• Sonuç bulunamadı

Bir diğeri okkalı bir “sana ne!” olabilir… Bunların hepsi de birlikte etkili olabilir kuşkusuz

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir diğeri okkalı bir “sana ne!” olabilir… Bunların hepsi de birlikte etkili olabilir kuşkusuz"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yapılacak iş çok da zor değil aslında. Gereken sadece işbirliği. Farklı alanlarda çalışan sivil örgütlerin bir araya gelip, birbirlerini tanımaları ve anlamaya çaba harcamalarıyla başlayabilir iyi işler...

Memlekette sivil toplum kuruluşlarının, bütünü oluşturan parçalar üzerinde oyalanmaktan haz alma gibi bir huyları var. Bu “parçanın bütünü temsil ettiği” gibi felsefi bir nedenden kaynaklanabilir tabii (hiç sanmıyorum ama olasılık, olasılıktır).

Bir diğer parçalar üzerinde mikro cerrahi işlerinden tat almak olabilir. Bir diğeri bütünü görememek olabilir. Bir diğeri her bir parça birileri tarafından paylaşıldığı için, bütün için gerekli olan işbirliği beraberinde gücü ve iktidarı

paylaşmayı da getireceğinden can acıtıcı olabilir. Bir diğeri bütünle uğraşmak masraflı ve güç olabilir. Bir diğeri okkalı bir “sana ne!” olabilir…

Bunların hepsi de birlikte etkili olabilir kuşkusuz. Ama ortaya çıkan net sonuç şudur ki, sivil alanda örgütler bütüne dair ortak sorun tanımı yapmaktan, birlikte çözüm üretmekten, hatta birbirlerini tanımaktan dahi alabildiğine uzaklar.

O halde, “bütün” dediğimiz kavrama ilk satırlarda göz atmakla işe başlamak hayırlı olabilir.

Bütün ve parçaları

Bütün, malum, aralarında çoklu ve karmaşık ilişkilerin kurulu olduğu parçaların bir araya gelmesiyle oluşmuş bir yapı. Bütünü, sınırlarını çeke çeke evrene kadar ulaştırmak olası elbet. Ama bizi burada ilgilendiren gündelik sorunlarımızın etki alanlarını kapsayan sınır içindeki “bütün”.

Hemen örneklere geçelim. Diyelim ki bir çevre örgütündesiniz ve Ilısu Barajının yapılacak oluşu sinirinizi bozuyor.

Neden? Çünkü Baraj çevredeki doğal ekosistemleri tahrip edecek. Bir kampanya yapasınız var. Eh Tarkan da gelse fena olmaz. Onun yeni yüze, sizin de bir türlü yerinden kıpırdamayan kitlelere ihtiyacınız var.

Diyelim ki, insan hakları konusunda çalışıyorsunuz. Ilısu sizin de canınızı sıkıyor. çünkü orada yaşayan insanlar yerlerinden yurtlarından edilecekler. Bir kampanya yapasınız var ama Tarkan malum nedenlerle size pek yüz vermiyor. Eh o zaman siz de karınca kararınca bir orta halli kumpanya bulup, iki saz bir tef işi bitireceksiniz.

Diyelim ki, kültürel haklar konusunda kurulmuş bir derneğiniz var ve Ilısu’nun sizin kültürel mirasınızı sular altında bırakacağından endişe duyuyorsunuz. Ama Tarkan size de gelmiyor, belli ki hazretin piyasa değerine sizin katkınız yok. Olsun, dünya böyle!

Diyelim ki, arkeoloji ve kültür konularında bir örgütsünüz ve oradaki taşınmaz kültür varlıklarının korunmasını istiyorsunuz. Diyelim ki yoksullukla ilgili çalışıyorsunuz, diyelim ki göçle ilgili çalışıyorsunuz, diyelim ki kadın sorunlarıyla ilgili çalışıyorsunuz, diyelim ki sokak çocuklarıyla ilgili çalışıyorsunuz...

Diyeceğim o ki, “altı üstü bir baraj” deyip geçmek mümkün değil. Bütüne yapılan bir küçük müdahale bile tüm parçaları harekete geçirmeye yetiyor. Bu karmaşık yapı içinde sorunu her birimiz kendi açımızdan değerlendirdiğimiz sürece, kendi alanımıza ait küçük parçalar üzerinde minik müdahalelerle oyalanıyoruz. Bu arada birileri barajı yapıp bitiriyor. Tarkan’a da çevreci yüzü kar kalıyor.

GDO’lu ürünler örneği

Bir örnek daha verelim. Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) tüm dünyada ciddi bir tartışma konusu. GDO’lu tohumla yapılan tarım küresel ölçekte birkaç şirketin ürettiği tohumlara üreticiyi bağımlı kılıyor. Bir mısır yetiştiricisi tarlasına GDO’lu mısır ekmişse ertesi yıl da tohumu o şirketten almak zorunda, zira yetiştirdiği mısır ikinci defa ekildiğinde döl vermiyor. İş bununla da bitmiyor ama. GDO’lu mısır eken komşunuz varsa, siz ne kadar eski tohumu ekmekte ısrar ederseniz edin, bir iki yıl içinde komşunun GDO’lu mısırlarının genleri tozlaşmayla sizin tarladakilerin genetik yapısını bozuyor ve ister istemez siz de o şirketten tohum almaya mecbur oluyorsunuz. Bu saydıklarım GDO canavarının sadece bir yüzü.

(2)

Diyelim ki hükümetin büyük GAP paketi çerçevesinde Güneydoğu Anadolu’da özellikle pamuk, sebze ve mısırda GDO’lu tohumlar teşvik edildi (zaten şimdiden tohum şirketleri bedava tohum dağıtmaya başladılar çiftçilere).

Bu ilk bakışta Ziraat Odalarını ve ilgili sivil kuruluşları tedirgin edebilir gibi. Oysa bütünü oluşturan tabakaları birer birer açarak bakarsak, iş hiç de o kadar basit değil. GDO’lu ürün tek tip tarımı (mono kültür) ve total herbisit denilen, sizin ektiğiniz ürün dışında tarladaki diğer tüm bitkileri öldüren adına “ilaç” dedikleri kimyasal maddeleri kullanmayı teşvik ettiği için (GDO’nun “sözde” avantajlarından biri de bu zaten) ortamdaki biyolojik çeşitliliği tahrip ediyor.

Tarlasındaki üründen ertesi yıl için tohumluğunu ayıramayan küçük üretici bir süre sonra şirkete abone oluyor. Sonra borçlanıyor. Sonra araziye haciz geliyor. Sonra köylü köyü terk ediyor. Hindistan’da pamuk yetiştiren yüzlerce küçük çiftçinin bu nedenle intihar ettiğini biliyoruz.

Diyelim ki GAP’da yaygınlaştı bu işler. Diyelim ki küçük çiftçi borca battı. Diyelim ki tarlalara haciz geldi, yeni köy boşaltma dalgaları sardı ortalığı. Diyelim ki Urfa ve Diyarbakır ve Gaziantep’in nüfusları ikiye, üçe katlandı.

Diyelim ki bu nedenle sokakta yaşayan çocuk sayısı arttı. Diyelim ki gençlerin suça eğilimi arttı. Diyelim ki kadına yönelik şiddet ve evden kaçan genç sayısı arttı. Diyelim ki bölgedeki yoksulluğun ve yoksunluğun önüne yeni sayfalar eklendi. Diyelim ki yerli tohum üreticisi şirketler topu attılar. Diyelim ki ülkenin gıda güvenliği birkaç uluslararası şirketin eline geçti. Diyelim ki terk edilen arazileri büyük işletmeler yok pahasına topladılar.

“Neden GDO’lu ürünü evime sokmamalıyım?”

Diyelim ki dünyada bu mısır 35 milyon hektar alanda ekiliyor ve yarıdan çoğu biyodizel üretiminde kullanılıyor, bu da dünyadaki son iki yılda ortaya çıkan tahıl fiyatlarının artışında, dolayısıyla küresel ölçekteki açlık sorununda temel neden. Diyelim ki bu tohumu üreten hazretlerin temel gerekçesi de dünyadaki açlığa çare olmak… (tam burada

Tarkan’ın “atıl Kurt!” diye bağırmasını bekliyoruz). “Neden GDO’lu ürünü evime sokmamalıyım?” sorusunun pek çok cevabı var. Ve bu cevaplar her birimizin dünya üzerindeki sorumluluğu ile çok yakından ilgili.

Yine dönersek sivil topluma, GDO’lu ürünlere karşı sadece Yeşillerin veya birkaç çevrecinin ses çıkarmasının pek anlamı yok. Bu hepimizin sorumluluğu olmalı. Birlikte ayağa kalkıp, yüksek sesle “istemiyoruz!” dememiz lazım.

Bir minik tohum koskoca bütünü lime lime edecek ama biz hala parçalar üzerinde boğuşuyoruz. Sorunların nedenlerine inebilsek kolaylıkla göreceğiz ki, kadın sorunları da, yoksunluk da, çevre de, kültürlerin birer ikişer piyasadan silinmeleri de, insan haklarının ayaklar altında sürünmesi de, çocukların sokaklarda perişan olması da, kuş türlerinin azalması da… hepsi birbirleriyle o kadar iç içe geçmişler ki. Bütün resmi görmeden birine dair çözüm geliştirmek çok mümkün değil.

Yapılacak iş çok da zor değil aslında. Gereken sadece işbirliği. Farklı alanlarda çalışan sivil örgütlerin bir araya gelip bir birlerini tanımaları ve anlamaya çaba harcamalarıyla başlayabilir iyi işler. Sonra birlikte sorunların analizi yapılır.

Daha sonra birlikte çözümler üretilir, görev bölüşümü yapılır. Ortaklıklar gelişir. Ortak aklın ürettiği “güç” piyasaya,

“iyi yönetilir” halde çıkartılır.

Aslına bakarsanız tüm bu söylediklerimi biraz Ergenekoncu büyüklerime borçluyum. Bütünü o kadar güzel tanımlamışlar ve her bir parçanın bütünle ilişkisini o denli titiz kurgulamışlar ki, hayran olmamak elde değil. Bu kuşkusuz ordunun stratejik bakış açısından kaynaklanıyor. İyi ama benim hala anlamadığım, 700 yıldır bu stratejinin gölgesinde yaşayan aziz ve nezih sivil toplumumuza bir damlacık da olsa bir şey nasıl olmuş da bulaşmamış?

SUNAY DEMİRCAN 24/07/2008 Radikal

Referanslar

Benzer Belgeler

Çevre örgütü temsilcilerie söz hakkı verilmeyen festivalde konuşan Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Çaml ı Barajı’nın Çevre ve Orman

Ben eski bir CHP üyesi olarak partinin şu anki politikasından ve yürümüş olduğu çizgilerden ayrıldığım için ve de bana uyma- dığından, biraz kendimce düşünüp benim

Katılımcılar ilk planda 8 saat kesintisiz oturdular, ikinci planda 1 saat oturup yürüyüş bandında orta yoğunlukta 30 dakikalık yürüyüş yaptıktan sonra 6,5

Kesirlerdeki paydalar 3,4 ve 5 şeklinde olduğu için miras kalan paraya 60x diyelim. Araba satın

elinde yaşlanması rüzgârın kaldırması diyelim yaprağı dudaklarının yol vermesi gülüşüne kapının kilide yürümesi diyelim nasıl yürümekse. kelimelerin

tanımında yer alan, profilin alerjik olduğu besin olan fıstık için yapılan fıstık içerikli besin tanımı Şekil 12’de yer almaktadır. Fıstık

Otuz beş yaşında kadın hasta kliniğimize dudaklarına dolgu uygulanması sonrası gelişen dudak asimetrisi şikayetiyle başvurdu.. Enjekte edilen materyalin 1 mL HA

Aslında bizler de görüntüleri yakalarız ancak güver- cinlerden farklı olarak bunun için kafamızı değil gözbe- beklerimizi hareket ettiririz.. Diyelim ki otobüste, trende