• Sonuç bulunamadı

Suriye ve Lübnan ın Dış Politikalarını Etkileyen Faktörler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Suriye ve Lübnan ın Dış Politikalarını Etkileyen Faktörler"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

'9

       

Suriye, tarihsel açıdan çok farklı toplumsal ve dini güçlerin/akımların kesişim noktasında yer almasından ötürü, dini açıdan oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Ancak yine de ülke nüfusunun yüzde 90’ı Arapça konuşmaktadır.

Suriye ve Lübnan’ın Dış Politikalarını Etkileyen Faktörler

The Factors Affecting Foreign Policies of Syria and Lebanon

Ertan EFEGİL

Abstract

Syrian foreign policy is under the effect of the factors that influence the foreign policymaking in other Middle Eastern states. Especially historical legacy, policies of imperialist powers in the past, its geostrategic and geo- cultural characteristics have an impact upon the Syrian foreign policy. But due to the fact that Israel, Iraq and Turkey are Syria’s neighbors and it is very close to the regional conflicts, the Syrian elites have formula- ted the foreign policy based upon the security concerns and threat evaluations. Syria has used the Pan-Arab concerns as an instrument for its own national interests. Ethnic and social divisions are meant for the Syrian authorities as internal instabilities and problematic foreign policy. Its economic weakness and security dif- ficulties enforce it to have close strategic relations with the great powers. Lastly Syria has an authoritarian regime and it is under the strict rule of the President.

The situation in Lebanon is much more problematic. Lebanon has very complex ethnic and social structures.

This situation has negatively affected its domestic politics and foreign policy in a radical way.

Keywords: Syria, Lebanon, National Attributes, Foreign Policy, Pan-Arab feelings, Islam

(2)

'+

       

Özet

Suriye dış politikası, diğer Ortadoğu ülkelerin- deki dış politikayı etkileyen faktörlerin etkisi altındadır. Özellikle tarihi miras, geçmişteki em- peryalist güçlerin politikaları, jeostratejik ve jeo- kültürel özellikleri Suriye dış politikasını etkile- mektedir. Ancak İsrail, Irak ve Türkiye Suriye’nin komşuları oldukları için ve bölgesel çatışmalara da çok yakın bir konumda bulundukları için Su- riye’deki elit kesim güvenlik endişeleri ve teh- dit değerlendirmelerine dayalı bir dış politika geliştirmektedir. Suriye, Pan-Arabizm kaygıla-

rını kendi ulusal çıkarları için kullanmıştır. Su- riyeli otoriteler etnik ve toplumsal bölünmeleri iç istikrarsızlık ve sorunlu dış politika olarak görmektedirler. Ülkedeki ekonomik güçsüzlük ve güvenliğe ilişkin zorluklar Suriye’yi büyük güçlerle stratejik ilişkiler kurmaya itmiştir. Son olarak, Suriye’de otoriter bir rejim hakimdir ve Devlet Başkanı ülkeyi katı kurallarla yönetmek- tedir. Lübnan’da ise durum çok daha karışıktır.

Lübnan’da çok karmaşık etnik ve sosyal yapılar mevcuttur. Bu durum ülkenin hem iç hem de dış politikasını radikal bir biçimde oldukça olumsuz etkilemiştir.

*(+ "  * 6V     >

X " &* *  6   *(+ 6  &* * * A? ( 

   >B       +*(

(   / 3 3>3&(  

  " 3< ( "(  "  3 ** -  >

Q!BZ,

)Q

B0!0

 6

0!)k

%)

X)C,

0!B G 

!

,, 

C

%  

! &

,6c 

'

G

d*4 



0

G

G**

a

2(

* 

  &

DD 8DD

@D

*  

0%"1 

)6(

 * B

12

W4U%

(3)

',

       

Tablo 1- Suriye Dış Politikasını Etkileyen Unsurlar

Ulusal Özellikler

(*(  

   * * 89:D4+* 

6   >

 2)   *  

(  >

 2 2 >

  + 3 *

   3>

B *2  * 

(H +(+)  I

C2  *     

    (  >

 (     

" 3< ( >

 2( 323 

2  & 

*(  3>

B 2   

 (   6 

( ( >

& ( 22*

    6  

 " >

B *2  V V

 * *   * *

HB _*(2

(4(  I

   

 >

C      &  



  /   

*(  **   >

*(<+

89:;4        

 >

B 

Z   / 3 

3>

B  2 6   >

 2( 3( 

 (" >

2   6 2

6( &(    /  

 3*   >

'  " Q   3 ( 

 >

Kimlik

*(    2 2

***

    * (

)-( 3

2  ( *_

(*(+ 2T* *

_  >

 + "   *

&   * *** *>

 +** * *  

3>

C  ** *(4  

(3      >

  * 

 (  (  * *

>

34   ( 

  >

2   3+

*(4  2>

"+ U

Q  (69D4   

4 >

 2  2"* *>

 2     

  >

(4)

'.

       

Ulusal Özellikler

Suriyelilerin büyük bir kısmı, şimdiki ülke top- raklarının, Batılı sömürgeciler tarafından, ge- lişigüzel bir şekilde belirlendiğini ve Büyük Su- riye topraklarından, Lübnan, Ürdün, Hatay ve Filistin’in zorla koparıldığını düşünmektedir.

Bu durum, Suriyelilerin, 1970’lere kadar resmi olarak bu topraklar üzerinde yeniden egemenli- ğin inşa edilmesi yönünde politika gütmelerine neden olmuştur. 1970’lerden, özellikle de 1973 Savaşı’ndan sonra, Golan Tepelerinin İsrail ta- rafından işgal edilmesi üzerine, Suriye bu poli- tikasından vazgeçerek, bu toprakları geri almak için yoğun çaba harcamıştır. Yine de Suriyeliler, duygusal olarak, bu yaklaşımlarını günümüzde de sürdürmektedir.1

Suriye’nin sınırları da sorunludur. Öncelikle to- pografik açıdan bakıldığında Suriye geniş çöl alanlarına sahiptir ve bu nedenle toprakları doğal olarak korumasız durumdadır. Sadece batısında- ki Akdeniz, Suriye’nin doğal korunaklı sınırını oluşturmaktadır. Olumsuz sınırlarına ilave ola- rak, Suriye, uzun yıllar tehdit algıladığı düşman komşular ile çevriliydi. Türkiye ile Suriye, Hatay ve PKK terör örgütü konularında sıkıntılar yaşa- dılar. Irak ile ideolojik anlamda rekabet içerisin- de bulunan Suriye, Ürdün, Lübnan ve İsrail ile etnik, mezhepsel ve Filistin sorunu temellerinde ciddi askeri güvenlik sorunları yaşamaktadır.2 Fakat Suriyeli yetkililer, ülkelerinin etrafındaki ciddi bölgesel sorunlardan ötürü, kendi ülkele- rinin, bölgesel siyaset ve istikrar açısından jeo- politik ve jeo-stratejik bakımdan oldukça önemli bir ülke olduğunu düşünmektedir. Suriyeli elitler, kendi ülkeleri olmaksızın bu sorunlara çözüm bulmanın imkânsız olduğunu müttefiklerine göstermeye çalışmıştır.

Diğer taraftan Suriye, jeopolitik açıdan çeşitli kültürel yakınlıkların ve ilişkilerin kesişme nok- tasında yer almaktadır. Bu durum, Suriye’nin komşu devletler ile ilişkilerini daha karmaşık hale getirmiştir. Bir yandan bu durumdan ötürü Suriye kendisini “medeniyet temelinde” bölge- nin merkezinde görmekte ve Afrika-Arap Dün- yası-Avrupa eksenlerinin kesişme noktasında

konumlandırmaktadır. Diğer yandan Suriye’nin diğer ülkelerde yaşayan etnik/dini/kültürel un- surlar/gruplar ile doğrudan bağlantısı bulun- maktadır. Bu durumda Suriye bir yandan kom- şu ülkelerin iç siyasetine bu bağların yardımıy- la müdahale edebilirken, diğer yandan komşu ülkeler ile bu konularda sıkıntılar yaşamaktadır.

Örneğin, Suriye ile Türkiye arasında Kürt azınlık sorunu bulunmaktadır. Günümüzdeki iç savaşta bile, Suriyeli Kürtler ile PKK’nın durumu doğru- dan gündeme gelmektedir. Lübnan ve Ürdün’de de kendisine yakın etnik/dinsel gruplar ile kur- duğu bağlar sayesinde, bu ülkelerdeki iç gelişme- lere doğrudan müdahale etmektedir.3

Suriye için Golan Tepeleri hayati önem arz et- mektedir. Çünkü stratejik açıdan bu bölgeyi kontrol eden ülke, diğer ülkeyi kolayca tehdit edebilecek bir alan/cephe kazanmış olmaktadır.

Örneğin, bölge Suriye’ye, İsrail’in kuzey kısmını yukarıdan kontrol etme, gözleme imkânı tanı- maktadır. İsrail askeri de, bu sayede Şam’a çok yakın bir alana konuşlanmış olmaktadır. İkinci olarak, Golan Tepelerinde, su kaynakları bulun- maktadır. Ortadoğu’da suyun ciddi sorun olduğu düşünülürse, bölgedeki su kaynakları, bölge dev- letleri için hayati önem arz etmektedir.4

Suriye, göreceli olarak oldukça az/küçük toprak parçasına sahiptir. Önceleri nüfusu da az olan Suriye, zamanla nüfusunu 24 milyona çıkarmış- tır. Küçük toprak parçasına sahip olmasından ötürü, Suriye yeterli stratejik derinliğe sahip değildir. Diğer bir ifadeyle dış ülkelerin işgaline karşı coğrafi anlamda yeteri kadar caydırıcılığı bulunmamaktadır. Komşularından sürekli teh- dit algılayan Suriye, stratejik derinliği olmayan toprak parçasıyla, kendisini daha fazla güvensiz konumda hissetmektedir.

Devlet içerisindeki istikrarsızlıklar ve bölgedeki zayıflık gibi faktörler, Suriye’nin dış politika ala- nında büyük devletler arasındaki ideolojik reka- betten etkilenmesine neden olmuştur. Örneğin, Baas Partisi öncesi dönemde Suriye, hızlı bir şe- kilde, iç muhalefet ve dış tehditlerin birbirleriyle etkileşimi neticesinde istikrarsızlaştırılmıştı.5

(5)

'5

       

Ayrıca Suriye’nin yapay sınırları ve Pan-Arap düşünceler, diğer ülkelerin Suriye politikasına müdahalesine olanak sağlayacak uygun zemin hazırlamıştır. Rakip radikal Arap ülkeleri, Suriye içerisindeki kendilerine yakın olan grupları mali açıdan desteklemiş ve silahsızlandırmıştır. Bu ülkeler, Suriye’deki askeri darbeleri teşvik etmiş- tir. Örneğin, o dönemde Ürdün Kralı Abdullah,

“Irak’ın verimli hilal projesi” çerçevesinde, Irak ile Suriye’nin birleşmesini ve böylece bölgede iki Haşimi Krallığının ortaya çıkmasını istemiştir.

Suriye’deki Halkın Partisi de 1950’lerde ortaya atılan bu görüşleri desteklemiştir.

Ancak Suriyeli yetkililer, bu plana karşı çıkarak, Mısır ve Suudi Arabistan’a yönelme ihtiyacı duy- muştur. Özellikle bu dönemde Suriyeliler, iç is- tikrarsızlıklardan ötürü, dış destek olmaksızın kendi ülkelerinin ayakta kalabileceğine, diğer bir ifadeyle siyasi bağımsızlığını sürdürebilece- ğine ihtimal vermiyorlardı. Suriyeli elitler, 1955 yılında, Batı yanlısı güvenlik örgütü olmasından ötürü Bağdat Paktı’na üyeliği ret etmişlerdir. Bu elitler, Mısır’ın yanında tavır alarak, Mısır ile bir- lik oluşturdular.6 Bu dönemde, Suriye siyasetine hâkim olan temel kavramlar, sosyalizm ve laik Arap milliyetçiliği idi.

Kimlik

Suriye elitleri, kendi ülkelerini ve toplumunu, bölgenin en eski devleti ve toplumu olarak gör- mektedir. Ancak Suriye, tarihsel açıdan çok fark- lı toplumsal ve dini güçlerin/akımların kesişim noktasında yer almasından ötürü, dini açıdan

oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Ancak yine de ülke nüfusunun yüzde 90’ı Arapça konuşmak- tadır.

Bu durumdan ötürü, laik Arap milliyetçiliği, akla en yatkın olan ve potansiyel olarak birleştirici rol oynayabilen yegâne kimliktir. Bu kimlik, ülkede- ki grupların neredeyse tamamı tarafından kabul görmektedir. Suriyeli Sünni Müslümanlar, ken- dilerini, doğal olarak Arap kimliğiyle/kültürüyle özdeşleştirmektedir. Suriye’deki Hıristiyanlar ve aykırı (heterodoks) İslami azınlıklar da, din kav- ramını içermeyen, ancak Arap diline dayanan kimliği benimsemektedir. Suriyeliler, kendi ülke- lerini, Arap milliyetçiliğinin doğduğu yer olarak düşünmektedir. Arap milliyetçiliğinin öğretileri, gözle görülür düzeyde, Suriye’nin dış politikasını etkilemektedir.7

Suriye’nin Arap kimliği, devlet üstü hayali top- lumlara (yüksek ideallere) –Büyük Suriye, İslam ve Arap Ulusu gibi– odaklanma eğilimindeydi.

Ancak bu kimliğe göre, İsrail, sömürgeci Batılı toplumlar tarafından oluşturulmuştu. Ayrıca İs- rail, Arap ulusunun bir parçası değildi ve Büyük Suriye’nin tarihsel parçası olan Filistin toprakları üzerinde kurulmuştu. Bu nedenlerden ötürü Su- riye, İsrail’in varlığının meşruiyetini uzun yıllar kabullenmedi.

Suriye halkının geneline hâkim olan bu kimlik anlayışı, Suriyeli yetkililerin, Suriye’nin geniş Arap toplumuna üyeliğini öngören bir dış poli- tika gütmesine neden olmuştur. Ayrıca bu eği- limden ötürü, Suriye, bölgesel sorunlarda, “Arap

*(+    /  >Q ( *& 

6 2 >'  2  4   "2

 ("( (  3> '  4  -

(  "+ B*** 6  2

"6 66( (  >

(6)

'

       

toplumunun çıkarlarını destekleyen esaslı bir rol oynaması” gerektiğini düşünmek zorunda kal- mıştır.8

Suriye, kendisini, “Arap Birliği’nin kalbinde yer alan ülke” olarak görmektedir. Bu düşünceye uy- gun olarak, “Arap devletleri arasındaki birlikteli- ği” kendisine görev edinmiş olan Baas hareketini kurmuştur.

Ayrıca 1987 yılına kadar Suriye, kendisini, Filistin’in bağımsızlık mücadelesini destekleyen ülke olarak görmüştür. Ancak 1973 yılından iti- baren, Golan Tepelerinin İsrail hükümeti tarafın- dan işgali üzerine, bu toprakları geri kazanmayı, dış politikasının merkezine yerleştirmiştir. Bu travmadan ötürü Suriye, bütün Arap dünyasını ilgilendiren çıkarlar yerine, kendi ulusal çıkarla- rına öncelik vermeye başladı. Böylece 1970’ler- den itibaren, yönetici elitler ve kamuoyu, Arap devletleri arasındaki birliktelik girişimlerini ger- çekçi olmayan bir politika olarak değerlendirme- ye başlamıştır.9

Sosyal Yapı

Suriye toplumunun yaklaşık yüzde 90’ını Arap ulusu oluşturmaktadır. Ülkenin resmi dili Arap- çadır. Fakat ülke, etnik ve dini temellerde çeşit- lilik göstermektedir. Bu da, Suriye’nin yumuşak karnıdır. Toplumun yüzde 5 ila 9’unu, Kürtler oluşturmaktadır. Sünni Müslümanların oranı ise, yüzde 74’tür. Nusayriler ise yüzde 12 civarın- dadır. Hıristiyanların oranı ise yüzde 10’lardadır.

Bu rakamlara, diğer farklı etnik/dini gruplar da dâhildir.10

Siyasal Sistem

1970’de askeri darbe ile birlikte iktidara gelen Hafız Esad ülkede otoriter bir rejim oluşturmuş- tur. Ülkede, patrimonyal bir rejim inşa edilmiş, yani yöneticiler ile yönetenler arasında patron- işçi ilişkisi oluşturulmuştur. Rejimin güvenliği/

mevcudiyeti, ülkenin dış politikasının en önemli hedefi haline gelmiştir. Ayrıca Devlet Başkanı Hafız Esad, Nusayriler ile Sünni işadamları ara- sında bir ittifak oluşturmuştur.

Suriye, tek partili otoriter bir rejime sahipti. Ül- kede siyasal muhalefete izin verilmemiştir. Par- lamento ise Devlet Başkanı’nı kontrol edecek ve dengeleyecek yeterli yasal güçlere sahip değildi.

Baas Partisi’nin bölge yöneticileri, Bakanlar Ku- rulu ile Bakanlar üzerinden karar verme süreci üzerinde gözle görülür düzeyde etkiye sahipti.

Zaten Bakanlar Kurulu’nun üyelerinin çoğunlu- ğu Partinin bölgesel organlarından geliyorlardı.11 Arap-İsrail sorunu, Arap ülkeleri arasındaki ent- rikalar, büyük devletlerin bölgesel sorunlara mü- dahaleleri ve ciddi İslamcı isyanlar, Suriye yöne- ticileri arasında, ülkelerinin güvenliği ve istikrarı konusunda paranoyaların ve saplantıların oluş- masına neden olmuştur.

Ayrıca otoriter rejim, kendisine bağımlı ve bağlı olan oldukça şişkin ve etkisiz bir kamu sektörü oluşturmuştur. Bu sayede rejim, devletin patri- monyal özelliğini pekiştirmiş ve kamu sektörün- de yer alan Suriyelilerin rejime olan desteğini sağlamlaştırmıştır.

Devlet Başkanı Hafız Esad’ın kontrolü altında, Baas Partisi ve Suriye ordusu, devleti ve rejimi güçlendirmiştir. Böylece siyasi ve hukuki yetki- ler, Devlet Başkanı Esad’ın elinde toplanmıştı.

Sovyetler Birliği’nin yardımları sayesinde, ordu- sunu modernleştiren ve geliştiren Suriye rejimi, Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülke- lerinden aldığı mali yardımları da, bürokrasiyi genişletmek ve işadamlarına ulufe dağıtmak için kullanmıştır.

Başkan Esad, Suriye ordusunun desteği saye- sinde, zamanla kendisini Baas Partisi’nin ideo- lojik sınırlarından özgürleştirmeyi başarmıştır.

Özellikle Nusayriler arasından kendisine yakın müttefikler grubu oluşturmuştur ki önceleri bu gruba mensup kişiler, toplum genelinde çok geri ve fakir konumda bulunuyorlardı. Başkan Esad sayesinde, Nusayriler, toplumda itibarlı konum edindiler. Son olarak, aşağıda da bahsedildiği gibi, sosyalist ekonomik anlayışı benimseyerek, devlete bağımlı olan işadamı sınıfını ortaya çı- karmıştır.12

(7)

':

       

Dış Politika Yapım Süreci

Tablo 2- Suriye’nin Siyasal Sistemi

   /+

Z   (       2"* >

!/ 2 3(  " >

( *& 6 2 (>

' +2  4     >

 '  +      *   >

,  6    2"* *>

 +2 3   >

Başkanlık sistemine dayalı tek-partili otoriter rejimde, Devlet Başkanı Hafız Esad, dış politika yapım sürecinde kendi hâkimiyetini pekiştirmiş- tir. Ancak Hafız Esad, yine de dış politikaya yö- nelik kararlarını alırken, kendi kişisel görüşlerini dayatmak yerine, yönetici elitler arasında görüş birliğine önem vermiştir. Her şeye rağmen, Ha- fız Esad, Baas Partisinin militan siyasi ideoloji- sini de dikkate alarak dış politikayı belirlemiştir.

Örneğin, 1973 yılında, İsrail’e karşı savaş ilan ederken, siyasi elitler ile istişare etmiş, ardından kararını vermiştir. Fakat 1980’lerde ülkedeki gü- cünü pekiştirmesinden ötürü, dış politika yapım sürecinde daha fazla söz sahibi olmaya başlamış- tır.

Kamuoyunun dış politika üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamaktaydı. Ancak yine de Hafız Esad, muhalefetin görüşlerini dikkate alarak ve etkisini hesaba katarak hareket etmiştir. Örne- ğin, milliyetçi Suriye rejimi, her şeye rağmen İs- rail konusunda genel kanaatin ve yaklaşımların dışında tutum sergilememiştir.13

Suriye ordusu, Hafız Esad döneminde, Sovyetler Birliği’nin yardımıyla modernleştirilmiştir. Bu sayede Suriye ordusu, İsrail’e karşı caydırıcı un- sur haline gelmiştir. Fakat askeri modernizasyon programı, zayıf Suriye ekonomisine ağır maliyet- ler yüklemiş ve böylece dış yardımlara ve kredi- lere daha fazla bağımlı hale gelmiştir. Bu amaç- la Sovyetler Birliği, Körfez ülkeleri, İran ve Batı dünyasından askeri ve mali yardımlar almıştır.

Fakat Suriye, bu bağımlılığını dengeleyebilmek için, kendisine yardımda bulunan ülkeleri çeşit- lendirmiştir. Aynı zamanda Suriye, farklı ülkeler

arasında dengeleyici politikalar izlemiştir. Bu sa- yede ekonomik bağımlılıktan dolayı dış politika üzerindeki muhtemel kısıtlamaları en aza indir- gemiştir. Örneğin, Devlet Başkanı Esad, Körfez ülkelerini memnun etmek için, İran ile ittifak ilişkilerini ve Lübnan üzerindeki politikalarını değiştirmeyi ret etmiştir.14

Suriye, ekonomide devletçi sosyalist ekonomi modelini benimsemiştir. Çünkü Suriyeli yöne- ticiler, milliyetçi dış politikanın, Batılı ülkelere olan muhtemel ekonomik bağımlılığın ortadan kaldırılması sayesinde yürütülebileceğini dü- şündüler. Serbest ekonomik model, Batılı kapi- talist ülkeler ile ekonomik ilişkileri geliştirecekti ve böylece Suriye, Batılı devletlere bağımlı hale gelecekti. Fakat özel sektörün, devlet sektörüyle ortadan kaldırılması sonucunda, bu seferde, ülke ekonomisi, Sosyalist bloğa bağımlı hale gelmiş- tir.15

Dış Politika İlkeleri ve İşleyişi

Soğuk Savaş döneminde Suriye, Sovyetler Birliği’nin sadık müttefiki, Arap Dünyası’nda İs- rail karşıtı cephenin lideri ve bölgede sömürgeci- lik karşıtı Pan-Arap tarafsızlığının rehberi olarak ortaya çıktı. Arap ülkeleri arasındaki stratejik rekabet içerisinde yer almasına rağmen, yine de bölge devletleri arasında işbirliğini destekledi.

Baas rejimi öncesi dönemde Suriye, İsrail ile sa- vaşı veya barışı öngörecek düzeyde yeterli güce sahip değildi. Ancak Baas Partisi ile birlikte, Su- riyeli elitler, İsrail ile çatışmayı öngören bir ideo- lojiyi savunmaya başladılar.

(8)

';

       

Devlet Başkanı Hafız Esad, ideolojik çizgiden zi- yade daha pragmatist bir dış politika benimsedi.

Dış politikasının merkezine kişisel ihtirasların- dan ziyade daha gerçekçi amaçlar olan işgal edil- miş toprakları, yani Golan Tepelerini, yeniden geri kazanma ve Filistin halkının haklarını elde etme hedeflerini yerleştirmişti.16

Bu amaçla Suriye’nin Mısır ve Suudi Arabistan ile ilişkilerini yeniden geliştirdi. Ancak Mısır’ın İsrail ile barış antlaşması imzalaması, Devlet Başkanı Esad’ın, Suriye’nin bölge siyaseti üze- rindeki rolü konusundaki düşüncelerini derinle- mesine değiştirdi. Böylece 1970 yılında Ürdün’e radikal bir şekilde müdahalede bulunulmasına karşı çıktı ve geleneksel Batı yanlısı Arap re- jimleriyle ilişkilerini geliştirdi. Devlet Başkanı Esad, İsrail ile mücadelesinde kendisine destek verecek yeni müttefikler aramaya başladı. Irak ile yakınlaştı. Fakat İran’ın Irak’ın topraklarının bir kısmını işgal etmesi ve İran’da iktidara gelen İslam Devrimi, Devlet Başkanı Esad’ın, muhte- mel Irak-Suriye yakınlaşmasına yönelik ümitle- rini ortadan kaldırdı. Fakat Devlet Başkanı Esad, İran ile çıkarlarının uyuşmaya başladığını zaman içerisinde anladı. 1980’lerde ise Suriye bölgede daha fazla yalnızlaştı.

Esad için, 1982 yılında Lübnan’ın İsrail tarafın- dan işgali, Suriye karşısında üstünlük sağlama gi- rişimiydi. Fakat Lübnan’daki farklı ayrılıkçı grup- lar ile işbirliği içerisine girerek, Suriye, Lübnan siyasetinde etkin aktör haline geldi. Suriye’nin Arap kimliği ise, İsrail’i endişelendirdi.17

Devlet Başkanı Esad, Suriye’nin dış politika he- deflerini hayata geçirebilmek ve destekleyebil- mek amacıyla, askeri kapasiteyi önemli ölçüde yeniledi ve güçlendirdi. İsrail ile arasında askeri açıdan denge kurabilmek amacıyla Suriye, Sov- yetler Birliği ile stratejik ilişkiler kurdu.

Suriye’nin Esad’ın dış politika ilkelerini hayata geçirmeye yetecek kadar kaynaklara sahip ol- mamasından ötürü, Devlet Başkanı Esad, itti- fakları yönlendirmeyi kendi öncelikleri arasına koydu. Bu sayede başka devletlerin imkânlarını ve kaynaklarını kendi ülkesinin çıkarları için kul- lanabilecekti. Aynı zamanda Esad, muhafazakâr

Arap monarşileri, Sovyetler Birliği ve İran İs- lam Cumhuriyeti ile olan mevcut ittifaklarını muhafaza etti. Ayrıca Suriye’nin jeopolitik açı- dan merkezi yapısını kullanarak, Mısır Devlet Başkanı Nasır’ın süper güçler arasındaki denge siyasetini taklit etti. Çünkü İsrail ile mücadele- sinde kaynaklara ve korunmaya ihtiyaç duyması, Suriye’nin bir süper devlet ile ittifak içerisinde olmasını kaçınılmaz kılıyordu.18

Devlet Başkanı Esad, Suriye’nin ulusal çıkarları ile Pan-Arap ilkeler arasında bir ihtilaf ortaya çıktığında, ülkesinin çıkarları için Pan-Arap il- kelerini kolayca ihlal etmiştir. Suriye’nin 1976 yılında Lübnan İç Savaşı’nda Filistin Kurtuluş Örgütü’ne karşı olarak bu ülkeye müdahalesi, bu duruma örnek gösterilebilir. İran ile yaptığı ittifak ise, aynı zamanda Irak karşısında Suriye rejiminin çıkarlarına da hizmet ediyordu. Suriye uzun yıllar Suudi Arabistan’ın ekonomik deste- ğine muhtaç idi. Bu nedenle 1991 yılında Körfez Savaşı sırasında koalisyon güçlerine destek verdi.

Son olarak, Başkan Hafız Esad’ın döneminde, Suriye, bölgesel orta büyüklükte bir güç haline geldi.19

Hafız Esad’dan yönetimi devralan oğul Beşar Esad’da, geleneksel dış politika belirleyicilerinin etkisinde hareket etmek zorunda kalmıştır. Ör- neğin, Suriye’nin sömürgeci güçler tarafından dörde bölünmesi, radikal Arap milliyetçiliği, ekonomi, Golan Tepelerinin geri alınması, düş- man ülkeler ile çevrili olma gibi unsurlar, 2000 sonrasında da Suriye dış politikasının belirlen- mesinde etkili olmuştur.

Öncelikle Beşar Esad, Suriye’nin bozulan ekono- mik yapısını düzeltebilmek için reform sürecini başlattı ve başta Batılı ülkeler olmak üzere diğer devletler ile ilişkilerini geliştirme çabası içerisine girdi. Komşu devletler, ABD, Avrupa Birliği ve Türkiye gibi ülkeler ile ilişkilerini geliştiren Su- riye, zamanla İran, Hizbullah ve Hamas eksenine kaydı. Özellikle 2000 yılında İsrail ile yürütülen barış görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanma- sı, 2003 yılında ABD’nin Irak işgaline karşı çık- ması ve Lübnan’ın eski Başbakanı Hariri’ye karşı düzenlenen suikast, Suriye’nin Batı dünyasıyla

(9)

'<

       

G**

d *(

G

,- 

* 

 6

  *



# * 

(*

 *

(

* -/(*

#66 

   c

 T!Z,

!)

)Q

a-

DD ?D

AD

LÜBNAN

ilişkilerini kötüleştirdi. 2000-2003 döneminde ABD’nin tüm baskılarına rağmen, Irak petrolü- nü satarak gelir etme gayretleri ve 2003 yılında ABD’nin işgali sonucu bu gelirden mahrum kal- ması, Suriye’yi oldukça sıkıntıya soktu.

Ancak bu zor durumdan kurtulabilmek için Be- şar Esad’ın elinde iki önemli kart bulunmuyordu:

ABD’ye karşı kendisini koruyabilecek bir diğer süper güç ve Pan-Arap duyguları harekete ge- çirecek uygun bölgesel siyasi koşullar. Yine de kendi çıkarlarını koruyabilmek amacıyla Suriye,

İran, Hizbullah ve Hamas ile stratejik ilişkilerini geliştirdi. Özellikle Hamas ve Hizbullah’ı, İsrail’e karşı ve Lübnan siyasetine müdahale etme konu- sunda uygun ortaklar olarak görüyordu. Zaman- la Rusya Suriye’ye yeniden askeri anlamda destek vermeye başladı. Böylece bölge siyasetinde İran- Suriye ekseni oluşmuş oldu. Siyasi reform talep- lerine olumlu yaklaşmayan Beşar Esad, daha çok otoriter anlayış içerisinde kısmi modernleşme anlayışını benimsemişti. Fakat ülkedeki diğer ik- tidar ortakları karşısında bu politikasında gözle görülür bir başarı elde edemedi.20

Tablo 3- Lübnan Dış Politikasını Etkileyen Unsurlar

Ulusal Özellikler

Z  *(  2"* *>

B  &*   >

1 3<  2

2 (&    

 *   

*(* 2  3* 

3 *  >

32  

  >

(2 ( 

*    >

)  4  (  

*6 ( >

  ( ( ( 

*>

1" + U

Kimlik

M  6  2"* >

2* (  

Z69E4 **( 

C (  +3    >

 3  >H-* 2

G  (  &  I

 3  &     >

)  ( 32"* *>

(10)

''

       

Lübnan, Suriye’nin aksine, kendisine yetecek kadar su kaynaklarına ve kalabalık bir nüfusa sahiptir. Fakat coğrafi açıdan oldukça küçük bir devlettir. Askeri yapısı zayıftır. Lübnan toplumu ise çok farklı gruplara ayrılmaktadır. Lübnan, Avrasya ile Afrika kıtalarının arasında bir köprü rolü üstlenmektedir.

Lübnan’ın dağlık bölgelerinde, çeşitli dini azın- lıklar yaşamaktadır. Nüfusunun yaklaşık yüz- de 40’ını Hıristiyanlar oluşturmaktadır. Doğu Akdeniz’de sahip olduğu kıyı şeridi sayesinde, Lübnan, Avrupa kültürünün ve ekonomik nü- fuzunun bölgeye geçişi için bir kapı görevi üst- lenmektedir. Örneğin Maruniler, Batılı ülkeler

ile ilişkilere öncelik vermektedir. Ülkedeki Sün- ni gruplar ise Lübnan’ı daha kapsamlı Arap ve özellikle Sünni âlemin belirgin bir parçası olarak düşünmektedir. Şii azınlıklar ise ülkeyi, İran ile kendi toplumları arasında bir araç olarak gör- mektedir.21

Halkın yaklaşık yüzde 95’i, ana dilleri gibi Arap- ça konuşmaktadır. Din, ülke halkı için, inançtan daha fazla bir anlam içermektedir. Çünkü din, ülkedeki azınlıklar ve gruplar için, kendilerinin ve ailelerinin kimlikleri için temel referans nok- tasını oluşturmaktadır. Hatta kendi dinlerinden önce, Lübnan halkı, geniş aile yapılarını ve köy- lerini, kendi kimliklerinin temel kaynağı olarak görmektedir.

Ülkedeki grupların çoğunluğu, kendilerini Arap toplumunun bir parçası yerine, Akdeniz toplumunun bir unsuru olarak algılamaktadır.

Lübnan’ın milliyetçilik anlayışı, Arap milliyetçiliğinden oldukça farklıdır.

(11)

100

       

Ülkede Sünniler ile Şiiler arasında çok güçlü bir ayrışma bulunmaktadır. Dürzîler, ülke nüfusu- nun yüzde 5’ini oluşturmaktadır. Filistinli mülte- cilerin nüfusu ise yaklaşık 350 bin dolayındadır ve ülke siyasetinde ciddi bir sorundur. Şii gruplar ile Hıristiyanlar, Filistinlilere vatandaşlık hakkı tanınmasına karşı çıkmaktadır. Hıristiyanlar ara- sında Maruniler, nüfus bakımından çoğunluğu oluşturmakta ve siyasi liderliği temsil etmekte- dir. Maruniler, Arap etnik kimliğini ret etmek- tedir. Ortodoks Hıristiyanların çok azı ise Arap etnik kimliğini kabul etmektedir. Bu grupların mensuplarına göre, Arap olmak, Müslüman ol- maktan farklı bir anlam içermektedir.22

Farklı etnik ve/veya dini yapılarından ötürü, Lübnan’daki üç büyük topluluk, doğrudan diğer ülkeler ile temas içerisindedir. Örneğin, Maru- niler Fransa’yla, Sünni Müslümanlar bölgedeki Arap devletleriyle ve Şiiler de İran yönetimi ile doğrudan ilişki kurmaktadır. Böylece farklı top- lulukların doğrudan başka ülkeler ile ilişki içer- sinde bulunması ve diğer ülkelerin müdahalele- rine devletin savunmasız durumda kalması ne- deniyle, Lübnan’ın iç istikrarı, sürekli risk altın- dadır. Lübnan, Arap-İsrail cephesine doğrudan geçiş imkânı sunmakta ve Suriye’nin başkenti Şam’ı coğrafi açıdan tehdit edecek bir yerde bu- lunmaktadır. Bu da bölge devletlerinin Lübnan siyasetine müdahalesini teşvik etmektedir.

Hıristiyanların büyük bir kısmı, özellikle Maru- niler, Batı ülkelerini kendileri açısından bir ko- ruyucu olarak görmektedir. Ülkedeki grupların çoğunluğu, kendilerini Arap toplumunun bir parçası yerine, Akdeniz toplumunun bir unsuru olarak algılamaktadır. Böylece Lübnan’ın milli- yetçilik anlayışı, Arap milliyetçiliğinden oldukça farklıdır. Ancak Müslüman gruplar Lübnan mil- liyetçiliğini, Lübnan’ın Arap yüzünün ret edilme- si olarak nitelendirmektedir. Hıristiyanlar için ise Müslüman Pan-Arap eğilimler, Lübnan’ın, özellikle de Lübnanlı Hıristiyanların çıkarlarının İslami ve Arap emellerine feda edilmesi anlamı- na geliyordu.23

1990’lı yıllarda Suriye’nin Lübnan’daki hâkimiyeti, ülkedeki Şiilerin siyasi, bürokratik ve

ekonomik güçlerinin artmasına yardımcı oldu.

Aynı zamanda İran İslam rejimi de, Lübnan’daki Şii gruplara, yani Hizbullah’a, mali ve askeri yar- dımlarda bulundu. Bunun karşılığında, ülkedeki Şiiler, İran ve Suriye yönetimlerinin doğrudan kontrolü altına girdiler.

Ulusal Uzlaşma, Lübnanlı gruplar ile Arap milli- yetçileri arasında bir uzlaşıyı öngörüyordu. Ma- runiler, Ulusal Uzlaşma sayesinde, Lübnan’ı Arap Dünyasından uzaklaştırmamayı veya Lübnan’ın Batı Dünyasıyla çok yakın ilişkiler içerisinde bu- lunmamasını taahhüt ediyorlardı. Aynı zaman- da Sünni Müslümanlar da, Lübnan’ın kendine özgü yapısını kabul ettiler ve hükümete, Arap Dünyasının sorunlarına daha fazla müdahil ol- ması yönünde baskı yapmayacaklarını belirttiler.

Yine de 1989 yılında imzalanan Taif Antlaşması, Lübnan’ı Arap Dünyasına ilişkilendirmişti.24 Son olarak, Lübnan yönetimi, gerek bölge gerek- se bölge-dışı ülkeler ile güçlü bir şekilde işbirliği içerisinde olmaktan sakındı. Bu ilkeden ayrıl- mak, Lübnan hükümetinin önüne ciddi sorunlar koydu. Çünkü güçlü ulusal muhalefet hareketleri ve/veya dış güçlerin düşmanca tavırları, Lübnan hükümetini sıkıntıya soktu. Örneğin, 1950’li yıl- larda, Lübnan Devlet Başkanı’nın, Batılı ülkeler ile yakın ilişkiler kurması, ülkedeki Müslüman- ların çoğunluğu için şüphe uyandıran bir girişim anlamına geliyordu. Mısır yönetiminin ülkedeki Müslüman gruplar üzerindeki etkisi de, Lübnan- lı Hıristiyanları endişeye sevk ediyordu. Zaten Lübnan’ın temel dış politika sorunu, kendi devlet ülkesi genelinde (tamamında) hükümetin etkin kontrolünü kuramamış olmasıdır.

Lübnan’ın devlet sistemine baktığımızda, Devlet Başkanı Marunilerden, Başbakan Sünnilerden ve Millet Meclisi Sözcüsü de, Şiilerden seçilmekte- dir. Bakanlar Kurulu’nun yarısı Hıristiyanlar’dan, diğer yarısı da Müslümanlar ile Dürzîler arasın- dan belirlenmektedir. Genelkurmay Başkanı ise Maruni kökenlidir. Lübnan’da siyasal çoğulculuk anlayışı hâkimdir ve bu nedenle ülkede güçlü bir sivil toplum platformu bulunmaktadır.25

O

(12)

101

       

8 G$L  +Y& B*  !  &(G 1 [+@N+A;*6AD8A+ VV

$$$>*$>  V  V " "V" *  V?9F@> H,8F AD8AI

A !$B+Y( B*  C *  &  $   5 [+@N+A?*6AD8A+

 VV$$$>*$>  V  V " "V " *  V?99E> H,8F AD8AI

; "+YZ B B (+L - 2(3   ( [+ $+;D*6AD8A+ V

$$$> &>6V 5>\*K *"k *"0K@@AA?H,8F AD8AI

?

1 AD+( 8+ >888>

E !( * G * "+ ''  5 ' KS'# @@  '+TB+- " T 2  (' +

ADD?>

@ (( +(Z% 4'(22%2'@! 3'T!141 5 % +  *+&Z(  +ADD?+

>8@88@A>

:   a +'@W@@ O , %! 3'  1@ O  +  *+(Z( " -

 +ADD?+ >8DD8D8>

F   a +'@W@@ O , %! 3'  1@ O  + >8AD8;A>

9 (( +(Z% 4'(22%2'@! 3'T!141 5 % + >8:E8F:>

X 5 Y, " @+ ( 8+ADDD+-Z(  + >AD;>

88 0 B  +Y (  ([+M %5'+8:L"ADD;+ VV$$$>/>" V & V V

  > H,8F AD8AI>

1 AE+( E+ADD@>

899F>

8? G C )(+Y*()2  4 ( [+H>I%2G.+'@W@

! 1 5 %! +H2>, X6I+  *+ Z(  +899:+ >9?>

8E d*+!3 @'$NL @@+  +0 "' +8999+ >?;>

8@ N( ( +2-T! 3.  4,     3 % , R Z?4 ' , ' ?

 +* +T*3Q 2   +  (    6+ADDA+ >888>

8: L +! 3  X7>7=?7>><YT +ADD8+ >;@A>

# @@  '!'@ T 1 ;@+  ADDD+ >8E@>

89 *- 6+Y  * *([+ VV$$$> >" VVB ADD;VDE>

 >

*6ADD9+ >:_A@>

A8 N( ( +2-T! 3.  4,     3 % , R Z?4 ' , ' ?

 + >888>

AA )  4  ( + (( 2 (   (   B+ "S

#3# R" '3S-K @@T T+T 2  ( &1&  ' +899D>

A;  G* + 5" ,   +H2>Z2*6 I+  *+ADDD+ >?9;>

A? G + >8;@W G* + %KS'#@# @@  'T) +L5& T 2  (

' +89F8+ >8?D8?8W G* +!3 @-TL5& +L5& T 2  (' +89?@+ >

89D_89F>

AE -"G* + - ' K+T+ZT 2  (' +89::+ >AF8>

DİPNOTLAR

Referanslar

Benzer Belgeler

Solomon (1987) örnek problemlerindeki kesin yolculuk süreleri üçgen bulanık sayılara, en geç teslimat zamanları ise müşteri tatmin düzeyini temsil eden bulanık

Aydınlık Gazetesi bayilerde satılıyor ancak biz bu önemli habe- ri İşçi Partisi olarak yurttaşlarımıza duyurmak ve Türkiye Suriye kar- deşliğinin daha da sağlamlaşması

Suriye muhalefetine desteğin giderek zayıflaması, aynı zamanda başta ABD olmak üzere, Batı’nın Sünni bir yönetimi rejime göre daha güvenilir ve tercih

Suriye lideri Beşar Esad ve Suudi Arabistan Kralı Abdullah, Şam’da bir araya geldikten sonra 30 Temmuz 2010 tarihinde Lübnan’ın başkenti Beyrut’a tarihi bir

Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün arasında uygulamaya konulacak olan Serbest Ticaret Alanı, son yıllarda gelişen ilişkilere paralel olarak ülkeler arasında hızla artan

nan ekonomik ambargo, Türkiye ile olan dış ticareti durma noktasına getirmiş, 2005 ve 2006 yıllarında sağlanan mutabakat zaptları ile 2009 yılında akde- dilen Kapsamlı

Qamişlo'da 2008 Newrozu'nda üç Kürt vatandaşının güvenlik güçlerince öldürülmesi de, devlet tarafından &#34;önemsiz&#34; bulundu ve failleri için herhangi

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Doğacan Başaran, Rusya-Ukrayna Savaşı’na ilişkin Haber