• Sonuç bulunamadı

OCAKTAN ŞEHİR CEMEVİNE SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ ÇALIŞTAYI SONUÇ RAPORU

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "OCAKTAN ŞEHİR CEMEVİNE SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ ÇALIŞTAYI SONUÇ RAPORU"

Copied!
32
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

TÜRK KÜLTÜRÜ VE HACI

BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA MERKEZİ

OCAKTAN ŞEHİR CEMEVİNE SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ ÇALIŞTAYI

SONUÇ RAPORU

11-13 NİSAN 2014 NEVŞEHİR

(2)

Gazi Üniversitesi

Türk Kültürü ve

Hacı Bektaş

Veli

Araştırma

Merkezi

Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve H~cı Bektaş Veli Araştırma Merkezi

Yayınları Araştırma Dizisi: 23

Sahibi

Prof. Dr. Süleyman BÜYÜKBERBER Gazi Üniversitesi Rektörü

Editörler

Doç. Dr. Hüseyin GÜMÜŞ Doç. Dr. Erdal AKSOY Doç. Dr. Nihat YAZILITAŞ

Yayına Hazırlayanlar

Yrd. Doç. Dr. Nasrullah UZMAN Arş. Gör. Mehmet Ali BAHAR Arş. Gör. Mehmet ŞEKER

Yayıncı Adres

Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Gazi Üniversitesi Rektörlük Kampüsü, Eski Misafirhane Binası 06502 Teknikokullar / ANKARA

Tel/ Faks: +90 312 222 70 16

E-posta / E-mail hbeh.i:as@gazi.edu.tr Web

http://www.hbektasveli.gazi.edu.tr

Grafik Tasarım ve Baskı

ATALAY KONFEKSİYON MATBAA VE REKLAM İNŞAAT. TURZ. OTOM. SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.

Basım Tarihi Nisan2015

ISBN

978 - 975 - 507 277 - 7

ii - - - TORK KOLTÜRO VE HAa BEKTAŞ VELi ARAŞTIRMA MERKEz1

(3)

TEKKE,

ZAVİYE

ve

CEMEVLERİNİN ANAYASADAKİ STATÜLERİ

Doç. Dr. Bülent YAVUZ

Doç. Dr. Bülent YAVUZ

Evet şimdi kıymetli hazirunlar, saygılarımı sunarım öncelikle.

Şunu en başta belirtmek isterim; bu meselenin dini, felsefi, sosyolojik tarafların uzmanı değilim ben yani bu konularda derinlemesine bilgim olduğunu söylemem mümkün değil.

Onun için eğer teknik yönüyle meselenin teknik yönüyle il- gili bir kusurum olursa, hatam olursa o konuda affımı dilerim öncelikle. Ben sadece meseleyi hukuki boyutları açısından ele

alıp incelemeyi uygun buldum. Sunumun ismini programa

baktığımda tekke, zaviye ve cemevlerinin Anayasadaki yeri ve statüsü şeklinde koymuşlar ama herhalde bir iletişim proble- minden kaynaklandı bu ben cemevlerinin hukuki statüsü so- runu olarak sunumu toparlamayı önceden planlamıştım yani o metindeki o ifadeye lütfen takılmayın.

Cemevlerinin hukuki statüsü sorunu benim esas üzerinde durmak istediğim husus.

Şimdi hukuki statü sorunu dediğimiz zaman yani işin içine hukuk girdiği zaman devlet de giriyor yani devlet ile ilişkimiz söz konusu zaten hukukun ortaya çıkmasıyla devletin ortaya çıkması Anayasanın ortaya çıkmasıyla devletin ortaya çıkması aynı tarihlere ge- liyor. Yani bir yerde hukuk varsa, devlet vardır; devlet varsa, hukuk vardır, devlet yoksa zaten hukuk da söz konusu olmaz. Çünkü hukuk dediğimiz şey hukuk kuralları devletin maddi yaptırımıyla güvence altına alınmış olan kurallar bütünüdür. Devlet yoksa zaten hukuk sisteminin de ortadan kalktığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Şimdi cemevlerinin hu- kuki statüsü dediğimiz zamanda işin içine devletin dahil olduğu yani devletin bir şekilde

aktör olduğu devletle iletişime geçildiği, devletle ilişki halinde olunduğu bir mesele kar-

şımıza çıkmaktadır.

Şimdi cemevlerinin hukuki statüsü sorunu dediğimiz zaman bu sorunu en iyi yaşayan­

lar bilir yani bu konuda devletten talebi olanlar bu konuda işte bunun sıkıntısını çekenler bununla ilgili sorunların var olduğunu hisseden Alevi toplumu daha çok bu statü sorunu- nu hissederek yaşamıştır. Biz sadece teorik yanıyla bir hukukçu olarak ele alıp değerlen­

dirme imkfuıına sahibiz. Şimdi benim sabahki işte öğleden sonraki değerli hocalarımın

gerek Abdülkadir Hocamın gerekse işte Ali Hocamın sunumlarından da çıkardığım şey şu; cemevlerinin hukuki statüsü denildiği zaman cemevleriyle işte devletle irtibata iliş­

kiye geçtiğimiz ortamda yani devlet bunu nasıl tanımlayacak; yani buna ibadethane mi, diyecek tekke ve zaviye mi diyecek devlet veya vakıf statüsünde mi görecek? Yani mesele- nin bu konuda bir tercihte bulunmaya doğru odaklandığını görüyoruz yani devletin bir tercihte bulunup bunu tanımlaması gerekiyor mu, gerekmiyor mu bunun tartışmasının

TüRK KOLTORüVB HACI BEKTAŞ VELi ARAŞTIRMA MERKEZi - - - -101

' \

(4)

yapılması lazım yani ibadethane midir, tekke ve zaviye midir, dernek veya vakıf mıdır?

Ya biraz önce yani sunuma başlarken de söylemiştim yani bunun dini, felsefi, sosyolojik boyutunu benim değerlendirmem mümkün değil. Yani bu teknik bir mesele anladığım

bir mesele değil. Ama hukuken tanımlanması gerekiyorsa bunlardan birisinin tercih edil- mesi gerekir diye düşünülüyor ve ona göre de kamuoyundaki tartışmalar devam ediyor.

Şimdi cemevleri tekke ve zaviye mi ya da müstakil bir ibadethane mi bununla ilgili olarak

şu anki hukuki durum nedir yani bizim mevzuatımızın getirdiği düzenlemeler karşısında

cemevlerinin durumu nedir oı:;u tespit etmek lazım. Bununla ilgili de yine hemfikir olun-

duğunu söylemek zor yani "Şu anki yaşanan sıkıntıların kaynağı nedir?" denildiği zaman

işte hemen tekke ve zaviyelerle ilgili kanun işte 677 sayılı kanun, inkılap kanunlarından

birisi olan kanun akla geliyor sorunun bu kanundan kaynaklandığı ilk etapta ileri sürü- lebiliyor bu kanun yürürlükte olduğu müddetçe cemevleri olsun, dergahlar olsun geçici olsa dahi açılamaz şeklinde bir görüşün ileri sürüldüğiinü görmekteyiz. Yani genellikle

tartışmalara baktığımız zaman cemevleri tekke veya dergahtır dolayısıyla 677 sayılı ka- nun bunları yasaklamış ise yani bunların 677 sayılı kanuna bir değişiklik yapmadan açılıp işletilmesi veya bunların faaliyetlerini sürdürmesi hukuken yasaktrr, gayrımeşrudur şek­

linde bir düşünce ileri sürülüyor. E o zaman ne yapmak gerekir? O kanunda değişiklik

yapmak gerekir hatta o kanunu mülga kılmak gerekir hukuk hayatından çıkarmak gerekir

şeklinde bir düşünce ileri sürülüyor. Evet şimdi bu kanuna bah.'tığımız zaman yani kanun sadece cemevlerinin hukuki statüsüyle ilgili bir engel getirdiğini görmüyoruz sadece tari-

katların kaldırılması tekke ve zaviyelerin kapatılmasına ilişkin bir takını hükiimler getir-

diğini görmüyoruz aynı zamanda şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik,

babalık gibi unvanların da yasak olduğunu düzenleyen bir kanun olduğunu görüyoruz ama inkılap kanunu inkılap kanunu ve bu kanını Anayasa'nın 174. Maddesi'ne göre Ana- yasaya aykırılığı ileri sürülemeyen iddia edilemeyen bir kanundur. Yani Anayasaya 174.

Maddesi'ne bir hüküm konulmuş; Anayasa Mahkernesi'ne gidilemez, Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle böyle bir konulanma olduğunu görüyoruz ama bu dernek değildir ki 677 sayılı kanun yasa koyucu tarafından değiştirilemez nihayetinde zaten tarih içerisinde

bakıyoruz ki 677 sayılı kanunla ilgili olarak değişikliğin yapıldığını da görüyoruz. Dernek ki kanunda değişiklik yapılabilir eğer sorun 677 sayılı kanundan yani bu tekke zaviyelerin

işte yasaklanmasına dair inkılap kanunundan kaynaklanıyorsa. O kanunda yasa koyucu- nun değişiklik yapması rahatlıkla mümkündür, diyebiliriz.

Evet şimdi burada 677 sayılı kanunun kaldırılması gerekir ya da 677 sayılı kanunun değiştirilmesi gerekir düşüncesini, ilerı sürenlere karşı bir itirazda yükselmektedir. Nasıl bir itiraz ~elmektedir? Denilmektedir ki ya bu inkılap kanunudur, bu inkılap kanunu- na karşı diğer tarikatlar veya işte diğer tarikatların aktif olarak faaliyette bulunmasını o eski düzenlerin tekrar yerine gelmesini o inkılap kanununun işlevsiz hale gelmesini sağla­

mak isteyenler cemevleri meselesini ön plana çıkararak işte 677 sayılı kanun size engeldir,

102 - - - TüRK KOLTORü VE HAa BEKTAŞ VELi ARAŞTIRMA MERKEZ/

(5)

bunu kaldıralım bütün cemevleri de bütün tekke ve dergahlarda faaliyetlerine rahatlıkla

devam edebilsin şeklinde bir düşünce içerisindeler, bu niyetle yapıyorlar. Dolayısıyla in-

kılap kanunun kaldırılması için bizim cemevlerimizi alet etmeyin yani burada maksat üzüm yemek değil bağcıyı dövmek şeklinde düşüncelerin de itirazlarında ileri sürüldü-

ğünü görüyoruz yani Atatürk devrimlerinin ortadan kaldırılası için alet ediliyor şeklinde

itirazlar ileri sürülüyor. Ben sadece itirazlar ileri sürülüyor diyorum yani katılıp katılma­

dığım meselesi ayrı. Evet ve zaten tekke ve dergahların kapatılmasıyla birlikte cemevle- rinin de kapatılmasının bu kanunla ileri sürenlere karşı aynı zamanda şunu ileri sürüyor Alevi topluluğu veya toplumun belli kesimleri diyorlar ki bizi işte tekke ve dergahların

statüsüne indirmeyin yani onlarla aynı statüde değiliz. Dolayısıyla bu bizimle ilgili değil.

Ama orda işte bu kanunun uygulanmasına baktığımız zaman işte bu kanunun ilılal edil-

diğine dair birtakım yaptırımlar, uygulanmaya kalktığını gördüğümüz zaman ve orada

kaldırılan unvanların işte dedelik, babalık, şeyhlik, seyitlik gibi makamların da kaldırıldı­

ğına ilişkin hükümleri de gördüğümüz zaman bu kanun hükümlerinin sadece diğer tekke ve dergahlarla ilgili değil; cemevlerine ilişkin de birtakım problemleri ve yasaklamaları

beraberinde getirdiğini de kabul etmemiz gerektiğini de düşünüyorum. Yine tekke ve şey

özür dilerim yani cemevlerinin hukuki statüsüyle ilgili olarak yargı kararlarına baktığı­

mız zaman yani yargıya intikal etmiş bazı davalara baktığımız zaman genellikle yargıda

görülen davalarda cemevlerinin bir ibadethane olarak tanımlanmasından kaçınıldığını

görüyoruz ve bununla ilgili davalarda genellikle ibadethane iddiasının kabul görmediğini

görüyoruz. Bununla ilgili devam eden davalarda var yani orda farklı bir karar çıkması ilı­

timali de var onu da ifade etmemiz lazım. Hadiseyle ilgili olarak idari yargı yerinde açılan

bir davada idare mahkemesinin cemevlerinin bir müstakil ibadethane olmadığını yönün- de bir karar verdiğini görüyoruz ve bunun Danıştay tarafından da onaylandığını görüyo- ruz. Yani ibadethane olarak tıpkı işte camiler gibi kabul edilmesi camii ve mescitler gibi kabul edilmesi ve bu camii ve mescitler gibi kabul edilip buradaki yürütülen faaliyetlerle ilgili olarak devletin birtakım ödenekler tahsis etmesi hatta maaşlarda bağlanabilmesine ilişkin bir talep Başbakanlığına iletiliyor. Bu reddedildiği zaman buna karşı dava açılıyor

ama dava neticesinde de maalesef hem İdare Mahkemesi'nin hem de Danıştay'ın aley- hte karar verdiğini yani taleplerinin reddinin doğru olduğu yönünde kararlar verdiğini

görüyoruz. Yani bir kanaat da belirtmiş olduğunu görüyoruz yani taleplerin karşılanma­

masıyla ilgili bir olay maalesef evet devam ediyor. Şimdi bu idare mahkemesinin tabii ki verilen karar da Diyanet İşleri Başkalığının da görüşleri alınarak bunda etkili olduğunu

ibadet mekanları olan cemevlerinin ibadethane olarak tanımlanmadığı ileri sürülerek bir dava açılmıştı. Onunla ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görüşlerinin de etkili olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz ve burada İdare Mahkemesi'nin verdiği kararda şu ifa- delere yer verildiğini görüyoruz "Tarihsel süreçte İslam dini anlayışı bakımından ortaya

çıkan çeşitli mezhep, tarikat, görüş ve yorumlar ile bu inanç biçimini benimseyen grupların

ibadethanelerin tanınması; din adamlarına kamu görevlileri statüsününün verilmesi, büt-

TÜRK KüLTüRü VE HAa BEKTAŞ VELi ARAŞTIRMA MERKEZ/

' \

(6)

çeden pay ayrılması ve kamu kurumu çatısı altına alınması gibi beklenti taleplerin ayrı ayrı

olarak devlet eliyle sunulması halinde laik devlet ilkesinden uzaklaşma yönünde bozulacağı,

bu nedenle tesis edilen işlemde hukuka aykırılık görülmediği ... "yani "Başbakanlığın yaptığı işlemin hukuka aykırı olmadığı, reddedilmesinin uygun olduğu ... " yönünde bir kararın verildiğini görüyoruz şimdi cemevlerinin bir ibadetl:;ıane olarak kabul edilmemesiyle ilgili mevzuata baktığımız, engel diyebileceğimiz bir düzenleme de Diyanet İşleri Başkanlı­

ğı'nın kuruluş ve görevleri teşkilatıyla ilgili kanun, 633 sayılı kanun olduğunu görüyoruz.

Bu kanunun düzenlemesine bpktığımız zaman yani ibadethane olarak görülen Diyanet İşleri Başkanliğı'nın görev alanı kapsamındaki ibadethane olarak görülen yerlerin sade- ce cami ve mescitler olarak düzenlendiğini sadece onlara ilişkin ibadethane statüsün- de birtakım hükümlerin düzenlendiğini cemevlerine ilişkin herhangi bir tanımlamanın

düzenlemenin her hangi bir hükmün olmadığını da görmekteyiz. Yine meseleye ilişkin

olarak yargıya intikal etmiş bir hadisede şudur: -şimdi Yargıtay da verilmiş bir karar var-

dır ama daha neticelenmemiştir-2004 yılında bir grup Alevi vatandaş Çankaya Cemevi

Yaptırma Derneği kurmuş, dernek tüzüğünün 2. Maddesi'nde "Çankaya'da yaşayan Alevi

vatandaşlar, Alevi inancındaki vatandaşlar, yurttaşların inanç ve ibadetlerini yerine getir- me merkezli olan cemevlerini yapmak ve yaptırmaktır." şeklinde amacını tanımlayan biJ:

tüzük hükmüne yer vermiş yani cemevlerinin ibadethane olduğunu inanç ve ibadetlerini yerine getirme merkezleri olan cemevlerini yapmak ve yaptırmak hükmünü tüzüklerine

koymuşlar. Tüzüğün 4. Maddesi'nde ise derneğin yapacağı işler ''Alevi inanç ve ibadet merkezi olan cemevlerini yapmak ve yaptırmak, imar planlarında ibadet merkezi olarak

ayrılan alanlarda Alevi yurttaşların yaşadığı yerlerde cemevi inşası için girişimde bulun- mak" olarak sıralanmış. Buna karşın İçişleri Bakanlığı, dernek tüzüğünün Diyanet'in ce- mevleri benzeri yerlerin ibadet yeri kapsamında değerlendirilmesine imkan bulunmadığı

yönündeki görüşünü de alarak Ankara valiliğine yazı göndermiş ve cemevlerini ibadet yeri olarak niteleyen maddenin tüzük metninden çıkarılmasının uygun olacağını bildir- miş. Ankara Valiliği İl Dernek Müdürlüğü de 1 O Kasım 201 O günü Ankara başsavcılığına başvurarak dernek yönetimini uyarılara rağmen yasal sürede tüzüğün değişmediğini ha-

tırlatmış ve yetkili Asli Hukuk Mahkemesi'nin derneğin feshi için dava açılmasını iste- mi. Yani derneğin tüzüğünde cemevlerinin ibadethane olduğuna ilişkin bir hüküm var, bunun hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle devlet tarafından bir başvuru yapılmış. Cum- huriyet Savcılığı da Asli Hukuk Mahkemesi'nde tüzüğün hukuka kanuna aykırılığından dolayı feshini talep etmiş. Burada Ankara 16. Asli Hukuk Mahkemesi'nin kararı ilginç.

Ankara 16. Asli Hukuk Mahkemesi dernek hakkındaki kapatma davasının reddine karar

vermiş .. "Cemevleri yüzyıllardır Alevilerin ibadet yeri olarak toplumca bilinmiş ve kabul

görmüştür. Derneğin tüzüğünde yazılı bulunan cemevleri ibadethanedir hükmü Anaya-

sa'nın 2. Maddesi'ne aykırılık taşımadığı gibi kanunlarla da yasaklanmamıştır. denilmiş,

bu yönde de karar vermiştir. Ama Savcılık bu kararı temyiz etmiştir. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi bu kararı bozmuş yani Ankara 16. Asli Hukuk Mahkemesi'nin aldığı kararı boz-

104 _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ TüRK KüLTÜRÜ VE HAC/ BEKTAŞ VELl ARAŞTIRMA MERKEZ/

(7)

muş. Kararı yerinde bulmayarak cami ve mescit dışında bir yerin ibadethane kabul edil- mesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle bu kararı bozuyor. Anayasa ile diğer mevzuatları

da hatırlattıktan sonra İslam dininin inançları ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yü- rütmek din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kurulduğunu anımsatmış. Daire kararında kanunda yer alan cami ve mescitlerin Başkanlığın izniyle ibadete açılacağının ve yönetileceğinin hakiki ve hükmi

şahıslar tarafından yapıldığı halde izirıli veya izinsiz olarak ibadete açılmış bulunan cami ve mescitlerin yönetimlerinin 3 ay içerisinde Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredileceğini vurgulamış. Evet bozma kararı Yargıtay'ın verdiği bozma kararı yerel mahkemeye gönde-

rilmiş Ankara 16. Asli Hukuk Mahkemesi kendi il kararında ısrar etıniş, "Hayır" demiş

"Benim kararım doğru, Yargıtay'ın o bozma kararına uymuyorum." demiş. Bunun üzerine

Yargıtay Genel Kurulu'na hadise aksetmiş ve -hala yanlış hatırlamıyorsam eğer hala takip

edememiş de olabilirim- bu son aşamayı ha.la bu orada bekliyor. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 16. Asli Hukuk Mahkemesine baktığı Yargıtay 7. Hukuk Dairesi mi haklı, o ko- nuda karar vermek üzere dosyayı yerinde tutuyor. Yani oradan bir karar çıkarsa hukuki statüyle ilgili olarak önemli bir gelişme olacak lehte ya da aleyhte olumlu ya da olumsuz bir gelişme olacak. Onu da hatırlatmak isterim. Peki, bununla ilgili olarak, meseleyle ilgili olarak ortaya konulabilecek çözüm yolu nedir? Yani bununla ilgili naçizane ortaya koy-

duğum bazı öneriler var. Yani bunlar yanlış da bulunabilir, doğru da bulunabilir. Şimdi

ortaya koyacağımız tercihe göre şekillenecekdir-diye düşünüyorum. Yani cemevlerini biz tekke ve dergah statüsünde mi göreceğiz, ibadethane statüsünde mi göreceğiz? Tekke ve dergah statüsünde görecek isek buna göre yapılacak olan şey bellidir: 677 sayılı kanun- da değişiklik yapılacak. Yani tekke ve dergahların ve birtakım unvanların kullanılmasına ilişkin yasağın kaldırılması yönünde bir kanuni düzenleme yapılması lazım. Eğer tercih buysa. Yani ben tercihin ne olduğunu tam olarak görebilmiş değilim bunu da ifade ede- yim. Yani çünkü toplumun farklı kesimlerinde daha farklı ifadelerin olduğunu az çok görüyoruz. İkinci tercih, cemevlerinin bir ibadethane olduğu yönünde statü verilmesi.

Bunu nasıl yapacağız? Bununla ilgili olarak da hani 677 sayılı kanun bütün tekke ve der-

gahların kapatıldığı yani bunların eğer durumu müsait olan varsa sadece cami ve mescit

şeklinde korunup devam edeceğine ilişkin hüküm vardı yine o kanunda bir değişiklik

yapmak söz konusu olabilir. Ne yapılır? Tekke ve dergahların kapatıldığı devam edecek

olanların cami, cemevi ve mescitler olarak söz konusu olabileceği kanun hükmüne yer-

leştirilebilir. Bu yönde bir değişiklik yapılabilir ama bunu değiştirmek tek başına yetmez.

633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kuruluşu, görevleri teşkilatıyla ilgili kanunda da cami ve mescit ifadelerinin yanına cemevi ifadesini ya da ibaresini koymak da söz konusu olabilir. Yani cemevlerin de cami ve cemevlerinin yanında bir ibadethane olarak kabul etmek söz konusu olabilir.

TORK KOLTORO VE HACI BEKTAŞ VELi ARAŞTIRMA MERKEZi - - - -105

' \

(8)

Yolcu BİLGİÇ

Yani Diyanete mi bağlanacak Cemevleri?

Doç. Dr. Bülent YAVUZ

Şimdi işte bu düzenlemeyi yaptığımız zaman karşımıza çıkacak bir problemde odur sizin söylediğiniz şey. . Yani şimdi 1 Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluşu Görevleri ve Teş- kilatıyla İlgili Kanun'a cami, mescidin yanına bir cemevini koyarsak ne olur? Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde bir ibadethane söz konusu olur. Bu şekilde bir ibadethane söz konusu olur. Peki, bu kabul edilir bir şey midir, beklenen bir şey midir, talep edilen bir

şey midir? Ben o konuda da herhangi bir şey bilmiyorum. Yani çünkü meselenin sorunun içinde değilim, yaşayan birisi değilim, bu konuda karar verilip verilmediğini de bilmiyo- rum. Şimdi burada ben biraz daha meseleyi ilgili alanıma ve çalışma alanlarıma doğru

çekmek isterim. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti Devleti laik bir devlettir, Anayasaya göre

olması gereken ya da Anayasanın hükümleri çerçevesinde oldu mu, olamadı mı? Yani ba- zen biz bir şeyi tanımlarken yani olması gerekeni anlatırız ama hocam diye bizim öğren~

ellerimiz hemen itiraz yükseltir falanca yerde şunlar oluyor diye. Ya ben olması gerekeni

anlatıyorum, uygulama benim problemim değil. Uygulamaya ben karışamam, elimden bir şey gelmez, öğrencilerimize de böyle anlatırız. Ben olması gerekeni anlatıyorum yani uygulamada olur mu olmaz mı karşılaşılabilecek problemler ayrıca tartışılır. Şimdi laik bir devlet olması gerekiyor Anayasaya göre hem de değiştirilemez değiştirilmesi dahi tek- lif edilemezdir. Peki, laiklikten ne anlaşılır. Bize de hocalarımız şöyle anlattı biz de böyle

anladık laiklik inanç ve ibadet özgürlüğü gereki:irir, din ve devlet işlerinin birbirinden

ayrı tutulmasını gerektirir. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması bizim 1982 Anayasası'nın düzenlenmesi çerçevesinde düşünüldüğünde birtakım gerekleri :vardır. Üç temel gereği vardır: devletin resmi dini olmayacaktır, devlet işleri din kurallarına göre düzenlenmeyecektir, üçüncü şart bizim 1982 Anayasası'nın bir gereği olarak söylenir ev- rensel işte uluslararası diğer devletlerin yapısına baktığımızda çok izah edilemeyebilir.

Üçüncü şartımız şudur, laiklik gereği olan din hizmetleri bir kamu hizmeti olarak devlet tarafından yürütülür. Diyanet İşlerini Başkanlığı'nın varlık sebebi de budur. Anayasada

düzenlenmiş olmasının sebebi de budur. Anayasanın 136. Maddesi'nde baktığımız zaman Diyanet İşleri Başkanlığı'nın laiklik ilkesi gerekleri doğrultusunda faaliyetlerini yürüte- ceği düzenlenmiştir. Yani Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Türkiye'de bulunmasının sebebi laikliğin hayata geçirilmesidir. İşte uygulama problem Uygulamanın problemi beni aşı­

yor. Olması gerekeni anlatıyorum ben. Yani devlet yürütecek. Devlet de bunu Anayasa'ya göre tek çatı altında düzenlemiş o da Diyanet İşleri Başkanlığı çatısı altında. Şimdi o ça-

tının altına girecek miyiz, girmeyecek miyiz; bunu istiyor muyuz, istemiyor muyuz yani buna bir karar verilmesi lazım. Bu birinci. Şimdi bu meseleyi ben şey yaparken hazırlık

106 - - - - TüRK KüıTORü VE HAa BEKTAŞ VELi ARAŞTIRMA MERKEZ!

(9)

yaparken dedik ki bir, tekke ve zaviye olacak mı, iki ibadethane olacak mı, kanunla bu bir ibadethanedir diye tanımlanırsa 677 ve 633 sayılı kanunlarda değişiklik yapılması gerekir bu da neyi gerektirir? Diyanet İşleri'nin çatısı altına girmeyi gerektirir. Son benim aklıma gelen önerim şudur; şimdi esasında Ali Hocamızın da sunumunda bahsettiği şey şudur -yanlış algıladıysam lütfen düzeltsin- bizi kimse tanımlamasın, bizim cemevlerirnizin ne

olduğuyla ilgili bir başkası tanım yapmasın, yani ibadethane olup olmadığımıza bize kim- se karışmasın. Bir kanaat beyan etmesin. Dikte etmesin. Benim anladığım şey bu talep edilen bu. Yani birileri benim ne olduğuma karar vermesin. Benim cemevimin statüsü- nün ne olduğuna da karar vermesin. Şimdi devlet karar versin dersek bir çatı altına sokar çünkü devlet laiklik ilkesi gereği cemevlerini ibadethane olarak düzenlerse Diyanet İşleri Başkanlığı çatısı altına koyar.

Yolcu BİLGİNÇ

Diyanet İşleri'ni de bize bağlasırılar sorun çözülür o zaman.

Doç. Dr. Bülent YAVUZ

İşte burada da o zaman başka bir sorun var. Cami ve mescit sorunu ortaya çıkar. Be- nim önerdiğim şey şu; cemevinin ne olduğunu herhangi bir düzenlemeyle tanımlamayan

cemevi ibadethanedir ya da tekke ve zaviyedir aemeyen, cemevinin ne olduğuna bizzat o cemevinin yürüttüğü hizmetlerden istifade edenler karar versinler. Bunun hukuki bir

tanımı olmasın. Peki, cemevlerinin hukuki statüsü dediğimiz zaman cemevleriyle ilgili kanuni hiçbir tanım yapmadan cemevlerine meşru bir düzenlemeyle statü verebilir. Ne yapabilir cemevlerinin Türk hukuk sisteminde cami ve mescitlere tanıdığı bütün hakları ayrıcalıkları muafiyetler istisnalardan da yararlanabileceğine ilişkin müstakil bir kanun düzenlemesi yapılabilir. Müstakil bir kanun düzenlemesi cemevlerinin tıpkı camiler ve mescitler gibi ayrıcalıklardan yararlanabileceğine ilişkin düzenleme yapılabilir. Eğer ce- mevlerindeki yürütülen faaliyetlerle ilgili bir takım avantajların devlet tarafından sağ­

lanması isteniyorsa o da o müstakil kanuna yerleştirilebilir ve bu fiili durum devam eder devlet tarafından resmi olarak bir tanımlama yapılmamış olur. Bu benim aklıma gelen bir çözümdür. Bunun avantajları dezavantajları ne olur, uygulamada ne gibi problemler olur, neyle karşılaşılabilir yani bunu değerli hazirun kendisi de takdir eder; kabul edilir ya da edilmez. Ben daha fazla lafı uzatmak istemiyorum, hepinize çok teşekkür ederim.

Prof. Dr. Beşir GÖZÜBENLİ

Bu verimli veciz kapsamlı konuşmasından dolayı kendisine teşekkür ediyoruz. O kadar çok konu oldu ki şimdi 20 dakikalık bir mola vereceğiz. Sonrasında hem katılımcı hocalarımızın katılıp da söz almayan, görüş beyan etmek isteyen değerli katılımcılarımı­

zın da görüşlerine başvuracağız.

TORK KüLTORO VE HACI BEKTAŞ VELl ARAŞTIRMA MERKEzl - - - -107

' \

(10)

Uğur SÜMER

Uğur SÜMER

Çok değerli Rektör Yardımcım, Türk Kültürü Ve Hacı Bektaş

Veli Araştırma Merkezi Müdürü Sayın Doktor Hüseyin GÜ-

MÜŞ Beyefendi'ye de saygılarımı sunuyorum. Sayın Dedeler,

Sayın Analar sizleri de saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle Alevilik-Bektaşilik inancı üzerine kurulduğu 1~87 yılından günümüze son derece önemli bilimsel ve aka- demik çalışmalar yapan Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezini bünyesinde bulunduran Gazi Üniversi- tesi Rektörlüğüne başta üniversitemiz rektörü Prof. Dr. Sayın

Süleyman Büyükberber'e, Alevi ocakları temalı bu önemli çalıştayı bugün tertip eden Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezinin başta müdürü Yrd. Doç. Dr.

Sayın Hüseyin Gümüş'e ve değerli mesai arkadaşlarına, ülkemizin farklı üniversitelerin- den toplantıya teşrif eden değerli bilim insanlarına ve Alevi-Bektaşi inancının önderleri

kıymetli dede ve baba erenlere, sivil toplum örgütü mensubu değerli temsilcilere sevgi ve

saygılarımı sunmak istiyorum.

XIII. yüzyılda Hacı Bektaş Veli'nin Horasan'dan gelişi ile Anadolu'da temellenen Ale-

vi-Bektaşi inancı tüm sosyal, siyasal, iktisadi ve kültürel açmazlara karşılık Anadolu'da tarihin önemli düşün-inanç yapılanışlarından birini gerçekleştirmiştir. Hacı Bektaş Veli, Hoca Ahmet Yesevi Dergahı'ndan aldığı inanç-sosyal misyon ile Anadolu'ya gönderil-

miştir. Hacı Bektaş Veli Anadolu'ya gönderildiğinde Suluca Kara Höyük adlı bir Çep- ni-Türkmen köyüne yerleşmiş ve bu köyde kurduğu dergah ile Anadolu'ya, Balkanlar'a ve Avrasya adı verilen geniş coğrafyaya Alevi-Bektaşi inancının yayılmasını sağlamıştır.

Hacı Bektaş Veli XIII. yüzyılda Hacı Bektaş Veli Dergahı'nda yetişen dervişler, Anado- lu ve Balkanlar'a gönderilerek eren düşün-inanç sisteminin temsilciliğini yapmıştır. Bu

bağlamda Karadonlu Can Baba, Kolu Açık Hacım Sultan, Seyyid Cemal Sultan, Rasul Baba, Sarı İsmail, Sarı Saltık ve daha birçok derviş farklı bölgelere erenler yoluna hiz- met için görevlendirilmiştir. Bu dervişler kurdukları köy, ocak ve tekkelerle bulundukları

bölgelerde yaşanan iskan (yerleşme) sürecinin birincil öznesi olmuşlardır. Her biri birer sosyal-dini önder olan erenler, etkinlik sahası oluşturdukları bölgelerdeki toplulukların

toplumsal-inançsal kimliklerine etkide bulunmuştur. Bu dervişlerin faaliyetleri Anado- lu'nun sosyolojik yapısında temel ve kalıcı izler bırakmıştır.

XIII. yüzyıl, Anadolu tarih ve kültürü için önemli bir milattır. Hacı Bektaş Veli ile çev- resinde örgütlenen derviş kitlesi, dönemin tüm siyasi, askeri, sosyal ekonomik, kültürel

açmazlarına karşılık Anadolu'da insan merkezli bir söylemi geliştirmiştir. Alevilik-Bek-

taşilik Anadolu başta olmak üzere Balkanlar ile Kuzey Afrikayı da içine alan büyük bir

108 - - - TüRK KüLTORü VE HACI BEKTAŞ VELJ ARAŞTIRMA MERKEZ!

(11)

coğrafyanın tarihsel, kültürel ve inançsal gerçeği olmuştur. Alevilik-Bektaşilik düşün+

nanç sistemleri, Anadolu'da XIII. yüzyıldan itibaren temellenmiştir. Hacı Bektaş Veli ve dede, baba, sultan unvanlarıyla anılan tarihi-karizmatik kişiliğe sahip dervişler, Alevi- lik-Bektaşilik sistemlerinin prototipi olmuştur. Hacı Bektaş Veli, XI. yüzyılın ikinci yarısı ile XII. yüzyılın ikinci yarısı arasında yasamış olan Hoca Ahmed Yesevi'nin öğretisine mensup bir eren olarak tasavvufi (içsel) karakterli bu düşünceyi Anadolu'ya taşımıştır.

Anadolu'da Alevi inancı ocak adı verilen tarihsel-inançsal kurumlar aracılığı ile ku- rulmuş ve temsil edilmiştir. Özellikle 13. yüzyılda Hacı Bektaş Veli tarafından yetiştiri­

len dervişler Alevi inanç-dede ocaklarının kuruculuğunu yapmış ve erenler inancının yüzyılları aşarak günümüze kadar yaşamasını sağlamıştır. Anadolu'da yerleşik tüm Alevi topluluklar bir ocağa inançsal statü boyutunda dede veya talip olarak bağlı olup başta cem olmak üzere tüm Alevi-Bektaşi inancına ait inanç pratikleri de ocak yapılanışına bağlı olarak geliştirilmiştir. Anadolu kırsalında Alevi inancının tarihsel ve inançsal merkezleri inanç-dede ocakları olmuş ocaklar kendi arasında el ele el Hakka şeklinde ifade edilen bir inançsal-tarihsel yapılanış içerisinde olmuştur. El ele el Hakka sistemi ile ocaklar birbiri

arasında bir otokontrol sistemi oluşturmuş ocaklı talip toplulukları ocaklı dedelere, ocak- dedeler ise bir üst ocağın dedelerine inançsal açıdan bağlanarak yüzyıllar boyunca Ana- dolu coğrafyasında erenler yolunu devam ettirmiştir. Alevi inanç-dede ocakları en üst makam olarak çoğunluklu olarak Hacı Bektaş-Veli Dergahı'na bağlı iken bir kısım ocak ise tarihsel-inançsal olarak Erde bil-Safevi Dergahı'nın ardılı olarak kendini ifade etmiştir.

Alevi inanç-dede ocakları arasındaki tarihi-inançsal yapılanış uygarlık tarihinde benzeri olmayan bir örgütleıüştir. Yazılı olmayan, farklı bölgelere etkinlik alanı uzanan, yasal ve merkezi bir dayatmayı içermeyen tamamen insani-inançsal bir kabule dayanan ama buna karşılık insanlarm gönül dünyalarında eşsiz bir disiplin ve değer yaratan ocak yapılanışı Anadolu insanının akli ve manevi anlamdaki eşsiz bir varlığıdır. Bu özellikleri ile Alevi inanç-dede ocakları erenler inancının Avrasya coğrafyasındaki tarihi okulları olup konu ile ilgili bilimsel-akademik çalışmalarda öncelikle önemsenmesi gereken olgulardır.

Literatürde inanç-dede ocağı seklinde yer alan inanç kurumları, Aleviliğin temel gerçeği olmuştur. Alevi inanç-dede ocakları, dedelik ve taliplik olmak üzere Alevilikteki iki ana statüyü iç sisteminde geliştirmiştir. Cem adı verilen ritüel organizasyon ve ikrar, musahiplik, görgü, dar, düşkünlük gibi temel inanç pratikleri, Alevi inanç-dede ocakları merkezli yaşamıştır. Ocak aidiyeti, Alevi inançlı bireyin inançsal-düşünsel kimliği olmuş­

tur. Alevi inanç-dede ocakları arasında organize edilen ve "El ele, el Hakk'a .. . " şeklinde tanımlanan yapılanışla inançsal, kültürel, sosyal alan disipline edilmiştir.

Yüzyıllara yayılan süreçte Alevi inancı Anadolu coğrafyasında inanç-dede ocakları aracılığı ile var olmuştur. Adeta inancın okulu şeklinde bir misyona da sahip olan ocaklar

TORK KüLTORO VE HAa BEKTAŞ VELi ARAŞTIRMA MERKEZl - - - -109

' \

(12)

tarih boyunca hem inançsal hem de sosyal hayatın temel yapısını belirlemiştir. Gelenek- sel-tarihsel Alevilik ocaklar tarafından oluşturulmuş ve temsil edilmiştir. 13. yüzyıldan

itibaren Anadolu'da temsil edilmeye başlayan Alevi inancı 20. yüzyılın ortalarına kadar inanç-dede ocakları aracılığı ile geleneksel çizgisinde yaşamıştır.

20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Alevi-Bektaşi toplulukların kırsaldan kente göçü ile bu kitle kent yaşamı içerisinde varlığını ve kimliğini devam ettirme mücadelesi içerine

girmiştir. Bu ~üreç Alevi inancf yapılanışında birtakım sıkıntı ve problemlerin yaşanması­

na sebebiyet vermiştir. Özellikle ocak yapılanışı ve buna bağlı olarak dede-talip bağlantısı ve inanç pratiklerinin icrası gibi problemler Alevi toplumunu asimile edecek bir toplum- sal girdaba sokmuştur. Son dönemde bu çözülmeye karşılık kentte varlık ve anlam bulan cemevleri gerçeğini de bu bağlamda analiz etmek gerekmektedir. Önemsenmesi gereken nokta geleneksel-tarihsel Aleviliğe ait kurum ve unsurların günümüz gerçeği ile uyumlu bir yapılanışı kazanması ve bu zemin üzerinde Alevi kitlenin kimlik ve inancını devam ettirmesidir.

Anadolu kültür ve tarihinin temel düşün-inanç dinamiklerinden biri olan Alevi inan•

cının tarihsel ve geleneksel unsurları ile yaşaması ve geleceğe aktarılması milli ve stratejik bir değerdir. Yti.zyıllar boyunca Anadolu coğrafyasında etkin bir inanç ve kinlik olarak ya-

şayan Alevilik oluşturduğu düşün-kültür değerleri ile medeniyetimize büyük kazanımlar katmıştır. Bu tarihsel gerçekten hareketle bilimsel-akademik zeminde konuyu tarih, sos- yoloji, edebiyat bilimi, halkbilim, müzik, antropoloji gibi bilim disiplinleri açısından ele alacak büyük çaplı proje ve araştırmalara ihtiyaç vardır. Bir tarafıyla uluslararası ortamda Türkiye için bunun çok önemli stratejik bir hamle olduğu da muhaklcaktır. Alevilik de-

ğeri belli odaklar tarafından Türkiye'nin bir mesele gibi gösterilerek politize edilmekte, polemik bir ortam yaratılmak istenmektedir. Alevi inancının ve Alevi toplumıinun milli ve dini hassasiyetleri ve tarihimizdeki önem ve yeri ortada iken bu kötü niyetli girişimlere karşı doğru olan akademik çalışmalarla gerçeklerin ortaya konulmasıdır.

Prof. Dr. Beşir GÖZÜBENLİ

Teşeklcür ederim. Evet, şimdi biz bu 2. oturumun müzakere bölümüne geçmiş bulu- nuyoruz. Müzakerelerin önemli bir bölümünü Abdülkadir Sezgin hocamız buradayken

şöyle 45 dakikaya yakın bir kısmını da orada değerlendirdik. O yüzden burada mümkün mertebe de buradaki hocalarımıza iki hocamıza yöneltilecek sorular üzerinde duracağız.

İlk sözü Gülizar Cengiz ... Üç dakika içerisinde özetlerseniz memnun olurum. En çok 5 dakika.

110 - - - - Tüme KOLTORO VE HAa BEKTAŞ VELi ARAŞTIRMA MERKEZi

(13)

Gülizar CENGİZ

Efendim çok teşekkür ediyorum. Korsan bir değerlendirmem olacak. Affınıza sığınıyo­

rum. Ben öncelikle 18 yıl önce birlikteliğimizin başladığı Gazi Üniversitesi Türk Kültürü Ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Kuruluna yürekten teşekkür ediyorum. Sayın Prof. Dr.

Alemdar Yalçın ile birlikte başlayan çalışmamız daha sonra Filiz Hanım ve diğer yöneti- cilerle Gıyasettin Hocamla devam etti. Ancak son değişimle Hüseyin Hocamla bir buluş­

mamız biraz vakit aldı. Ve daha önce de söylediğim gibi biz birlikte çalışan bir kuruluşuz.

Bütün yüreğimiz sizinle. Birlikte gücümüz yettiğince, elimizden geldiğince, biz de oralar- da karınca kaderince hizmet etmeye çalışıyoruz. Ancak bugün bu tartışmada gördüğüm şeylerde izin verirseniz çok kısa bir biçimde o diyar gurbet ellerde bu alanda neler yap- maya çalışıyoruz. Çok kısaca özetlemek isterim. Çünkü bugüne çok bağlantılı biz köyden kente cemevlerimiz inancımız nasıl taşınabiliri bundan yedi buçuk sekiz yıl kadar önce bilim başlığı rahmetlik Sayın Prof. Dr. İrene Melikoff olınak üzere dört buçuk yıl içerisin- de altı kez bir araya geldik ve kendimizce ufacık beynimizi bir sonuca ulaştırdık. Kısaca

bu çalışmalardan size bahsetmek isterim. Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü 1996 yılında Al-

manya'nın Bom kentinde kuruldu. Birinci kurucu üyesi ve onur başkanı Sayın Prof. Dr.

İrene Melikoff' tu. O gün çok kıymetli bilim adamları o kuruluşun içinde yer almaktaydı.

Bizler sadece hasbelkader o işin hizmetkarı olarak sağdan soldan gücümüzün yettiğin­

ce gevezelik ediyoruz affınıza sığınıyorum. O ğünden bugüne Enstitümüz özellikle Gazi Üniversitesi ile birlikte çalışarak çok ciddi bir arşiv oluşturdu. Resmi bir biçimde Gazi Üniversitesi'nde var olan bütün arşivi kendi arşivimize de kazandırdık. Emeği geçen tüm

hocalarımı bütün samimiyetimle elden değil, ayaklarını öpmek isterim. Çünkü bizim için son derece önemli bir çalışmaydı. Onun ötesinde dönem dönem uzak yerlerde çok cid- di arşivlere ulaşmaya gayret ettik. Her konuda mütevazılığı sevmem ama bu hakkında birazcık iddialıyız. Üniversitelerimizin dışındaki en ciddi arşivi olan kuruluşuz. Ancak bu arşivlerimizi henüz halka açamadık çünkü amacımız kendi yetiştirdiğimiz öğrenci­

lerin bu arşivler de çalışması. Bu amaçla ayda bir kez dersler veriliyor Enstitümüzde bu

öğrenci sayısı on iki kadar ve bu öğrenciler dinler tarilıiyle başladılar. Prof. Dr ilahiyatçı

Hasan Onat Hocam Alemdar Hocam ve Belkıs Temren Hocam düzenli bir biçimde on- lara dersler vermekteler. Ancak bu sene aksadı gelecek dönemde tekrar başlayacak. Onun ötesinde yaptığımız çalışmalar sonucunda biz model olarak 18 odası olan 10 bölüm alan üzerindeki bir mekanda bir cemevimiz var. Cemevimiz de herkese açık koldan kopan

erkanı dediğimiz görgüden geçmeıniş olan arzu eden hangi dinden hangi ırktan olursa olsun Almanlar da Türkçe bilen Almanlar da dönem dönem katılıyorlar. Koldan kopan

erkanı dediğimiz cernler yapılıyor. Aynı zamanda Bektaşiliğin Babagan kolunun erkanını yürüttüğü bir de meydanevimiz var. Takdir edersiniz ki Bektaşilik herkese nasip olına­

yan herkese açık olınadığı için burası kapalı bir baba ve 2 derviş orada şu anda hizmet görmekte. Bütün bunları yanı sıra farklı ocaklardaki dedelerimiz - model olarak özellikle

TüRK. KüLTüRü VE HAa BEKTAŞ VELi ARAŞTIRMA MERKEZl

(14)

dedelerimize sunmak istiyorum-farklı ocaklardaki dedelerimiz senenin belli dönemle- rinde geliyor. Kendi oradaki taliplerini topluyorlar. Bizim o mekanımızı tabii herkese açık

bir dergah modeli olduğu için kullanabiliyorlar. Dedelerimiz kendi görgü cernlerini ya-

pıyorlar. Yani uzun çalışmalardan sonra bizim önerdiğimiz özellikle dedelerimizin kafa

yormalarını bağışlasınlar arzu ettiğimiz modern kentlerde cemevleri bu cemevlerinde kolda kopan erkanı yani gönülden geldiği gibi muhabbetin olduğu erkanların ama bütün

bunların yanı sıra da yolunda yürüdüğü kendi ocaklarının yani yol bir sürek bin bir kendi cernlerine. görgü cernlerine yjirütebilecekleri kapalı cernlerine yapmaları çağımıza çok daha uygun olacağını düşünüyoruz. Tabii kendi özünde de hiçbir şey vermeden kaydet- meden bunu bir model olarak sunmak istiyorum.

Prof. Dr. Beşir GÖZÜBENLİ

Özetleyebilirsek ...

Gülizar CENGİZ

Tamam hemen toparlıyorum. Yani bugünkü günün önemini yönelik bizim öneri- lerimizin bir tanesi bu ikincisi çok konuşuldu. Bizim derneklerimiz sosyal bir olgu. Bu dernekler çok kolay bir araya gelinmedi. Bu derneklere çok büyük emekler verildi. Ancak bu günkü koşullarda derneklerle bu günkü demek yapılarıyla Alevilik Bektaşilik gelecek

kuşaklara aktarılır mı? Hayır. Dernekler sadece bir araç olursa sosyal olgu olarak görev- lerini yerine getirirler ancak amaç olınamalılar. Bunun en güzel örneğini bundan üç ay kadar önce Hatay'daki Alevi dostlarımıza gittik. Şeyh Reyhani diye 96 yaşında çok kıy­

metli bir şeyhimiz orda. Onlar çok güzel oluşturmuşlar dernek sadece işin organize boyu- tuyla ilgileniyor. Ama inançsal boyutuyla olduğu gibi oradaki hizmet gören şeyhlerimiz,

dedelerimiz görev yapıyorlar. Bu modelinde çok uygun olacağını düşünüyoruz bu da.

Sadece kendi düşüncemiz ve çok daha önemli bir konu Alevilik ve Bektaşiliğin gelecek

kuşaklara aktarılması için bilimsel çalışmaların yapılması son derece önemli sacayağına

benzetiyoruz. Bu sacayağında eğer bilimsel çalışmalar olınasa kör topal bir ayağı olınadığı

zaman üzerine ne koyarsanız koyun dökülecektir. Bu konu hakkında hakikaten üniver- sitelerimize şükranlarımızı sunuyoruz. Ancak yeterli mi? Hayır bize göre değil. Çünkü biz orada yaptığımız çalışmalarda görüyoruz ki 1700'lü yıllarda Alman araştırmacıların yaptıkları araştırmaların sonunda yazdıkları tebliğler maalesefbugün bizim üniversitele- rimizde bile o boyutta çalışmaların yapılmadığını görüyoruz. Burada bilim insanlarımıza

-haddimi aşıyorum, özür diliyorum, bağışlasınlar-ama üniversitelerimize de çok büyük hizmetler düştüğünü düşünüyorum. Bunun ötesinde kısa bitirmek zorundayım onun için sözlerimi toparlıyorum. Affınıza sığınarak tabii biz gündemin ne olduğunu bilme- den geldik, çok fazla hazırlanamadan geldik ancak biraz önceki duygusal çıkıştan dolayı

112 - - - - TüRK KOLTORü VE HACI BEKTAŞ VELi ARAŞTIRMA MERKEzl

(15)

tekrar rahatsız ettiysem bağışlamanızı diliyorum. Hocamın konuşmasının ardından oy- saki bizim bakış açımız da Yunus'un dediği gibi ':Adımız miskindir bizim/Düşmanımız

kindir bizim/Biz kimseye kin tutmayız/Kamu alem birdir bize." Bir inancın temsilcileri olarak tabii ki hiçbir zaman hiç kimseye kırgınlığımız kinliğimiz düşmanlığımız olması

söz konusu değil ancak bir şeyin unutulmaması lazım biz diğer inançlarda olduğu gibi İslam inancı da bir çiçek tarlası gibidir. Rengarenktir. Eğer siz bu rengarenk gül bahçe- sini tek renge dönüştürmeye çalışırsanız o önceki kadar güzel bir görüntü vermez diye

düşünüyorum. Farklılıklarımızla birbirimizi bir arada yaşamamızın doğru olduğunu dü-

şünüyorum. Farklılıklar zenginliklerdir diyorum. Biz bir rapor hazırlamıştık. Bu raporda biz, Musevilerin hahambaşını ziyaret etmiştik. Bir şey söylemişti; "Gülizar hanım bir şey söyleyeyim mi, sorunun çözümü diyalog." demişti. Biz o konuda hem fikiriz. Birbirimize

kapıları kapatmadan ama birbirimize de bir şeyleri söylemeye mecbur kılmadan diyalog- la bütün sorunların çözülebileceğine inanıyoruz. Gazi Üniversitesi'nede tekrar çok çok te-

şekkür ediyorum. Dedelerim bağışlasınlar. Ham laf ettiysem bağışlasınlar tekrar. Hayırlı

vakitler diliyorum. Cümlenin hizmeti hak dergahında kabul olsun diyorum. Hürmetler.

Prof. Dr. Beşir GÖZÜBENLİ

Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü Yonetim KuI'l;ılu Başkanı Gülizar Hanıma bu kapsamlı

güzel konuşmasından dolayı teşekkür ediyoruz. Şimdi Mehmet Elibol Hoca söz istemişti.

üç dakikayı geçmemek kaydıyla yalnız ...

Mehmet ELİBOL

Gazi Üniversitesi'nin Değerli Yoneticileri, Dedeler, Babalar; hepiniz hoş geldiniz. Bu- günkü düzenlemeyi yapan Gazi Üniversitesi'ne gerçekten güzel bir iş yaptığını bugün çok güzel bir şekilde görüyoruz.

Üniversitelerin temel görevlerinden birisi de ülkenin yönetimine ufuk açmak onla-

rın bu ülkenin geleceğine dair güzel şeylerin yaratmanın zeminini hazırlayarak insanları ulaştırmaktır. Biz şimdi kompartımanlarda bir takım şeyleri tartışabiliriz. Üniversitelerin buralardaki çalışmaları sonucu önemli olan lokomotifin nereye gittiğidir. Bizim yoksa

kompartımanlarda tartışarak bizim birbirimizi çok fazla değiştirecek dönüştürecek bir halimiz yok Onun için batı ülkelerine baktığımızda kapıkuleden öbür tarafa geçtiğimiz­

de sınırların kalktığını aynı dillerin konuşulduğunu tek bir para birimine geçildiği dünya- da bize neyi sunuyor küresel dünya siz kendi içinizde ayrışın birbirinize düşün birbiriniz- le tartışın birbirinizle kaynaşmayın ve biz bu sizin dağınıklığınızdan beslenelim diyorlar.

Halbuki dünyada gözümüzün önünde oluyor bütün bunlar biz de ne yapıyoruz ister is- temez bu alanda onların çizdiği alanda onların dediği noktalarda hareket ederek aslında

TORK KüıTORü VE HAa BEKTAŞ VELi ARAŞTIRMA MERKEZi - - - -113

(16)

biz kendimize hizmet etmiş olmuyoruz. Şimdi birini diğerine başkalaştırma dönüştürme

az önce de söyledim kişileri topluluklar nasıl inanıyorlarsa kendi istediği biçim ve içerikte

tanımlar ve tarif eder dışarıdan kişiler ve topluluklar bir başkasını tarif edemez tanımla­

yamaz. Kimsenin hakkı da yok. Şimdi Almanya'ya gittiğinizde bizim vatandaşlarımızın

Sünni'si de var Alevi'si de var her çeşit insanı da·var hiç kimse demiyor ki "Kardeşim gel sen sizin cemevini bizim şeye bağlayalım, camiyi de bizim şeye bağlayalım:' Hiçbir sorun yok ama biz burada birinin diğerine burada dedelerimiz var Aleviler namaz kılmaz kılmı­

yor diye bu inancın dışında bir topluluk değildir. Yani bu dedesi, atası burada yaşhlarımız

var 80 yaşında dedesiyle yaşadıysa 200 yılın canlı tanığı şimdi biz ille de sen böyle olacak-

sın böyle bir şey yok böyle bir komplekse de gerek yok. Yani bizim bir arada olmamızın

yolu birilerini dönüştürerek, değiştirerek bir yere varamıyoruz. Herkesi kendi halinde, kendi zamanında kendi biriminde değer vererek bir yerlere gitmek zorundayız. Yani bu

Ortadoğu coğrafyasına baktığınızda son dönemde küresel güçler özellikle Türkiye'de şim­

di Alevi toplumu dört nalla gelerek uzak Asya'dan Al<deniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleketi tercih etmek bir stratejik deha değil midir? Niye orada kalmamışlarda buraya

gelmişler. Ebu dehayı zekayı bugiin daha ileri boyutlarda örmenin kime ne zararı var. Bir birimizi kabullenerek farklılıklarımızı bir güzellik olarak görerek yolumuza devam etmek

zorundayız. Bunun kimseye de zararı yok. Yani komplekslerden kurtulmak lazım. Var olan neyse, nasıl tanımlıyorsa, nasıl ibadet ediyorsa, ne çalıp söylüyorsa herkes ona saygı

duymakla mükellef.

Bir de bu Alevi Bektaşi toplumuna baktığımızda geniş bir coğrafyaya dağıldığını da görüyoruz. Bugiin Azerbaycan'dan tut, Güney Azerbaycan'a; Irak'ta, Suriye'de Balkan- lar'da şimdi bir devlet içinde stratejik bir şeydir bunlar; toplumun gelişmesini organi- ze olmasını devletin devamlılığı anlamında da çok stratejik noktalardır. Aslında birçok kimse de olmayan şeyler bizim toplumumuza nasip edilmiş bunun farkında değiliz biz.

Yaz tatiline gittiğimde kızım bir kız arkadaşıyla arkadaşlık yaptıktan sonra akşam ge- lip bana şunu söyledi. ''Baba" dedi "Bir arkadaşımız var." dedi "Kız arkadaş kardeşi" dedi

"Yarın gidecekmiş, öbür gün kendi, diğer gün de anne babamla gideceğim dedi." demiş ki

"Siz neden birlikte gitmiyorsunuz?". Yahudi bir aile olduğunu sonradan öğrendim. "Yani"

demiş "Biz hiçbir yolculuğa birlikte çıkmayız." Şimdi ailede bile böyle bir stratejik bir sis- tem uygulayan bir topluluk bugiin dünyada başarılı olduğunu görüyoruz. Bizim Alevi

Bektaşi ocakları çok sıtratejik bir malzemedir aslında ülkenin geleceği açısından bunu bu devlet iyi değerlendirirse açılımı dünyanın her tarafında çok ciddi mesafeler alacaktır.

Yani bunu başkalaştırarak, dönüştürerek, değiştirerek efendim bir paşkasına benzeterek komplekslere gerek yok dedelerimize son dönemde şu verildi: "Efendim biz şunu yapar- ken şu ayete göre yapıyoruz. Deden böyle yapıyor muydu?" Yok. Yani siz olduğu gibi yapın.

Kiliseye gittiğinizde tütsüyü sallıyor diyor mu "bu ilk eldir" diye sabah da konuşuldu düğmelere basıp çerağ yakmak zor mu bir şey yani bunu böyle haliyle görürsek farkhlık-

114 _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ TüRK KüLTüRO VE HACI BEKTAŞ VELi ARAŞTIRMA MERKEZ/

(17)

lan farklı farklı görürsek biz bu topluma bir şey getiririz. Yoksa onu ona dönüştür bunu buna dönüştür. Biz kimseye kendimizi beğendirmek zorunda değiliz. Herkes bu ülkede vergi veriyor herkesin vatandaşa eşit mesafede olması gerekiyor. Devletin % 80 bu top- lumun ortak noktaları var. Ne yaptılar yıllardır %20'yi ayrılık noktasını getirip % 80'in önüne dayadılar. Ve toplum bir birleriyle kaynaşmadı, karışmadı. Selam bile vermedi.

Oysa devletin görevi laik olmak zorunda, o %20 ayrılık noktasının % 80 yan yana gelip % 20siyle belli bir noktada birbirine saygılı olmayı öğretmektir. Birinin bir diğerine yaptığı saygısızlığı da engellemektir. Teşekkür ederim.

Prof. Dr. Beşir GÖZÜBENLİ

Buyurun üç dakikayı geçmesin. Herkese söz hakkı vermek istiyorum.

İbrahim SİNEMMİLİOGLU

Tekrar saygılar İbrahim SİNEMMİLİOGLU. Ben kısaca benden önceki iki arkada-

şın konuşmasına kısaca değinmek istiyorum. Her iki arkadaşımız cemevlerinin mevcut durumunu ortaya serdiler ancak çözüm yolunda net bir şey bulamadık. Bülent Bey'in önerdiği ve Diyanet İşleri Başkanlığına belki bağlanan ve yahut da başka bir yol bize göre çıkar bir yol olmuyor. Bir kere Diyanet İşleri Başkanlığı laikliğe uygun bir kuruluş de- ğil. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bir kamu görevi yaptığını söyledi bir kamu hizmeti ol- duğunu ve Diyanet İşleri Başkanlığının da bunu yaptığını söyledi. Laik devlette kamu hizmetinin başındaki adamın olduğu yerin kisvesi olmaz. Diyanet İşlerinin başındaki adam, kendi dini kisvesiyle geziyor. Müftü kelimesinin anlamı fetva demektir. Fetva İslam dininde sadece belli mezheplere ve belli fıkıhlara göre fetva verilir. Bir devlet memurunun fetva veren bir devlet memurunun beni temsil etmesi söz konusu değildir elbette. Baş­

ka ülkelerde de din işleri daire başkanlıkları var. Ben en son Kuzey Irak'a gittim. Orada Din İşleri Daire Başkanlığı var. Oradaki adamın Müslüman olup olmaması önemli değil.

Ancak her mezhebe göre -her mezhep derken İslami mezheplerin yanında Keldaniler'e, Yezidiler'e ve diğer gruplara- uygun masalar var ve o masalarda onların sorunlarıyla uğ­

raşırlar. O sorunlarla uğraşıyorlar derken Yezidiliğin nasıl uygulanacağı şeklinde değil,

gelen giden paranın denetimiyle uğraşırlar. Yani Diyanet İşleri Başkanlığı'nın din işlerini yürütmesindeki işlevi olsa olsa din devletten daha farklı olarak özellikli bir alanda olduğu

için denetimi sağlamak bu işlerin denetimini sağlamak olmalıdır. Yoksa Din İşleri veya Diyanet İşleri başkanlığı gelip bana fetva vermesi benim inancım hakkında bana yol gös- termesi benim açımdan kabul edilemez bir durumdur. Bunun laiklikle de uzaktan yakına

bir alakası yoktur. O nedenle ben sonuç olarak derim ki eğer gerçekten laik bir ülke olma durumundaysak cemevlerinin de camilerin de cemaate bırakılması gerekir. Ha yerel yö- netimler bu konuda her duruma göre yardımcı olurlar arsa bakımından yer bakımından

TORK KOLTORO VE HAa BEKTAŞ VELi ARAŞTIRMA MERKEz1 - - - -115

Referanslar

Benzer Belgeler

“Türkiye Eğitim Sektörünün Tanıtımında Üst Kimlik Oluşturulması” Oturumu Türk Yükseköğretim sektörünün özellikle yurtdışı tanıtımında son derece önemli olan

Dekorasyonda, teknenin Akdenizli kimli¤ini vurgulamak için özellikle aç›k ve naturel renkler, do¤al malzemeler, mefle kaplama, ham dokulu kumafllar ve duvar ka¤›tlar›,

b) Abone şayet Kampanya kapsamında kampanyalı internet hizmetinden ve Cihaz faydasından yararlanıyorsa Taahhütname'nin Abone tarafından imzalandığı tarihten itibaren

Koruyucu aile hizmetinin mevcut durumunun değerlendirilmesi ve hizmetin etkinliğinin daha da ilerletilmesi amacıyla koruyucu aileler, koruyucu ailelerimiz yanında yetişmiş

21 Mart 2018’de HEMED ve Koç Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi iş birliği ile düzenlenen Hemşirelik Eğitiminde Klinik Rehberlik Uygulaması Çalıştayına

Alevi açılımı açısından, devletin söylemindeki dönüşüme paralel olarak Alevi köylerine cami yapan devletten, “sivil toplumla işbirliği içerisinde” Alevi

Çözüm 4: Materyallerin temini ve “Kardeş Okul” Projesiyle gerekli irtibatların sağlanması için iş ve işlemlerin İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü AR-GE

taraf›ndan zulme u¤rayan ulusun inti- kam›n› alma düflünceleriyle harekete ge- çen mazlum bahad›rlar› kapsarken ikin- cisi de O¤uz Ka¤an örne¤inde oldu¤u gi- bi,