• Sonuç bulunamadı

Başlık: ESKİ OSMANLICA'DA FİİL MÜŞTAKLARIYazar(lar):ÇAGATAY, Saadet Cilt: 5 Sayı: 5 Sayfa: 525-552 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000311 Yayın Tarihi: 1947 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: ESKİ OSMANLICA'DA FİİL MÜŞTAKLARIYazar(lar):ÇAGATAY, Saadet Cilt: 5 Sayı: 5 Sayfa: 525-552 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000311 Yayın Tarihi: 1947 PDF"

Copied!
28
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ESKİ OSMANLICA'DA FİİL MÜŞTAKLARI

Dr. SAADET ÇAĞATAY

Türk Lehçeleri Doçenti

II. PARTİSİPLER

Partisipler, mastar gibi tasrif edilen mülkiyet ekleri alan isimler-sıfatlardır, -ma menfi eki almaları, bir zamana tabî olmaları gibi hususi­ yetler, bunların fiille olan fonksiyonlarını yakından tespit eder. Mastarla­ rın öz hususiyeti isim olmak ise, partisiplerin öz hususiyetleri sıfat olmaktır. Fakat partisipler isim olarak cümle içinde esas cümleyi tali cümleye bağlayan tasvirî şekilde türkçe cümlenin İndojermen dille­ rindeki gibi ikiye (esas ve tali cümleye) ayrılmasına mani olan unsur­ lardır. Bunlar, bazan bütün bir esas cümleyi bir terkip halinde tavsif eden partisip cümlesi, bazan da bu partisip cümlesi esas cümlenin subjekti veya objekti olur. Partisipler -an; - mış; - cak v.b. lara ayrılarak, fiilin zamanlarına bağlı olsalar bile, sıfat şeklinde bu zamanların hükmü, fiil tasriflerine nisbeten pek ehemmiyetsiz kalır. Bazan cümle rabıtların-da bu halin istikbal ve mazi zamanlarınrabıtların-da olması, ancak istinat ettiği fiile münasebeti ile belli olur. Bu sebepten olsa gerek partisipler bir çok yerlerde mastar yerini tutarlar, zamana bağlı olmayan, nomen

agen-tis ve nomen actoris yerini alırlar, şekil itibariyle ve paragen-tisipin mânası

itibari ile de, zaman gösterdikleri halde, cümlenin umumî görünüşünde ancak esas fiilin zamanını vermiş olurlar. Ayrı maddelerde bu izahlar misallerle daha iyi görünür ve bunlara mümkün olduğu kadar ayrıca dikkat celbedilmektedir.

-°K *

16- Geçmiş zaman partisipi olan bu şekil, tâ eskiden bugüne kadar gelmektedir. Partisipliğini en az muhafaza etmiş olan, eskiden olduğu gibi bugün de verbalnomen olarak kullanılan bir şekildir. Bunlar eski Osmanlıcada şimdikinden daha az kullanılmışlardır. Şekil bakımından misal olmak üzere, bir kaç tanesini kaydedelim: uyanuk; durak;

sak-nuk, ayruk; gibi kelimeler az çok bütün metinlerde vardır.

YEB 107 (SE-den): uyanuk sanma senü yavlak katı uyursun. YEB 113-2aş: istemegil Hakkı ırak gönüldedir Hakka durak. İlâve :

Uygurcada da -°k ekile yapılan ve bir partisip olan şekle ismin önünde sıfat olarak çok raslanmaktadır, msl. TTVI 019 çakşapatı s ı y u k tınlıglar öküş dinî âkideleri bozuk (sınık) insanlar çok.

(2)

526 S A A D E T ÇAGATAY

Bunun gibi 023 : saçak köngüllüg yang l u k sakınçlıg ...

Bunun yanında -yak şekli mevcuttur : TTVI 65. ev iyesi turkaru b u l g a n y u k köngüllüg kadir sarsıg övkelig bolar; bu -yak, konsonantlardan sonra da gelebil­ diği {bulganyuk gibi) için semasîol. itibariyle yukarıdaki -°k dan başka bir şekildir. Bk. B a n g TT1II not 108, B a n g bunu -duk şeklinden ayırmak lâzım geldiğini ve na­ diren sıfat olarak kullanıldığını, ekseriyetle fiil tasrifi şeklinde ( -yuk-men, -yuk-sen, -yak ol ) istimal edildiğini anlatıyor; mesl. : UIV 11-81 sizlerni birle söngüşgeli k e l-y ü k-m n.

G a b a i n gram. § 133 : -yak isim olarak U II, 6-8 t u t y a k, das Festhalten; tutmak.

Bu -yak şekilleri -y u k şekillerinin (Ablaut) ile vokal değişmesinden başka bir şey değildir.

Bk. aynı esere § 218 -y u k şekilleri : 1) sıfat olarak ; 2) nadiren isim (subs-tantif) olarak, 3) verb finit olarak kullanılıyor.

-yuk ekler ve edatlar da alabilir : ı d m a-y a k-ı n g a, durch sein nicht gescbickt haben; göndermediği için. t e g edatîyle : körü uma-y u k t * g. i ş i b ü t-m e-y ü k t e g.

17- -dik, -duk 1 Mazi partisipi pek çok eklerle genişletilebilen, pek kullanışlı bir şekildir. Fiil olarak predikatif; mazi şühudi'nin cemi birinci şahsıdır ve hikâye tarzında gayet çok kullanılır, msl. YEB 7 9 :

elif okuduk ötürü, pazar eyledik götürü v. b. Predikat olarak

tabiatiyle bütün diğer fiiller gibi yardımcı fiillerin ilâvesiyle de kulla­ nılır, msl. Garibn. 120: dünyaya el sunmadıkdı pâk idi; < sunmadı

k-i-d i v. b. Bu partisip sıfat ve isim olarak ve bazı eklerle mastar, zarf

gibi kullanılarak bir çok nevilere ayrılır 2.

-dik, -duk bir ismin önüne sıfat olarak gelir, fakat müsbet şekillere

pek az tesadüf edilir, en çok menfi şekillere rastlanır. Burada seyrek olan müsbet şekiller için ancak birkaç aynı kelimelerle yapılmış olan misalleri vereceğiz. G a r i b n . Y. 44 s.: gördik yer, erdik yer,

ne tama" kıla gözi gör dik yere ne galat suna eli erdik yere

80: ayagung b a s d u k yere rahmet gele.

YEB 157-7 de A ş ı k P a ş a ' n ı n olan şu beyit verilmektedir:

di kil m e di k bagçening b it m edik narın yedüm 9 satır : egrilmedik ipliği üstad cullaha verdüm

KD 10-14 : iş g ö r m e dük kişileri -ataları ma'ruf dur... deyüp

ulalt-mak... padişahlara layık degüldür.

O r u ç 1-7: âlemde söylemedük söz kalmamışdur. 3

KD 84-23: anung içün kim smanmaduk dostlara itimad eylemek...

1 Etimolojisi için bk. W. Bang, «Studien» II § 19.

2 bk. G a b a in gram. §§ 224, 136 ; § 108 de deverbal isim umduk ümit, konduk otağ, konan yer. kösedük istek.

3 K i s s l i n g s. 53 A ş i k P a ş a Z a d e 'den, bu şimdi kullanılmıyan eski­ den de ender olan -dak sifat şekilleri için şu misalleri veriyor :

içerü g i r dük yerde, çık duk yerde, e s i d i l m e dük ve görülmedük bid'atleri.

(3)

ESKİ OSMÂNLICADA FİİL MÜŞTAKLARI

İ l â v e t

-dok, -tuk partisipi Uygurşada ve Köktürkçede de Eski Osmanlıcada olduğu gibi bir isim önünde sifat olur, msl. S t . 210-53 ermiş, kelmedûk, közünür ödki edgü erenler. (Bu cümlede -miş, -dük, -ür 3 türlü partisip mevcuttur.); 1 E24 : barduk yirde,

TTIV 49 : bu mening kşanti kılıp a r ı m a d a k tsuy irinçülerim.

18- Ekseriyetle dik-, -duk iyelik zamiri eki alarak bir isme sifat olur. KD 2-18: ol su girdügi yol kadarınca öte.

Oruç 10-20: aça bildügi yere dek açsın.

Bu gibi iyelik zamiri 3 'ncü ş. ekiyle yapılan -duk şekillerinden baş­ ka, iyelik zamirinin diğer şahıslarile bir partisip cümlesi, esas cümlenin ismi olur, msl. 1 ş.'la subjekt olarak:

YEB 51-10: çırağ dedügüm, iman nurı mutlak. aynı yer 12: öl uğru dedügüm, şeytandur azar.

2'nci ş. subj. olarak: Ferh. 224: sanga ver düğün g kalur ey

nik-baht. YEB 114-4: istedügüng sende iken.

SV 120: şol çalışıp yaptıgıng song ucı veyran olur.

Bu şekiller, aynı zamanda bir akk.'le cümlenin objekti oluyorlar, msl. :

1-ş + akk. le YEB 114-9: istedügümü buldum. Yahut, tali cüml. partisip cümlesinin predikatı yanındaki isimle izafet terkibi ve akk. halinde esas cümlenin objekti olarak: Ferh. 303: kapulara var ma d u

g u n g şükrini et.

Yahut, tali cümlenin subjekti ve predikatı olduğu halde, bu partisip cümlesi yanındaki ismin (nominal'in) sifatı, esas cümlenin datif objekti olur, msl. YEB. 64-1: vardugumuz ellere şol safa göngüllere.

B e l l e t e t e KV 32: bu da'vete kadar olmadıgıng vakit varmıdır. İlâve :

Mülk. zamiri 3 nci şahısla kullanılan -dık partisipinin önündeki isim bazan tayin­ siz izafet olur, msl. KD 68 -14 aş. : senüng hakkunga melik eyledügi türlü tertip • • . KD 75- 3aş. : üç kişi bildügi sır tez yayılur.

İlâve II:

İyelik zamirinden sonra -çün, içün edatı gelerek sebep mânasını ifade eder, msl. KD 61-5aş. : eğer bende suç varmı(ş)sadı sizüng şol denmeyüp dardugunguz-çün sevinedüm.

Hülâsa, -duk mülkiyet eklerile de sifat olabilse dahi, daha eski olan yukarıda gösterdiğimiz sıfattan çok farklıdır, o temiz bir sıfat partisipi verdiği halde, bu şekillerde meçhul bir subjekt vardır4, bu aynı zamanda bir predikat, bir objekt de olabilir. Mülkiyet ekile

geniş-4 B r o c k e l m a n n AKY § 55 de -dük, -dük'un bu hususiyetini «Verquickung von Abstrakt und Nebensatz» diye alıyor, misal için de şu cümleleri gösteriyor : atamızdan Yusufı biz aldugımız atamıza asi cafi oldugımız.

her ne iş kim Yusufa biz kıldığımız bu melikning sarayına yazmış emdi.

(4)

528 SAADET ÇAĞATAY

letilen şekillerin fonksiyonu da geniş olduğundan dolayı olsa gerektir ki, bunlar nomen actoris, yâni mastarın yerini tutabiliyorlar.

19- -dugı mazi mastarı olarak: KD 8-18: mürüvvet issı kişi . . .iki

yerde makam dutındugı ögilmişdur.

Burada issı kişi dutındugı bir mastar gibi kullanılmaktadır, bunun yerine şimdi tutunması, tutunuşu dahi diyebiliriz. Böyle şekiller kitap­ larda başlık olarak ta kullanılırlar ve 17 'nci asrın eserlerinde de mev­ cuttur 5, mesl.:

KD 22-7 : Yengeç suratı ve balıklar derilüp sevindügi.

sevindügi bitmemiş bir cümle tesirini bırakıyor, halbuki buna mazi

mastarı gibi bakarsak, cümlede bir eksiklik olmadığını görüyoruz. Bunun gibi mastar yerinde kullanılan başka bir cümlede, -dügi şekli bir tali cümlenin predikatı esas cümlenin subjektı oluyor, msl. KD 10-4 a s : Dimne arslanı halvet bulup söyledügi bu misal üzerine-dur.

İlâve:

Şark Türkçesinde de bu gribi mastar, bir partisip ile ifade edilebilir, msl. : V a m b e r y 408 s. Şeybani-name, kingeşip her sarı ilgaz y ib er g enle r i 396 s. Harezm kal'asîda Hüseyin Ali Mirzanıng şehadet tapkanı. v. b.

20- -duk-ı>-dugı datifle mastar yerinde ve ayni zamanda yu­ karda olduğu gibi, tali cümlede meçhul bir ismin predikat'ı yerinde kullanılır. Burada datife bağlı olduğu fiilin hali, adverbiali de diyebi­ liriz, msl.: K D 12-3 aş.: şol seni korkutmadugına inanmak gerekmez. Korkutmaduk bir isim gibi -ı mülkiyet eki aldıktan sonra -na datif eki alıyor. Kim korkutmadığı meçhuldur, ve aynı zamanda inanmak fiili da­ tifi icabettirdiğinden bir adverbial yerindedir. Bunun yanında tâli cüm­ lenin subjekt'i belli olduğu taktirde dahi -duk-ı-na kullanılabilir, msl.:

Ferh. 654: aru soktugına degermi şu bal

kanaat edüp pekmezüngi ye al.

Burada aru soktugı dedikte -tugı mazi eki olduğu halde mazi mânası yoktur. Ayni yerde pek alâ tam yerinde olan -mak mastarı kullanıla­ bilirdi. Bu gibi cümleler de, -duk'ın bir mastar gibi yer aldığını ispat etmektedir. Daha bir kaç misal K D 28-24: padişah gerek kim tangri

buyurduğuna... yerinde, tanri emrine gibi bir isim, yeni Türkçe olarak

tanrı buyruğunu v. b. dahi kullanılabilirdi6. Ferh. 213: tene'cum hemin beş gün ede bile

ki ayruk yirindügüne şad ola.

5 msl. Evliya, Çelebi III : Şam-ı şerif den diyar-ı Ruma g i t t i g i m i z , Bor kalasından Aksaraya g i t t i ğ i m i z .

(5)

ESKİ OSMANLICADA FİİL MÜŞTAKLARİ 529

Burada da ayni haldir, (ayruk = yabancı, düşman).

Bazan -dügine sebep mânasını verir, msl. Aşık Paşa Zade t. 4: Ertugrul

Gazi'nin Ruma geldiğine bir neçe rivayet vardır.

21- -duk-da, -dik-de, -duk-ta, lokatif'Ie herhangi bir faaliyetin tamamlanmış, yahut tamamlanacak vaktini ifade ederek son faaliyetten evvel, yâni verb finit'ten evvel olan zaman mânasını veren hadiseyi anlatır. Bu teşekkül bir çok yerlerde adverb - zarfdır. Şark Türkçesinin

-ğeç -gaç ve -ganda, -kanda şekillerinin mukabilidir, msl.

YE. Antol. 16-7 : can hûlkuma geldikte, azraili gördükte

ya canımı aldıkta, asan ola mı ya Rab

Yunus kabre vardıkta, Münkir, Nekir geldikte bana suâl sordukta, dilim döne mi ya Rab.

Bunun gibi Ferh. 207 : demezven savaşta turışu dokın.

kakıdukda aklı yerinde sakın.

İlâve :

Uygurcada da ayni şekil zaman zarfını irade eder. msl.

T T VI 2 2 7 : togdakta kün talulamaz, ödi tegdükte ötrü togar, öltükte geme kün

tatu-lamaz ödi tegdükte ölür.

Bunları şimdiki garb Türkçesinde -ken ve -ınca gibi zarflarla ifade ederiz. Doğarken gün seçilmez, vakti gelince doğar, ölürken dahi gün seçilmez, vakti gelince ölür. MI — 12-15 tamudan yoharu agdukta, yâni : cehennemden ( çıkarak ) yukarı çıktığı zaman.

Bk. Suv. 616-15, 23 : sorgu zamiri kaçan ile -tukta beraber geliyor : kaçan yirke

tegkdük-te yere değince, yere vasıl olunca, kaçan bars üskinte teg-dükte pars yanına

değince (vasıl olunca).

MI — 12-13 : ançulayuma bu gir suv on kat kök t(e)ngri g(a)ratukta angar ohşagu

erti böylece bu dünya (ve) on kat gök yaratıldığı zaman ona benzer idi. Bu cümleler

göstoriyor ki Uygurcada bu şekil oldukça kallanışlı ve eski Osmanlıcaya müvazidir.

Bazan -dık- d a şekli ablatifle olan -diktan sonra mânasını andırıyor. msl. XV. inci asırda yazılmış O r u ç tarihindeki -dık-ta şekli öyle an­ laşılıyor, s. 6-2 : Maban şehri haraba vardıkta Süleyman şah dahi

Mabanı koyup ...

s. 9-7 : Rum gerisini sıy dıkta vezir Abdülaziz sancak götürdükte. Buna benzer Uygurcada, Suv. 623: kininde ogulug yitür - dük- te

busuşı emgeki öküş turur, sonradan çocuğu kaybettikten s o n r a kederi

çok olur.

K i s s l i n g s. 53 de bu mânada lokatif ve ablatifle ve sonra eda-tiyle Aşık Paşa Zâde'den karakteristik bir iki misâl veriyor, msl. yeni Osmanlıca -dik-de -dik-te yerinde XV-inci asırda iyelik zamiri ekiyle

gittiğinde, geldüg- i n-d e, vaki oldug-ın-da gibi şekillere çok

raslandığım ve abl. + sonra edatiyle msl. ettü g-i-n-d en sonra,

oldu-gı-n-dan sonra gibi şimdi kullanılmayan şekillerin kullanıldığını

(6)

dediyor. Bu şekiller XIV-üncü asrın eseri olan K D de mevcuttur. s. 26-24: İş oldug-ın-dan songra ;

Dede Korkut 17-2: kızıl deve gör düginde buzlaştıran agça koyun

gördüginde kuyruk çarpup kamalayan, ayni eserde s. 40-1 aş. yı-kandugında yag dökülen ; bu misâllere göre -dugunda şekilleri -inca, -icek gerundifleri mânasını veriyorlar.

İlâve II :

Uygurcada - dik d an sonra mânası için, eski ablatif -ta + kin kullanılmaktadır. M I ; 11-14: Mani burhan t(e)ngri yiringerü

bardu-kınta kin M. b. tanrı yerine vardıktan sonra.

Bazan -dukta yalnız da, yâni kin'den başka ötrü edatile de -duktan sonra mâna­ sını veriyor, msl.i T T II, 52 : tngri ilig bögü han ince aydukta ötrü biz dindarlar kamag

ilteki budun ertingü ögrünçlüg boltumuz. Tanrı hükümdarı Bögü han böyle dedikten sonra, biz dindarlar (müminler) (ve) bütün ildeki halk fevkal'âde sevinçli olduk

(sevindik ).

İlâve III :

D e n y §1433 : -dıg-ın-dan dolayı, dıg-ım-dan dolayı, § 1434 : oldug-ı-na göre § 1436:

-madıg-ın-dan, § 1439: -dık için, § 1440: -dıgı cihetten, -dıgı sebepten, § 1446 : -dıgı gibi, -dıgı kadar, § 1450 : -dukları misillü, § 1451 : -ndıgı üzere şekilleriyle misâller

veriyor.

22- -dik instrumentalle: eski Osmanlıcada -dıklayın instr. şekilleri de mevcuttur ve zarflardır, -layın <_ -la-yı-n eski Uygur metinlerinde

ançulayu, munçulayu gibi ger. şeklinin insturmental'le genişletilmiş ola­

nıdır. Osmanlıcada halk şairlerinin divan ve türkülerinde buncılayın,

sencileyin kelimeleri bugüne kadar yaşamaktadır. Eski Osmanlıcada bu

şekle adî isimlerde de raslıyoruz. Meselâ Ferh. 354: karmcalayın, ka­ rınca gibi. 412 boncuklayın, boncuk gibi. 423 yagmurlayın ; hâttâ bu ek ismi hasa bağlanıyor: Sâdileyin, Sadi gibi. YE B 63 bencileyin, benim gibi, v. b. -dık-layın şekli de yukarıdaki misâllere benzer ve "gibi,, mânasını almaktadır, msl. B e l l e t e t e s. 80: beni üç yıl dedigimleyin besle. Burada

-dik'den sonra iyelik zamiri birinci şahıs eki de kullanılmıştır. K i s s 1 i n g

53 üncü s. ve D u d a 101 s-da -dıklayın şeklinde olan misâlleri veriyor­ lar, msl. D u d a iyelik ekleriyle de bir kaç misâl gösteriyor : bu geçe gördüğüm düş hiç şek değildir ki tâbir kıldıgımızlayındır, devamında :

kıldıgımlaym, dedegimleyin, dedikleyin, dedügüleyin. K i s s 1 i n g: var-duklayın (Ak)şehirin hisarın vurdular. K i s s l i n g ' i n verdiği son misale

göre -dık-layın bazan zaman zarfı dahi yapıyor; msl. Aş. Paşa t. 19-9:

kadı ve subaşı konduk-layın bu halk kanun ister oldular.

D e n y § 1398: açtugınlayın, buluşdıklayın, ettikleyin,

§ 1452: diledüginleyin olur v. b.. misâlleri veriyor. Anlaşıldığı üzere -layın, -leyin ekile -duk bir gerundif (zarf) oluveriyor, hak: gerundiflere.

(7)

ESKİ OSMANLICADA FİİL MÜŞTAKLARI

İ l â v e :

-tak Uygurcada -mak gibi instr. ekiyle de kullanılır, msl.: M.H. 12-6aş. anta öt-rü üzüti ozakı özke em g en t üki-n, iglemek-in, ölmek-in kop yirde açıg emgek körtükin... geçmiş zamandaki (hayatları) vücudunun eziyeti, hastalığı ye ölüm

(acısı) için daima acı (sıkıntı gördüğü) çektiği için...

23- -duk akkuzatifle -duk-ın, -dık-m, şimdiki Türkçede de kullanılan

duk + akk. esas cümlenin objekti olur. (bak: B a n g u o ğ l u grameri

87 s. mastar cümlesi), msl. Ferh. 1004 : der ir götürüp ektükin her kişi. KD 24-26 : işi neye çıkdugın sordular.

Şey. Hamza Antol. 15-7: ne subh olduğunu bilir ne akşam,

olduğunu gibi -m, -nu şekilleri -dıg-ın yanında az çok bütün eski Os­

manlı metinlerinde vardır. Belletete KV (32): macera nece oldugını

soralım; daha : KV 29-7 çün şehzade kadıya ne hal idügini bildi. Bu -ni şekilleri yeni kullanmaya başlanmış olsa gerek ki, ayni eserde ayni

kelime ayni sayfada -in şeklinde de mevcuttur, msl. 29-6 aş. çün şeh­

zade hal ne idügin bilüp.

İlâve *

Uygurcada da bu şekil -ug, -ıg v. b . . akk. ekiyle verilmektedir. Objekt olarak T T VI, 456 : kamag kalın kavtag eşitmedüküg eşitmiş teg, bulmadukug bulmış teg

bolup.

İlâve II :

TM VI 132 s. de (Iskendern.-den) 288 inci b. .

Düşman öldüg(i) habercidar sanga mısraında vezin için akk. eki - nı yahut abl.

- dan bırakılarak bir tayinsiz izafetle olan partisip kullanılmaktadır, yani düşmanın öldüğünden haber veren habercidir. Acaba bu şekil nesirlerde de var mı ?

24- -dıgı, -dugı edatla: iyelik zamiri ekiyle bağlanan

-duk-\-içün, tamamlanan faaliyetin sebebini tekit eden bir terkiptir. Tâli

cümlenin pedikatı, esas cümlenin de adverbiali olabilir, msl. KD 11 - 23:

pes emek gördü gi içün çok peşiman idi. KD 5-13 eyü adı kal dugı içün.

D u d a 100 : söyledik içün gibi bir misâl veriyor. Eğer bu doğru ise

- dik'den sonra iyelik zamiri eki -z'nın kullanılmıyan şekilleri de olmuş­

tur. Umumiyetle eski -dugı içün, -dik içün şekilleri yerinde yeni Türk­ çede -dıgından şekli, yâni partisip + iyelik eki -ı + abl. daha işlektir.

İlâve :

Bunun gibi -tak üçün Uygurcada da mevcuttur, msl. TT VI 384 : bir nom bitig

b ol tuk üçün sekiz yükmek yarak nom bitig tip atanur. Yani : bir mukaddes kitap

olduğu için «sekiz yükmek» parlak mukaddes kitap diyüp adlandırılır. İ l â v e II:

Buna muvazi ayni yerde, ayni manâda -mış üçün şekli vardır ; mazi mastarını andırıyor TT VI 389 : anı ötkürü umus üçün tekiz yükmek yarak tip atanur.

(8)

İlâve III :

Uygurcada -tuk dan sonra, tıpkı yeni Türkçede olduğu gibi -dıgı cihetten, -dıgı sebepten şekillerine benzer o g ar unt a edatı gelebilir. Msl. : M I, 21-10 : Alp târ-han beg i l e n t ü k e r k s i n t ü k o g u r a n t a . . . Alp T. bey hükümdarlığına başladığı sebebten.

dik, iyelik ekleri ve yok partikeliyle predikatif kullanılır ve

ifade edilecek mefhuma daha kat'î bir menfî mâna verir. Msl. Dede K. 29-3: menüm atumı kimse geçdügi yok, ohumı kimse yardugı yok.

Buna benzer ayni şekil "çok,, sıfatiyle de predikatif kullanılır. Dede K. 43-13: Beyrek gideli Bambam tepe başına çıkdugum çok.

Kargu gibi kara saçum yolduğum çok. Göz alması gibi al yanagum yirttugum çok.

25- -dik cemi eki -lar'la da kullanılır.

a) Deny § 1438; adverbial: ashabı darat adamlar {düklerinden... KD 15-19 predikat olarak: eytmedüklerdür oşbu meseli kim... b) subjekt olarak (tâli cümle halinde) YE B 74:

Cennet cennet dedikleri bir kaç köle bir kaç huri.

KD 59-2 aş. d e dükler in d en murad ömür kesilmeği degüldür. Bu misallerde gözüktüğü üzere bu -lar şekilleri, eskiden müfret şekiller gibi kullanılmıştır.

İlâve:

-duk-dur, Brock. Alt. Osm. Stud. s. 18 de -maduk-dur şeklinde bir misâl var­ dır: hem kulak işitme dilidir adını

hiç kimsene bilmedikdir yadını.

Bu mazi şühudi -dı (perfekt) veya -mış nakli mazi yerinde kullanılmış olan şayanı hayret şekilden, gayri ihtiyarî Orhon Abidelerinde (E 10) olan -duk şeklini hatır­ lıyoruz; meselâ: yagı bolup itinü yaratana umaduk, yana içikmiş.

İlâve II:

B r o c k e l m a n n'ın aynı eserinde -duk mazi şühudi 3ş. -dı yerinde pre­ dikatif kullanılıyor gibi geliyor, msl. 18 s. : dillerinde k al m ad u k hiç nev'a söz ;

yahut: unudulmuş din ve dünya kamusu

kalmaduk âri ve gitmiş namusu.

26- -duk ol-, nadiren -dik, ol- yardimci fiilile geçmiş bir işin ol­ duğunu ifade için predikatif kullanılır:

T. Gü 1 ş e h r i s. 10-36: çün ahi bilmedük ola bu yolu

27- -duk, -dık-ça, -çe ve' iyelik zamiri eklerile genişletilmiş -ınça,

-ince ile zarf olarak kullanılır.

Ferh. 699: sözü demedükçe elüng ver anga. K i s s 1 i n g 53: o / d uk ç a v. b. Bunlar halâda çok kullanılan şekiller oldukları için, üzerinde fazla durmıyacağız.

(9)

ESKİ O S M A N L I C A D A FİİL MÜŞTAKLARI 533

iyelik eklerile, ÂKY § 55, Garibn.: güçlü güçi yettiğince dürişür. YEB 233 (SE-den) değme bir andugumca yürek yeründe durmaz, -ça,

-ca ekvatif tek tük "gibi,, mânasına da gele bilir, msl. O r u ç 67-9: bil-dik-ler-i-n-ce bildikleri gibi...

İlâve:

Uygurcada da bu mâna için -tuk saya şekli, yani partisipten sonra ek­ vatif yerine bir e d a t . gelir, -dikçe, ve her -ti g in de şeklile tercüme edilir, msl. TTI-119: tebretuk s a y u iş ködügüng tapıngça. h e r hareket ettiğinde işin istedi­ ğin gibi, TTI, 120: ola r t a k s a y u oran yurt ögüngçe.

-mış partisipi

28- isim ve sıfat olarak az kullanılır, isim olarak diğer partisipler gibi tasrif edilir ve mülkiyet ekleri de alır.

Cümlede terkip halinde objekt olarak: Ferh. 320, ayakdın düşüp nite tutsak kala.

elin dü şmü şüng her ki tutmuş ola.

KD 88-7 Subjekt olarak: Her bir yaradılmış, yangılmakdan ve ha­

tadan hâli degüldür.

İlâve:

Uygurcada da bazan cümlede subjekt olarak adi bir isim veya bir m a s t a r gibi kullanılmaktadır, UIV 55: bir ikintike edgü köni sakınçın ed g ü l e ş m i ş n i ng

ut-lısın bilgeli asar, bir birine iyi düşünce ile (hüsnü niyetle), eyiligin (dostluğun) min­

nettarlığını (şükranını) anlıya bilse.

29- Akkuzatif halile cümlede objekt olarak, Garibn. Y. 80:

elleringle götüresin düşmüşü tutar iseng bitüresin her işi.

İyelik eki ve akk. ile Uygurcada da objekt olarak : TTV-2 alkudın sıngar

yarumışın yaşumışın sakınmış kergek.

TTV-15: kök kalıg osuglug bolmışın sakınmış kergek.

YEB 184 de cemi ekile bir isim gibi: İsi gibi ölmüşleri diri kılur. 30- -mış sıfat olarak, Ferh. 966: dahi gel m em i ş kişiler ey nece gele. KD 11-27: dagılmış gönüllü olmak gerekmez.

Partisiplerin aynı zamanda isim ve fiil olduğunu bariz gösteren aşağı­ daki cümle de -mış fiil ve tali cümlenin predikatı olarak bir işi ifade eder ye tamamlar, önünde bunu tayin eden -u gerundifi vardır, aynı -mış yanındaki miskin kelimesini tavsif eder: KD 84-29 sıgınu gelmiş

miskine aman vermek gerek.

İlâve :

-mış partisipi eski ve yeni Osmanlıcada olduğu gibi Uygurcada da sıfat olur.

TTIV-24 : ol bizing k ı l m ı ş k a z g a n m ı ş tsuy irinçü ayag

(10)

534 SAADET ÇAĞATAY

-rek mübalâğa sıfatı (komparatif) şeklini almış olan partisip KD 29-28 de iyelik

ekile kullanılır ve âdi bir isim gibi partisipliğini büsbütün kaybeder: hulklarung

be-genilmişregi oldur kim din ve takvi yolana çöge.

Kazan lehçesinde -p atıf gerundiflerine -rak komparatif eki eklene bilir, msl.

kilibrek kara daha yakın gelerek bak. aşab-rak iç daha fazla yiyerek iç: v. b. B

a-1 i n t, «Kazani tatar» a-1877, 64 S.

31- -mış nomen agentis olarak ismin muhtelif hallerini alır. Ferh. 222 : yol azmışa sen key yürürsin deyen.

Ferh. 405 : yav varmışın u n g izin izler KD. 36- 13 : sağır d o g mı ş a râz söyleye.

Bunun gibi nomen agentis olarak datif halinde Uygurcada da TTVI 38 : ol tınlıg yme kut b u l m u ş l a r k a sanur.

32- -mış iken, le beraber zaman zarfını ifade eder, Ferh. 425 : var i mi şiken bir körklü habib. Ferh. 1032 : su bulmışiken yu etegüng tozın.

Bunun yerine bazan -mışta, zaman zarfı olarak kullanılır, D e n y § 960 şu cümleyi veriyor : tavuk kaza bakmışta kıçın yırtmış, yâni baktığı zaman, bakarken.

İlâve :

Uygurcada -mş-ta ök ile zaman zarfı kullanılabilir, UIV 16-166 : ol yır üni i ş i t-m i şt e ök bodistv-lar-nang bilge biligin utgurak bilti, o şarkı sesini işidince (y. işittiği zaman) bodisatvaların «bil biligin» tamamile anladı.

Uygurcada -mış şekilleri oldukça işlektir, -mışta, -mışta kin şimdiki -diktan sonra mânasını ifade eder, msl. TT VI 6 8 : üç kata okı mışta bu munça türlüg ada tuda

alku yokadur, üç defa (du'ayı) okuduktan sonra bunca türlü tehlike (zorluk, eziyet)

hepsi yok olur.

TT V 16: ba biş ulug yaruk yasuk bola s akın m ışta kin ol yarak içinte, bu beş muazzam şua'(nın) olması(nı) düşündükten sonra, bu şua içinde...

33- -mış edatlarla beraber eski Osmanlıcada seyrektir, gibi ile: YEB 115-5: haddünün arılıgı mirvari dizmiş gibi; Uygurcada gibi edatı yerinde teg, msl. TTVI 456: kamag kalın kuvrag eşitmedüküg

eşitmiş teg, bulmadukug bul mış teg, bütün toplu cemaat işitme­

diğini işitmiş gibi bulmadığını bulmuş gibi.,.. İlâve t

Uygurcada - mış'ın buna benzer kullanıılşı oldukça boldur, msl. - mışınça şekli -dığı kadar, -cek kadar, mânalarına gelir, TTV67: küçi yitmişinçe sözlezün, aynı yerde 73 : küçi yittiginçe, gibi yerinde -mışça UIV, 46-62 : filin sözlep gözle­

mişçe kılmadın dille söyleyip söylendiği gibi k ı l m a d a n . . .

Uygurcada -mışka şekli bazan -mıştan dolayı manasına geliyor, şu cümleye bk. Z w e i P f a h l i n s c h r i f t e n 8: ba mantag alag türlüg edgülerig eşitmişke

biz ikigü tüz köngüllüg bolup, böylece muhtelif muazzam (y. muazzam çeşit) iyilikleri

işittiğ(imiz)den dolayı, biz ikimiz aynı fikirde olarak... F. W. K. Müller işittikten sonra diye tercüme etmiştir, -mış-ı mülkiyet ekile Uygurcada bir mastar gibi kullanılmaktadır, msl. TTVI 108 : köngülinte s a k ı n m ı ş-ı alku köngülinçe bolur, TTVI 234 ne

tuşa bolar, ol edgü kün ol edgü öd k ö r m i ş i t a l u l a m ı ş ı o iyi gün ve

(11)

ESKİ OSMANLICADA FİİL MÜŞTAKLARI 535

34- -mış tamamlayıcı fiil olarak, cümlenin predikatı -dur, -ol ve şahıs eklerile (verb substantif) ve tabii bütün imek şekillerile mümkündür, msl. -mış- dur, -mış-durur, SV 90 s. :

kim ant göre beni gör m iş dür ol

Radl. 130 b. kim anı sora beni sormuşdur ol. Yahut, Ferh. 30 : ki söz yüce köklerdin inmiş durur

göngüldin geçüp dilde denmiş durur.

Cemi ekile hikâye tarzında: gitmişl er dur kim yollardan ırak.

-mış ol- çok kullanılan bir terkiptir. Bu terkipte ol- yardımcı fiili bir işin

bittiğini daha çok te'kit eder, bazan da bunun aksine olarak ol- hâl yerinde kullanılmış gibi gelen iltizam 3 ş., işin daha devam ettiğini anlatmaktadır, msl. KD 11-1 aş. suçsuz yere cefa çekmiş ola... ve cefa

gördügi uzanmış ola . . . ve tar dirlikte ömür sürmüş ola . . .

KD 7-22 : anung gibi söz ve öğüt görmemiş ola. Garibn. Y, 37s. : ol yiğit kim tövbeye gelmiş ola,

Tangrı haslarını almış ola.

Verb substantif (cevher fiili) 'in bir nevi olarak eski osmanlıcada birinci ş. için -ven, -van, -venin, şayanı dikkat şekiller, ve -am, -em şekilleri kullanılır, bunlar verb. subst. olarak tabiatile diğer partisip­ lere (msl. muzari -ar, -ır, -ur, -cak, v. b.) de eklenirler.

KD 35-2aş. kılmışven hata v. b. Bunlar pek çok kullanılan şekiller olduklari için üzerinde daha fazla durarak misâller vermiyeceğiz, fakat nazarı dikkati celbeden nokta, acaba bu şekiller kalın (guttural) keli­ melerde de -ven ince şekilde kullanılmışlar mıdır? Yazıya göre bun­ ları tesbit etmek güç olduğu gibi tahmin etmek ve dil kaidelerine göre isbat etmek dahi güç olsa gerek, çünkü biz bundan daha evvel olan metinleri bilmiyoruz, -ven menşe' îtibarile ben men den gelmiş olsa bile, ne kadar zaman kendi fonetik keyfiyetini muhafaza etmiş olacaktır ?

-mış, değil, yok partikellerile de predikatif kullanılır, msl.: KD 3-21: anung adın işitmiş degüldi, yahut başka bir fiil'le mürekkep ola­

rak : KD 7-14 : ol iş(i) dnung gözine ve göngline bezenmiş gösterem. İlâve :

Uygurcada da yok partikel'ile ve şahıs ekile kullanılabilir, msl. UIV 46-69 :

işlerim adaşlarım tip adamışım s öz l em işim yok, arkadaşlarım deyerek

adadığım söylediğim yok.

-an -en partisipi

35- muayyen hâl partisipi en çok nomen agentis ve sıfat olarak kullanılır, nomen agentis olarak bazan istikbale istinat eder gibi­ dir, W e i l grameri 156 s-da bu ekin katiyetle istikbale ve maziye istinat ettiğinden bahsediyor ve yeni Türkçe için şu misâlleri veriyor:

(12)

geç gelen, içtima da bulunamıyan, meclise gelemiyen, geçen sene, atılan ok, hücum eden asker, dün babamı ziyaret eden adam ona göre

"per-fektisch,, dir. yarın derslerini bilmiyen şagirdler, yarına kadar teslim olunmıyan malları kabul etmiyeceğim... misalleri de ona göre istikbal -an 'larıdır. Bize göre perfekt yerine verilen bu misallerin bir çoğu nomen agentis'dir, bir kısmı da âdi sıfat yerinde kullanılarak zaman nüansını kaybediyor, -an, -en partisip cümlesi olarak cümlenin muhtelif kısımlarını teşkil eder.

a) nomen agentis olarak cümlede subjekt yerinde : YEB 64 -4aş.: bize bizim deyen gelsün

bu ışk zehrin kana kana içübeni kanan gelsün. SV 82 (Rdl. 78b.) eyle kim yavuz eden key bulmadı. Şu cümlede subjekt olarak antonyme olan -an partisipi geliyor:

KD 15- 2 8 : ol ikinüng arasında varan g e l e n bir cerrah avratiydi b) Bu nomen agentis'ler cümlede objekt olabilirler, SV 3 2 :

aşıkları seçer iding, kalanın yıldırım çaldı. YEB. 17-5 : yolu doğru varanı yarlıg(k)aya hocası.

YEB. 114-8: senüngle bile duranı görmiyen bî basardurur. Bu cümlede subjekt hem objekt, ikisi de ~an partisipi ve nomen agentis'dirler.

Garibn. Y. 115 : bir dahi gör kimdi aceb eyleyen aceb içinde dâvi kılıp söyleyen.

Acep eyleyen, bir partisip cümlesidir, ikinci bir partisip cümlesine atıf edilmiştir, o cümle de acep içinde dâvi kılıp söyleyen cümlesidir ; bu iki cümle de esas cümlenin subjektleridir.

c) -an nomen agentis'i aynı fiil ile yapılan (etimolojik şekil) predi-kat takip ediyor; partisip subjekt yerindedir.

Garibn. Y. 132 : ilmi diri akılla tuttu tutan ilmi hem bu akılla uttu utan.

-an partisipi iyelik zamiri ekleri alır, msl. Aş. Paşa zade t. 41- 16: bizi kırmayıng ve g i de n -i miz gitsin, ve turan-imiz tursun.

36- -an, -en partisipleri bir ismin önünde sıfat olurlar. Bu nevi şekiller gayet çoktur.

a) YEB. 87-5 a ş . : bu okunan varak nedür ?

b) Bu gibi ismin önünde sıfat olan terkipler çoktur, fakat nomen agentis olan bir partisip yalnız da aynı mânayı verir.

Ferh. 3 7 : anga ölü deyen kişi yangılur.

SV 82 (Rdl. 81b.): Tangrıyı gören kişi gözler açar.

KV 13 : hamamdan çıkan hatunlara sordı, erim var diyen gittiler.

(13)

E S K İ O S M A N L I C A D A FİİL MÜŞTAKLARI 537

37- Nomen agentis -an bir isim gibi tasrif edilir ve cümlenin muh­ telif unsurlarının yerini alır. msl.: ablatifle adverbial: Ferh. 97

boğun vermeyenden ki Hakk korkusun bilimeyekork, ol nite kor husın7.

Datifle datif - objekt: YEB. 88-6 aş. ölene bak gözüng aç. Genitifle. bir terkip halinde. YEB 135-19 (Aşık Paşadan): urmaga kasd edenlerüng

yatam öpem ayağını.

Genitifle ve -dur yardımcı fiili ile mürekkep şekiller ayni zamanda sub-jekt ve predikat olurlar.

Garibn. Y. 133: göze görmek geldi, göngüle anglamak

görüben anglayanungdur tanglamak.

İlâve :

Passif -an için şark Türkçesinde olduğu gibi bol bol cümle veremiyoruz. B a n g u . o ğ l u SN- 120-de -an ekini «fast immer aktiv» hemen hemen daima aktiftir diyor. Buna rağmen çok aranıldığı zaman passif -an kullanılışı bulunmalıydı. Biz burada na­ cak kendisi passif olan fiillerden bir iki misal verebiliyoruz.

YEB. 87-5 aş. : bu oku- n- an varak nedürt

KD 27-15 : göle kuyu-l-an sanung yokarusına gitti.

Ş i n k. § 76-da R a b g u z i 'den şark Türkçesi için şu misâlleri veriyor:

Adam t arıg an bogday öndi, Havva t ar ı gan arpa öndi. Adam tarafından ekilen

(tohum) buğday (olarak) çıktı ; Havva tarafından ekilen arpa olarak çıktı. Objekt olarak : balgan-nı öldürdiler. Buldukları her adamı öldürdüler. A d v e r b i a l : körgening-ge tanukıng bar mu? senin gördüğüne dair şahidin var mı?

38- -an-da lokatifle zaman zarfı yerini alır.

Dede K.16 - 15 : oglum Uruz oh atan d a puta 8 kalmış

Oğuz begleri at çapanda meydan kalmış kara mudbak dikilende ocak kalmış. „ 16 - 2 aş.: karangu ahşam olanda güni togan

kar ile yağmur yağanda er gibi turan. „ 19 - 5 aş.: on ay dey ende götürdüğüm oğul.

Bu şekil şark Türkçesinin -gan-da şeklinin aynidir. Anadolu'da da bulunan bu şekil doğrudan doğruya şark türkçesiyle muvazi bir unsurdur.

39- -gen, -gan, -ken, -kan

- G ö l p ı n a r lı'nın Yunus Emre'sinde -gen, -gan, -ken, -kan ses husu­ siyetini kaybetmemiş olan şekiller vardır. Bunlar ol- yardımcı fiili ile mürekkep fiil yerini tutuyorlar 9. Ayni şekiller predikat olarak kulla­ nılırlar ; bir kimsenin, bir işin daimî veya mutad sıfatını ifade ederler.

7 Yâni: boyun vermiyenden kork, Allah korkusunu bilmeden o nasıl huyunu kosun. 8 P u t u s ı n - (Tarama sözl. 582) gönlü daral-, çehresi değişip bozul-.

9 Baki G ö l p ı n a r lı YE. 194-de Yunus'un dili başlığı ile bu şekillere temas

(14)

msl.: YEB. 52-6 aş.: Yunus aydur mevlâna epsem otur yerinde bu sohbeti duymayan sonra seviş gen olur. YEB. 194 : derviş olan kişiler deli olagan olur,

ışk nedür ki bilmeyen anga gülegen olur. „ 195 : kişi dertlü olıcak derman iste gen olur. KD 93-7-de de YE-deki gibi -gan olur şekline raslıyoruz.

: kerim kişi le'îm kişiden ka çagan olur.

ilâve :

-gen ;-gan şeklinin daha başka kullanılışına gelince, B a n g u o ğ l u SN 108-de frequentatif sıfat olan -gan;-kan için : k a h ı g a n hid108-detli, urgan (ip, ağ, tu­ zak) gibi bir kaç kelime veriyor. F a k a t bunlar yeni Osmanlıcada çalışkan; konuşkan vb. 1ar gibi freq. adj. (Türkçede ismi failin mübalâğası adı verilen cinsten) değildirler, âdi verbal nomen olmuşa benziyorlar. Bunlar gibi :

KD 2-8aş. s gömülgen bataklık, mânasında bir kelime vardır.

KD 64-12aş. : yavlak harekete geldi ve darılgandı. Bu darılgan kelimesi yukarıdaki freq. adj. nüansına bir misaldir.

İlâve IH

Brockelmann Kaşgari'den aldığı misallerde -gan partisipinin sık sık mânalarını ifade ettiğini anlatıyor ; msl. Körösi Csoma Archiv. 1921, I 1, S. 40 Oğuz lehçesi '•

ol evge bargan ol o eve sık sık gidiyor, ol er kulını urganol o erkek kulını sık

sık dövüyor.

İlâve III :

Hemen hemen bütün eski Osmanlı metinlerinde raslanan y a r a t k a n = a l l a h kelimesi msl. B a n g u o ğ l u SN de, B r o c k e l m a n n AKY 56 da; y a r a i k

a-n ı m, SV 64 de: bildireyim halayıka sözile

gürelerdi y a r a t k a n ı gözile.

Yukarıdaki g ö m ü l g e n gibi âdî bir isim olmuş verbalnomen-dir, her halde yu­ karıdaki -gan olur şekilleri gibi bir tabirdir, şark ve garp türkçesinde müşterek kul-lanılmışdır. .

İlâve IV:

-gen, -gan ve (-an, -en) şekillerinin zaman ifadesine gelince, H o u t s m a lüga­

tinin 41 s-daki şu izahı almayı lüzumlu görüyoruz: «6u -gan kan ismi vakia partis. praes. olarak kullanılıyor... F a k a t önceleri bunun temporal farkı sarih teşekkül etme­ miş olmalı ki, b u bazan i s t i k b a l , bazan p r a e s e n s , v e h a t t â m a z î mânasını alıyor, msl. kelg e n yıl = gelecek yıl; geçken yıl = t a ş k a n su taşan su».

H o u t s m lügati 13-nci asrın karışık dilini arzediyor- şark ve garp Türkçesi burada şekil ve kelime itibarile karışıyor, bu şekillerin ara­ sında -ganin bilhassa istikbal olarak anlaşılması dikkate değer (bk. yuk. § 35, W e i 1 'in telakkisine). Bunların nomen agentis olmasını tahmin ediyoruz, zamana bağlı olmıyan, onunçün de kelgen yıl ne kadar sarih olsa olsun, gelici olarak almak gerekir. Vakıa Ş i n k e v i ç de Rabgu-zi Sintaks'ında 48 s. bunları üç zamana ayrıyor, istikbali ifade edenler

lehçesine aid kelimeler de hem sık sık-tesadüf ediliyor.» 196-da: «Hülâsa Yunus'un dilinde şark lehçesi hususiyetlerini görüyoruz» diyor.

(15)

ESKİ OSMANLICADA FİİL MÜŞTAKLARI 539

seyrektir diyor, gerçekten -gan şekilleri Osmanlıca'nın -an şekillerine nisbeten daha çok maziye ve hâle istinat ederler. Ş i n k . Rabguzi mi­ salleri; istikbal için: yoluk g an -m yegeyler, neyi bulacaklarsa yeye-cekler, (bizce: neyi bulurlarsa yeyecekler ?) kan tök-gen-lerin nedin

bildiler (ferişteler) insanların kan dökeceklerini nerden bildiler. Belki

burada da dökecekleri=tökgenlerîn yerinde, dökmeleri gibi zamana bağlı olmayan bir mastarı düşünmek dahi kabildir. Ş i n k . üçünci misal olarak: kerek bolganda Muhammed-ge birgey-sn, lâzım olduğu zaman Muh.-e vereceksin. Bu bolganda şeklini biz yuk. 37 de verdiğimiz

-an-da ile mukayese ederek z a m a n zarfı olarak almayı tercih ediyo­

ruz. Hulasa, biz de H o u t s m a ile beraber -an, -gan partisipi daha-ya-hut hâla da temporal fark göstermiyor, diyeceğiz, msl.: YEB. 106-2:

mülk benüm elümdedür yıkan benem, yapan benem. Burada da yık-ış adara veya yıkacak adam mânası birbirinden farksızdır, ve

nomen agentis olarak yıkıcı adam mânasını almak daha doğrudur, 40- -ken, -i-ken. Aorist ( müzari) -ar ; -ur ile, bir lokatifle, mazi partisipi rmj'le ve adjektif - isimlerle bağlanarak eski ve yeni Osmanlı-cada z a r f yerini tutmaktadır10, -ken cümlenin predikati ile ayni zamanda olan bir işi bir faaliyeti, onun durduğu anı yahut onun keyfiyetini ifade eder. Müzari -ar'le : KD 45 : yolda giderken.

Ahm. TM. VI-129 (250) : çün kaza irdi y at ur k e n durdı ol.

erken ayni fonksiyonla Uygurcada dahi müzari'le mevcuttur. KP.

31-6 : tang tanglayur erken; Museon 35, 158xB2-3:

yme alkanur erken.

UIV 40-187 : bodstzolar yorıgınta yorıyur erken isig özin idaladı. İlâve t

Bk. Uygurcada -kan şekillerine:

Gabaio gr. § 437 : a ş n u-kan evvel, önce, nihayet, amti-kan hemen, şimdi şimdi-cik; i rt ek e n evvelce.

Bunlarla beraber -maz-kan- er-ken ve e r ü r- k e n şekilleri vardır. UII, 78-42: örtlüg

yirlerde takı aktın- m a z - k an anıtı okünürmen bilinürmen solange die feurigen

Regionen sich auch noch nicht (über mich) ergiessen, alevli yerler (benim üzerimden alevini) akıtmazken (akıtmadıkça)....

v. G a b a i n devamında erken < e r ü r - k e n şeklini buna analog olarak izah ediyor.

D e n y § 1355-de: -iken ve müzari ekile verilen bazı misâllerde bir işin devamında, onun vaziyetinde zıt bir hadise husule geldiğini anla­ tıyor, msl.: her gün mektebe devam edereken bugün gidemedim. Menfi eki-maz'le: köpek ağaca çıkmaz iken kedi çıkabilir,

-cek iken seyrek olan bir teşkildir. D e n y § 1357-de: biz yapıpda sen nasihat verecek iken sana yakışırmı ?

1 0 a) - ar iken; -maz iken, b) - mış iken, c) - cek iken (Deny § 1351), d) - da

(16)

540 S A A D E T Ç A Ğ A T A Y İ l â v e II :

Yeni osmanlıcada -ken , de- fiili ile derken bir r a b ı t yapıyor, ve demekle alâkası olmıyan yerlerde de çok kullanılmaktadır, msl. : d e r k e n İstanbul'a gittim ;

d e r k e n hava bozulu verdi. v . b .

-ken bir sıfatla; Ferh. 3 7 8 : suyı kıt iken gömmeğe bağla bel. Ferh. 975 : gozüng açugiken.

-mış partisipiyle Ferh. 941 : çu geçdi bizüm gafletile zaman gözet fursatung b u l mı şiken aman.

Lokatif'le,: YEB 121-6: bundayiken açgû gözüng der önünge11 kendü

özüng.

YEB 94-8 istedügüng sende iken aceb bu ne sefer dürür (durur). var ; y o k partikelleriyle KD. 42-4 aş.: hiç haceti yo ki ken sava­ şa bıraga... kuvveti ve galipligi v a r i k e n dakı savaş koparmağı reva görmezler. Bu verilen cümlelerden anlaşıldığı üzere iken önün­ deki kelime ile kaynaşır ve vokalini ekseriya kaybeder.

-°r, -maz p a r t i s i p i

41- Müzari -ar; -ur; -ir; -er; ür; -ir; -maz; -mez.

Partisipler içinde en gayri muayyeni olan bu partisip, başlıca hâli ve istikbali ifade eder. Müzari partisipinde -an partisipine nisbeten daha fazla bir işin daîmiliğini, onun vasfını gösteren bir mâna sezilmektedir.

Başlıca sıfat, bazan nomen agentis1 2, bazan nomen instrumenti ve adi

isim olarak kullanılır. Diğer partisipler gibi çok tasrif edilmiyor, ekse­

riyetle nominatif ve akkuzatif (nadiren izafetle) halinde kalır 1 3. Tabiî

bütün bu şekiller nominal kullandıkları gibi, fiilin müzari tasrif şeklinde bunlar da predikatif msl. gelir-di; görmez-miş vb. şeklinde kullanılırlar. a) Sıfat olarak, O r u ç 13-2: koyun hisarına gider yo ld a def­ nettiler. K V. 33 : g ü l e r yü zlü.

KD. 2-13 -.yaramaz y e re harc ederse.

Ferh. 64 : benüm dahi oş bunga bengzer işim (casus indef. akk.) ayıblamasun yadum ve bilişim.

KD. 85-26: bir cahidung bir s a g ı l u r ine gi varidi. YEB. 175-11 : olmaz s ö z ü dimezem ben.

Ferh. 718 : y a r a m a z i ş i görür olursang ört.

1 1 der ögünge olacak; yâni aklını topla; akk. yerine datif kullanılmıştır.

1 2 Kıss. Enb. 13-2 benden artık sanga tapar y o k ; A ş . P a ş a Z a d e t. 33- 2

aş. rumca bilir kişi...

1 3 Bk. Bang, Studien II. § 2: Verbalnomen -ar, -er im Osmanischen im Praesens

und Partizip Praesentis festgesetzt, kann aber im Gegensatz zu anderen Dialekten als soleher heute nicht mehr dekliniert werden.

A c a b a şu aşağıdaki şekil bir datif mi ? KD 88-17 : avrat gendüzini uyura

(17)

ESKİ OSMANLICADA FİİL MÜŞTAKLARI

b) Nomen agentis olarak izafetle:

YEB. 173-4: ( A z mî B a b a'dan XV. a s ı r ) : aklı

yetmezle-rüng aklını urdung.

Akkuzatif ile objekt olarak: YEB. 176: kelecilerüng bişiirgil

yara-rnazını şeşirgil.

İlâve :

Uygurcada da müzari partisipi eski osmanlıcada olduğu gibi akkuzatif halinde ve iyelik zamiri ile bir objekt olarak kullanıla bilir. TTVI 340. : kim kanya tınlıg

tiingür böşük edgü ögli bolgalı sakınsarlar y a r a ş u r ı n y a r a ş m a z ı n edgüsin yavlakın aytmazan.

H e r hangi bir kimse dönür olmayı (evlenerek) ahbap, dost (birbirine hüsnüniyetli) olmayı düşünürse (olmak isterse) yaraşıp yaraşmadığını (iki tarafın birbirine gelip gelmediğini) iyisini fenasını (falda) sormasın.

D e v a m ı n d a : otlı suvlı yaraşmazı, künli, aylı, yılı yultuzlu kutlı yaraşmazı alku aytmazun. Otla suyun birbirine yaraşmadığı, günle ayın yılın, yıldızla bahtın (birbirine) yarayıp yaramadığı (dahi) hiç birisi sorulmasın.

Gabain gr. § 121 -maz Akk. ile : e r m ezi g erür tip das Nicht-sein als ein Sein bezeichnend... olmayanı olur deyip...

§ 150 o-r sıfat olarak u y g u r c a d a : sever; k ö zünür öd, uçar kaş (TTI-23) ; § 1 2 8 : isim olarak tiler altaha ibadet eden, Gottesanbeterin; ögdir Preis.

İyelik ekile : § 216 : bir yme erür-i yok erip.. es gibt nicht das Sein eines Beg-riffs Eins...

c) Müzari şekiller predikat olarak dur- yardımcı fiiliyle:

KD 44-24 şol kişiler kim öğüt tutmaz ve söz dinglemezdur.

degül partikeli ile KD 44-23: bular senüngle ol işden durur de güldür.

ol- yardımcı fiili ile kullanılan müzari partisipi 1-daimî; bermutat bir

işin olduğunu, 2-istikbaIi, 3-nomen agentis mânasını ifade eder. Ferh. 100: çu hak Tanrıdın korkar ola kişi.

KD 48-23 kim sıçan demüri yavlak sever olur.

KD 2-18 (ger. ile): bir yoldan hemişe su kuyulu durur olsa. YEB 64-10 aş.: zatum sorar olursang sultana benem sultan. Aş. P a ş a (Antol. 27): ıssıdan anda sovuk artar olur.

•°r -ol şu cümlede sarih bir istikbal mefhumu veriyor.

Dede K 6-17: çağırdılar, Dedem Korkut gelür oldi, oğlanı alup (Orh. S a i k ) babasına vardı.

Dede K 35-19: göngül verip sevdügüm Banı Çiçek Yalancı oglı Yalancuga

var ur olmuş. - Yâni: gelecek oldu mânasındadır.

-maz ol- için misâllerde: asla, hiç bir şekilde, mânalarında "tekit,, eden

nüans vardır.

YEB 177-7aş.: bir eşik yastanmak gerek, kimse elden almaz ola, bir gevher çıkarmak gerek, hiç sarraflar bilmez ola, bir gülü yaylamak gerek, hergiz ol gül s o l m a z o l a.

(18)

542 S A A D E T Ç A Ğ A T A Y İ l â v e i

Buna muvazi uygurcada da müzari şekli bol- fiili ile kullanılır.

U IV 20-231: amtı çştanı ilig beg közünmez bolup bardı. Şimdi... hükümdar görünmez olup gitti.

er- i-mek fiilinde de «daimi» mânası v a r d ı r : Gabain g r a m . § 2 4 3 : olurur ermiş

daima otururmuş...

bol- fiiliyle -r aorist partisipi irreal kullanılır, Suv. 620-18: emiği töpüre bıçılur bolur

göğsü tamamiyle (dibine k a d a r ) biçilir (gibi) olur...

gel- fiiliyle muzari -r descriptif fiil yapar, A ş . P a ş a Z a d e t. 6-8: Osman Gazi düşinde gördi kim, bu azizin kaşağından bir ay doğar gelir.

-ar git- deskriptif (tasvirî) fiil olur. msl.:

YEB119-3 : firkatle medd-i âh-ı temenna uzar gider, her şeb misal-i leyle-i yelda uzar gider.

42- - °r müzari partisipi âdi bir isim halinde abstrakt ismi, instru-ment ismi vb. olarak bir çok kelimelerde eskiden olduğu gibi halâ da yaşar. msl.: Okur yazar, keser, yeter, Dede K. 6-20: biner = binecek a t ; G i b b VI - 19: Kadı Burhaneddin şiirlerinde, batı için gün batır şekli vardır: gün batır dan gün doğan yere değin.

43- müzari -V, -maz, edatlar'le kullanılır, msl. g i b i ile.

YEB 237-2aş. (SE-den): bu aşıklar mezhebi ayruk söz söyler gibi. B r o c k. z. Gram. 198 : çekiç demirci örsüne dokunur gibi.

KV. B e l l : yağmur yagayur gibi.

B a r b. de M e y n a r d I: bilür gibi yapar. O r u ç 38-24 : mahmurla uykudan uyanır gibi durdu

-sız yokluk ekiyle - °r müzari part. -maz yerini tutar. msl.: belirsiz şeyler. KD 5 1 : arslanug mürüvveti anungile belür süz ol di.

Ekvatif ekiyle - °r part. yeni türkçede pek mebzul bir şekil ve Uygurca­ da da olduğu halde, eski Osmanlıcada az kullanılan bir zarf olsa gerek. Ekvatif mukayese hali olduğu için bunları yukarıdaki "gibi,, mânasına alıyoruz, msl. : ölercesine, severcesine; adamı yutarcasına bakıyor vb. Uyg. için MI 12-9: kaltı yangı yimişlik ev bark y(a)ra turca.

14-13: t(a)kı kaltı balak suv içre yüzerce, -maz abl. evvel; önce esas fiilin önünde zarf olur.

YE Antol. 15-8aş: ben dost ile dost olayım, ölmezden evvel öleyim. Yeni osmanlıcada bu şekil -ma menfi eki ile yapılır, msl. ölmeden evvel bir nefes aldı. B r o c k. z. Gram. 196: ölmezdin öngdin ve Aydın şivesi için : girmezden önce, misallerini veriyor. Bunun gibi O r u ç 69-16: İsî peygamber dünyaya gelmezdin bing yıl öngdin-di... Aynı edat ablatifsiz Oruç 70-7: gelmezdin öng... Umumiyetle ö n g d i n zarfı bütün eski Osmanlı metinlerinde şeklini değiştirmeden mevcuttur, her hangi bir öngden şeklini kabul etmek yanlış olsa gerek.

(19)

ESKİ O S M A N L I C A D A FİİL MÜŞTAKLARI 543 i l â v e :

Şark Türkçesi için burada buran edatı ile ölmes buran, kelmes burun misallerini gösterebiliriz.

B r o c k . z. Gram. da etmeksizin ve etmezsizin instrumental şekillerini birbiri-le mukayese ediyor. Bizce bunlarda bir az nüans farkı vardır.

44- -°r 4- -mez müzari partisipinin iki şeklide (müspet ve menfi) beraber gelen terkipler bütün türkçede kullanılır ve esas fiile zarf olur. Osmanlıcada bu terkip tasrif olunmuyor. Bk. Uygurcada akkuzatif halinde objekt olarak U. II,: sever sevemezin öz bileyin tise.

İlâve :

D e d e K. LXIX s-da bir kaç yerde şayanı dikkat b i l i r b i l m e z l e n i r

< bil-mez-len- denominal verb şekli vardır, msl. aptal oldum derdine düşeli. bilmiş ama beni bilir bilmezlenir.

45- -mazlık; -mezlik; bil- fiili ile infinitif (mastar), zamana vakta bağlanmadan adi bir isim gibi kullanılır, tasrif edilir. Acaba bu kelime menfi manâda olduğu için, iki defa -me+mek yâni bilmemek, şeklini kullanmaktan içtinap için mi tercih ediliyor?14

Nominatifle KD19-9: amma bilmezlik savaş eyleyesi yere lutf eylemek. a) Nominatif + iyelik ekiyle. KD43-3: vezirüng ahmaklığı ve

bilmezliği nişanı.

b) iyelik + akk. ile. KD43-12 : senüng bilmezligüngi ve

cahil-lıgangı sanga angladam.

c) -mezlik yardımcı fiillerle et-, eyle- mürekkep fiil yapar, -mezlik burada adi bir deverbal isim gibidir. Bk. yeni Osmanlıcada g ö r m e ­ me z 1 i k etmek.

KD81-3aş.: bilmezlik ey ledüm ve kendü kavmum için katı

düşman kazandım.

d) -mazlık, -dur ile predikatif kullanılır. KD43 : gayet

bilmez-l ikdur kim kişi kendününg assısm ayrukbilmez-larung ziyanı içinde isteye.

İlâve ;

Uygurca -maz-lı (analı kızlı'da olduğu gibi rabıt -lı) şekli bir nomen agentis yerinde k u l l a n ı l a b i l i r . m s l . :

TTVI, 433 : kişili kişi ermezli alku nom közleri arıtı açıltı, insan ve insan o l m a y a n -ların hepsinin âkide gözleri temizlendi açıldı.

1 4 Banguoğlu SN 122-de bunun hilâfına iki menfi eki olan gayet güzel bir kaç

misal veriyor, m e s . : işitmemezlige vurmak; işitmemezliklikten gelmek. Burada -mezlik ekinde -mak gibi saf mastar eki hissi vardır. Menfi alarak her halde a n c a k birincisi yâni -ma fonksiyon ifade eder. bk. W. Bang «Das negative verbum der Türk spra-chen» § 9.

(20)

544 S A A D E T Ç A Ğ A T A Y İ l â v e II :

-maz-ı (iyelik zam. -ı ile) şekli Uygurca'da olduğu gibi (bk, 41-e) eski

Osmanlıcda Osmanlıcda nadiren bir mastar yerinde kullanılır; msl. 3 r o c k. AKY 31 s. (A ş ı k P a-ş a Zade t. s. 1-den : an g l a m a z ı yok.

İ l â v e III :

-maz-ın ; B a n g u o ğ l u SN- de § 105 bir bilmez- in kelimasi veriyor, bu SN

-de tek bulunan şekil her halde -in instrumentalle yukarıda gördüğümüz m a s t a r + i n s t r .

-mak-ın~> -mag-ın gibi bir zarf y a p m a k t a d ı r ; yahut bu şekil -mez-ven yerinde kulla­

nılan verb substantif mi? Z a j a c z k o w s k i 170 s.-da bu in — -ven, -van ları KD de nadir şekiller diye alıyor, msl. KD53-31 : . . ben dakı reva görmezin kim oşbu

hatayı bellü bilmek içün.

İ l â v e I V :

Muzari partisipi Ş. Türkçesinde ve Uygurcada isimlerin bir çok nevilerinde1 5 tasrifleriyle

oldukça geniş sahada kullanılmaktadır; bk. Ş i n k . Rabguzi § 84-89, B r o c k e l m a n n z. Gram, 196 s. da şu çok enteresan misâlleri gösteriyor; Özb.-de a b s t r a k t isim olarak

kur'an okur -ı-nıng rivayeti, dünyanıng ala r-ı-ga, yâni dünyayı almağa, k ı l u r işi (yapa bildiği iş).

Uyg. KB. okunçı, k el ü r-g e anunka kerek, yâni : çağırma (sesi) gelmesine hazır omlak gerek, yahut, aynı yerde : k i r e r-g e meyl kılmadı; girmeye, v. b, yahut lokatifle : UII 28-4 : teginür-te; U II 30-32 t e g i n ü r-ü m-te, deydiğim-de . . . KB : ayutmasta=söylemedikte; veya KB : adam yügürüp y örürdeydiğim-de. Yahut ablatifle K B : t ö r ü r-d i n doğalı, (türeyeli), Ş e y b a n i n â m e : mal

a l u r-d ın;

Akk.-le (bk. 41, ilâveye) K B : y a t a r t u r u r-u-muz-ı bilmey, nerede yatıp kalacağımızı bilmeden ; Ç a ğ . kayu taraf ki t e r-im- ni bilmem, nereye gideceğimi bilmiyorum. Özb. hısmınıng k ı l u r-ın bilsünler. düşmanın(ne) yaptığını öğrensinler.

Burada b u cümleden, h â l , m a z î , i s t i k b a l zamanları gözlük -tüğü halde, muzarî partisipinin pek canlı olarak m a s t a r yerinde kullanılabilmesi neticesini çıkarıyoruz, bk. yukarıdaki partisip maddelerine.

-ası istikbal partisipi

46- Eski osmanlıcada oldukça çok kullanılan bu istikbal partisipinin etimolojisini W. B a n g "Studien zur vergleichenden Grammatik der

Türksprachen 1„ de izahediyor; B a n g bunu Köktürkçede olan -sık

isim ekile msl. tut sık gibi, mukayese ediyor, ve -ası (bk. s. 534) < -a-sı < al-st < al- dan teşkil edilmiş olduğunu zannediyor. Buna esas olarak A l a b u g a tatarcasının : işâse'n bik kildi içesim geldi, şeklinde olan 5 uzunluğuna dikkati celbediyor, bu uzun â < a l - yardımcı fiilinin kısaltılanı olduğunu tahmin ediyor, ve şu şekli gösteriyor; gelesi <1 6

1 5 - u r ; -maz müzari şekilleri uygurcada dahi sıfat olarak kullanılan parti­

siplerdir. TTVI 0 2 1 : uzun ya şay ur tınlıglar az. ödsüz ölür tınlıglar öküş. Uzun yaşar insanlar az, vakitsiz ölen insanlar çok; yahut TTVI-3 : öküş t i l e y ü r, tükel bilmez tınlıglar öküş. Çok isteyen (diler) kamilen bilmeyen (bilmez=cahil) insanlar çok.

1 6 iş'âsen de olan uzun â, kendi mevcudiyetini hâl sığasının tesirine medyun ola­

bilir ; bu izah belki de lüzumsuz bir dolambaçlı yoldur, çünkü â, doğrudan doğruya a+ kanson'dan da husule gelebilir. Burada â 'nın yardımcı fiil al-'a irca olunması faraziyesi pek muhtemeldir. Başka deyimle, gelesi v. b. *kilesi < *kil-alsi gibi bir esas şekle irca edilmelidir ki, bunun en yakın akrabası köktürkçe tut- sık- sayı­ labilirdi.

(21)

ESKİ OSMANLICADA FİİL MÜŞTAKLARI 545

kilelsi < kil-alsı; -ls- > -ss- -> -s-, a uzunluğu düşünülmediği takdirde

de a+konsonant* olabildiğini kaydediyor17.

Nominal kullanılışı başlıca sıfat olup, adi isim olarak akk. halinde (ob-jekt), tek tük datifle ikinci objekt ve bazan fiil zarfı yerine geçer. Bilhassa yeni Osm. da -asıya nominal şekillerinde, msl. veresiye, yahut

beddua, küfür mânasında kullanırlar msl. ocağı yanası v. b. bunlar ya­

nında -siye-dek, -siye-cek şekilleri de mevcuttur. Genitif halinde (yanıl­ mıyorsak) bulunmuyor, fakat iyelik zamiri ekleri alır, predikatif ve bütün buna benzer teşkiller gibi kullanılabilir; umumiyetle -a-cak şekline nisbeten daha çok bulunur ve daha muayyendir; belki böyle muayyen istikbal partisipi olmasına sondaki hece -sz'nin iyelik zamirine benzemesi sebep olabilir.

a) bir isim önünde sıfat olarak :

KD 19-9 : savaş eyleyesi yere lutf eylemek ve eylük eyleyesi

yere kahr ve ziyan eylemekdur.

KD 2-19: çıkası yol olmasa.

KD 25-11: feragatda halvetde dey esi sözdür. KD 43-18: vezirüng yiğregi oldur kim işleyesi işi işleye.

b) Nomen actionis olarak akk.-le: YEB: nidesini bilmeye. AKY 43-44 Garibn.: geldi ki göreler notasını bilmedi,

düş ne olasın bildi.

YEB 130-9: ey gafil bilmedüng ömrün gecesin

ecel eli kamu aybung aç asın.

İlâve :

Aş. P a ş a Z a d e tarihinde şayanı dikkat olan -malısı şekli (vücup sıgası parti­ sipi) akk. ile kullanılır, msl. 61-9: hana göndermelisini gönderdiler, gazılara

vermelisini verdiler.

Misallerden gözüktüğü gibi bu nevi o b j e k t ekseriyetle bil-, ol- yar­ dımcı fiilleri ile kullanılıyor.

c) Datifle nadiren bir şey için mânasına ve zarf olarak gelmektedir. Garibn. Y. 21: gidüng yeyesiye verelüm anı.

d) Nomen instrumenti gibi adi bir isim olarak akkuzatif halinde cüm­ lede objekt olur.

Ferh. 846: geyesilerin hoş geye ve geze. Aynı şekilde -sı+sı ekinin tekrarlanmasıyla:

KD 29-1 aş. düşman anung kasdına kuşluk y ey esi sin yemiş ola. Dede K. 32-15: geyesisin geydi.

Bu misâller -ası formansmın müstakil bir ek halini aldığını bilhassa iyelik zamiri -sı ekinin gelmesi ile daha sarih göstermektedir.

17 Bk. Monogr. s. 38.

(22)

546 S A A D E T Ç A G A T A Y

W. B a n g ' ı n Monogr. s. 38de -sı formansının etimolojisi hakkında daha başka bir izah mevcuttur. 1918 de çıkmış olan bu eserde Bang

Stu-dien'de bahsettiği izahlardan vazgeçmiş gibi görünüyor. Kırgızcada

olan şıkta sı çıktası "ein Ding das verloren gehen muss,,, B a n g ' ı düşündürmüştür, ve o da -ası formansında bir -a- ve -sı (çık -tası) bk. 37s. not. zannetmektedir. B a n g burada mukayese için Köktürkçe ve Uygurcada olan -taçı ve -daçı şekillerini gösteriyor.18 Diğer taraftan B a n g M o n o g r . s.37, n o t . : y e t i ş m e y e s i menfi şeklinde -a içinde ge-rundif görüyor. (Bk.B a n g u o ğ 1 u SN. § 203de menfi şekil olarak: yemiş

bul mayasın bilür; misalini veriyor. Demek az da olsa menfi şekil­

lerde mevcuttur). Böyle olursa -a+sı gerundif ve iyelik zamiri 3 ş. dan mürekkep oluyor. Hülâsa pek kat'î olmayan bu iki türlü etimoloji ayni şahsın mülâhazalarıdır.

Bilhassa yukarıdaki mükerrer -sı-sı- şekilleri hususunda SN § 204de şöyle denmektedir: "Yeni şekil -ası partisip olarak yayıldıktan sonra, eski fonksiyonu ekseriya unutulmuştur. Substantif ve adjektif olarak kullanılışında 1-2 ş. mülkiyet eklendiği halde 3-nci ş. -sı tekrarı iste-nilmeksizin değişmeden olduğu gibi kalıyor. Şeklini bulmuş taşlaşmış âdî isim olarak kullanılmıya başlanmış şekillerde -sı'nın tekrarlanan ve tekrarlanmıyan yerlerine de raslıyoruz. msl. gör e si ge l m i ş i d i , (gö-resisi yerinde), yahut: kişi gerekti anı yey esi,,.

B a n g u o ğ l u bunlar yanında g ey e si- si misalini de getiriyor. Yukarıda KD, Dede K. -dan da aynı -sı-sı şeklini bulduğumuzdan, bu ekin gerçekten -a~sı iyelik zamirile teşkil edilmiş olduğunu, çoktan unutulmuş bir hadise olarak kabul edebiliriz.

Umumiyetle -ası şekli yeni Osmanlıca'nın -acak şeklinin mukabilidir;

-acak eski Osmanlıcada oldukça az kullanılan bir şekil olarak bellidir. -ası bazan tamamiyle adî bir isim (substantif) ve cümlenin ismi de msl:

KV 24-8: olası budur, ola bildiği, onun geniş yer tuttuğunu gösteriyor. Bize göre olacak budur, olası budur arasında fark yokdur.

47- -ası şekli predikatif kullanılır, a) -dur yardımcı fiilile: YEB 51-25,

azın azın (instr.) bu ömrüng geçesidür,

Ferh. 780 : ögüş katılık göresi-dür song uç

oğul kim atadın götürmeye güç.

KD 7-19: ol işüng şerri ... anung milkine eresidur,

1 8 Msl. «Bu (çık-ta-sı) kelimesi meselemiz için şu bakımdan önemlidir ki, onun içinde

olan -ta-, galiba -ası şeklinde olan -a-'nın yerini tutar ; ve -ta- şüphesiz, en eski âbi­ delerimizde hâl ve istikbal mânalarında olan, Köktürkçe ve Uygurca -tacı, -daçı şekil­ leriyle ayni cinstendir. Umumiyetle -çi şekli isimlere geldiği için, körteçi ve b. da -ta verbalnomen'i (*körte, *kalta) vardır. Bu şekil mâna itibariyle -a (ger.) verbalnomen'a

(köre, tuta v. b.) çok yakın olmuş olacaktır. Kırgızcada olan -tası, şekli Osmanlı ve

Kazanca'da olan -ası Kum. olan -sı'nın mukabili gibi görünüyor. Hiç olmazsa CC 169-1

barsıngiz gol baracağınız yol, mânasında olabilir. Bunlarla St. § 18 de bahsedilmiş

(23)

ESKİ OSMANLICADA FİİL MÜŞTAKLARI 547

b) d e gül partikelile: KD 31- 12: ayruklara inanası degüldur. KD 41-5 aş. : kuşlarung padişahı olası degülsin,

c) -ası gerek partikelile :

YEB 100-1 a ş . : bahilliksiz er gerek bir karara dur a sı. YEB 195-4 : nefs öldürmiş er gerek ol çeriyi kirası.

48- -ası partisipi diğer partisiplere benzer ol- ve gel- fiilleriyle pre-dikatif kullanılır, msl. KD 2 5 - 1 : arslana ziyan ulaşası olursa,

SN B a n g u o ğ l u 1 2 5 : gör esi gelmişti,

YEB 142 (K a s i m ' d e n ) : ben dervişem deyene bir ün edesüm gelür segirdüben sesine varup yete sim gelür. Aynı y e r d e : g i r e s i m gelür, g ö r e s i m gelür, y a p a sı m gelür. Bu gibi -ası gel- şekli yeni Oşm. ve Kazan lehçesinde hâlâ da kullanılıyor, fakat yeni Osmanlıcada buna müvazi -acak gel- şekli daha tercih edilir.

İlâve :

Kazan lehçesinde de ol- — bul- fiiliyle bu şekiller mümkündür : aşa s ı bul- (yi­ yecek olmak), y a z a sım bula (bazan yazacağım oluyor), y a z a s ı bulmıylar (yaza-mıyacaklar) v.b.

değil yerinde : tögöl'le- ülesim tögöl, (ölmiyeceğim, öleceğim yok).

Prob. IV 18-35 ul b ar ası bulgaç min de b a r ası buldım. (o varacak olunca ben de varacak oldum.)

İlâve II :

-ası şekli yeni Osmanlıcada var, yok (kazan lehç. de de bu terkip vardır)

partikel-leriyle de kullanılır, msl. g el e si m var, alasım yok v. b. Kaz. i ç i n : yaz as ım

bar, u kıy sı m bar v. b.

49- -ası bazı eski metinlerde yeni Osmanlıcada olduğu gibi beddua, küfür yerinde kullanılır ve bir terkip halinde ismin önünde sıfat o l u r ; Dede K. 3-1 : bu evi h ar ab olası ere varalıdan berü dahi kar-num toymadı.

W. B a n g "Studien l„ de bu nevi ocağı y a n a s ı gibi şekil­ leri etraflıca izah ediyor, birçok misâller getiriyor. Bunlara göre -ası ek ve edatlarla da kullanılır, msl. ocağı y a n a s t c a, ocağı bat a sı-c a, -ma menfi ekile osı-cağı yanmayasısı-ca; datifle: öldüresiye döver, gebertesiye döver, v. b. datifle + e d a t : -s iy e c e k, s iy d e k, msl. § 6 : o konakta ölüp ö l e siy e ce k otururlar.: sen gel e-s i y e d e k alı-koyayım mı, yoke-sa atayım mı ? Bunun yanında : e-sen gelinceye kadar şekli dahi kullanılmaktadır.

İ l â v e :

-ası istikbal partisipi iyelik ekleri alır ve verb subst. gibi tasrif edilir, msl. Garibn. (TEN 175 s.) :

onda 19 nolasımız bayık değil, < ne olası -mı z;

F e r h . 891 : yarın sen de hem eyle olası-sen

ki karıncadan alu kalas ı-sen.

(24)

SAADET ÇAĞATAY

Ferh. 422 : ne alası- sen yardın yigrek.

' -sen, cevher fiili tasrifi yerinde diğer eski lehçelerde ( Ş . Türkçesi) de -sıng yanında mevcuttur. Belki bu şekil burada olduğu gibi (-ası- sıng) iki -sı-sı- eklerinin tekrarlanmasından çekinildiğinden dolayı (yâni -sen şahıs zamiri) kullanılıyordun

İlâve II :

B r o c k e l m a n n Z. Gram. de şark Türkçesinde ve Uygurcada predikatif istikbal için kullanılan -g u s t ile şu cümleleri veriyor :

KB 209 : takı b olgu sı bar daha (iyi) olacaktır 2 0. Tar. : yahşi bolgusıdur iyi olacaktır.

- iser -ısar (-usar )

50- Eski Osmanlıca hususiyetlerinden olan -iser, -ısar istikbal eki yalnız predikatif kullanılır. S a m o y 1 o v i ç s. 17. de bu şekli Çagataycada " Revnak-ül-islam„ XV. asır Orta Asya Oğuz (Türkmen) âbidelerinden olan bir eserde rastladım diyor. Muhabbetnâme'den de bulduğu şu iki misali veriyor:

içeling badeni güller s olısar tenimiz akibet toprak bol ıs ar.

yâni : şarabı içelim güller solacak tenimiz akibette toprak olacak.

Her halde eski Osmanlıca'da pek çok tesadüf edildiğinden, bu şekil inkişafını bu lehçede tamamlamış olacaktır. Tek tük başka lehçe­ lerde (Uyg. ve Çag.) kullanılması onun yalnız menşeini gösterir. Eti­

molojisine gelince bk. Deny § 622 de (-y)-iser, 21 bunun -ig-ser

yahut -gü-ser'den teşekkül etmiş olduğundan, Melioranski'nin de -giser den çıkardığından bahsediyor. Tahmin için bunlar iyidir. Bu şekilde, belki, -içel'de olduğu gibi ancak -i ve -yi gerundifi mevcuttur. ? -sar içerisinde her hangi bir kondisiyonal mı mevcut yahut bu şekil -sa-istemek, dilemek fiilinin müzarisi midir?

B a n g u o ğ l u SN. s. 126 da -ısar < erser < er- cevher fiilinin kon-disiyonali diye izah ediyor (?).

Eski Osmanlıca için misâller: Ferh. 747: ne akıl olısar odı bırakmak. „ 1007 : şu günde ki sorılısar fiilü kavl.

Y E B ( A ş ı k P a ş a ' d a n ) 136-9:

Leyli ile Mecnun gibi söyleniser destanımız yer yüzünü gezen kişi senüng gibi bulmayısar. Bu şekil şahıs ekleri alarak ( verb substantif) tasrif edilir. TMVI, 132-287: müjde ni-çün ben dahi öliserem

şöylekim ol oldı hâk olısaram.

2 0 B r o c k e l m a n n , Körösi Csoma Arch. 1921, I, 1 Mahmud-al-Kaşgari «Über die Sprache der Türken» s. 39 bargu yer Türk. lehç., b ar a sı yer Oğuz lehçesi için mevcuttur.

2 1 Duda s. 95 de yanlış mehaz veriyor.

Referanslar

Benzer Belgeler

Yaşlıların çoğunluğunun ilaçlarını düzenli kullanmadığı ve ilaç kullanımı konusunda yeterli bilgi ve beceriye sahip olmadığı tespit edilmiştir.. Anahtar

Araştırmada, işitme engelli çocukların toplam yaşam kalitesi puanları sağlıklı gruba göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük (Grup 1=68.5, Grup 2=

Olgu B, 3 ay boyunca çocuk hemşiresi tarafından yapılan haftalık ev ziyaretleri ile desteklenen fiziksel egzersiz sonucunda, ebeveynleri B’nin evde egzersizlerini düzenli

Biz bu çalışmada crinone %8 vajinal jelin endometrial hiperplaziler üzerine etkisini, patolojik bulgular, endometriyum kalınlığı, uterin arter rezistans indeksi ve kan

Bulgular: Normal term doğumlarda, maternal ve umbilikal kord kan endotelin-1 düzeyleri sezeryan doğumlara göre daha fazlaydı, fakat bu fark istatistiksel olarak

The widespread species here belong to the families Amaranthaceae (syn: Chenopodiaceae) and Plumbaginaceae (Kurt et al, 2006). Steppe vegetation in Turkey occupies large areas

Emrullah GÜNEY, Dicle Üniversitesi Gülen GÜLLÜ, Hacettepe Üniversitesi Nilgül KARADENĐZ, Ankara Üniversitesi Nizamettin KAZANCI, Ankara Üniversitesi Günay KOCASOY,

Through a social network analysis approach, it shows that the countries where actors work and the scientific branches of these actors play a role in the structuration of