait Anksiyete Skorlamasını kullanarak olguları taramışlardır ve yaş, sosyoekonomik durum ve stresli yaşam koşullarını kontrol ettikten sonra PCOS’lu kızlarda anksiyete skorlarının hafifçe yüksek olduğunu bildirmişlerdir (OR 1.08, %95 CI 1.003- 1.17). Anksiyetenin kronik tekrarlayıcı bir bozukluk olmasından yola çıkarak, uygun değerlendirme ve tedavi ile erken dönemde anksiyete semptomlarının sekonder bozukluklara dönüşmesinin önlenebileceği öne sürülmüştür (18). Bazı

(5)

yazarlar, PCOS’lu adolesanların anksiyete semptomları açısından artmış risk altında olduğunu ileri sürmüşlerdir, bu durumu hiperandrojenizmin klinik bulguları ile ilişkili bulmuşlardır. Hirsutizmi olan 13-18 yaşında kızlar arasında yapılan bir çalışmada, anksiyete %26 oranında tanı almıştır, oysa ki kontrol grubunda bu oran %10’dur (19). Bu çalışma aynı zamanda hayat kalitesi ve özgüvenin hirsutizmi olan kızlarda daha zayıf olduğunu göstermektedir.

Hirsutizmin başarılı tedavisi, PCOS’lu erişkin kadınlarda anksiyete skorlarında olumlu sonuçlarla ilişkili bulunmuştur. Randomize kontrollü 6 aylık bir çalışmada, farklı lazer tedavileri karşılaştırılmıştır, PCOS’lu kadınlar depresyon ve anksiyete skorlarında belirgin düzelme bildirmişlerdir (20). PCOS’lu kadınlarda hiperandrojenizm ve anksiyete bozukluklarının ilişkisini karşılaştıran çok az sayıda çalışma vardır. Yakın zamanda, geniş bir çalışma total ve serbest testosteron seviyelerinin veya hiperandrojenizmin klinik semptomlarının anksiyete semptomları ile ilişki içinde olmadığı gösterilmiştir (21). Bu metaanalizde sosyal fobi serbest andojen endeksi ile uyumlu idi (13), başka bir çalışmada ise anksiyete hali serbest androjen seviyesi ile uyumlu bulundu (22), ancak üçüncü bir çalışmada hirsutizm skorları Revised Symptom Checklist 90 ölçeklemesi ile uyumsuz izlendi (16). Sonuç olarak, PCOS’lu kadınlarda anksiyete semptomları ve hiperandrojenizmin klinik veya biyokimyasal yansımaları arasındaki ilişkiyi daha iyi değerlendirebilmek için daha geniş çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.

Anksiyete semptomları ve BMI arasındaki ilişki ise, depresyon ve BMI arasındaki ilişkiye göre daha az tanınmaktadır. Metaanalize dahil edilen az sayıdaki çalışmaya göre, BMI eşleştirmeli çalışmalara dair bir subanaliz yapmamız mümkün olamamaktadır. Kimi çalışmalarda BMI anksiyete skorları ile uyumlu iken (10, 13), kimi çalışmalarda iki parametre ilişkisiz bulunmuştur (16).

Yaş ve BMI eşleştirmeli olguları içeren bir çalışmada PCOS’lu kadınlarda generalize anksiyete ve fobiler daha yüksek oranda izlenmiştir (12). PCOS’lu ve kontrol grubundaki kadınlar arasında BMI açısından belirgin fark olmayan diğer dört çalışmanın üçünde anksiyete skorlarının belirgin derecede yüksek olduğu görülmüştür (11, 14, 15). PCOS’lu kadınlarda anksiyete semptomlarına zemin hazırlayan diğer bir olası faktör de, karşılanamayan gebe kalma arzusudur. Hahn ve ark. (16) kontrol grubuyla kıyaslandığında PCOS’lu kadınlarda infertilite oranının daha yüksek olduğunu bildirmişlerdir. Ancak bu ekip, infertil olgular ile gebe kalabilen olgular arasında psikososyal değişkenler açısından herhangi bir fark bulamamışlardır. Başka bir çalışmada mevcut infertilitesi olan olgular dışlanmıştır ve PCOS’lu kadınlarda anksiyete skorlarının ortalaması daha yüksek bulunmuştur (15). Bu çalışmada (n=70), yaş, BMI, medeni hal, iş durumu ve gravide iki grup arasında farklı değildir. İnfertilite tanısı almak veya infertilite ilaçlarını kullanmak depresif veya ansiyöz semptomlara sebep olabilir ancak bu durum belirgin bir klinik bozukluk düzeyinde değildir (13).

Sonuç olarak, derlememiz PCOS’lu kadınlarda anksiyeteye işaret eden az sayıda çalışma bulabilmiştir, ancak anksiyete bozukluğu, endokrin hastalarında ve genel populasyonda en yaygın psikiyatrik tanıların başında gelir. Sadece üç çalışma, bu hastaların takip sürecinde değerlendirmesini yapmıştır (5, 11, 13).

Bazı çalışmalarda, ortalama anksiyete skorları görece düşüktür, ancak DSM-IV kriterlerine göre bir psikiyatrik tanı, psikiyatrik izlem sürecinde doğrulanamayabilir. Bu düşük skorlar uzun dönem takibe alınmalıdır ve bu olgulardaki anksiyete semptomlarının altında yatan etiyolojinin değerlendirmesi

(6)

uygun yapılmalıdır. PCOS’lu kadınlardaki mood bozukluklarının ilerleyişini değerlendiren çalışma sayısı çok azdır. PCOS’lı kadınlarda kontrol grubuyla karşılaştırıldığında anksiyete skorlarında belirgin derecede yükseklik olduğunu daha önce bildirmiştik (5). Aynı olgu grubunun uzun dönem izlemini yansıtan bir çalışmada, devam eden anksiyete semptomlarında benzer bir oran saptanmıştır (%15) (3). Süreç içinde açık biçimde gelişme gösteren iki semptom; menstrüel düzensizlik ve aknedir, bunlardaki iyileşme kombine hormonal kontraseptiflerle ilişkilidir. PCOS ile ilişkili spesifik faktörlerin etkisini anlamak, gelecekte bu populasyondaki anksiyeteyi azaltmayı da mümkün kılabilir.

GAD için bilinen risk faktörleri, aile öyküsü, stresli bir yaşam ve fiziksel veya çocukluk döneminde yaşanan travmalardır. Kimi yazarlar PCOS’taki anksiyete semptomları ile ilişkili bir takım belli başlı faktörler listelemişlerdir:

özgüven azalması, zayıflamış beden algısı (özellikle kilo ile ilgili) (10), infertilite de dahil olmak üzere gelecekte sağlıkla ilgili korkular, akne ve hirsutizmi de içeren klinik hiperandrojenizme dair kaygılar (22). İnternet temelli geniş bir izlemde (analizimizde yer almamaktadır), anksiyete ve depresyon Hastane Anksiyete ve Depresyon Skalası (HADS) kullanılarak değerlendirilmiştir, 448 adet PCOS’lu kadın taranmıştır (24). PCOS’lu kadınların %34’ünde klinik olarak tespit edilebilen yüksek HADS skorları bulunmuştur ve bu kadınların hayat kalitesi belirgin derecede sekteye uğramıştır (P<0.001). PCOS’lu kadınlarda akne (OR 1.52, %95 CI 1.03-2.52) ve karşılanamayan gebe kalma arzusu (OR 1.50, %95 CI 1.01-2.23) durumları da eşlik ettiği takdirde klinik olarak anlamlı yüksek HADS anksiyete skorları izlenmektedir. GAD ile birlikte seyretmeye meyilli diğer anksiyete bozuklukları da yukarıda sıralanan risk faktörleri ile ilişkili olabilir. İki çalışmada PCOS’lu kadınlarda artmış sosyal fobi sıklığı kanıtlanmıştır (12, 13).

Yazarlar, sosyal fobinin, kişideki obezite veya hirsutizme karşı diğer insanların göstereceği olası tepkiye karşı bir cevap olarak geliştiğini öne sürmüşlerdir, çünkü sosyal fobisi olan PCOS’lu hastalarda BMI ve serbest androjen endeksi belirgin olarak yüksektir. PCOS’lu hastalarda anksiyete semptomları ile bu ilişki anlamlı ise, etkin girişimlerle bu sorunun önüne geçilebilir; bu girişimler hasta eğitimi ve bunun uzun dönem etkisi, erken dönemde hayat standartlarının geliştirilmesiyle başarılı bir düzene oturtulması ve hirsutizm ile aknenin tedavisi olarak sıralanabilir.

Genel populasyonda, majör depresyonu olan kişilerin %35-50’si GAD kriterlerini karşılamaktadır (4). Depresyonu olan hastalarda depresyona eşlik eden GAD, hastalığın seyrini olumsuz etkileyebilir, bu sonuca intihar riskini arttırarak, tüm semptomları ağırlaştırarak, tedaviye yanıtı azaltarak, medikal olarak açıklanamayan semptomları arttırarak ve işlevsel kaybı arttırarak yol açabilir. PCOS’lu kadınlarda beraber bulunan depresyon ve anksiyetenin gelişme riski bilinmemektedir. Derlememize dahil edilmiş olan çalışmaların yedisinde, olgular depresyon açısından da taranmıştır ve bu çalışmaların altısında kontrol grubuyla karşılaştırıldığında anormal depresyon skorları belirgin olarak yüksektir. Tedavi edilmemiş GAD’de, bir takım hastalıkların eşlik etme oranı yüksektir ve dolayısıyla tıbbi destek ihtiyacı daha fazladır (25). PCOS’a bağlı sağlık hizmetlerinin maliyetinin yüksek olduğu zaten bilinen bir gerçektir, bu maliyete mood ve anksiyete bozukluklarının tedavi maliyeti dahil değildir ve bu gider göz ardı edilmeyecek miktarda olacaktır (26).

Yakın zamanda, PCOS’lu kadınlarda depresyon ve anksiyete semptomlarının sıklığını değerlendiren bir metaanaliz yayınlanmıştır (27). Bu

(7)

metaanaliz bizim derleme ve metaanalizimiz ile uyuşmaktadır, çünkü bu metaanalizde de PCOS’lu kadınların aynı yaş aralığında kontrol grubundaki kadınlarla kıyaslandığında daha yüksek depresif semptom skorlarına sahip olduğu bildirilmektedir (14). Aynı yazarlar PCOS’lu kadınlarda anksiyete semptomlarının skorlamasının kontrol grubundaki kadınlardan daha yüksek olduğunu da eklemişlerdir (P< = 0.01; 6 çalışma). Bu çalışmada ise, bizim dahil etme kriterlerimiz daha farklı olmuştur (örn, internet izlemleri çalışmaya alınmamıştır), Barry ve ark. (27) metaanalizlerine almadığı 5 ilave çalışma bizim metaanalizimizde yer bulmuştur. Bu derlemenin sınırları, ufak çaplı çalışmaları ve yayın önyargısı olasılığını da içermektedir. Ek olarak, yayınlanmış çalışmalaraın çoğu kesitseldir ve sebep sonuç ilişkisi kurma amacı taşımamaktadır.

Özetle, yayınlanmış çalışmalar PCOS’lu kadınların kontrol grubundaki kadınlarla karşılaştırıldığında daha yüksek oranda ansiyete semptomları taşıdıklarını göstermektedir. Metaanalizimiz anksiyete bozukluklarının erken yaşta başlaması ve kronik tekrarlayıcı bir yapıda olması göz önünde bulundurularak, PCOS’lu adolesanlarda anksiyete bozukluklarının sıklığını tanımlamak için daha fazla sayıda çalışmaya gereksinim olduğunu ortaya koymaktadır. PCOS’lu erişkin kadınlar, geçerli tarama yöntemleri kullanılarak rutin olarak anksiyete ve mood bozuklukları açısından taranmalıdır, gerekli görüldüğünde uygun değerlendirme ve/veya fizyolojik ve farmakolojik tedavi için yönlendirilmelidir. Hiperandrojenizm ve infertilite gibi yaygın PCOS’a özgü tablolar ile anksiyete semptom ve bozukluklarının ilişkisini daha iyi değerlendirebilmek için gelecek dönemde ileri düzey çalışmalara ihtiyaç vardır.

Bu sayede, anksiyetenin neden PCOS’lu kadınlarda daha yaygın olduğu daha iyi anlaşılabilecektir ve kişiye özgü tedaviler geliştirilebilecektir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sonuç olarak, kardiyoloji yoğun bakımda yatan hastalarda anksiyete ve depresyonun sık karşılaşılan bir sorun olduğu tespit edilmiş olup hastaların klinisyen

Extracorporeal life support program (ekstrakorporeal yaşam desteği) (ECLS) konvansiyonel tedavilere yanıt vermeyen, akut, geri döndürülebilir kardiyopulmoner yetersizlik

Myrstad M, Løchen ML, Graff-Iversen S, et al: Increased risk of atrial fibrillation among elderly Norwegian men with a history of long-term endurance sport practice. Myrstad M,

● İnsülin direnci olan PCOS’lularda, normal insülin direnci olanlara göre AMH seviyesi daha fazla. ● Amenoreik PCOS’lularda, oligomenoreiklere göre AMH

Hirsutizm ile Başvuran Hastada Geç Başlangıçlı Konjenital Adrenal Hiperplazi Rutin Araştırılmalı mı. Hirsutism/menstruel düzensizlikler temel tedavi hedefi ise rutin

Tıp fakültesi öğrencileri arasında huzursuz bacak sendromu sıklığı, depresyon, anksiyete ve uyku kalitesi arasındaki ilişki Giriş: Çalışmamızda tıp fakültesi

İnsülin direnci PKOS tanısı konulan kadınlarda anovülasyon ve hipe- randrojenemiyi şiddetlendirdiği için metformin gibi insülin duyarlılığını arttıran ilaçlar

Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Prof..